Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Türk kimliği


Feamer

Öne çıkan mesajlar

Macaristan'da Turancılık
https://tr.wikipedia.org/wiki/Turanc%C4%B1l%C4%B1k#Macaristan.27da_Turanc.C4.B1l.C4.B1k
said:
Orta Asya kökenli bir ulus olan Macarlar'da Orta Asya'daki akraba uluslara yönelik ilgi 1890'larda büyük bir hızla gelişti. 1910 yılında aristokrat kökenli aşırı sağcı siyasetçi ve tarihçi Kont Pál Teleki önderliğinde Budapeşte'de Turan Cemiyeti (Turáni Társaság) kuruldu. Birçok ünlü toplumsal şahsiyeti, bilim adamlarını ve ulusçu şairleri kapsayan cemiyetin amacı "Avrupa'dan Asya'ya, Dévény'den Tokyo'ya kadar Turan'ı aramak," "kardeş uluslar arasında, Macarların yönetiminde birliği sağlamak ve Turancı birlik bilincini yaygınlaştırmak" idi.[7] "Turancılığın, yani Macar olmanın birinci ödevi (...) Turan ülküsünü öğrenmek ve bunu yaymak" idi.[8] Macar Turan Cemiyeti 1913'ten itibaren Turán adlı bir dergi yayımladı. 1920'de dokuz Turancı cemiyet ve birliğin katılımıyla Macaristan Turan Federasyonu (Magyarország Turáni Szövetség) kuruldu.

Macaristan'daki Turancı hareketin Türkiye ile neredeyse aynı günlerde örgütlenmesi, Turancı fikirlerin etkinliği kadar, belki Alman İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı arefesinde Rusya'ya yönelik politikalarıyla da ilgilidir.

Nitekim Macar Turan Cemiyeti'nin lideri Kont Pál Teleki II. Dünya Savaşı sırasında Hitler Almanyası'nın desteğiyle Macaristan başbakanı olacaktır (1941). Kafkasya kahramanı Nuri Paşa da uzun yıllar Almanya'da yaşadıktan sonra 1938'de Türkiye'ye dönerek Hitler Almanyası'nın desteğiyle bir silah fabrikası kurdu; 1941'de Almanya'nın Ankara büyükelçisi Franz von Papen aracılığıyla Türkiye'deki Turancı harekete gizli destek sağladı. Nuri Paşa'nın Alman Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye işlerinden sorumlu müsteşarı Ernst Woermann aracılığıyla aktardığı görüşler, Almanya'da Turancılık Masası'nın ve SS Doğu Türkistan Alayı'nın kurulmasında rol oynadı.[9]


Turán lakaplı Macar tankı (Kubinka Tank Müzesi, Moskova)


https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/35/Turan_tank_kub2.jpg/788px-Turan_tank_kub2.jpg



http://www.kavgamiz.com/orkun/tarih-boyunca-turkculuk-macaristan-da-turancilik-y527.html
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...
iki kitap tanıtımı

1.
Eski ve Modern Türkler

said:
Mustafa Celalettin Paşa
KAYNAK YAYINLARI
Mustafa Celâlettin Paşa Polonya asıllı bir Osmanlı paşasıdır. Türk ordusunda yirmi yıl görev yaptıktan sonra,1869 yılında Eski ve Modern Türkler kitabını, Fransızca olarak yazmış.

Kitabında Türk tarihini, kültürünü, dilini, derinlerden kazıyarak ortaya koymuş, Türk’ü Avrupalıya anlatmak istemiştir. Kitabın, Atatürk’ün okuduğu ve üzerine notlar düştüğü nüshası Anıtkabir Müzesi'nde bulunmaktadır. Kitap, yazıldığından 145 yıl, Atatürk’ün okuduğundan ise yaklaşık 85 yıl sonra, 2014 yılında Türkçeye çevrilmiştir. Kitap, Türk milletinin nasıl ortaya çıktığını, dilinin nasıl geliştiğini, günümüz Avrupa milletlerinin dillerine etkisini ilginç örneklerle aktarmaktadır. 19. yüzyılda ortaya çıkan İndo-Germen, daha sonraki adıyla Hint-Avrupa dilleri kuramına karşılık olarak, Turo-Aryanizm kuramını yine çok ilginç örneklerle, Latince ve Grekçe kıyaslamalarıyla birlikte okuyucuya sunmaktadır.

Mustafa Celâlettin Paşa, Türk dilinin yabancı kelimelerden arındırılmasını ister. Arap alfabesinin Türk diline uygun olmadığını belirtir, bunun yerine latin alfabesini önerir; bununla da kalmaz, oğlu Enver Celâlettin’e Latin alfabesiyle Türkçe mektuplar yazar. Türk kültürünün daha MÖ 2 binli yıllardan bu tarafa nasıl geliştiğini, nasıl yayıldığını, Çin, Moğol, Fransız, Avrupalı misyoner kaynaklarından aktararak, bugüne kadar hiç bilmediğimiz, üstü örtülen tarihimizi de daha 19. yüzyılda ortaya koymaktadır. Mustafa Celâlettin Paşa’nın bizler için bir önemli yönü de, ünlü şairimiz Nâzım Hikmet’in anne tarafından büyük dedesi olmasıdır.


2.
Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Afet İNAN -TTK
ek bilgi olarak ekşiden, sansürlendiği iddia edilen kısmı:
https://eksisozluk.com/medeni-bilgiler-ve-ataturkun-el-yazilari--1105304?a=search&author=insomni4c

said:
"türkler arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. arapların dinini kabul ettikten sonra bu din arapların (..) türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. bilakis türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
"türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
"türk milletini allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
"... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, türk düşmanları olan arap çöllerine gitti. (..) artık türk, cenneti değil, (..) son türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. işte dinin, din hissinin türk milletinde bıraktığı derin hatıra..."


not: mütevekkil
sıfat
her işi Tanrı’ya bırakmış, yazgıya boyun eğmiş (kimse).
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

türk kimliği kavramıyla birebir ilgili olduğu için gündemdeki anayasa tartışmalarıyla ilgili roni marguiles'in yazdığı yazıyı koyayım bir köşeye:

ilk dört madde

İlk dört madde

Öyle bir el çabukluğu marifet ile karşılaştık ki, anayasa filan tartışmıyoruz. Tartışacağımız da yok.

