Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

kezban özgüveni


Feamer

Öne çıkan mesajlar

RamsesII said:

dana22 said:

dunyaya acilmamiz lazim diyorsun..


Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Türkiye'nin nüfusunun son verilere göre 77 milyon 695 bin 904 kişi olduğunu açıkladı. Türkiye'de ikamet eden nüfus 2014 yılında, bir önceki yıla göre 1 milyon 28 bin 40 kişi arttı. Erkek nüfusun oranı %50,2 (38 984 302 kişi), kadın nüfusun oranı ise %49,8 (38 711 602 kişi) olarak gerçekleşti.


Kardeş, 20-45 yaş aralığındaki kadın-erkek sayısal istatistiğine de bir bak bakalım.


ya ben şimdi seni anlıyorum aslında ama 20-45 yaş kadın nüfusu erkeklerden %50 fazla olsa sana gene bir faydası yok dsfsdfd
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ben şeyi sormak istiyorum ya okuyan bayan varsa. küçükken erkeklerin vucudunda sizinkinden fazla bişey olduğunu öğrenince ne hissettiniz? eksiklik, kıskanma, onda var bende niye yok, aşağılık kompleksi gibi duygular oluştu mu?

feminizm ve kezbanlık gibi davranışların küçük yaşta yaşanan bu ezikliği dengelemek amacıyla ortaya çıktığına dair bir teorim var. teorime göre kızların göğsü çıkınca bunun dengelenmesi gerekiyor ama bazılarında bu dengeleme prosesi gerçekleşmiyor bir sebepten ötürü, o sebebi bulmamız lazım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Türk kızlarının yarısından fazlası kezbandır veya çok ağır potansiyeli vardır da çaktırmıyordur. Bunun birçok nedeni var.

- Zaten default dandik bir ırk olmamız,
- Kızların daha bebeklikten sürekli "evlilik" ve "namus" odaklı bir aile eğitimi görmeleri,
- Bununla yumurta-tavuk tarzı bir etkileşim sonucu erkeklerin abazalığı,
- "Düzgün" kadınla "irospa" kadın gibi iki kavramın türetilmesi ve bunun psikoloji/şartlar hiç önemsenmeden tamamen bir tane "zar" ile bağdaştırılması,
- Tüm bunlara sebep olan saçma sapan mahalle baskıları ve dini safsatalar,
- Çoğu kadının evlendikten sonra sadece "para lazımsa" çalışması, yani bir gün erkek eve yeterince para getirirse çalışmaya ve üretmeye uğraşmak yerine boş oturmak ve çocuk doğurmak/bakmak amacında olması.

Kimse bakire kalmak zorunda değil, evlenmek zorunda değil, bakmak veya bakılmak zorunda değil, çocuk sahibi olmak zorunda değil. Önce bu özgürlüklerin toplumda anlaşılması ve yerleşmesi lazım. Bunlar için de buna yönelik modern eğitim lazım. Biz aksine parası olmayan herkesi imam hatiplere mahkum ettiğimizden zaten olan olmuş, minimum 50 sene daha böyle.

Ayrıca konu feminizme falan gelmiş de feminizm bazı aptal kadınların içini hayvan gibi boşalttığı, anlamını kaybettirdiği, antipatikleştirdiği, kadınların "feminist" damgası yemekten korkmasına bile neden olduğu bir kavram. Doğru anlatılsa ve uygulansa güzel bir şey, bildiğin düz eşitlik. Fakat her konuda olduğu gibi bu konuda da kadınların çoğu eşitlik değil de kendi lehine eşitsizlik istiyor, adına da pozitif ayrımcılık diyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Pozitif ayrımcılık kötü demedim, saçma sapan eşitsizlik isteklerini bazen bunun arkasına saklıyorlar demek istedim.

