Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Karışık Tarih Bilgileri


Feamer

Öne çıkan mesajlar

Famous Viking Warrior Was a Woman, DNA Reveals

"bir parça alıntı" said:

Viking lore had long hinted that not all warriors were men. One early tenth-century Irish text tells of Inghen Ruaidh (“Red Girl”), a female warrior who led a Viking fleet to Ireland. And Zori notes that numerous Viking sagas, such as the 13th-century Saga of the Volsungs, tell of “shield-maidens” fighting alongside male warriors.

https://news.nationalgeographic.com/2017/09/viking-warrior-woman-archaeology-spd/

First Female Viking Warrior Proved Through DNA
https://www.forbes.com/sites/kristinakillgrove/2017/09/08/first-female-viking-warrior-proved-through-dna/#5fbb599372c8
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Matilda of Tuscany
said:
Matilda of Tuscany (Italian: Matilde di Canossa, Latin: Matilda, Mathilda; 1046 – 24 July 1115) was a powerful feudal ruler in northern Italy and the chief Italian supporter of Pope Gregory VII during the Investiture Controversy; in addition, she was one of the few medieval women to be remembered for her military accomplishments, thanks to which she was able to dominate all the territories north of the Church States.

https://www.wikiwand.com/en/Matilda_of_Tuscany
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

fazla süslemeye gerek yok zaten, adamlara baskın yapmışlar, arada bir köprü varmış, düzen kurulması için köprüyü tutacak intihar görevi için birini aramışlar bu arkadaş gönüllü olmuş...

üstelik anladığım kadarı ile olayı anglosaxonlar(da) anlatıyor...

bir kişinin bir birliği durdurması olayı bizans-selçuklu çatışmalarında bizanslılarda yazıyor, bir türk okçusu tepede baya bir süre oyalamış bizanslıları, + sonunda da kaçıp kurtulmuş, bir ara alıntı yaparım belki veya yapmış olabilirim de :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Indian Legion
said:
The Indian Legion (German: Indische Legion), officially the Free India Legion (German: Legion Freies Indien) or Infantry Regiment 950 (Indian) (German: Infanterie-Regiment 950 (indisches), I.R. 950) and later the Indian Volunteer Legion of the Waffen-SS (German: Indische Freiwilligen Legion der Waffen-SS), was a military unit raised during the Second World War in Nazi Germany. Intended to serve as a liberation force for British-ruled India, it was made up of Indian prisoners of war and expatriates in Europe. Because of its origins in the Indian independence movement, it was known also as the "Tiger Legion", and the "Azad Hind Fauj". Initially raised as part of the German Army, it was part of the Waffen-SS from August 1944.

https://www.wikiwand.com/en/Indian_Legion
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/f/f8/Indische_Legion.svg/400px-Indische_Legion.svg.png
https://i.pinimg.com/564x/e7/08/4f/e7084fbd5b23e981e55f05b8499943fd.jpg
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bu arada bu kitabın Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1 - Prof. Dr. Halil İnalcık iş bankası yayınlarından yeni ve daha ucuz baskısı çıktı, tavsiye ederim,

http://i.dr.com.tr/cache/600x600-0/originals/0001729065001-1.jpg
http://www.kitapyurdu.com/kitap/osmanli-imparatorlugunun-ekonomik-ve-sosyal-tarihi-1/440730.html&filter_name=osmanl%C4%B1%20imparatorlu%C4%9Funun%20ekonomik%20ve%20sosyal%20tarihi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Who was a better general: Von Manstein, Rommel, or Guderian?
https://www.quora.com/Who-was-a-better-general-Von-Manstein-Rommel-or-Guderian

said:
Hide Izumi, Imperial Japanese Military History Buff
Answered May 14 2015
It's a bit like asking, who is the most important in a successful business,
product design (Guderian), corporate strategy (Manstein) or sales (Rommel)?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Feamer said:

https://i.pinimg.com/564x/28/47/d4/2847d476adb6013b2f15d45869e61910.jpg


https://i.pinimg.com/564x/53/f0/aa/53f0aaaaddd35733ce42f2c9a8e6a311.jpg
https://i.pinimg.com/564x/6e/8d/a3/6e8da35d75b38db3dd1c961a8be65e32.jpg
https://i.pinimg.com/564x/3c/7e/d8/3c7ed8af5497f9e99a185e8db8370402.jpg
https://i.pinimg.com/564x/a7/16/80/a716809938ba034c49e53864a1ff644b.jpg



olm bu nedir ya? hiç insan insana baka baka işer sıçar mı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Feamer said:

fazla süslemeye gerek yok zaten, adamlara baskın yapmışlar, arada bir köprü varmış, düzen kurulması için köprüyü tutacak intihar görevi için birini aramışlar bu arkadaş gönüllü olmuş...

üstelik anladığım kadarı ile olayı anglosaxonlar(da) anlatıyor...

bir kişinin bir birliği durdurması olayı bizans-selçuklu çatışmalarında bizanslılarda yazıyor, bir türk okçusu tepede baya bir süre oyalamış bizanslıları, + sonunda da kaçıp kurtulmuş, bir ara alıntı yaparım belki veya yapmış olabilirim de :)



onu süslemeye gerek yok ama selçuklu okçusu akmış tabi ki tepelerden:)


şu inanılmaz bi çalışma buarada adamlar antik yunan müziğini enstrümanlarıyla birlikle reconstruct edip seslendiriyorlar.


[video]https://www.youtube.com/watch?v=4hOK7bU0S1Y?feature=oembed" width="459">

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Zep said:


onu süslemeye gerek yok ama selçuklu okçusu akmış tabi ki tepelerden:)



direk olayı bizanslı yazardan alıntı olarak veriyor kitap, yani bilemiyorum gerek var mı yok mu...

olay yapı itibarı ile benzer, biri köprüyü diğeri vadiyi tutuyor

fark,

biri deli dumrul gibi köprünün ortasına dikiliyor
diğeri vadiyi gören yüksek ve sapa bir yere mevzilenip altından geçenlere ok atıyor

sonuç,

ikisi de eyleminde başarılı oluyor

ana fikir,

böyle şeyler olur, bir çok örneği de mevcuttur tarihte olmuşta çokta şey etmemek lazım
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

dünya üzerinde bulunmuş, notaya dökülmüş en eski müzik

Song of Seikilos

ben bu icrayı daha çok seviyorum,
https://www.youtube.com/watch?v=9RjBePQV4xE

http://3.bp.blogspot.com/-M1EL4AHGM98/TyokSVXM69I/AAAAAAAACMs/9wlEdRfEiGI/s1600/seikilos_new-797x1200.jpg

said:
"Hoson zēs, phainou
Mēden holōs sy lypou;
Pros oligon esti to zēn
To telos ho chronos apaitei."

"As long as you live, shine,
Let nothing grieve you beyond measure.
For your life is short,
and time will claim its toll."

yaşadığın müddetçe, parılda,
hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme
çünkü hayatın kısa
ve zaman, verdiklerini geri alacak.


ekşi said:

dünya üzerinde bulunmuş, notaya dökülmüş en eski müzik. notaları aydın'da ortaya çıkarılan, lakin ne yazık ki şu anda stockholm'de bulunan bir mezartaşı üzerine oyulmuş şarkının m.ö 200 ile m.s 100 arasında bir tarihe dayandığı iddia ediliyor. mezartaşında yazan yazı:

"ben taştan bir mezartaşıyım. seikilos beni buraya ölümsüz hatırasının ebedi nişanesi olarak koydu."
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

-Deno- said:

Feamer said:

https://i.pinimg.com/564x/28/47/d4/2847d476adb6013b2f15d45869e61910.jpg


https://i.pinimg.com/564x/53/f0/aa/53f0aaaaddd35733ce42f2c9a8e6a311.jpg
https://i.pinimg.com/564x/6e/8d/a3/6e8da35d75b38db3dd1c961a8be65e32.jpg
https://i.pinimg.com/564x/3c/7e/d8/3c7ed8af5497f9e99a185e8db8370402.jpg
https://i.pinimg.com/564x/a7/16/80/a716809938ba034c49e53864a1ff644b.jpg



olm bu nedir ya? hiç insan insana baka baka işer sıçar mı.

hiç mi spartacus izlemedin ya.
batiatus reyis yolda yürürken cort diye sıyırıp oturuyordu public wc'de sdf.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bütün antik kentlerde böyleymiş ak komşunun yanına s.a. diyerek oturup sıçıyormuş eskiden insanlar. nasıl yıllar içinde bu iş bu kadar mahrem oldu çok acayip. geçen gün arkadaş şikayet ediyordu yeni taşındığımız yerde tuvaletler dibdibe komşunun sıçma sesi geliyor çok kötü diye.

işin ilginci bizim plazada yan tarafta baya klas bir firma var çalışanlar falan jilet gibi giyiniyorlar, kaç defa denk geldim tuvalete girerken iş konuşuyorlar sonra 2 eleman ayrı kabinlere girip ıkınarak ossurarak sıçarken konuşmaya devam ediyorlar. such BC 200
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

alıntı

said:
"haber aldım ki abdullah, tlemsen'e gelmiş ve şehre hakim olmuş. karındaşı mes'ud, korkusundan kaleye kapanmış. 25 gün dayanmış. bizim leventler bakmışlar ki iş uzar, yanlarında kale muhasarasına yarar büyük top yoktur, aralarında müşavere etmişler:

"sahte bir ricat hareketi yapalım", demişler; bizi kaleyi bırakıp kaçtık sansınlar. bu araplar gayetle arsız bir kavimdir. galiptik, mağluptuk bilmezler."türkler kaçtı" deyü kaleden çıkıp yağma hırsıyla üzerimize gelirler. o zaman onları haklar, kaleyi alır, emir abdullah'a teslim eder, cezayir'e döneriz.

aynıyla böyle oldu. "hay türkler firara yüz tutup kaçıyor!"diyen kaledeki sultan mes'ud taraftarı araplar, leventlerin ardına düştü. leventler gerisin geriye hamle yapıp çoğunu kılıçtan geçirdiler. zira bu araplar, cenk sanatını bilmez bir kavimdirler. çölde çapulculuk yapmakla ordu halinde cenk etmeyi aynı şey sanırlar. cenk sanatını bilen ispanyol kafiri bile türk leventlerine daima mağlup olagelmişken, hangi akılla bilinmez, bu arap kabileleri olur olmaz yerde türkler'in karşısına çıkıp perişan olurlar. zira onlarda insan canı gayetle değersizdir. kulluklarını bilip tedbir alacakları yerde, "her şey allah'tandır" deyip budalaca ölürler. gerçi iyi ata binerler ve içlerinde cesur olanlar vardır. ancak atlarının koşumları bile gayetle iptidaidir. iyi silahları yoktur. olsa da kullanamazlar. ateşli silahlarla araları iyi değildir. sonra en büyük mağlubiyet sebepleri şudur ki, kitle halinde döğüşmenin kaidelerini asla bilmezler."

barbaros hayreddîn paşa'nın hatıraları


https://eksisozluk.com/entry/72649401
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

başka bir şey ararken denk geldim, direk haber başlığı ile alıntı yapıyorum.

Musa aslında bir firavun muydu
http://odatv.com/musa-aslinda-bir-firavun-muydu-1412151200.html


Mısır kökenli İngiliz araştırmacı Ahmed Osman Mısır’ın meşhur “Kâfir Kralı” Akhenaton’un Musa Peygamber olduğunu ileri sürüyor.