Sadece başkanlık tartışıyoruz. Hatta başkanlığı bile değil, sadece Tayyip Erdoğan'ın başkanlığını tartışıyoruz.

Oysa, daha birkaç sene önce, yeni ve farklı bir anayasa ihtiyacı yaygın bir kabul görüyordu. AKP üye ve kurmayları ve hatta Tayyip Erdoğan da bu kabulü paylaşıyor ve hatta sık sık gündeme getiriyordu.

Değişmesi gerektiği en açık olan kısımların başında ünlü "ilk dört madde" geliyordu (ve geliyor). Hani "değiştirilmesi teklif edilemez" olan dört madde.

Bunları herkesin bildiği varsayılır hep, ama ben yine de hatırlatayım:

"Madde 1.– Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

Madde 2.– Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

Madde 3.– Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı 'İstiklal Marşı'dır. Başkenti Ankara'dır.

Madde 4.– Anayasanın 1inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez."

Son cümledeki "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez" saçmalığını bir kenara bırakalım. İnsan toplumları değişken, dinamik ve hareketlidir; toplumsal olan her şey değişir ve değiştirilebilir. Üç beş tane generalin "değiştirilemez" demesi hiçbir şeyi etkilemez.

Teklif edilememesi ise iyice komik. İşte buyrun, bakın, ben şu anda teklif ettim.

Bu anlamsız komiklik dışında, rahatsız edici iki nokta var bu maddelerde.

Biri, Atatürk milliyetçiliğine bağlı olma kavramı. Biri de, dilin Türkçe olması.

Dikkat ederseniz, tam da bu iki konu Türkiye toplumunun en azından on yıldır harala gürele tartıştığı konular. Önemli değişikliklerin teklif edildiği konular. Teklif ne kelime? Kıyısından köşesinden değişikliklerin gerçekten yapılmaya başlandığı konular.

Atatürk milliyetçiliği söz konusuysa, "Andımız" kaldırıldı, her okulda 19 Mayıs törenleri yapma adeti kaldırıldı. Dil söz konusuysa, anadilde eğitim konusu gündemin önemli bir maddesi haline geldi, TRT Kürtçe yayına başladı, Kürtçe dersleri uygulanır oldu.

Yanlış anlaşılmasın; "Ve sorunlar çözüldü" demiyorum. Diyorum ki, ilk dört maddedeki sorunlu iki konu bu toplum tarafından uzun uzun tartışıldı ve sorunun çözülmesi doğrultusunda ufacık da olsa adımlar atılabildi.

"Türklüğün tarihî ve manevî değerleri"

Mesele bundan ibaret olsa, diyebilirdim ki, kalsın o zaman bu maddeler, toplum nasılsa aşıyor artık bunları.

Ama biraz daha dikkatli okuyalım. Madde 2'de şu var: "Türkiye Cumhuriyeti... başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan... bir hukuk Devletidir".

Neymiş başlangıçta belirtilen bu temel ilkeler?

Anayasa'nın başında, ilk dört maddeden önce "Başlangıç" bölümü var. Çok uzun değil. Benim bu yazımdan daha kısa. Ama Türkiye Cumhuriyeti işte bu "Başlangıç" bölümündeki temel ilkelere dayanıyormuş.

"Başlangıç" bölümü baştan aşağı "Türk varlığı", "Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisi", "Türk millî menfaatleri", "Türklüğün tarihî ve manevî değerleri" ile dolu.

Bazı madrabazlar, "Yahu, biz 'Türk' derken bu topraklarda yaşayan hepimizi kastediyoruz" der.

Biz Türk olmayanlar ise, kimi kastettiklerini çok iyi biliriz; 90 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca çok iyi öğrendik. Öğretildi bize.

Hadi benim neyi öğrenip neyi öğrenmediğim çok da önemli değil. Ama gelin görün ki, Kürt halkı da öğrendi.

İşte bu nedenledir ki, bu ilk dört maddeyi ve bu maddelerin dayandığı "Başlangıç" bölümünü değiştirmeden yazılan bir anayasa, beni ve Kürtleri ve daha pek çoğumuzu dışlamaya devam edecektir. Yok hükmündedir. Eninde sonunda tekrar değiştirilmeye mahkûmdur.

Ve değiştirileceği güne kadar Türkiye'de kalıcı bir barışın, huzurun, eşitliğin, adaletin önünde engel oluşturmaya devam edecektir.

Roni Margulies

[email protected]

(Sosyalist İşçi)



http://marksist.org/icerik/Yazar/5021/Darbeyi-kimler-engelledi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

2000 lerin sözde aydın, liberal, sosyalistlerinin azalarak bittiğini zannediyordum, artıkları hala yaşıyormuş, akp yi başımıza sardınız yetmiyor daha ne istiyorsunuz?

diğer taraftan, zamanının belirli bir bölümünü ingiltere de geçirmiş, robet koleji mezunu yahudi kökenli bir troçkist in bu kompozit rögar kapağı tadında yazısının konu ile 1:100 oranında nasıl bir alakasının olduğunu da ayrıca merak ediyorum.

hayır bir şey değil, yazıyı okumak ve şunları yazmak için harcadığım zamana yazık, "Teklif edilememesi ise iyice komik. İşte buyrun, bakın, ben şu anda teklif ettim." nasıl bir kafa yapısının ürünü bir düşüncedir? hadi böyle saçma şeyleri düşünüyorsunuz, yazarken falan "lan ben ne yazdım" diye tekrar kontrol etmiyor musunuz?