Lazım olduğu durumlar var tabii de, "eşitsizliği gidermek için pozitif ayrımcılık yapmak" yerine kökünden eşitlik sağlamak daha net bir çözüm aslında, fakat bu ideal dünyaya asla ulaşamayacağız :p
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

pozitif ayrımcılık kadar kadını aşağılayan başka bir şey var mı bilmiyorum. bazen bazı firmalar kendi kendine karar alıyor, yönetim kurulunun % şu kadarı kadın olacak diye. kendinizi o yönetim kurulundaki kadınların yerine koysanıza. bence iğrenç.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

reyou said:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Dunning-Kruger_etkisi

"Dunning-Kruger etkisi" said:

Dunning-Kruger etkisi ya da Dunning-Kruger sendromu, Cornell Üniversitesi'nin iki psikoloğu Justin Kruger ve David Dunning’in tanımladığı bir algılamada yanlılık eğilimidir.


Dunning-Kruger
Bu varsayımda iki bilim insanı, Türkçede "cahil cesareti" ile benzer "Yetkin olmayan insanlar, vardıkları yanlış sonuçlar ve talihsiz seçimlerin yanlışlığını anlayabilecek kapasiteye sahip değillerdir." görüşünü savunmaktadır.


bende benzer şekilde düşünüyorum
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sparkcaster said:

beğenmiyorsanız almazsınız kezbanları, anlamadım bu başlığın amacı ne tam olarak?


tartışmak, fikir alış verişi yapmak, daha önce bilmediğin, düşünmediğin şeylerin farkında varmak...

misal, (Dunning-Kruger etkisi) https://tr.wikipedia.org/wiki/Dunning-Kruger_etkisi böyle bir bilgiden bi haberdim, şimdi haberim oldu, mutlu oldum...

ayrıca bende anlamıyorum bu kasıntının anlamı ne? sanırsın 7-24 bilimsel makale akıyor güncele de araya bu konu girmiş, sırıtmış, birde garbage atmışlar...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş


Feamer said:

bunun kaynağını merak ediyorum?

gerçi şöyle bir çalışma yapılmış ama,

said:
Türkiye Psikiyatri Vakfı'nın dün düzenlenen 2011 yılı ikinci dönem olağan toplantısında, şu hayatta her şeyin en iyisini, en kısa zamanda hakettiğini düşünen 21 yaşındaki Sinemis Balöz'ün bu sonuca tam olarak neden ve nasıl vardığı sorularına bir yanıt arandı. Kendisini diğer insanlardan ayıran kayda değer bir özelliği ya da önemli bir başarısı bulunmadığı halde hayatla ilgili oldukça iddialı beklentileri bulunan Sinemis Balöz'ün ruhsal durumunu mercek altına alan uzmanlar, vakanın çözülmesi halinde benzer durumdaki milyonlarca hasta için de bir umut ışığı doğabileceği konusunda hemfikirler.

"Kendisi bildiğimiz, sıradan bir insan"

Kongrenin açılış konuşmasında söz alan Prof. Dr. Eray Lape, Sinemis Balöz ve ailesini 6 yıl gibi uzun bir süre boyunca gözlemleme şansı bulduklarını belirterek şöyle devam etti:

"Sinemis Hanım'da aşağı yukarı 15 yaş civarından itibaren 'Her şeyin en iyisini hakettiği ve bunları en kısa zamanda elde etmesi gerektiği' yönünde sabit bir saplantı gözlemlediğimizi söyleyebiliriz. Kendisini akranlarından ayıran herhangi bir vasfı olmadığını bildiğimiz hasta, ergenlik dönemini de ortalama bir yaşıtından farksız geçirmişti. Belki bi ihtimal saniyede 2-3 kelime daha çok sms mesajı yazıyordu, belki daha çok kankisi vardı ama bunun gibi ufak detaylar dışında bildiğimiz normal, sıradan bir insan. Nasıl olup da her şeyin en iyisini hakettiği ise bilim dünyası için halen üzerinde en fazla spekülasyon yapılan konulardan biri..."

