Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

bu markalari yediyseniz gg


Masquerade

Öne çıkan mesajlar

Farkedilmesin diye kimyasala boyaya filan abanıyolar ondan tırsıyorum ben. Yoksa at eşek domuz kedi köpek tavuk martı güvercin eti filan farketmez, o sorun değil. Adam gibi çıksınlar karşıma abi biz bunu yaparken dana yerine eşek tavuk yerine martı etiyle yaptık deseler hiç sorun çıkarmam mesela. O da protein sonuçta:P Tadı da fena değil zaten^^

Ama her yaptığınızda da kimyasala abanmayın bi ya.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

paramecium said:

Salam, sucuk ve sosis yemiyorum. Daha önceki tavuk eti konusunda yazmıştım işimin detayını. Azıcık aklı olan yemez bence. Nazarımda Maret falan bile hikaye.


öyle deme ama, pizzaya tat katan, yumurtayla çok güzel pişen şeyler, hele sucuklu kaşarlı tost, yine olsa yine yerim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

fizban said:

Sufi said:

evde sucuğumu kendim yapıyorum. makinasını aldım, barsak alıyorum, baharatını 9 çeşit baharattan kendim karıyorum. etini en güzelinden gidip kasaptan çektiriyorum, sarmısağını kafama göre eziyorum. bir seferde 3kg etten yapıyorum 1 ay yetiyor. bikaç hafta ara veriyorum sonra tekrar bi parti yapıyorum.

kafam rahat B)-
cidden merak ettiğimden soruyorum. makinesi kaçadır bunun :) 1 kg eti alıp (neresinden tabi ?) kıyma yaptırıp, sonra baharatını katıp senin makineye mi atıyorsun ? yani ortalama 1 kiloya 1.1 kilo falan çıkar baharatsa sadece, yamuluyor muyum ?




cihaz bu, bendekinin ayakları daha farklı ama tarz bu. ben 10 seneden fazla oldu alalı, hatırlamıyorum fiyatını :D ama satış sitelerinde falan 60-80 TL cıvarı var. ancak dikkat edilmesi gereken şey bu cihazlar genelde sucuk aparatsız satılıyor. alırken ona dikkat etmek lazım. sucuk aparatı dediğim şey şu ortadaki huni gibi olan şey. öndeki delikli süzgeç parçayı takmayıp makinanın ucuna bu aparatı takıyorsun, ılık suda yumuşattığın koyun barsağını huni kısmına prezarvatif yöntemi giydiriyorsun. 50-100 cm kadar barsak biriktirmek lazım hunide. barsağın ucunu hafif dışarıda bırakıyorsun. sonra hazırladığın harcı makinadan gönderince harç barsak içine doluyor. ara ara harç dolu barsağı boğup bi iple düğümlüyorsun. ister 10-15 cm cıvarı parmak yap ister kangal olana kadar doldur sonra boğ :D

baharat işi de çeşitli tarifler var ortalıkta. en güzelleri kayseri-konya asıllı tarifler. birbirlerine çok benziyorlar zaten. temel olarak kimyon + kırmızı biber + karabiber. bunların yanında 5-6 çeşit baharat daha var az miktarda. benim kullandığım karışım şu:

1 Kg. sucukluk kıyma için:

Sarımsak: 20 gr. (havanda az tuz ile dövülecek)
Kimyon: 25 gr.
Kırmızı toz biber: 20 gr. (acı-tatlı oranı keyfe göre)
Karabiber: 5 gr.
Çemen: 5 gr.
Tarçın toz: 0.5 gr.
Karanfil toz: 0.5 gr.
Kişniş toz: 2 gr.
Zencefil: 2 gr.

Tuz- 15 gr.

bunun dışında yeni bahar katan da var, ben sevmiyorum.

kıymayı da ben az yağlı çektiriyorum hayvansal yağla çok aram olmadığı için. genelde daha yağlı kıyma kullanırlar. ancak yağın eriyince posa bırakmayan karın kısmı yağlarından olması lazım. benim kıymam az yağlı olduğu için harcın yumuşaması için 3 kilo etime yarım çay bardağı zeytinyağı döküyorum.

kangallarını hazırladıktan sonra balkonda asacak bi yer ayarlamak lazım. asarken dikkat edilmesi gereken şey kangalların birbirine ve çevredeki obstacle'lara değmemesi lazım. ben 2 tabure arasına süpürge sapı koyup ona asıyorum.

sucuğu 2-3 günden sonra yemeye başlayabilirsin.

sucuk biraz kötü renkli olur (kara kuru), piyasadakiler gibi görünmesini istersen çaykaşığının ucuyla gıda boyası atarsın kırmızı olur:) ben atmıyorum.

buyrun, meraklısına 10 derste sucuk :D
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

paparnoz said:

apikoğlu diyince aklıma fırat budacının yazısı geldi.