hayır o veya bu şekilde,zürriyetin cumhuriyet zamanında bir zarara uğramış olabilir, mesela varlık vergisi kapsamına girecek kadar zenginleşmiş ve malına mülküne el konulmuş olabilir, bu bünyede sinir yapmış da olabilir ve dahi bu sinir sende yaşam gayesi olarak "intikam" çanlarını kulaklarından eksik etmeyebilir ki, "troçkist" unvanını taşıyor olmana rağmen bu işlerle uğraşıyor olabilirsin ve bu intikam duygusu, bütün hristiyan avrupa, ana tarafını, topraklarından kovalarken sana yaşayacak toprak vermiş, kendi halkına tanımadığı, sana zengileşmene imkanı sağlayacak hakları size tanımış olmasına rağmen, baba tarafın türlü eziyetler ile uğraşırken, ana tarafının en az dörtyüz yıl rahatça yaşamasına imkan sağlamış olan "Türklüğü" açıkça düşman olmanı da sağlamış olabilir veya "türklüğe" bir fayda sağlamadığı gibi zararına uğraşan bir payitahtı ideolojik olarak diriltme dürtüsü ile hareket etmeni de sağlayabilir.

bütün bunları bir derece anlayabilirim,

ama belli bir derecede okumuş bir kişinin, kişisel ajandası ile bu kadar dünya gerçeklerinden uzak, ideoljik bir yazı yazmasını anlayamam
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"... Bizden, iki ucu, yarısı kadar fazla idi. Tanrı lütfettiği için, çok diye korkmadık, savaştık."

Tonyukuk Yazıtı
(İkinci Taş)
Batı yüzü

http://www.gokturkce.net/yazi/tonyukuk-yaziti-cevirisi-okuma-metni/


(İkinci Taş)
Batı yüzü
[1] Tılığ keliirti. Sabi antağ: Yarış yazıda on tümen sü tirilti tir. Ol sabığ eşidip begler kop[un]
[1] Haberci getirdiler. Sözü şöyle: Yarış ovasında yüz bin asker toplandı der. O sözü işitip beyler bütün

[2] yanalım, anğ ubutı yig tidi. Ben anca tir men, ben Bilge Tonyukuk: Altun yışığ aşa keltimiz. İrtiş ögüzüg
[2] dönelim, temiz edepli olmak iyidir dedi. Ben şöyle derim, ben Bilge Tonyukuk: Altun ormanını aşarak geldik. İrtiş nehrini

[3] keçe keltimiz. Kelmişi alp tidi, tuymadı. Tengri Umay ıduk yir sub basa birti erinç. Neke tezer biz?
[3] geçerek geldik. Geleni cesur dedi, duymadı. Tanrı, Umay İlahe, mukaddes yer, su üzerine çökü verdi her hâlde. Niye kaçıyoruz?

[4] Öküş tiyin neke korkur biz? Az tiyin ne basmalım? Tegelim tidim. Tegdimiz, yulıdımız. İkinti kün
[4] Çok diye niye korkuyoruz? Az diye ne kendimizi hor görelim? Hücum edelim dedim. Hücum ettik, yağma ettik. İkinci gün

[5] örtçe kızıp kelti. Sürigüşdümüz. Bizinte iki uçı sırîgarça artuk erti. Terigri yarlıkaduk üçün öküş tiyin
[5] ateş gibi kızıp geldi. Savaştık. Bizden, iki ucu, yarısı kadar fazla idi. Tanrı lütfettiği için, çok diye

[6] korkmadımız, süngüşdümüz. Tarduş sadra udi yariydımız. Kağanın tutdumuz. Yabğusın şadın
[6] korkmadık, savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık. Kağanını tuttuk. Yabgusunu, Şadını

[7] anda ölürti. Eligçe er tutdumuz. Ol ok tün budunun sayu itimiz. Ol sabığ eşidip On Ok begleri budunı kop
[7] orda öldürdüler. Elli kadar er tuttuk. O aynı gece halkına haber gönderdik. O sözü işitip On Ok beyleri, milleti hep

[8] kelti, yükünti. Keligme beglerin budunın itip yığıp, azca budun tezmiş erti, On Ok süsin sületdim.
[8] geldi, baş eğdi. Gelen beylerini, milletini tanzim edip, yığıp az mikdarda millet kaçmıştı. On °k ordusunu sevk ettim.

[9] Biz yime süledimiz. Anı ert[t]imiz. Yinçü ögüzüg keçe Tinsi Oğlı aytığma bengilig Ek tağığ ertü[rtüm].
[9] Biz de Ordu sevk ettik. Anıyı geçtik. İnci nehrini geçerek Tinsi Oğlu denilen mukaddes Ek dağını aşırdım.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...
ekşide şu başlık içine,https://eksisozluk.com/turkler-araplarin-kolesiydi--5302412?a=popular&p=2 şu içerik yazılmış,https://eksisozluk.com/entry/66294412 şahsen kayda değer buldum


herkes tarih üzerinden gidip bir şekilde yönlendirilen ve milliyetçilik ile islamı birbirine geçirmek için aynı zamanda yeri geldiğinde günümüzde olduğu gibi bunu kullanmak için hep depoda veya mahzende bekletilen kitap düşünceleri olmuştur.

her şeyden önce türkler diye bir kavram yoktur. türk boyları diye bir kavram vardır.
türkleri bir çatı altında toplama fikri binlerce yıldır vardır fakat gerek inanış gerekse inanış farkları bunları engellemiştir.

bir zamanlar roma-vatikan'ın yaptığı haçlı seferleri gibi tüm hristiyan halkını bir çatı altında toplamak gibi bir şeydir.

fakat bilmediğiniz çok önemli tarihi belgeler var ve benim işim bu olduğu için detaylandırmadan birşeyler anlatmak isterim.

anadolu beylikleri ve islami düşünceleri ne yazık ki tc. de bilinmemekte.
ki sonradan yazılan tüm kitaplar öncesinin de neredeyse osmanlı beyliğinin yönetimi şeklinde yorumlanıp algı yaratılmaya çalışılmıştır.