Aşırı özgüvenin kaynağı bulunamadı

1.66 boyunda ve kendi iddiasına göre 56, klinik ortamlarda elektronik tartıyla yapılan hassas ölçümlere göre ise 59.6 kg ağırlığında olan genç kızın fiziksel anlamda olsa olsa "eli yüzü düzgün" olarak nitelendirilebileceğini belirten Lape, "Ancak mesela evleneceği erkeği tarif etmesini istediğimizde ortaya Kıvanç Tatlıtuğ, İlber Ortaylı ve Ali Ağaoğlu kırması bir şey çıkıyor. Açıkçası öyle yüzüne bakılmaz bir tip de değil fakat ortalama bir belediye otobüsünde bile en az onun ayarında yarım düzine kadar genç kız görmek mümkünken ancak böyle bir adamın kendisini taşıyabileceğine olan inancı gerçekten inanılmaz" diyerek, hastada gözlemlenen yüksek egonun sebebini fiziksel görünüşünden kaynaklanan aşırı bir özgüvene bağlamanın da hatalı olacağını ifade etti.

Akademik geçmişinde de bir numara yok

Lape, yaptığı sunumda hastanın akademik geçmişiyle ilgili bilgileri de meslektaşlarıyla paylaşırken, ilk ve orta öğrenim hayatı boyunca vasatın biraz üstü bir başarı sergileyen Sinemis Balöz'ün halen de ortalama bir üniversitede işletme eğitimini sürdürdüğüne dikkat çekti. "Ekrandaki transkriptinde de görüldüğü üzere Üniversitede de öyle ahım şahım bir performans sergilemiyor. İşte buyrun, not ortalaması da 2,8. Ancak buna rağmen okul biter bitmez iyi bir şirkette yüksek maaşlı bir işi hakettiğine dair sarsılmaz bir inancı var" diyen Lape, bu beklentinin gerçekleşmemesi halinde hastanın kendisine haksızlık yapıldığına ve kıymetinin kesinlikle bilinmediğine dair bir savunma mekanizması geliştireceğine kesin gözüyle baktıklarını vurguladı.

"Hasta kendi yarattığı bir hayal dünyasında"

Sinemis Balöz'ün şu anda sosyal ilişkilerdeki tutumunu tamamen "haksızlığa kesinlikle dayanamadığı" gerekçesine dayandırdığının altını çizen Lape, elle tutulur bir özelliği olmadığı halde çok özel bir insan olduğuna inananan hastanın kendisindeki en basit meziyetlerin bile altını çizme eğilimini ise şu sözlerle aktardı:

"Çok mecbur kalmadıkça yalan söylememek, hırsızlık yapmamak, haklı olduğunu düşündüğü konularda kendisini savunmak gibi ortalama bir bireyde zaten bulunması gereken meziyetleri 'özü sözü bir', 'dürüst', 'mert', 'namuslu' gibi aşırı sıfatlarla süsleyerek kendisini yüceltme çabası içinde. Bu kişinin içerisinde bulunduğu delüzyon ve kendine kurduğu hayal dünyası bu kadar sağlam bir yanılgıya dayalıyken tedavi sürecinin uzaması... Off yani.. Biri bana anlatabilir mi allahaşkına, bilmemkim burger sosunu 3 değil 1 tane verip de, mayonezi fazla koydu diye cıngar çıkarmanın haksızlığa dayanamamakla ne alakası var? Bunlarla uğraşıyoruz işte bütün gün..."

Tedavi çabaları sonuçsuz kaldı

Profesör Eray Lape, hastanın kliniğe ilk yatırıldığı günden itibaren de karşısına çıkan herkesten ve her şeyden bir şekilde şikayetçi olduğunu söyleyerek, "Sinemis'in günlük hayatında en ufak bir beklemeye, oyalanmaya, söylediklerinin anlaşılmamasına tahammülü yok. Rehabilite aşamasında hastamızı bir süre GSM ve banka operatörleri ile muhattap etmek zorunda kaldık. Fakat gelin görün ki kendisinin daha ilk günden 27 call center çalışanını gerekli yerlere şikayet ettiğini dehşet içinde gözlemledik" ifadelerini kullandı.

