JestersTear Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Şu konudaki Fistan'ın postlarını okumak neden bu kadar zevkli ya, adam iticilik tanrısı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
limonsupernova Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 neutrino said: Farazi konuşma örnek ver. yeni başladığım romandaki baş karakterlerden birisisin lan. daha ne istiyorsun. yok örnek mörnek. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
imamizer Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 bıkmadınız fake hesapla takılmaktan lan. iş güç edinin az. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
neutrino Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Olm senin iyiliğin için diyoruz, okudum hangisi benim tam anlamadım zaten, ne kadar cok yorum alırsan o kadar iyi olur bence senin için. Ps; yeni başladığım demişsin o zaman ok, yine de insanlara örnek ver. U.....u satıcısı bile örnek verir lan tadimlik. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
limonsupernova Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 romanın ön sözünü paylaşıyorum: Kimi hikayeler eşe dosta anlatılmadan önce, muhtelif nedenlerce, uzunca bir zaman bekletilirler. Bekleyiş ne denli uzun sürerse, hikayeler de o denli hırçınlaşarak dengesizleşir ve en nihayetinde karararak sevimsizleşirler. Son derece uçucu varoluşlarını anlamlı kılacak bir seyircinin ilgisine muhtaçtırlar. Olabildiğince sevilmek, sevildiği oranda kıskanılmak, kıskanıldığı sürece de özlenilmektir dertleri. Bu yüzden pek çoğu dürüst değildir. Nazi tankları tarafından topa tutulmuş, alev alev yanmakta olan bir şehre büyülenmiş gözlerle bakan bir huzursuzu veya öpüşmekten dudakları mosmor kesilmiş bir aşığın yüzünde beliren karanlık ışığı ele alalım; an kırılmış, mekan başkalaşmış, ruh çatallaşmıştır. Hikaye, okuyucuya dizleri üzerinde ve kalçalarını iki yana sallayarak ilerler; başını iştahla omuzlarına sürter, sıcak ve ıslak dudaklarıyla okuyucunun dilini yoklar, ta ki o garip çıldırmayı okuyucu da içinde duyumsamaya başlayıncaya dek yapısının bütün ılıklığını karşısındakine yaslar. Belirtmek gerekir ki, ana kahramanımız Limon Süpernova’nın eğilimleri bunlardan hiçbiriyle doğru orantılı değildi. Onunkisi adettendir diye biraz aceleye getirilmiş, gerekli pek çok betimlemesi ve anlaşılırlığı sıkıntıdan boş verilmiş, nemli hikayelere düşkünlükleriyle tanınan bulanıklarca dahi hiç aldırış edilmemiş; hatta zaman zaman, sofralarda masa örtüsü niyetine sayfaları kullanılıp, beden hatları en kıvrak virgülleri üzerine zeytin kabukları tükürülmüş olsa da, artık daha fazla bekletilmemesi, ilk ve son kez anlatılması gerekiyordu. Öyle ya, minik pipiler ve tatlı kukularla dolup taşan tatsız gezegenimizde herkesin hikayesi en azından bir kez için bir yerlerde muhakkak anlatılırdı. Gerektiğinde uzadıkça uzayan cümlelerle dahi anlatılırdı ki, nahoş hayat kırılmaları bir an önce unutulabilsin ve kalanlar gündelik rutinlerine kaldığı yerden devam edebilsin... Gecenin kuytu vakitlerinde ve hep sarhoş ağızla yazılan mesajlarda, “Rüyama gelsene...” sözleriyle anılan eski sevgilinin ve daha nicesinin sebebi de buydu; kayda değer her şeyi yaşamış, tüketmiş ve tuhaf hikayesini bıktırana dek anlatmış olduğuna emin olabilmek adına sevimsiz ve tatsız bir şeylerin hiç durmadan tadına bakıp bakıp tabağa geri geri tükürmek... Saat, ton balıklı makarnaları unutulamamış bir parfüm kokusuyla çeyrek geçiyordu. Geç olmuştu. Bu saatten sonra pizza artık gelse bile sopsoğuk olacaktı. Kurye her zamanki gibi mazeret olarak, “Kaza yaptım, pardon” diyecekti. 