Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Sosyalizm


Murray

Öne çıkan mesajlar

Sosyalizm, sadece iktisat değil sosyoloji ve felsefe ile azıcık ilgilenen herkesin ve dahası kapitalizmi daha iyi anlayabilmek isteyen herkesin bilmesi gereken konulardan biri. Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada uzun yıllardır karşı-propagandaya ve yanlış tanımlara yakıştırılmış sosyalizmin tarihi aslında kapitalizmin de tarihidir. Bunun sebebi, kapitalizmin bir sonraki aşaması olmasındadır. Bu yüzden ilgi alanım olan bu konuyu biraz özetleyeyim, hem de tartışma ortamı dönsün dedim. troll free, tartışalım.

1. KAPİTALİZMİN DOĞUŞU
Köleci toplumdan feodal topluma geçiş yaşandıktan sonra feodalizm etkisini neredeyse 1000 yıl sürdürdü. Yeni kıtaların bulunması ve coğrafi keşiflerle birlikte, feodalizmin genel soylu-köylü sınıflaşması dışında kalan tüccar sınıfı ise zenginleşmeye başlamıştı. Özellikle merkantilist dönem olarak adlandırılan ve ülkelerin tek amacının ihracatı, ticareti yükseltmek ve değerli madenlere (altın, gümüş) sahip olmak olduğu dönemde bu sınıfın zenginliği feodal beylerinin zenginliğini aşmaya başlamıştı.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/4d/Claude_Lorrain_010.jpg

Coğrafi keşiflerden getirilen zenginlikler Avrupa'yı zenginleştirmesine rağmen büyük de bir soruna yol açmıştı; enflasyon. Getirilen altınların yarattığı enflasyon artışı, maliyetleri de arttırıyordu. Tüccar sınıfları bu maliyet artışını karşılayabiliyorken, feodal beyleri ise maliyetleri karşılamakta zorlanıyordu. Feodal beyleri maliyet artışlarına karşın, köylüleri serbest bırakmaya ve hatta topraklarını satmaya başlayınca, serbest kalan köylüler şehirlere gitmek zorunda kaldı. Bunun sebebi; yine zenginleşen tüccar sınıflarının en ilkel zanaat teknikleriyle ilk fabrikaları açmasıydı. Bu durum Avrupa toplumunun yapısını değiştirip, Avrupa'yı feodalizmden kapitalist aşamaya yükseltmişti.

Kısaca feodalizmden kapitalizme geçişi yaratan 3 olgu vardı;
1. Zanaat atolyeleri yaratacak kadar zenginliğe sahip bir tüccar sınıfının varlığı
2. Zanaat faaliyetlerinin belirli bir teknik aşamaya gelişi
3. Serbest dolaşım hakkına sahip olan emek gücü

2. KAPİTALİZM NEDİR?
Önceki kısımda feodalizmden bahsederken 3 sınıftan bahsetmiştik; soylu-köylü ve tüccar sınıfları. Feodalizmde toplumu şekillendiren üretim ilişkileri nasıl evrilip kapitalist aşamaya geçmişse; sınıflarda değişmiş, soylu-köylü ilişkisi yerini burjuva-proleter ilişkisine bırakmıştı. Kapitalizmde yeni sınıflar doğmuştu kısaca; sermayeye ve üretim araçlarına sahip, yaratılan artı-değer'e el koyan burjuva sınıfı ile emeğini satmaktan başka bir çaresi olmayan proleter işçi sınıfı.

Kapitalizmin genel "üretim araçlarının özel mülkiyet elinde olması" tanımını yapmaya gerek yok sanırım. Kapitalizmin bir diğer adı liberal iktisattır. Merkantilist dönemden farklı olarak, devletin koruyucu rolünü kısıtlayan bir yapısı vardır. Çünkü merkantilist dönemde devlet, ülkesini diğer ülkelerin ticari gücüne karşı korumak, kendi tüccarını avantajlı hale sokmak için ekonomide etkin rol oynamalıydı. Liberal iktisatta ise, devletin ekonomiye müdahelesi piyasanın dengesini bozacak bir unsur olarak görülmüştür. Liberal iktisat'ın ana savı; "laissez faire" yani "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sözü şunu tanımlar; piyasalar kendi arz-talep dinamikleri ile kendi dengelerini bulurlar. Piyasalara yapılacak müdaheleler bu dengeyi bozar. Devlet sadece güvenliği sağlamalı, ekonomiyi piyasaların doğal akışına bırakmalı. Mülkiyet özgürlüğü sağlanmalı. Bunlar fizyokrat iktisat okulunun görüşleridir. Yine liberal iktisadın bir diğer okulu da "klasik okul" dur. Klasik okul, daha detaylı çözümlemeler yapacaktır.

Liberal iktisatın yanında o zamanların Avrupa'sında tabi liberal politikaların da rüzgarı esmektedir. Ekonomik gücü artan tüccar sınıfı (erken burjuvalar) artık yavaş yavaş siyasi iktidara da göz koymuştur. Monarşi değil, serbest ve özgür piyasalar istemektedirler. Fransız devrimi ile birlikte, liberalizm kesin zaferini ilan eder. Artık çağ monarşilerin değil, özgür insanların çağıdır. Fransız devrimi, Avrupa'da pek çok ülkeyi etkileyecek özgürleşme adımlarına yol açar.

3. FRANSIZ DEVRİMİ EŞİTLİK GETİRMEDİ!
Amma lakin ki öyle değildir. Fransız devrimi her ne kadar monarşiye karşı burjuvazinin gerçekleştirdiği bir devrim olsa da, yoksul halk, devrimi gerçekleştiren asıl unsur olmuştur ancak devrimden sonra yoksul halk, yine yoksul kalmaya devam etmiş ve acı gerçeğin farkına varmıştır; devrim sadece sömürenleri değiştirmiştir. Fransız devriminden sonra burjuvazi ikiye ayrılır; ilerici ve sosyal görüşleri olan, halka daha yakın jakobenler ve daha bireyci-liberal olan aristokratlar. Bu ikisi arasındaki mücadelede pek çok kan dökülür ve jakobenlerin liderlerinden Robespierre'nin idamıyla birlikte, cumhuriyet tekrar liberal-bireyci bir hal alır ve aristokratlar tarafından yönetilmeye devam edilir.

