Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

İran'da da böyle başladı


fedaykin

Öne çıkan mesajlar

Artık bu olay mahalle baskısı boyutunu aştı.

Anadolu'nun her yerinde lokantaların içki ruhsatları iptal ediliyor.

Spor kulüpleri için çıkarılan ‘alkol yasağı’ bahane edilerek birçok eğlence merkezi için kapatma kararı veriliyor.

Bu tabloya her gün yenisi ekleniyor.

İşte son örnek...
Giresun'da zabıta, Paljda isimli filmin afişini sansürleyerek kaldırdı.

Giresun Belediyesi zabıta ekipleri, belediye binası karşısındaki panoda yer alan film afişini, müstehcen olduğu gerekçesiyle kaldırttığı iddia edildi. Belediye Başkanı ve Zabıta Müdürü ise ise konudan bilgileri olmadığını söyledi.

Geçen hafta Sinema Best ve G-CITY sinemalarında vizyona giren ‘Plajda’ filminin afişleri, biri Belediye hizmet binasının karşısında bulunan Atapark olmak üzere kentin 3 noktasındaki panolara asıldı. Ancak afişlerden belediye binası karşısında olanı, belediye zabıtasının isteği üzerine dün akşam kaldırıldı. Zabıta ekiplerinin dün akşam sinemaya gelerek afişlerin kaldırılmasını istediklerini anlatan Sinema Best yetkilisi Serdar Işık, “Zabıta memurları halkın afişi şikayet ettiğini, belediyenin tam karşısında olması nedeniyle de Belediye Başkanı Hurşit Yüksel’in talimatı olduğunu söylediler. Biz de dün gece bu afişi kaldırmak zorunda kaldık. Diğer 2 panodaki afişler ise duruyor. Kültür Bakanlığı’nın izni ile basılan afişe bu kadar tepki gösterilmesini anlayamadık” dedi.

BAŞKAN: HABERİM YOK

Giresun Belediye Başkanı AKP’li Hurşit Yüksel ise konu hakkında bilgisi olmadığını ve böyle bir talepte bulunmadığını söyledi. Zabıta Müdürü Mehmet Yılmaz da, konudan bilgisi olmadığını belirterek, “Böyle bir talimat verildiğini hatırlamıyorum. Ancak mesai saati dışında nöbetçi müdür oluyor. O talimat vermiş olabilir” diye konuştu.
‘Plajda’ adlı film her iki sinemada bir hafta daha gösterime devam edecek.

BÜTÜN AFİŞLER KALDIRILDI

Giresun'da, Sinema Best ve G-CITY sinemalarında vizyona giren 'Plajda' filminin Belediye binası karşısındaki panoda yer alan afişinin müstehcen olduğu iddiasıyla zabıta ekiplerinin isteği üzerine kaldırılmasının ardından diğer panolardaki afişler de kaldırıldı. Fikret Topallı Sokak ve Debboy mevkiinde bulunan panolardaki tüm film afişleri bugün öğle saatlerinde indirildi ve yerleri boş bırakıldı.

Sinema Best yetkilisi Serdar Işık'ın zabıta ekiplerinin dün akşam sinemaya gelerek afişlerin kaldırılmasını istediklerini söylemesine rağmen, her iki sinemanın da sahibi olan Nedim Gülen, haberin bazı internet sitelerinde yayımlanması sonrasında yaptığı açıklamada, "Afişleri kendi isteğimizle kaldırdık" dedi. Gülen, afişlerin bir haftadır asılı olduğunu belirterek, "Film şirketi peş peşe iki ayrı afiş çıkardı. Önce ilk afişi astık. Daha sonra ikincisi geldiğinde de onu tercih ettik. İkinci afiş gelince personele talimat verdim, onları takmalarını istedim. İlk afişte hoş görüntü olmadığı için çıkarttırdım" diye konuştu. Ancak bu açıklamaya karşın panolara yeni afişin de asılmadığı görüldü.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Gelicek tabi :) , çarşafları hazırlayın erkekleri bile ninja yapıcaklar.

Haberde ilginç birşey var , film yasaklanmadı afiş yasaklandı. Filme isteyen gider istemeyen gitmez görmez. Ama halka açık mekanda afişi isteyen veya istemeyen herkes görür.

