Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Dün Bugün Yarın // Geçmiş Günümüz Gelecek


Bone

Öne çıkan mesajlar

R8GpQK2.jpg

 

 

Sırf anlatmış, içimdekileri dökmüş olmak için bir şeyler yazacağım. Öncelikle hayat hikayem öyle trajik felan şeyleri içeren bir durumda hiçbir zaman olmadı. Kızını kömürlükte kapatıp işkence eden, 3. sayfa haberleri tadında bir şeyler yaşamadım. Ama yine de benim için bunaltıcı şeyler.

20 yıldır burada bazı şeyler anlatırım, özellikle ölüm korkusu üzerine. Ama anlatmadığım daha doğrusu anlatmak istemediğim birçok şey de oldu. Bazı kişilerin yazdığınız 10 cümleden 1 cümleyi çekip çıkarıp bunu sürekli önünüze küçümseme malzemesi olarak kullanmasından, fake hesaplar açıp hakaret edip eğlenmesinden dolayı, bazı konulara girmekten kaçındım. Ama yıllar boyunca Paticik birçok önemli üyesini kaybetti, Paticik'i Paticik (ya da Pepelek, ya da UltimaTR) yapan üyeler kaçtı gitti. Zaten topu topu 10-20 üye felan kaldık. Bu saatten sonra 3-4 kişi gelip yazdıklarımı aşağılasa ne olacak artık. O yüzden de daha önce anlatmadığım bazı şeyleri de dahil ederek buraya bir şeyler dökmek istedim. Okuyacak 1-2 kişi varsa da şimdiden teşekkürler.

3 yaşımdan başlayarak çevremdeki çocuklardan çok daha "farklı" olduğumu görüyordum. O yaşlarda her çocuğun yaptığı davranışlardan farklı bir dalga boyunda yaşardım. Bu bahsettiğim şey belki bir otistik veya Asperger mevzusu olabilir, ama hiçbir zaman bu konuda bir araştırma yapılmadı. En çok sevdiğim şeylerin başında, TRT'nin ders kuşağını açıp onun karşısında izlemekti. Daha o yaşlarda çok asosyaldim ve bu asosyallik hayatıma kötü etkiye de neden oldu. Çok küçük yaştan beri yalnızlıkta yaşadım. Anne-baba zaten evde değillerdi, hep çok geç saatte işten çıkıp gelirlerdi. O zamana kadar evde ne yaparsam o kadardı hayatım. Abi/abla/kardeş olmadı, sosyalleşebileceğim ortam çok kısıtlı kaldı. Akrabalarla ilişkiler de çok uzak ve çok gergin oldu hep. Belki de otistik diye tanımladığım durumu körükleyen de içindeki bu yalnızlık olabilir.

Sözde "çağdaş" bir ailede büyüdüm ama köy geleneklerini sürdürmeye çalışan bir babam, çalışma hayatı konusunda aşırı hırslı bir annem oldu. Baba, annesini genç yaşta kaybetmiş, bunun sonucunda herhalde kendisini "otoriter baba olma" rolüne fazla kaptırmış. Tam o an istediği şey yapılmazsa, somurtur, küser, bağırır, ortalığı gerer. Anne, üniversiteyi bölüm birincisi bitirmenin de verdiği hırsla, her şeyi kontrol etme, elinde tutma, mükemmel olma dürtüsüne sahip. Sınavdan 5 puan alsan da 95 puan alsan da onun için kötü bir puandır, "niye 100 almadın" diye hesap sorar. Derdini anlatmaya çalışırsan, sanki ona karşı komplo kuruyormuşçasına pasif agresif moda geçer. Zaten evde olmayan, çok geç gelen iki kişi, ama olduklarında da sürekli gergin ve huzursuz bir aile yapısı. İlkokuldayken bir çocuk eğitimi kitabı bulmuştum, onu okumuştum. Okuduğum yerleri annemlere göstermiştim, "benimle şu şekilde iletişim kurmanızı istiyorum" demiştim de, "hahaha sen kimsin ki bize öğretiyorsun" benzeri bir alaycı tarzla dalga geçmişlerdi.

