Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Türk kimliği


Feamer

Öne çıkan mesajlar

"şaman" derken aslında, şurada örneklenen karakter daha önemliydi toplum için, "druid" ile daha çok eşleşiyor, şüphesiz şaman karşılar belki ama bana biraz içini boşaltıyor gibi geliyor.

burada örnek osmanlıların kuruluş aşamasında ama davranış olarak, topluma yön veren, onlara anlatığı hikayeler ile bilinç aşılayan bir kanaat önderi

said:
...Onun nalladığı Türkmen atlarının süvarileri Domaniç'ten Söğüt'e, Sultanönü'ne, itbumuna... bir uçtan bir uca koşarak çevreyi tanımaktadır. Kaleleri, derbentleri bellemektedir. Yarınki büyük zafere acele etmeden, temkinli olarak hazırlanmaktadır. Nalbant Hüseyin Dede, akşamları obanın erkeklerini toplayarak onlara dini-milli efsane ve menkıbeler anlatmaktadır. Gündüzleri işinde, gücünde mütevazı insanlar olarak hayatlarını sürdüren bu topluluğa, geceleri adeta bir kanat takılmakta âlemlerden âlemlere uçurulmaktadır. İstanbul hayâlinden, Bursa rüyasından, büyük fetihten, nizam-i âlemden söz edilmektedir. Bu mütevazı insanlar, aldıkları hedeflere ulaşmak için devleşmektedir. Nalbant Hüseyin Dede, obanın Dede Korkut'uydu. Bütün müşkülleri o halleder, küskünler barıştırır, ileri gidenleri ikaz eder, geride kalanları hızlandırdı. Bazen Kolca Kopuzunu eline alır, içli türküler söylerdi. Nalbant Hüseyin Dede'nin eşi olan Mümine Hatun bacıyân-ı Rum'dandı. O da tıpkı kocası gibi obanın eğiticisi ve bilgesiydi. Kız çocuklarına Kuran-ı Kerim okumasını öğretirdi...

http://www.ahiyan.org/baciyani-rum/71-ebe-ana.html
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 hafta sonra ...
http://www.youtube.com/watch?v=ssXvrmTcFL4

hazar türkleri ile ilgili bir program, 1:00:00 -ve osmanlı türk ama islam olmayanların hakında- civarı ve öncesi israilin -daha doğrusu anadan doğma yahudilerin- hazarların yahudi olması ile ilgili tutumları hakkında bahisler var...

ve buda tarihin nasıl çarpıtıldığını bir örneği :)

efendim onlar doğru anlatır, neden yanlı anlatsınlar...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bu arada şiilik hakkında,

wiki... said:

Şeybani Han, 1510 yılında Şah İsmail tarafından yenilip öldürülünce bölgede doğan boşluk sonucu, Babür ata topraklarını kurtarmak için Safevilerin yardımıyla 1512-1513'te Buhara ve Semerkand'ı yeniden ele geçirdi.[9] Şah İsmail'in öğretisi Anadolu'da taraftar toplamasına rağmen Orta Asya'da halk Şiiliği sevmemişti ve büyük tepki göstermişti. [10]

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bab%C3%BCr

[10] ^ Erdogan, Eralp, "Babür İmparatorluğu’nun Kuruluş Safhasında Şah İsmail ile Babür İttifakı", History Studies, Volume 6 Issue 4, p. 31-39, July 2014

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
babailer isyanı:

öncelikle yaz bir bütün değil bir çok yazardan alıntı içerir

ekşi said:

1239-1240 yillari arasinda anadolu'daki gocebe turkmenlerin cikarmis oldugu isyan.
onderleri `baba ilyas ve baba ishak`tir.
selcuklu devleti'nin de cokusunu hazirlayan bu isyan turkiye toplumunun dini yapisini anlama adina oldukca onemlidir.

islam'la henuz tanismis olan gocebe turkmenler -ki hala tam olarak ne oldugunu anlamis degillerdir- islam'la ve yerlesik hayatla daha eskiden tanismis olan fars etkisindeki turklerin idaresi altina girmek istememislerdir. bu sebeple isyan etmisler ve siddetle cezalandirilmislardir.

isyanin temel nedeni ekonomik ve toplumsal bolunmusluk gibi gorunur. dogrudur. cunku gocebe turkmenler sehir hayatina ve ticaret hayatina zarar vermektedirler.
lakin hadisenin altinda dini nedenler de vardir.
yerlesik ahali gocebelerin islam olduguna inanmamaktadir cunku hal ve harekatlarinda eski inanislarindan bir takim unsurlari barindirmaya devam etmektedirler.
rakip unsur ise anadolu'nun muhtelif kentlerinde acmis oldugu medreselerle sunni islam'i kurumsallastirmaya calismaktadir.

gunumuzde de devam eden, turkiye'nin alevi ve sunni seklinde bolunmuslugunun ve aralarindaki gerginligin en temelinde yatan hadise budur. alevilik gocebeligi ve dolayisiyla da eski turk geleneklerini bunyesinde barindirirken, sunnilik yerlesikligi ve arap ve fars etkisini mundemictir.

sonuçta isyan cikmis. binlerce insan telef olmustur. selcuklu idaresi isyani bastirmis olsa da ciddi oranda kayiplar vermistir. isyanin hemen ardindan mogollarla muharebe olmus (bkz: kosedag savasi) ve burada selcuklular yenilmek durumunda kalmistir.

hadiseyi en iyi elvan celebi'nin -ki baba ilyas'in torunudur- menakibü'l kudsiye'sinden ve ahmet yasar ocak'in babailer isyani adli kitabindan okumak mumkundur.


