Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Temizlikçinin 5+1 ses sistemini boy sırasına sokması


Chemical

Öne çıkan mesajlar

Temizlikçi elbette bilmeden pek çok hata yapabilir, kadına aküyle metali temas ettirecek şekilde bıraktı diye kızmak saçmalık. Bunları bilmek zorunda hiç değil.

Ama şöyle bir şey var, temizlikçiler genel olarak her şeyi kendi kafasına göre yapan, ne söylerseniz söyleyin kafasının dikine giden insanlar. Bu uç örnekten bağımsız olarak pek çok saçmalık yapıyorlar, kafalarına göre her şeyi bir yere tıkıp düzeni değiştiriyorlar, pek çok şeyi kırıp döküyorlar. Doğruya doğru.

Ayrıca çalışma koşulları ve getirisi açısından benzer eğitim ve kalifikasyondaki insanlara göre çok daha iyi durumdalar. Örneğin bütün gün inşaatta çalışan bir işçiden daha fazla para kazanıyor çoğu. Genelde 10 gibi gelip 3 gibi gidiyorlar, bunun içinde yemek saati falan var. Evde kafalarına göre takılıyorlar, TV izliyorlar, maaşlarının yanısıra yemek vb zaten evden.

Minimum 70x22 = 1540 lira kafadan para elde ediyorlar, bu da evde rahat iş koşullarında yarım günlük çalışmayla elde edilen bir kazanç. 1500 lira çok mu diyebilirsiniz, değil. Ama bugün üniversite bitirmiş yeni mezun bir mühendisin ortalama 2000 lira, avukatın 700-1100 lira maaşla (ki özellikle avukatlarda gece gündüz h.içi h.sonu kavramı yok) eşşek gibi çalışarak işe başladığını düşünürsek, üstelik de bu kadar kısıtlı iş yükü ve rahat iş saatleri için gayet iyi bir oran olduğunu söyleyebiliriz.

O yüzden "işçinin hakkı reröre" tarzı ergen solcusu kafasında eleştirip savunacaksanız savunulması gereken gündelikçiden çok daha ön planda daha pek çok meslek grubu var ülkede.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

pardon da 70x22'yi nereden hesapladın? her gelen 70 tl mi alıyor? her temizlikçi minimum 22 gün mü çalışıyor? sosyal güvenceler ne durumda?

yattığınız yerden yaptığınız sömürüyü meşrulaştırmayın arkadaşım. ikinci paragrafta tanımladığın temizlikçi de senin kafandaki temizlikçi imajıdır, adeta bir araştırma yapmış gibi konuşuyorsun. benim bildiğim temizlikçi çağıranlar 15 günde bir çağırıyorlar ve 15 günlük pisliği 1 günde temizliyor o kadınlar. sonra da, "superconductor'umun yakınına zayıflatılmış uranyumumu bırakmışş!!" denilebiliyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Rewendor o kafalarına göre davranmalarının sebebi de yine anneler veya evin kadınları. Para veriyorum o kadar her yeri Cicek gibi yapacaksın diyorlar onlara. Kadınlar da bu amaçla sonradan laf işitmemek için alıştıkları gibi bastan aşağı giriyorlar. Evde bulunan yetkili merci kimse onun demesi lazım su odaya dokunma sunu yapma diye. Parayı kim veriyorsa o yani

Yoksa oğlun burayı silme dedi diyemez kadın. Anne orayı da temiz görmek ister.

Para mevzusunda yanlış düşünüyorsunuz. Fiziki olarak cok yorucu bir is. Bir de pislik temizleniyor sonuc olarak. Aldıkları para az bile.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@calimero

70 minimum alıyorlar, o yüzden öyle dedim. 22 gün de bir aydaki standart iş günü sayısıdır. Ha, bazıları haftada 6 gün çalışıyor, haliyle 22 de artıyor. Hatta bazıları aynı gün iki eve gidiyorlar (ve evet dolayısıyla çalışma yoğunlukları artıyor, ama aynı şekilde gelirleri de)

15 günde 1 de çağırsan farketmiyor, kalan 14 gün boyunca senin çağırmanı beklemiyorlar doğal olarak, başka yerlere gidiyorlar.

İş yükü olarak da 15 günde 1 ile haftada 1 arasında çok fark yok. Evdeki çamaşır, bulaşık belli zaten. 15 günde bir çağrıyorsan o arada kendin illa diziyorsun. Yer silinmesi falan da zaten standart iş.

