Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Türk kimliği


Feamer

Öne çıkan mesajlar

nufus erime işi pek zor, zira savaşlar iki taraflı oluyor. E kazanan taraf ( yani hayatta kalan taraf ) belli.

Ama blend olmuşlar işte, buraya orta asyanın adetleri gelmiş burdaki adetler alınmış bir karma yaratılmış.

Yani burda mesele genetik mi yoksa kültürel mi?
Çalınan çalgılara, yazılan yazılara ve bestelenen şarkılara bakmak lazım (osmanlı öncesi özellikle). Etnik kimlik yapılan sanatla vs ortaya konur genetikle değil ki.

Şimdi türkü al, almanyaya götür, tr den tamamen izole et, 2 jenerasyon sonra doğanlar alman artık türk değil. Genleri istediği kadar türk olsun.
Ha tr den izole etmessen arada kalan almancı dediğimiz grup oluyor işte. Alman gibi yaşayıp türk gibi konuşuyorlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ha çok mantıklı yazıyorsunuz zaten, işinize gelmeyince saçmalıyoruz...

iyi o zaman, büyük zırvalıyorsun, yazdıkların tamamen senin hayal ürünün...

bu mudur yanı tartışma seviyemiz?

aşağıya bir kere daha yazıyorum, varsa bilgisi olan yazsın, bunların hepsi yalan ve uydurmadır diye:

bu gün türkiye dediğimiz yerde arap-roma savaşaları sırasında ve sonrasında nüfusun ve şehirlerin kırılmadığı ermeni bölgesi, ve belki batı bölgeleri var, eee batı bölgeleri d.romanın draft bölgesi olduğuna ve durmadan adamların savaş kaybettiğini hesaba katarsak bunun nüfus üzerinden nasıl etkisi var? buna ek olarak Roussel de Bailleul isyanı var orta anadolu ve yanlış hatırlamıyorsam, iki roma ordusu yeniyor adamlar, sonra impt. türk göçleri karşılığında bu adamın ortadan kaldırılmasını kabul ediyor, ek olarak, arap-roma savaşlarında zaten ahali kırsalı boş bırakıp korunaklı şehirlere kaçıyor

bu ve bunun gibi bir çok olayı alt alta toplayınca, bu gün türkiye dediğimiz yerin nüfusunun pek parlak olduğu söylemez

tabi, 100k türk geldi diye sayıklanınca bunlar saçmalık gibi geliyor
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Suark said:

...Şimdi türkü al, almanyaya götür, tr den tamamen izole et, 2 jenerasyon sonra doğanlar alman artık türk değil. Genleri istediği kadar türk olsun.
Ha tr den izole etmessen arada kalan almancı dediğimiz grup oluyor işte. Alman gibi yaşayıp türk gibi konuşuyorlar.


buna ek olarak osmanlının nüfus politikaları var, misal yunanistana göç etirilen konya-karamanlılar, bu adamları ne olarak alacağız, türkmü, yunan mı?

belki adamlar genetik olarak hepimizden türk ama ortodoks hristiyan,

bunun gibi yüzlerce örnek var anadolu da, gayri müslim ile evlenen hristiyan olan, gayri müslim imtiyazları için hristiyan olan veya kalan, yavuzdan kaçıp kürt olan... bunların nasıl tartıyorsunuz?

anadoluda olay fransa veya ingilterede ki gibi olmuyor, germen istilacılar şehirleri yağmalayıp oralara yerleştiler, yerli halk kırsalda kaldı, anadoluda ise yapılan göçler ve gelen nüfus ise kırsala yerleşti, yaşayış tarzı olarak, şehirlere pek bulaşmadı
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ayrıca nasıl bir fantezi dünyanız var bilmiyorum, çok mu conan falan okudunuz seyrettiniz bilmiyorum ama "ben çok bilimsel kelam ediyorum" ayağına şu 100k geyiğini yapmayın lütfen,

hangi 100k geldi, 100k mülteci mi geldi, 100k asker mi geldi, ne geldi 100k?

nasıl geldiler, galatlar gibi kovulmuş olarak, çoluk çocuk savaşarak mı gelmişler? bu "doğru" bilgiyi paylaşanların bir açıklaması yok

bu arada geldikleri yer, selçuklu devleti toprağı ki anadolu hariç şöyle bir genişlikten bahsediyoruz,
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/11/Sel%C3%A7uklu_devleti_en_geni%C5%9F_s%C4%B1n%C4%B1rlar%C4%B1.png/800px-Sel%C3%A7uklu_devleti_en_geni%C5%9F_s%C4%B1n%C4%B1rlar%C4%B1.png
gelen adamlar buradan geliyorlar, bu devletin gücü ile geliyorlar, çingene kervanı olarak gelmiyorlar

hadi bütün bunlar yalan ve saçma olsun, ve alp arslanın malazgirte savaşan 10k adamı olsun ve yukarıdaki bütün coğrafyayı bu 10k adam işgal ediyor olsun, veya 20k olsun 10k sı buraya gelsin :)ve bunlar burayı işgal edip buraya yerleşmiş olsalar, sırf yakın akrabaları 100k kişi yapıyor...

yukarında biraz mantık ve matematik yardımı ile bir çıkarım yapmıştım

yok, 100k savaşçı gelmiş ise işgale, yukarıdaki mantığı oranlarsak, 1.200.000 kişi yapıyor
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Max Damage" said:

Yok liberal solcular Anadolu'da Türk yoktur derse bilimsel gerçek kabul ediliyor o.

Yakutistan'daki kabilelerle Toroslardaki, İç Ege'deki adam ortak kelimeler kullanıyor. Hem de öyle Deus-Zeus-Jesus gibi zorlama bağlantılar değil, direkt kelimeler var.

Anadolu aleviliğindeki cem töreni, kadın erkek semah dönme geleneği Doğu Türkistan'da Uygurlar tarafından aynı şekilde yapılıyor. Kafkaslardan, Trakya'dan ve Güneydoğu'dan dışarı adımını attığında bu kültür benzerliği seyreliyor. Yani Türklerin nüfusu senin dediğin gibi %5 olsaydı Anadolu'dan adımını attığın anda kültür bu kadar çabuk değişkenlik göstermezdi. Örneğin Türklerin nüfus olarak az olduğu ama askeri güçle yönettiği Mısır'da Orta Asya kültürünün izine rastlanmaz.


kelime alis verisi, kulturel oge alisverisi, hatta elit tabakasinin obur elit tabakanin adetlerini bire bir kopyalamis olmasi bir toplumu degisik bir toplum yapmaz.

o toplumu degistirir, dogru. ama kesinlikle o toplumu odunc alinan seylerin oldugu toplum yapmaz.

.........

turkiyeye 18. yuzyil sonunda olusturulup 20. yuzyil basinda satilan turkculuk mitolojisi turkiyedeki halkin cogunlugunun orta asyadan geldigi gibi fantastik bir senaryo tasvir ediyor. hatta, odunc alinan kelimeler, dil vesaiti ile 'gunes dil teorisi' gibi daha da fantastik milliyetci teoriler uzerinden kizilderililerin de aslinda turk olduguna kadar varilmisti. Mu'ya kadar vardirmislardi isi hatta.

turk milliyetciligi tek degildi o donemde - 1930larda her bir ana grup kendi milliyetciligini tum dunyaya mal ediyordu. herkes aslinda herseyin kaynagiydi, almanlar irandan gelen gocen aryanlardan gelmisti de suydu buydu ucuk teorilerin bini bir para idi.

fakat arkeolojinin, genetik biliminin gelismesi boyle teorilerin olanaksizligini ortaya koydu.

aha iste 1000 senedir kendilerini anglosakson sanan ingilizlerin aslinda hala kelt oldugu ortaya cikti. almislar kelimeleri, almislar adetleri, hatta 600 yili kadar erken vakitte kendisinin soyunun odinden geldigini iddia eden kelt isimli kelt krallar bile firtlamis. ama bakinca adamlar kelt cikiyor.

anadoluda da durum farkli degil. nerede kul tigin, nerede alparslan hatta - birak anadoluyu.

dil almistir, gramer almistir, kelime almistir, adet almistir diyebilirsin. mevcut kulturu buyuk olcude degistirmistir diyebilirsin.

ama tutup da anadoludakilere de orta asyadakilere de ayni anda turk diyemezsin.

dersen aynen bahceliye 'turk sizin gibi mi olur' diyen turkmenistan mi kazakistan mi baskani gibi adamlar cikiverir orta asyadan.

