Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Neden Sosyalizm - Albert Einstein


calimero

Öne çıkan mesajlar

Albert Einstein' ın Monthly Review' in ilk sayısında yayımlanan bir makalesi (ve evet WoT)

Neden sosyalizm?

ekonomik ve toplumsal konularda uzman olmayan birinin sosyalizm hakkında görüş bildirmesi doğru mudur? ben buna birkaç neden yüzünden evet diyorum.

gelin, bu soruyu önce bilimsel bilgi açısından değerlendirelim. ilk bakışta astronomi ve ekonomi arasında önemli yöntemsel farklılıklar görülmeyebilir. her iki alanda da bilim adamları kısıtlı sayıdaki görüngülerin (fenomen) aralarındaki bağlantıları mümkün olduğu kadar anlaşılır yapmak için genel kabul görecek yasalar keşfetmeye çalşırlar

fakat aslında yöntemsel farklar vardır.

ekonomi alanında genel kabul gören yasaların keşfeldilmesini zorlaştıran gözlemlenecek ekonomik görüngülerin(fenomen) pek çok faktörden etkilenmeleri ve bu etkilerin tek başlarına değerlendirilememesidir.
ayrıca, -hepimzin bildiği gibi- insanlık tarihinde ‘uygar dönem’ in başlangıcından bu yana edinilen deneyimler özünde ekonomik olmayan faktörlerden etkilenip kısıtlanmıştır.

örneğin, birçok büyük devlet şekli varlıklarını fetihlere borçludurlar. fetheden halklar, kendilerini fethettikleri ülkenin -yasal ve ekonomik olarak- ayrıcalıklı sınıfı yapmşlardır.toprak sahipliğini tekellerine geçirmişler ve ruhani gurubu kendi aralarından belirlemişlerdir. eğitimi kontrol eden bu rahipler, toplumdaki sınıf ayrımını kurumlaştırmışlar, insanların bundan sonra –çoğunlukla bilinçsizce- toplunsal davranışlarını yönlendirecek bir değerler sistemi yaratmışlardır.

ama bu tarihi geleneğin geçmişte kalmış olmasına rağmen, thorstein veblen 'in insanın gelişimindeki ‘yağmacı dönemi’ diye adlandırdığı dönemi henüz hiçbir yerde aşabilmiş değiliz.algılanabilen ekonomik gerçekler bu döneme aittir ve bunlardan oluşturabileceğimiz yasalar bile başka dönemlere uygulanamaz. sosyalizmin gerçek amacı insan gelişiminin bu yağmacı dönemini yenmek ve onu aşmak olduğu için, bugünkü ekonomi bilimi, geleceğin sosyalist toplumuna çok az ışık tutabilir.

ayrıca, sosyalizm toplumsal-etik bir amaca yönelmiştir. oysa ki bilim amaç yaratamadığı gibi insanlara da aşılayamaz: bilim olsa olsa belirli amaçlara ulaştıracak araçları sunar. fakat bu amaçlar yüksek etik ülküler taşıyan kişilikler tarafından düşünülürler. eğer bu amaçlar ölü doğmamışlar da canlı ve güçlülerse, toplumun ağır gelişimini kısmen bilinçsizce belirleyen sayısız insanlar tarafından üstlenilip geleceğe taşınacaklardır.

bu nedenlerden dolayı uyanık olmalıyız ve konu insan sorunları olduğu zaman bilime ve bilimsel yöntemlere fazla değer vermemeliyiz. ayrıca, toplum düzeni hakkındaki sorulara da sadece uzmanların fikir belirtme hakları olduğunu düşünmemeliyiz.

uzun zamandır sayısız sesler, toplumun bir kriz geçirdiğini ve dengesinin ciddi şekilde bozulduğunu ileri sürdü. bu tür durumların özelliği, bireylerin ait oldukları; küçük veya büyük topluluğa karşı ilgisiz kalması veya belki de düşmanca bir tavır almasıdır. bu konuda kendi bir deneyimim: kısa bir süre önce zeki ve dost tavırlı bir beyle insanoğlunun varlığını ciddi şekilde tehdit edeceğini düşündüğüm yeni bir savaş tehlikesini konuştum ve bu tehlikeye karşı sadece uluslar üstü bir kurumun güvence sağlayabileceğini söyledim. bunun üzerine konuğum, sakin bir tavırla şunları söyledi: "insanlığın yokolmasına neden bu denli karşı çıkıyorsun ki?"

