Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

3 Saatlik Hayatlar...


Xaero

Öne çıkan mesajlar

İnsanlar neyin kafasında bilmiyorum ama burası geri kalmış bir ülke. Bu ülkenin ekonomisi teknoloji, sanat ve bilim ile değil; kas gücü, turizm ve amelelikle dönüyor. Sen makineye mal takan, bantta çalışan işçiyi haftada 30 saat çalıştır bak bakalım ne oluyor. E ülkede de biliyorsunuz bir okumuş insan düşmanlığı var. Kısa dönemlere bile niye onlar kısa yapıyor yea diye bir düşünce var bu durumda beyaz yakalı dediğimiz kesim de bolluğun etkisiyle de çok elit olmadıkça amelelerle benzer çalışma saatlerine sahip oluyor.
İş saatlerinde yapılabilecek şeyler varsa yapabilmek (standart forum, youtube kanalları, işle ilgili makale yazılar vs...), öğle aralarını etkin değerlendirmek (yürüyüş, kitap okuma vb...) Akşam saatlerini de etkin değerlendirmek (tvyi açmamak, wowa oturmamak yada oyun oynarken kronometre kurmak). Yolda kitap okumak, audio dinlemek. Mümkünse Büyükşehirde oturuyorsanız işe yakın ev tutmak.
Yıllık izinleri de önceden planlayıp çeşme bodruma yapılacağına farklı yerler görmek için değerlendirilebilir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

deadwoll said:

Isten ciktiginizda isle ilgili sorumluluklariniz bitsin, o 3 saatte isle ilgili bir sey dusunmek zorunda kalmayin da; gerekirse 14 saat mesai yapin.


Su dedigin hem zor bir sey hem de anlamsiz bence. 1 yildan fazla sure o tempoda araliksiz calisinca isin boku cikiyor. Isi iste birakmissin ne farkeder, zaten evde gecirecegin 6 saati isyerinde gecirmis oluyorsun.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

14 saat misal verdim de iş işte kalmayınca bu sefer ne evi anlayabiliyorsun ne işi anlayabiliyorsun. Hayat karman çorman hale geliyor. Şu anki işim böyle; kafama göre gidip geliyorum ama daha önce mesela sabah 7 - akşam 7 çalışıyordum; o zamankinden daha fazla yoruluyorum + strese giriyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İnternet üstünden bir gelir sağlayabilirsem ben de kaçıcam. Kocaeli, Çanakkale, İzmir. Bu 3'lüden biri gibi gözüküyor. İzmir'de 2 3 tane arkadaşım var doğuştan oralı, üniversiteden tanıyorum. Çanakkale'ye 3 arkadaşım taşındı. Kocaeli'de İstanbul'a yakın ama nispeten daha sessiz sakin bir yer diye önerilen bir yer oldu eski iş arkadaşlarım tarafından. 38 yaşındayım, 2 3 seneye şu işleri oturtursam direkt gidiyorum. Akraba yok zaten beni bağlayan, burada durmanın manası da yok, bayramdan bayrama 2 telefon yeter, en kötü facetime açarız :).
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Abi master yapacaksiniz veya baska tur bir egitim falan bulacaksiniz. Zaten egitimden sonra work permit veriyorlar 1 yilligina, o ara is buldunuz mu tamamdir iste.

Is bulmasi cok kolay degil ama cok zor da degil. Ayrica calisma sartlari muhtemelen ispanyaya falan basar. Haftada 3 gun goruyorum ofisteki adamlari sdf. 1 gun calismiyorlar, 1 gunde evden yarim yamalak calisiyorlar :D
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İstanbul böyle giderse 3 saatiniz de kalmayacak. Şu yazıyı paylaşıyorum, düşüncelerime tercüman olmuş.

http://www.herkesebilimteknoloji.com/yazarhp/dogan-kuban-istanbul-ulkeyi-cokertecek-kalkinmaya-engel-noktaya-ulasti

linke tıklamaya üşenenler buraya tıklasın


Doğan Kuban: İstanbul ülkeyi çökertecek, kalkınmaya engel noktaya ulaştı


Çelişik gibi görünen bu söz, İstanbul’un bir çok alanlarda örnek ve öncü olduğunu yadsımak için değildir. İstanbul’un başını alıp gitmesi, ülkeye yayılması gereken çağdaş davranışların, teknolojinin önünü kesiyor. Halkı ve işverenleri kendine çekip, çağdaş etkinlikleri inhisarına alıyor.

İstanbul ulaştığı megalopolis boyutlarıyla, ülkenin vücudunun taşıyamayacağı bir koca kafa haline dönüşen, ekonomik etkinliğin yurt yüzüne dengeli yayılmasına engel olan ve Anadolu halkının topraklarını terk ederek ülke tarımını dış dünya pazarına dönmeğe zorlayan, ve sonuçta uluslararası sermayenin aşağı düzeyde bir ortağı olarak fakir halkı tüketici olmaya teşvik eden, giderek Türkiye’nin sömürülen bir topluma dönüşmesine neden olacak bir emme basma mekanizması olarak çalışmaktadır.