Sosyal güvenceye gelince, bunu sen teklif ettim mi kendisi istemiyor, onun yerine bana şu kadar daha para ver diyor. Sigortayı falan anlatsan da reddediyor. Zaten fiyatlarının bu kadar yükselmesinin bir sebebi de bu sosyal güvence vb parasının da kendi istekleriyle kendi alacaklarına eklenmesi. Yani ortada dayatma sömürme yok, tam tersine onların isteğini karşılama var. Sen git bir temizlikçiye "sana sigorta yaptırıcam" de bak tepkisi ne oluyor, iyi bir şey olduğunu falan anlatmaya çalış sonra gel burada tecrübeni paylaş. Hatta rest çekiyorlar "o zaman ben istemiyorum bu işi" diye.

Akito said:

@rewendor yalnız fazla para alıyor o yüzden savunulmaza getirdi lafı ahahaha son paragraf kötüydü hacıt.


Ona getirmedim. calimero gibi "bütün işverenler düşmanımdır, tüm işçi sınıfı da sömürülen zavallı hakçılardır, pis fabrikatörlere ölüüm" kafasındaki siyah ve beyazlarla savunma ve saldırı yapanlara, steryotip düşünceyle hareket edenlere "temizlikçiye gelene kadar ülkede o kadar kötü koşullarda çalışanlar var ki önce onları savunun" dedim. İnşaat işçisi ne kadar yövmiye alıyor, fabrika işçilerinin maaşı ne kadar, temizlikçilerin yanında onların geliri ne, iş koşulları ne bi bakın dedim. İşçiyi falan geçtim her koşulda bu ülkede temizlikçilerden daha düşük ücrete, asgari maaşa çalışan o kadar çok insan var ki... Ya da yasalara aykırı şekilde günde 10 saat 11 saat, 12 saat...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

calimero said:

said:
Dokuz aylık bebekle mavi yolculuk


Bazen bana bir deli cesareti geliyor diye düşünüyorum. Yoksa dokuz aylık bebekle bir haftalık mavi yolculuğa nasıl evet derim. Ama dedim.

34 metrelik, sekiz kameralık, 16 kişilik teknemiz Deniz Felix Balina’ya geçen cumartesi dokuz yetişkin, iki bebek olarak bindik. Rüzgar’ın arkadaşı Kuzey henüz yedi aylık. İnanmayacaksınız ama ikisinin de keyfi yerinde. Temiz hava, fazla yakıcı olmayan güneş ve beşik gibi sallanan tekne onlara iyi geldi.
Bu Rüzgar’la bizim ilk tatilimiz. İlk defa evinden ayrı bir yerde uyudu. Hiç sorun çıkarmadı. Doktorumuz bunu bize daha yirmi günlükken demişti: “Bebeğinizle dünyanın her yerine gidebilir. Yeter ki annesiyle babası yanında olsun.” Ne kadar doğruymuş. Mekanlar ne kadar önemsizmiş. Dört duvarın içine tıkılıp kalmak ne kadar gereksizmiş.
Peki senden ne haber derseniz, şöyle: Tabii ki bu daha önce yaptığım mavi turlara hiç benzemedi. Bu satırları yazarken teknede beşinci günümüz bitti, ben hala teleme peyniri! Her seferinde “Şimdi yarım saat güneşleneceğim, beni hiçbir güç yerimden kaldıramaz” diyorum ama kaldırıyor tabii ki! Rüzgar, 70 koruma faktörlü krem gibi sağ olsun! Dadılar yanımızda olmasına rağmen sere serpe uzanmak imkansız. Sütü, çorbası, meyvesi derken akşam oluyor.

FESTİVAL GİBİSİN RÜZGAR

Deniz deseniz Rüzgar uyanıksa o da zor. Çünkü arkamdan gelmek istiyor. Beni suda çimerken her gördüğünde çığlık kıyamet bağırıyor. Ya bana bir şey yapıyorlar zannediyor ya da yanıma gelmek istiyor.
Ne yapıyoruz? Yeni emeklediği için teknede sabit duramıyoruz. Dizlikleri bacağında, o önde ben arkada, tekneyi tavaf edip duruyoruz. Eğleniyoruz. Attığı her kahkahada, göz bebeği her parladığında, heyecanlanıp kamyonların önünde duran süs köpekleri gibi sallandığında deliriyorum. İşte hep o anlarda tekrar tekrar fark ediyorum bunun hayatımın en büyük mutluluğu olduğunu. Festival gibisin Rüzgar ebediyen sana katılmak istiyorum.