Musa Peygamber, Mısır Firavunu Akhenaton’un ta kendisidir... Mısır kökenli İngiliz araştırmacı Ahmed Osman “Musa ve Akhenaton”da kutsal metinlerdeki işaretleri takip ederek işte bu sarsıcı iddiayı ortaya atıyor. Omega Yayınları tarafından Türkçe'ye kazandırılan kitabın çevirmeni Zeynep Anlı.

Ahmed Osman, Yahudi Psikoanalist Sigmund Freud’un Musa’nın Akhenaton’un bir takipçisi olduğunu ileri süren iddiasını bir adım daha ileriye götürüyor ve onun aslında Akhenaton’la yanı kişi olduğunu tezini ileri sürüyor.

Yusuf Peygamber’in de 18. Hanedanın iki hükümdarının veziri olan Yuya ile aynı kişi olduğunu ortaya çıkaran Osman, Kutsal Kitap kronolojisini Mısır kronolojisi ile eşleştiriyor. Ahmet Osman bu cüretkâr girişiminin sonuçlarını şöyle özetliyor:

-Bir taraftan İbrahim ile Musa, diğer taraftan da 18. Hanedanın altıncı hükümdarı III. Tuthmose ile 19. Hanedanın ikinci hükümdarı I. Seti arasında uyumlu kronolojiler oluşturmak mümkün oldu.

Ayrıca şunlar da belirginlik kazandı:

-Yahudi âlimlerin başka bir hesapla vardığı sonuca göre, Eski Ahit’te İsraillilerin Mısır’da kalış süresi için dört nesil, 400 sene ve 430 sene olarak belirtilen üç zaman diliminden doğru olanı dört nesildir.

-İsraillilerin 18. Hanedanın sonunda ve 19. Hanedanın başlangıcında Mısır’da oldukları bilindiği için, Mısır’a yerleşmelerinin çoğu âlimlerin inandığı tarihten iki yüzyılı aşkın süre sonra gerçekleşmiş olması gerekir. Bu da İncil’deki kişileri Mısırlı kişilerle eşleştirme çabalarının neden sürüncemede olduğunu açıklamaktadır; arayışlarında yanlış bir çağa odaklanmışlardı.

-Mısır tarihinin, ülkenin çok sayıdaki eski tanrısını, tek tanrıyla değiştirme girişiminin yapıldığı fırtınalı zamanda hüküm sürmüş olan dört Amarna kralının (Akhenaton, Smenkare, Tutankamon ve Aye) hepsi de Yusuf Peygamber’in soyundandı.

-Mısır’dan Çıkış, 18. Hanedanın son kralı Horemheb’inAmarnaiktidarını sonlandırmasından önce meydana gelmiştir.

DEVRİMCİ KRAL

Akhenaton’un, fetiş veya hayvan şekilleriyle temsil edilen birçok tanrısı olan Eski Mısır din sistemini ortadan kaldıran devrimci bir kral. Eski tanrıları, herhangi bir görüntüsü veya biçimi olmayan, sadece Mısır için değil güneyde Kush (Nübye), kuzeyde Suriye olmak üzere tüm dünya için tek bir Tanrı olan Aton’la değiştirdi. Ayrıca, Aton’a İncil’in 104. İlahisine şaşırtıcı derecede benzeyen bir ilahiyi yazan kişi olduğu biliniyor. Sanatçılarına hissettiklerini ve gördüklerini özgürce ifade etmelerini söyleyerek, geleneksel Mısır’ın sanatı ifade edişinden birçok açıdan farklı olan yeni, basit ve gerçekçi bir sanat anlayışına yol açtı. Bu değişiklikle kral, eşi ve kızlarıyla yiyen içen ve Aton’a adaklarda bulunan sıradan bir insan olarak resmedildi.