---

türkmenler tam oniki defa selçuklu ordusunu yenmişlerdi. son savaş malya ovası'nda* yapılacaktı. bugün malya çölü denilen ova, savaşın yapıldığı zaman sapsarı başaklarla, türkmen yaşlı, genç, kadın, çocuk ve hayvan sürüleriyle dolmuştu.
hepsi inançlıydı. varlarını yoklarını icabında canlarını baba ishak'a ve isyanın başarısına adamışlardı.

hepsinin namı o kadar yürümüştü ki, selçuklu askerleri saldırmaya korkuyordu.
sonra işte selçuklu ordusunun en önünde bulunan çelik zırhlı paralı frank askerleri saldırıya geçti. zırha ne ok ne de mızrak işliyordu...
bunu gören türk, kürt, gürcü selçuklu askerleri de saldırıya geçti, çıplak etin haysiyeti zırhlı ve tedirgin bedenlere galebe çalamamıştı...

tam iki yüz yıl sonra kaygısız abdal malya ovası'ında başak gibi ezilen bu babai türkmenleri için, "kelebek ok yay almış, ava şikare çıkmış." diyecekti...
paralı zırhlı frank askerleri ile karnı tok diğer selçuklu askerlerini avlamaya çıkan kelebekler yani...

---

türklüğün,insanlığın ve göçebeliğin kaybettiği, islamın (teslim anlamına gelen islam'ın), köleliğin ve yerleşik düzenin kazandığı isyan. bugün 8 asır sonra burada koltuğumda pineklemiş klavyeyle bişeyler yazmaya çalışırken aklıma hala geliyorsa baba ishak ve baba ilyas'ın mağdur ve onurlu duruşları, birşeyler boşa gitmemiştir değil mi sözlük?

bu isyan kesinlikle dini olmadığı gibi şii-sunni çatışması da değildir. tamamen siyasi ve düzeni değiştirmeye yönelik örgütlü bir başkaldırıdır, bunu da belirtmek isterim.

----
halil inalcık : osmanlı uygarlığı, 2003

osmanlı'nın kurulup gelişmesi için de hayati bir öneme sahip olmuş isyandır.

orta anadolu'da 1240'larda selçuklu devleti'ne karşı vefaiyye dervişlerinden baba ilyas etrafında türkmen ayaklanması şiddetle bastırıldı. o dönemde, orta anadolu'dan, azerbaycan'dan bu arada konya'dan alimler ve dervişler geçimleri için zaviye kurmak, sadaka toplamak için uç beyliklere geliyordu.

babai dervişleri, uçların en uzak noktalarına, bu arada özellikle osmanlı topraklarına kaçıp sığınmış görünmektedirler. uçlara sığınan bu tarikat adamlarından biri olan ede-bali hakkında güvenilir bilgilere sahip olunmuştur. hüdavendigâr livası tahrir defteri'nde, yani resmi bir kaynakta, ede-bali'nin bilecik'teki zaviyesine osman bey tarafından kozağacı köyünün vakıf verildiği okunabiliyor.

vakıfları arasında, söğüt'te yaşayan üç esir kâfir zikredilmiştir. bu kayıtta ede-bali'nin oğlu, âşık paşazade tarihi'nde yazıldığı üzere, mahmud'dur. böylece tüm rivayetlerin efsane olmadığı anlaşılır.

1300'lerde yazılmış elvan çelebi menâkibnânesi, bize ede-bali'nin baba ilyas'ın halifelerinden biri olduğunu, "dinsizleri ve kâfirleri islamiyete kazandırdığını", hacı bektaş'tan dünya saltanatına heves etmemeyi öğrendiğini kaydeder. bu son kayıt önemlidir. zira babailer, genelde yerleşik devletin kontrolü ve baskısına isyan eden "militan" dervişlerdendir.

genelde dervişler, devlete bağlı olup sultandan vakıf kabul eden uyumlu dervişler ile devlete karşı olan (şeyh bedreddin, otman baba gibi) bağımsız isyana hazır dervişler olmak üzere iki gruba ayrılır.

âşık paşazade'nin tüm abdalân-rûm adı altında tanımladığı babalar, anadolu'da yayılmış, büyük bir grup oluşturmuşlardır. onlar kutbiyye inancında olup her devirde kutbu'l aktâb sayılan bir kutsal velinin, cezbe halinde tanrı ile sürekli ilişki halinde olduğunu ve saltanat işlerinin de onların kontrolünde bulunduğunu iddia ederler.

toplumda özellikle göçebe türkmenlerin, haksızlığa uğrayanların hakkını almak için gerekirse devlete karşı isyanında öncülük ederler. şeyh bedreddin (isyanı 1416), otman baba, şahkulu (isyanı 1526-27) bu tip derrvişlerdendir. fatih döneminde sultanın büyük iltifatına erişen vefâiyye şeyhi seyyid velâyet ise tamamıyla farklıdır. vefâi şeyhleri, aşırı abdal-kalenderi dervişlerden farklı olarak, şeriata saygılı dervişlerdir. elvan çelebi bu noktayı belirtir.

baba ilyas soyundan tarihçi âşık paşazade, kendisi vefâiyye olup seyyid velâyet'in kayınpederi idi. ve tarihinde vefâiyye şeyhi ede-bali'ye olağanüstü bir yer vermiş, hanedanla aile ilişkilerini belirtmeye özen göstermiştir.

onun anlatımında ede-bali, osman gazi'nin şeyhi, mürşidi ve islâm hukukunu ilgilendiren önemli sorunlarda danışmanıdır. osman adına hutbe okunması meselesi ortaya atıldığında tursun fakih "osman gazi'nin kayınatası ede-bali'ye" danıştı. orhan gazi, yaya askeri örgütlerken ede-bali'nin görüşünü aldı. ede-bali'nin akrabaları ahiler o zaman beylikte nüfuzlu kişilerdi. vefâi şeyhleri, hanedanın nüfuz ve otoritesini destekleme gayretiyle osmanlı sultanlarına tanrı'nın teyidini kazanmış kutsal birer veli (gazi hüdavendigar murad) sıfatoı verirler.