eminim ki, yüz yıl önce hiç kimse bu tür bir fikri böylesine kolay beyan edemezdi. bu cümle, kendi içdengesini kurmak için boşuna çabalayan ve başarma ümidini az çok kaybetmiş bir insana aittir. bu sözler, bugün birçok insanın yaşadığı acılı yalnızlaşma ve tecritin ifadesidir. bunun nedeni nedir? kurtuluş yolu var mıdır?

bu tür soruları sormak kolaydır ama kesin olarak cevaplamak çok zordur. duygularımızın ve uğraşılarımızın birbiriyle çeliştiğinin, müphemliğinin ve basit formüllerle açıklanamayacağının bilincinde olmama rağmen, elimden geldiğince cevaplamaya çalışacağım.

insan, aynı anda hem toplumsal hem de yalnız bir varlıktır. yalnız bir varlık olarak kendisinin ve ona en yakın olanların varlığını korumaya, kişisel ihtiyaçlarını tatmin etmeye ve doğuştan gelen yeteneklerini geliştirmeye çalışır. toplumsal bir varlık olarak da, diğerlerinin takdir ve ilgisini kazanmaya, onların coşkularını paylaşmaya, acılannı dindirmeye ve onların hayatını geliştirmeye uğraşır. sadece bu çokyönlü ve birbiriyle sık sık çelişen çabaların varlığı insanın özelliğini teşkil eder; bunların özel bileşkesi bir insanın ne dereceye kadar iç dengesini kurabileceğini ve toplumun refahına katkıda bulunabileceğini belirler. bu iki itkinin göreli gücünün temelolarak kalıtım yoluyla belirleniyor olması olasıdır. fakat nihayetinde ortaya çıkan kişilik, kişinin gelişme döneminde içinde bulunduğu çevreyle, içinde büyüdüğü toplumun yapısıyla, o topluma ait geleneklerle ve bazı davranışların yüceltilmesiyle şekillenir. soyut "toplum" kavramı, insanın kendi çağdaşlarıyla ve geçmişte yaşamış insanlarla olan doğrudan ve dolaylı ilişkilerinin toplamıdır. kişi kendi başına düşünebilir, hissedebilir, çabalayabilir ve çalışabilir, fakat fiziksel, entelektüel ve duygusal varoluşu topluma öylesine bağımlıdır ki, onu toplumun çerçevesi dışında düşünmek veya anlayabilmek imkansızdır. insana yiyecek, giyecek, ev, çalışma aletleri, dil, düşünce kalıpları ve kafasındaki birçok şeyi sağlayan "toplum"dur. kısa "toplum" sözcüğünün ardında, geçmişte ve bugün milyonlarca insanın başardığı birçok iş yatmaktadır.

bu nedenle, insanın topluma bağımlılığı -tıpkı arılar ve karıncalarda olduğu gibi- kolay yok edilemez bir doğal yasadır. öte yandan, karıncaların ve arıların hayatları boyunca yaptıkları işin detayları katı kalıtsal içgüdülere dayanırken, insanların ilişkileri ve toplumsal düzenleri çok farklı ve değişikliklere açıktır. yeni bağlar kurma yetisi, bellek ve sözlü iletişim yeteneği, insanlar arasında biyolojik ihtiyaçlar
tarafından belirlenmeyen gelişimlere yol açmıştır. bu tür gelişimler geleneklerde, kurumlarda, örgütlerde, edebiyatta, bilimsel ve teknik başarılarda ve sanat çalışmalarında kendilerini gösterirler. bu olay, insanın kendi hayatının iplerini nasıl elinde tuttuğunu ve bu süreçte bilinçli düşünme ile isteğin rol oynayabileceğini gösterir.

insan doğuştan bir biyolojik yapıya kalıtsal yolla sahip olur ve bu değişmez. buna, insan soyunun özelliği olan doğal etkiler de dahildir. ayrıca, yaşamı boyunca gerek iletişim yoluyla, gerekse başka birçok etkileşimle, toplumdan belli bir kültürel yapı alır. zamanla değişmek zorunda olan ve bireyle toplum arasındaki ilişkiyi büyük ölçüde belirleyen işte bu kültürel yapıdır. ilkel toplum diye anılan toplumlarla yapılan karşılaştırmalı araştırmalarla, modern antropoloji, insanların toplumsal davranışlarının, hüküm süren kültürel kalıplarla ve toplumdaki örgütlerin yapısıyla değişebileceğini öğretmiştir bize. insan kaderini iyileştirmeye çalışanlar umutlarını şuna bağlayabilir: insanlar biyolojik yapıları nedeniyle birbirlerini yok etmeye veya insafsız olmaya ve kendi yarattığı kaderin merhametine sığınmaya mahkum edilmemişlerdir.