Ben şahsen kız arkadaşımla dolaşırken bu derecede direk bayanın kalçasına zoom lanmış büyük bir afişin önünden geçerken utanıyorum.

Normal mayo filan olsa onda bir durum söz konusu dğeil ama , mayo tanga vari bir şekil almış o afişteki resim. Ve özellikle oraya odaklanılmış afiş tasarımında. Bence sadece cinsel dürtülerle afişe dikkat çekmek için ucuz basit bir yol.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:

İRAN'A BENZER MİYİZ?

....................................................

23 Eylül 2007, Pazar


MERHABA. Benim adım Bahman Nirumand.
İranlı bir gazeteci-yazarım.

Şahın devrilmesinde aktif rol oynayanlardanım. Ve aynı zamanda mollaların,
demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat,
liberal ve milliyetçi insandan biriyim.


Evet, Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse
fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence
yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı

İran'a şeriat, demokrasi ve özgürlük vaatleriyle geldi.
AKPnin Anayasa tasarısı hazırlıkları, Türkiye'nin bir saklı gündeminin
dogmasına neden oldu:
"Darbe mi? şeriat mı?"
İşte Türkiye'nin gizli gündemi bu soru.
Herkes bunu tartışıyor.
Ne rastlantı; yıllar önce, İslam devriminden önce benzer soru İran'ın da
gündemindeydi.
İranlı solcular, demokratlar, liberaller ve milliyetçiler bu soruyu
tartışıyordu, darbeye karşı çıkıyorlardı.
Gelin İran'ın İslam devrimi öncesi ve sonrası günlerine gidelim.
Bir de, "mahalle baskısı" var mıymış görelim.


Şahı devirdikten sonra mollaların camiye geri döneceklerinden emindik.
Devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk.

Yanıldık.
Kitaplardan ezberlediğimiz cümleleri, içi boş kavramları birbirimize
söyleyip duruyorduk.


ÜZERİNDE DURMADIK

Her şey 14 Ocak 1979 tarihinde değişti.
Şah, İran'ı terk etti. Ardından İran tarihinin en büyük yürüyüşü Tahranda
yapıldı.
Sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk.


Fakat mitingde ilk dikkatimi çeken, kim liberal Musaddık'ın ya da solcu
şehitlerin resimlerini taşıyor ise mollalarca dövülüyordu.


Pek üzerinde durmadık bu olayın, "Hele bir kurtlarını döksünler, sonra
sakinleşirler" diye düşündük.


Ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına
"İslam Mahkemesi" denilen bir mahalli heyet tarafından 35 kamçı cezasına
çaptırıldığıydı haberini okuduk.


Haberi ciddiye almadık; "Üç beş sapsızın işi" dedik.


Bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip
filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık.
"Ufak tefek şeylerin" toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki
çabaları etkilemesini istemiyorduk.


Biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana
yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları;
birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına alınmaya
başlandı.

"Müslüman kadınların yanında orospuların yeri yoktur" denilerek kadınlara
örtünme zorunluluğu getirildi. Özellikle üniversitelerde bu yüzden
çatışmalar çıktı.


Bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana
geçmesini istemiyorduk!
"Asıl mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmelidir" diyorduk.
Kadın sorunu bir yan çelişkiydi, ana çelişki sömürüydü.
Kadının giyim sorunu, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi
baltalamamalıydı!



Peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde
dövülüyordu. Bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu.

Biz ise hâlâ büyük laflar ediyorduk; bu tür olayları devrimin kaçınılmaz
sancıları olarak görüp umursamıyorduk!
"İttifak" "Eylem Birliği" gibi
terimlerin peşinden koşup duruyorduk.


GEÇİŞ SANCILARI SANDIK

Humeyni, "Bütün sorunlarımızın sebebi, cemiyetimizdeki ahlâksızlıklardır.
Bunların kökünü kazımalıyız" diyor; genç mollalar terör estiriyordu.
Kitapevleri yağmalanıyor; gazete bayileri ateşe veriliyordu.