ilk döneme ait tahrir defterlerinde, dağda kırda boş toprakları "şenletip" zaviye kuran, sonra bunu vakıf olarak sultanlara onaylatan lkalenderi-babai dervişlere ait bir çok kayıt vardır.

defterlerden ilginç bir misal şöyledir :saruhan'da dağ eteğinde şuca' abdal, sinan, ismail, mustafa, ali, kaygusuz ve başka dervişlerle birlikte sipahiden bir yer tapulamışlar, "taşın ağacın arıdıp yurd edinip ihya etmişler, zaviye kurmuşlar ve sultandan şenlettikleri uer için vakıf beratı almışlardır". yer açıp zaviye kuran ve vakfa bağlayan bu dervişleri, yerleşim yerleri yaratn "kolonizatör" dervişler sayabiliriz.

sultanlar bu vakıfları daima, gelip geçen yolculara hizmet için verirler.osman gazi mudurnu seferinde beştaş zaviye şeyhinden yol hakkında bilgi almıştır. derviş bir zaviye kurar, toprağı işler, tarla açar, bahçe yapar, geliriyle kendilerini geçindirir ve yolculara üç gün kalmaları koşuluyla, barınma, yeme içme sağlar. fütüvvet kurallarını izleyen ahi zaviyeleri bu gibi zaviyelerin başında gelir. misafirlik geleneği yalnız ahi zaviyeleri için değil, gelip geçen yolculara hizmet etme koşuluyla sultandan berat almış tüm zaviyeler için değişmez bir kuraldır.

toprağı işlemede, hasat ve harcamalarda zaviye mensupları herşeyi ortaklaşa yaparlar, komünal bir hayat yaşarlar. fütüvvet yani centilmenlik ve kardeşlik disiplini içinde ortaklaşa çalışma, yolcu ve fakirlere hizmet dini bir hayır işi sayılmaktadır ve bu nedenle vakfa bağlanmaktadır.

bir zaviye etrafına zamanla nüfus yerleşmekte, köyler meydana çıkmaktadır.

sultanların bu gibi yeni yerleşmelere vakıf beratı vermeleri ve vergiden afetmeleri, anadolu ve rumeli'de türk yerleşme sürecini kolaylaştıran bir yöntem olarak çok önemlidir.

----------------
tarihe büyük türkmen ayaklanması olarak geçen baba ilyas yandaşlarının 1239 yılında başlattığı isyan. isyanın çıkış nedenine geçmeden önce belirtmek isterim ki kardeşin kardeşe kırdırılması hususunda türk tarihinin şiddetle bastırılan en acı ayaklanmasıdır. yankıları yüzlerce yıl süren bu isyan özellikle dinsel alanda izler bırakarak bektaşilik gibi tarikatların oluşumunu etkilemiş kırsal kesimlerde yayılmasına öncülük etmiştir. çıkış nedenlerine geçmeden önce isyanın lideri hakkında bilgi edinmekte fayda var.

bu isyanın önderi baba ilyas'tır. bilhassa görüşleri türkmenler arasında hızla yayılmış ve bir çok kitleyi kendine bağlamıştır.

baba ilyas; horasan'dan -bugün ki iran'ın orta ve güney kesimi- anadolu'ya göç eden yesevi tarikatına bağlı, bu inançları anadolu'da yaymaya çalışan velidir. tarikat deyince aklınıza bugün ki tarikatlar gelmesin. yesevi tarikatı üyeleri tanrı sevgisinin dinin katı kurallarıyla biçimlenemeyeceğini, insanın ancak kendi gönlünce bu sevgiyi yaratabileceğini söylerdi. onlara göre toplum kadın-erkek ayrımı gözetilmeksizin tüm bireylerin oluşturduğu bir bütündü. bu bütün içinde tüm insanlar birbirine eşitti.

inanabiliyor musunuz insan hakları beyannamesi yayınlanmadan yüzyıllar önce sevgiyi laikliği medeni kanunu kadın erkek eşitliğini savunan bir felsefeye inanan türkmenler var. o dönemin avrupası ise kilise elinde oyuncak olan kadının zaten yerinin olmadığı insanların tarımsal sınıfta köle olarak kullanıldığı bir kıta.


anadolu selçukluları ve onların egemenliği altındaki beylikler böyle olması gereken bir tanrısal düzeni ayırmışlar güçlüler yeryüzünü paylaşarak eşitlik kavramını çoktan tarihin tozlu raflarına kaldırmışlardı. oysa ki olması gereken bütün insanların barışçıl birbirlerine eşit bir bütünlük içinde yaşamaları idi. burada selçuklu sultanı 2. gıyaseddin keyhüsrev'in yol açtığı dönülmez büyük yanlışlar var. kendisi adalet kavramının içini boşaltan katıksız o... ç...'dur.

isyanın sebepleri:

orta asya stepleri... tarihe barbar olarak geçen büyük katliamların sorumlusu... moğollar, hızla batıya doğru ilerlerken önlerine çıkan kavimleri beylikleri kılıçtan geçirmiş nice ocakları söndürmüş ayşe hatunlara nefise hatunlara kıymış koca yiğitleri kalleşçe öldürmeye başlamıştı. öylesine insanlık dışı ölüm ve işkencelere imza atıyorlardı ki kilometrelerce uzaklıktaki şehirlere atlarının nal izleri düşmeden haberleri düşüyor tüm coğrafyayı şekillendiriyorlardı adeta.