Fakat bu durum uzun sürmeyecektir; aristokrasi ve burjuvazi ile yoksul halk kesimleri arasında ciddi bir çıkar farklılıkları söz konusudur. Bir anlamda, devrim halka bir fayda sağlamamıştır. Özellikle jakobenler düştükten sonra, Fransa'da ciddi enflasyon ve krizler görülür. Bunun ceremesini de doğal olarak halk çekmektedir. İşte bu sırada, Marx'ın ilk "eylemci komünist" olarak nitelendirdiği, Rousseau'dan etkilenmiş olan, devrimci François-Noel Babeuf bir bir halk isyanı çıkarır. Yayınladığı Babeuf manifestosuyla devrimin sadece sömürenleri değiştirdiğini, sömürünün devam ettiğini yazar. Babeuf tıpkı Saint Simon veya Robert Owen gibi ütopik bir sosyalisttir ve sonu giyotinde son bulur. İsyan bastırılır ve Babeuf idam edilir.

http://www.fraksiyon.org/wp-content/uploads/2014/12/barri-593x445.jpg

Rejimden burjuvazi de sıkılmıştır artık. İsyanlarla başa çıkılamamaktadır. Burjuvalar, rejimi korumak için daha sert bir yönetim ihtiyacı hissetmektedir. Çözüm Napolyon ile gelecektir. Bir darbeyle Napolyon başa geçer ve cumhuriyet tekrar bir diktatörlüğe döner. Devrim sona ermiştir. Yoksul kesimler kaybetmiştir.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/4/44/Bouchot_-_Le_general_Bonaparte_au_Conseil_des_Cinq-Cents.jpg



4. SANAYİ DEVRİMİ VE İŞÇİ SINIFININ DURUMU
Bu sırada sanayileşme yayılmakta ve gelişmektedir. Köylerden kentlere geçişlerle birlikte, köylü sınıfı artık işçi sınıfına dönüşmüştür. Yaşam şartları doğal olarak kötüdür. 19. yüzyılın erken dönemlerinde makinaların üretimde etkinliğinin artmasıyla birlikte, kötü yaşam koşullarına işsizlik de eklenmeye başlar. Bunun üzerine "luddistler" olarak adlandırılan ve makinalara zarar veren gruplar dahi çıkmıştır. Ama tabi bu gibi örnekler dışında asıl etkiyi "Çartist" hareket getirir. Bu hareket genel olarak seçme ve seçilme hakkı, işçi şartlarının düzeltilmesi ve işçilerin de siyasi hayatta etkin olması üzerine talepler iletir. Barışçıl başlayan eylemler zamanla şiddetli çatışmalara döner. Çartist hareket, İngiltere üzerinde ciddi etkiler bırakmıştır. Daha sonra bu hareket, komünist çizgiye kayacaktır.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/f/f7/William_Edward_Kilburn_-_View_of_the_Great_Chartist_Meeting_on_Kennington_Common_-_Google_Art_Project.jpg

Genel olarak bu işçi hareketleri bazı hakları kazandırmış olsa da asıl olarak, sosyalist hareket ile birlikte işçiler pek çok hakkı elde etmiştir. Sendikalaşma oranları artmıştır. En büyük işçi örgütlenmesi ise "1. enternasyonal" olarak adlandırılan uluslararası bir işçi örgütüdür. 1. Enternasyonalin amacı, çartist hareketin aksine iktidarı ele geçirmektir. 1. Enternasyonal işçi sınıfının en büyük örgütlü gücü haline gelmiştir ancak içinde fikir ayrılıkları vardır. Marx'ın da dahil olduğu gruba karşı anarşistler başka yöntemleri savunmaktadır. Marx ve sosyalistler, devrimi çözüm olarak görmekle birlikte siyasi partileşmeyi de savunmaktadır ancak anarşistler ise devrimi gizli ve şiddet yöntemleriyle elde edecek örgütlerle gerçekleştirmeyi savunmaktadır. Anarşistler 1. enternasyonalden kovulur. Avrupa'nın pek çok yerinde, özellikle Almanya'da ve İngiltere'de büyük işçi eylemleri ve çatışmalar yaşanır.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/b/b7/Maerz1848_berlin.jpg

1848 devrimleri çok önemlidir. Almanya, İtalya, Fransa ve pek çok Avrupa ülkesinde çıkan bu halk isyanları, aristokrasiye karşı büyük mücadelelere sahne olmuş ve işçi sınıfının, sınıf bilincinin farkına varmasını sağlamıştır.

1886 yılında Chicago'da toplanan neredeyse yarım milyon işçi, çalışma saatlerinin 8 saate indirilmesi için 1 Mayıs günü eyleme kalkışır. Polisin açtığı ateş karşısında 4 işçi ölür. Ardından tekrar toplanıldığında ise bomba patlaması sonucu 8 polis hayatını kaybeder. Bu olaydan sonra 1 Mayıs işçi bayramı olarak kabul görecektir.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3d/Haymarket_explosion.jpg