500 kadırgalık ilk haçlı seferini püskürten beylik aydınoğlu beyliği dir.
tarih kitapları osmanlı diye geçer. neden ?
sebebi açık geçmişte de olduğu gibi türk halkı islamiyeti kabul etmiş olsa bile kendi gelenekleriyle birlikte harmanlamış ve birçok tarikat ve düşüncenin ortaya çıkmasına ön ayak olmuştur.
osmanlı beyliği ve birkaç beylik sünni inancını kabul ederken, diğer belikler şii inancından doğan çok çeşitli bilime ve gelişmeye olanak tanıyan dinleri tercih etmişlerdir. bu da bize salt çoğunluğun sünni olmadığını gösterir.
bu çıkarım islam aleminin %80-90'ını oluşturan sünnilerin türk beylikleri ve uygarlıkları arasında %10-20'si civarı bir çoğunluğa tekabül etmekteydi.
bu da bize göstermektedir ki türkler müslüman olsalar dahi kendi geleneklerini, yobazlaşmayı, bağnazlaşmayı, teokrasiyi reddettikleri anlamıdır.
araplar ile anlaşabilen ve onlar gibi düşünen osmanlı beyliği bunun göstergesidir.
tarih kitaplarının aksine osmanlı beyliğinin bilim ve diğer tüm gelişmeleri taklit ettiği görülmektedir.
mimariyi; batı anadolu beyliklerinden,
denizciliği; batı ve güney anadolu beyliklerinden,
bilimi; doğu,batı ve güney anadolu beyliklerinden taklit ettiğini görmekteyiz.

türk beylikleri sünni inancı red edip şii inancının birçok geleneğini devam ettirmesine olanak tanımasından dolayı şii inancına sıcak bakmış, fakat günümüzde ve geçmişte olduğu gibi savaşın ve barbarlığın dininin olmaması gibi yok olma seviyesine gerilemiştir.
bahsetmek istediğim başlığın yanlış açıldığı, dönem ne olursa olsun günümüz de dahil müslümanlığın ve türklüğün bir çatı altında toplanmasının mümkün olmadığıdır.
sebebini yukarda kısa ve basit anlatmaya çalıştım.
hangi müslümanlık, hangi türklük ?
unutmamak gerekir ki arap halkı mimariyi ve doğa bilgisini türklerden kopyalamıştır.
cami kavramı türklerin diğer hristiyan mimarlara yaptırdığı bir bina olarak islam alemine girmiştir.
gerek plan gerek diğer unsurları bakımından kiliselerinin kopyasıdır.
fakat osmanlı dışında heryeri camii ile dolduran bir başka beylik yoktur.
selçuklu sarayları, kudüs islami yapıları ve osmanlının elinin değmediği tüm beylik yapılarına bakıldığı takdirde geçmiş ile olan bağın kopmadığını görürüz.
beyliklerin ve osmanlıların yapıları karşılaştırıldığında her şey ortadadır zaten.
osmanlı ve birkaç boyunduruk beylikte kentlerde 5 camiye 1 medrese düşer.
fakat diğer beyliklerde bu durum tam tersidir. 5 medreseye 1 cami düşmekte.

basit bir başlık gibi açılmış fakat 3-5 tarihi bilgi vermek ile bu kavramın açıklanamayacağını anlatmak istedim.

köle kavramı türkleri kapsamamakta. birkaç türk boyunu kapsamakta ki onlar da sonradan tüm türk aleminin içine sıçmıştır. (bknz. osmanlı)

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

alıntı said:

anlayış dergisi (sayı 22)
nisan 2005

dikkatli ve titiz bir okuma, anonim tevârih-i âl-i osmanlar ile aşıkpaşaoğlu'nun tevârih-i âl-i osman adlı eserindeki ilginç bir noktayı tebarüz ettirir: hem meçhul müellif(ler) hem de aşıkpaşaoğlu, bizzat kendileri olayları hikaye ederlerken, müslüman, ehl-i islam veya nadiren türk kelimelerini; karşı-taraf, başka bir deyişle, ehl-i küffar osmanlılar hakkında konuşurken ise daima türk kelimesini kullanırlar.

bundan daha dikkat çekici olanı, anonimlerin, müslüman arap ordularının istanbul'u kuşatmalarını anlatırken takındıkları tavırdır: içlerinde ebu eyyub el-ensârî'nin de bulunduğu bu kuşatmalardan birisinde, yapılan anlaşma gereği başlarında ebu eyyub'un bulunduğu silahsız müslüman bir grup ayasofya'da namaz kılacak; akabinde müslüman araplar kuşatmayı kaldırıp gideceklerdir. anonimler, bu olayları tahkiye ederlerken, müslümanlar, ehl-i islam gibi kelimeleri kullanırlar; söz karşı tarafa geçince birden bire, müslüman arap ordularından bahsettiklerini unutmuşcasına, türk kelimesini kullanmaya başlarlar: "bu kez ol keşiş gelüp feryâd idüp saçın sakalın yolup: 'zehi rüsvalık ettiniz. bu türkleri getürüp bizim mekke'müze koydunuz'. /.../ 'evet ben revâ görmezin kim sağ esen türkler çıkalar gideler.' /.../ 'andan türkler gelüp geçdükde biz arkurı girelüm'. [n. azamat çevirisi, s. 107-108; n. öztürk neşri, s. 118-119]." bu tarz bir tahkiyenin ne kadar bilinçli olduğunu gösterircesine, keşiş ile tekfur'un konuşmaları bitip, tekrar anonimler anlatmaya başladığında, yine müslümanlar, ehl-i islam tabirlerine geri dönülür. yukarıdaki alıntılar, yoruma mahal bırakmayacak derecede açık ve seçiktirler. müslüman yazarlar kendi ben-idraklerini kavramsallaştırırken, müslüman ile türk kelimesini eş-anlamlı kullanıyor, karşı-taraf ise, bu iki kelimeyi aynîleştiriyor.
özetlenen bu durumun oldukça geriye giden tarihî bir bağlamı mevcuttur: papa ıı. baschalis 1100 ağustos'unda, roma'da bir ferman yayımlar: "müslümanlar eşittir türkler". bu acil mesajın yayımlanmasının en önemli nedeni, hiç şüphesiz, anadolu'da müslümanlarla savaşan avrupa orduları içerisinde bulunan papazların kilise'ye gönderdikleri notlardır. 11 ekim 1098'de antakya'da cereyan eden savaşlara katılan bir papaz'ın notlarındaki bir ibare şöyledir: "her yerde türkler". nitekim 1188-1190 tarihlerindeki haçlı seferine katılan alman imparatoru barbarossa'nın ordusunda bulunan ansbert, latince kaleme aldığı kronikte anadolu'dan, artık, türkiye diye bahsetmektedir. bir çeyrek asır sonra ise, 1228-29'da, tannhauser'in almanca haçlı seferi şarkısı'nda, anadolu için türkie adı kullanılıyordu. kısaca, anadolu'da her yerde olan türkler, tarihte ilk defa bir coğrafyanın, türk sözcüğüne nisbetle anılmasını doğurmuştur: türkiye yani türklerin meskun olduğu yer.