bu beylik ve kavimler canlarını kurtarmak için olabildiğince uç batıya göç etmeye zorlanmışlardır. kağnılarla atlarla develerle gelen binlerce göçmen türkmenler anadolu'ya yerleşmiştir. arkalarındaki moğol belasından kurtulmak elverişli arazilere yerleşmek iki aş kaynatıp kundaktaki bebesine çorba içirmek isterlerken 2. gıyaseddin adı verilen bir adam tarafından durdurulmuşlar yağmurdan kaçarken adeta doluya yakalanmışlardır. tarihe not düşülsün arz ederim.

anadolu seçlukluları sultan'ı bu insanların batıya geçmelerine izin vermemiş bir de onları elverişsiz arazilerde yaşamaya zorlayarak yoksulluk ve sefalet içinde bırakmıştı. daha önceki göçlerle gelip yerleşik hayat geçen göçmenler ise ellerindeki toprakları ve otlakları yeni gelen türkmenlerle paylaşmak istemiyorlardı. mına koduklarım iki patatesin hesabını yapıyorlar düşman kardeşler misiniz lan aynı ırkın boyun çocukları değil misiniz? versene ordan iki baş soğan marul buğday. yaaa samuudd!!

böylece türkmenler güneydoğu anadolu topraklarında kısılıp kaldılar ve yeni göçlerle beraber yığılmaya başladılar. alışık olmadıkları ormanlık ve dağlık bir bölgede yurt tutmak zorunda kalan göçer türkmenler hayvanları için gerekli otlağı bulamayarak sefalet içine düştüler. bu durum daha önceki göçlerle gelip yerleşen arazi sahipleri türkmenler ile göçer türkmenler arasında çatışmaya dönüşmüştü. anadolu selçukluları arazi sahiplerinden yana çıkınca göçer türkmenlere ağır cezalar yağdırmaya başladı. ayrıca 2. gıyaseddin'in halkı ezen adaletsiz yönetimi isyanın çıkmasındaki önemli sebeplerden biridir.

bu ortam baba ilyas'ın düşüncelerinin huzursuz halk arasında hızla yayılmasına yardımcı olurken yardımcısı baba ishak türkmenleri örgütlüyor onları olası bir ayaklanma için hazırlıyordu. türkmenler silah alabilmek için hayvanlarını satmakta ayaklanma için baba ishak'dan gelecek müjdeli haberi bekliyorlardı.

sultan 2. gıyaseddin keyhüsrev baba ilyas'ın ayaklanma hazırlığı içinde olduğu kuşkusuyla ansızın tepesine bindirmiş ordusunu. bu olay baba ishak'ın isyan için çağrı yapmasına vesile olmuş türkmenlerin yanı sıra halep ve antep yöresine sürgün edilen harezm türkleri'nin de katılımına böylece binlerce türkmen boyunun isyanına sebep olmuştur. baba ilyas'ın amasya kalesi'nde yakalanarak öldürülmesi türkmenleri daha da kızdırarak elbistan'da selçukluların yenilmesine sivas'ı babailere bırakmasına akabinde amasya ve kayseri'nin de düşmesine etki etmiştir.

babailer baba ishak öncülüğünde kırşehir'e doğru ilerlerken selçuklu sultan'ı göt korkusuna konya'yı boşaltmış paralı frank askerleri tutmuş ve kendi ordusunun da toparlanmasına yardımcı olduktan sonra kırşehir önlerinde türkmenlerin tamamını öldürmüştür. baba ishak'ı ise amasya'da 1240 yılında idam ettirmiştir.

ayaklanmanın sonuçları:

* bu ayaklanma anadolu selçuklu devleti'nin güçsüzlüğünü ortaya çıkardığı gibi var olan gücünün de iyice sarsılmasına yol açtı.

* anadolu moğol istilasına uğradı. buna karşılık babai inancı etkisini uzun süre devam ettirip değişik dinsel inançları olan toplulukları kendi içinde eriterek kaynaştıran bir dinsel akıma dönüştü.

baba ilyas'ın yandaşları anadolu'nun çeşitli yerlerine dağılarak zaviyeler kurmuş ve düşüncelerini yaymıştır. tokat, amasya ve sivas dolaylarında sonradan batı anadolu ve balkanlarda bu düşünce kurumsallaşmıştı. bilhassa bektaşilik'in temelinde baba ilyas ve ishak'ın bu düşünce sistemi yatar. hacı bektaşi veli bu inanç ortamının anadolu'daki öncüsü olmuştur. son olarak baba ilyas'ın yardımcılarından biri olan şeyh edebali osmanlı devleti'nin kuruluşunda önemli bir yere sahiptir. *

------

anadolu selçuklu devletinin bastırdığı ama çöküşünü hızlandıran ihtilalci mesiyanik karakterli isyan hareketi.isyanın ruhani lideri kimi kaynaklarda baba resul kimi kaynaklarda baba ilyas olarak geçen zattır.hareketin hamasi lideri ise baba ishaktır.baba ishak,baba resul ün baş halifesidir.isyanın iki propaganda sahası vardır.biri amasya merkezli orta anadolu sahası diğeri hısn-ı mansur a bağlı samsat merkezli güney doğu sahasıdır.baba ishak,baba resül tarafından kendisinin resül olduğu yönündeki propagandasını yapması için güney doğu ya gönderilir.karizmatik bir lider olan baba ishak da kısa zamanda bölge halkı üzerinde insiyatifini kurup desteğini alarak isyan hareketinin askeri komutanı olarak öne çıkar.anadolu selçukluları ile baba ishak komutasındaki isyancıların çarpışmasında tam on iki kez baba ishak ve taraftarları galip ayrılır.baba ishak ve adamlarının başkent konya yı ele geçirmeye dönük son hamlelerinde ise malya ovasında gerçekleştirilen ve malya savaşı olarak bilinin son karşılaşmada frank askerlerinin desteğini alan anadolu selçukluları baba ishak ve adamlarını yenilgiye uğratarak hem baba ishak ı hem de baba resül ü ortadan kaldırırlar.ama tabi bir isyanla mücadele etmekte zorlandığı ortaya çıkan anadolu selçukluları üzerine bu sefer moğollar bir sefer başlatarak anadolu selçuklularının yıkıma uğratırlar