5. PARİS KOMÜNÜ
Paris komünü işçi sınıfının tarihteki ilk iktidarıdır. 1870 yılında Fransa, Prusya ile yaptığı savaştan yenilgi ile çıkar. Parisi barış şartı olarak Prusya güçlerinin işgaline bırakması, yoksul Paris halkının Fransız yönetimine karşı kin duymasına sebep olur. Daha sonra şehri öncesinde savunmuş bazı militan gruplar, yoksul mahallelerde örgütlenerek tekrar bir araya gelir ve topları ele geçirir. Ardından yoksul Paris halkı ile birlikte Prusya'lılara karşı kendi kendilerine direnmeye başlarlar ve Prusya'lıları şehirden hemen hemen atarlar.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/2/2e/Barricade_Voltaire_Lenoir_Commune_Paris_1871.jpg/1024px-Barricade_Voltaire_Lenoir_Commune_Paris_1871.jpg

Ancak tek düşmanları Prusya değildir, yoksul halk sınıfları aynı zamanda burjuvaziye de karşıdır. Prusya'lılar çekildikten sonra Fransız ordusu, militanların elindeki topları almak için asker gönderir ancak bu askerler, şehri teslim eden devletin aksine Paris halkının saflarına geçer. Paris komünü iki ay boyunca iktidar olabilmiş ancak çok kanlı bir şekilde Fransız hükümeti tarafından bastırılmıştır. 50.000 kişi ölmüş, çoluk çocuk demeden tüm isyancılar sürülmüş, sürgün ve idam edilmiştir. Tarihin ilk sosyalist iktidar girişimidir Paris Komünü ve pek çok sosyaliste yön verir.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/01/Communeprisoners.jpg

6. ÜTOPİK SOSYALİZMDEN BİLİMSEL SOSYALİZME
Saint Simon, Babeuf, Robert Owen ve daha niceleri. Bunların ütopik sosyalistler olarak adlandırılmasının sebebi, sınıfların neden varolduğuna ve nasıl yokolacağına dair bilimsel temellere sahip olamayışlarından dolayıydı.

https://rosswolfe.files.wordpress.com/2014/12/karl-marx-friedrich-engels-en-la-imprenta-de-la-rheinische-zeitung-colonia-museo-marx-engels-moscc3ba-e29c86-e-chapiro-c2a9-c3b1c3a1ngara-marx1.jpg

Karl Marx sadece sosyalist tarihin değil tüm iktisat, sosyoloji ve felsefe tarihinin dönüm noktalarından biridir. Genç yıllarında felsefeyle aşırı ilgilenen Marx, Hegel'in diyalektik olan idealizmini alıp ters çevirecek onu diyalektik materyalizm yapacaktır(sonraki bölümde açıklayacağım). Das Kapital'i yazıp, iktisat çevrelerini sarsacak, sadece bir bilim adamı, filozof olarak kalmayacak, aynı zamanda hayatını işçi örgütlerinde, işçileri örgütlemekle ve sınıf bilinci kazandırmakla geçirecektir. Marx, sosyalizmi ütopik bir hayalden alıp bilimsel bir gerçeklik haline getirmiştir. Sosyalizm artık bir hayal değil, politik-iktisat bir dünya görüşüdür. Bu okulu anlayabilmemiz için önce felsefesine (diyalektik materyalizm), ardından iktisadi görüşlerine bakmamız gerek.

7. İDEALİZM, MATERYALİZM VE DİYALEKTİK MATERYALİZM
Felsefi görüşlerin çeşitliliği bir yana, şu zamana kadar etkili olabilmiş iki ana felsefi akım vardır; idealizm ve materyalizm. İdealizm, maddenin fikir, ruh veya düşüncenin bir ürünü olduğunu, maddenin gerçekliğinin olmadığını savunur. İdealizme göre, dış dünya düşüncelerimizin bir yansımasıdır. Varlıklar, düşüncede vardırlar ve yaşarlar. Tabi o halde her düşünen canlının varlığı yaratması gerektiği durumu sorulduğunda, bunun üstün bir düşünce kaynağından (tanrı vs.) öne geldiğini söylerler. Gerçekten de idealizmin modern kurucusunun Berkeley adında bir papaz olması boşuna değildir. İdealizme göre dünyayı duyularımızla algılıyorsak, duyularımız o varlığı o formuyla var edendir derler. Dinler de idealist felsefelerdir aslında. Kısaca önce duyularımız ve düşüncelerimiz, ardından madde der idealizm. Evrenin bir değişim ve dönüşüm içerisinde olmadığını, olsa bile dönüp dolaşıp aynı yere geldiğini söyler.

Materyalizm ise bunun tam tersidir. Materyalizme göre, duyularımızı zaten şekillendiren madde ve çevrenin ta kendisidir. Madde, düşünceden bağımsız bir gerçekliktir. Aksine, düşüncelerimiz, maddelerin ve onların etkileşiminin bir sonucudur der. Kısaca idealizmin aksine, materyalizm önce madde sonra duyu ve düşüncelerimiz der.

http://mesosyn.com/mental6-6f.jpg

Diyalektik ise "karşıtlık, çelişki" anlamını içermektedir. Hegel'in diyalektik idealist görüşünü, bir Hegel hayranı olan Marx, Engels ile birlikte ters çevirmiş ve diyalektik materyalizmi yaratmıştır. Nedir diyalektik materyalizm? Evrende her şeyi materyalist olarak algılamakla birlikte, maddelerin belirli yasalarla karşıtlarına dönüştüğünü söyler. Ölüm aynı zamanda yaşamı doğurur. Toprağa karışan ölü bir beden, başka canlılara yaşam olur. Fenomenler, içlerinde çelişkiler taşır ve bu çelişkiler büyüyerek karşıtlığına döner. Herşey birbiriyle etkileşim ve dönüşüm içerisindedir. Evren durmadan bir hareket halindedir. Kısaca, bilimin şu anda evrene dair kanıtlayabildiği ana savların felsefi yorumudur. Bir anlamda evrimci ve ateist görüşün felsefi yorumu denilebilir.