Fırat Budacı - Cem Gıda

-cem gıda-
“başka marka yok mu? diye sordum. “yok!” dedi.biraz sinirliydi. “bunlar çok büyük, o yüzden sordum,” dedim. “keseriz, istediğin kadar alırsın,” dedi. dolapta duran kangallara bakarak, “tamam, keselim,” dedim. verdiği sözü hemen unutup “bak burada kesilmişi var,” diyerek, peynirlerin arkasından halk arasında “köpek kakası” diye tabir edilen buruşuk bir sucuk markası çıkardı. üzerinde marka etiketi yoktu. havaya kaldırıp gösterdiği bu sucuk, benden önce sucuk kestiren en az 3 kişiden arta kalan son parça olmalıydı. sucuğa dördüncü olmak canımı sıktı, keşke bu kadar geç kalmasaydım, diye düşündüm. bana vaat edilen son parçaya olan güvensizliğim onay vermemi geciktiriyordu. o an, aristokrat bir ses tonuyla, “hayır! onu istemiyorum, lütfen yenisinden keser misiniz?” demeyi çok isterdim. fakat yaşadığımız gerginliğin büyümesini göze alamadım. yine de can havliyle, “o da mı apikoğlu?” diye sordum. cevabı derhal yapıştırdı: “apikoğlu’ndan başka sucuk satmam!” neden bu kadar sinirliydi? bu neyin isyanıydı? milyon dolarlık yatırımlarla entegre tesisler kuran pınar’ları, aytaç’ları, polonez’leri ve onların tesis içinde boneyle dolaşan çalışanlarını düşündüm. onları neden istemiyordu, onlar da çok uğraşıyorlardı sonuçta. “tamam, onu alayım,” dedim. biraz rahatladı. buruşuk parçayı kağıda sararken, sanki geçmişten bir şey hatırlamış gibi yine sinirlendi: “apikoğlu’ndan başka sucuk yenmez!” sesi çok net ve gürdü. o an, apikoğlu dışındaki markalarda çalışan boneliler ürpermiş ve nedenini bilmedikleri bir duyguyla kısa bir an gökyüzüne bakmış olmalılar. aynı anda, makamlarında oturan pınar, aytaç ve polonez genel müdürlerinin, başlarını ellerinin arasına alarak “ bu o!” diye mırıldandıklarını tahmin ediyorum.
nedeni belli olmayan büyük iddialar karşısında çaresiz kalır insan. onlara “ama niye niye?” diye sorduğunuzda, sebep yerine daha sert bir sonuçla karşı karşıya kalırsınız. anlamı olmayan, ama gücünden de asla fire vermeyen bir tür formüldür bu: “yenmez diyorsam yenmez!” sorgulamadan boyun eğeceksiniz. kudret sahibi, “bu budur!” diye haykırdığında, ayaklarının dibinde titreyerek “evet odur,” diyeceksiniz. konu sucuk da olsa, bu budur.

-ev-
“kesinlikle o sucuğu yemem.” dedi karım. “ama niye niye?” diye sordum. “yemem, diyorsam yemem!” diye kestirip attı. “ya bu apikoğlu, nasıl yemezsin?” diye ısrar ettim. “ne belli, etiketi yok,” dedi. etiketin benden önce sucuğu kestiren üç kişiden birinde olduğunu açıklamam zor olacağı için, soruya cevap vermek yerine marka övgüsüne devam ettim: “sen ne yaptın ya, apikoğlu bu, türkiye’nin en iyi sucuğu!” yüzünü buruşturarak, “o nerden çıktı?” dedi. cem gıda’yı eve çağırsam mı, diye düşündüm. o, karımı apikoğlu’na ikna etmeye çalışırken ben dükkana bakabilirdim. sonunda, “yemezsen yeme!” diyerek, biraz küskün, biraz gururlu halka halka doğradığım sucukları tavaya attım. apikoğulları tavada kızarırken, bir yaşlı gibi “yenmez mi bu bee,” diye mırıldanıyordum.