-----------

"anadolu selçuklularında, ii. gıyaseddin'in sultanlığı döneminde ortaya çıkan babai hareketi (...) özellikle vefailerin önderliğinde gerçekleştirilmiştir (bkz ocak 1996, çamuroğlu 1999). isyanın başladığı süreç selçukluların ekonomik ve siyasal olarak gerilediği, doğuda moğol baskısının arttığı ve göçebe halk ile yerleşik halk arasındaki çelişkilerin derinleştiği bir sürece denk gelmektedir. babai isyanlarının nedenlerine değinen ocak (1996:37-48) ekonomik sebepler arasında selçukluların toprak reformunu göstermektedir. buna göre; selçuklular toprak rejimini göçebeler ve köylüler aleyhine değiştirerek, büyük miktarda toprağı özel mülkiyete ve vakıflara geçirmeye başlamış, bu da anadolu'da bir toprak aristokrasisi yaratmıştır. göçebeler ve köylülerin devlete yabancılaşmaya başlaması ve bu kitlenin devam eden göçlerle sürekli artması ile ayaklanma için uygun zemin hazırlanmış olmaktaydı. iktidar ve yerleşik halk ile göçebeler arasındaki bu yabancılaşmayı en iyi ifade eden söz, yerleşiklerle iktidar sahiplerinin göçebeler için kullandığı etrak-i bi-idrak (akılsız türkler) tanımlamasıdır (ocak, 1996:41). bu dışlama, dinsel farklılıklarla da beslenerek giderek derinleşmiştir. göçebeler ve toprakları elinden alınan köylüler yönetimin aleyhine, radikal heterodoks tarikatlara sığınarak kurtuluşu doğaüstü güçleri olduğuna inandıkları şeyhler de aramışlardır.

bu koşullar altında baba ilyas ve baba ishak önderliğinde gelişen ayaklanmaya, göçebe türkmenler ve topraksız köylülerin yanı sıra kürt ve hıristiyan halklarının fakir kesimleri de katılmıştır (ocak 1996: 143). zira baba ishak, kürt ve hıristiyanların yoğun olarak yaşadığı adıyaman üzerinden amasya'ya doğru harekete geçmiştir (ocak 1996:126). arkalarına geniş halk desteğini alarak selçuklu şehir ve karakollarına saldıran isyancılar, malya savaşı'na kadar, pek çok savaşta selçuklu ordularını yenerek ilerlemeyi sürdürmüşlerdir. malya ovası'nda frank paralı askerlerinin yardımıyla isyancıları yenen selçuklu devleti, savaş sonrası frank askerlerine üç bin altın dağıtmış ve sultan ii. gıyaseddin kaçtığı başkente geri dönmüştür."

ç. ceyhan süvari - ulus devlet öncesi resmi ideoloji ve heterodoksi - resmi tarih tarih tartışmaları 1

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek

said:
" çağırdılar beyrek geldi. banı çiçek yaşmaklandı, haber sordu: “yiğit nereden geliyorsun?” dedi. beyrek söyledi: “iç oğuz’dan.” “iç oğuz’dan kimin nesisin?” dedi. “bay büre bey oğlu bamsı beyrek dedikleri benim” dedi.

kız söyledi: “ya ne yapmaya geldin yiğit?” dedi. beyrek söyledi: “bay bican bey’in kızı varmış, onu görmeğe geldim” dedi. kız söyledi: “o öyle sana görünecek insan değildir ama ben banı çiçek’in dadısıyım; gel şimdi seninle ava çıkalım, eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin; seninle ok da atalım, beni geçersen onu da geçersin; seninle bir de güreşelim, beni yenersen onu da yenersin” dedi.

beyrek kabul etti. ikisi atlandılar, meydana çıktılar, at teptiler. beyrek’in atı kızın atını geçti; ok attılar, beyrek kızın okunu geçti. kız söyledi: “bre yiğit! benim atımı kimse geçemezdi, okumu kimse geçemezdi; şimdi gel seninle güreş tutalım” dedi.

beyrek hemen attan indi, kavraştılar, iki pehlivan birbirine sarmaştılar. beyrek kaldırır, kızı yere vurmak ister; kız kaldırır, beyrek’i yere vurmak ister. beyrek bunaldı, söylendi: “bu kıza yenilecek olursam, kalabalık oğuz içinde başıma kakarlar” dedi, gayrete geldi, kavradı, kızın dizlerini sardı, memesini tuttu, kız gocundu; bu kez beyrek, kızın ince beline girdi, dizlerini sardı, arkası üzerine yere vurdu.

kız söyledi: “yiğit! bay bican’ın kızı banı çiçek benim” dedi. beyrek üç öptü, bir dişledi. “düğün kutlu olsun han kızı” diye parmağından altın yüzüğünü çıkardı, kızın parmağına geçirdi. "


http://www.dil-ibicare.org/index.php/dede-korkut-hikayeleri/414-kam-bure-bey-oglu-bamsi-beyrek
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

la hemen memeye odaklanmışsınız...

bu hikayenin önemi, türk toplumda kadının durumunu göstermesi açısından önemli, neticede has bahçede okunan ve orada kapalı olan şiir ve şarkılar değil bunlar, halka okunduğunu farz ettiğimiz hikayeler, zira kimse de çıkıp:

"ulan korkut, töremizin de içine ettin, kadın erkek ortalık yerde hiç güreş tutar mı?, edep yahu" dememiş ki bu güne kadar gelmiş...