Bu kent her zaman bir çekim merkezi olacaktır. Fakat ülkeyi ekonomik olarak çökertmesine olanak vermemek gerekir. Günümüzde o sınıra ulaştık.

Dünyanın dengesini bozan pek çok neden var. Fakat temel neden artan nüfustur. Toplumlar arasında bilim, teknoloji ve uygarlık farkları ne olursa olsun, dünya nüfusunun sürekli artması dünyanın önündeki en büyük tehlikedir.

Bunu izleyen bir de küresel iklim değişikliği var. Dünyanın nüfusu 1800’de bir milyardan, 215 yılda sekiz milyara ulaştı. Üretimin yıllık artışı bağlamında dünyanın zengin kapitalist şirketlerinin söylemi ulusal gelirleri artamayan fakir ülkeler için içi boş bir propagandadır. Türkiye’nin kişi başına geliri aşağı düşüyor.

Bugün 1800’deki dünya nüfusu kadar aç var

Nüfus artışının göstergesi işsiz ve açların, nüfusu kalabalık ülkelerde, büyük kentlere göçüdür. Bunun sanayinin gelişmesiyle ilgili olduğu bir yalandır. 19. Yüzyılda doğruydu. İşsiz ve topraksız Halkın Hindistan’da, Güney Amerika’da, Afrika’da büyük kentlere üşüşmesi açlıktan, sanayileşmeden değil. Çin’de de büyük kent sayısının çok oluşu sanayileşme ile birlikte, ülkenin olağanüstü nüfus yoğunluğundan.

Fakat Türkiye’de kente göç sanayileşme geliştiği için değil, yapılaşma (inşaat) üretimin en büyük parçası olduğu ve ülke yeteri kadar sanayileşmediği için oldu. ‘Her şeyi yapan inşaat işçisi’ hala ekmeğini malzeme taşıyarak yapıyor. 1980’den sonra kent nüfusu %70’i geçti. Köyler boşaldı. Tarlalar toprak oldu. Geleneksel Türk tarımı çöktü.

Dünyada nüfusu 20 milyona ulaşmış bir kentin sağlıklı yaşamını gerçekleştirebilen bir planlama yöntemi henüz keşfedilmedi. Batının en kalabalık kentleri olan Londra, New York, Paris’in nüfusları bugün İstanbul’dan az. İstanbul’un nüfusu 1950’deki bir milyonun 17-20 katı. İşgal ettiği alan 500.000 nüfuslu İmparatorluk başkentinin 250 katından fazla.

Megalopolis: fakir üste hastalığı

Megalopolis hastalığı sınırsız kapitalizmle nüfus artışının karıştığı, çaresiz bir ‘hipertrofi’ olarak çok vurgulanan fakat çare bulunamayan bir fakir ülke hastalığıdır. Ülke ekonomisinde yarattığı dengesizlik yanında, toplumun en zengin katlarıyla en fakir katlarını yan yana getirdiği için toplumsal ayrışmanın da mekanıdır. Yaşam olanakları birbirlerinin zıddı olan insanlar birlikte yaşamasalar bile birbirleriyle dirsek teması içindedirler.

Bu, fakir sınıfları iki türlü bilinçlendiriyor: Kentsel çevre, ulaşamadıkları zenginliğin görüntüsüdür. Öte yandan yaşadıkları çağın olanaklarını, yüzeysel olsa da, onlara gösteriyor ve öğretiyor. Bu öğrenme tüketme eğilimini arttırıyor ve kapitalizmin işine geliyor.

Fakat sınıfsal ayrışımın altını çizerek zengin sınıfları bu çelişkileri saklamak için bir sürü yalan icat etmeğe zorluyor. Bu durum onların statülerini korumalarına yardım belki yardım ediyor, fakat giderek toplumun ahlak dokusunu bozuyor.

Ahlaksız ve dengesiz toplum

Toplumsal hipertrofinin sonucu, ahlaksız ve dengesiz toplumdur. Bu dünyanın her yanında aynıdır. Dünyanın büyük kentleri toplumları kanatan yaralardır. Kuşkusuz Lagash ya da Karaçi ile Paris aynı değil.

Paris her zaman büyük olan ve örgütlenmesi yüzyılları bulan bir dünya kenti. Diğerleri, kendi çıkardıkları toz duman arasında boğulan aglomeralar. Çünkü kaşla göz arasında büyüyüverdiler. İstanbul da bu sonunculardandır. Kentin sadece 2000 hektarı 550.000 hektar içinde (yani 225’de biri) tarihi bazı kalıntılar içeriyor. Bir de her gün bozulan eşsiz bir doğal yapısı var.

Bu dev kentlerde Batılı gelişmiş kentlerden herhangi bir yöntem ithal edilemez. Bu, maymuna inci kolye takmağa benzer. Kaldı ki bu büyük aglomeralar fiziksel planlama ile düzenlenecek yerleşmeler değildir. Zaten bu büyüklükte planlamanın birkaç yıl içinde gerçekleşmesi de ekonomik olarak olanaksızdır. İstanbul’da yapılan tıkanan bir dev su şebekesinin ara sıra birkaç borusunu temizlemek ya da değiştirmek gibidir.

