Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Ülkeyi olimpiyat ahlaksızlığından Allah korudu


goldbären

Öne çıkan mesajlar

Myshkin said:

Xenocide said:

Silphatos said:

resim değil ulan fotoğraf, al bi neden daha çıktı


resim -smi
isim Arapça resm

1. isim Varlıkların, doğadaki görünüşlerinin kalem, fırça gibi araçlarla kâğıt, bez vb. üzerinde yapılan biçimleri
"Konulu resim parçaları kendiliğinden ve doğru olarak yan yana gelivermiş, hikâye ortaya çıkmıştı." - T. Buğra
2. Bunu yapmak için gerekli yöntemleri öğreten sanat
"Türkiye'de resim bir müddetten beri soysuz bir sanat hâline gelmeye başladı." - O. S. Orhon
3. Fotoğraf
"Güzel İnebolu kızı, duvara yapıştırılan Gazi'nin resmine uzun uzun baktı." - A. Gündüz




bunu daha kaç kere yapıştırtçaksınız bana hı? -.-


fotoraf dense daha anlaşılır olacağı gerçeği başka bişey ama resim denince de yanlış olmuyor.




yanlış.

fotograf =/= resim

resim anlatım bozuklugudur.



tdk büle diyor kardiş.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

dayı tdk öyle diyor da tdk dediğin bu rezil ülkenin üst seviye rezil kurumlarından biri, yıllardır kuralları kafasına göre değiştiren gezi olaylarından sonra darbenin tanımını demokratik yoldan hükümet yıkmak diye değiştiren bir yer.

ezelden beri fotoğraf ve resimin karıştırılması okullarda anlatım bozukluğu diye öğretilir, bütün sınavlarda da çatır çatır çıkar. mantıken doğrusu da o. resim çizilir, fotoğraf çekilir iki farklı eylem. cümlede gazinin resmi dendiğinde eğer anlatım bozukluğu olmadıysa onun elle resmedildiğini anlarsın, gazinin fotoğrafı derse bir makineyle çekildiğini anlarsın.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Myshkin said:

Yıllarca topraklarımızın arasında tek başına, kuşatmada kalmış bir şehrin feth edilmesi nasıl bu kadar büyük bir övünç kaynağı olabilir insanlara ya


İstanbul o zaman dünyanın merkeziydi... Önemli olan orda bizansın çökmüş olması değil dünyanın merkezini ele geçirmiş olmamız.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Rhom said:

Şakirtler olimpiyata bok atmaya başlamış bile, okuyun bence çok fantastik bi yazı olmuş


Olimpiyat yalanları!

Sonunda söyleyeceğimi baştan yazayım; ben olimpik ruha inanan birisi değilim; gençliğimde belki gazetelerin gazına gelerek böyle şeyleri benimsemiş, savunmuş olabilirim, şimdi böyle şeylere aldırış etmiyorum.

Meselâ olimpiyatların dünya barışına katkı yaptığı yolundaki süslü cümlelerden başlayalım; olimpiyatların savaşı ve çatışmayı engellediğini, en azından insanlarda çatışma eğilimini törpülediğini hiç hatırlamıyorum; böyle bir şey olamaz çünkü olimpiyat dediğimiz şey rekabete dayalı kıran kırana bir yarışmadır; dolayısıyla insanlara barışı değil rekabeti hatırlatır.

İnanmayan açıp kitaba baksın, şöyle yazıyor: "Olimpiyatların sloganı üç Latince kelimedir: Citius, Altius, Fortius. 'Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü' anlamına gelen bu kelimeler sporcuya birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler."

Yalan, kuyruklu yalan! Bu kuyruklu yalan, dört senede bir tekrar edilir çünkü olimpiyatların şenlikli olması için yenilenlerin küsmeyip tırsmayıp yeniden oyunlara katılması lazımdır. Oyunlarda kazanma şansı olmayan gariban ülkeleri kandırmak için, "Birinci olman önemli değil arslanım, elinden gelenin en iyisini yap kâfi" diye avuturlar ama ardından hemen, "Tarih sadece şampiyonları yazar" diye eklemeyi unutmazlar. Bizim gibi ülkeler de bu lâfları ciddiye alarak, "Yine gidelim, arslanlar gibi kaybedip gelelim; her defasında daha iyi yenilelim; maksat olimpik ruh güçlensin" diye kendini avutur.