7. TARİHSEL MATERYALİZM
Marx ve Engels, diyalektik materyalist anlayışı aynı zamanda sosyolojiye de uyarlamışlardır. Onlara göre toplumlarda, tıpkı evren ve madde gibi bazı çelişkiler ve evrimler yaşarlar. Yani toplumları, maddeci anlayışla yorumlamak gerekir. O halde, toplumun maddeci anlayışını temsil eden toplumun üretim ilişkileriyse, toplumun üretim ilişkilerinin değişim yasalarını bulmak, toplumların nasıl değiştiğini de açıklar. Açıklamıştır da... Tıpkı maddenin değişimi başka bir maddeye yol açıyor ve bu inceleniyorsa, toplumun üretim ilişkileri de değişir ve bu incelenebilir. Marx'a göre; "insanın bilincini belirleyen şey onun kendisi değil, içinde bulunduğu toplumsal ilişkiler"dir.

http://e-ducation.datapeak.net/images/marx.jpg

Örneğin; feodalizm, tarıma ve toprağa dayanan bir üretim ilişkisine sahipti. Ancak zanaat tekniklerinin gelişmesi ve bunun zenginleşen tüccar sınıfıyla birlikte sanayileşmeye yol açmasıyla üretim ilişkileri değişmiş, yeni bir sınıf iktidarı almış, yeni bir toplum ortaya çıkmıştı; kapitalist toplum. Yine kapitalist toplum da, kendi içinde çelişkiler barındırır, bu çelişki artı-değer'in el koyulmasına dayanır. Haliyle kapitalist üretim ilişkileri olgunlaştıkça, kendi iç gelir dağılımında adaletsizlik ve bozulmadan kaynaklı krizleri artacak, çelişkisi büyüyecek ve fransız devrimi(burjuvazi devrimi) gibi bu sefer de sosyalist devrim yaşanacaktır. Tarih sınıf savaşlarından oluşur der Marx ve kapitalizm hakkında söylediklerinde haklılığı, 1929 ve sonraki ekonomik krizlerle ortaya çıkmıştır. Kapitalizm bir kriz sistemidir ve bu krizler, onun olgunlaşmasıyla (yani emperyalistleşmesiyle, emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşamasıdır) doğru orantılıdır. Kapitalizm olgunlaştıktan sonra, kendi karşıtına, sosyalizme dönüşecektir. Tabi bu kendiliğinden olmayacak, burjuvazinin feodalizme karşı kazandığı zafer gibi sınıf çatışmasıyla ortaya çıkacaktır. Olgunlaşmış, yani emperyalistleşmiş kapitalizmde, işçi sınıfının mutlu ve sağlıklı yaşamasının imkanı yoktur. Kapitalizmin ilkel hali dahi, artı değer sömürüsüne dayanırken, emperyalistleşen kapitalizm bunun yanında ülkelerin de sömürülmesi demektir. Burjuvazi, feodalizme karşı devrimciyken, kapitalizmde gericidir. Artık devrimci karakteri olan sınıf işçi sınıfıdır.

8. SERMAYE NEREDEN GELİR?
Sermaye işin özünde "ölü emek"tir. Bir işçi, çalıştığı işletmede 8 saat çalışıyor ve 8 saatte yarattığı değerin sadece 3 saatlik kadarını alıyorsa, 5 saatlik kısım o işletmenin karını oluşturur ve sermayeyi yaratır. Artı-değer veya artık-değer denmesinin sebebi budur. Makinalar, hammaddeler kar yaratamaz. Onlar, üretilen değere sadece kendi değerini aktarır. Üretilen değerin fiyatı artarsa, üreten makinanın fiyatı da artar. Ancak insan böyle değildir. İnsanın emeğine verilen ücret, onun kattığı değerle değil, onun yaşam giderleriyle ölçülür (ve bu hiçbir zaman yeterli ölçüde maaş olmaz. Her zaman işçi sınıfı yoksulluk çeker).

Toplumsal üretim araçlarında (fabrikalar, tarlalar) özel mülkiyet, işçinin artı değeri üzerinde burjuvaziye hak sağlar. Oysa, o fabrika kollektif bir şekilde tüm işçilere ait olsaydı, işçiler şu anda aldıklarından daha da fazlasını, tam olarak yarattığı değeri alacaklardı. Bir üretim için, işçi, makine ve hammadde yeterli iken, kapitalizmde buna ek olarak gereksiz bir unsur vardır; sermaye sahibinin ta kendisi. O olmadan da fabrikalar işleyebilirken, o, sırf fabrika sahibi diye en büyük payı almaktadır. Kapitalizmin çelişkisi budur. İşçinin, yarattığı değerden alamadığı, burjuvazinin sermayesine ek sermaye olur. Sermaye biriktikçe, işçi sınıfı yoksullaşır. Zengin daha zengin olurken fakir daha da fakirleşir. Ancak burada büyük bir aldatmaca vardır. Kapitalistler, işçilerin yıllara göre yaşam standartlarının arttığını söylemektedir. Örneğin 30 sene önce evlerimizde televizyonlar yok iken bugün vardır. Ancak bakılması gereken bu değildir, bakılması gereken, toplumun yarattığı toplam değerdir. Üreten emek güçlerinin, toplam yaratılan değerden ne kadar pay aldığıdır.

9. EMPERYALİZM! KAPİTALİZMİN EN YÜKSEK AŞAMASI
Kapitalizm büyük mücadelelerin döndüğü bir iktisadi sistemdir. Kapitalistler sadece işçi sınıfına karşı kendilerini savunmaz, aynı zamanda kendi aralarında ve ülkeler arasında, pazarlar ve kaynaklar için büyük mücadeler verirler.

