Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Öğrenci Protestoları Hakkında Bir Yazı ve Bir Cevap


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
Meltem Gürle, Engin Ardıç'ın "Orantısız Saçmalık" isimli köşeyazısına ithafen bir açık mektup yazmış paylaşmak istedim.

İlgili yazılar:

Engin Ardıç'ın Yazısı

Orantısız saçmalık

Polis öğrencilere girişmiş, dayak yiyenler olmuş, "CHP medyası" kıyameti koparıyor.
Kendince koparmaya çalışıyor, satmayan gazetelerin okunmayan yazarlarının "cirmi kadar yer yakan" yazıları ne kadar koparabilirse...
Elbette böyle olacaktır. İktidar yanlısı yayın organları olayı önemsememeye, muhalefet de elinden geldiği kadar büyütmeye çalışacaktır. Bu doğaldır. Fakat kimsenin aklına "bu öğrenciler neyin peşindeler" sorusu gelmeyecektir.
Neyi protesto etmek istemişlerdir? Başbakanın üniversite rektörleriyle yapacağı bir toplantıyı!
Eee? Bunda protesto edilecek ne vardır? Bakanlar Kurulu toplandığı zaman da protesto mu edilecek? Ya Milli Güvenlik Kurulu toplandığı zaman? (Meclise sakın bulaşmasınlar, "TBMM'nin toplanmasını engellemeye çalışmak" eskiden idamlık suçtu, şimdi ağırlaştırılmış müebbet yerler.)
Başbakan rektörlerle toplanacak da ne yapacak, vatanı mı satacak?
Hayır, onlar da katılmak istiyorlarmış!
İyi, ben de gidip başbakanlığın önünde olay çıkarayım, hükümet bizden gizli işler mi çeviriyor, fısır fısır ne konuşuyorlar bakalım, ben de izlemek istiyorum, vatandaş değil miyim? Üstelik gazeteciyim...
Var mı hemşerim böyle saçmalık?
Polisin biber gazı sıkması, adam dövmesi yani son zamanların pek moda deyimiyle "orantısız güç kullanımı" ne kadar yanlışsa, senin yaptığın taşkınlık da bir o kadar abestir.
Ahmaklık gösterisi de demokratik bir haktır, kabul. Ama bunu eleştirmek de bizim hakkımız, kusura bakma.
Göstericiler arasında bulunan on dokuz yaşında bir hanım, yediği dayakla bebeğini düşürmüş.
On dokuz yaşında, üniversite öğrencisi ve hamile...
Tamam, "geleneksel örf ve adetlerimize" olmasa bile "Avrupa Birliği standartlarına" uygun...
Ama "hanım hanım, ne işin vardı o halinle orada" diye sormak kötü kişi olmaya yol açıyor... "Senin birinci sorumluluğun bebeğine karşı mıdır yoksa Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı mı?" diye sorsak tepki görürüz.
Egemen Bağış ayağına kadar gelecek, sana Avrupa Birliği'ni anlatacak, sen ona yumurta atacaksın. Ben gazeteci olarak bile her istediğim zaman ha deyince Egemen Bağış'a ulaşamıyorum soru sormak için, senin ayağına gelmiş sorularını yanıtlamaya, sen onu susturmaya çalışıyorsun. Senin yaptığın "demokratik", bizim buna kızmamız çok ayıp...
Ninen yerinde Adalet Ağaoğlu anayasa değişikliğini niçin desteklediğini anlatmaya çalışacak, ona da yumurta fırlatacaksın. "Hayır" demek demokratik, "evet" diyeni susturmak daha bir demokratik.
Taş da atarsın da, cezası ağır, yumurta atarsan "zararsız bir üründür" deyip sıyırman daha kolay. Nasıl olsa senden kuru temizleyici parasını isteyecek kadar da küçülmezler.
Bak yavrum, sana bir anımı anlatayım da lafı tatlıya bağlayalım:
Yıl 1991... Özal'la birlikte Avustralya'dayız... Ben de SABAH gazetesinde köşe yazarıyım (nereden çıktın diye soran gençlere bilgi)... Özal bir yerlerde bir konuşma yapacak, ne diyeceğini bildiğimiz için sıkıldık, çıktık dışarıya, sigara içiyoruz...
Karşı kaldırımda da göstericiler... Hiç unutmuyorum, yanyana üç ayrı küme: Ellerinde Kürt bayrağıyla PKK militanları, Ermeni bayrağıyla ASALA üyeleri, Kıbrıs bayrağıyla Rumlar...
"Sarı şeridin" arkasında bağırdılar çağırdılar, olay molay çıkmadı, Özal konuşmasını bitirdi, otelimize gidiyoruz...
Olay çıkmaması, yani bize "ekmek" çıkmaması kötü olmuştu!... Bizim gazetenin acar muhabirlerinden biri (hep acar olur ya bunlar) gitti bir Ermeni'nin burnunun dibine yaklaştı, küfür etti. Herif de buna bir tane ekleştirdi.
Ertesi gün, o zamanki SABAH yönetiminin manşeti: "Muhabirimize çirkin saldırı!"
Bana Türk basınını, hele muhalif basını öğretmeye kalkmayın, "yakinen" tanırım.