daha da geri gidildiğinde türk sözcüğünün tarihçesi nasıl takip edilebilir: araplar, hem islam öncesi hem de islamî dönemde orta-asya'ya nüfuz etmeye başladıklarında gök-türkler'in [552-731] damgasını taşıyan bir kültür ortamıyla karşılaştıklarından; ayrıca sulu kağan komutasındaki türkeşler devleti [630-766] ile savaştıklarından, türk kelimesini, parsların turan kelimesine tercih ederek, yaygınlaştırdılar ve orta-asya'daki tüm kavimleri türk diye adlandırdılar. deyiş yerindeyse, türk kelimesini cihanşumul kılan, arapça'dır. 745'de kurulup 840'da kırgızlar tarafından yıkılan uygurlar'ın ise islamî bir dönemde vücut bulduğu gözönünde bulundurulmalıdır.

metinlerin dikkatli ve titiz bir incelemesi, ne genelde arapların ne de özelde, türkleri kendilerine konu edinen cahız ile ibn hassul'un türk kelimesini kullanımları bir millete delalet etmez. bu nedenle türk-olan, yani türkî olan ile bir kavmin tarihî bir vakıa haline gelmesi, yani millet olması anlamındaki türk/türklük kelimesi birbirinden ayrı değerlendirilmelidir. arkeolojik kazılar, ya da diğer çok yönlü tarihî araştırmalar türkî olan hakkında bilgi verebilir; ancak anadolu-balkanlar'da vücud bulan türklüğün organik tarihiyle doğrudan bir alakası yoktur. benzer biçimde kuzey afrika'da, yemen'de ya da değişik islam coğrafyalarında vücud bulmuş müslüman türkî tarih bile, anadolu-balkanlar'da yeşermiş, anlam kazanmış türklük için mukavvim bir değer ifade etmez.
öyleyse, anadolu-balkanlar coğrafyasında tecessüm eden, anlam kazanan türklük, dolayısıyla türk tarihî bir vakıa olarak tarih sahnesine, oğuzlar'ın 1040'da, gazneliler'e karşı dandakan meydan muharebesini kazanmasıyla çıkmıştır. malazgirt (1071), anadolu selçuklu (1075), osmanlı (1299), istanbul'un fethi (1453), türkiye cumhuriyeti (1923) sürecini izleyen bu tarihî vakıa, bu coğrafyada yaşayan insanların tarihî ben-idrakinin organik içeriğini oluşturur.bu nedenle türklüğün tarih sahnesine çıkışını, dolayısıyla türk devleti'nin kuruluşunu, erol güngör'ü takip ederek, 1040 tarihiyle başlatmak tarihî vakıaya mutabık olması bakımından en doğrusudur. papa ıı. baschalis'in fermanında dile gelen "müslümanlar eşittir türkler" ifadesinin muhatabı da bu tarihî içeriktir.

kapalı-ırk anlamında, ilahî olarak seçilmiş, misyon sahibi, tarih yapan bir ırk kavramı, bırakınız dinî, felsefî gerekçeleri insanî açıdan bile, en basit ifadeyle saçmadır. çünkü tarih kesbî'dir, vehbî değil. ibn haldun'un dediği gibi: "allah, hiç bir zamana, mekana, kavme, aileye ve kişiye özel ahkam tahsis etmez". tarih kazanıldığı gibi kaybedilebilir de... ali el-amasî'nin tarikü'l-edeb'de evsafını verdiği;mevlana isa'nın, camiü'l-meknunât'ta frenklere/gavurlara karşı konumlandırdığı; şeyhülislam ibn kemal'in hakimiyet sürecini tavsif ettiği türkler, islam ile tarihî vakıa haline geldiler, yani millet oldular. düşmanlarının, imkanı paylaşan ve istikameti muhkem olan insanlar diye tanımladıkları türkler için goerge tractatus, 22 yıllık tutsaklık hayatından sonra kaleme aldığı ve 1480'de basılan hatıratında şöyle der: "türkler dini, doğal görev olarak görür ve yaparlar. öyle yaşarlar ki, insan onların mülksüzlüğü sevdiğini sanır".

anadolu-balkanlar bağlamındaki türklük, tarihî muktesabatın kendisine verdiği hak ile bu hakkın omuzlarına yüklediği vazife dolayısıyla mecazî anlamda seçkindir. başka bir deyişle selimiye, edirne'de; süleymaniye, istanbul'da bulunduğu; istiklal harbi, anadolu'da yapıldığı için kazanılmış bir seçkinlik ve sorumluluk... ancak, türkler, mehmed vanî efendi'nin (ö 1685), tevbe suresi'nin 39. ayetindeki "yerinize başka bir milleti getirir" ifadesini araplar'ın yerine getirilen milletin türkler olduğunu belirterek yorumlamasına benzer biçimde liyakatini kaybedenin seçkinliği de kaybedeciğini akıllarında tutmalıdırlar. yine günümüzün türkleri, karaman bey'ine grand karaman, osmanlı sultanına ise grand turc diyen avrupalıların ifadelerindeki kasıd üzerinde yeniden düşünmelidir.

ihsan fazlıoğlu
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
Osmanlı tarihi hakkında her detayı biliyoruz, ama Orta Asya Türk tarihi çok dağınık ve boş durumda.
biraz araştırıp, okuyup, anlamak istedim. ama karşılaştığım bilgiler çok daha kafa karıştırıcı geldi...