Gerçekten de sanayileşen ilk Avrupa ülkeleri, sanayileşmelerini klasik iktisadın söylediği "tarım geliriyle sanayileşme" modelinden çok, sömürgelerden gelen zenginlikler ile başarmışlardı. Dahası, sadece kaynak değil bu sömürge ülkelerde büyük pazarlar kurmuşlar ve kaynakları, zenginlikleri silah zoruyla ele geçirmişlerdi. Lenin'e göre, kapitalizm, eninde sonunda emperyalizme dönüşecektir. Bu doğasında vardır çünkü sermaye artışı, hiçbir zaman durmamalıdır. Bugün Avrupa'nın kalkınmış ve sanayileşmiş bir toplum oluşunda en önemli unsur, bu devletlerin vakti zamanında emperyalist oluşudur.

http://pakistanpressclub.com/wp-content/uploads/2014/04/IMF-confident-of-fragile-economy-recovering.jpg

Geçmişte yapılan işgal ve kaynak sömürüsü bugün de yapılsa da (Irak vs.) farklı bir boyut almıştır. Bugün bir çok kalkınamamış ülke, kalkınamamış oluşundan veya kasti olarak yanlış yönlendirilmelerinden (ekonomik suikastler) dolayı dış borç almakta ve bu borçlar ödenemediğinde, çeşitli ayrıcalıklar ve bağımsızlığı tehlikeye düşürücü dayatmalarla karşı karşıya kalmakta. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, sanayileşememiş devletlere altlarından kalkamayacakları kredileri, kalkabilecekmiş gibi göstererek vermekte ve bir çok ülke bu krediler yüzünden çeşitli töleransları vermek zorunda kalmakta.

Osmanlı'da buna iyi bir örnektir. Sanayileşememiş oluşu, yeni ticaret rotalarının bulunuşu ve Osmanlı tüccarlarının rekabet gücünün azalması sebebiyle, Osmanlı ilk olarak merkezi sistemi olan tımar sistemini bozmuş, daha sonra liberalleşme adı altında önce toprakları özel mülkiyete satmaya ve borçlanmaya, ardından borçları ödeyemeyince vergi gelirlerini yabancı ülkelerden oluşan bir komisyona (Duyun-u Umumiye) devretmiş ve kapütilasyonlar vermiştir.

10. İLK BÜYÜK SOSYALİST DENEY; SOVYETLER, OLUMLU VE OLUMSUZ YÖNLERİ
Çarlığın yıkılmasının ardından geçici hükümeti de devirerek iktidara geçen Bolşevikler yayınladıkları kararnameyle savaştan çekilip, sosyalist bir hükümetin temelini atarlar. Bu tarih üzerindeki ilk büyük sosyalist devlettir. Tüm altyapı ve toplumsal üretim araçları kamulaştırılır. Tüm vatandaşlar komünist parti üyesidir ve yönetimde etkindir. Ancak özellikle dış ülkeler tarafından desteklenen Beyaz Ordu ile Kızıl Ordu arasında bir iç savaş başlar. Beyaz Ordu Amerika, Fransa, İngiltere gibi ülkeler tarafından silah ve para yardımı alır. Bu duruma karşı, Bolşevikler "savaş komünizmi" olarak adlandırılan uygulamalara geçerler. Amacın mümkün olduğunca orduyu beslemek olduğu bu üretim şekli, iç savaşı Bolşeviklerin kazanıp Sovyetler Birliğini kurmasıyla son bulur ve yerini NEP planına bırakır. 1928'e kadar süren NEP karma bir ekonomidir. Dışarıdaki sermaye sahipleri ile anlaşma yapılır ve orta çaplı işletmelerin belirli bir süre içerisinde (1928'e kadar) Sovyetlerde iş yapmasına izin verilir. 1928'e gelinince Sovyetler artık "5 yıllık plan" modelini devreye sokar. Karma ekonomiden tekrar sosyalist ekonomiye geçilir.

Bu plan şöyle işler; GOSPLAN adı verilen devlet planlama komitesi, tarım ve fabrikalara üretim hacimlerini sorar, alınan bilgiyi bakanlıklarla, sendikalarla ve kuruluşlarla tartışır, halkın ihtiyaçları belirlenir ve hesaplamalar yapılıp 5 yıllık ekonomi planları yapılır. Gerçekten de 1940'a kadar, Sovyetler devasa bir endüstrileşme dönemi yaşar. Tarım ülkesi, sayılı sanayileşmiş ülkelerden biri haline gelir.

http://www.johndclare.net/images/Russ_w4_graph.gif

Sovyetlerde fabrikalar üretim biçimlerine göre şekillenir ve tröst diye adlandırılır. Örneğin petrol tröstü gibi. Tarımda ise iki model vardır; kolhozlar ve Sovhozlar. Kolhozlar tarım kooperatifleriydi. Her kolhoz'a belirli sayıda traktör verilir, belirli sayıda lojmanlar, depolar yapılırdı. Tarım üretimin merkezleri burasıydı. Ayrıca bilinmeyen bir şey olarak; köylülerin sadece kendisinin ekebileceği kadar toprağa, bir kaç hayvana sahip olma hakları da vardı. Burada kendi ürünlerini üretip pazarda satabiliyorlardı. Ancak bir başkasını da çalıştırmaları yasaktı (artı-değer yaratılmaması için). Soyhozlar ise ileri tarım tekniklerinin uygulandığı, deneylerin yapıldığı ve kolhozlara örnek oluşturması için oluşturulmuş modern tarım tesisleriydi. Fabrikalar ve tarlalarda çalışanların hemen hemen yarısı kadınlardan oluşmaktaydı.

Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin "COMECON" olarak adlandırdıkları AET'ye benzeyen bir ticaret ortaklığı kuruluşu vardı ancak sadece sosyalist ülkelerle değil, Batı ülkeleriyle de ticaret yapılıyordu.

http://russiatrek.org/blog/wp-content/uploads/2009/10/soviet-people-4-full.jpg

Sovyetlerde herkes aynı maaşı almazdı. Herkes mesleğinin topluma kattığı ölçüde maaş alırdı. Yani bir doktorla bir çiftçi aynı maaşı almazdı ancak uçurum da olmazdı. Sovyetlerde spekülasyonla kazanç şansı yoktu çünkü borsa ve tahvil piyasası yoktu. Ancak bazı bürokrat ve teknokratların yüksek maaşlar aldığı bilinen bir gerçekti.

http://cdn.acidcow.com/pics/20100505/the_life_of_soviet_people_06.jpg

Sovyetlerde bürokratik tabakalanma en büyük problemdi. Her ne kadar yasadışı elde ettiği zenginliği harcayacak alanları olmasa da, çeşitli konularda kendilerine avantaj sağladıkları bir gerçekti(araba, ev sıralamalarında öne geçme, evi iyi yerlerden alabilme vs...).

Sovyetlerde çocuk üzerine ciddi politikalar söz konusuydu. Çocuk öncelikle toplumun bir bireyi sayılıyordu ve devletin üzerinde aitliği söz konusuydu. Bu anlamda hemen hemen her köyde ve kentte, çocuklar 4 yaşından itibaren kreşlerde eğitim görüyor ve çocuk parklarında zaman geçiriyordu. Bugün bile halen çoğu ülkenin erişemediği okuma-yazma sorununa Sovyetler 1950'lerde çözmüş, okuma yazma bilmeyen kalmamıştı. Sovyetlerin en başarılı olduğu konu eğitim ve sağlık sistemiydi. Sosyal güvenlik, sovyetlerin en iyi olduğu konulardan biriydi. Kapitalist sisteme göre, bir çiftçi çocuğu Sovyetlerde daha kolay yükselebiliyordu. Eğitim laikti ve din dersleri yasaktı. 14 yaşına kadar eğitim ücretsizdi, sonrasında ise devlet burslar sağlıyordu. 1970'lerde her 4 üniversite öğrencisinden 3'ü burs alıyordu.

https://img-s2.onedio.com/id-55295a9c2fe4bf3023ceccf1/rev-0/w-500/s-c306ad138af4848b71644cddbff7408822d667ef.jpg

Sovyetlerde 1914 yılında, bilimsel araştırma merkezi sayısı 289 iken, 1965'te bu rakam 4724'e çıkmıştı. 1914 yılında, araştırmacı sayısı 10.200 iken 1986 yılında bu rakam 711.000'di. Kadınlar, bu rakamın %40'ını oluşturmaktaydı.

Sovyetlerde işçilerin çalışma şartları iyiydi. Yasalara göre 8 saati aşamazdı çalışma süresi. İşçilerin tatil hakları vardı ve bunları isterlerse kendi fabrikalarının veya tarlalarının tatil işletmelerinde veya bir miktar ödeyerek bağımsız devlete ait tatil işletmelerinde kullanabiliyorlardı. Ancak çalışanların üzerinde bir tembellik durumu söz konusuydu. Eğer fazla üretim yaparlarsa, GOSPLAN tarafından fabrikalarına daha fazla üretim talimatı geleceğini bildiklerinden fazla üretime asla yanaşmıyorlar, tembellik yapıyorlardı.

İşsizlik, açlık ve enflasyon hiçbir zaman yaşanmadı. Açlıktan öte, bazı malları bulmak zorlaşabiliyordu. Örneğin peynir, üretimdeki aksaklıklar vs. sebebiyle haftalarca raflarda bulunmuyordu ancak ana besin maddeleri (et, süt ve tabi ki vodka) her zaman raflardaydı.

http://www.afr.com/content/dam/images/g/p/y/b/i/s/image.related.afrArticleLead.620x350.gpxvqm.png/1467688464354.jpg

1950'lere kadar sovyetlerde bazı dairelerin bir kaç aileyle paylaştırılma usülü vardı (savaşın yıkımından dolayı). 1950'lerde komünal ev uygulamasına son verilip her aileye bir ev uygulamasına geçildi. Ev sahibi olmak için sisteme başvuruluyordu. Çok çocuk sahibi olanlar, torpilli olanlar, yüksek mevkide bulunanlar daha geniş ve iyi evlerde oturabiliyordu. Önerilen evi redetme şansı vardı ailelerin, bu durumda yeni bir ev önerisi için beklemeleri gerekiyordu. Yine aynı şekilde bir eve geçilip, bir sorun yaşanırsa sisteme tekrar başvurulabiliyordu. Sovyetlerde kredi sistemi yoktu. Kişisel olarak borçlanmaya izin verilmekle birlikte faiz alınması yasaktı. Yine araba da ev gibiydi, ve araba alabilmek için insanlar 10 sene bekleyebiliyorlardı. (10 sene kredisini ödemek mi 10 sene beklemek mi?).

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/3a/Cheboksary-Residential_area_2.JPG

https://www.youtube.com/watch?v=qHW0zL9dSMM

Televizyon ve medya'da sık sık propaganda yapılması kötü yönlerinden biriydi. Bugünkü Kuzey Kore ayarında olmasada yine de devlet propagandası ağır basıyordu. Ancak bu gerekli birşeydi keza aynısını Amerika'da yapıyordu.

1980'lere gelindiğinde Amerika'da bir bireyin yıllık kazancı 21.000 dolar iken, Sovyetlerde 9.000 dolara yakındı. Ancak Sovyetlerde ev, araba, eğitim, sağlık ücretsiz ve temel ihtiyaç ürünleri ucuzdu.

Sovyet yönetimi iki meclisden oluşuyordu, biri birlik meclisiydi. Diğeri ise her bir özerk cumhuriyetin meclisiydi. Her birey doğumundan itibaren komünist parti üyesiydi ve kamu mallarında hakkı vardı. Parti örgütlenmesi en küçük mahallelerden üste doğru gidiyordu. Sovyetlerde yargı bağımsız değildi ancak batıya benzer bir yargı sistemi söz konusuydu. Güçler ayrılığı ilkesi yerine güçler birliği ilkesi vardı.