Feamer said:
yine buraya koymuştum, galatlar kitabından alıntı, orta anadolu, romanın gelişinden çok önce, türklerin gelişine kadar galatya olarak anılıyor ki ondan sonra ismin değiştiğini bir frasız belirtmiş, -isyan sonrası çoğu ortadan kayboluyor


yanlis bu. galat ismi kelt'ten gelir, ve demir caginin sonuna dogru anadolunun batisinda belli bir bolgeye yerlesmis keltlere dayanir. anadoluya galatia denmesi gibi bir durum yok, galatia belli bir bolgenin adi.

Feamer said:
ha böyle olunca anadoluda hangi nüfus yoğunluğundan bahsediyorsunuz?


roma ve bizans in sasaniler ve perslerle savaslarinin dogu ve orta anadoluyu bosaltmis oldugu gibi fantastik bir soylem one surdun. olacak sey degil, zaten olmus bir sey de degil. hicbir ulke tum nufusunu ciftlikten, madenden vs alip da savasa surup oldurmek gibi bir lukse sahip degildi. yapmadilar da. savaslar bu iki kulturun yetismis savasabilen, elit tabakasini, harcanabilecek insan gucunu bitirdi, hazinelerini kuruttu ama tutup da oradaki ciftciyi vs ortadan kaldirmasi gibi bir durum olamaz. en buyuk, romanin demografisini degistiren veba salginlari bile bu iki bolgeyi sifirlamis, gocebe topluluklari cogunluk yapacak hale getirmis degil.

zaten paparnozun dedigi gibi gocebe toplumlarin ustesinden gelebilecegi, daha cok sayida olabilecegi bir yerel nufus olabilmesi durumu olamaz. gocebe hayat zaten nufusu ve yapilabilecekleri kisitlayan bir sey.

Feamer said:
bu gün türkiye dediğimiz yerde arap-roma savaşaları sırasında ve sonrasında nüfusun ve şehirlerin kırılmadığı ermeni bölgesi, ve belki batı bölgeleri var, eee batı bölgeleri d.romanın draft bölgesi olduğuna ve durmadan adamların savaş kaybettiğini hesaba katarsak bunun nüfus üzerinden nasıl etkisi var? buna ek olarak Roussel de Bailleul isyanı var orta anadolu ve yanlış hatırlamıyorsam, iki roma ordusu yeniyor adamlar


senin problemin burada iste. 'ordu' dedigin seyin bir manasi oldugunu zannediyorsun nufus acisindan. ordular geliyor ordular yeniliyor demografik degisiyor gibi bir felsefen var.

boyle bir durum yok cumhuriyet romasi sonrasi dunyada. hatta, cok kasarsan, zorlarsan, en cok gec imparatorluk sonrasi romada.

senin dedigin ordu gucunun nufusa dayanmasi olayi vatandas-ordu olan donemine aittir romanin. herkes savascidir, herkes belli yasa kadar savasmak uzere egitilir, savas gucu tukendikce daha eski askerler savasa cagrilir. roma hannibali boyle yendi.

oyle olsa mantigin dogru olabilirdi.

ama marius reformlarindan sonra roma ordusu profesyonellestikten sonra ordu gucu vatandasa degil, bos, issiz olan vatandaslara dayanmaya basladi. oyle ciftliginde cift suren adamin askere kosulmasi gibi bir durum kalkti ortadan.

gec roma doneminde daha da ileri gitti bu durum - insanlari baba mesleklerine kitleyen, feodalizmin ilk ayagini getiren yasa veba sonrasinda kirilan romayi yuzdurmek icin cikarilinca, artik savas zanaat haline geldi. savascilar bir sinif haline geldi. her ne kadar disaridan takviye edilse de artik ordu dedigin seyin insan gucune olan orantisi uctu gitti.

savasip isgal etmenin kolaylasmasi da bu doneme rastlar - koylu icin degisen bir sey yok artik - ha bir milletten/dilden elit oturmus satoda, ha baska bir milletten. adam cok sikmadikca umugunu problem yok. koylunun silah alip direnmesini gerektiren hicbirsey yok.

bu durum ordularin, savasanlarin gucunu o kadar azaltti ki mevcut nufusa gore, senin yaklasimin gibi yaklasimlarin rasyonalize edilmesi imkansiz:

Ingiltereyi 800lerin sonunda kasip kavuran, onunde kimsenin duramadigi 'Great Heathen Army'in toplam mevcudu 1000 kisi civarinda. 1000 kisi tum ingiltereyi yikip gecirmis yagmalamis kimse duramamis karsilarinda uzun sure.

al sana ordu. bu mantikla orantilamaya gidersen 1000 kisi ingiltereyi tarumar ettigine, karsisina 1000 kisi cikarilamadigina gore ingilterede kimsenin kalmamis olmasi gerekir. cunku senin mantigina gore artik manpower yok.

said:
bu arada geldikleri yer, selçuklu devleti toprağı ki anadolu hariç şöyle bir genişlikten bahsediyoruz


yav. bacanak.

haritalari imparatorluklari bir b.k zannetmemen lazim.

imparatorluk dedigin bir grup adamin diger grup adamin tepesine vurup kendisine sadakat yemini ettirtip vergi verdirmesi. ha bi de savas gidince yaninda savasa gitmeye zorlamasi.

bu.

cengiz hanindan timurlengine, persinden hititine olay bu. 'turk imparatorluklari' da farkli degil.

guc dengesi degisip de biri digerinin tepesini ezebildiginde imparatorlugun zart diye dagilmasi da o yuzden. cunku ortada hicbir ortak yon yok, bir ortak altyapi yok. cin gibi bir medeniyet, ortak kultur degil, tepedekiler degisse de devam edebilsin yahut yabanci bir grup gelip tepesine otursa da ayni kalabilsin, onlari degistirebilsin.

en ileri gitmis olan imparatorluk roma. onlar da 1000 seneye yakin kolonilestirme, kultur empozisyonu, yayilma ve nufus degisimleri sayesinde ancak gidebildikleri noktaya kadar gittiler.

MS 100 roma haritasina baksan 'bu ne boyle heryer roma olmus' dersin.

ama 4. yuzyilin sonunda imparator britanyaya 'basinizin caresine bakin' dedigi anda roma isgali oncesindeki tum kelt kralliklari aynen onceki sinirlarinda tekrar ortaya cikiverdiler.

cunku hicbir yere gitmemislerdi. olan olay tum britanyaya londra merkezli bir imparatorluk burokrasisinin kurulup yerel elitlerin sisteme entegre edilmesi idi...

