Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

12 Eylul referandumu


di

Öne çıkan mesajlar

Neden mi ‘HAYIR’?

82 Anayasasının daha da şeddelisi ve aynı odaklarca hazırlanan bir Anayasa ile, bu milletin bugüne kadar kazandığı tüm haklar gaspedileceği için!
Bugüne kadar ANAYASA MAHKEMESİ ve DANIŞTAY’ın DUR dediği tüm belalar yasalaşıp Türk milletinin önüne geleceği için!


Nedir Yargının ‘DUR’ dedikleri bir bakalım.
Türk halkı HAYIR oyuyla, neye HAYIR demiş olacak sıralayalım:




HAYIR demek,
Küresel sermayenin sırtlanlarının TOPRAKLARIMIZA; MADENLERİMİZE, SUYUMUZA elkoymaya KANUNEN hak kazanmasına HAYIR demektir.…

Şu anda yasa dışı olarak ülkemizde faaliyet gösteren 350 yabancı maden şirketinin, tüm doğal kaynaklarımızı, suyumuzu, borumuzu, petrolümüzü ve neyimiz varsa hepsini YASAL OLARAK talan etmesine HAYIR demektir!

HAYIR demek,
Suriye sınırımızda Kıbrıs'ın 3 katı büyüklükteki mayınlı arazi ve altında yatan trilyonlarca dolarlık petrole İsrail’in el koymasına HAYIR demektir.


Büyük bir çoğunluğu elden çıkarılmış olmakla beraber, henüz hala bizim olan, ağır sanayi işletmelerinin, limanların, KİT arazilerinin, pul parasına yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerine YASAL OLARAK peşkeş çekilmesine HAYIR demektir.

Tekel işçilerinin can siperane direnişleri sonucu, Danıştay tarafından durdurulmuş olan 4C kölelik yasasının, tüm çalışanları kapsamasına HAYIR demektir.

HAYIR demek,
Tüm memurların, hükümet tarafından kurulan bir komisyonun oyuncağı haline gelmesine, dilencileştirilmesine, 9000 iş günü çalışıp, ölünce emekli olmaya HAYIR demektir.


Meralarımızın, hazine arazilerimizin yabancılara tahsis edilmesine HAYIR demektir.
‘Paran kadar sağlık’ politikasına, eczanelerin yok edilmesine HAYIR demektir.

Tarım ve hayvancılığın yok edilmesine HAYIR demektir.

Danıştay tarafından satışı durdurulan, şeker fabrikalarının, tarım çiftliklerinin YASAL OLARAK satışının önünün açılmasına HAYIR demektir...

Genetiği değiştirilmiş ürünleri sofranıza iteleyen küresel şirketlere HAYIR demektir.. Unakıtan’ın Gül’ün Erdoğan’ın çocuklarının milyon dolarla oynarken her dört gençten birinin işsiz kalmasına HAYIR demektir..
HAYIR demek,
Türk ordusunun Paralı askere dönüştürülme projesine HAYIR demektir..
Güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan AB uyum yasalarına HAYIR demektir.
ABD ile istihbarat paylaşımına HAYIR demektir.
100 yıldır Batının elinde oyuncak olan tarikatlara, etnik ırkçı bölücülük yapan odaklara HAYIR demektir.

HAYIR demek tüm bu saydıklarımıza HAYIR! YETER! DUR! demektir!.



‘EVET’in arkasında sırtlan dişlerini gıcırdatan Yedi Düvel vardır!.. Bu referandum, küresel sermayenin Türkiye’yi işgal planında çok önemli bir adımdır.
Avrupa ve Amerika’dan yükselen sesler, koro halinde ‘EVET’ demektedir. Pentagon, Washington, Brüksel ‘EVET’ demektedir. İsrail ‘EVET’ demektedir…Barzani ‘EVET’ demektedir.

Fethullah Gülen, Pensilvanya’dan:
‘Değil sadece kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla hatta imkan olsa mezardakileri bile kaldırıp ‘evet’ oyu kullandırmak lazım” demiştir.

Abdullah Öcalan, Kandil ve BDP, referandumu boykot’ görüntüsü altında “evet” propagandası yapmaktadır. AKP, hergün şehit cenazesi kalkarken terör örgütüyle aynı safta yeralmamak için BDP’ye ‘boykot’ cenahını uygun görmüştür.


BİZ işte tüm bu rezilliğe HAYIR diyoruz!

Faşist bir siyasi parti elinde tüm insan hakları ve demokratik özgürlüklerin yok edilmesine HAYIR diyoruz!
.
Tüm yasal haklarımızın , küresel çete emriyle, iktidar eliyle gaspedilmesine, konuşma, düşünme, yazma hürriyetimizi kaybetmeye HAYIR diyoruz. İzlenmeye, dinlenmeye, fişlenmeye HAYIR diyoruz.

Yargıçların bir parti tarafından atandığı ve bir partili olarak vatandaşı yargıladığı bir düzenin kurulmasına HAYIR diyoruz! İnsan hakları, Demokrasi Özgürlük çığlıklarıyla tüm haklarımıza el konulmasına HAYIR! diyoruz.

Suçunun ne olduğunu bilmeden, ‘kurbanlık koyun gibi’ içerde tutulan gazeteci, parti başkanı, subay ve aydınların hayatının gaspedilmesine HAYIR diyoruz..


TUNCAY, MUSTAFA, UFUK, DENİZ VE DİĞERLERİ
Biliyoruz ki her gecenin sabahı var. Ve bu sabah yakın.
Yeter ki siz ruhunuza ve bedeninize iyi bakın!