-cem gıda (ertesi hafta)-
sıfır kangalı dolaptan çıkardı. bu sefer ilk kestiren bendim. benden sonra gelip, “burda kesilmişi var” haberini alacak 3 kişinin yüzünü hayal etmeye çalıştım. keyfim yerine geldi. paketleme esnasında, cem gıda’nın bana layık gördüğü parçanın etiketsiz olduğunu fark ettim. keyfim kaçtı. böyle durumlarda genelde kaderime razı olurum, ama can havliyle “etiketli kısmı alacaktım ben aslında…” demeyi başardım. isteğim pek normal gözükmüyordu. “evde etiketsiz sucuk yemiyorlar o yüzden” gibi bir söylemle durumu açıklamayı, hatta dilimi modern hayattan kurtararak, ‘usta benim karı manyak, nabıcaksın’ gibi erkeksi bir çıkışla kendimi kurtarmayı çok istiyordum. cem gıda, “bunu mu istiyorsun?” diyerek etiketli parçayı havaya kaldırdı. “evet,” deyip bu saçmalığa bir son vermem gerekirken, “o da çok büyükmüş aslında,” diyerek işleri iyice karıştırdım. cem gıda iç çekti, sonra ‘çattık’ anlamında bir kafa hareketiyle paketi açtı ve benim ömür boyu kangalların arasında yaşasam çözemeyeceğim bu problemi (fırat’ın önünde büyük olanı etiketli, küçük olanı etiketsiz iki parça sucuk var. fırat, sucuğunun hem etiketli hem de küçük olmasını istediğine göre nasıl bir yöntem izlemeli?”) inanılmaz bir hareketle çözdü.
asansörde, cem gıda’nın büyük parçadan sıyırıp torbaya attığı apikoğlu etiketini küçük parçaya giydirmeye çalıştım. vakit yetmedi. daire kapısının önünde devam ettim. sonuç yüz güldürücüydü. artık elimde küçük parça olmasına rağmen marka etiketli bir sucuk vardı. başarımı pakete sararak kapıyı çaldım.

-ev (kapı açıldıktan 2 dakika sonra)-
“niye sucuğu kestirip duruyorsun, adam gibi pakette pınar sucuk falan alsana,” dedi karım. sesi çok net ve gürdü. o an, apikoğlu entegre tesisleri işçilerinden bir uğultu yükselmiş ve içlerinden biri bonesini öfkeyle yere fırlatmış olmalı. “apikoğlu’ndan başka satmıyor adam,” dedim. “e başka yerden al o zaman, mecbur musun cem gıda’ya? dedi. kritik bir soruydu, içimde cevaplar büyüdü:
bak karıcığım, insan baskı rejimlerinde itaat ettiğini zamanla sevmeye ve ona bağlanmaya başlar. bağlandım ben ona. baskı gördükçe liderine daha da çok bağlanan insanlar gibi bağlandım. halkların hitler’e, stalin’e, kim il jong’a bağlandığı gibi bağlandım. evet, o belki bizleri tek markaya mahkum ediyor, ama bizim için en iyisini istediğinden yapıyor bunu. hem de diğerleri gibi paketle göz boyayarak değil, üleştire üleştire yapıyor. o sadece bizi düşünüyor anladın mı sadece bizi…
“bişi sordum, niye cevap vermiyorsun,” dedi karım. “tamam, ben karışmıyorum bundan sonra sucuğa” diye tersleyerek tartışmayı bitirmek istedim. “bu adam niye başka marka satmıyor anlayamadım ben.” dedi. kızgınlığımdan fire verecek değildim. “kendin sor!” diyerek bir kere daha tersledim. “sorarım.” dedi. bir cumartesi akşamüstü, eve dönerken sigara almak için cem gıda’ya uğradığımızda gerçekten soracaktı.

-büyük buluşma (cumartesi akşamüstü)-
özgüveni yüksek bireyler, ne kadar zorlu bir çarpışmanın arefesinde olduklarını fark etmezler. karım, sanki sıradan bir markete giriyormuş gibi rahat girdi cem gıda’nın kapısından. birazdan yaşanacak iktidar savaşında, taraf değil gözlemci olacağım için sevinçliydim. bir yanda “bu budur!” diye haykırdığında pusan müşterilerden oluşmuş apikoğulları kavmini yaratan kudretli cem gıda; bir yanda, alışverişlerde hakkını aramak konusunda boynu damarlı emekli öğretmenlerden aşağı kalmayan karım. “iyi günler, bir winston soft alabilir miyim?” dedi karım. sonra sanki öylesine soruyormuş gibi, “sucuk ne var sizde?” diye sordu. gururla, “apikoğlu,” diye cevap verdi cem gıda. hafifçe kafamı salladım. karım devam etti: “neden pınar sucuk falan getirmiyorsunuz?” işler karışıyordu, işte şimdi gününü görecekti zavallı karım. “istiyorsanız getiririz,” dedi cem gıda. “a-aa!” dedim içimden. “valla sevinirim,” dedi karım. “tabi, ne demek,hay hay,” diye karşılık verdi cem gıda. “hay hay mı?” dedim içimden, olanlara inanamıyordum. önce devrik lider cem gıda’ya, sonra dönüp apikoğulları’nı tek hamlede yok eden karıma baktım. egemen güçler arasında sucuğunu bekleyen halktım.