insan hayatını elimizden geldiğince tatminkar yapabilmek için toplumun yapısını ve insanın davranışlarını nasıl değiştireceğimizi kendimize sorduğumuzda, bazı koşulları değiştiremeyeceğimiz gerçeğini sürekli aklımızda tutmalıyız. daha önce belirttiğim gibi, insanın biyolojik yapısı her tür pratik amaç için değiştirilemez. ayrıca, son birkaç yüzyıldaki teknolojik ve demografik gelişmeler, değiştirilemeyecek bazı koşullar yaratmıştır. daha sık nüfuslu yerleşim bölgelerinde varlıklarını devam ettirebilmek amacıyla zorunlu olan bazı ürünler için çok geniş bir iş paylaşımı
ve daha merkezileştirilmiş üretim mekanizması gereklidir. bireylerin veya küçük grupların kendine yetebildiği – geriye bakıldığında bize cennet gibi görünen- o zamanlar artık geri gelmemek üzere geçmişte kaldı. bugün insanların üretim ve tüketim yapan dünya topluluğu olduğunu söylemek pek fazla bir abartı değildir.

şimdi geldiğim nokta, bugün yaşanan krizin nedenlerini kendimce kısaca açıklayabileceğim noktadır: bireyin toplumla ilişkisi. birey, topluma bağımlılığının her zamankinden daha fazla bilincindedir. fakat o, bu bağımlılığı olumlu bir yön, canlı bir bağ, koruyucu bir güç olarak algılamaz, aksine; doğal haklarına veya ekonomik varlığına bir tehdit olarak değerlendirir. dahası, toplumda öyle bir konumu vardır ki, yapısının bencil itkileri sürekli öne çıkarken, doğasında var olan sosyal itkileri kademe kademe zayıflar. toplumdaki yerleri ne olursa olsun, bütün insanlar bu bozulma sürecinin acısını çekerler. bilinçsizce kendi bencilliklerinin mahkumu olurken, kendilerini güvensiz, yalnız ve hayatın saf, sade ve el değmemiş güzelliklerinden mahrum hissederler. insan, yalnızca toplum içinde o kısa ve tehlikeli hayatın anlamını bulabilir.

kapitalist toplumun bugünkü ekonomik karmaşası bence bütün kötülüklerin gerçek kaynağıdır. önümüzde kocaman bir üretici topluluk var; üyeleri ise kaba kuwetle değil de yasal yollarla koyulan kanunlara tam uyum içinde ortak ürettikleri ürünü birbirlerine vermemek için durmaksızın çabalıyorlar. bu bağlamda, üretim araçlarının -tüketim maddeleri ve ana malın üretilmesi için gerekli olan bütün üretim kapasitesi- yasal olarak ve çoğunlukla kişilerin özel mülkleri olabileceği ve olduğu gerçeğini görmek gerekmektedir.

sözlerimin daha net olması için, üretim araçlarına sahip olmayan kişilere "emekçi" diyeceğim -aslında bu, kelimenin alışılmış kullanımına pek uymuyor olsada. üretim araçlarının sahipleri, emekçilerin iş gücünü satın alabilecek bir konumdadır. üretim araçlarıla emekçi, kapitalistin malı olacak yeni mallar üretir. bu süreçte önemli olan nokta, gerçek değeriyle ölçüldüğünde emekçinin ürettiği ve karşılığında aldığı para ilişkisidir. iş anlaşması "serbest" olduğu sürece, emekçinin aldığı parayı, ürettiği malın gerçek değeri değil, en düşük düzeydeki ihtiyaçları ve iş için yarışan emekçilerin sayısıyla ilintili olan kapitalistin işgücü için istedikleriyle belirlenir. emekçinin ücretinin (ekonomik) teoride bile ürettiği malın değeriyle belirlenmemesi çok önemli bir noktadır.

özel sermaye, kısmen kapitalistler arasındaki rekabetten, kısmen de teknolojik gelişmelerin ve işgücü dağılımının artmasıyla küçük üretim bölgelerinin yok edilmesi pahasına büyüklerinin açılması nedeniyle birkaç kişide toplanmaya eğilimlidir. bu gelişmelerin sonucu olarak inanılmaz güçlü bir özel sermaye oligarşisi oluşur ve demokratik olarak örgütlenmiş toplumlar tarafından bile etkin olarak denetlenemez. yasama kurulunun üyeleri politik partiler tarafından seçildiği için ve bunlar pratik amaçları için seçmeni adaydan ayırabilecek etkiye sahip olan kapitalistler tarafından beslendikleri için olay budur. sonuç olarak, halkın temsilcileri aslında nüfusun ayrıcalıklı olmayan kesiminin çıkarlarını yeterince koruyamazlar. dahası, bu koşullar altında, kapitalistler doğrudan ya da dolaylı olarak basın, radyo, eğitim gibi başlıca iletişim kaynaklarını da ellerinde tutarlar. bu sebepten, vatandaşın nesnel sonuçlara varması ve kendi politik haklarını kullanabilmesi çok zor; hatta bir çok durumda da imkansız olur.