Bitmedi, bir olimpik yalan daha var: "Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır." Bu uyuşturucu slogan, tâ 1894'te Baron Pierre de Coubertin'in teklifi üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne kabul ettirilmiş olup gerçekle uzak-yakın alâkası yoktur. Olimpiyatlara katılmanın kaybedenler bakımından hiç bir câzibesi, getirisi, kârı-kesadı olamaz; olsaydı, bunca olimpiyatta nal toplamaktan, toz ve su yutmaktan, dayak yemekten ötürü ettiğimiz kârdan ötürü mültimilyarder olmaz mıydık?

"İyi de, hiç değilse gençler spor yapıyor bu sâyede" diyenler çıkabilir aranızdan. Tam da lâfı oraya getirmek istiyordum zaten. Spor yapmak iyi bir fikir midir, evvelâ bunu tartışmalı; en iyisi şöyle yapalım; sizler, sorumlu ebeveynler olarak yazının bundan sonraki kısmını çocuklara okutmayınız; çünkü davranış ve düşüncelerinde kalıcı hasara sebep olabilir. Tamam, şimdi devam edelim ve sporun niçin gereksiz bir şey olduğuna olimpik branşlardan başlayalım.

Bu eleştirinin ana fikrini unutmamanız için tekrar ediyorum: Sporun gündelik hayata faydası yok-tuuur!

Bir- Atletizm: Yani bir mesafeyi en kısa zamanda kurallara uygun şekilde geçmek. Böyle basit bir ihtiyacı gidermek için çoluğu çocuğu ta sabî-sıbyan çağlarından başlayarak "Spor yapıyor amcası" diye teşvik edip canından bezdirmenin âlemi yoktur. Kısa mesafeler yürünür, daha uzun mesafeler ise bisiklet, dolmuş, otobüs gibi araçlarla kat edilir.

Üç bin metrede iyi derece yapmış olmak anlamsızdır; binersiniz dolmuşa, otobüse, tramvaya, verirsiniz bilet parasını, gider gelirsiniz. Atletizme harcadığınız para ve emek de yanınıza kâr kalır. Siz hiç "ben maratoncuyum" diye trene binmeyip şehirlerarası mesafeleri koşarak giden birine rastladınız mı?

Yüksek atlama gerçek hayatta ne işe yarar? Hele hele sırıkla yüksek atlamanın pratikte faydası nedir; bence yüksek atlama sadece kötü niyetli soyguncuların, hırsızların ihtiyaç duyduğu bir kabiliyettir; haksız mıyım?

Ya uzun atlama? Kaldırım kenarındaki su birikintisine basmamak için bir metre kadar sıçrayabilmiş olmak kâfidir. "6 metre atlayacağım" diye kendimizi helâk etmekte mânâ yoktur. 6 metrelik veya daha uzun aralıkları geçmek için normal insanlar köprüyü icat etmişlerdir.

Atma branşlarına gelelim: Disk atmada şampiyon olmak ne işe yarar ki? Haydi gülleyi, çekici anladık ama kamyondan karpuz indirmek için o kadar çalışıp sıkı antrenman yapmaya hâcet yok efendiler; her karpuz mevsiminde bazı kardeşlerimiz hiç atletizme bulaşmadan o işi mükemmelen yapıyorlar zaten!

Jimnastik, eklemlere iyi gelen bir uğraştır ve bu ihtiyacı basit kültür-fizik hareketleriyle karşılayabiliriz. Sırf bunun için atlamak, zıplamak, havada perendeler atıp şempanzeler gibi iplere asılmak, kulplu beygir üzerinde fırıl fırıl dönmek ayıptır, komiktir, ciddiyete mugayirdir evvelâ. Siz hiç yolda belde jimnastik hareketleri yapan birilerine rastlıyor musunuz?

Haltere gelelim; arkadaşlar bu işi gündelik hayatta kriko, palanga, forklift veya düpedüz vinç gibi âletlerle zaten yerine getiriyoruz. 150 kilo kaldıracağım diye bir delikanlının, hele hele bir genç kızın ağır çalışmalara girişmesine hâcet yok. Baktınız bir kişi yükün altından kalkamıyor, üç kişi bir araya gelip yine halledersiniz meseleyi.