Biz mi tatile çıkıyoruz dadılar mı?

Tekne tatilinin bana tatil olmamasının bir nedeni de dadımız Hanife Hanım. Tekneye binince, Göcek, Rodos, Simi gezince ona bir şeyler oldu. Resmen aklı uçtu. Yoksa neden Rüzgar’a tarhana çorbası yapalım dediğimde yayla çorbası pişirsin? Bunu yaptığı gün Rüzgar sabah kahvaltıda yumurta yemişti üstelik. E yayla çorbasının içinde de yumurta var. Bir gün içinde iki yumurta veremeyeceğimizi ezbere biliyor.
Yüzme bilmemesine rağmen her gün beş posta denize giremediği için hayıflanmaya başladı. “Sibel Hanım keşke kocamla çocuklarım da burada olsaydı” sayıklamalarının ardı arkası gelmedi. Normal şartlarda Rüzgar’ı mutlu etmek konusunda profesör olan kadın, deniz üstündeyken sınıfta kaldı. Oğlumu alıp, oyuncakları yayıp bir saat kesintisiz vakit geçirmeyi hiç başaramadı. Bunun yerine Rüzgar’ı kucaklayıp, peşimde dolaşmayı tercih etti.
Neden? Nedeni basit. O da insan. Evet denizi görünce giresi geliyor, seni bikinili görünce onun da canı sere serpe uzanmak istiyor. Eminim kamaradaki aynaya her baktığında acaba yüzüm yanmış mı diye kontrol ediyor. Ama tabii ki abartmaması, çalıştığını unutmaması gerek. Hanife Hanım’daki arızaların benzerlerini Kuzey’in dadısında da gözlemledim. Simi’de fotoğraf çekeceğim derken bebek arabasının üstüne kapaklanıyordu mesela.
Bu konuda daha enteresan hikayeleri ise döndüğümde dinledim. Arkadaşım Tülin’in bakıcısının Antalya’daki tatil köyünde bir saat ortadan kaybolmasına, işini gücünü bırakıp gidip göbek dansı kursu almasına kaç puan verirsiniz? Kardeşim dadı mısın, dansöz mü? Bu hareketleri yapabildiğine göre iyi kıvırdığın bir gerçek, niye bir de üstüne kursa yazılıyorsun, anlamadım. Aynı kıvrak insan, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi dalış kursuna da gitmek istemiş. Neymiş su altında nasıl nefes alınıyor çok merak ediyormuş. Büyük konuşmayayım ama ben o kadının kafasını dalış tüpü olmadan suya gömerim!



Sibel Arna stayla. aynen devam gençler ;)


hah şu işte, o kadar iğrenç bi kafa ki sibel arna kafası
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sparkcaster said:


calimero said:
said:
Dokuz aylık bebekle mavi yolculuk Bazen bana bir deli cesareti geliyor diye düşünüyorum. Yoksa dokuz aylık bebekle bir haftalık mavi yolculuğa nasıl evet derim. Ama dedim. 34 metrelik, sekiz kameralık, 16 kişilik teknemiz Deniz Felix Balina’ya geçen cumartesi dokuz yetişkin, iki bebek olarak bindik. Rüzgar’ın arkadaşı Kuzey henüz yedi aylık. İnanmayacaksınız ama ikisinin de keyfi yerinde. Temiz hava, fazla yakıcı olmayan güneş ve beşik gibi sallanan tekne onlara iyi geldi. Bu Rüzgar’la bizim ilk tatilimiz. İlk defa evinden ayrı bir yerde uyudu. Hiç sorun çıkarmadı. Doktorumuz bunu bize daha yirmi günlükken demişti: “Bebeğinizle dünyanın her yerine gidebilir. Yeter ki annesiyle babası yanında olsun.” Ne kadar doğruymuş. Mekanlar ne kadar önemsizmiş. Dört duvarın içine tıkılıp kalmak ne kadar gereksizmiş. Peki senden ne haber derseniz, şöyle: Tabii ki bu daha önce yaptığım mavi turlara hiç benzemedi. Bu satırları yazarken teknede beşinci günümüz bitti, ben hala teleme peyniri! Her seferinde “Şimdi yarım saat güneşleneceğim, beni hiçbir güç yerimden kaldıramaz” diyorum ama kaldırıyor tabii ki! Rüzgar, 70 koruma faktörlü krem gibi sağ olsun! Dadılar yanımızda olmasına rağmen sere serpe uzanmak imkansız. Sütü, çorbası, meyvesi derken akşam oluyor. FESTİVAL GİBİSİN RÜZGAR Deniz deseniz Rüzgar uyanıksa o da zor. Çünkü arkamdan gelmek istiyor. Beni suda çimerken her gördüğünde çığlık kıyamet bağırıyor. Ya bana bir şey yapıyorlar zannediyor ya da yanıma gelmek istiyor. Ne yapıyoruz? Yeni emeklediği için teknede sabit duramıyoruz. Dizlikleri bacağında, o önde ben arkada, tekneyi tavaf edip duruyoruz. Eğleniyoruz. Attığı her kahkahada, göz bebeği her parladığında, heyecanlanıp kamyonların önünde duran süs köpekleri gibi sallandığında deliriyorum. İşte hep o anlarda tekrar tekrar fark ediyorum bunun hayatımın en büyük mutluluğu olduğunu. Festival gibisin Rüzgar ebediyen sana katılmak istiyorum. Biz mi tatile çıkıyoruz dadılar mı? Tekne tatilinin bana tatil olmamasının bir nedeni de dadımız Hanife Hanım. Tekneye binince, Göcek, Rodos, Simi gezince ona bir şeyler oldu. Resmen aklı uçtu. Yoksa neden Rüzgar’a tarhana çorbası yapalım dediğimde yayla çorbası pişirsin? Bunu yaptığı gün Rüzgar sabah kahvaltıda yumurta yemişti üstelik. E yayla çorbasının içinde de yumurta var. Bir gün içinde iki yumurta veremeyeceğimizi ezbere biliyor. Yüzme bilmemesine rağmen her gün beş posta denize giremediği için hayıflanmaya başladı. “Sibel Hanım keşke kocamla çocuklarım da burada olsaydı” sayıklamalarının ardı arkası gelmedi. Normal şartlarda Rüzgar’ı mutlu etmek konusunda profesör olan kadın, deniz üstündeyken sınıfta kaldı. Oğlumu alıp, oyuncakları yayıp bir saat kesintisiz vakit geçirmeyi hiç başaramadı. Bunun yerine Rüzgar’ı kucaklayıp, peşimde dolaşmayı tercih etti. Neden? Nedeni basit. O da insan. Evet denizi görünce giresi geliyor, seni bikinili görünce onun da canı sere serpe uzanmak istiyor. Eminim kamaradaki aynaya her baktığında acaba yüzüm yanmış mı diye kontrol ediyor. Ama tabii ki abartmaması, çalıştığını unutmaması gerek. Hanife Hanım’daki arızaların benzerlerini Kuzey’in dadısında da gözlemledim. Simi’de fotoğraf çekeceğim derken bebek arabasının üstüne kapaklanıyordu mesela. Bu konuda daha enteresan hikayeleri ise döndüğümde dinledim. Arkadaşım Tülin’in bakıcısının Antalya’daki tatil köyünde bir saat ortadan kaybolmasına, işini gücünü bırakıp gidip göbek dansı kursu almasına kaç puan verirsiniz? Kardeşim dadı mısın, dansöz mü? Bu hareketleri yapabildiğine göre iyi kıvırdığın bir gerçek, niye bir de üstüne kursa yazılıyorsun, anlamadım. Aynı kıvrak insan, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi dalış kursuna da gitmek istemiş. Neymiş su altında nasıl nefes alınıyor çok merak ediyormuş. Büyük konuşmayayım ama ben o kadının kafasını dalış tüpü olmadan suya gömerim!
Sibel Arna stayla. aynen devam gençler ;)



hah şu işte, o kadar iğrenç bi kafa ki sibel arna kafası

http://www.otelpuan.com/OtelPuanV2/assets/photos/sibel-arna.jpg
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ahmedinejad said:

Rewendor o kafalarına göre davranmalarının sebebi de yine anneler veya evin kadınları. Para veriyorum o kadar her yeri Cicek gibi yapacaksın diyorlar onlara. Kadınlar da bu amaçla sonradan laf işitmemek için alıştıkları gibi bastan aşağı giriyorlar. Evde bulunan yetkili merci kimse onun demesi lazım su odaya dokunma sunu yapma diye. Parayı kim veriyorsa o yani

Yoksa oğlun burayı silme dedi diyemez kadın. Anne orayı da temiz görmek ister.