sermayenin özel sahipliğine dayanan bir ekonomideki durum, iki temel özellikle belirlenir: birincisi, üretim araçlarının (sermayenin) özelleştirilmesi ve sahip olanların isteğine göre kullanması, ikincisi de iş anlaşmasının serbest olması. bu açıdan, doğal olarak saf kapitalist bir toplum yoktur. uzun ve zorlu politik mücadelelerden sonra emekçilerin, bazı işlerde nispeten daha gelişmiş bir "serbest iş anlaşması" elde ettikleri gözardı edilmemelidir. fakat bir bütün olarak ele alındığında bugünün ekonomisinin "saf" kapitalizmden pek bir farkı yoktur.

üretim, kar için vardır -kullanım için değil. çalışabilen ve bunu isteyen herkes iş bulacaktır diye bir koşul yoktur; "işsizler ordusu" her zaman varolmuştur. emekçi sürekli işini kaybetme korkusu içindedir. işsizler ve düşük ücretli emekçiler kazanç sağlanabilecek bir pazar olmadıkları için, tüketici mallarının üretimi kısıtlanır, böylece büyük kıtlıklar doğar. teknolojik gelişme insanların iş yükünü azaltacağına, daha fazla işsizliğe neden olur. kapitalistler arasındaki rekabetle birleşen kar güdüsü, sermayenin toplanmasında ve kullanılmasında dengesizliğe yol açar; bunun sonucu da tehlikeli ekonomik çöküşlerdir. sınırsız rekabet inanılmaz bir emek israfına ve daha önce söz ettiğim gibi insanların toplum bilincinin felce uğramasına yol açar.

insanların bu şekilde felce uğratılmasını kapitalizmin en kötü yönü olarak kabul ediyorum. bütün eğitim sistemimiz bu kötülüğün acısını çekiyor. öğrenciye, abartılmış bir rekabet hissi aşılanıyor ve açgözlü bir başarı tavrı mesleki geleceğine hazırlık olarak görülüyor.

bu kötülüklerden kurtulabilmenin tek bir yolu olduğuna inanıyorum; sosyal amaçlarala yönelndirilmiş bir eğitim sistemi eşliğinde sosyalist bir ekonomi sisteminin yer edinmesidir. bu tür ekonomide, üretim araçlarına toplum sahiptir ve kullanımını kendileri planlayacaktır. toplumun ihtiyaçlarına göre üretim yapılan planlı ekonomi, işi; onu yapabilecek insanlara dağıtacak ve her erkeğin, kadının ve çocuğun geçimini garanti altına alacaktır. doğuştan gelen yeteneklerinin geliştirilmesine ek olarak, bireyin eğitimi, bugün olduğu gibi gücün ve başarının yüceltilmesi yerine, onda diğerlerine karşı sorumluluk hissi yaratmaya yönelik olmalıdır.
her şeye rağmen, planlı ekonominin henüz sosyalizm olmadığını hatırlamakta yarar var. böyle bir planlı ekonominin, bireyin tamamen köleleştirilmesiyle yürümesi de olası. sosyalizm çok güç bazı sosyo-politik sorunların çözümünü gerektirir: politik ve ekonomik gücün yaygın şekilde merkezileşmesiyle, bürokrasinin kendinden emin ve tek güçlü olması nasıl engellenebilir? bireyin hakları nasıl korunabilir ve böylece bürokrasinin gücüne karşı demokrasinin dengeleyici güç olması nasıl sağlanabilir?
yaşadığımız bu değişim çağında sosyalizmin amaç ve sorunlarını açıklığa kavuşturmak büyük önem taşıyor. bu sorunların bugünkü koşullarda açık ve engelsiz tartışılması herzaman geçerli bir tabu olduğundan bu derginin kurulmasını çok önemli buluyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sosyalim komünizm falan teoride iyi yönetim biçimleri. kağıt üstünde güzel sadece.

ama bunun uygulaması mümkün değil. zamanına deneyenler oldu, hala bu ideolojide olan ülkeler var, hepsinin halini gördük.