İlkokula başladığımda okuma yazma biliyordum, ansiklopedi ve bilimsel kitaplarla ilgileniyordum. Ama ilkokul öğretmeni, okuma yazma derslerinde hiç ilgilenmeyip okuma veya yazmayı reddettiğim için, anne-babamı çağırıp "çocuğunuz gerizekalı, okumayı yazmayı öğrenemeyecek" demiş. Onlar da sağolsun "yanlışınız var" felan diye savunma gereği duymamışlar. Aynı okulda aynı öğretmende devam ederken, bir gün sınıfa ansiklopedi getirip onu okuduğumu farketmiş. "Ne ile ilgileniyor bu" diye baktığında anlamış zaten okumayı bildiğimi ve daha ileri derecede materyallerle ilgilendiğimi. Ama sağolsun o da bu konuda bir yönlendirme yapmamış, sadece sınıfta devam etmeme izin vermiş. İlkokul boyunca dersler benim için çok kolaydı, hiç çalışma ihtiyacı hissetmedim. Okul için seçilen soru kitapçıklarında "1. yol ve alternatif 2. yol" diye çözümler olurmuş. Ben zaten bunlara çalışmadığım için, o sırada kafamdan bir yöntem çıkartıp yazılı olanlardan farklı bir şekilde cevaba ulaşırdım. Tabii hiç çaba göstermeden bir şeyler yapabildiğim için, çalışma disiplinini hiçbir zaman edinemedim ve belki de hayatımın sonrası için önemli bir katkıyı kaçırmama neden oldu bu.

İlkokul sonuna doğru tiroid bezlerimden birinin olmadığı tespit edildi (hipotiroidi) ve bu da şişmanlama ve depresyona yatkınlığa neden oluyordu. O zamandan beri hormon dengesi için her sabah Euthyrox kullanmak zorundayım.

İlkokul yıllığında benim için "ağırbaşlı bir arkadaşımızdır" diye yazar. Ama ağırbaşlı felan değildim sadece asosyaldim, konuşmaktan çekinirdim, korkardım, insanlardan uzak kalırdım, ve konuştuğumda da "acaba nasıl desem" diye düşünmekten kekeme gibi iletişim kurmaya çalışırdım. İlkokulu ve ortaokulu tam bir ot gibi geçirdim. Hiçbir şey yaşamadan, hiçbir risk almadan, tek bir noktada hayatı devam ettirerek. İlkokulda çocuklar sosyalleşirken, ortaokulda ilk "aşklarını" yaşarken, ben bunların hepsini kaçırdım. Toplumdan uzak, hayattan uzak, insanlardan uzak, bomboş bir hayat. İnsanlarla nasıl konuşulur bilmediğimden sadece 1 veya 2 arkadaşım olurdu, o kadar.

Liseye geçtiğimde bazı şeyler biraz değişti. Bir arkadaş grubum oldu, 3 oğlan 1 kız şeklindeydik. Lise 1'de sık sık okulu asardık. Öğlen okuldan çıkar, birimizin evine gider, yemek yapar, müzik dinler, sonra oyun felan oynardık. 20 gün devamsızlık hakkı olduğu o sene devamsızlığım 19.5 gün olmuştu (tam sınırda). Ama bu şekilde bir grubun içinde olmak, benim biraz daha "normal" hâle gelebilmeme katkı sağlamıştı. Konuşurken daha az kekeliyordum, daha az çekiniyordum, ve kendimi daha az sıkarak ifade ediyordum. Lise 2 ve 3'te sınıf değişti, devamsızlık hakkı 10 güne düştü, ama kurduğumuz oyun ekibiyle sık sık öğlen okurdan kaçar, internet cafeye giderdik.