Akhenaton’un karakterinin ve öğretilerinin tartışmalı doğası, 1930’ların ortasında Avrupa savaşa doğru yalpalamasını sürdürürken tartışmaya yeni bir öğe katan psikanalizin babası Yahudi Sigmund Freud’un ilgisini çekmişti. 1934’ün Temmuz’unda “Musa ve Tektanrıcılık” adlı kitabının ilk kısmını oluşturacak olan taslağı yazdı. Freud makalesinde, Yahudi peygamberinin adının o zamana dek düşünüldüğü gibi İbraniceden değil, çocuk anlamına gelen Mısırca bir sözcük olan Mos’tan geldiğini göstermişti. Ayrıca Musa’nın doğumu öyküsünün, tarihin bazı büyük kahramanlarının eski doğum mitlerinin kopyası olduğunu göstermişti. Freud, Akhenaton’un ülkesine dayattığı yeni din ile Musa’ya mal edilen dini öğretiler arasında büyük benzerlikler bulmuştu. Şöyle yazıyordu: “Yahudi inancında şöyle denir: ‘SchemaYisraelAdonaiElohenuAdonaiEchod’. (‘Dinle ey İsrail, Tanrımız tek Tanrıdır’.) İbranice d harfi, Mısırca t harfinin harf çevirisi olduğu ve e harfi de o harfine dönüştüğü için Yahudi inancından bu cümlenin şöyle tercüme edilebileceğini açıklamıştır: ‘Dinle, ey İsrail, Tanrımız Aton tek Tanrıdır.’”

Bu kitabın yayınlamaması için pek çok baskıyla karşılaşan Freud bunu reddetmiştir. Freud kitabında Akhenaton’un üst düzey memurlarından biri olan Tuthmose’nin, Aton dininin yandaşlarından olduğunu öne sürmüştür. Kralın ölümünden sonra Tuthmose, Doğu Delta’nın Goshen bölgesinde yaşamakta olan Yahudi kavmini, seçilmiş halk olarak tercih etmiş, onları Mısır’dan çıkarmış ve Akhenaton’un dininin inançlarını onlara aktarmıştır.

Ahmed Osman’a göre ise Çıkış’ta İbranileri arkasından sürükleyen kişi Akhenaton’un ta kendisidir.

'ON EMİR' MISIR GELENEĞİNDENDİ

Ona göre, Musa’nın tanrısı tarafından Sina’da İsraillilere verilmiş olan On Emir kesinlikle Mısır geleneğindendir ve Mısırlıların Ölüler Kitabı ile ortak kökene sahiptir. Mısırlılar öldükten sonra ahirette Yargılama Odası’nda Osiris ve 42 yargıcı önünde yargılamaya tabi tutulacaklarına inanıyorlardı. Ölüler Kitabı’nın 125. bölümünde, ölü kişinin bu durumda söylemesi gereken Negatif İtiraf ve şöyle teminatlar bulunmaktadır:

Yalancılık yapmadım,

Hırsızlık yapmadım,

Çalmadım,

İnsan öldürmedim,

Yalan söylemedim.

Musa’ya ait olduğu söylenen “On Emir” de bu Mısırlı Negatif İtiraf’ın bir tür pozitif halidir:

Adam öldürmeyeceksin,

Çalmayacaksın,

Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin.

Osman’a göre, böylelikle Osiris veya ahiretine inanmayan Akhenaton’un, Mısırlıların ölülerinin yargılanacağına inandığı ahlak kuralını, bu yaşamda müritlerine zorunlu bir davranış kuralına dönüştürmüş olması olasıdır.

Musa’nın sihirli asasının da bir Firavun imparatorluk asası olduğunu iddia eden Osman şöyle diyor:

“Mısırlı kaynaklardan, kralların yetkilerinin farklı hallerini temsil eden bir değnek koleksiyonu olduğunu biliyoruz. Kralın gücünün hükümdarlık asalarından biri, pirinçten yapılmış veya pirinçle kaplanmış yılan şeklinde bir değnektir. İncil’de Musa’nın değneği için kullanılan İbranice sözcük, hem “yılan” hem de “pirinç” anlamına gelen “nahash”tır. Talmud’un efsanevi kısmı Haggahad, Musa’nın değneğinin kraliyet karakterini onaylamaktadır: “Musa’nın kullandığı değnek… bir hükümdarlık asası gibi şekillendirilmiş ve oyulmuştur.”