İnsanların birlikte uyum ve düzen içinde yaşayabilmesi için hiyerarşi ve farklılıklar şart. Doğanın kanunu gibi bişey bu. Karınca da arı da bile var bi sınıflandırma. İnsan da illaki olacak.



Çıkar şimdi kulaktan dolma bilgiyle itiraz edenler "iyide çin komünist ve süper gidiyo baksana!!" falan diye. Çin sözde komünist, yaptıklarını incelersen kapitalistin ALLAHI olduklarını görürsün.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
Sosyalim komünizm falan teoride iyi yönetim biçimleri. kağıt üstünde güzel sadece.



haha hastayım buna da. size ilkokulda fln mı ezberletiyolar arkadaşım bunu. lol


said:
ama bunun uygulaması mümkün değil. zamanına deneyenler oldu, hala bu ideolojide olan ülkeler var, hepsinin halini gördük.


hmmm. misal futbolda 4-4-2 3-5-2 gibi sistemler var. misal x takım bu sistemi kullanıyo ve kötü oynuyo küme düşüyo fln. sen şimdi şey mi diceksin, "bu sistemin uygulaması mümkün değil x takımı gördük küme düştü" mü diyeceksin? gülüyorum sadece. ayrıca hangi ülke hangi konumdan nerelere gelmiş spesifik örneklerle açıklarsan aydınlatırsın bizleri.

said:
İnsanların birlikte uyum ve düzen içinde yaşayabilmesi için hiyerarşi ve farklılıklar şart. Doğanın kanunu gibi bişey bu. Karınca da arı da bile var bi sınıflandırma. İnsan da illaki olacak.


size öyle öğretilmiş işte. sen karınca değilsin di mi, ya da arı da değilsin. insansın bi beynin var ve bununlar düşünebiliyosun falan.

di mi?



said:
Çıkar şimdi kulaktan dolma bilgiyle itiraz edenler "iyide çin komünist ve süper gidiyo baksana!!" falan diye. Çin sözde komünist, yaptıklarını incelersen kapitalistin ALLAHI olduklarını görürsün




hahah kim dedi sana bunu? yani sosyalist olduğunu iddia eden birisi bunu demez herkes bilir çin in sosyalist fln olmadığını. adamlar mao öldükten sonra karısını bile hapse attılar. yani korkma kimse böyle bişey söylemeyecek.

not: çıkıyorum. uzarsa cevap verme işini diiger arkadaşlar yapsınlar lütfen...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Komünizmde hiyerarşinin tamamen olmadığını , herkesin hayat boyu eşit olduğu bir sistem olduğunu düşünmedim hiç.Eşitlik olarak ancak doğuştan eşitlik ve fırsat eşitliğinden bahsedilebilir.Yoksa elbette her şirketin bir müdürü vardır , altında çalışanları vardır.Ancak hiyerarşiden anlaşılan binlerce kişi çalışcak üstlerinde biri hiç iş yapmadan bütün parayı götürcekse evet böyle bir hiyerarşi yok komünizmde.
Önemli olan herkesin aktif olarak yeteneği doğrultusundaki işi yapması ve üretim araçları üzerinde mülkiyet sahibi olup başkalarının emeğinden pay almamasıdır bana göre.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tabi çulsuz komünistlerin yuvasında ideolojilerine laf söylemeye çalışanda kabahat özür dilerim yoldaş =)


Kapitalizmde yine özel mülkiyete dayalı bir emek sömürüsü yaşanıyor. Burada bahsedilen 'özel mülkiyet' liberallerin sürekli çarpıttıkları gibi kişisel kullanım için örneğin kişisel ayakkabı, ev, araba vs. değil üretim araçları için bahsedilen özel mülkiyettir. Yani fabrikaların, makinaların, büroların, toprağın, taşın, demirin, madenlerin özel mülkiyeti. Kapitalizmde çalışan sınıf işçi sınıfı veya proletaryadır. İşçi sınıfının emeği ile ürettikleri kendisinin değil, kullandığı üretim aracına sahip olan kapitalistindir. falan da filan...

1 mayıııss işçiniin emekçiiiniin bayramııı
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

MrMarvelous said:
Sosyalim komünizm falan teoride iyi yönetim biçimleri. kağıt üstünde güzel sadece.

ama bunun uygulaması mümkün değil. zamanına deneyenler oldu, hala bu ideolojide olan ülkeler var, hepsinin halini gördük.

İnsanların birlikte uyum ve düzen içinde yaşayabilmesi için hiyerarşi ve farklılıklar şart. Doğanın kanunu gibi bişey bu. Karınca da arı da bile var bi sınıflandırma. İnsan da illaki olacak.