Sovyetler döneminde kültür ve sanat alanında büyük eserler ortaya kondu. Özellikle sinema ve tiyatro alanında pek çok eser ortaya çıkarıldı. Sanatta verimlilik vardı ancak devlet sansürü de söz konusu olabiliyordu. Hemen hemen irili ufaklı her kentte kültür-sanat merkezleri vardı. Sporda ise sovyetler en başarılı ülkelerden biriydi ve devletin spora yatırımı büyüktü. 60'lardan bazı şarkılar(propagandasız) : https://www.youtube.com/watch?v=C-B3dbW5tow
İzlemeniz gereken 10 sovyet filmi:
http://theculturetrip.com/europe/russia/articles/top-10-soviet-films-you-should-watch/

11. SOVYETLERİN DAĞILMASI
Stalin'in ölümünden sonra 1956'da meşhur 20. kongre ile birlikte Sovyetlerde katı otorite az da olsa yerini özgür bir ortama bırakır. Kruşçev Stalin'i sert bir şekilde eleştirir. Eleştirmekle kalmaz üc de tez ileri sürer;
- Kapitalist dünya ile kesin bir savaşım olmak zorunda değil, barışçı rekabet sürdürülebilir.
- Devrim bazı ülkelerde parlamenter yollarla yapılabilir.
- Her ülke, kendine özgü bir şekilde sosyalizme geçiş yapabilir.

Bu kongre, Çin ile Sovyetlerin arasının açılmasına sebep olur. Çin, Sovyetleri revizyonizm ve leninizme ihanetle suçlar. Destalinizasyon olarak adlandırılan bu süreç, birlik açısından iyi olarak gözükse de aslında birliğin felaketini getirecek olan sürecin ilk adımı olmuştu. 20. kongreden sonra Sovyetlerin ekonomisindeki büyüme yavaş yavaş azalacaktı.

1980'lerde, ABD silahlanma yarışında öne geçmeye başlamıştı. Sovyetler, ABD'ye yetişebilmek amacıyla askeri harcamalarını arttırıyordu. Ekonomi zorlanıyordu ancak yine de büyük bir kriz yaşanmamıştı. Yine de Japonya, Sovyetleri geçerek Sovyetleri 3. büyük ekonomi haline getirmişti.

Liberalleşme ortamında bazı Amerikan think tank kuruluşları Sovyetlerde faaliyetlere geçmişti. 80'lerin sonlarına doğru televizyonlarda Stalin ağır bir şekilde eleştirilir olabilmişti.

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/7/78/Graph_of_Soviet_National_Income_Growth.png

Gorbaçov, liberalleşme ve şeffaflık adı altında iki liberal hamleyi, bu ekonomik daralmayı bahane göstererek uygulamaya soktu.

1990 yılında Sovyetler Birliğine bağlı tüm ülkelere Gorbaçov tarafından Birlikte kalma veya kalmama referandumu yapılması talimatı verildi. Ülkelerin genelinde %80 oranında Birlikte kalma oyu çıktı. Buna rağmen, Gorbaçov tarafından Rusya Federasyonu olarak önce çok partili siyasi hayata geçildi.

1991'de halkın bir kısmı ile bazı generaller ve bürokratlar sokağa çıkarak darbe girişiminde bulundu ancak bu bastırıldı. Sovyetler Birliği Komünist Partisi yasaklandı ve malvarlığına el koyuldu. Sovyetler Birliği resmi olarak dağıldı.

1993'de bir anayasa krizi üzerine sokaklar tekrar karıştı ve büyük çatışmalar yaşandı. Resmi rakamlara göre 200, Komünist partiye göre ise 2000 kişi hayatını kaybetti. Bir video: https://www.youtube.com/watch?v=A2qs-VJDXCU
Müziğin sonradan girdiği bir video, speakerların sesini pek açmayın:
https://www.youtube.com/watch?v=Fcd4EFRKSy8
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:

1. Enternasyonal işçi sınıfının en büyük örgütlü gücü haline gelmiştir ancak içinde fikir ayrılıkları vardır. Marx'ın da dahil olduğu gruba karşı anarşistler başka yöntemleri savunmaktadır. Marx ve sosyalistler, devrimi çözüm olarak görmekle birlikte siyasi partileşmeyi de savunmaktadır ancak anarşistler ise devrimi gizli ve şiddet yöntemleriyle elde edecek örgütlerle gerçekleştirmeyi savunmaktadır. Anarşistler 1. enternasyonalden kovulur.


Burasını anlamadım şimdi ben. Anarşistler devrimi şiddet yoluyla yapmayı planlıyorduda kominist ve sosyalistler devrim yapmak için şiddetsiz hangi yöntemleri uygulamayı düşünüyordu. Devlet başkanını ipin ucuna bağlı madolyonla hipnotize edip cebinden devletin anahtarınımı çalacaklardı? yada fareli köyün kavalcısıyla anlaşıp karşılarındaki orduyu flüt çalarak denize dökmeyi mi planlıyolardı?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Mal said:

said:

1. Enternasyonal işçi sınıfının en büyük örgütlü gücü haline gelmiştir ancak içinde fikir ayrılıkları vardır. Marx'ın da dahil olduğu gruba karşı anarşistler başka yöntemleri savunmaktadır. Marx ve sosyalistler, devrimi çözüm olarak görmekle birlikte siyasi partileşmeyi de savunmaktadır ancak anarşistler ise devrimi gizli ve şiddet yöntemleriyle elde edecek örgütlerle gerçekleştirmeyi savunmaktadır. Anarşistler 1. enternasyonalden kovulur.


Burasını anlamadım şimdi ben. Anarşistler devrimi şiddet yoluyla yapmayı planlıyorduda kominist ve sosyalistler devrim yapmak için şiddetsiz hangi yöntemleri uygulamayı düşünüyordu. Devlet başkanını ipin ucuna bağlı madolyonla hipnotize edip cebinden devletin anahtarınımı çalacaklardı? yada fareli köyün kavalcısıyla anlaşıp karşılarındaki orduyu flüt çalarak denize dökmeyi mi planlıyolardı?