NEFERTİTİ İNCİL'DEKİ MİRYAM

Osman’a göre bu öykülerin doğru yorumu, Akhenaton’un tahttan çekilmeye zorlandığında beraberinde hükümdarlık asasını Sina’ya götürmüş olduğudur. Yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra 18. Hanedanın son kralı Horemheb öldüğünde tahtı geri almak için bir fırsat görmüş olmalıdır. Hiçbir Tuthmose varisi yoktur ve tahta sahip çıkan kişi Horemheb’in ordusunun komutanı ve Zarw’ın valisi olan Pa-Ramses’tir. Akhenaton Mısır’a dönmüştür, o ve Pa-Ramses arasında karar vermek üzere bilge adamlar toplanmıştır. Kraliyet yetkisinin asasını ve Akhenaton’un sıradan vatandaşların bilmediği Sed festivali ayinlerini gerçekleştirdiğini gördüklerinde, bilge adamlar önünde diz çöküp onun taht hakkının üstün olduğunu onaylamıştır. Ancak Pa-Ramses asileri bastırmak için ordusunu kullanmıştır. Sonra Musa’nın annesinin akrabaları olan İsrailliler ve yarım yüzyıl önce Mısır’a dayatma girişiminde bulunduğu yeni dinine dönmüş olan birkaç Mısırlı eşliğinde yine Sina’ya gitmesine izin verilmiştir. Sina’da Akhenaton’un müritlerine, İncil’de Midyanlılar olarak tanımlanan bazı bedevi kavimleri (Şasu) de katılmıştır.

Osman’ın tezine göre, Musa ve Akhenaton aynı insansa, İncil’deki karakterlerin bazılarını Mısır tarihinden bildiğimiz karakterlerle eşleştirmenin mümkün olması gerekir. Buna göre, Mısır’dan Çıkış kitabında Musa’nın bakıcısı olarak tanımlanan Levi kızı Yokevet, Amarna krallarının sonuncusu Aye’nin eşi Tiye olarak tanımlanmalıdır. Nefertiti, İncil’deki Miryam karakteridir. Vezir Yuya ile Yusuf da aynı kişidir.

Kitabın editörü Orhan Gökdemir, kitapta bu tezin önemi şöyle belirliyor:

“İçinden geçtiğimiz çağın bize taktığı gözlük, Batı tarafından imal edilmiş o gözlüktür. Ve bu gün bilgi olduğunu sandığımız pek çok şey Batının imal ettiği o kurguya ve o kurgudan kaynaklanan bir kör inanca dayanır.

Bu kurgunun önemli bir kısmı “tek tanrılı” dinlerle ilgilidir. Onun önemli bir kısmı da Eski Ahit’e aittir. Bu kitaptaki öykülerin önemli bir kısmı Mısır’da geçmiş olmasına rağmen, sanki her şey Mısır’dan etkilenmemek üzerine kurgulanmıştır. Bu kurguya imkân veren şey ise Mısırlıları ve onun yönetici sınıfını düşman olarak göstermektir. “Firavun”un bütün tek tanrılı dinler tarafından bir tür küfür olarak algılanmasının sebebi işte budur.

Ahmed Osman, bu kurgunun örtüsünü kaldıran düşünürlerden biri. Mısır ile İbrani geleneği üzerine pek çok kitap yazdı. Freud’un “Musa ve Tektanrıcılık” kitabının izinden giderek ve o kitaptaki tezleri daha da ileriye götürerek Musa’nın aslında “Kâfir Kral” olarak nam salan devrimci Firavun Akhenaton olduğunu buldu. Yusuf’un Saray mensubu Yuya olduğunu ileri sürdü. Böylece bir anlamda ilk tek tanrılı dinin Musevilik olduğu tezini de yıkmış oldu.”