..........

haritalar fasafiso. haritalardaki kontrol diye cizilen alanlara sinirlara bakip hicbir seyi yorumlamamak lazim. cogu zaman o sinirlara sahip oldugu iddia edilen yonetimin ve kulturun o sinirlarin buyuk bir kismina yetisip kontrol edebilmesi bile mumkun degil. imparatorluk kavraminda daha da beter. gidiyorsun yerel beyin tepesine vuruyorsun o sana sadakat yemini ediyor hah iste tamam imparatorlugun sinirlari genisledi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

her şeyi geçtim, hadi hepside doğru bilgi olsun, hangi orta asya geninden bahsediyorsun da anadolu ile kıyas yapıyorsun?

gelenlerim nereden geldiği belli, aşiretleri, kavimleri belli, doğu roma zamanı yerleşen türklerin yine belli, hal böyle olunca hangi asyalı gene benzemiyor bunlar? asyada nerede buldun bu genden adam?

birde arka sayfalar 8000 yılık kayseri mumyası var, kayserililer bununla akrabaymış, hadi diyelim velev ki bu doğru olsun, kayseri dediğin yer asur ticaret kolonisi olarak kurulmuş bir yerleşim yeri, buda misal lise bilgisi olması lazım, asur konusunda illa ki değinilir, bu mumya ile akraba iseler kayserinin topunun asurlu olması lazım, eee asurluların nereden geldiği ve sonra ne olduğu konusunu na girmez isek dahi adamların yeri yurdu belli yine anadolu halkı değil, yani amaç ne bu bilgi paylaşımı ile? hangi tez için ortaya atılıyor?
bu arada bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Subartu

galatlar konusu yine hatalı bilgi, genetik araştırmalardan vakit kalmamış galiba, buraya iki üç sayfa yazı koydum, ekşide, wikide, gerekli bilgi var, aram motoruna yazmak kadar yakın

- pers ve sassani savaşlarının dan bahsetmemiştim ama iyi hatırlattın, islam devleti öncesi onların arasındaki savaşta bölgeye oldukça zarar veriyor.

roma imp. devri savunma ve saldırıda başarılar var, doğu roma devri, her ne kadar bazen savaş kaybedilse de genelde romanın baskınlığı var ama nede olsa bölge savaş alanı ve ona göre dizayn ediliyor, bir iznik veya konya, izmir beklemek, lazım, ama islam devleti ile ve batıda sıkıntıların ortaya çıkmasıyla sıkıntılar başlıyor, neyse konu hakkında bilmeden ahkam kesenler için kaynak paylaşalım, isteyen direk latince okusun bir şey fark etmeyecek, bütün bu bilgileri alt alta yazın ondan sonra illaki bir fikir oluşacaktır,

https://tr.wikipedia.org/wiki/Bizans_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu


Daralan sınırlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Heraklius Hanedanı[değiştir | kaynağı değiştir]
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için Heraklius Hanedanı maddesine bakınız.

Avar, Sasani, Slav güçlerinin birlikte üstlendikleri Konstantinopolis Kuşatması (626), Romanya'daki Moldovița Manastırı'ndaki duvar resimlerinde görülüyor.

650 yılında Bizans İmparatorluğu - bu yıl itibariyle Bizans, Afrika Eksarhlığı hariç bütün güney eyaletlerini kaybetmişti.
Phokas'ın Mavrikios'u öldürmesinin ardından Hüsrev, bunu Mezopotamya eyaletini işgal etmek için bir bahane olarak kullandı.[62] Birçok Bizans kaynağında hiç değişmeden "zorba" olarak anılan ve halk tarafından tutulmayan Phokas, Senato önderliğinde kendisine birçok komplonun kurulduğu bir isimdi. Heraklius, 610 yılında Kartaca'dan ucuna ikon iliştirilmiş bir gemiyle Konstantinopolis'e gelerek Phokas'ı yerinden etti.[63]

Heraklius'un başa geçmesiyle Sasani ilerleyişi Levant'ın derinliklerine doğru iyice yayıldı ve Sasaniler Şam ve Kudüs'ü ele geçirerek Gerçek Çarmıh'ı alıp Tizpon'a götürdü.[64] Buna misillemeyle yanıt veren Heraklius için bu mücadele bir kutsal savaş karakterindeydi ve askerî sembol olarak İsa'nın acheiropoietos imajı kullanıldı[65] (benzer bir şekilde, Konstantinopolis 626 yılında Avar - Sasani - Slav güçleri tarafından kuşatıldıktan sonra elde edilen zafer, Patrik Sergios'un şehir surlarında yürüyüş eşliğinde taşıdığı Meryem Ana'nın ikonuna atfedilmişti).[66] Yine bu kuşatma sırasında Bizans–Sasani Savaşı zirve noktasına erişmişti ve ittifak ordusu 626'nın Haziran ve Temmuz ayları arasında Konstantinopolis'i kuşatmış oldu. Bunun hemen ardından Sasani kuvvetleri Anadolu'ya çekilmek zorunda kaldı. Bunun ardından Heraklius'un kardeşi Theodoros'un Sasani generali Şahin'i yenilgiye uğrattığı haberi gelince Pers yenilgisi kesinleşti.[67] Bunun üzerine Heraklius, Sasani Mezopotamya'sına tekrar işgal kuvvetleri yolladı.

Ana Sasani kuvvetleri Ninova'da 627'de yenilgiye uğratıldı ve 629'da Heraklius Gerçek Çarmıh'ı o sırada savaş nedeniyle anarşinin ve iç savaşın hüküm sürdüğü Sasani başkenti Tizpon'dan alarak büyük bir şölenle Kudüs'e götürdü.[68] Nihayetinde Persler bütün kuvvetlerini geri çekip eskiden Roma'nın elinde olan Mısır, Levant, Mezopotamya ve Ermenistan topraklarını Bizans'a önceden 595 yılı dolaylarında yapılmış bir antlaşmaya tekrar uyarak geri verdi. Bu savaş Bizans ve Sasani imparatorluklarını oldukça zayıflattı ve onları hemen sonraki yıllarda ortaya çıkan Müslüman kuvvetlerine karşı son derece hassas hale getirdi.[69] Bizanslılar 636'daki Yermük Muharebesi'nde Araplara karşı çok ağır bir yenilgiye uğradı, Tizpon ise 637'de düştü.[70]

Konstantinopolis Kuşatması (674–678)[değiştir | kaynağı değiştir]
O sıralarda Suriye ve Levant'ı sıkıca kontrol altında tutan Araplar, Anadolu içlerine sık sık işgalci kuvvetler yolluyordu ve 674–678 arasında doğrudan Konstantinopolis kuşatıldı. Arap donanması Rum ateşi tekniğinin de yardımıyla püskürtüldü ve Emevîler ile otuz yıllık ateşkes imzalandı.[71] Buna karşın Anadolu işgalleri son hız devam ediyordu ve buradaki halk, eski şehir surları içinde daha küçük alanlara duvarlar ördüğünden veya yakındaki kalelere taşındığından klasik kent kültürü iyice bozuldu.[72] Konstantinopolis'in nüfusu bu süreçte 500.000'den 40.000–70.000 aralığına kadar geriledi ve diğer şehirler gibi kısmen kırsallaştı. Şehir, Bizans 618'de Mısır'ı önce Perslere, sonra Araplara kaptırınca ücretsiz tahıl taşımacılığı hakkını kaybetti ve halka buğday dağıtımı durma noktasına geldi.[73]

Eski yarı-özerk belediye kuruluşlarının yok olmasıyla ortaya çıkan boşluk, Anadolu'yu eyaletlere ayıran ve kent yönetiminin imparatorluk idaresine doğrudan sorumlu olduğu belirli ordulara bırakıldığı thema sistemiyle dolduruldu. Bu sistemin kökenleri Heraklius'un geçici kurallarından kaynaklanabiliyor olabilir fakat 7. yüzyıl boyunca imparatorluk yönetiminin yepyeni bir sistemi haline dönüştü.[74] İmparatorluğun 7. yüzyılda yaşadığı toprak kayıplarını izleyen bu devasa kültürel ve kurumsal yeniden yapılanma, Akdeniz'in doğusundaki Romalılık kavramının kırılmasına ve bundan sonrasında Bizans'ın Roma'nın doğrudan devamı olmaktan ziyade herhangi bir başka ardıl ülke olarak okunarak daha iyi anlaşılır hale gelmesine yol açtığı söylenegelmiştir.[75]