Hayır, öncelikle anarşistler her türlü otoriteye ve dolayısı ile şiddete karşıdır. Sosyalistler anaşistleri state'i (devleti) ortadan kaldırıp sosyalisme ulaşmak istedikleri için sosyalistler liberallik ile şuçluyorlar anarşitleri bu yüzden kovuluyorlar. Paris Commune de anarşist bir yapı ayrıca.

Liberallerde sosyalist diye Anaşistleri diye ocaktan atıyorlar.

İlk anarşit girişim ispanya iç savaşında ortaya çıkıyor 10M kadar insan katılıyor. Bunun üzerine Komistler, Faşistler ve Batı demokrasileri (liberaller) birleşip eziyorlar anarşistleri.

Kısaca anarşistler doğrucu ve iyilikçi oldukları için dışlanıp oldürülüp, aşağılanıp, yakıp yıkan olarak damgalanıyorlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sosyalistlere göre şiddet, sadece gerektiği zaman yani başka yol kalmadığı vakit kullanılmalı. Enternasyonal kurulduğu zaman devrime açıklar ancak siyaset zemininde elde edilecek bir hakka da karşı değiller. Zaten sendikalaşma ve komünist partilerin kuruluşu da bunu kanıtlıyor. Anarşistler ise böyle bir yapıya, yapıları gereği karşılar zaten. Onlara göre her bir üst kurum, özgürlük düşmanı yapı olarak atfediliyor.

Anarşizm zaten yapısı gereği sosyalizme biraz ters. Aslında liberalizme daha yakın bile denilebilir. Sosyalizm işçi sınıfı diktatörlüğü kurmak isterken, anarşistler hiç bir üst yapının olmadığı, kollektif bir yapı kurmak istiyorlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@Remüs evet bende aynısını demeye çalıştım.


Mal said:

Ayrıca siyasi partileşmeye karşı olmak diye yumuşatılmış ifadenin aslı; "devirdiğin sikin yerine kendini dikemezsin, dikersen devirmenin ne anlamı var benim aptal çocuğum" dur.


Esas meselede bu işte. Bu konular hakkında hiç bişey bilmeyen adam bile anlıyor ortadaki durumu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Remus said:

Bu arada Anarşime karşı tek eleştiri çok utopiksiniz beceremezsiniz...


işte esas ironi burda. Ütopik dediği şey aslında şuan şu saatte her yerde vuku bulmakta. Dünyada insanın varolmadığı tarihlerden günümüze kadar anarşizmle yönetilmeyen bir an olmadıki zaten?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yok dünya üzerinde anarşim hiç bir zaman olamadı.

İstisnai durumlar;

Bir dinler ilk çıktıklarında anarşist yapılar kuruluyor, orada bile peygameberleri lider belliyorlar.

Birde bir iki yerde paris commune, ispanya, gezi gibi ortamlarda anarşim var oldu. (Gezi'ye tek anaşistler çıkmadı veya çıkartmadılar ama karman çorman siyasi yapısı dolayısı ile ortak görüş ile anarişt yapılanmaya gidildi. Liderinin olmaması en büyük kanıtı, hala AKP lider arıyor mesela sdsfgshgds)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Anarşizmi benimseyen öncülerin anlatamadığı belki tam farkına varamadığı şeyde buydu zaten. insanlar evcilik oynar gibi hangi yönetim biçimiyle olursa olsun yönetildiğini veya yönettiğini sanarken gerekli bir durumda anarşizm gelir tokadını vurur. Bu belki çok sık olmaz ama yönetildiğini veya yönettiğini zanneden insanın tepesinde anarşizm her an sopasıyla beklemektedir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Genelde onlar sosyalist yada liberal, anarşistler yönetmeyede karşı. O yüzden yıksalar veya yıkılmasına yardım etseler bile yapıları yönetime geçmiyorlar. Mesela örnek Rusya devrimi, anarşistler devrim esnasında aktif rol oynamalarına karışın, rus devriminden sonra anarşitler idam ediliyor.

Murray dediği gibi sosyalistler anarşitleri liberal görüyor, liberaller sosyalist.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Aslında bilinenin aksine Amerika'da sol hareketin çok güçlü olduğu dönemler söz konusu. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Amerika'da ciddi bir sosyalist nüfus vardı. Komünist partilerin oylarının 100.000'lere çıktığı, büyük grevlerin ve sendikalaşma dönemlerinin yaşandığı zamanlar var. Jack London'ın eserlerinde anlattığı dönemlere karşılık geliyor.

Anarşizm ile Sosyalizmin gerçekten çok farklı ideolojiler. Sosyalizm bilimsel temele oturtulmuş, yöntemleri, metodları belirlenmiş iken anarşizmin genel geçer bir ilkesi pek yok(doğası gereği).
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

duzelttim..

said:
Anarşizm ile Sosyalizmin gerçekten çok farklı ideolojiler. Sosyalizm bilimsel temele oturtulmuş, yöntemleri, metodları belirlenmiş... ise yaramaz bir sey iken anarşizmin genel geçer bir ilkesi pek olmayan(doğası gereği ise yaramaz bir sey.


ise yaramayan bir araba dusunun, cok iyi tasarlanmis. e-type'dan daha guzel duruyor. gorunum sahane. koltuklari cok rahat, hiz gostergesi, ici tam dilediginiz gibi...

ama motoru yok.


sosyalizm boyle bir sey.

guzel goruntulu ve ilerleyemeyen.

dunyadan silinip gitmesi ve bugun modern insanlarin mamut, dinazorlardan falan bahseder gibi bahsediyor olmasi ne kadar harika. degil mi?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...