Çıkar şimdi kulaktan dolma bilgiyle itiraz edenler "iyide çin komünist ve süper gidiyo baksana!!" falan diye. Çin sözde komünist, yaptıklarını incelersen kapitalistin ALLAHI olduklarını görürsün.


ezbere konuşuyosun... sana ogretilenleri konuşuyosun... konuşmuyosun...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Sosyalizmi sevmiyorum ben. Herkesin karnının doyduğu, evinin olduğu bir dünya güzel. ama herkesim bir örnek olduğu, farklılıkların, sanatı doğuran extrem noktalarının kalktığı bir dünyada ne yapim ben?

Dünyanın bu hali olası bir sosyalist halinden daha güzel bence. Bir kere post-modernizm diye genelde solcuların olabildiğince karşı çıktığı güzel birşeyimiz var. küreselleşme var, ki güzel birşey bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

GERGE said:
Sosyalizmi sevmiyorum ben. Herkesin karnının doyduğu, evinin olduğu bir dünya güzel. ama herkesim bir örnek olduğu, farklılıkların, sanatı doğuran extrem noktalarının kalktığı bir dünyada ne yapim ben?

Dünyanın bu hali olası bir sosyalist halinden daha güzel bence. Bir kere post-modernizm diye genelde solcuların olabildiğince karşı çıktığı güzel birşeyimiz var. küreselleşme var, ki güzel birşey bence.

Sınarların ulusların kalkması tüm insanların kardeşliği diyen bir sisteme , kapitalizmde küreselleşme var diyerek ,ki bu sadece sömürünün iyi isim takılmış hali , karşı çıkılmaz bence.
Dünyada iz bırakmış bir sürü sol görüşcü sanatçı heralde istekleri gerçekleşseydi yaratıcılıklarını kaybedip bir anda sıradan insan olacaklardı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"uygulanan" sosyalizm, kendi diktatörlüğünü yaratmaktan öteye gidemedi dünyada. çünkü bir "kanun koyucu" gerekiyordu, insanlara "doğru sosyalizm"i gösterecek bir seçkin zümre gerekiyordu. nihayetinde sosyalist devletler otoriterliğe başvurmak zorunda kaldılar. tabi bu ülkelerde insan hakları da, ifade özgürlüğü de, demokrasi de hak getire..yani son paragrafta dile getirilen sorunlar, sosyalist devletlerin tarihleri boyunca yaşanageldi, bürokrasinin gücüne karşı demokrasi dengeleyici güç olamadı.

sosyalizm uygulamada üniterliği gerektiriyordu, ve bence gerge'nin söylediklerinde haklılık payı var. hakim sistem sosyalizm olsaydı, "sanat" sosyalizmi benimsemeyenlerden çıkacaktı çoğunlukla. bugün hakim sistem kapitalizm olduğu için, sanatçılar daha aykırı olandan yana olabiliyolar..kapitalist bir ülkede muhalefetin, çok-sesliliğin ve post-modernizmin yaşaması, sosyalist bir ülkeye göre çok daha kolay. çünkü kapitalizm kendini yeniden üretebiliyo, gerektiğinde bütün kalıplarını kırarak, gerektiğinde ülke ekonomilerini batırarak kendini temizleyebiliyo..bunu kapitalizmi övmek için söylemiyorum tabi, ama sosyalizme göre daha esnek bir sistem olduğunu çoktan kanıtladı. tabi kapitalizmde sömürünün olduğunu yadsıyamam.

ayriyeten şu "sınırların kalkması" olayını sosyalizmden ziyade küreselleşme gerçekleştiriyo yavaş yavaş, o da epey ironik =)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İnsanların eşit olabilmesi diye birşey söz konusu değil.Hiçbir zaman da olmadı.

2 insan aynı konuda aynı emeği gösterince;aynı verimi alabiliyorlar mı?Hayır.Hiçbir zaman böyle birşey olmadı.Hatta 2 insanın farklı konulardaki aynı emeğide aynı verimi doğurmaz:

-Mühendisin 8 saatlik emeğinin verimi ile bakkalın 8 saatlik emeğinin verimi eşit değildir.Doğru her ikiside toplumun bir dişlisidir ve emeklerinden dolayı bir geliri hak ederler,ancak mühendis daha önemli bir dişlidir.

Varmak istediğim nokta:"Mühendisin 8 saatlik emeği>Bakkalın 8 saatlik emeği" olduğundan mühendisin hayat standartlarının bakkaldan daha yüksek olması gereklidir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Ya da Nabokov gibi, Bulgakov gibi, Gorki gibi olacaklardı, değil mi?