Rum ateşi ilk defa Bizans donanması tarafından Bizans-Arap Savaşları sırasında kullanıldı (Madrid Skilicis, Biblioteca Nacional de España, Madrid).
Balkanlar'dan çok sayıda birliğin önce Persler, sonra Araplar ile savaşmak üzere ayrılması, Slav halklarının yarımadanın güneyine doğru yayılmasına zemin hazırladı. Bunun bir sonucu olarak, Balkanlar'da da Anadolu'da olduğu gibi birçok şehir küçük surlu yerleşimlere büzüştü.[76] 670'lerde Bulgarlar, Hazarlar'ın gelişiyle Tuna'nın güneyine geçmeye başladı. 680'de bu yeni yerleşimleri dağıtmak üzere gönderilen Bizans kuvvetleri yenilgiye uğradı.[77]

681'de IV. Konstantin, Bulgar hanı Asparuh ile bir antlaşma imzaladı ve yeni Bulgar devleti, daha önce ismen de olsa Bizans yönetimini tanıyan birkaç Slav kabilesi üzerinde bağımsızlık elde etti.[77] 687–688'de Heraklius Hanedanı'nın son imparatoru II. Justinianos, Slavlara ve Bulgarlara karşı bir sefer düzenleyerek kayda değer kazanımlar elde etti. Ancak imparatorun Trakya'dan Makedonya'ya kadar savaşmak zorunda kaldığı gerçeği, Bizans'ın Balkanlar'ın kuzeyinde ne denli hakimiyet kaybına uğradığının ipuçlarını vermektedir.[78]

II. Justinianos, şiddetli vergilendirme ve "yabancılar"ı idari konumlara yerleştirme yollarını kullanarak kent aristokrasisinin gücünü kırmaya çalıştı. Sonrasında, 695 yılında yetkileri elinden alındı ve önce Hazarlar'a, sonra Bulgarlar'a sığındı. 705'te Bulgar hanı Tervel'in ordularıyla Konstantinopolis'e geri döndü, tahtını tekrar aldı ve düşmanlarına karşı bir korku krallığı inşa etti. Son kez yine kent aristokrasisi desteğiyle tahttan indirildiği 711 yılı, Heraklius Hanedanı'nın sonunu getirdi.[79]

İsaurya Hanedanı'ndan I. Basileios dönemine kadar[değiştir | kaynağı değiştir]
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için İsaurya Hanedanı maddesine bakınız.

III. Leo döneminde Bizans İmparatorluğu c. 717. Çizgili alanlar devamlı Arap işgali altında olan toprakları göstermektedir.
III. Leo İsauryalı 718'de Arap istilasını geri püskürttü ve kendini Anadolu'daki themaları yeniden organize edip sağlamlaştırmaya adadı. Kendinden sonra gelen V. Konstantin, Suriye'nin kuzeyinde kayda değer zaferler kazandı ve Bulgar gücünü kırdı.[80]

Slav Thomas'ın 820'ler başında çıkardığı isyan sonrası Bizans'ın güçsüzlüğünden yararlanan Araplar toparlanıp Girit'i fethetti. Bunun yanında Sicilya'ya başarılı bir sefer düzenledilerse de, 863'te general Petronas, Melitene (Malatya) emiri Umar al-Aqta'yı ağır bir yenilgiye uğrattı. Krum Han önderliğindeki Bulgar tehlikesi de bu sıralarda tekrar ortaya çıktı, fakat 815–816 yıllarında Krum'un oğlu Omurtag, Bizans imparatoru V. Leo ile bir antlaşma imzaladı.[81]

İkonoklazm üzerine dinî tartışmalar[değiştir | kaynağı değiştir]
Ana madde: Bizans ikonoklazmı
8. ve 9. yüzyıllar boyunca imparatorluğun bir asırdan fazla ana gündemi olan ikonoklazm tartışmaları görüldü. İkonlar (burada her türlü dinî görsel ifade edilmektedir), 730 yılı civarında Leo ve Konstantin tarafından yasaklandı ve bu durum ülke çapında ikonodüllerin (ikonları savunanlar) ayaklanmasına neden oldu. İmparatoriçe İrini'nin çalışmaları sonucunda 787'de İkinci İznik Konsili toplandı ve ikonlara tapılmaması, sadece saygı gösterilmesi kararlaştırıldı. İrini'nin Şarlman'la evlenme planları bilinir, ancak Günah Çıkartıcı Teofanes'e göre bu planlar İrini'nin favorilerinden olan Aetios yüzünden suya düşmüştür.[82]

9. yüzyıl başlarında V. Leo, ikonoklazm yasalarını tekrar yürürlüğe soktuysa da, 843'te imparatoriçe Theodora, Patrik Methodios'un yardımıyla ikonlara saygıyı tekrar yürürlüğe soktu.[83] İkonoklazm, Doğu ve Batı arasındaki yabancılaşmanın artmasında önemli bir rol oynadı. Bu ayrışmalar, Papa I. Nikolas'ın Fotios'un patrik olmasına tepki göstermesiyle ortaya çıkan Fotyan bölünmesi ile daha da kötüleşti.[84]

Makedon Hanedanı ve canlanma (867–1025)[değiştir | kaynağı değiştir]
Ayrıca bakınız: Makedon Hanedanı

Bizans İmparatorluğu, c. 867.
I. Basileios'un 867'de tahta geçmesi, iki buçuk asır boyunca devam eden Makedon Hanedanı'nın başlangıcı kabul edilir. Bu hanedanda Bizans'ın en becerikli hükümdarlarından birkaçı yer alır ve dönem boyunca yeniden canlanma havası hakimdir. İmparatorluk dış düşmanlara karşı savunma halinden, tekrar kaybedilen toprakları yeniden fetheden bir ülke konumuna dönmüştür.[85]

Askerî ve idari otoritenin toparlanmasına ek olarak, Makedon Hanedanı dönemi felsefe ve sanat gibi alanlarda kültürel bir uyanışa da sahne olmuştur. Slavların Balkan istilasından ve Arap istilalarından önceki Bizans'ta var olduğu kabullenilen aydınlığı tekrar canlandırmak üzere bilinçli çabalar görülmektedir ve bu çağ sıklıkla Bizans'ın "Altın Çağı" olarak gösterilir.[85] Her ne kadar toprak bakımından imparatorluk I. Justinianos dönemindekinden kayda değer oranda küçük olsa da, önemli bir güç kazanımı görüldüğü gibi, daha az dağınık coğrafyanın getirisi olarak ülke siyasî, ekonomik ve kültürel olarak daha entegreydi.

Araplar ile savaşlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için Bizans–Arap Savaşları (780–1180) maddesine bakınız.

960'ta general Leo Fokas Hamdani Halep Emirliği'ni Andrassos'ta mağlup ederken, Madrid Skilicis.
I. Basileios'un tahttaki ilk yıllarında Arap istilacıların Dalmaçya kıyılarına yaptığı seferler başarılı bir şekilde bastırıldı ve bölge bir kez daha güvenli Bizans toprakları arasındaki yerini aldı. Bu durum, Bizans misyonerlerinin içlere yayılarak Sırpları, günümüzde Hersek ve Karadağ çevresinde yaşayan halkları Ortodoks Hristiyanlığı'na çevirme fırsatını doğurdu.[86] Malta'yı geri almak için çıkılan sefer, Malta halkı Arapların yanında yer alınca ve Bizans garnizonlarını katledince büyük bir yenilgiyle sonuçlandı.[87]

Buna karşın, Güney İtalya'daki Bizans egemenliği gittikçe sağlamlaştırıldı ve 873 yılı itibariyle Bari, imparatorluğun bir parçası oldu.[86] Güney İtalya'nın büyük kısmı sonraki 200 yıl boyunca da ülkenin bir parçası olarak kaldı.[87] Daha önemli olan doğu cephelerinde, Bizans savunmasını yeniden inşa ederek hücuma geçti. Paulusçular yenildi ve başkentleri Tephrike (Divriği) alındı. Buna ek olarak Samosata'nın yeniden alınmasının ardından Abbâsîler'e karşı hücumlar başladı.[86]