Şiraz'da "İslam Mahkemesi" eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört
kişiyi idam ediyordu. Benzer olay Tahranda da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç
eşcinsel kurşuna diziliyordu.
Sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri için kadın spikerler
televizyondan kovuluyor;
uyuşturucu olarak görülen müzik yasaklanıyordu.
Alkol içen, kırbaç cezasına çaptırılıyordu.


Şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba.
Hiçbirini görmüyorduk; basmakalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar
inanıyorduk ki !..


Oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. Alınan her kararda
"Tamam bu sonuncusu" diyorduk. Ama arkası hep geliyordu.

Kızların evlenme yaşı 18den 13e düşürüldü.
Parfüm, ruj, saç boyası, mücevher gibi kadın malzemelerinin yurda girişi
yasaklandı.
Kadın çamaşırı satan mağazaların vitrinlerine sutyen, kombinezon vs.
koymasına bile izin yoktu.


Kamu dairelerinde kadın memurlara tesettüre girme emri çıkarıldı.

Aslında birçok aydın kadının üye olduğu kadın dernekleri vardı.
Onlar kendi küçük çevrelerinde "hamilelik tatilinin uzatılması",
"eşit işe eşit ücret" gibi talepleri tartışıyorlardı.


Biz aydınlar hep aynı düşüncedeydik:
Demokrasi ve özgürlüğe geçiş sancılarıydı bu tür vakalar!
Abartmaya gerek yoktu.

Hepimiz "ana çelişki" üzerinde duruyorduk; öncelikle dışa bağımlılık ve
ekonomik krizden kurtulmalıydık.


REFERANDUM OYUNU


Üç ay önce Humeyni, Paris'te komünistler de dâhil olmak üzere her görüşün
rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm
solcu, milliyetçi ve liberalleri İslam düşmanı ilan etmişti.


Bu sözler üzerine ilk protestomuzu yaptık. Mitingimize bir milyonu aşkın
insan geldi.


Mollaların en iyi siyasi stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman hemen
gündemi değiştiriyorlardı.


Referandum meselesini gündeme getirdiler. Halka soracaklardı:
"İslam Cumhuriyetini istiyor musunuz, istemiyor musunuz?"

Kuşkusuz bu bir oyundu; halkın yüzde 65'inin okuryazar
olmadığı bir ülkede kim ne anlardı cumhuriyetten?

Yapılan propaganda belliydi; dediler ki: "İslam'a evet mi, hayır mı
diyorsunuz?"

Biz bu oyunu biliyorduk ama şöyle düşünüyorduk:
"Önemli olan cumhuriyettir; serbest seçimlerdir; demokratik haklardır;
özgürlüklerdir.
İslam Cumhuriyeti bunu sağlayacaksa neden karşı çıkalım?"

Ancak bazı küçük kesimler bu oyuna gelmemek için referandumu boykot ettiler.


Sonuçta, "evet" diyen 20 milyon, "hayır" diyen ise sadece 140 bindi.

Mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kullandılar.
Güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu.
Artık televizyondan sonra basın da ellerine geçmişti.
Sanki tüm muhaliflerin sayısı 140 bin kişi gibi gösterdiler.
Halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vardı.
Ama artık bizim sesimizin çıkmasına izin verilmiyordu.


HALKI ANLAYAMADIK


Mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar. Örneğin, tirajı bir milyon olan
liberal " Ayendegan" Gazetesini kapattırdılar. Sıra sonra sıra "Keyhan"
Gazetesine geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar.

Tüm bu olanları protesto etmek için mitingler düzenlemeye başladık. Ama iş
işten geçmişti artık; insanlar yılmıştı, korkuyordu.


Özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa
sürede değişeceğini düşünememiştik.


Sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak.
Halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından
gidenlerin sayısı arttı. Örtünmek moda oldu!


Tüm bunlara "gelip geçici bir fırtına" diye bakmak ne büyük yanılgıydı.

Komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal
İslamcılar da zamanla mollaların hedefi oldu.
Şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi.

Milyonlarca insan canını kurtarmak için yurtdışına kaçtı.


Kaçanlardan biri de bendim. Umarım bizim hatalarımızdan birileri ders
çıkarır.

(Not: Bu metin, Bahman Nirumand'ın "İran" kitabından derlenmiştir.)