Sosyalist değilim. Emeğe saygı duyarım ama emekten anladığımız şeyler farklı. Anarşist olarak takılıyorum Dünya'da. Kendini sağ ya da sol gibi garip şeylere kaptırıp mesih kompleksiyle Dünya'yı kurtarmaya çalışanları anlamıyorum ama.

Yani, kapitalism bizi sömürüyorsa n'olacak? Olurda Cephe devrim yaparsa onlar aynısını yapmayacak mı? (Öyle bir şey olursa ilk ben kaçarım zaten.) Tüm insanlar eşit yapıldığında ben eşit olmak istemiyorum diyenler olmayacak mı? Ben pragmatist değilim, bunu hiç bir faydası olmadığını bile bile yapmak istiyorum diyenler ne olacak? Yönetim'in ana amacı insanları hizaya sokup yönetmek; ister sosyalist olsun, ister kapitilist bu zorlama bir yerde insanlar için. Aralarında bir fark göremiyorum. Hatta sosyalizm daha katı. O özgürlükler dediğiniz şeyin en azı sosyalizmde benim gözlerimden baktığınızda. Kendisi gibi düşünmeyene karşı; ama diğer felsefelerin aksine korkunç bir tavır takınarak kendisi gibi düşünmeyenin ya kandırıldığını (beyninin yıkandığını bazen) ya da yeterince eğitimli olmadığını var sayıyor. Doğru olamayacağı düşüncesi aklının ucundan bile geçmiyor. Bilgisayarlar gibiler, eşyalar gibi, katı, bükülmez, yolundan dönmez, ve belki de en korkunçu bu katılığı bir erdem gibi görmeleri.

Dünya'ya realist bir bakışla bakmayı sevmiyorum. Realist olmaya bir gerek de görmüyorum. Mistizim daima daha iyidir. Blake'i Marx'a tercih ederim. Daha iyi bir peygamber.

Neyse abi, gidin uğraşın, tartışacak kadar umursamıyorum bile sosyalistlerin ne dediğini, sadece faşistler kötü, kötü, kötü derken dikkat edin de faşist olup çıkmayın sosyalist olmayan herşeyi küçümseyen ve dışlayan.

İyi geceler.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bir ülkenin kalkınabilmesi için kapitalist olması gerekmez. sosyalizm ve komunizm de düşündüğünüz kadar basit konular değil.

kapitalizm demek üretkenlik değildir. çin'in ekonomik olarak güçlenmesinin nedeni kapitalizm de değildir. yönetim olarak koyu komünist bir devlet. ekonomiye de yansıyor bu, kapitalist demek biraz absürt.
adamlar bir sürü fabrika açıyor, üretir ve tek bir hedefe doğru yönlendiriliyor. bu kapitalist oldukları için değil. komünist bir devlet için bunu başarmak çok daha kolay. çünkü tüm devlet ve halk politikasını sen belirliyorsun. paso çalışcaksanız, üretçeksiniz dersen, halk paşa paşa dediğini yapacak.

kapitalizm süper şahane bir sistem değil. "sosyalizm komunizm bunlar kağıt üzerinde güzel gözüküyor ama pratikte işe yaramaz paçavralar" diyerek aşşağılamak yersiz. çünkü komünizm ne kadar ütopik ise, kapitalizm de o kadar ütopik.
kapitalizm emeğin sömürülmesidir. yapılan emeğe göre değil, kariyere göre para kazanma fırsatıdır kapitalizm. örneğin işçi öküz gibi çalışır didinir, ama doğru düzgün hakkı yoktur, parası da azdır, en ufak bir şikayetinde karşısında kapitalizmi bulur "şikayet etme, eğer çalışmıycaksan senin yedeğini nasıl olsa buluruz" der. çarkların işleyişini bozan kişiler anında şutlanır.