10. yüzyılın askerî başarılarına büyük çapta bir kültürel bir canlanma eşlik ediyordu: Makedonya Rönesansı. Paris Mezmuru'ndan alınan bu minyatür, Helenistik sanattan esinlenmiştir.
Basileios'un oğlu ve ardılı VI. Leon döneminde, o dönem güçsüzleşmiş olan Abbâsîler'e karşı seferler ve toprak kazanımları devam etti. Ancak 902'de Sicilya Araplara kaybedilirken 904'te imparatorluğun ikinci büyük şehri Selanik bir Arap donanması tarafından yağmalandı. Bizans donanması, çok çabuk olarak düzenlendi ve 7. yüzyılda Araplara kaybedilmiş olan Kıbrıs ve Suriye'deki Laodicea birkaç yıl içerisinde geri alındı. Bu intikama karşın, Bizanslılar Müslümanlara karşı halen kesin bir darbe vurabilmiş değillerdi ve hatta 911'de Girit'i geri almak için yapılan sefer büyük bir yenilgiyle sonuçlandı.[88]

Bulgar çarı I. Simeon'un 927'de ölmesiyle Bulgarlar oldukça güçsüzleşti ve bu da Bizanslıların doğuya odaklanması için fırsat yarattı.[89] 934 yılında Melitene (Malatya) kalıcı olarak ele geçirildi ve 943 yılında ünlü general İoannis Kurkuas, ataklarını Mezopotamya'ya çevirerek en önemlisi Edessa'nın (Şanlıurfa) fethi olan birçok önemli başarıya imza attı. Kurkuas özellikle, İsa'nın bir portresinin damgalandığı iddia edilen ve bu yüzden saygı duyulan Mandylion'u Edessa'dan alarak Konstantinopolis'e getirmesiyle nam saldı.[90]

Asker imparatorlar II. Nikeforos (taht: 963–969) ve I. İoannis Çimiskes (969–976) ülkenin sınırlarını doğrudan Suriye'nin içine doğru genişleterek kuzeybatı Irak'taki emirleri yenilgiye uğrattı. 962'de büyük bir şehir olan Halep yine Nikeforos tarafından ele geçirildi ve 963'te Araplar Girit'ten kesin bir zaferle atıldı. Girit'in yeniden alınması, Ege'deki Arap istilalarına bir son verdiği gibi Yunan anakarası tekrar gelişmeye başladı. Kıbrıs 965'te kalıcı olarak geri alındı ve 969'da Antioch (Antakya) ele geçirilip bir Bizans eyaleti olarak ülkeye katıldığında Nikeforos'un başarıları zirveyi görüyordu.[91] Ardılı İoannis Çimiskes, Şam, Beyrut, Akka, Sayda, Kayserya ve Tiberya şehirlerini fethetti ve Bizans ordusunu Kudüs'e şaşırtıcı derecede yakınlığa yerleştirdi. Ancak İslam'ın güç merkezleri Irak ve Mısır'a dokunulmadı.[92] Kuzeyde yapılan uzun seferlerin ardından son Arap tehlikesi olan zengin Sicilya eyaletine 1025'te II. Basileios tarafından sefer düzenlendi ancak Basileios sefer tamamlanmadan öldü. Yine de, bu dönemde imparatorluğun sınırları Messina Boğazı'ndan Fırat Nehri'ne, Tuna'dan Suriye'ye kadar uzanmaktaydı.[93]

Bulgar İmparatorluğu ile savaşlar[değiştir | kaynağı değiştir]
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için Bizans–Bulgar savaşları maddesine bakınız.

İmparator II. Basileios (taht: 976–1025)
Roma Makamı ile yaşanan geleneksel mücadeleler Makedonya Hanedanı döneminde de devam etti ve yeni yeni Hristiyanlaşan Bulgaristan üzerindeki üstünlük tartışmasıyla iyice mahmuzlandı.[85] İki devlet arasındaki seksen yıllık barışın ardından, güçlü Bulgar çarı I. Simeon 894 yılında saldırıya geçti ancak Macarlar'ın desteğini alarak donanmasını Karadeniz'de Bulgaristan üzerine süren Bizanslar'a karşı yenildiler.[94] Bizans yine de 896'da Bulgarofigon Savaşı'nda Bulgarlara yenildi ve onlara yıllık haraç ödemek zorunda bırakıldı.[88]

VI. Leon 912'de öldü ve düşmanlıklar kısa süre sonra tekrar su yüzüne çıktı; Simeon büyük bir ordu toplayarak Konstantinopolis'e yürüdü.[95] Her ne kadar şehir duvarları zaptedilemez olsa da Bizans yönetimi düzensizlik içindeydi. Bu yüzden Simeon şehre davet edilerek Bulgar basileus'u (imparator) tacıyla ödüllendirildi genç VII. Konstantin'in Bulgar kralının kızlarından biriyle evlenmesi sağlandı. Konstantinopolis'te patlak veren bir ayaklanma bu hanedan planını suya düşürünce Simeon tekrar Trakya'yı istila ederek Adrianopolis'i (Edirne) işgal etti.[96] Bizans böylece hem başkentinden birkaç gün uzakta güçlü bir Hristiyan devletle karşı karşıyaydı[85] hem de iki cephede savaşmak durumunda bırakılmıştı.[88]

Leo Fokas ve I. Romanos önderliğinde başlatılan bir sefer 917'de Akhelou Savaşı'nda ezici bir yenilgiyle sonuçlandı ve sonraki yıl Bulgarlar Yunanistan'ın kuzeyini yağmalamakta özgürdü. Adrianopolis 923'te tekrar yağmalandı ve Bulgar ordusu 924'te Konstantinopolis'e yürüdü. Ancak Simeon 927'de aniden öldü ve Bulgar gücü hemen kırıldı. Bulgarlar ve Bizanslılar uzun süren barışçıl bir döneme girdiler ve Bizans artık doğudaki Müslüman istilacılara karşı savaşmakta daha özgürdü.[97] 968'da Bulgar toprakları Kiev Rusları tarafından I. Svyatoslav önderliğinde yağmalansa da, üç yıl sonra I. İoannis Çimiskes, Kiev Knezliği'ni yenerek Bulgaristan'ın doğusunu Bizans'a kattı.[98]


II. Basileios döneminde imparatorluğun sınırları.
Bulgar Komitopuli Hanedanı sırasında ayaklanmalar tekrar canlansa da, yeni imparator II. Basileios (taht: 976–1025) boyun eğen Bulgarları temel politikası haline getirmişti.[99] Yine de Basileios'un Bulgaristan üzerine ilk seferi Trajan Kapıları'nda onur kırıcı bir yenilgiyle sonuçlandı. Sonraki senelerde imparator Anadolu'daki iç ayaklanmalarla meşguldü ve Bulgarlar ülkelerini Balkanlar içinde genişlettiler; savaş neredeyse yirmi yıl sürdü. Bizans'ın Sperkhiu ve Üsküp zaferleri Bulgarları önemli ölçüde yavaşlattı ve yıllık seferler sayesinde Basileios, düzenli olarak Bulgar kalelerini ele geçirdi.[99] 1014'teki Kleidion Savaşı'nda Bulgarlar yok edildi: orduları esir alındı, her 100 erkekten 99'unun kör edildiği ve geriye kalan 1 adamın hemşehrilerini eve götürmesi için sağ bırakıldığı söylenir. Çar Samuil, bu bir zamanlar yenilmez ordusunun kırık parçalarını görünce şok geçirerek öldü. 1018'de son Bulgar kaleleri teslim oldu ve ülke yine imparatorluğa katıldı.[99] Bu zafer Tuna cephesini Heraklius döneminden beri ilk defa güvenli bir hale soktu.



ha birde, İkonoklazm muhabetleri var savaşlardan ayrı olarak...