Yüzme... Suyun üstünde batmayacak kadar yüzme bilmek yetişir; üstelik nasıl kolayınıza geliyorsa o stilde kulaçlarsınız. Su kenarlarında yüzenlere bir bakın lütfen; artistlik olsun diye kelebek kulaç atanı gördünüz mü hiç? Çıkmaz; öyleyse niçin çocukların en güzel zamanlarını burnundan getirelim. Bol bol havuz yapalım Almanlar gibi, eyvallah, herkes gitsin, çimsin, eğlensin, duşunu alıp gitsin evine, şampiyon çıkaracağız diye sabîlerin burnundan getirmeyelim gençliklerini...

İyi tenis oynamanın ne yararı vardır arkadaşlar, sorarım; Badminton'da hüner göstermenin, trapta çocuklar gibi kâseyi havaya fırlatıp vurmanın nasıl bir faydası olabilir insanlığa? Bunlar boş eğlencelerdir ve boşlukları görünmesin diye filozofik lâflarla sarıp sarmalamanın ne anlamı vardır?

Çocuklarımıza, "Arkadaşlarınla kavga etme aman evlâdım" diye sıkıyı verdikten sonra boksa teşvik etmek resmen tutarsızlıktır. Boks, çirkin ve zararlı bir spordur ve diğerlerinin aksine hemen yasaklanması gerekir.

Daha kestirme yoldan anlatayım son olarak: Hiçbir halterci forklifti geçemez, hiçbir koşucu, o beğenmediğimiz dolmuşlarla yarışamaz, hiçbir yüzücü deniz motorları kadar süratli değildir. Hiçbir jimnastikçi, sırtına motor bile taksa bir uçak kadar yükseğe çıkıp uçamaz. Bu işlerin âlâsını âletler yapıyor zaten; kendimizi helâk etmeyelim.

Olimpik ruh dünyanın en büyük palavrasıdır fakat propaganda gücüne bakmalı ki, vaktiyle faşistler de, komünist diktatörlükler de, şeyhlikler, krallıklar, kapitalist ve demokratik yönetimler de bu palavrayı ciddiye alıp omuz verdiler. Kimse kalkıp, "Kral çıplak, görmüyor musunuz; bırakınız bu laubali eğlenceleri, aklınızı başınıza devşirin" demedi, diyemedi.

"Peki, sayın yazar şöyle ciddiye alıp seyredilecek ve yapılacak bir tane olsun spor branşı yok mudur yani?" diye yalvaranlara iyi bir haberim var: Sporların en asili ve hayatta en çok pratik karşılığı bulunanı güreştir; bir de at beslemek vesselam.



http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/olimpiyat-yalanlari_1331917.html


my brain exploded.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Soimyr said:

Rhom said:

Şakirtler olimpiyata bok atmaya başlamış bile, okuyun bence çok fantastik bi yazı olmuş


Olimpiyat yalanları!

Sonunda söyleyeceğimi baştan yazayım; ben olimpik ruha inanan birisi değilim; gençliğimde belki gazetelerin gazına gelerek böyle şeyleri benimsemiş, savunmuş olabilirim, şimdi böyle şeylere aldırış etmiyorum.

Meselâ olimpiyatların dünya barışına katkı yaptığı yolundaki süslü cümlelerden başlayalım; olimpiyatların savaşı ve çatışmayı engellediğini, en azından insanlarda çatışma eğilimini törpülediğini hiç hatırlamıyorum; böyle bir şey olamaz çünkü olimpiyat dediğimiz şey rekabete dayalı kıran kırana bir yarışmadır; dolayısıyla insanlara barışı değil rekabeti hatırlatır.

İnanmayan açıp kitaba baksın, şöyle yazıyor: "Olimpiyatların sloganı üç Latince kelimedir: Citius, Altius, Fortius. 'Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü' anlamına gelen bu kelimeler sporcuya birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler."

Yalan, kuyruklu yalan! Bu kuyruklu yalan, dört senede bir tekrar edilir çünkü olimpiyatların şenlikli olması için yenilenlerin küsmeyip tırsmayıp yeniden oyunlara katılması lazımdır. Oyunlarda kazanma şansı olmayan gariban ülkeleri kandırmak için, "Birinci olman önemli değil arslanım, elinden gelenin en iyisini yap kâfi" diye avuturlar ama ardından hemen, "Tarih sadece şampiyonları yazar" diye eklemeyi unutmazlar. Bizim gibi ülkeler de bu lâfları ciddiye alarak, "Yine gidelim, arslanlar gibi kaybedip gelelim; her defasında daha iyi yenilelim; maksat olimpik ruh güçlensin" diye kendini avutur.