sosyalizm'in sevdiğim yanı, üretici devlet ekonomisine dayalı olmasıdır. "halkın hiç bir şey yapmadan oturduğu, sırtındaki kazağı bile devletin verdiği ekonomi şekli" kadar basite indirgemek saçma olacaktır. elbette yukarda Albert Einstein, Sosyalizm'in en çok tartışıldığı zamanlardan birinde güzel bir yazı yazmış. Sosyalizm'in üretici devlet ekonomisine karşı kapitalizm'de tüketici devlet ekonomisi pek de savunulacak birşey değildir. Bir devletin halkına karşı sorumlulukları olmalıdır. halkını beslemeli, iyi davranmalı, beceremediği işlerde yol göstermeli. Ama bu demek değildir ki, sosyalist ekonomiler, halkı tembelleştirir. Tersine ülkenin eksik konularında girişken olup o üretimi kendisi yaptığı için, ülkeyi kalkındıracak en güzel sistemdir. Örneğin sıfırdan bir ülke kurduk diyelim. Hiç telefon hattı yok. Büyük para sahibi şirketler telekomunikasyon hakkında bilgili değil. Telekomunikasyon hakkında bilgili kişiler de para sahibi değil. Peki kapitalist bir ortamda, üretici olmayan devlet ortamında, halk nasıl telefonla konuşacak? Konuşamıycak. Telekomunikasyon hakkında bilgili biri kariyer basamaklarını tırmanıp da küçük balıkları yiyip zengin bir şirket açmadığı sürece, telekomunikasyon sistemlerini getirebilecek biri olmayacak. Ancak sosyalist bir ekonomi politikasında, devlet kendi misyonunu üstlenir, ve gerekli yatırımları yapar. Halkın telefondan mahrum kalmasını engeller.
Ancak bu demek değildir ki, sosyalizmde halk kendi başına şirket kurmasına karşı bir yasak var. Yoo, sosyalist ülkelerden de kapitalist ülkelerdeki kadar güçlü şirketler çıkabilir. Sosyalizm bunu engellemiyor, sadece halkın belirli konularda mahrum kalmasını engeller işler gerçekleştiriyor.

Ha şu var, sosyalizm'in de eksik tarafları var. Zaten "karma ekonomi" denilen şey de bu yüzden çıkmış. Sosyalizm'in ve Kapitalizm'in iyi taraflarını alıp bunları kullanıyor. Ancak Kapitalizm düşündüğünüz gibi "tek mükemmel ekonomik sistem" değil. Zaten bu yüzden ABD bile tam kapitalizm'e geçmeye cesaret edemiyor, karma ekonomi kullanıyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Quel-Thul said:


ezbere konuşuyosun... sana ogretilenleri konuşuyosun... konuşmuyosun...


hahaha hadi canımm ciddi mi? :D

bu mudur yani ideolojinizi savunma yönteminiz? ilkokul 5 düzeyinde.

bak sana bi alıntım var:

All animals are equal, but some animals are more equal than others ...

George Orwell'in Animal Farm'ından. Çizgifilm i falan da var anlarsın yani tam senin düzeyinde. İzle de beni yorma burda olur mu? =)

Dünyanın ölçüsü belli kaynakları belli yapılabilecekler belli. Herkese kilosu kadar altın veremezsin. O yüzden uygulamada komünizm in mentalitesi "ben sürünüyorsam herkes sürünsün" den öteye gidemez.

Bana bir tane aileden zengin, ya da kendi çalışarak zengin olmuş, altında BMW si, iyi bir evi olan, kısaca durumu iyi olan komünist bir adam gösterin allahaşkına.

Yok di mi? Fakir edebiyatı oluyor o durumda komünizm. İnce zekasını kullanıp diğer insanlardan daha orijinal daha farklı şeyler yaparak yükselmiş zengin insanlardan nefret edeceğinize sizde onların mentalitesini benimseyip düzene ayak uydurun, mutlu olun. Çünkü varlıklı insanların herkesle eşit düzeye inmeye hiç mi hiç niyeti yok =)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ha bi de sosyalizm = komunizm değil. birçok kişi sosyalizm'i komunizm'le tamamen aynıymış gibi ele almış.
İngiltere vardı mesela ilk aklıma gelen, sosyalist olarak.
İngilizce konuşulan diğer ülke ABD'de kapitalizm kullanılması pek şaşırtıcı değil, direk burjuva ve işadamları tarafından kurulmuş ABD...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bone said:
ha bi de sosyalizm = komunizm değil. birçok kişi sosyalizm'i komunizm'le tamamen aynıymış gibi ele almış.
İngiltere vardı mesela ilk aklıma gelen, sosyalist olarak.
İngilizce konuşulan diğer ülke ABD'de kapitalizm kullanılması pek şaşırtıcı değil, direk burjuva ve işadamları tarafından kurulmuş ABD...

kesinlikle.karl marx ingilterelidir.düşünceleri ingilterede can bulamamıştır.ayrıca ozaman ki ingiliz yönetimi marx ın düşüncelerini görünce işçi haklarını arttırmış,işçi refahınıda sağlamıştır.böylece ingiltere de marx ın düşünceleri yükselmeden atlatılmıştır.fakat rusya için aynı şey olmamıştır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...