Arap-Bizans savaşları:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Arap-Bizans_sava%C5%9Flar%C4%B1

yine faydalı bilgi, Thema
https://tr.wikipedia.org/wiki/Thema

bunlar ilk kurulan themalar:


İlk beş thema, verilen isimlerden de anlaşılacağı gibi, Bizans İmparatorluğu'nun o zaman elinde bulunan beş değişik seyyar sahra ordusundan kurulmuştu. Bu seyyar yöresel ordular, statik limitanei ordugâh ve kışla sistemiyle idare edilen komutanlarına magister militum ünvanı verilen, asker birliklerden değişikti. Bu ordular Ortadoğu'daki Bizans topraklarının kaybı ile Anadolu'ya çekilmiş ve her seyyar orduya bir bölge tahsis edilmişti. İlk thema'lar bu seyyar ordu bölgelerinde kurulmuş olup isimleri şunlardı:

Armeniakon Theması (Θέμα Άρμενιακόν, Thema Armeniakon) : Merkezi Amasya (Amasea) idi. 667'de kurulmuştu. Antik Pontos, Armania Minor ve kuzey Kapadokya eyaletlerinden oluşmaktaydı.

Anatolikon Theması (Θέμα Άνατολικόν, Thema Anatolikōn): Merkezi Emirdağ yakınlarındaki eski Amorium kenti idi. İlk defa 669'da ismi geçmektedir. Orta Anadolu'da eski Oriens eyaletini kapsamaktaydı.

Opsikion (Öpsikön / Hüdavendigâr) Theması; (Θέμα Ὀψικιόν, Thema Opsikion): Merkezi İznik (Nicea). İlk defa 680de ismi geçmektedir. Bu İmparator'un yakın akraba veya maiyetine verilmekte (Latince Obsequium) ve strategos (yani eyalet valisi) komes (kont) ünvanı taşımaktaydı. Kuzeybatı Anadolu eski Bitinya, Paflagonya ve kismen Galatya eyaletlerinden oluşmaktaydı.

Trakyalılar Theması (Θέμα Θρακησιόν, Thema Thrakēsiōn): Merkezi Efes idi. İsminin Trakya'ya benzemesi Trakya'dan Anadolu kıyılarına getirilmiş seyyar ordunun bölgesi olmasındandı. Batı Anadolu Ege kıyılarında eski İyonya, Lidya ve Karya eyaletlerini kapsamaktaydı.

Karavisiyanon Theması (Θέμα Kαραβησιάνων, Thema Karavēsianōn): Merkezi Antalya (Attaleia). Bu bir donanma theması idi (karavis κάραβις "gemi" demekti) ve strategosu (yani eyalet valisi') bir donanma rütbesi olan droungarios ünvanını taşımaktaydı. Güney Anadolu'nun Akdeniz kıyılarını ve Ege Adaları'nı kapsamaktaydı.



daha sonra:


Onuncu yüzyılda ise Bizans İmparatorluğu 32 themadan oluşmaktaydı. Bunlar şunlardır:

Aigaion Pelagos - Bu thema Anadolu'da bulunup Marmara Denizi güney-batı kıyılari yörelerini ve Ege Denizi kuzey batısını Midilli (Lesbos) adasına kadar kapsamaktaydı. O yüzyıla göre önem sırasında 19. idi. Bu thema'nin Strategos (eyalet valisi)'nin yıllık maaşı 10 pund altındı. Bizans donanmasına deniz askeri sağlamaktaydı.

Anatolikon - Thema sisteminin ilk kuruluşunda ortaya çıkarılmıştı; ama 10. yüzyılda ilk yüzölçümünün ancak dörte birini kapsamaktaydı. Konstantinopolis'ten sonra en önemli thema sayılmaktaydı. Merkezi Emirdağ yakınında bulunan antik Amorium kenti idi. Bu thema'nın Strategos (eyalet valisi)'nin yıllık maaşı 40 pund altındı. Bu yüksek maaşa neden orduya yaptığı asker katkısının yüksek olması ve elit ağır zırhlı süvari askerleri, katafrakt, sağlaması idi.

Armeniakon - Bu ilk kurulan thema'lar arasındaydı. Önceleri Trabzon'u da kapsayan Dogu Karadeniz yöresinde olmakla beraber, sonradan sadece Doğu Karadeniz yöresinin içlerini kapsamaktaydı ve merkezi Amasya'da idi. Thema önem sırasına göre ikinci idi. Bu yörenin strategos (eyalet valisi)'nin yıllık geliri 40 pund altındi.

Boukellarion - Bu thema Konstantinopolis'e yakın İznik merkezli Anadolu yörelerini kapsamaktaydı. Önem sıralamsına göre beşinci gelmekteydi. Strategos (eyalet valisi)'nin yıllık geliri 40 pund altına eşitti. Bu thema'nin askerleri genellikle piyade ve hafif süvari sınıfındandı.

Haldiya - Bu thema merkezi Trabzon olan Doğu Karadeniz kıyılarından oluşmaktaydı. Dördüncü Haçlı Seferi'nden sonra bu thema yerine Bizans'dan özerk Komnenos Hanedanı hükümdarlığında Trabzon İmparatorluğu kurulmuştur. Thema önem sırasına göre onbirinci idi. Haldiya strategosu için yıllık gelir 10 pund altındı. Bu thema'da, Bizans'tan ayrılıncaya kadar, Bizans ordusu süvari kuvvetlerine at temin için büyük at sürüleri bulunmaktaydı.



yine konu ile alakalı harita: 718
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/7/75/ByzantineEmpire717%2Bextrainfo%2Bthemes.svg

yine buradan, thema asker sayıları yazdığı için, gerekli okumalar yapılırsa, "ordu" nun ne demek olduğu çıkartılabilir...

eser miktarda bilgi ile atıp tutmanın paha biçilmeyen feza kafasının fasa fiso lakırtıları ile hali hazırda uzunca bir süre alkadar olduğum için geri kalan gereksiz iddialara cevap vermek gereksiz
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bir şeyler daha yazacaktım ama cahillik ile ahkam kesme karşısında gerçekten sinirim bozuldu, geri kalan günümü piç etmek istemiyorum

ama son olarak konuştuğunuz konu hakkında biraz okuma yapın, bilmiyorsan google yaz, 10dk bak zaten bir fikir oluşur, tabi yine kafandaki ideoloji ile, "ordu ne 100 tane adam, haritalara ne gereksiz" diye sayıklaya bilirsin

şunu bir kere daha paylaşmak istiyorum, zira önemli bir ayrıntı
https://tr.wikipedia.org/wiki/Roussel_de_Bailleul


Bizans'ın tepkisi ve Türk göçleri[değiştir | kaynağı değiştir]
Malazgirt Muharebesinden sonra Selçuklular Anadolu'da sınırlı fetih hareketlerinde bulundular. Bunlar da daha çok Doğu Anadolu bölgesi ile sınırlıydı. Bizans İmparatorluğu ise, kendisine ihanet eden bir komutan tarafından Anadolunun göbeğinde kurulan bu Norman-Galat krallığı nedeniyle hem panik hem de öfke içindeydi. Roussel'ın Galatya'da kendi yerini sağlamlaştırıp bir süre sonra Konstantinopolis'e yürüyeceğine dair bir planı olduğunu öğrenen Bizans imparatoru VII. Mikhail 1074'de amcası Yannis Dukas'ı bir ordu ile Roussel'ın üzerine gönderdi. Yannis ordusunun karargâhını Dorylaion'da[1] kurdu ve Porsuk Çayı yakınlarında iki ordu çarpışmaya girişti. Yannis'in ordusunda bulunan Normanların saf değiştirmesi ve geri hatlarda bulunan Anadolu sahra birliklerinin komutanı Nikoforos Botaneiates'in geri çekilmesiyle Yannis Dukas'in ordusu yenilgiye uğradı. Yannis Dukas ve oğlu Andronikos, Roussel'a esir düştü. Roussel'in orduları İstanbul boğazına kadar ilerledi. Onlara karşı gönderilen Yannis Dukas'ın küçük oğlu Konstantin'in ordusu, Konstantin'in ani ölümüyle dağıldı. Roussel ordusu ile Üsküdar'a [2] girdi ve bölgeyi yağmaladı. Roussel bu noktada Konstantinopolis'i ele geçirmek yerine, kendine bağlı bir imparatoru tahta geçirmeyi yeğledi. Elinde esir olan Yannis Dukas'ın imparator olma isteğini değerlendirip, askerleri tarafından Dukas'ı imparator ilan ettirdi.