Lise 1'de bir kızdan hoşlanmıştım. Çok güzel birisi değil belki ama ilgimi çekmişti. Tanışmayı istemiştim ama çekinmiştim, uzak durmuştum. Sürekli iki kız şeklinde takılıyorlardı, bir gün birbirlerine bakıp bana bakıp kendi aralarında güldüklerini farkettiğimde, utandığımdan, tanışmayı tamamen askıya kaldırmıştım. Lise 2'de çok güzel birisini farkettim, belki de okulun en güzel kızıydı, belki de ben aşık olduğum için öyle görüyordum. Farklı okullardan gelip sevgili olunan kızlardan biriydi, oldukça popüler birisiydi. İstedim uğraştım belki bir şekilde cesaretimi toplar tanışırım diye ama beceremedim. Kendime güvenmediğimden ve "kendi seviyemden üstte" birisi olduğundan korktum ve asla yanına yaklaşamadım. Bu mevzuları zamanında Laurelin ile konuşurdum da belki hatırlar. Lise 3 için hayatımda "tepe" olduğum yılların başladığı zamandı diyebilirim (2001-2003 arası). Ciddi şekilde spor yapıyordum ve epey de kilo vermiştim. Eski hâlime göre daha açılmış, daha konuşkan ve biraz daha cesaretli birisi olmaya başlamıştım. Hayatımın bu olumlu gidişatının da etkisiyle, hoşlandığım bir kızın peşine takıldım. Onunla bol bol konuşup iletişim kurup bir sevgili ilişkisi kurmaya çalışmıştım. Sonu olumlu bitmedi ama en azından denemiştim ki bu da o yıllar için benim için büyük bir değişimdi.

2002 yılında lise biterken çok istediğim iki şey başıma geldi. Birincisi çocukluğumdan beri hayalini kurduğum Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne girme hakkını elde etmiştim, ikincisi de köpek sahibi (Ayk) olmuştum. Geleceğe yönelik heyecanlarım, umutlarım, beklentilerim çok yüksekti ve bundan sonra hayatım daha da güzelleşecek gibi hissediyordum.

Lise 3'teyken dersanelerin de verdiği gazla, sanki üniversite sınavı bitince her şey bitiyor, ondan sonra rahat bir yaşama kavuşuyorsun gibi düşünüyorduk. Birazcık çalışmayla sınıfları tak tak geçiceksin, sonrasında devam edince iyi bir meslek hayatı, iyi bir maaş elde edeceksin zannediyorduk. Ancak tıp fakültesine girdikten sonra yaşadıklarım ve gördüklerim bunun böyle olmayacağını ve oldukça karamsar bir geleceğe gittiğimi hissetmeme neden oldu. Tam o sene AKP kazanmıştı ve bugün "Özgürlükçü Demokrat AKP dönemleri" diye anlatılan o yıllarda bile bazı baskı ve değişiklikleri yansıtmaya başlamıştı. Doktorlara şiddet haberi duyuyorduk sürekli, bazı doktorlar dövülüyor, tartaklanıyor, ağır davranışlarla karşılaşıyordu. AKP "Türk doktorları giderlerse gitsinler, biz yurtdışından doktor ithal ederiz" gibi saldırgan bir şekilde konuşuyordu. Bir yandan da fakültenin içinde bozukluklar ve rahatsız edici uygulamalarla karşılaşıyordum. Eski tip klasik tıp eğitimi yerine, "PDÖ" adı verdikleri yeni bir sistem getirmişlerdi, tam da bizim girdiğimiz senede. Bu yeni sisteme yönelik en ufak bir hazırlık veya planlama yapılmamıştı, her şey doğaçlama ilerletiliyordu ve bizi de kobay fare gibi kullanıyorlardı. Bize anfi derslerine gelen hocalar her seferinde "biz bunları eskiden 3 saatte anlatıyorduk, şimdi 1 saatte anlatmamız istendi, biz de bilmiyoruz nasıl anlatacağımızı" diye konuşuyordu ve biz de derslerden hiçbir verim almadan gün geçiriyorduk. PDÖ sınıflarına "yönlendirici eğitmen" olarak çağrılan hocaların, daha sonra arkadaş toplantılarında "ya beni görevlendirmişler, öğrencileri yönlendirmem gerekiyormuş, ama boş boş oturdum hiçbir şey yapmadan çıktım, paramı aldım" gibi şeyleri övünerek konuştuklarını duyduğumda, hayalini kurduğum o üniversiteden daha da soğumamla sonuçlanmıştı.