Banu AVAR
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

keywordleri sıralayınca çok güzel muhalefet olur bak: küresel sermaye, işgal, talan, yağma, peşkeş..trilyon doları da unutmayalım.

oysa hiç düşünülmez, "biz" dediğimiz varlığın da başka ülkelerde yatırımlar yaptığı, ortaklıklara girdiği, küresel sermaye denen şeyin bizzat içinde olduğumuz ve onun bir parçası olduğumuzdan hiç bahsedilmez.

global ekonomide "biz" diye, "yabancı parası" diye bişey olmadığı hala anlaşılamamıştır çünkü. kafa 1930 modeldir.

boykot görüntüsü altında evet propagandası da şahin görünümlü kartal gibi bişey heralde.

benim üzüldüğüm şey bu insanların samimi olması, hakikaten, bile isteye kendini böylesine sığ ve kapalı bir dünya görüşüne hapsetmesi ve ülkede yeni olan herşeyi otomatik tehdit olarak yaftalaması.

en vahimi de güvenlik güçlerinin ellerinin kollarının bağlanmasıymış, vah vah, oysa ne de güzel dayaktan geçiriyolardı bizi, ne de güzel işkenceler yaşıyoduk, faili meçhullere tanık oluyoduk..kahrolsun ab ve emperyalist işbirlikçilerrlerrlerrlerr
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:

keywordleri sıralayınca çok güzel muhalefet olur bak: küresel sermaye, işgal, talan, yağma, peşkeş..trilyon doları da unutmayalım.

oysa hiç düşünülmez, "biz" dediğimiz varlığın da başka ülkelerde yatırımlar yaptığı, ortaklıklara girdiği, küresel sermaye denen şeyin bizzat içinde olduğumuz ve onun bir parçası olduğumuzdan hiç bahsedilmez.

global ekonomide "biz" diye, "yabancı parası" diye bişey olmadığı hala anlaşılamamıştır çünkü. kafa 1930 modeldir.

boykot görüntüsü altında evet propagandası da şahin görünümlü kartal gibi bişey heralde.

benim üzüldüğüm şey bu insanların samimi olması, hakikaten, bile isteye kendini böylesine sığ ve kapalı bir dünya görüşüne hapsetmesi ve ülkede yeni olan herşeyi otomatik tehdit olarak yaftalaması.

en vahimi de güvenlik güçlerinin ellerinin kollarının bağlanmasıymış, vah vah, oysa ne de güzel dayaktan geçiriyolardı bizi, ne de güzel işkenceler yaşıyoduk, faili meçhullere tanık oluyoduk..kahrolsun ab ve emperyalist işbirlikçilerrlerrlerrlerr



Dimi Param var o zaman bütün halk benim kölem olsun.

Seninki tam bir kapitalist bakış olmuş çok güzel saolcuyum aman halklık kardeşlik inançları diyosunda kölelik ne güzel diyosunda bi yandan.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kapitalist bakış açısı da, bunun alternatifi var mı günümüzde? ayrıca solcuyum falan demedim hiçbi zaman da, günümüzün gerçeklerine göre politika üretmek gerekiyo. global ekonomiyle, barış-kardeşlik söyleminin çeliştiğini de düşünmüyorum, birarada yaşamayı becermek ekonomi-üstü bi nosyon çünkü.

şu anda içinde yaşadığımız dünyanın gerçeği bu. bu insanlar yabancı sermayeden rahatsız oluyosa, kendi işadamlarının da yurtdışında iş yapmasından rahatsız olmalılar. ama tek satır yazmazlar. çünkü kapitalizmin "güzel" yanları, bizi zengin eden yanları "hoşgelmiştir". ama yabancı şirketler bizim pazarımıza giremezler, höt deriz. niye? çünkü bağımsızız. afferin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

BaaL said:

HAYIR demek,
Suriye sınırımızda Kıbrıs'ın 3 katı büyüklükteki mayınlı arazi ve altında yatan trilyonlarca dolarlık petrole İsrail’in el koymasına HAYIR demektir.



bi de bor var dimi böyle. borları da işletmiyolar amerikanın kötü oyunlarına alet oluyoruz. aslında acayip potansiyelimiz var ama işte izin vermiyollar diye kendimizi gösteremiyoruz. harbi cool story
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Banu avarın, sol ayak serçe parmağı olamayacak insanların, bunların kafası çok eski yaaa aptal bunlar tripleri attığını görüp şaşırıyorum.

Özelleştirmeye değil peşkeşe karşı çıkarsın, ya devlet şirketçilik yapar mı 1930 kafalı denir.

Milli Eğitim, milli olmaktan çıkarılıyor dersin,1930ların faşisti olursun.

Onurlu dış politika dersin, 1930ların militaristi olursun.

Sonra pkk leşlerine, şehit deme aptallığını gösterenler; ilerici, aydın, demokrat, özgürlükçü falan olur. Halbuki fetullah dedenin kucağında amerikanın kuklaları olmuşlardır.

Vatanı bir çift memeye satacağıma, 1930 kafasıyla (! ) yaşarım. En azından onur kelimesini ağzıma alacak yüzüm olur.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

BaaL said:

copy/paste;

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN İÇERİĞİNİ TAM OLARAK BİLİYOR MUYUZ....?

mesajin kalani

Lehimize gözüken bir kaç maddeyle neleri kaybedeceğimizi biliyor muyuz...?

Mecliste yasa tasarısı eğer yasalaşırsa pek çok hakkımızı kaybedeceğiz (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) 5510 sayılı bekleyen şu anda.

Sağlık ve sosyal güvenlik haklarımızda oluşacak kayıplardan bazıları şöyle:

- Zaten kadınlar için 58, erkekler için 60 olan emeklilik yaşı hem kadınlar, hem de erkekler için 65'e çıkarılacak. (Madde 28)

- Emekliliğe hak kazanabilmek için yakın zamanda 5.000 'den 7,000 güne çıkarılan prim ödeme zorunluluğu 9,000 gün prime çıkacak. (Madde 27)

- Emekli maaşları% 23 ila% 33 arasında düşürülecek.(Madde 29)

-Yıpranma hakkı gasp edilecek

-Aylık geliri 1390,6 YTL'den fazla olan bütün vatandaşlar her ay 73 ila 475 YTLGenel Sağlık Sigortası primi ödemek zorunda kalacak. (Madde 88)

- Sadece ayakta tedavi olununca değil; hastalık, kaza, ameliyat gibi nedenlerle hastaneye yatmak gerekince de 'Katılım payı' adı altında bıraktı ÖDENECEK. (Madde 68)

- 'Katılım payı' Gerektiğinde beş Katına kadar arttırılacak. (Madde 68)

-Bütün Sağlık Hizmetleri Paralı olacak.

- Sağlık hizmeti alabilmek için bu Ülkenin VATANDAŞI olmak, üstelik vergi ödemek, dahası Genel Sağlık Sigortası primi yatırmak, hatta bir de 'katılım payı' ödemek yetmeyecek. Şimdi bir de'ilave ücret'adı altında para ödemek gerekecek. (Geçici Madde 5)

- Bütün dünyada anne sütünün önemi yeniden anlaşılır ve emzirme teşvik edilirken Türkiye'de "sigortalının çocuğuna bir ay anne sütü yeter 'mantığı geçerli olacak. Daha önce doğum yapan sigortalılara 6 ay süreyle verilmesi öngörülen altı emzirme yardımı bir aya düşürülecek.