Bizans'ın Türklere Orta ve Batı Anadolu'nun kapısını açması[değiştir | kaynağı değiştir]
Gerçek imparator VII. Mikhail ve saray çevresi bu yeni durum nedeniyle tarihi bir karar aldı. Anadolu Selçuklularının kurucusu ve Sultan Alp Arslan'ın komutanlarından Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile bir anlaşma yaptılar.[3] Selçukluların ve beraberinde getirdikleri Oğuz Türklerinin Anadolu'da yerleştikleri yerler üzerindeki Bizans'ın haklarından vazgeçtiğini kabul ettiler. Bu anlaşma Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah tarafından da kabul edildi. Dahası, onbinlerce çadırlık Oğuz kafilelerinin İran ve Doğu Anadoludan alınıp, öncelikle Roussell'in krallığının kalbi olan Galatya'ya ve Marmara Denizi kıyılarına [4] yerleştirilmesi sağlandı.[5] Bunun karşılığı olarak da Selçuklu savaşçıları Bizans'a yardıma gönderilmiştir. Selçuklu birlikleri ile imparator VII. Mikhail'e bağlı Bizans ordusu Aleksios Komnenos komutasında isyankar Yannis Dukas ve Roussel'in askerlerinden oluşan ordusunu ani bir baskınla 1074 yılında yenmiştir. Roussel'in tahta çıkardığı imparator Yannis Dukas ise VII. Mikhail'e teslim olmuştur.

Roussel ise yenilgiden sonra kaçmayı başararak, kendi krallığına bağlı olan Amasya'ya sığınmış ve bölgenin halkı tarafından korunmuştur. Hem Bizans'la yapılan anlaşma hem de Roussel'in bölgeye yeni yerleşen Oğuz göçmenleri için tehlikeli olabileceği düşüncesiyle Büyük Selçuklu hükümdarı Tutuş, Roussel'i tamamen ortadan kaldırmak için harekete geçti. VII. Mikhail ise kendisine savaş kazandıran komutanı (sonra imparator olacak) Aleksios Komnenos'un ordusunu Amasya üzerine gönderdi. Aleksios'in entrikaları sonucunda Amasya halkı Roussel'i kendisine teslim etti ve Roussel Konstantinopolis'de hapise atıldı.


Roussel'in idam edilmesinden 4 yıl sonra, I. Aleksios Komnenus tahta çıktığı tarihte (1081)Anadolu Selçuklu Devleti ve Bizans İmparatorluğu
Malazgirt bozgunu ve Roussel'in yarattığı kargaşadan yararlanmak isteyen Bizans'ın iki ünlü generali, 1077 yılında Nikeforos Bryennios Balkanlarda, Nikeforos Botaneiates ise Anadolu'da isyan ettiler. Her ikisi de kendi orduları tarafından imparator ilan edildiler. Nikeforos Bryennios batıdan Nikeforos Botaneiates doğudan ordularıyla Konstantinopolis üzerine yürümeye başladılar.

Buna bir karşılık olarak hapiste bulunan Roussel için bir fidye ödendi ve Bizanslı paralı askerlerden oluşan ağır zırhlı bir süvari birliği komutasına verilerek Anadolu'da isyan edip imparatorluğunu ilan eden Nikeforos Botaniates'e karşı gönderildi. Roussel, Nikoferos ordusuyla çarpışmaya girdi ve onu yenilgiye uğrattı. Fakat Roussel bu sefer de VII. Mikhail'e ihanet edip Nikoforos'un tarafını tuttuğunu ilan etti. VII. Mikhail tekrar Anadolu Selçukluları ile anlaştı ve Roussel'in tamamen yok edilmesini istedi. Selçuklu ordulari İzmit'te[6] Roussel'in ordusu ile savaşa tutuştu. Roussel yenilgiye uğratılıp tekrar esir alındı. Roussel VII. Mikhail ordularına teslim edildi ve 1077 yılında idam edildi.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

feamer burasi gundem degil, hakarete ve ikili kavgaya suruklemezsen tartismayi sevinirim. unity birde yeni geri geldi, tarih bolumunun siyaset serbest kaldiktan sonra vefat ettigini bilmiyor, eski usul tartismaya calisiyor ki burada hep belli bir seviyede tartistik biz gunluk siyaset denen kanser foruma bulasmadan cok once

ben tartismaya katilmiyorum, devam edin okumasi eglenceli :) nostalji oldu bole sevindirik oldum, bayadir kapsamli tarih filan tartismiyoruz bu sekilde
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Suark said:

adama da çok sert konuşuolar ama şimdi.

şimdi biz sanatsal/adetsel/yapısal olarak eski türklere benziomuyuz benzemiomuyuz.

bana bunun cevabını verin olm


tartismaya girmeden cok net cevap veriyim sana :P

bugun turkiyede yasiyan bir turk olarak gidip turkistanda veya dogusunda yasiyan biri ile arkadas olma, anlasma ihtimalin random bir akdenizli ile super arkadas olma ihtimalinden daha dusuk

arada tarihi dusmanlik ve din farki olmasa yunanistan ikinci evi filan olabilir herhangi bir turkun kulturel olarak, ayni sekil guney italyada hatta zorlarsan endulustede ayni kafa.

akdeniz kulturu cok net bu oda sayisiz medeniyete dayanan birsey, gecmiste diyalektik uzerinden yazmistim bunu. bugun turk toplumunda sorunlu buldugumuz cogu adet rumlardan gelme, araplarla aramizda kulturel ucurum var bu yuzden, onlar isgal ettigi topraklarda kendi kulturlerini dayatmislar, turkler ise gittigi yerin kulturunu almis hep ve zamanla kaynasmis. anadolu insanida cok musait zaten bu hizli degisimlere o yuzden bu kadar rahat tutunabilmis o idare bu topraklarda
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

tam cevap olmamış ama bu. zaten 1k senedir yanyana yaşadığımız insanlarla benzerliğin daha fazla olması normal. İnsan dilini unutuyor 10 senede.

Şimdi bizim mesela güney amerikayla bir alakamız yok. Benzerliğimizin olmamasıda normal. Aynı şekilde anglosaksonlara da öyle.
Peki eski orta asya türklerine bi benzerliğimiz var mı?
varsa ordna gelmiş olma ihtimalimiz gerçekten yüksek. Yoksa zaten hititliyiz demekki
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kultur oyle birsey degil iste, gecen ilber hocanin amerikan yemek aliskanliklarinin abidikligi ile ilgili saglam bir tespiti vardi "bi toprakta ne yetisiyor bilmek icin bile 1000 sene lazim ki yemek kulturu gelissin" diye o hesap

biz cay diyoruz misal kokeni belli, bize nereden geldigi belli vs vs

ha cok alakasiz kulturlerde bile ortak cok imge var, yasam agaci misal cogu kulturde bulabildigin birsey, kizilderili motiflerindede goruyorsun iste, iskandinavlardada, turklerdede falan filan

ha ozune gelirsek ordaki turklerle bugun dil olarak bile pek alakan yok genetigi gectim, kulturu gectim. islama yaklasimlari bile sirf sovyet donemi yuzunden bizden baya farkli

gezegende bir tane insan irki ve bir medeniyet varken zaten cok 20.yy da kalmis seyler bunlar atamiz dedemiz muhabbeti. kafa yormaya bile degmez kim ne kadar turkmus filan diye. anca gunumuzde hicbirsey olamadigi icin kimlik bunalimina girmis ve bu yuzden gecmise sarilan toplumlar ve bireyler takiyor bunu cok kafaya.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Feamer said:

her şeyi geç basit matematik yapalım:

alp arslanın malazgirt ordusu, 10.000 kişi olsun,

-bunların ana babalı var illaki, +x2, +20.000 kişi
-en az bir kardeşi olsun ve bunların yarısı orduya katılmasın +5.000
-orduda olmayan en az bir dayı, bir amcası olsun +10.000
-bu dayı ve amcaların eşleri olsun +10.000
-bun dayı ve amcaların yarısının en az 1 çocuğu olsun yarısı orduda olsun +2.500
-bu dayı-amca eşlerin anaları var +10.000
-bu kadınların babalarının yarısı orduda olmasın +5000
-bu eşlerin yarısının en az bir kardeşi olsun +5000
-bu orduya katılan askerlerin hala veya teyzesi olsun +10.000
-bu hala veya teyzenin kocalarının yarısı orduda olmasın +5000
-bu hala ve teyzenin, amca veya dayısının yarısı orduda olsun +2500
-bu ordudaki askerin yarısı evli olsun +5.000
-bu askerlerin yarısının en az bir çocuğu olsun +5.000
...