Kazım Mirşan'a göre, ön-Türkçe 16bin yıl önceye kadar dayanıyor, ve bu milletlerin devamı, Roma'dan önce İtalya'da bulunan Etrükslermiş (kurt anne miti dikkat çekiyor).
"Türk nedir" diye baktığımda, Göktürklere kadar gidiyorum.
Ama onun öncesi epey karanlık. "Büyük Hun Devleti" deniliyor, ama Hunlar Türk mü, Moğollarla bağıntıları nedir, anlamıyorum.

Wikipedia'ya baktığımda, "Büyük Hun Devleti" diye bir şey de yok, onun yerine "Xiongnu" görüyorum. İşin ilginci, o sayfanın Çince haline bakıp Chrome'un İngilizce çevirisiyle okumak istediğimde, Xiongnu değil "Huns" diyor. Niyeyse Wikipedia İngilizce sayfada "Huns" demekten gocunmuşlar, "Xiongnu" denmiş.
Hatta "The name Xiongnu may be cognate with that of the Huns and/or the Huna, although this is disputed." diye Xiongnu ile Hunların ayrı şeyler olduğunu iddia etmişler.

Wusun/Usun, Ashina, Tiele/Gaoche, Dingling gibi şeylerle karşılaştım, ama bunlar Türk mü, Hun mu, Çin mi karşılığının cevabını almakta zorlandım.

Haliyle "Türk tarihi" konusunda Göktürklerden öteye gidemediğimi hissediyorum.

Ancak enteresan olan şey, 1930'larda Amerika tarafından yapılmış olan Histomap grafiğinde (her ne kadar eskimiş bilgiler olabilse de) Türkleri M.Ö. 16bin yılına kadar gidiyor göstermiş, ve her ne kadar içlerinde Türklerin baskın olduğunu belirtse de Hun/Moğol tarafını ayırmış. Hatta Çinlilerin, Hun ve Türklerden sonra ortaya çıkmış göstermiş.

Bu konular hakkında, ideolojik kaygılar gütmeden, sağlam kaynaklara dayanarak yazılmış bir yazı, kitap vs var mıdır?

https://i.imgur.com/ZivGKMd.jpg
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kazim Mirsan bir bilim adami degil.

Herkes bir onceki atasina ya da bir yanindaki komsusuna benzer ama orijin noktandan yeteri kadar uzaklastiktan sonra Turk ya da Cinli ya da X dedigin 2 insan arasinda anlamli hicbir benzerlik kalmiyor. Bugun senden baslayip bilinen ilk Turk'e kadar bir bir atalarini incelesek dogal bir devamlilik varmis gibi gorunur ama o ilk Turk ile seni cat diye yan yana koysak anlamli hicbir benzerliginiz olmaz yani. O adamdan dogmus herkes de bugun sen olarak sonuclanmamis olabilir. Insandan maymuna da aynen bu sekilde gidilebiliyor ornegin.

Insanlik tarihin her asamasinda etnik bilince sahip toplumlar halinde var olmadi. Bu yuzden "Sunlar Turk mudur degil midir" diye inductive yaklasimlar sakincali. Cunku o sekilde onun atasina da Turk demek zorunda kaliyorsun ve boyle boyle ilk insan ile arasinda hicbir engel kalmiyor. Insanlar bir sabah yataklarindan Turk olarak uyanmadilar ama yasam aliskanliklarinin, birbirleri ile olan baglarinin, diger toplumlar ile olan farklarinin kemiklestigi, Turk olarak adlandirabilecegi bir nokta belirlemek zorundasin. Yoksa maymuna kadar gidiyorsun iste.

Etnik bir grubun kokeninde birden fazla kultur yatabilir ya da bir kulturden birden fazla etnik grup dogabilir. Turkler'in kokeninde yatan kulturler cok iyi incelenemiyor cunku geriye cok birsey birakmamislar. "Hunlar'a Turk mu diyelim yoksa baska birsey mi diyelim" demenin cok bir alemi yok o yuzden, inceleyedigimiz, tanimadigimiz insanlara Turk diyince bu sefer Turk sozcugu birsey ifade etmemeye basliyor. Hunlar tek bir kultur bile olmayabilir yani, belki sadece siyasi bir catiydi folklorik seviyede hicbir anlami yoktu ne bileyim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

türk derken bir ırktan ziyade, belirli bir ortak kültür havuzunu paylaşan insanlardan bahsediyoruz, misal moğollar bu kültür havuzunun içinde olan kabilelerden biri, oğuzlar, kırgızlar, kumanlar vs bunlar "ırk" diyebileceğimiz unsurlar. mesela, farazi konuşuyorum, iö.2000 yıllarında sibiryada taşa işlenmiş bir damga bulunuyor, araştırmacı sonra bunu modern zaman ege yörüklerinin kilim desenleri ile karşılaştıryor ve %80 (%100) benzer olduğunu görüyor gibi gibi gibi etkenler ile bu havuz dolduruyor, mesela anadan doğma isveçlilerin odin ve bazı iskandinav mitleri üzerine ilginç iddiaları var, bir ara buraya da koyarım...

ayrıca Bone merakını giderecek bazı yazı ve programlara denk geldim ama biraz bile izleyip okumadığım için buraya koymamıştım, şimdi nereye koydum da hatırlamıyorum denk gelirsem atarım.