- Hastalanan sigortalılara verilen iş görememezlik ödeneği % 16 azalacak. (Madde 18, 19, 80)

- Emekli Bağ-Kur'lularının maaşından10 yıl süreyle % 10 oranında Genel Sağlık Sigortası primi kesilecek. (Madde 88)

- Primini ödeyemeyen vatandaşlar sağlık hizmeti alamayacak, Hastane kapılarından geri dönecek. (Madde 88, 89, 90)

- Primini ödeyemeyen çiftçilerin pamuğuna buğdayına, üzümüne tütününe el konulacak.. (Madde 87)




eger sen biliyorsan demek ki ben bilmiyorum. zira o maddelerin hicbiri benim evet diyecegim degisiklik pakedinde yer almiyor. lutfen bana o degisikliklerin dayandigi noktalari gosteriver, ya da 'eger evet cikarsa marslilar dunyayi isgal edip hepimizi minyaturlestirecekler' maddesini de ekle oraya, daha dogru olsun. ne isi var bu yukarida saydigin maddelerin anayasada?

bunun gibi bir suru de yazi gordum sagda solda, ustelik hani facebook geyiklerini gectim, bildiginiz kose yazarlari falan yazmis; "evet cikarsa yercekimi kanunu gecerliligini kaybedecek" tadinda yazilar. hepsi de kesin bilgi, degismez gercek olarak yaziliyor ama dayanak yok ortada, en saglam dayanak 'bu olursa sonraki adimda bu sefer de boyle olur' mantigi. e malum, mujdat gezen'in dedigi gibi totalde 1K adam okumadigi icin degisiklikleri, bunlara da inaniyor millet
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

evet, milli eğitim zaten milli olmaktan çıkarılmalı, bugün yaşadığımız sorunların önemli bi kısmı da "milli" eğitim kaynaklı.

banu avar, "bir kürt kimliği icat edildi" diyebilecek kadar hayasız, arsız bir faşisttir benim gözümde. ve elbette ki yabancı düşmanlığı, onun ve temsil ettiği gerici zihniyetin tartışmasız en önemli unsurlarından biridir. bu tip insanların ideolojisini "kendin çal kendin oyna" diye özetlemek mümkün; dünyanın geri kalanıyla ilgilenmeyen, dünyaya hiçbir şey katmayan (ama batı'nın bütün olanaklarından faydalanmayı kendisi için en doğal hak olarak gören), sadece kendi çöplüğünde kral olmak isteyen 1930'lar bürokrat zihniyetidir bu işte.

"onur" kavramını, dünyaya kapalı olmakla özdeşleştirmek kadar anlamsız bişey olabilir mi? küçük dağları ben yarattım onurudur o ancak. sen evrensel ölçütlere tabi olma, kurallarını kendin koyduğun oyunda hep kazan, öyle herkes onurlu olur tabi.

ve yine evet, güneydoğuda yaşayanların şehitleriyle burada yaşayanların şehitleri epeyce farklıdır, o da apayrı bi konu.

ayriyeten ekliyim; "vatan için kurşun attım, vatan için adam kestim" diyendense, bir çift memeye vatanı matanı umursamayanı tercih ederim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:

işte görüyoruz, türbanı biz çözücez diyor kılıçdaroğlu, e sizin parti o değişikliği AYM'ye götürmeseydi zaten çözülmüştü be gülüm!bu, geç kalınmış bir "tanışma" fırsatıdır işte, "sizin dertlerinizi de biliyoruz" söyleminin ne kadar etkili olabileceğini henüz yeni görmeye başladılar. oysa akpnin en başından beri yürüttüğü siyaset, gittikçe daha fazla farklı kesimi kapsama, iletişim kurma, tanışma siyasetiydi. bunu ne oranda başardığı-başarmadığı ayrı bir tartışmadır. önemli olan toplumsal taleplere anında kulak veren, iyi-kötü bu talepleri karşılamaya çalışan bir parti olabilmek. bu kulvarda akp malesef şu an rakipsiz.

"yetmez ama evet" diyen kesimin derdi ne akpyi kontrol etmek, ne de aklamak. bu kesimin derdi, akpyi daha fazla reform yapmaya zorlamak; türkiyenin rejim sorununu, anayasa sorununu çözmesi için zorlamak.

bu ülke değişecekse, müslümanlarıyla değişecek. bunu görüp, kabul edip buna göre siyaset üretmekten başka çare yok.


Siyasi anlamda yazdıkların doğru, doğru ki bu adamlar seçiliyorlar. Ama bu ülkeyi "iyi" siyaset yapan değil, iyi adamlar kurataracak.

Türban sonradan türetilen suni bir sorun,aşırıya kaçmacılığın yan etkileri. AYM'ye götürmeseydi şu anda daha çok insan birbirini parmakla işaret edecekti. Çünkü din artık din değil, kimlik.
Bir insan neden Allah'a inanmadığını ilan eder? kimlik yüzünden, kimliğini göstermek için.
Bir insan neden sadece manevi düzeyde olması gereken birşeyi bağıra bağıra savunur? kimlik için.
O zamanlar AYM ye gidilmeseydi, sonuç daha fazla sen-ben olacaktı. Zarar verecekti yani, çünkü tatbik edilen şey din değil kimlik.

AKP artık rakipsiz değil, maşallah Kılıçdaroğluda bir Başbakan kadar seviyesiz, meydanlarda ki atışmalarını benim 10 yaşında ki kuzenlerim yapıyor. Göstermelik tabiki bunlar, yoksa bir ülkenin başına bu şekilde polemiğe giren adamlar koyarsan o devletin en büyük bilim adamı ayşe özyılmazel falan olur.
Görüldüğü gibi, CHP de artık çamura yatıyor.

Anayasa sorunun çözebilecek bir anayasa değil, zira güçsüzün elinden gücü daha fazla alıyor, zayıf olan iyice zayıflayacak.
Doğru dürüst maddeler koysalar, evet derdim ben ama yok, olmaz olamaz yani.
AKP çok tatlı bir zamanda iktidara geldi, karşısında doğru dürüst rakip olmadan. Asker ve Baykalla beraber koalif bir şekilde güzelce yönettiler ülkeyi 8 sene, Tek başına iktidara gelen bir hükümet bunların yaptıklarından çooooook daha fazla şey başarabilirdi, olmadı, abuk subuk sorunlar çıkararak gündem yaratıp oy toplayarak hızını kestiler ülkenin. Yapacak birşey yok.