Her şey bu kadar hızlı ve üstüste gelince, hayallerimi, seçimlerimi ve sonuçlarını sorgulamama neden oldu. 2003'ün sonuna geldiğimde, geleceğe karşı bazı umutlarımın olduğunu, ama bu umutlarımı gerçekleştirebilecek gücümün kalmadığını farketmiştim. Bir şekilde bu üniversiteyi bitirsem bile, böyle bir ortamda doktorluk yapamayacağımı düşünmeye başladım. Ve hatta dişimi sıkıp devam etmiş olsam, belki de bugün sıklıkla gördüğümüz "doktorla hasta kavga etti" haberlerinden biri bile olabilirdim. Üniversitenin 2. senesinde bir karar alıp tıp fakültesini bırakma kararı verdim. 2004'te Doğu Akdeniz Üniversitesi'ne başladım. Okula girerken Bilgisayar Mühendisliği düşünüyordum, ama aklımı çeldiler, "Bilgisayar Enformatik / Information Technology bölümü geleceğin mesleği" dediler ve orayı seçtim. Sonra işte bildik ölüm korkusu ve anksiyetesi krizleri. 2004-2006 arasında umutlarımı tamamen kaybetmiştim ve o krizler ile geçirdim yıllarımı. Ankara ve İstanbul'da üniversite okuyan arkadaşlardan clublarda partilediklerini, one-night stand ilişkiler yaşadıklarını, 3 kız 3 oğlan birlikte Kaş tatili yaptıklarını felan dinliyordum, ben ise Kıbrıs'ta yurt odasına kapanmış ve krizlerle boğuşur durumdaydım. Gecem gündüzüm birbirine girmişti, yediğimden içtiğimden tat almıyordum. Sinir krizleri geçiriyor ve bir çıkış yolu arıyordum. Tamamen kapkaranlık 2 sene sonunda psikiyatriste gittim. Bana bir ilaç verdi. Bu ilaç beynimi uyuşturuyor, uykumu getiriyordu, ama 4 senede ders kaybetmeden okulu bitirip mezun olmama olanak sağladı. Mezun oldum mu, oldum, o kadar işte.

 

 

uxth1cc.jpg

 

 

İlacı 2013'te bırakana kadar, 2006-2013 arasında tam bir zombi modunda yaşıyordum. Bu yıllar arasında kriz geçirmiyordum belki ama "yaşadığımı" da hissetmiyordum. Lise yıllarımda yavaş yavaş elde ettiğim bazı sosyal kazanımları tamamen kaybetmiştim ve hatta üstüne insanlardan kaçar bir hâle gelmiştim. Bu süre boyunca hoşlandığım bazı kişiler olsa da, onların yanına yaklaşıp konuşma cesaretim olmamıştı. Belki de ortaokuldaki hâlimden daha da kötü bir durumdaydım.

2013'ten sonra ise kendimi toparlayıp bir şeyler değiştirmek için uğraşmaya çalıştım. Zombi modundan çıkmıştım, ama hayata sıfırdan başlamış gibi hissediyordum ve yeni baştan öğrenmem gereken çok şey vardı. Sosyal hayatı ve iş hayatını toparlamak için çok uğraştım. Ama 2015-2016 arası benim en sapıttığım dönem oldu. Hayatımda benim için gerçekten büyük önemi olan Ayk vefat etti. O sırada sevgilim olan birisi vardı, ya da sevgililiği sürdürmek için uğraştığım biri. Alakasız bir olayın ardından saçma bir şekilde ayrıldık. Ayk'ın ölümü üstüne bu yaptıkları beni etkiledi. Bir de üstüne ölüm korkusu krizleri yeniden başladı ve yine ilaçlı bir döneme girmek zorunda kaldım. 2019'a kadar toparlanma ve kendime gelme süreci geçirdim. Bazı kişilerden hoşlandım ve sevgili olmaya çalıştım, olmadı. Benle sevgili olmak isteyen birisi vardı, o da olmadı. Benle evlendirilmek istenen kişiler vardı, onlardan kaçtım. Yeniden hayatımı inşaa etmek için uğraştım. Çok eski ve atıl durumda bir ev vardı, onu renovate ettirdim ve yaklaşan ekonomik krize karşı önlem amaçlı da olsun istedim. Hayatımda bir şeyleri yeni baştan inşaa etmeyen çalışırken ise, 2019-2022 arası yaşadığımız Coronavirus pandemi süreci ve onunla birlikte patlayan ekonomik kriz benim için bu süreçleri bozdu.