EDİTÖRÜN ŞERHİ

Aydınlanma, uzun dinsel kapanışın doruğunda insanlığın ışığa ulaşmada yeni bir yol arayışıydı. Kurumsallaşmış din gördüğü her yerde sapkın gördüğü bu arayışı baskılamaya çalışıyordu. Ama insan merakı şahlanmış, dizginlenemez bir hal almıştı. Avrupa’da parası ve sonsuz merakı olan adamlar türedi, bir ucu İskenderiye’ye dayanan uzun araştırma gezilerini finanse ettiler. Orada bulduklarını düşündükleri Hermes Tot’un metinlerini tercüme ettirdiler ve gizli toplantılarda huşu içinde okudular. Okudukça, buldukları bu metinlerin Kilisenin kitabından daha eski olduğuna inandılar. O meraklı adamlar o metinlerde kurumsallaşmış dinin eski orijinal halini görüyorlardı.

Filozof, rahip, gökbilimci ve okültist GiordanoBruno, o metinleri okuyarak dinde büyük bir bozulma olduğuna karar verdi. O halde arınmak için Mısırlı olan eski orijinal dine geri dönmek şarttı. Nicolaus Copernicus, Batlamyus modelini kıyısından köşesinden kemirirken ve yerine utangaç bir biçimde “Güneş merkezli evren” modelini koyarken, altan alta Mısır kökenli “Güneş tapı”mının gereğini yapmaktaydı. Hatta aydınlanmacılar arasında işi daha ileri götürüp Hıristiyan inanışının Mısır dininin bir yanlış anlaşılmasından ibaret olduğunu söyleyenler de vardı.

PAGANİZM

Kilise, kendisine yönelik bu etkisiz eleştirileri küçük tepkilerle geçiştirmeye hazırdı ama o da bu arayışlarda kendisi için çok tehlikeli olan bir şeyi, dinin ham halini görmekteydi. Hıristiyanlığın ilk yüz elli yılı bu eğilimlerle mücadele içinde gelişmişti. Kilisenin lanetiyle şeklini yitirmiş bir kavram olan “paganizm” aslında göründüğünden daha renkli ve daha zengin bir kavramdı. Ve içinden her zaman en az Kilisenin öğretisi kadar kapsamlı bir başka öğreti çıkma şansı vardı.

Bruno’ya, Copernic’e gösterilen tepki de gerçekte bu korkuyla ilgiliydi. Vatikan, bu devrimci arayışların arkasında hermetic-okültist inançların gizli olduğunun farkındaydı. Tehlikeli bulduğu şey de o inançların ta kendisiydi.

Ama bütün bu arka plana rağmen, Aydınlanmanın dinsel kökenleri bir sır olarak kaldı. Batı, kendi inşasında rol üstlenen insanları sıra dışı, akıllı, çıkıntı adamlar olarak sunmayı daha uygun buldu. Çünkü o adamların toplumsal düzenine karşı gericilik Kilise ile işbirliği yaparak Batının inşasını kendi istediği gibi yönlendirmişti. Dinle işbirliği yapan yeni Batı yıkıcı inançları yıkıcı fikirlerden daha tehlikeli bulmaktaydı. Örttü.

Örtü Hermetizmin ve Masonluğun üzerindedir. Her ikisi de Batı’ya Mısırlı kökenlerini hatırlatmaktaydı. Hal bu ki Batı o yıllarda başka pek çok ülke ve uygarlığa yaptığı gibi Mısır’ın fethine girişmişti. Uygarlığını borçlu olduğu bir kültürü istila fikri çok iticiydi. Mısır’ı sildi, ötekileştirdi, Afrika’ya itti. Böylece Mısır, devasa yapılar yapmasına rağmen mimarlığı bilmeyen, büyük metinler bırakmasına rağmen felsefeden ve matematikten anlamayan, her şeyi tecrübeye dayanarak yapıp etmiş alaylı bir kültür olarak yeniden tanımlandı. Bu tanımlama Batı’ya kendini kendi kendisinin babası olarak tanımlama olanağı da veriyordu. Sonunda, gerçekte Mısırlıların pek de yetenek pırıltısı göstermeyen öğrencileri olan Yunanlıları buldular. Felsefeyi, bilimi, matematiği, sanatı onların omuzuna yıkma çabası hala tarihin en cüretkâr işi olarak devam ediyor.