diğer bir husus ise, atalanta nın hikayesini de hatırlatması, tabi ters olarak

okumadım daha ama şöyle bir şey buldum:

not: biraz baktım, benim eşleştirmem den farklı enteresan şeyler var...
Homeros destanları ile dede korkut hikayeleri arasındaki kurgu, yapı, tip ve tema benzerlikleri
http://turkishstudies.net/Makaleler/1283304612_19Can%20Adem.pdf
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hatun said:

“bre yiğit! benim atımı kimse geçemezdi, okumu kimse geçemezdi; şimdi gel seninle güreş tutalım


hatun çok etkilenmiş burda şıpşıp damlıyor,güreş bahane,gel diyor yiğidim vur beni yere,zaten devamından belli



said:
beyrek hemen attan indi, kavraştılar, iki pehlivan birbirine sarmaştılar. beyrek kaldırır, kızı yere vurmak ister; kız kaldırır, beyrek’i yere vurmak ister. beyrek bunaldı, söylendi: “bu kıza yenilecek olursam, kalabalık oğuz içinde başıma kakarlar” dedi,


La Beyreeem,kıza bi çakamadın olum bariz ılıksın sen derler diye korkmuş burda beyrem

said:

gayrete geldi, kavradı, kızın dizlerini sardı, memesini tuttu, kız gocundu; bu kez beyrek, kızın ince beline girdi, dizlerini sardı, arkası üzerine yere vurdu.

kız söyledi: “yiğit! bay bican’ın kızı banı çiçek benim” dedi. beyrek üç öptü, bir dişledi. “düğün kutlu olsun han kızı” diye parmağından altın yüzüğünü çıkardı, kızın parmağına geçirdi. "


burda zaten olaylar kopmuş,sarmalı vurmalı ısırmalı öpmeli baya segs işte,güreş burda bir sembol
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
önceleri bir çok kere bahsinin geçtiği duymuştum ve bu konu ile ilgili bahsetmiş olmamam lazım ama ha değince kaynak bulmuyorsun, böylede enteresan bir milletiz...

süreyc kabilesi:

alıntı said:

islam için en kutsal mekan olan kabe'nin bilinmeyen gerçeğidir. bir allah emri, peygamber efendimizin uygulamasıdır.
11 ocak 630 senesinde islam orduları ve muzaffer komutanı hz. muhammed mekke'yi feth etmiş sıra kabe'ye girilip kabe'nin putlardan temizlenmesine gelmiştir.
müslümanlar ve sahabe kabe'nin önünde toplanmış bu tarihi ana şahit olmak üzeredirler. lakin kabe'nin kapısı kilitlidir ve anahtarı osman bin talha isimli zattadır.
bunun üzerine hz muhammed hz ali'den gidip anahtarı alıp gelmesini ister.(ne şekilde olursa olsun)
hz ali bunun üzerine osman bin talha'nın yanına giderek anahtarı ister, o anda müslüman olmayan osman bin talha anahtarı vermek istemez, bunun üzerine hz ali osman bin talha'nın elini sıkarak cebir kullanarak anahtarı elde eder ve hz muhammed'e götürür.
lakin hz muhammed ali'den anahtarı tekrar osman bin talha'ya teslim etmesini ister. herkes şaşırmıştır, zira allah tarafından peygamber'e o anda vahiy gelmiş, "emaneti ehline veriniz" buyrulmuştur.
bunun üzerine hz ali anahtarı tekrardan osman bin talha'ya iade eder ve olanları anlatır. bunun üzerine osman bin talha kelime-i şahadet getirerek müslüman olur ve kabe'nin anahtarını rızasıyla hz muhammed'e teslim eder.

kabe'nin anahtarı uzun zamandır osman bin talha ve soyunda durmaktadır, peki kimdir bu insanlar?
osman bin talha süreyc kabilesindendi,
süreycliler için;

--spoiler--
bütün arap kaynaklarında süreyc kabilesinden bahsedilir. süreyclilerin orta asya'dan gelen türkler olduğu, arap tarihçilerinin eserlerinde de geçmektedir. "ubeydullah türk'tü" derler. ubeydullah süreyc kabilesindendir. bu sülâlenin mesleği kılıç ustalığıdır. bu aile orta asya'dan anadolu'ya, oradan da mekke'ye kervanlarla gitmişler ve mekke'ye yerleşmişlerdir.

türk kılıçlarını uzun uzun anlatmışlar ve övmüşlerdir. sureyc'de mekke'de bir türk demirci ustasıydı. kılıç yapmasıyla meşhurdu. osman bir talhâ sureyc'in torunlarından olup, bu aileye mensuptur. sureyc kelimesi arapça'da esserc kelimesinden alınmıştır. aslında biraz lakabî bir isimdir. daha sonra es-sureyciyat diye anılmış, manası ise, sureyc tarafından imal edilmiş kılıçlar demektir. çarşı ve pazarda kılıçlar bu isimle satılmıştır. o dönemde, herkes bu kılıçlara sahip olmak istemektedir.
--spoiler--

şeklinde yazılara rastlanmaktadır.

buradan yola çıkarak kabe'nin yani allah'ın evinin tüm bilgisi, ilmi, sırları allah tarafından türkler'e verilmiştir.
pek kıymetli arap yalakaları'nın dikkatine.
saygılarımla...


hz osman'ın kılıcı
http://galeri5.uludagsozluk.com/2/kayi_572.jpg
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"T harfinin gelişimi" said:

T harfi tüm Latin abecesinin en ilginç harfidir. Bu harfin kökeni belki de ilk damga olan TENGRİ damgasına kadar uzanır. Tengri damgasından (isim belirtmeden) bundan önceki yazılarımda söz ettim. Bir önceki sayfaya gidip Eski damgalar, Resimlerin yorumu ve Hitit güneşi başlıklı yazılarımı okursanız, orada bu damganın anlamını ve dünyadaki yaygınlığını görebilirsiniz.

