Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Polis


Rewendor

Öne çıkan mesajlar

Uzun zamandır çıkan birbirinden saçma, rezil ve kalitesiz Türk filmlerinden sonra ilaç gibi gelen bir film Polis. Türk dizi, tiyatro ve sinemasının belki de en yetenekli oyuncusu, ya da en azından (Şener Şen ve Kemal Sunal ile birlikte) en yetenekli 3 oyuncusundan biri olan Haluk Bilginer'in başrolünü oynadığı filmin fragmanı bir süredir zaten internette ses getiriyor, benim de gerek Haluk Bilginer hayranlığım gerek içerisinde mezun olduğum lisenin olduğunu görmem gerekse konusu ile ilgimi çekiyordu. Bir aydır sabırsızlıkla bekliyordum diyebilirim film için. "Nihayet adam gibi bir film çekilecek Türk sinemasında kaç zaman sonra, biz de kurtulacaz M.Ali Erbil'li cıvık filmlerden, konusuz filmlerden, saçma sapan birbirinin kopyası filmlerden" diyordum. Burada iki adet parantez açmak istiyorum izin verirseniz film incelemesinden önce. İki ayrı paragrafta görüşlerimi belirteceğim alakalı konularda.

Son zamanlarda dikkat ederseniz zaten her film aynı geçiyordu. Hani 3 tip film var. Birincisi standart Mustafa Altınoklar tipi film. Yönetmen o olmasa bile artık bu işi en çok yapan o olduğundan heralde onun ismini ölümsüzleştirmek çok da yanlış bir seçim olmaz. Bir sürü ünlü oyuncuyu toplar, aynı senaryoyla bisürü film ve dizi çeker. Buralarda karakterler hep aynıdır. Filmler karşılaştırıldığında "Aaa burdaki X le burdaki Y nin karakteri aynı. Z de T ye tıpatıp uyuyo" denir. Senaryo gelişimi de aynıdır, sadece geçtiği ortam farklıdır. Birinde asker kışlası birinde okul birinde istanbul göbeği vs vs. Aynı senaryoyu farklı alanlara kurup kurup 3 aylık yemeği önümüze koyar, sonra da filmine ilgi bekler. Araya amerikan film ve dizilerden aldığı skeç espiri ve konseptleri de katarak yenilik yaptığını düşünür. Oysa filmlerden birini izlemek hepsini izlemekle eşdeğerdir. İkinci tip cıvık filmler. Bu filmler de Dünya'yı Kurtaran Adam 2, Yeni nesil hababam sınıfları, gibi hala "Küfredelim millet güler ne de olsa" mantığıyla, artık iyice bayatlamış kalitesiz espirilerle küfrü birleştiren ve maalesef %90 M.Ali Erbil'i oynatan filmler. Kemal Sunal yolundan gitmek isterler, ama onu özümseyememiş, "Aaa o küfrediyo ona gülüyo millet" diye düşünüp yanlış taklitlere girmiş filmler. Film boyunca insan sinemada işkence çeker durur. Son olarak da aslında zararsız olabilecek konusuz filmler var. Hani bunlara kötü demek olmaz tabii. Ama hani nasıl desem... Filmi izlersiniz, sıkmaz, iyi vakit geçirtir. Ama bitince şöyle bi dönüp bakınca "ee ne işlendi ki bunda, sıradan olay" dersiniz, hiçbir şey yoktur. Ne bileyim bir Hokkabaz, ya da Organize İşler gibi. Filmde her şey tamdır, ama konu olmaz, dolayısıyla bir kopukluk yüzeysellik hakimdir, hiçbir zaman da çok ilgi çekici olmaz film. Sonunda da unutulur gider. Gerçi bir de "Biz ilk Türk korku filmiyiz" edasıyla fırlayan filmler türedi.

İşte böyle filmlerin hakim olduğu bir anda Karagöz ve Hacivat neden öldürüldü'den beri hatırladığım kadarıyla suskun kalan kaliteli filmler döneminde sabırsızlıkla beklemem de normal herhalde... İki parantez açacağımı söylemiştim.. İkincisi de Haluk Bilginer hakkında.

Kim ne derse desin çok kaliteli ve başarılı bir oyuncu olduğuna itiraz edebilen olacağını sanmam. Sadece tiyatro tabanlı geçmişi, muhteşem oyunculuk yeteneği değil, her türlü rolün altından başarıyla kalkışı, gerek Tatlı Hayat'taki işgüzar ve özünde iyi ama dışarıya gösterdiği şeytani yüzüyle, sevinde parlayan gözleriyle İhsan Yıldırım olarak, gerek Eyvah Babam'da kızının peşinde koşan paranoyak baba rolüyle, gerek Karanlıkta Koşanlar'daki gerilim yüklü ortamdaki karanlık yönüyle gerekse Hacivat ve Karagözdeki fazla kafası çalışmayan ama iyi yürekli dev karagöz rolüyle gerekse nerdesin firuzedeki dipten kurtulmaya çalışan uyanık bunalımlı plakçı tiplemesiyle her rolün altından nasıl kalktığını ve hepsinde de mükemmeli nasıl başardığını gösterdi herkese. Ve şimdi onun rol aldığı her prodüksiyonun da kalitesinin kafadan birkaç beden artacağını düşünmek zor değil. Bunu yapabilen çok az aktör var Türkiye'de.. Aktris ise bence zaten yok. Her zaman komik bir tiplemeyle gördüğüm Kemal Sunal'ın Propoganda'daki rol yeteneğine tapındığımda farkettiğim, Komik roller oyuncusu denilen Şener Şen'in Eşkiya'da yazdığı destanın benzerini gördüğüm tek kişi şu anda. Umarım ömrü uzun, sağlığı yerinde olur da sık sık görürüz kendisini ekranlarda.

Ve bunca yazının ardından filme geçiyorum nihayet. Fragmanında gerilimli bir polis hikayesi gibi anlatılıyor ve çok şey açıkta bırakılarak merak ettiriliyordu Polis filminde. Nihayet bugün ben de filmi izleme fırsatı buldum. Şaşılacak şekilde de salonun çok dolu olmaması belki de filmin yeterince tanıtılmadığı ya da reklamının iyi yapılmadığı izlenimi verdi bana. Yine de film öncesi reklam kuşağının uzunluğu (25dk ya yakın) da filmden beklentinin oldukça yüksek olduğunun göstergesi olabilir. Ve film başladı...

Konuyu kısaca özetlemek gerekirse yıllarca Polis Teşkilatı'na başarıyla hizmet eden, sert, güçlü ve bazen kurallara göre oynamasa ve aşırı sert olsa da başarılarıyla efsaneleşmiş, yine de makamda gözü olmadığı için komiser bile olmayı reddetmiş bir polis olan Musa Rami artık yaşlanmış, ömrünün son dönemlerine gelmiştir. Oğulları, kızları ve torunlarıyla geniş bir aile sahibi olan, ama yine de gerek ailesine gerekse ilerleyen yaşına rağmen sokaklarda çatışmalara girmekten geri kalmayan, tek başına operasyonlar yapan Musa, 17 yıldır peşinde olduğu bir mafyanın bir açığını nihayet yakalar ve İzmitli ailesinin küçük oğlunu çatışmada vurur. Bunun ardından intikam almak isteyen mafya Musa Rami ve ailesine hayatı zindan etmek için her yolu dener. Bu arada hayatın unuttuğu yanlarının da farkına varan Musa bir yandan ailesini kurtarmaya çalışırken bir yandan da aşık olduğu üniversite öğrencisine karşı hislerini kontrol etmeye çalışacaktır.

Film açıkçası beklediğim türde çıkmadı, gerilimse evet gerilim de vardı. Arada yer yer güldüren sahneleri de vardı. Ancak film daha çok seyirciyi de Musa Rami'nin bunalımına sürüklüyor, adeta onun gözünden olayları gösteriyor, insanın kafasında "Ee noluyor, hangisi gerçek" dercesine şüpheler uyandırıyor, gerilim, bunalım, ve arayış duygularını adeta hissettiriyor. Açıkçası filmi izleyen herkesin psikolojisinde geçici bir bozukluk olduğuna eminim diyebilirim. Ve film için söylenecek en iyi yorum sanırım "tuhaf". Ancak film o kadar güzel işliyor ki bazı şeyleri, insan "n'oluyor" diye kalıyor. Kuralları yeri geldim mi sertleştiren ama her zaman adaletten yana olan bir başarı timsali, efsane polisin nasıl değiştiğini, 2 ayda adım adım nasıl evre evre farklılaştığını izliyor, görüyoruz hep beraber. Sadece görmüyor, hatta yaşıyoruz da. Yer yer bu bunalımdan kurtulma çabalarını, kendini inkarlarını, yer yer kontrolden çıkışlarını, şiddetle kendinden geçişini, yer yer sevdiklerini korumak için yıktığı tabularını teker teker izliyor, paylaşıyoruz. Ve sonunda da adım adım finale doğru gidiyoruz farkında olmadan. Ve belki de uzunca bir süredir ilk defa bir filmin sonunu tahmin edemiyor, "acaba" diyoruz. Sık sık "Nassıı yaa" diye soruyoruz kendimize. Ve film bittiğinde insan ne keyifli oluyor ne üzgün.. Garip oluyor sadece. Hani film o derece işlemiş içine, sonunda sorgu dolu gözlerle robotlaşmış hareketlerle akıl bir karış havada terk ediyoruz salonu.

Filmin kurgusu, işlenişi, konusu hepsi için çok çok iyi diyebilirim. Müziklerse tam uymuş. Daha doğrusu uymamış, bilerek uydurulmamış, ama o uymamazlık uymuş. Yani çok alakasız sahnelerde alakasız müzikler gelebiliyor ama bunların hepsi o bunalımı ve karmaşayı yansıtıyor başarılı şekilde. Örneğin bir masada biri kan diğeri normal kusan iki kişiyi gösterirken arkada romantik müzik çalabiliyor bir anda. Ve olayların karmaşası o anda işliyor insana.

Rol deseniz Haluk Bilginer yine aşmış kendini, mükemmel, yeri geldiğinde en şiddetli ölümlerde bile soğukluğunu taş kalbini koruyorken yeri geldiğinde nasıl çöktüğünü çok güzel anlatıyor. Diğer roller de ustaca oynanmış. Bir tek komiser Kemal biraz sırıtıyordu bence. Bir de mafya ailesi. Hani daha da iyi olabilirdi ama çok farketmiyorsunuz zaten. Onun dışında başarılıydı gayet.

Peki bu filmin kötü yanı yok mu hiç? Şey aslında çok düşünmedikçe pek yok. Ancak iki kusur sayılabilir en fazla:

1- Yan hikayelerin konuya bağlanması biraz sönük kalmış gibi geldi bana. Yani bazı yerlerde atlamalar var akıcılık sağlanmıyor yan hikayede. Ve bu da sanırım film süreyi aşmasın diye arada bir iki sahne çıkarıldı diye oldu bilemiyorum... Ancak bunlar da çok sırıtmıyor.

2- Şey bu aslında bir kusur değil. Genel olarak filmin yapısı. Bu film öyle herkesin kaldırabileceği bir film değil. Yani filmi izledikten sonra "Bu neydi yahu" diyerek filmden çıkmanız da gayet normal

Kısaca film bence mükemmeldi diyebilirim. Gidin görün derim. Ama dediğim gibi herkesin kaldırabileceği tarz bir film değil. O yüzden uyarmadı da demeyin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...
Klasik yeni dönem komedi filmlerinden olmadığı için tuhaf tanımlamasını yapan çok var.Giden arkadaşlarım o yüzden pek beğenmediklerini ya da anlamadıklarını söylediler hatta bir arkadaşım Haluk Bilginerle diğer komserin limonata içtikleri ard arda 3 sefer değişik şekillerde çekilen bölüm için sanırım montajda bir hata yaptılar demişti :) .Sonuçta film Çılgın Dershane,Neşeli Gençlik gibi Amerikan Pastası tadında filmlerle birlikte gösterildi.
Filmi izledim ve açıkçası bu filmin kült olacağı düşüncesindeyim.Haluk bilginer diyorum sadece.Bir adam yaşlandıkça daha karizmatik olur mu sorusunu cevaplıyor benim için.Ayrıca filmin sonu ve yan hikayelerin işlenişi sayesinde filmin ana bir konusu olmaması sağlanmış.Sanki yan hikayelerden oluşan konusuz bir film gibi pulp fiction tadı bıraktı bende.Ayrıca Haluk Bilginerin ardarda gelen ölüm sahnelerindeki soğukkanlılığı kafama kafama vurdu açıkçası:)
Yalnız üzüldüğüm şey arkadaşımla gittiğim filmi koca salonda yalnızca ikimizin sanki salonu kapattırmışız gibi izlememiz oldu.Açıkçası daha fazla gişe yapmasını beklerdim bu filmin.Belki de Bodrum'da izlediğim için böyle olmuştur diğer iller nasıldır bilemem.
Ama dediğim gibi film aklımdaki kült filmler listesine girmiş durumda.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

nesi güzel abi oha ya..iğrenç ötesi bir film..son yıllarda hatta belki de doğduğumdan beri izlediğim en kötü filmdi ..ne sonu ne başı ne ortası hiçbir yeri güzel değildi..iğrençti abi tek kelime iğrenç..2 kişi 5 ytlye girdik ama ona bile acıdım yemin ederim..1er dürüm yerdik daha kral olurdu..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

[spo]film bence çok güzeldi. ama sonu gerçekten tamamlanmamış bir cümle gibiydi. tam ağızdan çıktı ama yüklemi yok cümlenin. neden böyle birşey yapılmış merak uyandırmadı değil. ama aslında işi anladığınızda yani aslında filmin kesinlikle haluk bilginer ve mafya arasında geçmediğini, filmin aslında haluk bilginer'in özgünamal'a olan aşkını anlattığını anlayabildim. adamın tüm ailesi ölürken aslında tek derdi oğlu ve aşkı. başka umursadığı birşey yok zaten. çünkü ölmek üzere olan bir adam ve aşkına olan takıntısı çok büyük. [/spo]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 7 ay sonra ...
Haluk bilginer nası dövüyo o adamları waşşşş

Gerçek dışı.

Kızı intahar edio, camdan atlıyo, biri mi atlattı bilemiyo. Adam bakıyo. Ulan çık yukarı ne var ne yok bak. Olay anında olayın nası gerçekleştiğini anlamak için sadece düşünüyo.

Saçma.

edit: zaten o kadar izlemiştim. daha fazla dayanamadım izlemeye. Haa hele dedem yaşındaki adamın ablam yaşındaki hatuna yazması da apayrı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
  • 4 ay sonra ...
  • 9 ay sonra ...
şu an atvde yayınlanıyor, daha öncede izlemiştim ama tekrarda olsa izlenir yani. zaten Haluk Bilginer, Özgü Namal, Ragıp Savaş, Settar Tanrıöven gibi isimlerin olması bile yetiyor. Sin city havasında kült bir film tadı veriyor, genelde salak saçma filmler yapan sinemamız için güzel bir ürün bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...