Bazen yüz kilometrede birkaç yüz metrelik çiçekli pasajlar olur. Bu, çölde saksıda çiçek anlamına gelir. Yine de İstanbul’da yapılan akıl almaz çirkinlikler yanında çiçek bir ferahlama oluyor. Fakat bunu çiçekleri düz duvarlara yerleştirme yöntemi ile uygulamak evlere şenlik bir uygulamadır. Kargaşanın büyüklüğüne işaret eder.

İstanbul planlanabilir mi?

Bu kentler, bir yandan sınırsız bir spekülasyonun doymak bilmez iştihasına sunulmuşken planlanamaz. Tek çare halkın planlı olarak yurt yüzeyine yeni yaratılacak sanayi merkezlerine, zaman içinde yerleştirilmesi ve ülkenin ekonomik dengesizliğinin önüne geçilmesidir. Spekülasyonu engelleyemesek de, kontrol edilebilir büyüklükte yerleşmelere transfer ülke ekonomisinin giderek çökmesine engel olabilir.

Büyük kent, insanoğlunun bütün tarihinde kendi yaratıp kontrol edemediği en büyük deformasyondur. İnsanoğlunun yaşamını karartan bütün kötü insan davranışlarını, pek çoğunu suç diye tanımladığımız kişisel ve grupsal etkinliklerin en kolay oluştuğu ortamdır.

Uygarlık adına yaratılan bütün olgu ve araçlar büyük kentlerin bütün bu kötülükleri üretmesine engel olamaz. Bu iyi-kötü çekişmesinin kentin ortalama fizyonomisindeki verileri o toplumun uygarlık düzeyini açıklar. Her türlü suç, cinayet, hırsızlık, arsa ve yapı spekülasyonu, kuralsız davranışlar, eğitim, ulaşım, sanat etkinlikleri, müzeler, planlama, kent estetiği, yol, kaldırım, kentsel işlevler yeşil alan, konut, adalet, güven, sağlık, temizlik ve daha pek çok alan kent için bir yaşamsal kalite standardı tanımlarlar.

Bu standart genelde küçük kentlerde yüksek, büyük kentlerde düşüktür. Berlin ya da Amsterdam’da Karaçi, Kahire ya da İstanbul’la karşılaştırılmayacak kadar yüksektir. İstanbul gibi yarım yüzyılda kontrolsüz bir büyüme gösteren kentlerde örneğin Sao Paolo ya da Lagash’da çağdaş yaşamın en büyük kargaşa ve dramları yaşanır.

Yaşam kırılgandır. İnsanların geleceğe güvenleri azdır. Onun için megalopolisler uygarlığın ortadan kaldırmağa çalıştığı bütün kötülükleri içerirler. Büyüklükleri oranında suç yuvalarıdır.

İstanbul’u hiçbir planlama boyutu, estetik ve insan davranışı ile Viyana, Berlin, Stockholm ile karşılaştırmak olası değildir.

Çok kez vurguladığım gibi, 80 milyon nüfuslu Almanya’nın en büyük kenti ve başkenti Berlin’in nüfusu 4 milyondan azdır.

Anadolu’ya yeniden yerleşmemiz gerek!

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

8:30 - 18:30 mesai
hsonu yok
ev-iş arası 20dk yürüyerek

şanslıyım tabi daha önce bahçelievlerden gidiş-dönüş 3 saat sürüyordu.

10 gün Istanbul'dan uzak kalmışım. Gece gelince bir özledim boğazdan geçerken. Fakir muhitime gelip sabah kalkınca yine küfür ede ede işe geldim.

Kaş'a yerleşeceğim kafaya koydum. Yurtdışına gidemeyeceğiz artık :(
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

deadwoll said:

Abi Kütahya'da taksiciler diyelim 12 lira tuttuysa 10 lira yeter diyor. İstanbulda 12 lira tutunca 20 lira verirsen üstünü vermiyorlar.


istanbul leş taksicilerinin çözümü basit, bi'taksi uygulamasını kullanın, kafanız rahat etsin. denemesi bedava (:D 6 aydır gönül rahatlığıyla biniyorum taksiye.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Nüfus artışı için ben fedakarlık yapmaya hazırım, cocuk sahibi olmayarak. Zaten üresem ne olur üremesem ne olur brah yahu, üstelik gelecek nesil bu saçma at yarışından -1 rakip ile daha avantajlı durumda olacak 1 kişi daha eksik pastadan pay kapmak için mücadele edecekler dolayısı ile daha çok pasta yiyecekler. Gelecek nesil bayramlarda gelip elimi öpebilir yani bilmiyorum daha nasıl onlara yardımcı olabilirim.

Hatta velilerde çocukları ile gelip bayramlarda elimi öpsün fazladan bir genetik çöp (çok büyük ihtimal ile insanlığa katkısı olacak bir deha çocuğum olmayacağını düşünüyorum istatistik yalan söylemez) meydana getirmediğim için. 3-5 de atarsanız güzel olur :).
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...