Ön-Türklerin gitmiş olduğu her bölgede bu damga etkin olmuş, şekil ve ad değiştirmiş ama kutsallığını korumuştur. Orhon abecesinde Tengri damgası aynen kalamamış, en yakın görüntüsü AT damgasında veya T1 harfinde kalmıştır. Bu damga iki türlü yorumlanabilir. Ya at üzerine binmiş bir yönetici / savaşçı, veya evreni kontrol eden Tanrı. Orta Asya yazıtlarında her iki şekli görmekteyiz. Kare veya daire hem evren olarak yorumlanabilir hem de at olarak. Üzerindeki OK işareti ise Tanrı ile bütünleşmiş yönetici kişi olarak yorumlanabilir. Bu ok işareti zaman içinde T harfine dönüşecektir. Orhon abecesinde OK olarak okunan aşağı doğru dönük ok simgesinden bir sonraki yazımda söz edeceğim.

Eski Finike yazısında Tengri damgasının Teth harfi olarak seslendirildiğini görüyoruz. Bu harfte damga 45 derece çevrilmiş olsa da damganın esas görüntüsü aynıdır. Kadim Mısır tanrılarından yazıyı öğretmiş olan ve ölmüş firavunların kalbini tartıp kayıt eden tanrının adı Toth idi. Mısırda sadece Hieoroglif yoktu. Aynı zamanda kutsal damga yazısı da bulunmakta idi. Bu damga yazısında Sümer damgalarının etkisi büyüktür. Bu konu da ayrıca incelenmeye değer. Şimdilik Tengri – Teth – Toth - Teo benzerlikleri ile yetinelim. Yunanca Tanrı’ya Teo dendiğini hatırlatmak isterim. Tanrıbilim’e de Teoloji denir. Kadim Yunan kültüründe Theta harfi Tengri damgasından türemiş olup dikey çizgi eksikliği ile aynı damgadır. Tau harfli ile Orhon T1 harfindeki ok arasında da bariz bir benzerlik bulunmaktadır.

Finike yazısının gelişimi sürecinde Teth damgasındaki daire terk edilmiş, T harfinin simgesi olarak sadece Tengri damgasında bulunan artı işaret kalmıştır. Bu değişimin nedenlerinden biri taşa daire kazımanın güç olması, diğer bir neden ise güneşe tapmanın terk edilmiş olması ileri sürülebilir. Hristiyanlık ile birlikte artı işarete benzeyen haç simgesi bir anda yaygın hale gelmiştir. Bu durumu sadece İsa’nın çarmaha gerilmesi ile açıklamak olayı basite indirgemek gibi geliyor. Asıl neden, çok eski dönemlerden beri insanlığın hafızasına yerleşmiş olan haç simgesinde bulunan kutsallık imgesidir. M.Ö. 1500 lü yıllarda dahi bu simge Hitit saraylarının duvarlarına çizilmişti (Bkz. Resimlerin yorumu başlıklı yazım).

Girit adasında iki farklı abece bulunmuştur. Bunlardan biri Yunanca olarak okunması mümkün olmamış olan ve adına Lineer-A denmiş olan işaretler ve damgalardan oluşan yazıdır. Daha ileri tarihlerde Yunanca yazmak için kullanılmış olan Lineer-B bu ilkel yazının gelişmiş bir şeklidir. Lineer-A yazısındaki damgalar Orhon abecesindeki şekillere oldukça yakın olduklarını biliyoruz. Bu ‘ilkel’ yazı Girit adasındaki ilk gelişmiş kültür olan Minoan kültürüne ait olduğu görüşü hakimdir. Minoan adı insan vücutlu boğa başlı Minator adlı varlıktan türetilmiştir. Adayı ele geçiren Yunan kralı Minator’u bir labirentli dehlize hapis etmiş ve ölümüne kadar orada bırakmıştır.

Bu olay sadece hayal ürünü bir masal mıdır? Yoksa gerçekte olmuş simgesel bir nakil midir? Hititlerin kutsal hayvanı boğa olduğunu gördük. Büyük olasılıkla adaya hakim olan halk Hitit veya Hurri kültürü ile aynı simgelere sahip olan Ön-Türk boylarından biri idi. Yönetici kralın başında boğa boynuzları içeren bir başlık taşımış olması da pekala akla yakın gelmektedir. Yani Minator boğa başlı değil, boğa başlıklı kral idi. Zaten isim çok ilginç bir ilişkiye işaret ediyor. Minator = Mina-Tur = Benim Tur olarak okunabilir. “Mina” sözünün aslı “benim” olduğu görüşündeyim, çünkü Almanca “meine” ve İngilizce “mine” benim demektir. Hitit dilinde ise Hind-Avrupa etkilerini dilciler bulmuşlardır. Tur sözü ile “Toro” (boğa) ve aynı zamanda “Türk” sözlerini ilişkilendirmek mümkündür. Tüm bu ilişkilerden hareketle Lineer-A yazısının Ön-Türk damgaları ile bağlantılı olduğu görüşü kuvvet kazanmaktadır. Nitekim, Lineer-A yazısında Tengri damgası aynen bulunmuştur.