Yaşadıklarımı kısaltarak anlatıyorum ama elbette herbiri başlı başına birer uzun süreç. Buna rağmen geçmişe dönüp baktığımda doya doya yaşadığımı hissedemiyorum. Sanki bunca senem boşuna geçmiş, hiçbir şey yaşamamışım ve sadece boş boş vakit doldurmuşum gibi geliyor. Bu da moralimi bozuyor açıkçası. 20 senedir hayatta kalabilmiş olmam bir başarı mı, evet. Çok şey öğrendim ve çok şey deneyimledim. Bunlar güzel şeyler. Ama bunları maddiyata çevirmek istersen boş satırlarla karşılaşıyorsun. Yaşıtlarıma baktığımda ortaokula başlamış çocukları olanlar var, ben ise hâlâ hayata ve topluma uyum sağlamakla uğraşıyorum. Bunu düşünmek biraz da gurur kırıcı oluyor aslında. Tamam, keyfini çıkarabileceğim çok şey oldu, yapmayı istediğim birçok şeye erişim sağladım. Ama bunlar hayatımı gerçekten iyi veya efektif bir şekilde geçirdiğimi hissettirmiyor. Ben de şimdi evlenmiş ve ortaokul çağında çocuk sahibi olmalı mıydım? Böyle bir hayata sahip olmak beni tatmin eder miydi? Gerçekten böyle bir hayata mı ihtiyacım var? Bunlar ayrıca sorulabilecek sorular elbette. Cevabını ise ben veremiyorum. Ama başkalarının hayatıyla kendini kıyaslayıp hiçbir yere varamamış olduğunu görmek acıtıyor. Nobel ödüllerinde gözüm yok, ama sadece hayatta kalmaya çalışmak mıydı benim kaderim?

Bunları düşünmek, bende içimde bir boşluk hissetmeme neden oluyor. Ölüm korkusu değil, ama başka bir şey hissediyorum. Gece uyumaya çalışırken "ne yapmalıyım, ne yapabilirim" diye düşünürken buluyorum. Bazı şeylere umudum var, gücüm de var, ama kendimi son derece amaçsız ve hedefsiz buluyorum. Ne yapmam gerektiği konusunda en ufak bir fikrim veya planım yok. Elbette bunun arkasında Coronavirus pandemi sırasındaki belirsizlik ve ardından Türkiye'nin içine girdiği ekonomik belirsizliğin de büyük etkisi var. Ama hayatta her şeyde geç kalmışlık hissi, bu bahsettiğim belirsizliği daha da körüklüyor. Ne yapmam gerekiyor? Ne düşünmem gerekiyor? Ne hissetmem gerekiyor? Hayatımda ilk defa bu denli körlemesine ilerlemekteyim. İlerliyor muyum, onu bile fark edemiyorum. Tuhaf bir boşluk hissi.

10 sene önce bir arkadaşa bana göre aşkın tarifini yapmıştım ve aşık olmak istediğim kişinin nasıl biri olmasını istediğimi anlatmıştım. O zamandan beri bazı kişilerle sevgili süreçlerim oldu, sevgili olmayı isteyip geri adım attıklarım oldu, evlenebilme fırsatım varken hiç çaba göstermeyip kaçırdıklarım oldu. Doyurucu veya anlamlı olmayan bazı maceralar olarak kaldılar. 2021 yılında birisine aşık oldum. Tam da o arzuladığım hisleri en yoğun şekilde bulduğum birisiydi. Aniden, hiç beklemediğim bir anda karşıma çıktı bu duygular. Karşısında gözlerine baktığımda eridiğimi hissediyorum, bana sarıldığında ruhumun içine kadar sarılıyormuş gibi hissediyorum, güldüğü zaman etrafımda çiçekler açılıyormuş gibi hissediyorum. 2 senedir çok çeşitli şeyler yaşadık, gezdik, dolaştık, tatile gittik felan ama hâlâ flörtleşme / çıkma aşamasındaymış gibi tıkalı. Bu ilişkiye çok geç girdim, yanlış adımla mı başladım, belki ondan böyle, ya da belki de kendisinin kendi hayatına yönelik kararsızlıklarının bir parçası mı oldum... bunu anlayacak kapasitem yok. Çok uyumlu 2 sene geçti, daha ileriye gidebilmek isterdim, ama olmayacak gözüküyor.