Meltem Gürle

Engin Abi,

Bizim gösteriden sonra, arkadaşlarla oturduk, ‘Orantısız Saçmalık’ adlı yazını okuduk. Aramızda fikir ayrılıkları meydana geldi. Olayı netleştirmek için sana yazıyoruz, abi.

Tam olarak neden rahatsız oldun anlayamadık. Solculuğumuzdan mı, gençliğimizden mi, yoksa hamile kalmış olmamızdan mı?

Biz sana layık bir gençlik olmak istiyoruz, abi. İstersen solculuktan da, hamile kalmaktan da vazgeçebiliriz. Gençlikten vazgeçmek biraz daha zor olur ama, onu da zamanla hallederiz herhalde.

Bu öğrenciler neyin peşindeler, diye soruyosun. Valla, işte bildiğin şeyler: YÖK kapatılsın, üniversiteler özerkliğine kavuşsun, harçlar kaldırılsın. Bunun gibi şeyler işte. Eğitimle ilgili işler abi. Bizimle doğrudan ilgili meseleler anlayacağın. Onun için biz de düşündük ki, bunları, hani, yüksek eğitimle ilgili bir toplantıda dile getirelim. Rektörler toplantısını düşünmemiz ondandı.

Bizimle açık konuş abi! Erkekçe mertçe söyle. Yani sana uymuyorsa, biz de gidip daha sakin bir yerde kendi kendimize bağırabiliriz. Kuytuda böyle işler daha iyi olur hem. Kimseyi rahatsız etmemiş oluruz. Şöyle terkedilmiş bir arsa falan kaldıysa gösterin, oraya gideriz. Alçak sesle slogan atarız ki, etrafta ev mev varsa, çocuklar uyanmasın.

Çocuklar uyanmasın dedim de, aklıma geldi: son gösteride bizim arkadaşlardan biri bebeğini düşürdü, biliyosun. Polis tekmeledi karnını. İşte bu arkadaşımız hamile kalmıştı utanmadan. Evli bile değil üstelik. Bir de sen kalk gösteriye git! Bunların hepsini yazmışsın gerçi. Kaçar mı? Senelerin gazetecisi tabii. “Hanım hanım, ne işin vardı o halinle orada” diye sormuşsun. (Bizim arkadaş bunu biraz yadırgadı yalnız. Ona sadece pazarcılar ‘hanım’ diye sesleniyormuş öyle dedi.)

“On dokuz yaşında, üniversite öğrencisi ve hamile...” yazıp bırakmışın, abi. En çok bu kısmını tartıştık. Böyle yarım yarım cümleler yazmasan? Tam olarak ne demek istediğini anlayamadık çünkü. Bunun üzerine bazılarımız buna alternatif üçlemeler önerdi: “Beyaz, erkek ve kadın düşmanı” ya da ‘Ellisinde, köşe yazarı ve ahlak zabıtası” ve benim şahsi favorim: “Yaşlı, küskün ve şovenist.”