Türkiye'nin İran benzerliği ise çok şaşırtıcı. ÖNCE bir tespit yapalım:

Diyorlar ki, "Türkiye, İran'a benzemez!" Yanılıyorlar.
Bu nedenle gelin önce kısa bir tarih yolculuğu yapalım:


19. yüzyılda İngiltere'nin Osmanlı Devleti gibi İran üzerinde de nüfuzu
vardı. İki ülke de tarım ülkesiydi.


20. yüzyıl başında, -İran 1906; Osmanlı 1908 - askerlerin bastırmasıyla iki
ülkede de meşrutiyet ilan edildi.



Her iki ülke 1920lerde yeni liderleriyle yönetildi: İran'da subay Rıza Han
(Pehlevi), "ormancılar ayaklanmasını" bastırıp yönetimi devirerek kendini
"Şah" ilan etti.


Türkiye'nin lideri ise iç ve dış düşmanları yenen Mustafa Kemal Atatürk'tü.

Her iki lider de ülkelerinin tarihlerinde görülmedik boyutlarda, modernleşme
ve reform politikalarını uygulamaya koydu.
Ülkelerini eğitim sisteminden hukuk sistemine kadar laikleştirmeye
çalıştılar.
Kılık kıyafet devrimi yaptılar.


Bu reformlara her iki ülkede de karşı çıkan pek olmadı; sayıları az olmakla
birlikte muhalif olanlar da çok ağır cezalara çaptırıldı.

İran 1940'ta, Türkiye 1946 yılında parlamenter demokrasiye geçti.

İran'da 1951'de, Türkiye'de 1960'ta "milliyetçi/ulusalcı solcu" askerler
darbe yaptı.


İran'da başta petrol olmak üzere millileştirmeler yaşanırken, Türkiye de
dışa açıldı, yabancı sermayeyi kabul etti.

CIA, İran'daki darbeci Musaddık'ı yıktı. Yerine tekrar Şah Rıza Pehlevi'yi
getirdi. Şah bütün partileri kapattı, liderlerini hapsetti.

Türkiye, 1961de demokrasiye döndü, seçimler yapıldı.

1960'lı yıllar, her iki ülkede de sol, milliyetçi ve İslamcı hareketin ivme
kazandığı dönem oldu.



Aynı dönemde her iki ülkenin siyasi ve iktisadi olarak dışa bağımlılığı
arttı. ABD "abi" rolündeydi. Düşman ise komünizmdi.

Her iki ülke de solcularını ezmek, yok etmek için her yola başvurdu. Devlet
güçleri, sola karşı diğer güçlerle ittifak yaptı.

Sol muhalefetin ezildiği dönemde İslamcı hareketler güçlendi.

YEŞİL KUŞAK PROJESİ

Burada meseleye daha geniş açıdan bakıp, 1970'li yılların son dönemini bir
hatırlayalım.

Sovyetler Birliği, Afganistan'a girmişti.


ABD'nin kontrolündeki Şah, İran'ı terk etmişti. Türkiye'de büyük bir sol
dalga vardı.


Soğuk Savaş döneminde siz ABD'nin yerinde olsanız ne yaparsınız?

İran'da Sovyetler Birliği yanlısı solculara karşı mollaları desteklediler.

Türkiye'de 12 Eylül 1980 askeri darbesini yaptırıp, İslamcıları
kuvvetlendirerek solu ezdirdiler.



ABD, Şahtan umudunu kesince mollaları destekledi. İran'da mollaları yok
etmek isteyen askerlerin elini kolunu bağladı.


Şah Rıza Pehlevi, ölmeden birkaç hafta önce, "Amerika ve İngiltere yerine
muhalefeti yok etmek isteyen askerleri dinleseydim, ülkeyi terk etmek
zorunda kalmazdım" diye açıklama yaptı.

ABD, Sovyetler Birliği'ni İslam ülkeleriyle kuşatıp içindeki İslamcı
halkları ayaklandırarak yıkacağını hesaplıyordu.
Bu nedenle İranlı subaylara hep engel oldu. Örneğin: Şah gittikten sonra,
ülkenin başında kalan sosyal demokrat Başbakan Bahtiyar "İslam Cumhuriyetine
izin vermeyeceğim" diyordu.