Bitmedi, bir olimpik yalan daha var: "Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır." Bu uyuşturucu slogan, tâ 1894'te Baron Pierre de Coubertin'in teklifi üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne kabul ettirilmiş olup gerçekle uzak-yakın alâkası yoktur. Olimpiyatlara katılmanın kaybedenler bakımından hiç bir câzibesi, getirisi, kârı-kesadı olamaz; olsaydı, bunca olimpiyatta nal toplamaktan, toz ve su yutmaktan, dayak yemekten ötürü ettiğimiz kârdan ötürü mültimilyarder olmaz mıydık?

"İyi de, hiç değilse gençler spor yapıyor bu sâyede" diyenler çıkabilir aranızdan. Tam da lâfı oraya getirmek istiyordum zaten. Spor yapmak iyi bir fikir midir, evvelâ bunu tartışmalı; en iyisi şöyle yapalım; sizler, sorumlu ebeveynler olarak yazının bundan sonraki kısmını çocuklara okutmayınız; çünkü davranış ve düşüncelerinde kalıcı hasara sebep olabilir. Tamam, şimdi devam edelim ve sporun niçin gereksiz bir şey olduğuna olimpik branşlardan başlayalım.

Bu eleştirinin ana fikrini unutmamanız için tekrar ediyorum: Sporun gündelik hayata faydası yok-tuuur!

Bir- Atletizm: Yani bir mesafeyi en kısa zamanda kurallara uygun şekilde geçmek. Böyle basit bir ihtiyacı gidermek için çoluğu çocuğu ta sabî-sıbyan çağlarından başlayarak "Spor yapıyor amcası" diye teşvik edip canından bezdirmenin âlemi yoktur. Kısa mesafeler yürünür, daha uzun mesafeler ise bisiklet, dolmuş, otobüs gibi araçlarla kat edilir.

Üç bin metrede iyi derece yapmış olmak anlamsızdır; binersiniz dolmuşa, otobüse, tramvaya, verirsiniz bilet parasını, gider gelirsiniz. Atletizme harcadığınız para ve emek de yanınıza kâr kalır. Siz hiç "ben maratoncuyum" diye trene binmeyip şehirlerarası mesafeleri koşarak giden birine rastladınız mı?

Yüksek atlama gerçek hayatta ne işe yarar? Hele hele sırıkla yüksek atlamanın pratikte faydası nedir; bence yüksek atlama sadece kötü niyetli soyguncuların, hırsızların ihtiyaç duyduğu bir kabiliyettir; haksız mıyım?

Ya uzun atlama? Kaldırım kenarındaki su birikintisine basmamak için bir metre kadar sıçrayabilmiş olmak kâfidir. "6 metre atlayacağım" diye kendimizi helâk etmekte mânâ yoktur. 6 metrelik veya daha uzun aralıkları geçmek için normal insanlar köprüyü icat etmişlerdir.

Atma branşlarına gelelim: Disk atmada şampiyon olmak ne işe yarar ki? Haydi gülleyi, çekici anladık ama kamyondan karpuz indirmek için o kadar çalışıp sıkı antrenman yapmaya hâcet yok efendiler; her karpuz mevsiminde bazı kardeşlerimiz hiç atletizme bulaşmadan o işi mükemmelen yapıyorlar zaten!

Jimnastik, eklemlere iyi gelen bir uğraştır ve bu ihtiyacı basit kültür-fizik hareketleriyle karşılayabiliriz. Sırf bunun için atlamak, zıplamak, havada perendeler atıp şempanzeler gibi iplere asılmak, kulplu beygir üzerinde fırıl fırıl dönmek ayıptır, komiktir, ciddiyete mugayirdir evvelâ. Siz hiç yolda belde jimnastik hareketleri yapan birilerine rastlıyor musunuz?

Haltere gelelim; arkadaşlar bu işi gündelik hayatta kriko, palanga, forklift veya düpedüz vinç gibi âletlerle zaten yerine getiriyoruz. 150 kilo kaldıracağım diye bir delikanlının, hele hele bir genç kızın ağır çalışmalara girişmesine hâcet yok. Baktınız bir kişi yükün altından kalkamıyor, üç kişi bir araya gelip yine halledersiniz meseleyi.