Onun dışında bakanlığın daha yeni duruma el koyması ise bir hayli üzücü ite kaka giden,denetim konusunda yetersiz tarım bakanlığı yüzünden daha nice dana eti diye eşek eti veya tavuk eti yiyeceğiz bakalım.


adamım ya. bende bi eski yılın komple uykusuz sayıları vardı bi ara bloga fırat budacıları yazayım koyayım diye proje yaptım. sonra üşenip bıraktım.

dergi almayı da ondan sonra bıraktım zaten. baktım sırf bu adam için alıyorum. dedim kitap çıkarınca alırım. kitabını aldım falan.

çok iyi adam.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sufi said:

cihaz bu, bendekinin ayakları daha farklı ama tarz bu. ben 10 seneden fazla oldu alalı, hatırlamıyorum fiyatını :D ama satış sitelerinde falan 60-80 TL cıvarı var. ancak dikkat edilmesi gereken şey bu cihazlar genelde sucuk aparatsız satılıyor. alırken ona dikkat etmek lazım. sucuk aparatı dediğim şey şu ortadaki huni gibi olan şey. öndeki delikli süzgeç parçayı takmayıp makinanın ucuna bu aparatı takıyorsun, ılık suda yumuşattığın koyun barsağını huni kısmına prezarvatif yöntemi giydiriyorsun. 50-100 cm kadar barsak biriktirmek lazım hunide. barsağın ucunu hafif dışarıda bırakıyorsun. sonra hazırladığın harcı makinadan gönderince harç barsak içine doluyor. ara ara harç dolu barsağı boğup bi iple düğümlüyorsun. ister 10-15 cm cıvarı parmak yap ister kangal olana kadar doldur sonra boğ :D


çok güzel anlatmışsın, sucuk yapıp yollasana canımız çekti
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sosis, salam yemiyorum zaten de, bir sucuk delisi olarak Apikoğlu'nu görünce dumur oldum açıkcası. Hala bence piyasadaki en iyi sucuk. Yanına yaklasabilen yok lezzet bakımından. Çiğ bile yiyorum yani, öyle severim. Bir de İzmir'de dört dönüyorum bulabilmek için.

Haber yalan :'(
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

toggie said:

Sosis, salam yemiyorum zaten de, bir sucuk delisi olarak Apikoğlu'nu görünce dumur oldum açıkcası. Hala bence piyasadaki en iyi sucuk. Yanına yaklasabilen yok lezzet bakımından. Çiğ bile yiyorum yani, öyle severim. Bir de İzmir'de dört dönüyorum bulabilmek için.

Haber yalan :'(



akit sucuk var. duymamışsınızdır çoğunuz. tavaya atınca izmir toplanıyor etrafıma kan kokusu almış vampirler gibi sdf
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Selam,

Birçok sucuk yapan firma ufak çaplı. Bunlar da tavuk kıymasını falan entegre olmayan tesislerden alıyorlar. Bu küçük tesisler de tavuk kemiği veya boyun falan topluyorlar piyasadaki kasaplardan. Hani kasap kemiksiz yapsa bile kemikte asılı kalan etler var ya, işte onları kemikten MDM denen teknik ile ayırıyorlar. Şimdi kasap nasıl olsa para verip bu kemikleri alacaklar diye dolaba koymuyor ve tezgah altında bekletiyor. Arada deri falan da katılıyor içine. Sonra bunlar boyun ile beraber, arada kanat ucu da katılarak MDM makinasından geçirilip et ile kemik ayrılıyor. Bazen bu Kayseri firmaları kullanamayıp kokuttukları eti geri yolluyorlar ki harmanlansın taze olan ile.

MDM tekniği Avrupa ve Amerika Kıtasında kullanılıyor. Bu teknik ile elde edilen kıymaların standartları ve kullanım yüzdeleri var. Bizdekilerin piyasadaki kasaplardan kemik toplamaları ise tam bir Türk Zekası örneği. Migros'da bile dünden kalan suyunu bırakmış kıymalar yeni kıyma ile harmanlanıyor her sabah.

Bu tarz MDM kıyması yapan bir firmada çalışanlar WC'e girdikleri çizme ile kıyma çekilecek kemiklerin üstünde yürüyordu. Ve bu kıyma da çok büyük bir firma tarafından ürünlerinde kullanılmak üzere alınıyordu.

Arkadaşların dediği gibi en mantıklı şey sucuğun evde yapılması ve hazır olarak da pastırma tüketilmesi. Kayseri'de inek memesinin bile üretimde kullanıldığına şahit olanlar var.

Saygılar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...