Psikiyatri Vakfı üyeleri, toplantının sonunda Sinemis'in ve onun gibi onbinlerce gencin içinde bulunduğu bu hastalıklı duruma modern tıbbın henüz bir çözüm bulamadığı sonucunda birleşirken, genç kız ise konu hakkında yaptığı kısa açıklamada Türk Psikiyatristlerinin Avrupalı meslektaşlarının gerisinde olduğunun altını çizdi. Vakfın her geçen sene kalitesinden ödün verdiğini ve son zamanlarda iyiden iyiye bozduğunu dile giren Balöz, gözlem ve tedavi amacıyla klinikte kaldığı süreyi ise "Şaka gibi yani..." olarak nitelendirmekle yetindi.
http://www.zaytung.com/haberdetay.asp?newsid=137262




LAN AHAHAHAHAHAHAH gerçek olamayacak kadar iyi olduğunu anlamıştım. Kahkahalar atarak okudum bazı bölümleri.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Laurelin said:

feminizmle alakasi yok, kadinlari "evlenilicek" ve "eglenilicek" diye ayirip ilk kategoridekine oldugundan fazla prim verirseniz tabiki kezbanlar kendini bulunmaz hint kumasi sanicak ve beklentilerini ona gore ayarliycak

ben manwhore oliyim, gonlumu eglendiriyim ama evlenirken bakire olsun seklinde calisiyor kafalar malum, aileden geliyor zaten bu. sonra neden tinder da skor yapamiyorum filan booo diye agliyorsunuz :P


(td)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bingildak said:

çok detaylı analizlik bir durum yok, Laurelin noktayı koymuş zaten. yoktan var olan veya genetik bir durum değil, ne verirsen onu alıyorsun. pun intended as you like.


aslında çok detaylı analizlik bir durum var. başlıkta yazılanlar ise birbirinden bağımsız konuları aynı potada eritmekten ibaret.

kafamızdaki kalıpları devam ettireceğimiz için yazdıklarımın önemi olmayacak belki ama yine de birkaç bişi diyecem.

Laurelin said:

feminizmle alakasi yok, kadinlari "evlenilicek" ve "eglenilicek" diye ayirip ilk kategoridekine oldugundan fazla prim verirseniz tabiki kezbanlar kendini bulunmaz hint kumasi sanicak ve beklentilerini ona gore ayarliycak

ben manwhore oliyim, gonlumu eglendiriyim ama evlenirken bakire olsun seklinde calisiyor kafalar malum, aileden geliyor zaten bu. sonra neden tinder da skor yapamiyorum filan booo diye agliyorsunuz :P


BonePART said:

Çünkü kurtlu baklanın kör alıcısı var.
türk insanı o kadar cinselliğe açki, her baklanın bir alıcısı var. Avrupadaki kızlar hedehödö Türk kızları gitsin Ruslar gelsin derken asıl soru o kızlarda buraya gelince aynı olaya dönüşecek. Mühendislikte burma bıyık 4 kızın entourage ile gezmesinin sonucu bu.

Senelerce "Ay Burçin ne güzel yazıyorsun" " Ay BilgeNur seni dinlemeye doyamıyorum" diye meme hevesine düşen binlerce erkek olunca böyle oluyor.


kezbanlığın sebebi bunlar, bu yazılar noktayı koymuş denilmiş de alakası yok.

erkeklerin cinselliğe açlığı olmasından şikayet ediyorsunuz da, neden aç olduğunu umursamadan yazıyorsunuz.
diskoya girdiğin an elli tane kız üstüne mi atlıyor da biz halen aç kalıyoruz sanıyorsunuz arkadaş?

birkaç örnek vereyim.

50-60 yaşındaki ve daha yaşlı kadınlar, kendi seçmedikleri kocalarla evlenmek zorunda kalmışlar. ve sırf ailenin devamı için kocalarına katlanmak durumundalar. bu anneler, kızlarına "aman kızın sevgili olmaya çalışan erkeğe yaklaşma, birisi seni sevdiğini söylerse inanma" vs vs gibi laflarla, kendi acılarını kızlarına dayatmışlardır.

babasına sürekli "aşkım" diye hitap eden kız modeli var. buna ailesi sürekli prenses muamelesi yapmıştır, ve babasıyla yaşadığı tek taraflı almaya durumunu "aşk" olarak algılamış, hiç bir erkeğin kendisiyle babası kadar ilgilenemeyeceği düşüncesindedir. her istediğini yapmayan erkeklere karşı sürekli kezbanlık sergilerler.