"Senin birinci sorumluluğun bebeğine karşı mıdır yoksa Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı mı? diye sorsak tepki görürüz.” Diyosun. Neden elini korkak alıştırıyosun, abicim? Senin yerinde olsam, bu sarmısaklasak da mı saklasak teraneleri yerine, tırsakiliği bir tarafa bırakır doğrudan yazardım. Bu lafa dayanarak bir kaşık suda fırtına koparmaya çalışanlar, “satmayan gazetelerin okunmayan yazarlarının ‘cirmi kadar yer yakan’ yazıları” olduktan sonra kimin umrunda, di mi?

Bu soruyu bizim arkadaşa sorduk. ‘Benim en büyük sorumluluğum Engin Ardıç abime karşıdır’ diye cevap verdi. ‘Hanım’ lafına da yavaş yavaş ısınıyormuş. Bu olay ona bir ders oldu belli ki. Bundan sonra hanım hanımcık olacak, evinde oturup oya işleyecek. Bi ihtiyacın olursa, hiç çekinme söyle abi! Ne bileyim, yağdanlık tutacağı olur, cop kılıfı olur, akan salyaları silmek üzere mendil olur, ne istersen artık.

Aslına bakarsan, biz hepimiz sayende hizaya girdik. Yazında idam cezası falan demişsin. Biraz tırstık haliyle. Bir daha hiç “taşkınlık” yapmayacağız. Bundan sonra kıyıdan kıyıdan okula gidip geleceğiz. Yumurtaları da atacağız. Tavaya yani. O da sadece kahvaltıda. Valla bak!

Yalnız bir sorun var, “Bak yavrum, sana bir anımı anlatayım da lafı tatlıya bağlayalım: Yıl 1991... Özal'la birlikte Avustralya'dayız...” diye başlayarak bize kendi bayat hayatından ucuz bir provokasyon hikayesi anlatmışsın. Her şey iyiydi de, bunu yapmayacaktın be abi!

Nerede bizim günyüzü görmeden ölen bebeğimiz, nerede senin kirli dünyanın boktan ayakoyunları? Nerede bizim dayak yiyen arkadaşlarımız, nerede senin Özal’ın Avustralyan? Nerede bizim inançlarımız, nerede senin medya hikayelerin? Nerede… Neyse…

Uzun lafın kısası, arkadaşlarla konuştuk, biz seninle lafı tatlıya bağlayamayacağız, abicim.

Haber vereyim dedim.

“Yavrun”



MELTEM GÜRLE



Meltem Gürle'nin yazısının linki: http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1292148356&year=2010&month=12&day=12

Engin Ardıç'ın yazısının linki: http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2010/12/08/orantisiz_sacmalik
Mesaj tarihi:
Harçların kalkmasının istenmesini anlayamıyorum?


Ben de öğrenciyim, aynı harcı ben de veriyorum. Avrupa ile kıyaslandığında bizim üniversitelerden aldığımız hizmet çok minik kalabilir ama, devletin eti kemiği bu. Bu hizmetleri çevirmek için bi gelir lazım.


Bana da "abi artık verme harç falan" deseler takla atarım tabi, ama işte olmuyor, olmaz bence. Keşke süper maddi gücü olan bi devlet olabilsek de bi kuruş masraf almasalar, ama değiliz? Fotokopisinden temizlik malzemelerine, suyundan elektriğine bi gider hepsi. Lan bunları devlet ödesin demek bana da kolay geliyor, ama dedim ya, eti kemiği bu.


Ben üniversitemden aldığım hizmeti süper bulmuyorum ama para vermemeyi de isteyebilecek kadar rahat olmaz vicdanım herhalde. Hiçbirşey olmasa bizim okulun her noktasında 7/24 internet var, internet için salonlar var, bilgisayarı olmayan için ücretsiz bilgisayarlar var. Her üniversitenin ama az ama çok hizmeti var öğrencisine.