Genelkurmay Başkanı Karabagi, Bahtiyar'ı destekliyordu.
Bahtiyar, ABD ve İngiltere'ye danıştı. Tabii ki destek alamadı.

Mollalar şanslıydı; dünya siyasal konjonktürü onların lehineydi.

Sonunda Humeyni, Tahrana geldi.
Yerleştiği "Refah Okulu"nda, liberal-İslamcı Mehdi Bazargan'ı Başbakan ilan
ettiğini açıkladı. ABD ve Avrupa bu "Ilımlı İslamcı" atamadan mutlu oldu.

Ancak mollalar güçlendikçe iktidara yerleşti.


Son hedefleri, halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı olan liberal Müslüman Beni
Sadr idi.

Askerler bu kez Beni Sadrın imdadına yetiştiler; darbe yapabileceklerini
söylediler. Sadr darbe istemedi ve yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.

Mollalar iktidara yerleşti. "Ilımlı İslam" istemiyorlardı!

DESTEK ESNAFTAN


İran tarihine bakıldığında, mollaların devlete karşı ayaklandığı
görülmemişti. Sadece 1963te Şah, mali kaynaklarını yok ettiği için ilk
protesto eylemini gerçekleştirmişlerdi.
Bu nedenle Humeyni, Türkiye'ye sürgüne gönderilmişti.

Durum aslında bizim Nakşibendiler'e benziyor, onlar da hep devletin yanında
olmuşlardı. Neyse...

Türkiye'deki İslami hareketler ile İran'daki mollaları destekleyen güçler
arasında benzerlikler var mıydı?
Yapısal farklılıklar olsa da taban aynıydı:
Mollaların ülke içinde en büyük destekçisi,
iç ticaretin üçte ikisini, ihracatın üçte birini elinde tutan ve geleneksel
değerlerin savunucusu
Bazar esnafıydı.

Mollalar ayrıca liberal-burjuva çevrelerinden de destek gördü.
Bunun sebebi, özerklik için harekete geçen Azeri, Kürt, Beluciler gibi etnik
unsurların başlarının hemen ezilmesi talebiydi.


Ve tabii, din adamlarının siyasal örgütlenme gücünün en büyük dayanağı ise,
cami komiteleriyle girdikleri yoksul mahallelerdi. Camiler cihat
birliklerinin hücre evleriydi.
Kısa bir süre öncesinin solcu varoş mahallelerinin yoksulları akın akın
mollaların arkasından yürüyordu artık.


Şimdi tekrar başa dönüp soralım:
Türkiye, İran'a benziyor mu?

Şimdi; bu yazının üzerine, bir de şunu okursanız, Türkiye'mizin içinde
bulunduğu büyük tehlikeyi daha iyi kavramanız olasıdır.

İRAN'LI KOMUTANIN SÖZLERİ

Önceki Genelkurmay başkanlarımızdan Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, 30
Ağustos Zafer Bayramı'nın 74. Yıldönümü münasebetiyle verilen resepsiyonda,
şu anısını aktarıyor: - İranlı komutana dayanamayıp sordum:
"Peki, siz hiç böyle bir irticai gelişmenin farkında olmadınız mı?
" İranlı komutan şu cevabı verdi:
- "Sayın general, devamlı bir çiçeğe bakarsanız,
o çiçeğin büyüdüğünü göremezsiniz.
Örneğin, bir gülün nasıl açtığını bile fark edemezsiniz.
İşte bizde de öyle oldu."
Bu sözlerine karşılık susmak istedim; ancak üsteleyince sordum:
"Peki, hiç mi kavrayamadınız, algılayamadınız?"
Bu kez şöyle bir cevap verdi:
"Biz onların, her gün hiç fark ettirmeden,
ama yavaş yavaş santim santim, sanki yeni bir şey olmuş gibi getirip ortaya
koydukları dini şeyleri, halkımızın temiz duyguları diye düşündük.
Sonuçta böylesine bir durumla karşılaşacaşımızı hiç tahmin edemedik.
Ama baktık ki, her geçen gün halkımızın temiz duygularından kaynaklandığını
zannettiğimiz dini ve masum istekler gibi görünen şeyler,
irticanın ta kendisiymiş."
Komutan böyle tarif edince,
"Demek ki, siz görevinizi yapmamışsınız" dedim.
Ardından da sordum: "Peki, Humeyni için Tahran'da 500 bin kişiyle miting
yapılmaya başlandığında da mı fark etmediniz?"
Komutanın verdiği o cevap, hiçbir zaman kulaklarımdan silinmedi.
Bana şöyle dedi:
- "Sayın general fark ettik. Fark ettik ama iş işten geçmişti"