Para mevzusunda yanlış düşünüyorsunuz. Fiziki olarak cok yorucu bir is. Bir de pislik temizleniyor sonuc olarak. Aldıkları para az bile.


İlk paragrafta hakkın var, bir yerde tabii ki kendisine parayı ödeyen kimse ona bakacak.

Ancak aldıkları para yaptıkları işe göre Türkiye koşullarında kesinlikle az değil. Yoksa batıya göre düşünürsen evet az. Türkiye içerisindeki diğer mesleklere oranladığında ama az değil. Yoksa o mantıkla mühendisin de doktorun da avukatın da işçinin de, yani hemen hemen herkesin geliri az. Milletvekillerinin falan maaşı az değil aksine terbiyesizlik derecesinde fazla işte, o kadar.

Bugün bunların 1.5 katına bir fiyata koskoca profesyönel temizlik şirketi gelip evini temizliyor. Şirket bu, yasal kurum. Vergi veriyor, çok sayıda eleman çalıştırıyor, kendi ekipmanıyla geliyor falan.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Mr_Hand said:

Chemical said:

ben sölüyorum zaten, bu odadaki hiç bir şeye ellenmesin, kirli kalıyorsa kalsın diye da çok farketmiyor


Does not compute.

Olmuyo bu. Grafik tabletimi falan bozdu böyle. Hoparlörlerimi düşürmek suretiyle dağıttı. 1-2 kere giyilmiş yarı kirlileri dolaba tıktı, 2 ay sonra temiz zannedip tekrar dolaptan çıkarıp giymeye kalkınca leş gibi kokmuş olduğunu farkettim kıyafetlerimin falan. Temizlikçiye verilen paraya acıyorum. En azından kendi odam için. Her odama girdiğinde sinir krizi yaşıyorum resmen.


klasik temizlikçi sıkıntısı.

geldiği zaman gün sonu etraf pırıl pırıl oluyor ama her zaman abuk sabuk bi sonucu da oluyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Annemlere yıllardır kapıcının eşi gelir, baya da içli dışlıyızdır. Annem aracılığıyla 4-5 eve daha gitmeye başladı; teyzemler, anneannem falan. Ama son yıllarda karı koca birşeyler oldu ikisine de. Hanım artık yaşlandı hadi tamam ondan performans eskisi gibi değil ama kapıcımız olan kocası iyice köylü kurnazlığını göstermeye başladı.

En son mesela üstümüzdeki daire satıldığında kendisini aracı tayin edip para falan istedi. 100 lirayı beğenmedi, gitti çok önceden aradan çıkmış emlakçıyı apartmana soktu satılmış dairenin kilidini değiştirdiler beraber. Güya yeni anahtarı vermeden önce 500-600 lira para alma planları varmış da evin sahibi haneye tecavüz lafı edince duruldu birden. Bilseydim aracı olmazdım lafları falan.

Eşi de onun bu hareketlerine benzer hareketler yapmaya başladı. Kırılan tabak çanaklarda hiçbir zaman laf etmedik, vazo bile kırdı ağzımızı açıp laf etmedik ama eskiden en azından utanırken artık o da kalmadı.

Velhasıl kelam, bir açıdan laf etmeye hakkımız olmasa da bir açıdan da herşeye hoşgörü ve anlayışla da yaklaşılmıyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Temizlikçi yeminle benden daha iyi para alıyor. Ama benden koskoca bir şirketin zilyon kadar işini hatasız yapmam isteniyor. Ben de onun işvereni oluyorum, ortalığı mahvedecekse çalışmasın. Örneğin paranı çalışmayan televizyona verir misin? Bağış yapacaksam millete bir vakfa falan giderim, aksi halde temizlikçi/bakıcı paranın karşılığı neyse onu yapsın. Buna da o kişiyi satın alma değil bir iş akdi yapma denir.

Komik bir durum paylaşımı nasıl ezilenler edebiyatına çevrilebiliyor o da ayrı mesele.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...