30 dakikayı geçeli dakikalar olmasına rağmen pizzayı bedava vermeyi reddedecek, “Bayan inanın ki geç kalınca benim yövmiyemden kesiyorlar” diye söylenip olayı hiç istemediğimiz yönlere çekecekti. İşin tadı kaçıyordu. Limon Süpernova’nın gözlerden uzakta yaşanan hikayesi başlıyordu. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Somon Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 http://i1.kwejk.pl/site_media/obrazki/2011/12/a5390a51adb72da39bdcda1bd299f67f.gif?1324212758 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Zikko Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 okumadım ama çok güzel olmuş kardeşim eline sağlık Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
aquila Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 okumadim ama kesin hakem fenere kiyak gecmistir. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mc_Lovin Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Bçyle şeyleri çok düşünme. Aha şunu oku henüz okumadıysan. Karşılaşacağın tüm zorlukları anlatıyor burada. http://www.10righedailibri.it/sites/default/files/images/martineden.jpg Nihat Genç'in çok güzel yazıları vardır türk edebiyat çevreleri, yazarların karşılaştığı zorluklarla ilgili. Onları oku. Hakan Günday'ın ilk romanının nasıl ortaya çıktığını öğren öğrenmediysen henüz. Çok kafana takma. Sen ortaya güzel bir ürün koyduktan sonra birisi çıkar o ürünü hakettiği yere getirir. Erkek olduğunu varsayıyorum. Halen üniyi bitirmediysen bir sene sonra askere gitmek durumunda kalacaksın. Bir sene orada uzak kalacaksın zaten böyle endişelerden. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Marty Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 limonsupernova said: romanın ön sözünü paylaşıyorum: Kimi hikayeler eşe dosta anlatılmadan önce, muhtelif nedenlerce, uzunca bir zaman bekletilirler. Bekleyiş ne denli uzun sürerse, hikayeler de o denli hırçınlaşarak dengesizleşir ve en nihayetinde karararak sevimsizleşirler. Son derece uçucu varoluşlarını anlamlı kılacak bir seyircinin ilgisine muhtaçtırlar. Olabildiğince sevilmek, sevildiği oranda kıskanılmak, kıskanıldığı sürece de özlenilmektir dertleri. Bu yüzden pek çoğu dürüst değildir. Nazi tankları tarafından topa tutulmuş, alev alev yanmakta olan bir şehre büyülenmiş gözlerle bakan bir huzursuzu veya öpüşmekten dudakları mosmor kesilmiş bir aşığın yüzünde beliren karanlık ışığı ele alalım; an kırılmış, mekan başkalaşmış, ruh çatallaşmıştır. Hikaye, okuyucuya dizleri üzerinde ve kalçalarını iki yana sallayarak ilerler; başını iştahla omuzlarına sürter, sıcak ve ıslak dudaklarıyla okuyucunun dilini yoklar, ta ki o garip çıldırmayı okuyucu da içinde duyumsamaya başlayıncaya dek yapısının bütün ılıklığını karşısındakine yaslar. Belirtmek gerekir ki, ana kahramanımız Limon Süpernova’nın eğilimleri bunlardan hiçbiriyle doğru orantılı değildi. Onunkisi adettendir diye biraz aceleye getirilmiş, gerekli pek çok betimlemesi ve anlaşılırlığı sıkıntıdan boş verilmiş, nemli hikayelere düşkünlükleriyle tanınan bulanıklarca dahi hiç aldırış edilmemiş; hatta zaman zaman, sofralarda masa örtüsü niyetine sayfaları kullanılıp, beden hatları en kıvrak virgülleri üzerine zeytin kabukları tükürülmüş olsa da, artık daha fazla bekletilmemesi, ilk ve son kez anlatılması gerekiyordu. Öyle ya, minik pipiler ve tatlı kukularla dolup taşan tatsız gezegenimizde herkesin hikayesi en azından bir kez için bir yerlerde muhakkak anlatılırdı. Gerektiğinde uzadıkça uzayan cümlelerle dahi anlatılırdı ki, nahoş hayat kırılmaları bir an önce unutulabilsin ve kalanlar gündelik rutinlerine kaldığı yerden devam edebilsin... Gecenin kuytu vakitlerinde ve hep sarhoş ağızla yazılan mesajlarda, “Rüyama gelsene...” sözleriyle anılan eski sevgilinin ve daha nicesinin sebebi de buydu; kayda değer her şeyi yaşamış, tüketmiş ve tuhaf hikayesini bıktırana dek anlatmış olduğuna emin olabilmek adına sevimsiz ve tatsız bir şeylerin hiç durmadan tadına bakıp bakıp tabağa geri geri tükürmek... Saat, ton balıklı makarnaları unutulamamış bir parfüm kokusuyla çeyrek geçiyordu. Geç olmuştu. Bu saatten sonra pizza artık gelse bile sopsoğuk olacaktı. Kurye her zamanki gibi mazeret olarak, “Kaza yaptım, pardon” diyecekti. 