Bu ülke değişecek te, umarım bu değişim sosyal anlamda olur,
ve tabiki bu ülke müslümanlarıyla değişecek,zira ülkenin çoğunluğu müslüman. Dışa vuranı var vurmayanı var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Referandum’da neden “hayır” denmeli?
Sevgili okurlar; bu hafta sizlere Anayasa değişiklikleri ile ilgili bazı noktaları sunmak istiyorum. Siyasete atılarak CHP Parti Meclisi’ne seçilen anayasa profesörü Süheyl Batum’un hazırladığı “AKP Anayasası ile ilgili sorular cevaplar” niteliğindeki çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Batum’un saptamaları referandum konusunda ufkunuzu açacaktır. Hepinize şimdiden iyi haftalar dilerim...

ANAYASA NEDEN ÖNEMLİDİR?

Çünkü toplumun, toplumdaki değişik grupların, katmanların isteklerini yansıtır. Onların ayrı ayrı haklarını korur. İşçilerin haklarına yer verir. Sendikaların haklarına yer verir. Sendikasız çalıştırılanların, emeklilerin, işverenlerin, kadınların, çocukların, engellilerin, değişik mezheplerdeki yurttaşların, öğrencilerin, küçük esnafın, yargının, basın emekçilerinin, gazilerin ve bu ülke için canını vermiş şehit ailelerinin, TEKEL işçilerinin, çiftçilerin, tarım kesiminde çalışanların haklarını korur.

ANAYASA NASIL YAPILIR?

Yapar; Anayasa’yı yaparken, tüm bu grupların temsilcileri çağrılır, görüşleri alınır, talepleri alınır. Anayasa bu taleplerin tümüne yer verebildiği oranda demokratik bir anayasa olur. Ve anayasa, ancak böylece bir “toplum sözleşmesi” olur.

AKP ANAYASASI BÖYLE Mİ YAPILDI?

Hayır. AKP tek başına Anayasa’yı yaptı. Hiçbir partinin görüşlerini almadı. Tüm sivil toplum örgütlerine “üç gün süre” verdi. CHP’nin “üç maddeyi ayırıp, diğerlerini beraber oylama” önerisine cevap bile vermedi. Bugüne kadar yapılan tüm çalışmalara, diğer partiler ya da sivil toplum örgütleri tarafından hazırlanan taslaklara dönüp bakmadı bile.

ANAYASA TEK PARTİ TARAFINDAN YAPILABİLİR Mİ?

Hayır. Çünkü o zaman “toplum sözleşmesi” olmaz, “parti anayasası” olur. “AKP anayasası” olur.

1982 ANAYASASI İLK KEZ Mİ DEĞİŞTİRİLİYOR?

Kesinlikle hayır. 1982 Anayasası, bundan önce tam 16 kez değiştirildi. Bu sonuncusu ise, 17’inci değişiklik oluyor. Yani darbe Anayasası’nı ilk kez değiştirdikleri tam bir “yalan”, tam bir “göz boyamaca”. Üstelik bu değişikliklerin yedi tanesi, daha AKP iktidara gelmeden yapılmıştı. Hem de o dönemde TBBM’de bulunan tüm siyasal partilerin katılımları ile... Yani AKP’nin ve yandaş aydınların(!) iddia ettiği gibi, 1982 Anayasası, ilk kez değiştirilmiyor. Bundan önceki değişiklikler de yine aynı kişilerin iddia ettikleri gibi “makyaj niteliğinde” değişiklikler değil.

DEĞİŞİKLİKLERE AKP YAPTIĞI İÇİN Mİ KARŞI ÇIKILIYOR?

Buna da kesinlikle hayır. AKP iktidarı, bugüne kadar tam 9 kez Anayasa’yı değiştirdi. Bu son yapılan da 10’uncusu oluyor. Ve bugüne kadar yapılan bu 10 değişiklikten sadece 3’ü toplumda tartışma yarattı. Çünkü üçü de, diğer siyasal partileri, sivil toplum örgütlerini ve tartışmaları dikkate almadan, tamamen “baskıcı bir anlayış” ve “benim çoğunluğum var, her istediğimi yaparım” mantığı içinde yapılmıştı. Aynen şimdi tartıştığımız son değişiklik gibi.

TÜRKİYE’DE BUGÜNE KADAR NELER TARTIŞILDI?

Kısaca sıralayalım; dokunulmazlıklar, cumhurbaşkanının yetkileri, kadın hakları, partilerin iç işleyişlerinin demokratik olmaması, lider sultası, YÖK, yargının dosya çokluğu nedeniyle geç işlemesi, yolsuzluklar, Alevilerin hakları, etnik kökenli vatandaşlarımızın kültürel hakları, sendikal haklar, grev hakkının sınırları, yüzde 10’luk insafsız seçim barajı, kültürel haklar, HSYK’da bakanın ve müsteşarın yer almaları. İşte tüm bunlar, 1982’den bu yana tartışıldı. Tüm partilerin, siyasal grupların, sivil toplum örgütlerinin talepleri olarak ortaya çıktı.

AKP ANAYASASI BU TALEPLERE YER VERİYOR MU?

Hayır. Hiçbirine yer vermiyor. AKP Anayasası’nda ne dokunulmazlıklar sınırlanmış, ne partilerin iç işleyişi ile ilgili bir düzenleme var, ne YÖK değiştirilmiş ne kadınlara kota getirilmiş, ne sendikalara bir hak getirilmiş, ne işçilerin insanca yaşam hakları güvenceye alınmış. AKP Anayasası, bunların herhangi birine yer vermiş mi? Hayır.

AKP ANAYASASI’NDA NE VAR?

Sadece “göz boyamacılık” var. “Hak getiriyoruz” görüntüsü altında “hiçbir hak, özgürlük, yenilik” getirmemek var. Bir tek “AKP iktidarının yargıya tek başına egemen olması” var. Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamını iki kişinin seçmesi var. Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm Anayasa Mahkemesi üyelerini seçmesi var. İleride kendilerini Yüce Divan olarak yargılayacak mahkemenin tüm üyelerini kendilerinin seçmesi var. Böylece Yüce Divan’dan kaçma yolu var.

KADINLARA POZİTİF AYRIMCILIK VAR MI?

Hayır. Sadece “bu maksatla alınacak tedbirler, eşitlik ilkesine aykırı sayılamaz” diye bir ibare ekleniyor. Bu ne anlama geliyor? Hangi tedbirler? İleride alınacak tedbirler. Peki süresi ne bu tedbirlerin? Yani ne zaman alınacak bu tedbirler? Belli değil, “alınacak” demiş ya. Böyle bir pozitif ayırımcılık olur mu? Örneğin kadınlar bu düzenlemeden sonra TBMM’de ne kadar oranda temsil edilecek? Ya diğer örgütlerde? Böyle bir oran yok. Çünkü “gerçek bir pozitif ayrımcılıktan” söz eden yok.