Türkiye Cumhuriyeti Çökerken

Vural Savaş

Sayfa 208-209
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Penthesilea said:
Niye utaniyosun?

Kadini meme got disinda birsey olarak gormemenin sonucu bu olay.

Nu sanat gorunce masturbasyona baslicak millet diye korkuyorum.


Belki utanmak abartılı kelime oldu , rahatsız oluyorum kısaca. Bu kişiden kişiye değişebilir tabiki. Nu sanatına bakmaya gidersen sanat diye bakarsın ona zaten. Bi de detaylı bilmiyorum tabi ama nu sanatında vücudun estetiği hatları şekilsellik hepsi bir bütündür. Burda sir ün dediği gibi zaten bize afişte sadece bayanın kalçası eli üstünde iken zoom edilmiş şekilde gösteriliyor. Burdaki afiş nu sanatı filan değil bağriz şekilde amacı belli :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Plajda filminin afişleri kadınları sadece got veyahut meme olarak görüorsa, bende bütün kendini dindar zanneden dinci libpş kardeşlerimi çöpteki hamam böcegiyle aynı tutuyorum..


hakaret ediyorum zannedilmesin..

hani bizden çok daha uzun süredir dünyadalar, radyasyona filan dayanıolar ya...

Münfreti, o bakımdan yani.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İranlı bir bayanın yazılarında vardı. Bizde şahın muhafızlarına güveniyorduk nasılsa birşey olmaz diyorduk demişti. Sonra 1 anda hepsi ya öldürüldü yada etkisiz hale getirildi sonrası malum bir anda Humeyni ile geri dönüşü olmayan bir devrim oldu. Ordu dediğinizin komuta kısmı %1 hatta daha az o yüzden askerlerin karşısına elinizde Kuranla çıktığınızda orduya güvenmemk lazım diyordu ki yaşanmış tecrübe.
Zamanında bizden çok daha medeni olduklarını unutmayalım İranın. Kimse dine karşı değil, sadece din devletinin bir ülkeyi ne hale getirebileceğine karşı birçok insan.
AKPden açıkcası korkum yok çünkü zaten maşa bir hükümet ama ondan sonra başa gelecek olan, ki şu an için Fettullah grubu görünüyor esas tehlikeli olan onlar. Türkiyeyi İran gibi din devleti, şeriat devleti haline getirme planları olan insanlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yani açıkçası şeriat isteyenlerin aklında şüphe ederim , geleceğine ve ihtimallere imkansız gözüyle bakıyorum. Yani sadece dini hassasiyetim burda başkalarına göre daha fazla olabilir. Sırf bu yüzden başkalarının bunun gibiler filan diye gelen ithamlar tam tersine onların başka bişeyci gibi kitleleşmiş olduklarını gösteriyor. Yazık yani o bakımdan.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Horizon said:
Penthesilea said:
Niye utaniyosun?

Kadini meme got disinda birsey olarak gormemenin sonucu bu olay.

Nu sanat gorunce masturbasyona baslicak millet diye korkuyorum.


Belki utanmak abartılı kelime oldu , rahatsız oluyorum kısaca. Bu kişiden kişiye değişebilir tabiki. Nu sanatına bakmaya gidersen sanat diye bakarsın ona zaten. Bi de detaylı bilmiyorum tabi ama nu sanatında vücudun estetiği hatları şekilsellik hepsi bir bütündür. Burda sir ün dediği gibi zaten bize afişte sadece bayanın kalçası eli üstünde iken zoom edilmiş şekilde gösteriliyor. Burdaki afiş nu sanatı filan değil bağriz şekilde amacı belli :)


İyi de meme göt gösteren gösterir sana ne yani?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...