Yüzme... Suyun üstünde batmayacak kadar yüzme bilmek yetişir; üstelik nasıl kolayınıza geliyorsa o stilde kulaçlarsınız. Su kenarlarında yüzenlere bir bakın lütfen; artistlik olsun diye kelebek kulaç atanı gördünüz mü hiç? Çıkmaz; öyleyse niçin çocukların en güzel zamanlarını burnundan getirelim. Bol bol havuz yapalım Almanlar gibi, eyvallah, herkes gitsin, çimsin, eğlensin, duşunu alıp gitsin evine, şampiyon çıkaracağız diye sabîlerin burnundan getirmeyelim gençliklerini...

İyi tenis oynamanın ne yararı vardır arkadaşlar, sorarım; Badminton'da hüner göstermenin, trapta çocuklar gibi kâseyi havaya fırlatıp vurmanın nasıl bir faydası olabilir insanlığa? Bunlar boş eğlencelerdir ve boşlukları görünmesin diye filozofik lâflarla sarıp sarmalamanın ne anlamı vardır?

Çocuklarımıza, "Arkadaşlarınla kavga etme aman evlâdım" diye sıkıyı verdikten sonra boksa teşvik etmek resmen tutarsızlıktır. Boks, çirkin ve zararlı bir spordur ve diğerlerinin aksine hemen yasaklanması gerekir.

Daha kestirme yoldan anlatayım son olarak: Hiçbir halterci forklifti geçemez, hiçbir koşucu, o beğenmediğimiz dolmuşlarla yarışamaz, hiçbir yüzücü deniz motorları kadar süratli değildir. Hiçbir jimnastikçi, sırtına motor bile taksa bir uçak kadar yükseğe çıkıp uçamaz. Bu işlerin âlâsını âletler yapıyor zaten; kendimizi helâk etmeyelim.

Olimpik ruh dünyanın en büyük palavrasıdır fakat propaganda gücüne bakmalı ki, vaktiyle faşistler de, komünist diktatörlükler de, şeyhlikler, krallıklar, kapitalist ve demokratik yönetimler de bu palavrayı ciddiye alıp omuz verdiler. Kimse kalkıp, "Kral çıplak, görmüyor musunuz; bırakınız bu laubali eğlenceleri, aklınızı başınıza devşirin" demedi, diyemedi.

"Peki, sayın yazar şöyle ciddiye alıp seyredilecek ve yapılacak bir tane olsun spor branşı yok mudur yani?" diye yalvaranlara iyi bir haberim var: Sporların en asili ve hayatta en çok pratik karşılığı bulunanı güreştir; bir de at beslemek vesselam.



http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/olimpiyat-yalanlari_1331917.html


my brain exploded.


Abi bu gerçek değildir di mi ya, yani ironi falan yapmaya çalışmıştır di mi? Nolur öyle olsun lan, bunlar nasıl adamlar..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

neutrino said:

Soimyr said:

Rhom said:

Şakirtler olimpiyata bok atmaya başlamış bile, okuyun bence çok fantastik bi yazı olmuş


Olimpiyat yalanları!

Sonunda söyleyeceğimi baştan yazayım; ben olimpik ruha inanan birisi değilim; gençliğimde belki gazetelerin gazına gelerek böyle şeyleri benimsemiş, savunmuş olabilirim, şimdi böyle şeylere aldırış etmiyorum.

Meselâ olimpiyatların dünya barışına katkı yaptığı yolundaki süslü cümlelerden başlayalım; olimpiyatların savaşı ve çatışmayı engellediğini, en azından insanlarda çatışma eğilimini törpülediğini hiç hatırlamıyorum; böyle bir şey olamaz çünkü olimpiyat dediğimiz şey rekabete dayalı kıran kırana bir yarışmadır; dolayısıyla insanlara barışı değil rekabeti hatırlatır.

İnanmayan açıp kitaba baksın, şöyle yazıyor: "Olimpiyatların sloganı üç Latince kelimedir: Citius, Altius, Fortius. 'Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü' anlamına gelen bu kelimeler sporcuya birinci olmayı değil, elinden gelenin en iyisini yapmasını öğütler."

Yalan, kuyruklu yalan! Bu kuyruklu yalan, dört senede bir tekrar edilir çünkü olimpiyatların şenlikli olması için yenilenlerin küsmeyip tırsmayıp yeniden oyunlara katılması lazımdır. Oyunlarda kazanma şansı olmayan gariban ülkeleri kandırmak için, "Birinci olman önemli değil arslanım, elinden gelenin en iyisini yap kâfi" diye avuturlar ama ardından hemen, "Tarih sadece şampiyonları yazar" diye eklemeyi unutmazlar. Bizim gibi ülkeler de bu lâfları ciddiye alarak, "Yine gidelim, arslanlar gibi kaybedip gelelim; her defasında daha iyi yenilelim; maksat olimpik ruh güçlensin" diye kendini avutur.

Bitmedi, bir olimpik yalan daha var: "Önemli olan kazanmak değil, katılmaktır." Bu uyuşturucu slogan, tâ 1894'te Baron Pierre de Coubertin'in teklifi üzerine Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne kabul ettirilmiş olup gerçekle uzak-yakın alâkası yoktur. Olimpiyatlara katılmanın kaybedenler bakımından hiç bir câzibesi, getirisi, kârı-kesadı olamaz; olsaydı, bunca olimpiyatta nal toplamaktan, toz ve su yutmaktan, dayak yemekten ötürü ettiğimiz kârdan ötürü mültimilyarder olmaz mıydık?

"İyi de, hiç değilse gençler spor yapıyor bu sâyede" diyenler çıkabilir aranızdan. Tam da lâfı oraya getirmek istiyordum zaten. Spor yapmak iyi bir fikir midir, evvelâ bunu tartışmalı; en iyisi şöyle yapalım; sizler, sorumlu ebeveynler olarak yazının bundan sonraki kısmını çocuklara okutmayınız; çünkü davranış ve düşüncelerinde kalıcı hasara sebep olabilir. Tamam, şimdi devam edelim ve sporun niçin gereksiz bir şey olduğuna olimpik branşlardan başlayalım.

Bu eleştirinin ana fikrini unutmamanız için tekrar ediyorum: Sporun gündelik hayata faydası yok-tuuur!

Bir- Atletizm: Yani bir mesafeyi en kısa zamanda kurallara uygun şekilde geçmek. Böyle basit bir ihtiyacı gidermek için çoluğu çocuğu ta sabî-sıbyan çağlarından başlayarak "Spor yapıyor amcası" diye teşvik edip canından bezdirmenin âlemi yoktur. Kısa mesafeler yürünür, daha uzun mesafeler ise bisiklet, dolmuş, otobüs gibi araçlarla kat edilir.

Üç bin metrede iyi derece yapmış olmak anlamsızdır; binersiniz dolmuşa, otobüse, tramvaya, verirsiniz bilet parasını, gider gelirsiniz. Atletizme harcadığınız para ve emek de yanınıza kâr kalır. Siz hiç "ben maratoncuyum" diye trene binmeyip şehirlerarası mesafeleri koşarak giden birine rastladınız mı?

Yüksek atlama gerçek hayatta ne işe yarar? Hele hele sırıkla yüksek atlamanın pratikte faydası nedir; bence yüksek atlama sadece kötü niyetli soyguncuların, hırsızların ihtiyaç duyduğu bir kabiliyettir; haksız mıyım?

Ya uzun atlama? Kaldırım kenarındaki su birikintisine basmamak için bir metre kadar sıçrayabilmiş olmak kâfidir. "6 metre atlayacağım" diye kendimizi helâk etmekte mânâ yoktur. 6 metrelik veya daha uzun aralıkları geçmek için normal insanlar köprüyü icat etmişlerdir.

Atma branşlarına gelelim: Disk atmada şampiyon olmak ne işe yarar ki? Haydi gülleyi, çekici anladık ama kamyondan karpuz indirmek için o kadar çalışıp sıkı antrenman yapmaya hâcet yok efendiler; her karpuz mevsiminde bazı kardeşlerimiz hiç atletizme bulaşmadan o işi mükemmelen yapıyorlar zaten!

Jimnastik, eklemlere iyi gelen bir uğraştır ve bu ihtiyacı basit kültür-fizik hareketleriyle karşılayabiliriz. Sırf bunun için atlamak, zıplamak, havada perendeler atıp şempanzeler gibi iplere asılmak, kulplu beygir üzerinde fırıl fırıl dönmek ayıptır, komiktir, ciddiyete mugayirdir evvelâ. Siz hiç yolda belde jimnastik hareketleri yapan birilerine rastlıyor musunuz?

Haltere gelelim; arkadaşlar bu işi gündelik hayatta kriko, palanga, forklift veya düpedüz vinç gibi âletlerle zaten yerine getiriyoruz. 150 kilo kaldıracağım diye bir delikanlının, hele hele bir genç kızın ağır çalışmalara girişmesine hâcet yok. Baktınız bir kişi yükün altından kalkamıyor, üç kişi bir araya gelip yine halledersiniz meseleyi.

Yüzme... Suyun üstünde batmayacak kadar yüzme bilmek yetişir; üstelik nasıl kolayınıza geliyorsa o stilde kulaçlarsınız. Su kenarlarında yüzenlere bir bakın lütfen; artistlik olsun diye kelebek kulaç atanı gördünüz mü hiç? Çıkmaz; öyleyse niçin çocukların en güzel zamanlarını burnundan getirelim. Bol bol havuz yapalım Almanlar gibi, eyvallah, herkes gitsin, çimsin, eğlensin, duşunu alıp gitsin evine, şampiyon çıkaracağız diye sabîlerin burnundan getirmeyelim gençliklerini...

İyi tenis oynamanın ne yararı vardır arkadaşlar, sorarım; Badminton'da hüner göstermenin, trapta çocuklar gibi kâseyi havaya fırlatıp vurmanın nasıl bir faydası olabilir insanlığa? Bunlar boş eğlencelerdir ve boşlukları görünmesin diye filozofik lâflarla sarıp sarmalamanın ne anlamı vardır?

Çocuklarımıza, "Arkadaşlarınla kavga etme aman evlâdım" diye sıkıyı verdikten sonra boksa teşvik etmek resmen tutarsızlıktır. Boks, çirkin ve zararlı bir spordur ve diğerlerinin aksine hemen yasaklanması gerekir.

Daha kestirme yoldan anlatayım son olarak: Hiçbir halterci forklifti geçemez, hiçbir koşucu, o beğenmediğimiz dolmuşlarla yarışamaz, hiçbir yüzücü deniz motorları kadar süratli değildir. Hiçbir jimnastikçi, sırtına motor bile taksa bir uçak kadar yükseğe çıkıp uçamaz. Bu işlerin âlâsını âletler yapıyor zaten; kendimizi helâk etmeyelim.

Olimpik ruh dünyanın en büyük palavrasıdır fakat propaganda gücüne bakmalı ki, vaktiyle faşistler de, komünist diktatörlükler de, şeyhlikler, krallıklar, kapitalist ve demokratik yönetimler de bu palavrayı ciddiye alıp omuz verdiler. Kimse kalkıp, "Kral çıplak, görmüyor musunuz; bırakınız bu laubali eğlenceleri, aklınızı başınıza devşirin" demedi, diyemedi.

"Peki, sayın yazar şöyle ciddiye alıp seyredilecek ve yapılacak bir tane olsun spor branşı yok mudur yani?" diye yalvaranlara iyi bir haberim var: Sporların en asili ve hayatta en çok pratik karşılığı bulunanı güreştir; bir de at beslemek vesselam.



http://www.zaman.com.tr/ahmet-turan-alkan/olimpiyat-yalanlari_1331917.html


my brain exploded.


Abi bu gerçek değildir di mi ya, yani ironi falan yapmaya çalışmıştır di mi? Nolur öyle olsun lan, bunlar nasıl adamlar..


oksijen aynı oksijen besin aynı besin demek ki içeride tepkime yanlış
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Arkadaş adamın ironi yaptığı yazılmadı mı sayfalar önce, hani başkasının yazmasına gerek de yok ama fetullahçı / fetullahçı gazetesinde yazıyor diye sizin cihazlar arıza vermiş.


http://www.danjacobwallace.com/blog/wp-content/uploads/2010/01/sarcasm-detector-thumb1.jpg

pic related
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

adam her yerde sözünün geçeceğine inanıyor. japonya başbakanını aradım çekilin dedim ne demek ya asdf birde melih twitterdan daha sonuçlar açıklanmadan 2020 olimpiyatları türkiye teşekkürler başbakanım diye tweet atmış sonra da gezi parkı eylemcilerine atmış suçu asdfasdgsdfgsdf
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş


fenn said:

https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/hphotos-ak-prn1/736073_618721174842457_566886272_o.jpg



İsteyen istediğini giysinde üsttekiler çok rahat hareket ediyor alttakiler hareket edemiyor diye savunmak komik olmuş




önce ikisinide giy, sonra söyle o zaman :)

hani ben giymedim olabilir diyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...