TOPLU SÖZLEŞME HAKKI VAR MI?

Yok. Eski düzenlemede yer alan “toplu görüşmenin” adı toplu sözleşme yapılmış o kadar. “Toplu sözleşme yapılması sırasında” memurlar idare ile uzlaşırlarsa iş tamam, ama ya uzlaşmazlarsa? AKP Anayasası şöyle diyor: “Uyuşmazlık çıkması halinde taraflar kamu görevlileri hakem kuruluna başvurabilir”. Nasıl bir kurul bu? Bürokratlardan oluşan bir kurul. Yani memurlar idare ile anlaşamazlarsa, idarenin kurduğu “hakem kurulu” karar veriyor. Peki nasıl bir sözleşme bu? Sonucu yine idareye bağlı. Acaba “kamu görevlileri hakem kurulunun” kararlarını beğenmezlerse, memurların yargıya gitme hakları var mı? Hayır. AKP Anayasası onu da engellemiş: “Kurulun kararları kesindir” diyor. Yani tam bir yalan. Ortada ne toplu sözleşme var. Ne uzlaşma olmazsa grev hakkı ne de yargıya gidebilme hakkı var.

ÇOCUKLAR KORUNUYOR MU?

Anayasa aynen şöyle bir düzenleme getirmiş. “Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır”. Peki bu düzenleme olmazsa, “devlet çocukları istismara ve şiddete karşı” koruyamayacak mı? Engel mi var? Anayasa’da zaten 41. maddede “çocukları korur” diye bir düzenleme yok mu? Bunun yeni getirilenden farkı ne? Hiçbir farkı yok. Amaç zaten “yeni bir hak getiriyormuş” gibi yapmak ve göz boyamak. Esas amacı saklamak.

KAMU DENETÇİLİĞİ GELİYOR MU?

AKP Anayasası şöyle diyor: “Kamu denetçiliği kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler.” Bu kadar. Tabii bir de “iktidar partisi çoğunluğunun tek başına seçeceği” getirilmiş. Peki kurumun yetkileri, görevleri? Bunların hiçbiri Anayasa’da yok. Örneğin ne zaman başvurulur? Kararları yargı ile çatışabilir mi? Çatışırsa ne olur? Şikâyetleri inceler incelemesine de, sonra ne yapabilir? AKP iktidarı neden bunları düzenlememiş? Acaba unutmuş mu? Oysa dünyadaki örneklerinde de, en çok sıkıntı yaratacak konular bunlar. Anayasa’da bunlara çözüm getirilmesi gerekir. Acaba AKP iktidarı, tüm bu konuları ve dünyadaki örnekleri ve uygulamaları bilmiyor olabilir mi? Bu denli “yetersiz bir düzenlemeyi” sakın bilerek, isteyerek getirmiş olmasın?

EKONOMİK SOSYAL KONSEY VAR MI?

AKP Anayasası şöyle diyor: “Hükümete istişari nitelikte görüş bildirmek üzere ekonomik ve sosyal konsey kurulur.” Şimdi burada “yeni bir kurum mu” kurulmuş? Kesinlikle hayır. Ekonomik Sosyal Konsey zaten var. Bakan istediği zaman toplanıyor, istemediği zaman toplanmıyor. AKP Anayasası’nda bu değişiyor mu? O da hayır. Görüş bildirmekten öte bir görev ya da yetki verilmiş mi? Ona da hayır. AKP iktidarı neden bunları düzenlememiş? Acaba unutmuş mu? Acaba AKP tüm bu konuları ve dünyadaki örnekleri ve uygulamaları bilmiyor olabilir mi? Bu denli “yetersiz bir düzenlemeyi” Anayasa’ya koymuş olmanın bir artısı var mı? Kesinlikle hayır. O halde sakın bilerek, isteyerek yapmış olmasın? Yani diğer maddeler gibi, sadece “dostlar alışverişte görsün” düşüncesi ile getirilmiş olmasın?

SON SÖZ: Şimdi bir kez daha düşünelim. Yukarıda söylediklerimiz doğru değil ise, eleştirilerimiz haklı değil ise, unutulanların gerçekten unutulduğunu düşünüyorsanız, Anayasa’ya “evet” verin, ama söylediklerimiz doğru ise, Anayasa’ya “hayır” verelim.

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=320547
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Referandumda önümüze konulan bir “paket” vardır; değiştirilmek istenen, 1982 Anayasasının bazı maddeleri hakkındaki pakettir.


Değiştirilmek istenen 1982 Anayasası da Türk Milletinin %92 “kabul” dediği bir anayasadır. Tahmin ederim ki bugünkü siyasi iktidar mensuplarının da, bugün karşısında oldukları ve ”cunta anayasası” dedikleri 1982 Anayasasına “kabul” demişlerdir; bendeniz de “kabul” demiştim o zaman...


Kaldı ki bu anayasanın daha önceleri 96 maddesi; sonraları 17 maddesi değişmiştir. Bunların büyük bir kısmı mevcut iktidar yapmıştır.
Bu kez de 26 maddesi değiştirilmek isteniyor.


Burada anlaşılamayan husus, bu kadar maddesi değiştirilmiş olan bir anayasa hâlâ neden “cunta anayasası” oluyor? Biraz samimiyet, lütfen...


Kaldı ki, 1980 Askeri müdahalenin ertesi gün Orgeneral Evren Paşa’ya saygı arz edenler, onu “kurtarıcı” olarak görenler, bugün ise; makamlarında ağırladıkları “cuntacılara” ve %92 kabul oyu alan bu anayasaya “düşman” kesilmişlerdir.
Bu ne biçim samimiyet (!)…


Eğer hükümetler sadece kendi çoğunluğuna dayanarak bir Anayasa hazırlıyorsa, o takdirde milletin tamamına yakınını temsil etmiyor demektir. Örneğin (X) partisi iktidarda ise ve siyasi iradenin kendi başına hazırladığı bir anayasa metni varsa, muhalefet buna karşı çıkmış ise, o takdirde bu metin “mutabakat” metni olmaz, sadece iktidardaki partinin anayasası olur.
Önce bunu böylece tespit edelim.
Buna kimsenin itiraz edeceğini sanmıyorum.