sön dönem osmancıkların yazdığı tarih ve romansıların dışında "türk" tarihi konusunda ideolojik olarak yazım yapıldığına ben şahsen denk gelmedim ama okurken bazı kriterleri koyduğum içinde olabilir bilemiyorum ama aksi, yani ideolojik kaygılar ile tarihi çarpıtma, sansürleme ve/veya bilgisizlik kaynaklı yanlış yazım çok var (modern tarihçilerden bahsediyorum 19yy öncesini konuşmaya bile gerek yok)

mesela çok eskilere (10k) gitmiyor ama Lev Nikolayeviç Gumilyov(Lev Nikolayeviç Gumilev) var, adam için sscb nin resmi ideolojisi ile ters düşmesi bir referans olabilir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Oguzlar ve Kumanlar da irk degil, etnik grup. Turkce konusmayan biri girip Turk boylarindan meydana gelen siyasi bir federasyonun bir parcasi olabilir (atiyorum Macarca konusan bir boyun Hazarlar'a katilmasi ya da Kirgizlar'in Gokturkler'e katilmasi) ama Turkce konusmayan bir kisi ya da boy gidip "ben Oguzum" diyemez, cunku aile, ortak koken ve dil bazli bir orgutlenmeye yabanci biri olarak dahil olamaz. Ama Oguz kisiler farkli irklardan olabilir, cunku Cinliler ile Farslar ile falan karisiyorlar neden olmasin.

Turkler etnogenesislerini sadece Turki olan kavimlerden etkilenerek yasamamislar. Etraflarinda Cin, Iran gibi yerlesik toplumlar ve Turki olmadiklari kabul edilen Iskit artiklari gocebe kavimler ve Mogollar da var. Daha otesi Turki dil konusan tum kavimler Turk etnogenesisini yasamamis, yani konustuklari dil benzese de ortak bir tarih ve farkindalik evriminden gecmemisler. Ornegin Yakutlar tarihte Turk devleti olarak bilinen hicbir olusuma dahil olmalislar, diger Turki kavimler ile olan alisverisleri ve sekillenisleri cok uzun bir suredir ortak degil. Turkluk bir step kulturu olarak ortaya ciktiginda bu adamlar Sibirya ormanlarinda izole bir sekilde yasiyormus, hala da oyleler. Bir teoriye gore steplerede ortaya cikan On-Turkler de aslinda bu ormanlardan inmisler, o sirada steplerde olan yasam tarzina ayak uydurarak boyle at ustunde yasayan mogolumsu tiplere donusmusler. Olabilir, herkees biryerden geliyor sonucta. Gotlar'in da Ukrayna steplerine indiklerinde at binicilik, falconry gibi Alman kavimlerine uzak seylere adapte olduklari biliniyor. Daha sonra gemicilige bile baslamis adamlar. Insanlar adapte oluyor yani.

Kilim deseni, aletler, kiyafet gibi seyler uzerinden saptanan benzerlikler tarih oncesi toplumlari birbirine baglayabilir, cunku adamlar hakkinda bildigin sey cok az oldugu icin bu konuda birbirlerine benziyorlarsa gercekten birbirlerine yakin kulturler oldugunu farzedersin. Ama toplumlarin hayati komplekslestikten sonra bu tur basit seylerin pek bir anlami kalmiyor, cunku hem insanin hayatindaki oge sayisi artiyor ve karmasiklasiyor hem de bir seviyeden sonra sadece kendine benzeyen kisilerden etkilenmiyor artik insanlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Cengizhan türk değil diye bilirken son zamanlarda sağdan soldan duyduklarım kafamı karıştırdı , içimde şüpheler oluşturdu.

Cengizhan kendisi türk diye tanıtmış diye duydum. Ayrıca Hülagü arap katliamları yapmasınıda arapların türk katliamı yapmasının acısını çıkartmak için olduğunu ve türk olduğundan olduğunu okudum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hülagünün karısının hristiyan olmasınında etkisi var diyenler var, ama nihayerinte moğollar için standart prosedür...

diğer taraftan daha önce yazmıştım, hint-paki bir forum vardı orada okumuştum, dediğine göre müslümanlar bölgeye girince zerdüşler neler yazdılarsa, moğollar bölgeye girince müslümanların yazdıkları aynı diyordu, örnekler falan vermişti...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

şöyle bir kitap var,

Çingiz Han'ın Türk Müşavirleri
Prof. Dr. Bahaeddin Ögel


said:
Bu eser, Çin'deki Moğol Sülalesinin resmi tarihi olan Yüanshih'deki biyoğrafya bahislerine dayanılarak yazılmıştır. Bu meşhur Çin tarihindeki Türk kavimlerine mensup şahısların hemen hemen hepsinin kısa biyoğrafları ile soykütüklerini bu kitap içinde toplamak istedik. Bu işe başlamadan önce, bizim şüphesiz ki tek gayemiz, Türk Tarihi ve diline ait yeni belgeler bulmaktı. Bu sebeple biyoğrafyaların bilhassa şahısların menşeileri ile ilgili bölümlerine büyük bir önem verdik ve onları tercüme ederek izaha çalıştık. Geriye kalan bölümlerin ise yalnızca özeti ile yetindik. Bazı önemli biyoğrafyalar ise tam olarak tercüme edilmiştir. Biyoğrafyalar ve soykütükleri incelenip kitap sona erdikten sonra, o kadar çok türkçe söz ortaya çıktı ki, eserin adını "Sino-Turcıca" diye değiştirmekten kendimizi alıkoyamadık. Biyoğrafyaların çoğu Çingiz Han'a bizzat hizmet etmiş ailelere aittir. Bunların yanında, sonradan Çin'e gelerek Moğollara hizmet etmiş Türkler de incelenmiştir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 ay sonra ...
bir kitap daha + uzunca bir info yazısı ile ilginç iddialar,