türkiye'de insan iletişimleri fazla yorucu olabiliyor. karşımızdaki insana saygımız yok ve empati yapamıyoruz. ayrıca bir kişinin yanına oturup konuşmaya başladığımızda sanki hayatına karışabilecek hakkı kendimizde görebiliyoruz. avrupa'ya giden bir türk, rasgele bir kızın pat diye gelip kendisiyle konuşup sonra da gitmesine şaşırabiliyor. çünkü onlardaki yetiştirilme kültürü bizimkine göre farklı (youtube'da east vs west, europe vs asia diye aratınca bazı kıyas videoları çıkıyor)

işte bunlar yüzünden konuyu sadece cinsel açlığa bağlamak o kadar sığ ve o kadar kolaya kaçmak ki.
tartışılması gereken çok şey var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Feamer said:

bunun kaynağını merak ediyorum?

gerçi şöyle bir çalışma yapılmış ama,

said:
şu hayatta her şeyin en iyisini, en kısa zamanda hakettiğini düşünen 21 yaşındaki Sinemis Balöz'ün bu sonuca tam olarak neden ve nasıl vardığı sorularına bir yanıt arandı. Kendisini diğer insanlardan ayıran kayda değer bir özelliği ya da önemli bir başarısı bulunmadığı halde hayatla ilgili oldukça iddialı beklentileri bulunan Sinemis Balöz'ün ruhsal durumunu mercek altına alan uzmanlar, vakanın çözülmesi halinde benzer durumdaki milyonlarca hasta için de bir umut ışığı doğabileceği konusunda hemfikirler.


bu yazdığının sadece kezbanlıkla alakası yok, millenial olmakla da alakası var.

bazen milleniallar "şımartılmış veletler" olmakla suçlanır. ki bir bakıma doğrudur.
ama aslında millenialların ne kadar "fucked up" olduklarını izah eden yazılar var ki o da önemli.

mesela babalarımız, dedelerimiz, üniversitelere girerken radyodan anons dinler öyle başvurur ve gittiğinde de okula alınırmış.
o dönemin insanları boş beleşten pat diye profesörlüğe yükselmesi de kolay olmuştu haliyle.

günümüzde "HERKES EĞİTİMLİ OLMALI!!!" tarzı kampanyalar sayesinde, evet herkes eğitimli oldu. herkes üniversiteli oldu.
ama üniversiteli olmak da bir o kadar ayağa düştü.
herkesin yeşil pasaport sahibi olduğunu düşünün, bu durumda avrupa yeşil pasaportlara verdiği hakları kısacaktır, bu da onun gibi.

herkes üniversite mezunu olunca lise mezunu olmanın önemi bitti. bırak onu, eskiden üniversite mezunu olduğunda elde edeceğin hakları, 2 master 1 doktora bitirdikten sonra bile elde edemiyorsun.
öküz gibi bir eğitim enflasyonu var.

ekonomiye de dikkat edin.
bir hesaplama vardı. diyelim ki 60'larda bir üniversite mezunu, 20 ay çalışıp 3 odalı bir ev satın alabiliyorken,
günümüzde aynı seviye mezun, 120 ay çalışıp 2 odalı bir ev anca satın alabiliyor.

tabii bunun arkasında, 9/11 saldırısı ve arkasında gelen ekonomik krizin de büyük etkisi var.

baby boomer'dan daha fazla çalışan bir millenial, bu çalışmalarının karşılığını görebilmek istiyor. baby boomer belirli kademeye geldiğinde insan gibi yaşayabiliyorken, millenial aynı kademede çöpçü muamelesi görüyor ve haliyle bunu haketmediğine inanıyor.

böyle olunca da "sen şımarıksın, her şeyin senin hakkın olduğuna inanıyorsun" tarzı bir görüş ortaya çıkıyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bone said:


baby boomer'dan daha fazla çalışan bir millenial, bu çalışmalarının karşılığını görebilmek istiyor. baby boomer belirli kademeye geldiğinde insan gibi yaşayabiliyorken, millenial aynı kademede çöpçü muamelesi görüyor ve haliyle bunu haketmediğine inanıyor.

böyle olunca da "sen şımarıksın, her şeyin senin hakkın olduğuna inanıyorsun" tarzı bir görüş ortaya çıkıyor.