30 dakikayı geçeli dakikalar olmasına rağmen pizzayı bedava vermeyi reddedecek, “Bayan inanın ki geç kalınca benim yövmiyemden kesiyorlar” diye söylenip olayı hiç istemediğimiz yönlere çekecekti. İşin tadı kaçıyordu. Limon Süpernova’nın gözlerden uzakta yaşanan hikayesi başlıyordu. 2 paragraf okudum omrumden omur gitti. g*rr martinin 1 sayfalik sofra betimlemelerini keyifle okumuslugum var bi de. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sanssizsansli Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 limonsupernova said: romanın ön sözünü paylaşıyorum: Kimi hikayeler eşe dosta anlatılmadan önce, muhtelif nedenlerce, uzunca bir zaman bekletilirler. Bekleyiş ne denli uzun sürerse, hikayeler de o denli hırçınlaşarak dengesizleşir ve en nihayetinde karararak sevimsizleşirler. Son derece uçucu varoluşlarını anlamlı kılacak bir seyircinin ilgisine muhtaçtırlar. Olabildiğince sevilmek, sevildiği oranda kıskanılmak, kıskanıldığı sürece de özlenilmektir dertleri. Bu yüzden pek çoğu dürüst değildir. Nazi tankları tarafından topa tutulmuş, alev alev yanmakta olan bir şehre büyülenmiş gözlerle bakan bir huzursuzu veya öpüşmekten dudakları mosmor kesilmiş bir aşığın yüzünde beliren karanlık ışığı ele alalım; an kırılmış, mekan başkalaşmış, ruh çatallaşmıştır. Hikaye, okuyucuya dizleri üzerinde ve kalçalarını iki yana sallayarak ilerler; başını iştahla omuzlarına sürter, sıcak ve ıslak dudaklarıyla okuyucunun dilini yoklar, ta ki o garip çıldırmayı okuyucu da içinde duyumsamaya başlayıncaya dek yapısının bütün ılıklığını karşısındakine yaslar. Belirtmek gerekir ki, ana kahramanımız Limon Süpernova’nın eğilimleri bunlardan hiçbiriyle doğru orantılı değildi. Onunkisi adettendir diye biraz aceleye getirilmiş, gerekli pek çok betimlemesi ve anlaşılırlığı sıkıntıdan boş verilmiş, nemli hikayelere düşkünlükleriyle tanınan bulanıklarca dahi hiç aldırış edilmemiş; hatta zaman zaman, sofralarda masa örtüsü niyetine sayfaları kullanılıp, beden hatları en kıvrak virgülleri üzerine zeytin kabukları tükürülmüş olsa da, artık daha fazla bekletilmemesi, ilk ve son kez anlatılması gerekiyordu. Öyle ya, minik pipiler ve tatlı kukularla dolup taşan tatsız gezegenimizde herkesin hikayesi en azından bir kez için bir yerlerde muhakkak anlatılırdı. Gerektiğinde uzadıkça uzayan cümlelerle dahi anlatılırdı ki, nahoş hayat kırılmaları bir an önce unutulabilsin ve kalanlar gündelik rutinlerine kaldığı yerden devam edebilsin... Gecenin kuytu vakitlerinde ve hep sarhoş ağızla yazılan mesajlarda, “Rüyama gelsene...” sözleriyle anılan eski sevgilinin ve daha nicesinin sebebi de buydu; kayda değer her şeyi yaşamış, tüketmiş ve tuhaf hikayesini bıktırana dek anlatmış olduğuna emin olabilmek adına sevimsiz ve tatsız bir şeylerin hiç durmadan tadına bakıp bakıp tabağa geri geri tükürmek... Saat, ton balıklı makarnaları unutulamamış bir parfüm kokusuyla çeyrek geçiyordu. Geç olmuştu. Bu saatten sonra pizza artık gelse bile sopsoğuk olacaktı. Kurye her zamanki gibi mazeret olarak, “Kaza yaptım, pardon” diyecekti. 30 dakikayı geçeli dakikalar olmasına rağmen pizzayı bedava vermeyi reddedecek, “Bayan inanın ki geç kalınca benim yövmiyemden kesiyorlar” diye söylenip olayı hiç istemediğimiz yönlere çekecekti. İşin tadı kaçıyordu. Limon Süpernova’nın gözlerden uzakta yaşanan hikayesi başlıyordu. durumumuz yoktu okumadım kardeş. şaka şaka okudum da ne gereksiz bi detay anlatmışsın orda öyle. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Lidriel Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Betimlemelerdeki zenginlik icerikle tutmayinca pek hos olmuyor. Agdali yazma hastaligindan kurtul bence isi basitlestiriyorsun. Iyi suslenmeye cabalanmis lezzetsiz pasta gibi gozukuyo suanda. Icerigin ne derece zengin bilemem tabi ama zaten ulasma istegi kalmaz insanda bu kadar zorlama bi dille. Sahsi gorusum tabi en nihayetinde. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
neutrino Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Mc_Lovin said: Erkek olduğunu varsayıyorum. Halen üniyi bitirmediysen bir sene sonra askere gitmek durumunda kalacaksın. Bir sene orada uzak kalacaksın zaten böyle endişelerden. Bu konudaki en realist yaklaşım şu olmuş. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
pontipati Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Somon said: http://i1.kwejk.pl/site_media/obrazki/2011/12/a5390a51adb72da39bdcda1bd299f67f.gif?1324212758 lol Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Holy Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Betimlemelerin yüzünden bileklerimi kestim, umarım mutlusundur. 3. sınıf frp romanı kafasında bir önsöz. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ginaly Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 said: Saat, ton balıklı makarnaları unutulamamış bir parfüm kokusuyla çeyrek geçiyordu. bu ne len, edebiyat mı. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
aquila Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Bana gonder, ben yayimlarim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ginaly Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 şükrünün çikolata fabrikası Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ren Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Bak şimdi aynı önsözü ben gireyim. Nasıl beğeniler roman teklifleri gelecek. İstekler de insanlar gibi birer canlıdır. Aynı insanlar gibi birbirlerine benzemezler. Çabuk yapılmayan istek, fantazi porno setinde parmaklıklar arkasında gardiyanına kavuşamayan porno yıldızı kadar çabuk öfkelenir. Bu yüzden canımız bir şeyi isterse kendimizi tutmamalıyız. Yaşamımızı anlamlı kılan budur. Aslında bu yüzden pek vefakar değildir istekler. Nazi bayrağındaki gamalı haç gibi bir düzene girmiş, iki kadın iki erkek durmadan kıpırdanıyordu. Kadınların dudakları öpüşmekten mosmor olmuş, ancak sokak lambasının perdeden geçen loş ışığı yüzünden bunu kimse anlamamıştı. Yan komşunun istekleri ise henüz çiftler tarafından parmaklıkların arkasında tutulmaktaydılar. Kalçalarını iştahla iki yana sallayan iki uzun adam oldukça nahoş sesler çıkarıyordu. Sarı saçlı olan adam kızıl saçlı kadının dilini yoklarken tam o anda kapının kalp atışları hızlandı. Belirtmek gerekir ki, ana kahramanımız Limon Süpernova’nın eğilimleri bunlardan hiçbiriyle doğru orantılı değildi. Onunkisi adettendir diye biraz aceleye getirilmiş, gerekli pek çok ter şehvet ve ihtiras anından vazgeçilmiş, kertme evliliklere düşkün bunaklarca sekse karşı tekrar dirilen bir isa gibi gökten yere indirilmişti. Hatta zaman zaman konusu arkadaşlar arasında geçtiğinde hemen noktalanmıştı. Ancak artık yeni bir paragrafa başlanması gerekiyordu. Öyle ya, minik pipiler ve tatlı kukularla dolup taşan tatsız ülkemizde her kadının bir hikayesi, en azından bir kez bir yerlerde ellenmiş olması gerekti. Gerektiğinde uzayıp demlenen bu düş, beyinde öyle yankıyla anlatılırdı ki sıkıysa unutulabilsin. Gecenin kuytu vakitlerinde çekilen ve sabah yıldızlar gibi telefon hafızasında yok olan "Bize gelsene!" whatsapp mesajlarının altında bu vardı. Bugüne kadar kayda değer hiç bir şeyi tatmamamak, her gün makarna yiyip aynı tabağa tükürmek.... Saat, balık etli ev kadınlarını doyamamış libidolarıyla çeyrek geçiyordu. Geç olmuştu. Bu saatten sonra geri dönülse bile ıpıslak olacaktı. Koca her zamanki gibi mazaeret olarak "çok güzeldin aşkım, dayanamadım" diyecekti. Yıllar geçmesine rağmen yıllanılmayacak, bayatlanacaktı. İşin tadı kaçıyordu. Limon Süpernova’nın gözlerden uzakta yaşanan hikayesi başlıyordu. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
neutrino Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Tüm romanı şöyle elden geçirse tanınan bir yazar hiçbir sey kanitlayamazsin. Tehditlerin ve sosyal fobinle başbaşa kalırsın. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Edriel Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 12, 2013 ginaly said: şükrünün çikolata fabrikası asduıogjsdkfpsdjpohjkşsiğlğskgıbkeğınmnsdrkgişflnkd,rfljh sandalyeden düştüm emenike asdf Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Marty Mesaj tarihi: Aralık 13, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 13, 2013 Ren said: Bak şimdi aynı önsözü ben gireyim. Nasıl beğeniler roman teklifleri gelecek. İstekler de insanlar gibi birer canlıdır. Aynı insanlar gibi birbirlerine benzemezler. Çabuk yapılmayan istek, fantazi porno setinde parmaklıklar arkasında gardiyanına kavuşamayan porno yıldızı kadar çabuk öfkelenir. Bu yüzden canımız bir şeyi isterse kendimizi tutmamalıyız. Yaşamımızı anlamlı kılan budur. Aslında bu yüzden pek vefakar değildir istekler. Nazi bayrağındaki gamalı haç gibi bir düzene girmiş, iki kadın iki erkek durmadan kıpırdanıyordu. Kadınların dudakları öpüşmekten mosmor olmuş, ancak sokak lambasının perdeden geçen loş ışığı yüzünden bunu kimse anlamamıştı. Yan komşunun istekleri ise henüz çiftler tarafından parmaklıkların arkasında tutulmaktaydılar. Kalçalarını iştahla iki yana sallayan iki uzun adam oldukça nahoş sesler çıkarıyordu. Sarı saçlı olan adam kızıl saçlı kadının dilini yoklarken tam o anda kapının kalp atışları hızlandı. Belirtmek gerekir ki, ana kahramanımız Limon Süpernova’nın eğilimleri bunlardan hiçbiriyle doğru orantılı değildi. Onunkisi adettendir diye biraz aceleye getirilmiş, gerekli pek çok ter şehvet ve ihtiras anından vazgeçilmiş, kertme evliliklere düşkün bunaklarca sekse karşı tekrar dirilen bir isa gibi gökten yere indirilmişti. Hatta zaman zaman konusu arkadaşlar arasında geçtiğinde hemen noktalanmıştı. Ancak artık yeni bir paragrafa başlanması gerekiyordu. Öyle ya, minik pipiler ve tatlı kukularla dolup taşan tatsız ülkemizde her kadının bir hikayesi, en azından bir kez bir yerlerde ellenmiş olması gerekti. Gerektiğinde uzayıp demlenen bu düş, beyinde öyle yankıyla anlatılırdı ki sıkıysa unutulabilsin. Gecenin kuytu vakitlerinde çekilen ve sabah yıldızlar gibi telefon hafızasında yok olan "Bize gelsene!" whatsapp mesajlarının altında bu vardı. Bugüne kadar kayda değer hiç bir şeyi tatmamamak, her gün makarna yiyip aynı tabağa tükürmek.... Saat, balık etli ev kadınlarını doyamamış libidolarıyla çeyrek geçiyordu. Geç olmuştu. Bu saatten sonra geri dönülse bile ıpıslak olacaktı. Koca her zamanki gibi mazaeret olarak "çok güzeldin aşkım, dayanamadım" diyecekti. Yıllar geçmesine rağmen yıllanılmayacak, bayatlanacaktı. İşin tadı kaçıyordu. Limon Süpernova’nın gözlerden uzakta yaşanan hikayesi başlıyordu. Islandım Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
neutrino Mesaj tarihi: Aralık 13, 2013 Paylaş Mesaj tarihi: Aralık 13, 2013 Yayımlatmak nedir, yayınlatmak nedir? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar