Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Siyasetçi = Elit + Zengin ?


Ren

Öne çıkan mesajlar

said:
Dünyanın bir çok ülkesinde, siyasetçilerin hayat tarzlarının halktan kopuk olduğu düşünülür.
Ya zaten hayli zengin ve elit bir geçmişe sahiptirler, ya da iktidarın tanıdığı imkânlarla, yolsuzluklarla günden güne servetlerini katlarlar.
Ancak Uruguay bu ülkelerden farklı bir yerde duruyor.
Çünkü ülkenin cumhurbaşkanı bir köy evinde basit bir hayat yaşayan, maaşının yüzde 90'ını yardım örgütlerine bağışlayan biri.
Öyle ki medya onu "Dünyanın en yoksul cumhurbaşkanı" olarak tanımlıyor bugünlerde.
BBC Latin Amerika Servisi, Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujika'nın mütevazı hayatını evinde gözlemledi.


http://www.bbc.co.uk/turkce/multimedya/2012/11/121116_dg_uruguay.shtml

isteyene text

Siyasetçilerin yaşam tarzının, seçmenlerinden çok uzak olduğu kamuoyunda yaygın olarak dillendirilen bir şikâyet. Ama Uruguay'da durum farklı.
Köhne bir çiftlikte yaşayan ve maaşının büyük bölümü bağışlayan Uruguay Devlet Başkanı çok farklı bir portre çiziyor.
İlgili Konular
Orta ve Güney Amerika
Evin dışında çamaşırlar kurutuluyor. Evin suyu bahçede etrafını otlarla kaplı bir kuyudan geliyor.
Güvenliği sadece iki polis memuru ve üç bacaklı Manuela adlı köpek sağlıyor.
Burası, yaşam tarzı diğer dünya liderlerinden keskin biçimde ayrılan Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica'nın konutu.
Başkan Mujica, Uruguay devletinin liderlerine tahsis ettiği lüks konutta yaşamaktan kaçınmış, karısının başkent Montevideo'nun hemen dışında bulunan ve toprak bir yoldan ulaşılabilen çiftlik evinde kalmayı tercih etmişti.
Başkan ve karısı, birlikte tarlada çalışıyor, çiçek yetiştiriyorlar.
Eski gerilla

Mujica'nın yalın yaşam tarzı ve 12 bin dolara denk gelen aylık maaşının yüzde 90’ını bağışlaması, "dünyanın en yoksul devlet başkanı" olarak nitelenmesine neden oldu.
Mujica, bahçesindeki eski bir sandalyenin üzerinde otururken “Hayatımın büyük bölümünde böyle yaşadım” diyor ve ekliyor: “Sahip olduklarımla iyi yaşayabilirim.”
Mujica bağışlarını, yoksulların ve küçük girişimcilerin faydalanabileceği kurumlara yapıyor.
Bağışlardan sonra elinde kalan maaşı, Uruguay’daki aylık ortalama maaş olan 775 dolara denk düşüyor.
Uruguay’da resmi görevliler için mal varlığı beyanında bulunmanın zorunlu olması nedeniyle, Mujica, 2010 yılında varlığını açıklamıştı.
O dönemde 1800 dolar olan mal varlığı, Volkswagen’in 1987 model bir Beetle modeliyle eş değerde.
Bu yıl mal varlığı beyanına, eşinin mal varlığının yarısını da ekledi.
Toprak, traktörler ve bir evin paylarından oluşan bu yeni mülklerle sahip olduğu mal varlığı 215 bin dolara çıktı.
Bu yeni duruma rağmen, zenginliği Devlet Başkan Yardımcısı Danilo Astori’nin varlığının üçte ikisi, Mujica’nın selefi Tabare Vasquez’in varlığınısa üçte biri oranında.
2009 yılında Devlet Başkanı seçilen Mujica, 1960 ve 1970’li yıllarını, Uruguay’ın Küba devriminin etkisi altındaki gerilla grubu Tupamaros’un saflarında yer alarak geçirmişti.
Altı kez vuruldu ve 14 yılını cezaevlerinde geçirdi.
Tutukluluk süresinin önemli bir bölümü çok zor koşullar ve tecrit altında geçti.
Uruguay’ın demokrasiye döndüğü 1985 yılındaysa serbest bırakıldı.
'Kendimi yoksul hissetmiyorum'

Mujica, bu yılların hayata bakışını şekillendirdiğini söylüyor.
“En yoksul devlet başkanı olarak anılıyorum ama kendimi yoksul hissetmiyorum. Yoksul insanlar sadece pahalı bir hayat tarzına sahip olmayı sürdürmek adına çalışan insanlardır ve her zaman daha fazlasını, daha fazlasını isterler” diyor Mujica.
Sözlerini “Bu bir özgürlük meselesi. Çok fazla mülke sahip değilseniz kendinizi hayatınız boyunca köle gibi çalışmak zorunda hissetmezsiniz ve böylece kendiniz için çok daha fazla zamanınız olur. Garip bir yaşlı adam gibi görünebilirim ama bu özgür bir seçim.” diye sürdürüyor.
Uruguay lideri, bu yılın Haziran ayında Rio+20 zirvesinde aynı noktaya değinmiş ve şöyle konuşmuştu:
“Öğleden beri sürdürülebilir kalkınma hakkında konuşuyoruz. Kitleleri yoksulluktan çıkarmaktan konuşuyoruz. Ama ne düşünüyoruz? Zengin ülkelerin kalkınma ve tüketim modelini mi istiyoruz? Şimdi size soruyorum: Eğer Hintliler Almanların hane başına sahip olduğuyla aynı oranda otomobile sahip olsaydı, bu gezegene ne olurdu? Bu aşırı tüketim seviyesi gezegenimize zarar veriyor.”
Mujica, dünya liderlerinin çoğunu, büyümeye tüketimle ulaşılabileceğine inanma körlüğü içinde olmakla suçluyor.
Jose Mujica'ya göre bu anlayış dünyanın sonunu getirir...
Bir vejetaryen olan Mujica, siyasi yaşamında artık güçlü bir bağışıklık sistemine sahip değil.
Kamuoyu yoklamaları uzmanı Ignacio Zuasnabar, “Birçok insan yaşam tarzından dolayı Devlet Başkanı Mujica’ya yakınlık duyuyor. Ancak bu durum hükümetinin icraatları nedeniyle eleştiriden muaf tutulmasını sağlamıyor.” yorumunda bulunuyor.
Uruguay muhalefeti, ülkenin son dönemdeki ekonomik başarısının, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerini iyileştirmediğini belirtiyor.
Mujica’nın halk arasındaki desteği 2009 yılından beri ilk kez yüzde 50’nin altına düştü.
Esrar ve kürtaj karşısındaki tavrı

Mujica bu yıl aynı zamanda ihtilaf yaratan iki adımı nedeniyle de tepki çekti.
Uruguay Kongresi 12 haftaya kadarki hamileliklerde kürtajı serbest bırakan bir yasayı kabul etti.
Selefinden farklı olarak Mujica bunu veto etmedi.
Mujica ayrıca, esrar tüketiminin de yasal olmasını savunuyor.
“Esrar kullanımı en büyük endişe kaynağı değil, asıl problem uyuşturucu ticareti” diyor.
Bununla birlikte kamuoyunun desteğinin azalmasından dolayı fazla üzülmesine pek gerek yok.
Ne de olsa Uruguay yasalarına göre, 2014 yılında yeniden Devlet Başkanı seçilme hakkı yok.
Ayrıca 77 yaşında ve artık emekliye ayrılıp politikadan elini ayağını çekmek istiyor.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yalnız enteresan bir şekilde soruları orta sınıf ve orta sınıf üstü kişilere soruyorlar. Gerçekten cumhurbaşkanı ne yapıyor ? Bunu bilmek için araştırmak gerekiyor. Açıkçası takdir ettim kendisini gerçekten önemli bir şey yapıyor, hiçbir şey yapmasa da cumhurbaşkanının da sıradan bir insan olduğunu vurguluyor. Bizde ki "büyüklerimiz" kavramının tam zıttı bir davranış.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Parlamento uyelerinin elit ve zengin olmalarini onlemek icin yapilan bir cok sey var aslinda, bizde de var bunlar. Chartist hareket kokenli (ilk sosyalist isci hareketi bilmeyenlere) isteklerle parlamento uyeleri icin mulk sahibi olma zorunlulugu kaldirildi ve uyelere yuksek maaslar baglandi mesela. Bu cogu insanin oturup bir dakika dusunmeden elestirdiigi yuksek milletvekili maaslari siradan bir adam parlamentoya girerse isini zengin meslektaslari gibi yurutebilsin diye.

Daha fazla orta ve az gelirli sinifin parlamentoya katilimi icin yapilabilecek bir sey yok ama, siyasi partiler bizde adayligi rusvet ya da populerlik odakli gosteriyor. Ama istisnalar var, zengin olmayip da parlamentoya girebilmis olanlar da var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

demorkasiye cidden inanan varmi diye baslamak lazim bu tartismaya

demorkasi ilk ortaya cikisindan beri zenginlerin ve elitlerin yonetmesinden ibarettir, kapitalizmin anti-tezi ile bulusmasi sayesinde sosyal bazi iyilesmeler oldu sistemde, firsat esitligi olmasada en azindan bikac balans ayari yapildi filan
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Viktor said:

demorkasiye cidden inanan varmi diye baslamak lazim bu tartismaya

demorkasi ilk ortaya cikisindan beri zenginlerin ve elitlerin yonetmesinden ibarettir, kapitalizmin anti-tezi ile bulusmasi sayesinde sosyal bazi iyilesmeler oldu sistemde, firsat esitligi olmasada en azindan bikac balans ayari yapildi filan


bu yanlış bir iddia olur, ilk ortaya çıkışından beri zenginlerin ve elitlerin yönetmesinden ibaret değil ama demokrasi ve politika sayesinde zenginleşen çok yani yolsuzluk binlerce yıldır varlığını koruyor hele bizim gibi "periphery" yerleşmelerde daha fazla.

İlkel demokrasileri ele aldığımız da ki Atina demokrasisi bunlardan bir tanesi, bu demokrasi anlayışında halk doğrudan seçimlere katılıyor, doğrudan katılım çok önemli, doğrudan gelen doğrudan gider, temsili seçilen herifçioğlu kurumsallığa binaen kök salar orada. Temsili demokrasinin kurumsallaşmasını sağlayan da Roma Cumhuriyeti. Zaten günümüz demokrasi anlayışı da Roma ile özdeş bir kimlikte. Üretim araçlarının değişimi ve Sınıf savaşları sayesinde belli haklar elde edildi, Roma Tarihinden pek farklı değil aslında durumlar. Türkiye'de mesela bir sınıf savaşı yok, biat kültürü var o yüzden insan hakları bize geç geliyor, erken kaybediliyor. Demokrasi lafı da kitleleri ikna etmek için kullanılan bir lügat oluyor tabii bu durumda.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ya ister istemez bir devletin ekonomik yönetimi ile paralel şekilde varlıklaşıyor siyasetçiler. örnekse çoban cumhurbaşkanı masalı bize onlarca sene yedirildi.

demek istediğim bu "halktan biri" olma işini bazı siyasetçiler iyi kıvırıyor. biz de aaa bak ne güzel beni temsil eden var diyoruz. insanda devlette söz sahibi olma umudu yeşertiyor. sisteme güven duymaya başlıyoruz.

ne var ki bazılarımızın düşlediği o sosyalist kadro yapısı pek olası değil. süleyman demirel çoban değildi ki? itü mezunu yılına göre elit bir adamdı gayet. o çoban olayı sempati kazanmak için göz boyasıydı bence. nice anne baba da bunu yedi ve çocuğunun cumhurbaşkanı olabileceği düşüncesiyle hayatını sürdürdü bilmem kaç yıl.

sözün sonu siyasetçi elit insan olmalıdır. ancak kapitalist düzende siyasetçi zengin insan da olmalıdır. bu konudaki uruguay örneğinde olduğu gibi binde bir ya çıkar ya çıkmaz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ardeth said:

paparnoz said:

halk doğrudan seçimlere katılıyor


kadınlar ve köleler katılmıyor. tabi artık nüfussal kanıt var. çağımız için işleyecek bir demokrasi modeli değil bu o yüzden tarihi bir mevzu sadece sdf


Ya herkes doğrudan katılamaz tabii de ne biliyim şu parti sistemi saçma mesela. Herkes kimin iyi temsil ediceğini düşünüyosa ona oy atsın aynı bağımsız milletvekili seçer gibi.
Böyle devasa seçim kampanyaları, oy oranı barajları, parti içi dalkavukluk, siyasetle uzaktan yakından alakası olmayan adamların doluşması, çoban he dedi mi el kaldırıp ha dedi mi el indirmeleri filan çok absürd oluyo bence.

Yine ideolojik gruplar partiler filan olur elbet, yasaklanıcak değil, yasaklanmasına da gerek yok zaten ama resmi niteliği olmazsa en azından seçmenler oy verecekleri adamın adını ezberlemek zorunda filan kalırlar, belki es kaza adam nedir necidir filan öğrenirler de bi katkısı olur.
Otomatik bi şekilde adını bile bilmedikleri adamlara oy yollanması hiçbir amaca hizmet etmiyo bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

iki partili koalisyon hükümeti bile bu ülkede hiç bir konu üzerine anlaşamazken meclisi bağımsız milletvekilleri ile doldurursan 10 seneye falan çökeriz herhalde.

ilk yapılması gereken şeyler

1- Seçim kampanyası yapılması büyük ölçüde kısıtlanmalı.

Öncelikle sadece 1 çeşit yazılı ilana (partinin neler yapacaklarını anlatan) izin verilecek.

Parti başkanının yapacağı, sadece kısıtlı sayıda mitinge izin verilecek (mesela 4-5 tane büyük şehir mitingi olabilir). Partinin gençlik koluymuş, belediyesiymiş, ıvırı zıvırıymış seçim dönemine girildiği zaman miting yapamayacak. Bunu istememin sebebi, bir partinin tekrar seçilip seçilmemesinde partinin iyi örgütlenmesinin bir etkisi olmaması lazım.

Televizyonlarda bu mitingler yayınlanacak + parti başkanları arasında bir tartışma programı olabilir. Bunun ötesinde her parti başkanının kendi özel programı olmayacak.

2- Dokunulmazlık sistemi değiştirilmeli. Toptan kaldırılmaz çünkü böyle bir olay olsa bu ülkede muhalefet partisi yerli yersiz hükümetteki herkes için onbin dava açıp meclisi kitler (böyle de angut bir ülkeyiz). Onun yerine bir çeşit temsili sistem olmalı yani milletvekillerinin seçeceği temsili "danışmanların" onların yerine katılacağı bir sistem olabilir mesela. Hukuk cahili olduğum için aklıma iyi bir fikir gelmiyor ama eminim bunun bir çözümü vardır. En kötü ihtimalle en azından adam yaralama, dolandırma vs gibi suçlamalarda önce bir ön değerlendirme yapılıp eğer gerçekten deliller çok ağır basıyorsa o zaman dokunulmazlık kapsamı dışından çıkmalı. Eğer deliller belirli bir seviyenin altındaysa dokunulmazlık kapsamında kalmalı.

3- Milletvekillerinin başka herhangi bir iş yapması, ihaleye girmesi, ticaret yapması vs yasaklanmalı. Bu da %100 yeterli değil tabi çünkü karısının üstüne hastane yapan milletvekillerimiz bile var ama yine de şuanki sistemden iyidir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Söylediklerin mantıklı ve yararlı şeyler Ardeth ancak tek başlarına hiçbir şeyi değiştiremezler.

Bağımsız milletvekilleri olayı mevcut birçok sorunumuzu çözer. Büyük bir olumsuzluğu da var söylediğin gibi, uzlaşamamaları gibi. Yine de hemen vazgeçmemek lazım diye düşünüyorum. Böyle bir sorunun oluşmayacağı düzenlemeler getirilebilir. Millet bağımsız milletvekillerini seçtikten sonra onları yönetmesi için bir başbakan seçebilir mesela. Ardından başbakan bakanlarını seçer ve tüm politikalarını ortaya koyar. Mecliste bu oylanır falan.

Gerçi görüşü sağcılıkla solculuk dinle kısıtlı olmayan kaç insan var ki meclise seçilecek de sorun çıkartmayacak, birbirleriyle kavga etmeyecek.

Devlet yönetmek için en başta milletin senin iyi niyetli olduğuna inanması lazım. Şu anda hükümetin devleti kendi emelleri için batırmaya çalıştığına inanan yüzde 45 lik bir kesim var. Kalan yüzde 5 te iyi niyeti olduguna inanıp da kısıtlı görüşünden yanlış işler yaptığını düşünüyordur. Diğer yüzde 50 de tapıyor adamlara. Böyle demokrasi olmaz hiçbir sistemle. Çünkü milletin kendi arasında bir uzlaşısı, birlikte yaşama isteği yok.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
“Öğleden beri sürdürülebilir kalkınma hakkında konuşuyoruz. Kitleleri yoksulluktan çıkarmaktan konuşuyoruz. Ama ne düşünüyoruz? Zengin ülkelerin kalkınma ve tüketim modelini mi istiyoruz? Şimdi size soruyorum: Eğer Hintliler Almanların hane başına sahip olduğuyla aynı oranda otomobile sahip olsaydı, bu gezegene ne olurdu? Bu aşırı tüketim seviyesi gezegenimize zarar veriyor.”


kısmı daha önce hiç düşünmediğim açıdan düşündürdü beni.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...