Medler ve Türkler
Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar
AKÇAĞ YAYINLARI
http://i.idefix.com/cache/600x600-0/originals/0000000567608-1.jpg


https://tarihvearkeoloji.blogspot.com.tr/2014/12/turkler-ve-medler.html?m=1

“medler m.ö 4500 yıllarında sakalardan ayrılarak bugünkü azerbeycan bölgesinde mata (mada) adındaki önderlerinin başkanlığında bir beylik olarak tarih sahnesine çıkmışlardır. bugünkü hemedan’ı başşehir olarak ilan ederek m.ö 2500 yıllarında ı. dahaku başkanlığında med imparatorluğu denen bir imparatorluk kurmuşlar ve uzun geniş bir coğrafayada, birçok kavme hükmetmişlerdir.

son med kralı astiyages’ın (efrasyap, alp er tunga) kızından torunu ı. cyrus m.ö 522 veya 520 yıllarında bir ihtilalle dedesini tahttan ederek, imparatorluk pers imparatorluğu adıyla ı. darius’un ahamenid devleti’ni kurmasına kadar aynen devam etmiştir. pers imparatorluğu denmesinin nedeni ı. cyrus’un babası cambyse’in persli olmasındandır.

başta babilli tarihçi berosus (m.ö. 3.yüzyıl) olmak üzere bütün eski tarihçiler ile özellikle de 19. yüzyılda persepolis ve asur yazıtlarını çözen e. norris, fr. lenormant, sir h.c. rawlinson, j. oppert, ı. taylor, n l. westergaard, f. de saulcy ve m. s. zaborowski gibi batılı dilciler, tarihçiler ve antropologlar medlerin dil, din ve ırk olarak turani (saka, tatar, türk) olduğunu ortaya koymuşlardır.

bu görüş baskın bir görüş olarak 1935-1940 yıllarına kadar devam etmiştir.

ancak bir kısım batılı papaz tarihçiler ile ermeni tarihçileri, 6. yüzyıldaki bir papazın medler’e iranlı demiş olduğu iddiasıyla medlerin iranlı olduğu iddiasında bulunmuşlardır. özellikle 1950 yılından itibaren devrik iran şahı muhammed rıza pehlevî’nin 17 kadar batılı oryantalisti toplayarak ısmarlama bir iran tarihi yazdırmasıyla sadece medler değil; bugünkü iran bölgesinde yaşamış bütün eski kavimler iranlı yapılmıştır. işte bu tarihten sonra medlerin iranlı iddiası yaygınlık kazanmıştır. ne yazık ki, türk tarihçileri de bu yanlış görüşün tekrarlayıcısı olmuşlardır.

oysa, diğer bazı eserleri bir kenara bırakarak sadece tarihin babası kabul edilen herodot’a bile bakmak yeterlidir; çünkü o da medlerden bahsetmiş ve medlerin kan ve ırk olarak perslerden ayrı olduğuna vurgu yapmıştır. medleri, herodot’a dayanarak aryan yapan batılı tarihçilerin sahtekârlıklarını da görmüş olacaklardır.

çünkü herodot’un tarihi’ni modern batı dillerine çevirenlerden bazıları, medlerin med adıyla anılmazdan önceki adlarının arioi (arii) olduğunu belirtirtiği bu sözcüğü, aryan yaparak herodot’un da medlere pers dediği anlamını çıkaranlara karşı notlar düşerek arioi’nin aryan olmadığını belirtmiş olduklarını da göreceklerdi.

hatta firdevsî gibi ortaçağ iranlı tarihçiler, medleri med adı ile değil “kayân” ve “kayânî” adıyla anmışlardır. firdevsî’nin şehname’sinde keykavus, keykubad gibi adlarla anlattğı med veya kayânî krallarının bu adları sanıldığı gibi farsça değildir. pehlevice telaffuza göre söylenmiş medce veya türkçe kökenli adlardır. her ne kadar firdevsî ve diğer ortaçağ iranlı tarihçiler kayânîleri anlatırken, piştad krallığı dedikleri tamamen efsanevi krallar zincirinin bir devamı göstererek onları zımnen de olsa iranlılığına vurgu yapmak istemişlerdir.

son dönem ahamenidleri ve sasaniler de medlere kayânî demekteydiler. çünkü “kay” sözcüğü, iranlların adlandırılmasıyla kayânilerin, eski yunanların ve batılıların adlandırmasıyla medlerin krallık unvanıdır; anlamı da “bey” veya “bay” demektir. bilinen hiçbir pers veya ahamend dönemi iran asılılı kral kay sanıyla anılmamıştır. türkler tarih boyunca bu kay unvanını kullana gelmişlerdir. bilindiği gibi, osmanlıların da boyu “kayı” adını taşır; aslında bu adın “kayı” değil, “kay “ olması gerekir; tartışmasını burada yapacak değiliz.

medlerin iranlı olamayacağını başka kaynaklar da gösterir. örneğin tevrat; tevrat’ın yaratılış (genesis) kitabında hz. nuh’un üç oğlundan insanlığın yeniden türeyişi anlatılırken, med ve diğer türk soyluların adı geçerken, onlarla birlikte, ne pers ve ne de iran adı geçer.

çünkü tevrat’ın bu kitabı yazılırken bölgede iranlılar yoktu; bazı batılılara göre söz konusu kitabın yazılışı m.ö. 1500 yılına kadar gitmektedir. eski kaynaklarda medler hakkında anlatılan dini ve millî gelenekler ve görenekler de medlerin türk soylu olduğunu göstermektedir; bunlardan birisi örneğin “kan kardeşliği” olayıdır.

med uygarlığı başta persler olmak üzere asurluları, babillileri, yunanlıları ve romaları büyük oranda etkilemiştir.”

prof. dr. mehmet bayrakdar

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

o değilde sakalar yok mu? türk mü değiller? :)


gerçi niggerin kafasındaki türk imajı, 15yy sonrası anadolunun müslüman ahalisi olduğu için, dünyada kimse türk olamıyor, biz dahil...

bu adara saka dediği iskitler veya ön iskitler falan, daha doğrusu iskit-saka toprakları olarak bildiğimiz coğrafyada o zamanlar kim yaşıyorsa onlar
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...