Hayatta hiçbir şeyin garantisi yok elbette. Ama her şeyin de muallakta kalması ve belirsizliklerle dolu olması aşırı derecede yoruyor. Sürekli bir şeylerin hesabını yapmak, ihtimallerinin de hesabını yapmak, sonucu beklenmedik çıkarsa diye onun da hesabını yapmak ve tabii ki bambaşka bir sonuçla karşılaşıp bu sefer oradan nasıl çıkacağının hesabını yapmak yoruyor. Bu belirsizlikler insanı boşluğa düşürüyor. Hayata yeniden başlama şansım yok. Keşke olsaydı 2002'deki save'den load etmek isterdim. Ama bunu yapmak mümkün değil. Geçmişteki tüm hataların ve yaşanmışlıkların bedelini ödeyerek geleceğe adım atmam gerekiyor. Ama "ne yaparak"... İşte orası bir süredir aklımı çok kurcalıyor.

 

 

VnIljGO.jpg

  • Like 2
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Düşünce yapını çok farklı buldum. Bence bu konuda doğru teşhis konulduğundan emin olmak lazım nöroloğa görün. Tabi ne faydası olur bilemem. Belki sadece psikolojiktir.

Kiminin çocukluğu korkunç 
travmalarla doluyken gayet normal görünüyor kimi el bebek gül bebek yetişmişken geçmişte bazı şeylete takılıp kalabiliyor. Çoğu açıdan korkunç bir çocukluk geçirdim ama pek kafama takmıyor.

Ayrıca ders başarısı çok yüksek çocuklar çevremde gördüğüm kadarıyla iş ve evlilik hayatında epey bocalıyor. Çünkü çocuk üstün zekalı olduğu yanılgısıyla hayata atılmış oluyor.

İnsan kazanımlara ve rahata kolay alışıyor ancak elindeki imkanları, statünü vb. kaybetmek insanı çok kötü etkiler. Tavsiyem kaçırdığın fırsatlara imkanlara takılıp kalma neticede hayatta başarılı olan da başarısız olan da ölüp gidecek. Ölüm korkunda temelde aynı konudan geliyor gibi. Egondan arın milyarlarca insandan sadece biri olduğunu kabullen ve ufak şeylerle mutlu olmaya çalış.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bu anlattıkların hayat olm.

bence sen linear story mode istiyorsun, sana quest'i versinler, yapacağın şey belli olsun, a odasına girdiğinde x scripted bi şekilde gerçekleşsin, sürprizler olsun tabii ama ama şakacıktan olsun, genel gidişatı değiştirmesin sonu belli olsun istiyorsun. ama gel gör ki sandbox'tayız. permadeath, open pvp, toxic player base vs gibi bir sürü hardcore özelliği bir yana, olasılıklar o kadar sınırsız ki izleyeceğin yol hiç bir şekilde belli olmuyor. seni tedirgin eden şey bu gibi sanki (yapının elverişli olması da bonus). Olasılılar içinde boğulup, tuttuğunu başka bir seçenek için bırakırken hayatının bu esnada akıp gitmesinden korkuyorsun gibi.

  • Like 2
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Abi seni o kadar iyi anlıyorum ki. Maddi tüm imkanları sağladıkları için çok iyi anne baba olduklarını düşünen anne babalar, kafan biraz farklı çalıştığı için seni dışlayan öğretmenler, yanında sana öğretecek kimse olmadığı için hayatı kendi başına öğrenmeye cabalaman. Yalnızlığa siginman. Öncelikle anne baba davranisindan kaynaklanan ozguvensizlik nedeniyle karşı cinsle iliskilerde sürekli başarısızlık.. saymakla bitmez yaşadıkların. Anne babayı da çok suçlamak istemiyorum onlar da kendilerini etkileyen şartlar yüzünden böyle olmuş olabilirler. Ama anne babası doktor olan bir sevgilim olmuştu. Kızın psikolojik rahatsızlıklarını bir sayfaya sigdiramazdin. Başka insanlara yardim etmekten kendi çocuklarını ihmal ediyorlar maalesef. Ve bu çocuklarda büyük travmalara sebep oluyor. Geri kalan anlattigin her şey aslında o çocukken yaşadıklarinin bir bakiyesi. Çözüm ise kendine barışmak. Anne babayla hesaplasmanin bir faydası yok artık. Bundan sonra önüne bakıp hayata dahil olmaya çalışmak. Belki evlenip çocuk yapıp düzgün bir çocuk yetiştirmeye çalışmak mesela. 