Orası öylede, altı çizili noktanın nedenini merak ediyorum, neden "haliyle"?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Baggio said:

Türk kızlarının yarısından fazlası kezbandır veya çok ağır potansiyeli vardır da çaktırmıyordur. Bunun birçok nedeni var.

- Zaten default dandik bir ırk olmamız,
- Kızların daha bebeklikten sürekli "evlilik" ve "namus" odaklı bir aile eğitimi görmeleri,
- Bununla yumurta-tavuk tarzı bir etkileşim sonucu erkeklerin abazalığı,
- "Düzgün" kadınla "irospa" kadın gibi iki kavramın türetilmesi ve bunun psikoloji/şartlar hiç önemsenmeden tamamen bir tane "zar" ile bağdaştırılması,
- Tüm bunlara sebep olan saçma sapan mahalle baskıları ve dini safsatalar,
- Çoğu kadının evlendikten sonra sadece "para lazımsa" çalışması, yani bir gün erkek eve yeterince para getirirse çalışmaya ve üretmeye uğraşmak yerine boş oturmak ve çocuk doğurmak/bakmak amacında olması.

Kimse bakire kalmak zorunda değil, evlenmek zorunda değil, bakmak veya bakılmak zorunda değil, çocuk sahibi olmak zorunda değil. Önce bu özgürlüklerin toplumda anlaşılması ve yerleşmesi lazım. Bunlar için de buna yönelik modern eğitim lazım. Biz aksine parası olmayan herkesi imam hatiplere mahkum ettiğimizden zaten olan olmuş, minimum 50 sene daha böyle.

Ayrıca konu feminizme falan gelmiş de feminizm bazı aptal kadınların içini hayvan gibi boşalttığı, anlamını kaybettirdiği, antipatikleştirdiği, kadınların "feminist" damgası yemekten korkmasına bile neden olduğu bir kavram. Doğru anlatılsa ve uygulansa güzel bir şey, bildiğin düz eşitlik. Fakat her konuda olduğu gibi bu konuda da kadınların çoğu eşitlik değil de kendi lehine eşitsizlik istiyor, adına da pozitif ayrımcılık diyor.


bi duzgun yazilmis sunu bulabildim, bonbon WoT una giormiyorum bile adam yokluktan artik kadinalr ustune BITCHES AND WHORES modunda hacli seferi ilan edicek neredeyse :P

feminizmi erkeklerin %90i filan nedir bilmiyorsa, kadinlarin %95 i filan bilmiyordur :P

feminizm bir ideoloji degildir, tamamen egalitaryan temeller uzerine oturur, feminist dusuncede tek degildir simone de beauvoir ile baslatir bugun butlera kadar gidersin

ataerkil sistem kadina verdigi zarar kadar zarari erkegede vermektedir, feminizm erkekleride ozgurlestirmek ister ama "ne diyro bu karilar" modunda yaklasan okuzlere anlatamazsin bunu, cogu kadin gibi erkeklerde boynuna gecirilmis zincirlerden memnundur cunki. femist kadin erkegin alanina girerken "guclu" algilanirken erkek icin tam tersidir bu falan filan. tumbler feminizmi disinda bi halt bilen yok burda tartismakta aptalca o yuzden cok girmemeye calisiyorum


pozitif ayrimcilik ise apayri bir kafadir, pozitif ayrimciliga gereksinime yol acan nedenlerle mucadele etmek yerine pozitif ayrimcilik elestirisi yapmakta cok samimiyetsizdir hani. dusmemek lazim o tuzaga.

butun hersey esit oldugunda sorun olmiyor zaten ama yuzde yuz esitlik diye birseyde dogaya aykiridir, hamilelik ve sut izinleri ile esitlik diye oynayamazsin misal veya kadini alip agir fiziksel guc gereken islerde calistiramazsin vs vs
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...