Dediğim gibi keşke süper güç olsak da kuruş para vermesek, ama şu durumda çok da acımasız bi şey değil harçlar. 2. öğretimlerin harçlarını ayrı tutuyorum bu konudan, orda bi adaletsizlik var.
Mesaj tarihi:
Akhlaur said:

Hangi okulda okuyordun ?

Eğitim hakkı diye birşey de var onu yazayım.


Çok fazla yazmayacağım ama engin ardıç ın ne kadar mal olduğunu anlayabildim yazdıklarından.



Engin Ardıç'ı araya sokan kim ki, ben harçlara olan protestodan bahsediyorum. Uludağ üniversitesinde okuyorum.


Eğitim hakkı diye birşey var, onu da biliyorum. İyi anlayamamaışsın yazdığımı ama özet de geçmek zor geldi şimdi. Anafikri vereyim, devlet bu değirmeni harç almadan döndürürse vergiye bindirmek zorunda kalır. Her şekilde eti kemiği bu işte.


Ha dedim ya, keşke imkan olsa da üstüne para verseler, ama şöyle bi düşününce sanmıyorum şu durumdayken harçsız dönsün bu iş.
Mesaj tarihi:
Dayak ayrı bi nokta tabi, bahsettiğim o kısım değil elbette. Şu devirde harçsız eğitime girişirsen okulları direk kapat daha iyi. Elde olan küçük miktardaki eğitim kalitesi diye birşey de kalmaz.
Mesaj tarihi:
harç olsun, kimliksiz giriş olsun, başka birşey olsun. protesto, protesto etmek için edilir. sonuçları ikinci plandadır.

bebeğin yürümesi gibi düşünün. bebeğiniz ilk defa yürüyerek elinizi tuttuğunda, bunu başardığı için değil artık iki ayağının üstünde durabildiği için sevinirsiniz.
Mesaj tarihi:
arkadaşlar harç konusunda öncelikle ödediginiz harçların nerelere harcandıgını belirleyen yönetmelikleri okumanızı tavsiye ederim


o harçların sadece ufak bir bölümü ısınma,okulun yolu suyu gibi yerlere gidiyor,gerisine devlet el koyuyor,ha yani okumak icin okudugun okula para ver de sana hizmet getirsin karşılıgında alınmasını gectim nereye gittigi belli olmayan ödenekler oluşuyor



bkz. anadolu uni parasına devletin el koyması gibi
Mesaj tarihi:
Engin Ardıçı zerre kadar sevmem ve okumam.

Hayatımda (okuyacak kadar aptal olduğum dönemlerde) bana kattığı tek şey Una Furtiva Lagrima gibi şahane bir opera eseriyle tanıştırmasıdır.

Önsözü geçelim.

Polisten dayak yiyen protestocu öğrenciler hakkındaki yazısından sonra, kaale almayı bırakın okumak düpedüz mallıktır.

Açıkçası su konuya hala post atıyor olmamız başlı başına ayıptır.


Bu arada "muahlif basını" yakinen tanıyormuş?!

Sevgili EA olurda şans eseri okursan burayı, bi hava al gel n'olur?

90 ların başından beri (93-94 vsden itibaren) 1 adet "muhalif" yazını hatırlamıyorum.

Allah seni bünyesinde barındıran gazeteyi satın alacak kadar eğitimsiz/beyini yıkanmışlara akıl-fikir (yada varlıklarını sonlarndırmak için 1 adet kurşun) versin ne diyeyim.
Mesaj tarihi:
Aket-Atum said:

Obama seçilse taksim meydanında anıracaktı güya, hala sözü var.

sözünü yerine getirmiş işte, daha naapsın^^


Tokasra said:

Engin Ardıç'ın Yazısı

Orantısız saçmalık

Polis öğrencilere girişmiş, dayak yiyenler olmuş, "CHP medyası" kıyameti koparıyor.
Kendince koparmaya çalışıyor, satmayan gazetelerin okunmayan yazarlarının "cirmi kadar yer yakan" yazıları ne kadar koparabilirse...
Elbette böyle olacaktır. İktidar yanlısı yayın organları olayı önemsememeye, muhalefet de elinden geldiği kadar büyütmeye çalışacaktır. Bu doğaldır. Fakat kimsenin aklına "bu öğrenciler neyin peşindeler" sorusu gelmeyecektir.
Neyi protesto etmek istemişlerdir? Başbakanın üniversite rektörleriyle yapacağı bir toplantıyı!
Eee? Bunda protesto edilecek ne vardır? Bakanlar Kurulu toplandığı zaman da protesto mu edilecek? Ya Milli Güvenlik Kurulu toplandığı zaman? (Meclise sakın bulaşmasınlar, "TBMM'nin toplanmasını engellemeye çalışmak" eskiden idamlık suçtu, şimdi ağırlaştırılmış müebbet yerler.)
Başbakan rektörlerle toplanacak da ne yapacak, vatanı mı satacak?
Hayır, onlar da katılmak istiyorlarmış!
İyi, ben de gidip başbakanlığın önünde olay çıkarayım, hükümet bizden gizli işler mi çeviriyor, fısır fısır ne konuşuyorlar bakalım, ben de izlemek istiyorum, vatandaş değil miyim? Üstelik gazeteciyim...
Var mı hemşerim böyle saçmalık?
Polisin biber gazı sıkması, adam dövmesi yani son zamanların pek moda deyimiyle "orantısız güç kullanımı" ne kadar yanlışsa, senin yaptığın taşkınlık da bir o kadar abestir.
Ahmaklık gösterisi de demokratik bir haktır, kabul. Ama bunu eleştirmek de bizim hakkımız, kusura bakma.
Göstericiler arasında bulunan on dokuz yaşında bir hanım, yediği dayakla bebeğini düşürmüş.
On dokuz yaşında, üniversite öğrencisi ve hamile...
Tamam, "geleneksel örf ve adetlerimize" olmasa bile "Avrupa Birliği standartlarına" uygun...
Ama "hanım hanım, ne işin vardı o halinle orada" diye sormak kötü kişi olmaya yol açıyor... "Senin birinci sorumluluğun bebeğine karşı mıdır yoksa Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı mı?" diye sorsak tepki görürüz.
Egemen Bağış ayağına kadar gelecek, sana Avrupa Birliği'ni anlatacak, sen ona yumurta atacaksın. Ben gazeteci olarak bile her istediğim zaman ha deyince Egemen Bağış'a ulaşamıyorum soru sormak için, senin ayağına gelmiş sorularını yanıtlamaya, sen onu susturmaya çalışıyorsun. Senin yaptığın "demokratik", bizim buna kızmamız çok ayıp...
Ninen yerinde Adalet Ağaoğlu anayasa değişikliğini niçin desteklediğini anlatmaya çalışacak, ona da yumurta fırlatacaksın. "Hayır" demek demokratik, "evet" diyeni susturmak daha bir demokratik.
Taş da atarsın da, cezası ağır, yumurta atarsan "zararsız bir üründür" deyip sıyırman daha kolay. Nasıl olsa senden kuru temizleyici parasını isteyecek kadar da küçülmezler.
Bak yavrum, sana bir anımı anlatayım da lafı tatlıya bağlayalım:
Yıl 1991... Özal'la birlikte Avustralya'dayız... Ben de SABAH gazetesinde köşe yazarıyım (nereden çıktın diye soran gençlere bilgi)... Özal bir yerlerde bir konuşma yapacak, ne diyeceğini bildiğimiz için sıkıldık, çıktık dışarıya, sigara içiyoruz...
Karşı kaldırımda da göstericiler... Hiç unutmuyorum, yanyana üç ayrı küme: Ellerinde Kürt bayrağıyla PKK militanları, Ermeni bayrağıyla ASALA üyeleri, Kıbrıs bayrağıyla Rumlar...
"Sarı şeridin" arkasında bağırdılar çağırdılar, olay molay çıkmadı, Özal konuşmasını bitirdi, otelimize gidiyoruz...
Olay çıkmaması, yani bize "ekmek" çıkmaması kötü olmuştu!... Bizim gazetenin acar muhabirlerinden biri (hep acar olur ya bunlar) gitti bir Ermeni'nin burnunun dibine yaklaştı, küfür etti. Herif de buna bir tane ekleştirdi.
Ertesi gün, o zamanki SABAH yönetiminin manşeti: "Muhabirimize çirkin saldırı!"
Bana Türk basınını, hele muhalif basını öğretmeye kalkmayın, "yakinen" tanırım.