Şimdi düşünelim; mevcut siyasi irade; “darbe anayasasını değiştirmek” ve “12 Eylül darbecilerini yargılamak” iddiasıyla bir değişiklik paketini hazırladı ve 12 Eylül 2010 tarihinde biz vatandaşların oyuna sunulacaktır.


**
Neden bizim oyumuza gerek görüldü?


Önce bu sorunun cevabını arayalım; önerilen anayasa değişiklik paketinde Türk Milletinin aleyhine işleyecek o kadar gizli hükümler yerleştirilmiş ki sade vatandaşın bunu fark etmesi, bilmesi mümkün değildir. Adeta, iktidara gelen hangi siyasi parti olursa olsun, “sivil diktatörlüğe” yol açacak hükümler olduğu için, TBMM tarafından topyekûn olarak, yani muhalefet partilerince kabul edilmedi… Bunun anlamı şudur; %35 oy alıp parlamentonun %75 oranında gücünü elinde tutan sadece bir partinin anayasası demektir.


İşte bu hükümlerden dolayıdır ki sunulan anayasa paketine muhalefetteki partilerin hiç biri “kabul” oyu vermemiştir. Sadece iktidar partisinin oyları ile kabul edildiği için bizim oyumuza ihtiyaçları vardır. Yani anayasa değişikliğin geçerli olabilmesi için, TBMM deki vekillerin gerekli olan nitelikli sayı tarafından “kabul” denmesi şartı yerine gelmediği için halk oylamasına başvurulmaktadır.


Böyle olmadığı takdirde çıkarılan yasa tüm millete uygulanamaz anlamı çıkar.
Bunun üzerine Hükümet bu değişikliği halkın oyuna sunarak (“referandum”) TBMM deki hatasını Türk Milletine ONAYLATMAK suretiyle telafi etmek istiyor. İşin püf noktası buradadır.


**
Pakette neler var?


Elli milyon civarındaki Türk seçmeninin %95’i referanduma sunulan Anayasa maddelerin ne olduğu, içine yerleştirilen “bubi tuzağı” maddelerin neler olduğunu alıp okuması ve bilmesi mümkün değildir. Ortalıktaki söylemler ve parti genel başkanlarının yaklaşımı ve performansı halkı yönlendirmektedir. Dolayısıyla, hiç olmazsa okuyup anlayanların halkı aydınlatmak için, yazdıklarının önemi vardır. Bunun da ne kadar etkili olacağı da şüphelidir... Çünkü Türk seçmeni, maalesef hâlâ “kul” olma, “mürit olma”, başkası tarafından “yönetilme” ve tabii ki “ümmi” olma yolunda kendisini alıkoyamadı; tam anlamıyla düşünen, irdeleyen, tam anlamıyla “birey” olamadı, daha doğrusu olduramadı. Olamadığı için de menfaate hitap eden çok etkili iktidar nimetleri ve diğer faktörler karar vermede öne çıkmaktadır.


Vatandaşa burada şu objektif soru sorulmalıdır; “… Ey vatandaşım, ey halkım, sen iktidarın yanlışını onaylamak, onun yaptığı yanlışa ortak olmak mecburiyetinde misin? Bu ortaklık sonunda doğacak haksızlıklar, hukuksuzlukların vebaline ortak olacaksın demektir. Bunu bil ve ona göre oyunu kullanmalısın…”


Onun içindir ki, oyunuza sunulan anayasa paketine neden “hayır” ya da neden “evet” denilmesi gerektiği konusunu tartışamaya çalışacağım.


Buradaki ifadelerim, ne bir siyasi partinin lehine ne de aleyhine yorumlanmamasını rica edeceğim. Çünkü bu yazı dizsisinin amacı; birilerini yermek ya da yükseltmek değil; sadece gerçekleri dile getirmektir. Doğaldır ki açıklanan bu gerçekler birilerinin “hoşuna” gitmeyebilir. O zaman da onlara düşen görev, yanlıştan geri dönmektir... Hatadan geri dönmek fazilettir...


**


Bugün (X) partisi iktidarda olabilir, yarın bir başka parti…
Fakat kalıcı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bu Devlet zarar görürse hiç kimse huzur ve refah içinde olamaz.
Bu dile getirdiklerim; devletim için, vatanım için, bayrağım için, milletim için bazı endişeleri taşıdığımdandır; bunun için ifade ediyorum ve şahsıma ait düşüncelerdir.
Konuyu irdeleyen ve inceleyen bir aydın olarak sorumluluklarım var. Bu sorumluluklarımın başında da milletimi aydınlatmaktır.
Oy verirken son karar, tabii ki herkesin kendisine ait olacaktır.
En önemli husus neye ne için “evet” veya neye ne için “hayır” dediğinin bilmemiz gerekiyor.
Dikkat etmemiz gereken husus; oy sahibi bizlerin oyunu etkilemek için birtakım “sabotaj sözcükler” in kullanılmasıdır. İkbal ve iktidar için siyasi iradeyi ve onun mensuplarını savunan “yandaş”, “yoldaş”, “menfaat arkadaşı” kimselerin ve yayıncıların yoğun olarak bu yönteme başvurmaları ihtimal dâhilindedir. Sürekli aynı sloganları tekrarlayarak halkın beyni yönlendirilmektedir. Az da olsa muhalefet için de bir ihtimal vardır...
Yani sloganımsı aldatmaca ifadelerle halk kandırılmaya çalışılacaktır. Özellikle iktidar gücü ve imkânlarının kullanılacağını unutmamak gerekir... Bu pakete neden “hayır” ya da neden “evet” denilmesi konusunda insanlarımızın gerçekten yeterli bilgi sahibi olmadıkları bir gerçektir.
Aldatmacalar, hamaset nutukları, geçmişteki acı olayları istismar, mağduriyet rolü yaparak halkı kandırmak geçer politik akçe sayılıyor… Ama Türk Milletinin sağduyuları vardır; ülkenin durumunu, kendi durumlarını en iyi gözleyen o sağduyu sahibi insanlarımızdır; onlara güvenmek gerek... Hata da sevap da onlara ait olacaktır...
Okuyucularımdan ricam, mümkün olduğunca konuyu tam anlayıp karar verme aşamasında elimizi vicdanımıza koyarak, demokrasi denilen sistemde vatandaş olarak elimizde olan tek yetkinin oyumuz olduğunu unutmadan, onu en isabetli şekilde kullanma gerektiğini hatırlamalarıdır.


**


Müthiş bir aldatmaca...


12 Eylül 2010 tarihinde halkın oyuna sunulan paketin neden TBMM de çoğunluk tarafından kabul edilmediğini önceki yazımızda anlattık. Referanduma sunulan Anayasa değişikliği paketini, dış yüzü şekerleme ile kaplı, içine “acı” derecesinde nesneler yerleştirilmiş bir aldatmaca leblebiye benzetebilirsiniz. Şeker diye yenilen acılı leblebinin karnınıza nasıl sancılar oluşturacağını, mide kramplarına sebep olacağını bilmek, önceden kestirmek mümkün değildir. İşte önümüze konulan güya bu anayasa değişiklik paketini de bu şekerlenmiş acılı paket şeklinde düşünmek gerekiyor.


Referanduma sunulan bu pakette müthiş bir samimiyetsizlik vardır. Çünkü halka sunulan paketin sadece “şekerli” kabuğundan bahsediliyor, içine gizlenen “zehir zemberek yasa” hükümlerinden, buna ait maddelerden hiç bahsedilmiyor. Çünkü bahsedilirse halk aldanmayacak, kanmayacak. İçindeki “acı” kadar zararlı maddeler, “şeker” kabuğuna dolanmış olduğu anlaşılacak... Bunun için siyasi irade bir kurnazlık yapmakta ve TBMM de kabul edilmeyen bu “acılı şekerlemeyi” bizim oyumuza bilerek sunmaktadır. İlk bakışta vatandaş bu paketi, “şekerli leblebi” gibi, zararsız görebilir; fakat içindeki “acıyı” gizlemek için bu şekere bulanmış olduğunu bilmez.


Siyasi iradenin işte burada yaptığı ince kurnazlık, aldatmaca budur. Biz vatandaşların anlaması gereken, siyasi iradenin bu ince kurnazlığı ve aldatmacasıdır... Bu aldatmaca ile oy sahibi biz vatandaşlar, siyasi ağızlarda moda olan sokak ağzıyla, affınıza sığınarak, “enayi” yerine konulmaktadır...
Peki, soralım; oy verecek olan biz vatandaşlara; “biz enayi miyiz?”


Tabii ki değiliz; ancak olmadığımızı ispat etmemiz gerekir; aldatıldığımızı, kandırıldığımızı mutlaka anlamalı ve bilmeliyiz ki o zaman gerçek vatandaş, bilinçli birey olduğumuz anlaşılsın...


**
Vatandaş; “canım, ne var bunda, şekerli leblebinin kötülüğü ne ola ki?” diyebilir; fakat bu aşamada bunu deme hakkına sahip değil vatandaş, onun ne için aldatıldığını, kandırıldığını bilmek durumundadır, aksi halde zehirlendiğinde sorumlu bulamaz; siyasi iradenin sahibi o zaman çıkar derki; “Leblebiyi yerken bana mı sordun; zehirli mi değil mi, yemeseydin!?” Derse, vereceği cevabı olmaz vatandaşın…


Çünkü şekere bulanmış olan o leblebi gibi görünen yuvarlağın içinde ne olduğunu bilemez. Aldatıldığı, kandırıldığı için içeriğini bilmiyor; sadece şekerli olan dışını görüyor ya da öyle anlatılmış öyle duymuş çevresinden… İçinin “acılı” olduğunu bilmesi için aydınlanması, uyarılması gerekiyor... Vatandaşın o eksilmeyen sağduyusu mutlaka harekete geçirilmelidir...


**
“Evet” demenin anlamı...


Bir “evet” oyu demek; Türk milletinin geleceğini, vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini, bayrağın tekliğini tehlikeye sokacağını bilmeliyiz…
Bir “evet” oyu demek; teröre, bölücülüğe, şehitlerin gelmesine onay vermek demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; kul hakkını yemeye, kendi akrabalarını-çocuklarını, yandaşlarını zengin etmeye devam, ‘fakir fukaraya da bir sadaka paketi yeter’ demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; ülkeyi bölmeye yönelik ırkçı “Kürtçülük” aracı terör örgütlerine, Doğu Anadolu’yu kapsayan “Batı Ermenistan” in kurulması için Batılı emperyalistlere tavizler verenlere devam demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; Ermeni emellerine, teröre kurban vermeye devam demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; din ticaretine, tertemiz Müslümanları kandırmaya, onların inançlarıyla oynayarak zenginleşmeye devam demek olduğunu bilmeliyiz…
Bir “evet” oyu demek; Türk milletini 36 etnik parçaya ayırmak, ayrıştırmak demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; Türkiye’yi emperyalist güçler olan ABD/AB/İsrail üçlemesine teslim etmeye devam demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; işsizliğe, haksızlığa, yolsuzluğa, soygunculuğa, devlet malını hortumlamaya devam demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; ciğerin olan evladını, sevdiğini, akrabanı teröre kurban vermek demek olduğunu bilmeliyiz...
Bir “evet” oyu demek; anaların gözyaşlarının akmaya devam etmesine onay vermek olduğunu bilmeliyiz...


**


“Evet” dersen ne olur?


Oy veren biz vatandaşlar şunu iyi anlamalıyız ki; “evet” dediğimiz takdirde;
*İşçilerin coplanmasına devam demek olduğunu;
*“Yok” pahasına Devlet fabrikalarını özelleştirmelerle bir takım yandaşlara peşkeş çekilmek, işçilerini de sokağa bırakmak olduğunu;
*Böylece var olan işsizliğe yeni işsizler katmak olduğunu;
*İktidardakilerin düne kadar güya “hayırsever” bursuyla okuyan çocuklarının ve kendilerinin nasıl hesabı belli olmayan servet sahibi olduklarını; çocuk yaşındaki mahdumların nasıl “ithalat-ihracat şirketi sahibi” olduklarını görmemek demek olduğunu;
*Düne kadar kaçak gecekonduda oturanların bugün nasıl trilyonluk villa sahibi olduklarını sormamak olduğunu;
*Ne kadar kutsal manevi ve milli değerlerimiz varsa bunları istismar edenlere devam demek olduğunu;
*Milli ve kültürel değerlerimizin yok olmasına, yozlaşmasına devam demek olduğunu;
*Sivil darbeler, sivil cuntalar, korku atmosferleri yaratmak için kurulan özel mahkemelere onay vermek olduğunu;
*Türk milletini etnik gruplara ayrıştıran “açılımlara” evet demek olduğunu;
*Vatanın bütünlüğü, milletin birliğinin bozulmasını isteyenlere pirim vermek olduğunu;
*Türk ordusuna NİFAK sokarak yıpratma ve güçsüzleştirme politikasına onay vermek olduğunu;
*Adalet, hak ve hukuk dağıtmakla görevli yargının (adliyenin) siyasallaşması, yani iktidardaki her kim ise onun emrine girmesi demek olduğunu bilmeli ve mutlaka bunlara göre karar vermeliyiz...


**
Siyasetin emrindeki adliye...


*Eğer yargı siyasal gücün emrine girerse, vatandaş olarak hak ve hukukun sağlanamayacağı tehlikesinin kapıda olabileceğini anlamalıyız... Örneğin, karşısına çıktığınız hâkim ya da savcı, eğer sizin siyasi düşüncenizde değilse, ya da siz onun tuttuğu partiden değilseniz vay halinize!!! Özellikle siyasi bir davada haksızlığa uğrayabilme riski çok yüksek olduğunu bilmeliyiz... Yani vereceğimiz bir “evet” oyun hukuksuzluğa sebep olacağını bilmeliyiz...
*“Evet” demenin; kişinin mahrem hayatına müdahale, konuştuğu telefonu dinlemeye onay vermek olduğunu; devlet jurnalciliğini teşvik etmek olduğunu bilmeliyiz...
*“Evet” demek, suçsuz komutanı, suçsuz profesörü, suçsuz yazarı, suçsuz vatandaşı, suçsuz gazeteciyi sırf ‘siyasi iktidarı desteklemiyor’ diye hapse atmaya onay demek olduğunu bilmeliyiz...


Sevgili okurlarım; kendi hesabıma ifade etmeliyim ki eğer “evet” dersem, bu yazdıklarımdan başka burada yazamadığım yüzlerce vebale ortak olmak demek olduğunu bilmeliyiz...


**
“Hayır” demenin anlamı...


Öncelikle herkesin anlayıp bilmesi gereken bir ana fikir vardır; bu ana fikir, referanduma sunulan masum bir kanunun oylanması değildir; bu oylama, Türkiye’nin Anayasasına değildir, Türk Milletinin bir bütün olarak kabul edeceği, benimseyeceği bir “Anayasa” oylaması değildir...


Mevcut siyasi iktidarın güven oylamasıdır; ülkemizin birliği ve bütünlüğüne, milletin birbirine düşman edilmesine yönelik ortaya attığı “açılım” denilen “yıkım-ayrıştırma” projesinin oylanmasıdır...


Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, vatanın bütünlüğüne, milletin birliğine yönelik saldırıların oylanmasıdır... Bu oylama; ABD-AB-PKK ortak projesi olan cumhuriyeti yıkım projesinin oylanmasıdır.


Siyasetçilerin yanlışlarının, ülkeye verdiği zararların oylamasıdır...


Bu oylama; ‘atalarım-dedelerimin kanını akıtarak, canını vererek kazandıkları İstiklal Savaşından sonra kurdukları Türkiye Cumhuriyeti Devletimi seviyorum; vatanımın toprak bütünlüğünü, milletin birliğini, bayrağımın kutsallığını, dilimin tekliğini istiyorum; etnik ayrım olmaksızın bu ülkede yaşayan herkesi kardeş bilip eşit hak ve hukuka sahip Türk Milleti olduğunu biliyorum; bundan memnunum ve bunları korumak istiyorum’ diyenlerin “HAYIR” diyeceği bir oylamadır...


Bir “hayır” oyu vermek, vatan borcudur, vatandaşlık görevidir...
“HAYIR” demek; “evet” demekle gelecek ve olacak tüm kötülüklere, musibetlere (yukarıda belirtilenler) engel olmak demek olduğunu bilmeliyiz...


İşte size iki seçenek; tercih sizindir, sonra “elim kırılsaydı da evet demeseydim” dememek için şimdiden sizleri bilgilendirmeye çalıştım.
Karar sizindir...

http://www.bhaber.net/haber/8107-referandumda-neden-evet-neden-hayir.html
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Milli olan her şey neden bu kadar batıyor anlamıyorum. Devletin ismininde batması lazım size. Demokratik Anadolu Cumhuriyeti falan olsun. Hem daha romantik olur.

Banu Avar, gayet gerçek bir aydındır. Bazı gerçekleri suratınıza suratınıza vurduğu için sevmemeniz normal. Zaten avrupa parlementosu milletvekilleri de pek sevmez. Avrupanın iki yüzlülüğünü suratlarına vurduğu için nefret ederler. Bu nefret Trt'ye baskı yapıp, belgesellerinin yayınlanmasının engellenmesine kadar gitmiştir.

Batı tarafından bir Kürt Kimliği icat edilmiştir. İcat edilmekle kalmayıp kullanılmıştır ve halen kullanılmaktadır. Aşiretler halinde yaşayıp, birbirleriyle çoğunlukla Türkçe ya da Arapça anlaşma zorunluluğu duyan Kürtlerin, ortak bir kimlikleri olduğunu savunmak saçmadır. Lord Curzonun planlarının en büyük piyonu, o zaman ki kürt aşiretleridir.

Dünyaya kapalı olmak ayrı, her yerini buyurun sevişelim diye açmak ayrıdır. Dünyanın kalanıyla ilginin, Yurtta barış, dünyada barış ilkesi etrafında şekillenmesi savunulur.

Amerika ırak'a girecek, para kopartırsak ülkemizi kullanmasına izin verebiliriz yaklaşımı kime aittir soruyorum buradan.

Doğuda yaşayanların şehitleri vardır örneğin antep en çok şehit veren illerden biridir.

Ama bunlar dağda leş olarak çürüyen, yediği kaba pisleyen, beş kuruş etmez pkklılar değil, karşılık beklemeden, koca popolarınız oturduğunuz döner sandalyede rahat etsin diye, 20 yaşında belki bir kadının sıcaklığını hissetmeden şehit olan kahraman Mehmetçiklerdir.

Senin ısrarla şehit yapmaya çalıştıklarına, bu millet genel evde çalışan kadın çocuğu demektedir. Ölüsü ise leş olmakta, çoğunlukla hayvanlar tarafından yenmektedir. Bu sayede eko sisteme bir katkı oluyorlar. Ve aynı paragrafta isimlerini yan yana kullanmak zorunda kaldığım için bile üzüntü duyuyorum.

7 yıldır ülkenin temelleri ile oynanıyor, ithal iddianamelerle muhalifler tutuklanıyor. Yaş atamaları şekillensin diye, yüzlerce tutuklama kararı çıkıyor. Toplumun çoğu telefonda konuşmaya korkuyor, sonra demokratik anayasa yapıyorlarmış. İçi boş toplu sözleşme hakkı için neden bir şeyler feda edeyim?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...