Martin Bernal’in keşfedilmeyi bekleyen “Kara Atena-Eski Yunanistan Uydurmacası Nasıl İmal Edildi” adlı çalışması işte bu kurguya yönelik büyük bir itirazdı. Batı, Aydınlanmanın bulduğu ışıktan ürkmüş ve onun Mısırlı köklerini silmek üzere harekete geçmişti. Bunun tek yolu da, yeni bir tarih kurgusu imal etmekti.

İçinden geçtiğimiz çağın bize taktığı gözlük, Batı tarafından imal edilmiş o gözlüktür. Ve bu gün bilgi olduğunu sandığımız pek çok şey Batının imal ettiği o kurguya ve o kurgudan kaynaklanan bir kör inanca dayanır.

Bu kurgunun önemli bir kısmı “tek tanrılı” dinlerle ilgilidir. Onun önemli bir kısmı da Eski Ahit’e aittir. Bu kitaptaki öykülerin önemli bir kısmı Mısır’da geçmiş olmasına rağmen, sanki her şey Mısır’dan etkilenmemek üzerine kurgulanmıştır. Bu kurguya imkân veren şey ise Mısırlıları ve onun yönetici sınıfını düşman olarak göstermektir. “Firavun”un bütün tek tanrılı dinler tarafından bir tür küfür olarak algılanmasının sebebi işte budur.

Ahmed Osman, bu kurgunun örtüsünü kaldıran düşünürlerden biri. Mısır ile İbrani geleneği üzerine pek çok kitap yazdı. Freud’un “Musa ve Tektanrıcılık” kitabının izinden giderek ve o kitaptaki tezleri daha da ileriye götürerek Musa’nın aslında “Kafir Kral” olarak nam salan devrimci Firavun Akhenaton olduğunu buldu. Yusuf’un Saray mensubu Yuya olduğunu ileri sürdü. Böylece bir anlamda ilk tek tanrılı dinin Musevilik olduğu tezini de yıkmış oldu.

Aydınlık, yerleşik inançta açılan gediklerden sızar. Ahmed Osman, tıpkı Martin Bernal gibi o inançlarda hatırı sayılır gedikler açtı.

İçinden geçtiğimiz “yeni Ortaçağ”, tıpkı Aydınlanma çağı insanlarının kendilerini içinde buldukları ortam gibi, ışık sızdırmaz bir yoğunlukta. Ama çok şükür merakı sonsuz insanlar hep var.

Bizimkisi o meraklı insanları meraklı okuyucularla buluşturma çabası. İnançta gedikler açmak tek umudumuz. Aydınlığı çoğaltmanın başka yolunu bilmiyoruz çünkü.

Şimdi ışık, biraz daha ışık!


Orhan Gökdemir

Odatv.com



diğer kitaplar
http://www.kitapyurdu.com/yazar/ahmed-osman/184937.html
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yazıyı okumadım çok uzun diye ama ana fikrini anladım sanırım.

bildiğim kadarıyla bu akhnetonla ilgili tüm kayıtları sonrasında gelenler silebildikleri kadar silmişler.yarım yamalak bişeyler kalmış kendisiyle alakalı.

bu iddia bir yana musa ile ilgili hiç bir yazılı kanıt yok düşünceleri var malum. bu da adamların böylesi şeyleri rahatlıkla ortalıktan gizleyebildikleri ya da aktarımları yokedebildiklerini gösteriyor.

mısır da bugün türkiyesinin hükümeti gibiymiş. istediğini göster istemediğini sakla kek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...