evet haklılar, alp arslanın malazgirt ordunun kedisi ve yakın akrabaların toplamı 100.000 kişi yapıyor :)


bu +ların çoğunun birbiriyle aynı olacağını hesaba katmamışsın.
akrabalık ve hısımlık yokmuş gibi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

unity100 said:


Ingiltereyi 800lerin sonunda kasip kavuran, onunde kimsenin duramadigi 'Great Heathen Army'in toplam mevcudu 1000 kisi civarinda. 1000 kisi tum ingiltereyi yikip gecirmis yagmalamis kimse duramamis karsilarinda uzun sure.

al sana ordu. bu mantikla orantilamaya gidersen 1000 kisi ingiltereyi tarumar ettigine, karsisina 1000 kisi cikarilamadigina gore ingilterede kimsenin kalmamis olmasi gerekir. cunku senin mantigina gore artik manpower yok.



İlginç, inanmadım kontrol ettim. Hakkaten 1000 kişi olduğunu iddia eden varmış.

Tarih algıya göre şekil değiştiriyor resmen. Adamlar vurkaç yapan çeteleri, büyük ordu diye yazmış.

Tartışma da bana özü itibariyle anlamsız geldi, millet sonuçta kurmaca bir şey. Etnik kökenin önemi yok. Bir anlamda toplumu oluşturan kişiler hangi kimliği benimsiyorsa millet odur.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

eldar said:

unity100 said:


Ingiltereyi 800lerin sonunda kasip kavuran, onunde kimsenin duramadigi 'Great Heathen Army'in toplam mevcudu 1000 kisi civarinda. 1000 kisi tum ingiltereyi yikip gecirmis yagmalamis kimse duramamis karsilarinda uzun sure.

al sana ordu. bu mantikla orantilamaya gidersen 1000 kisi ingiltereyi tarumar ettigine, karsisina 1000 kisi cikarilamadigina gore ingilterede kimsenin kalmamis olmasi gerekir. cunku senin mantigina gore artik manpower yok.



İlginç, inanmadım kontrol ettim. Hakkaten 1000 kişi olduğunu iddia eden varmış.

Tarih algıya göre şekil değiştiriyor resmen. Adamlar vurkaç yapan çeteleri, büyük ordu diye yazmış.

Tartışma da bana özü itibariyle anlamsız geldi, millet sonuçta kurmaca bir şey. Etnik kökenin önemi yok. Bir anlamda toplumu oluşturan kişiler hangi kimliği benimsiyorsa millet odur.


1000 kişi az değil 8-9yy ingilteresi için çok bile, babürde hindistana 1500 adamla girdi, ilk savaşında iste 100k vs 10k olduğunu söylüyorlar,

ha 100k 200k da çok imkansız şeyler değil tam sayıyı hatırlamıyorum ama pelapones savaşları sırasında atina -özel bir draft sistemi var yazarım fırsat bulunca- iki yaş gurubunda ya 5000 ya 10000 kişi çıkartıyor... düşman ordusunu karşıdan gören tarihçinin veya savaştan 200 sene derlene tarihte değil, direk ücret kayıtlarına falan dayanıyor
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

vay ameke, islam disi adetlerin hep ortaasadan geldigini dusunurdum ben
Feamer said:

Suark said:

adama da çok sert konuşuolar ama şimdi.

şimdi biz sanatsal/adetsel/yapısal olarak eski türklere benziomuyuz benzemiomuyuz.

bana bunun cevabını verin olm


benzemiyoruz, belki eser miktarda
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hayır hatalı oldu, bir çok adet var, mesela müzik, arabin yalelisini veya roma-bizans devşirmesi musikiyi ve dini müziğin yayıldığı taban fazla değil, ama saz çalan, türkü söyleyen bir ozan doğudan batıya genelde kabul görüyor, görmese bile tahammül edilme süresi daha fazla :), veya doğa ruhları vs ile ilgili şamanist bir çok batıl inanç var, rumlar bile adaya gidip ziyaret diye ağaca çaput bağlıyor...

bu gibi bir çok şey bulunabilir ama aslında bunlar ufak tefek şeyler, olup olmamasın folklorik etkisi var.

olmayan ve önemli olan kısımlara örnek ise, ahlak, devlet ve aile yapısı, kadının yeri gibi önemli konular, yani bir türkü türk yapan veya aynı şekilde bir germeni germen yapan özellikleri aldığın zaman ortaya yeni bir şey çıkıyor.

biz türkçülük yaptığımız zaman bu unutulmuş değerlerin yeniden topluma yayılmasını istediğimiz için yapıyoruz, yoksa bu videodaki feodel gibi "birazda ben övüniyim amk." şiari ile laf almıyoruz
https://www.youtube.com/watch?v=WETQTx9gtSk

veya "zaten 5 kişi, geldi, 3 yolda öldü, 2 sıtma oldu, ne konuşuyor sen?" diye tarihi kendi ajandamıza göre yorumlayıp çarpıtmıyoruz.

veya Nigger in dediği gibi "öyle yorumlanmaz"

misal örnek olsun buna, baciyanı rum, alıntı yapmıştım arka sayfalarda var, bir alman okumuş, sonra bir türk, demişler o devirde böyle bir şey olmaz, bu olsa olsa yanlış yazılmıştır, rum diyarı büyücüleridir...
sonra başka bir türkün kafasına takılmış araştırma yapmış ve bacıyaı rum dedikleri şeyin, kadınlardan oluşan ticaret ve sanayi ile uğraşan bir lopnca teşkilatı olduğu, bu kadınların aynı zamanda askerlik ve savaşçılık ile de uğraştıklarına falan değinmiş, ayrıca bu askerlik kısmı, gelecek haçlı seferi için istihbarat ve ajanlık faaliyeti için yola çıkan bir fransızın da dikkatini çekmiş, yine alıntı yapmıştım, ekşide metni var, yer ve sayıda yazıyordu orada...

şimdi burada yoruma açık bir şey yok, 1000 sene önce toplum ve aile yapısı, 200 sene, hatta yer yer güncel durumumuzdan daha "modern" bir vaziyette mi, değil mi?

ha abbasi-sünni islam olacağız diye, veya "efendim, anadolunun islam olması, türklerin yerleşik hayata geçmesi..." falan gibi kerametli gözüken şeyler için, bu yapıdan uzaklaşılmış ise, saz çalan, çaput kovalayan türkü ben ne yapayım? adamlar kültürün yaşamasını bırak tarihi kaydı bile yok etmişler, adam inatla araştırmasa varlığından bile haberdar olamayacağız...

ama işte her ne kadar bunlar kaybolsa da, toplumun belli hücrelerinde varlıklarını koruyorlar veya tam yok edemiyorsun...

ha buda benzer kafanın, roma-katolik versiyonu:
The First Blast of the Trumpet Against the Monstruous Regiment of Women
https://en.wikipedia.org/wiki/The_First_Blast_of_the_Trumpet_Against_the_Monstruous_Regiment_of_Women
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...