Mesaj tarihi:
kemal aratanın karikatürü olayı zaten özetliyor.

http://img03.blogcu.com/images/i/n/t/internetburasi/7eb712adb8113cb8b8bfb28271716f69_1290101981.jpg

herkesi kendi gibi olay çıksın diye ermeniye küfür eden bir leş sanmak da bu olsa gerek. meltem gürle'nin yazısına hayran kaldım daha güzel cevap verilemezdi heralde bu adama.
Mesaj tarihi:
said:
Polisin biber gazı sıkması, adam dövmesi yani son zamanların pek moda deyimiyle "orantısız güç kullanımı" ne kadar yanlışsa, senin yaptığın taşkınlık da bir o kadar abestir.
Ahmaklık gösterisi de demokratik bir haktır, kabul. Ama bunu eleştirmek de bizim hakkımız, kusura bakma.



yav cidden şöyle konuşan bebelerden nefret ediyorum.
çalıştığı yer veya yaşadığı ev neresiyse gidip konuşmak istiyorum, "gerizekalı mısın?" diye.

bak mesela başka bir gün der ki:
"avrupa'yı örnek almak lazım, demokratik, uygar, çağdaş hayatları ve insanları var. bakın avrupa'lı ne güzel şeyler yapıyor" felan diye sürekli övgü yazıları döşerler.
hele avrupa birliği uyum süreci günlerinde ab yazıları tavan yaparlar.

iyi tamam güzel,
ama öğrenciler eylem yapmak istediğinde o kişilere yapmadığı aşağılama kalmaz.

peki ya avrupa'da insanların her allahın günü eylem yapıyor olması?
fransızların her olaya yaygara koparması?
yunanistan'da bir öğrenci öldürülmesinden sonra her yerin yakılması?
bu olaylar hep demokrasinin sonucudur. halka özgürlük verme, kendi yönetim şeklini oluşturabilme, beğenmediğinde eleştirebilme imkanıdır demokrasi.
hep övüp durdukları avrupalı karizmatik oğlanlar böyle yapıyor.

türkiye'de ne oluyor?
söz bize gelince,
demokrasi = hükümetin her dediğine "evet" deme zorunluluğu
haline sokuyorlar.

işte bu yüzden bu kişilerden nefret ediyorum.

"taşkınlık yapmasalar böyle ciddi yaralanmaları olmayacaktı" diyor.
yahu taşkınlık diyor ya, taşkınlık diyor ya. böyle bir şey diyor olması bile çıldırtıyor insanı.
duyan da sanki terörist faaliyet düzenlediler de polisler o yüzden öğrencilere saldırdı sanacak.
ki öyle sanıyor bu tip liboşları okuyanlar...

bu olaylarda suçu polisten alabilmek için her türlü yolu deniyorlar maşallah...

Mesaj tarihi:
Tokasra said:
Bak yavrum,
Yıl 1991... Özal'la birlikte Avustralya'dayız...


ya düşündüm de... köşesinde şöyle bir şey yazmış birisinin yazısını tartışıyorum...
bende de suç var...
...
Mesaj tarihi:
SeaGle said:

Harçların kalkmasının istenmesini anlayamıyorum?


Ben de öğrenciyim, aynı harcı ben de veriyorum. Avrupa ile kıyaslandığında bizim üniversitelerden aldığımız hizmet çok minik kalabilir ama, devletin eti kemiği bu. Bu hizmetleri çevirmek için bi gelir lazım.
Devlette eğitimle ilgili her yetkili yıllardır der. öğrenciden aldığımız harç sadece bir öğrencinin masrafının %5'i.
%95i karşılayan devlet %5'te mi tıkanıyor?
×
×
  • Yeni Oluştur...