Bir parantez de paticik için açayım. Burası evet kaliteli bir ortam yıllardır bir seyler paylaşıyoruz. Ama sosyal zorbalığın kralı da burada yapılıyor. Okullarda gruplasip milleti zorbalayan tipler olur. Kalabalık olmalarından ve pervasizliklarindan güç alırlar. Öyle bir ortam vardı burada yıllarca. En ufak bir yanlışta üstüne cullanirdi insanlar. Şimdi bile ben bir şey yazarken bir kaç kez düşünüyorum mesela biri ters bir şey der diye. Ama yıllar geçtikçe anlıyorsun ki bu insanlara karşı geri adım attıkça, onları umursadikca onların seni daha çok yaralamasina izin vermiş oluyorsun. Burada mutsuzsan burayı terk etmek bile bir seçenek olmalı çünkü senden ve akıl sagligindan daha kıymetli değil. 20 senelik bir mazi olsa bile. 

Sevgiler. 

 

  • Like 1
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Nickimin sonundaki bir ek yüzünden fake, trap dediniz dışladınız ya beni

hmm gerçi neyse hehe

Yönetim bile dışlıyor hala yeni üyeyim mesaj düzeltemiyorum. Bak üstte yazdığıma bir sürü hata yapmışım kaldı öyle 🥺

Gerçi dışlanmak hoşuma gitmiyor değil

of ya beni bir haftalığına banlasanıza gerçekten pek ne yazdığımı bilmez haldeyim

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Duygucuk, 26.07.2023 12:55 tarihinde dedi ki:

Nickimin sonundaki bir ek yüzünden fake, trap dediniz dışladınız ya beni

hmm gerçi neyse hehe

Yönetim bile dışlıyor hala yeni üyeyim mesaj düzeltemiyorum. Bak üstte yazdığıma bir sürü hata yapmışım kaldı öyle 🥺

Gerçi dışlanmak hoşuma gitmiyor değil

of ya beni bir haftalığına banlasanıza gerçekten pek ne yazdığımı bilmez haldeyim

mesaj düzeltememe süreli bişey diye biliyorum, ilk yarım saatte düzelttin düzelttin

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bir universite diplomasi, hayatta tutacak bir yetenegin -programlama- ve ufak ve gevsek da olsa ortak bir hobi ustune arkadas ortamin -video oyunlari- var. on numara hayat.

kendine bir hayat arkadasi bulup, hobilerini de cesitlendirip problemlerini daha populer domainlere cekebilirsin - relationship problemleri, hayat pahaliligi etc.-

'hayir, benim dertlerim daha soyut' dersen iceriye dogru biraz daha sorgulama yapmak istersen ve allahin olmadigindan eminsen dogu felsefesi, budizm, taoizm ustune biraz okuma yaparsan bazi problemlerin aslinda kacinilmaz olduguna ikna olup rahatlayabilirsin belki, gri bone olarak geri donersin.
 

  • Like 1
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Uzun uzun ilkokudan baslayip lise vs anlatmissin. 
Genelde anlattiklarin herkesin icinde donem donem dusundugu hissettigi calkantilar, en azindan benim oyle. 
Ama yazmadigin bir sey var: survival!

Nasil para kazandin, temel ihtiyaclarini nasil karsiladin, kirani neyle odedin, evini neyle aldin, kredi kartini nasil odedin yok hicbiri?

Aile destegiyse eger hepsi, biraz da o guvenlik aginin zararini gormussun. Cunku savasip mucadele edip guclenmemissin, pismemissin. Plan yapip onceliklerini belirleyip o oncelikler icin fedakarlik yapmamissin. Bu da zayiflik olarak yansiyor yazdiklarina. Varolus sancisini hepimiz cekiyoruz ama basetme yontemi onune altin tabakta imkanlar sunulmasi degil malesef. 

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...