Ön-Türk olduklarından daha önce sözünü ettiğim Etrüsk halkının TH sesini veren damga bir daire ve ortasında bir noktadan oluşmaktadır. Bu damga ile Tengri damgası arasındaki benzerlik çarpıcıdır. Nihayet, Latin T harfine geliyoruz ki bu açıklamalardan sonra kökeni hakkında herhangi bir tereddüdün kalmamış olması gerekir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 ay sonra ...
şimdi ekşide şöyle bir şey gördüm, ama başka yerlere de bakmak falan lazım, çeviriyi kim nasıl yapmış falan

tamamen alıntıdır

"şartamhari metni" said:

anadolu'da bilinen belki de ilk büyük savaşı anlatan metin. akkadca'da mücadelenin kralı anlamına geliyormuş. akkad kralı naramsin, mö 3000'li yıllarda anadolu'da hüküm süren 17 küçük kent devletinin birleşerek kurduğu koalisyona karşı savaşmış ve onları yenmişti. hattuşşaş'ta ele geçirilen metnin kopyasının ilk satırları kırık olduğu için okunamamış. geri kalanıysa şöyle:

8. bana karşı bütün ülkeler isyan ettiler.

9. guşua kralı anmanailu, pakki kralı bumanailu.

10. ulluwi kralı lupanailu, sonra.....kralı.......inmipailu.

11. hatti kralı pampa , kaniş kralı zipani,......kralı nur dagan.

12. amurru kralı huwaruvaş, paraşi kralı tişenki.

13. armanu kralı mudakina , sedir dağları kralı işgippu.

14. larak kralı ur-larak, nikku kralı ur-banda.

15. türki kralı ilşu-nail ( ilşu nail ) , kuşaura kralı tişkinki.

16. toplam 17 kral, ki onlar savaşa girdiler ve ben onları vurdum.

17. hurrilere karşı bütün orduyu seferber ettim ve sonra tanrılara şarap sundum.

18. o zaman savaşcılarıma , binlerce düşman askeri hiç mukavemet etmedi.

bu dönemde naramsin, tanrı kral olarak bilinen bir yönetime geçiyor ve bu da tarihte ilk örneklerden. ayrıca metindeki "türki" kralı açıklaması birçok tarihçiye göre türklerin anadolu'ya mö 3000'lerden de önce gelip yerleştiğini gösteriyor. eğer bu hamaset duyguları içinde bir benzetme değilse, bildiğimiz tarihi değiştirecek türden bir bilgi. öte yandan hatti döneminde anadolu'da kent devletlerinin tarihi açığa çıkarıldıkça bu konu da daha sarih bir biçimde ele alınabilecektir sevgili çorumlular.

https://eksisozluk.com/sartamhari-metni--2690029
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

çevirileri kimin yaptığına dair, alıntıdır

kaynaklara göre: anadolu'nun doğusunda yaşamış türk kralıdır.

said:
bazı çivi yazılı kaynaklara göre, mezopotamya’nın kuzeyinde , azerbaycan ve anadolu hudutlarında ilk türk boylarını izleri bulunmaktadır. bunlardan biri, “şartamhari” metninin 15. satırıdır. satırda m.ö. 2200 yıllarında akad hükümdarı naramsin ile savaşan "17 kuzey" hükümdarı belirtmektedir.tanınmış arkeolog prof. louis delaperte, 1936 yılında onlardan birinin adını "tourki kralı illoushhoumail", alman prof. n. g. gutenbock is 1938 yılında “turki kralı ilşu nail” şeklinde okumuştur. çağdaş araştırmacılardan biri, bu "türki kralın" kimliği sorusuna haklı olarak şu yanıtı vermiştir: "aksi ispat edilmedikçe türklerdir".

afyon kocatepe üniversitesi öğretim üyelerinden prof. dr. ekrem memiş'in belgelere dayandırarak hazırlamış olduğu tezinde de şöyle yazmaktadır: elimizdeki metinler m.ö.2 bin 200'lere ait bir olayı anlatıyor. akat kralı mezapotamya'dan gelmiş. fırat nehrini geçmiş ve anadolu'ya geçmiş. anadolu'da o zaman küçük küçük şehir devletleri var. bu küçük şehir devletlerinden 17'si hatti kralı pampa'nın önderliğinde bir araya gelmişler ve akat kralı'na karşı vatanlarını korumak için mücadele etmişler.bu 17 kraldan biri de çivi yazılı metnin 15. satırında geçen türki kralı ilşu-nail'di. burada geçen türki kelimesinin türk olduğuna şüphe yok. 2 bin yıl da buradan koyduğumuzda 4 bin 200 yıl önce anadolu'da türk kavmi olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.

http://www.uludagsozluk.com/k/il%C5%9Fu-nail/
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

üsteki üç mesajın konularını gerek bu başlıkta gerek benzeri başlıkta defalarca tartışıldı ve açıklama yapıldı, tekrar aynı şeyleri yazmaya gerek yok, ama şunun altını çizmek gerekir ki bu bölümde, bu ve diğer atığım mesajlarda, tıpkı bu mesajın başında yazdığım gibi bunlar kesin doğru kabul ettiğim veya benim yorumum olan şeyler değil. benim ilk defa duyduğum bir şey bu konu ve yorumsuz direk alıntı yaptım, zira bu konuda internete okuma yaparken ermeniler hakkında da enteresan bir bilgiye denk gelmiştim ama yazmadım -dur onu öbür başlığa yazayım zira oda enteresan-

yine başka bir konuma referans yaparak, türk kralı olması ile eşit derece enteresan olan bir konunda fransızın yaptığı çeviri ile almanın yaptığı çevirin arasında ki fark
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 hafta sonra ...
Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım (Mesaliku'l Ebsar)
Şihabeddin B. Fazlullah el-Ömeri

kitabın tanıtım yazısından alıntı
http://www.kitapyurdu.com/kitap/turkler-hakkinda-gorduklerim-ve-duyduklarim-mesalikul-ebsar/358177.html&publisher_id=953

said:
“Mâverâünnehr sakinlerinin âlicenaplığına gelince, bütün ülke bir aile gibidir. Eğer biri bir diğerinin evine giderse, kendisini kendi evindeymiş gibi hisseder. Eğer evlerine bir misafir gelirse, hiçbir yüksünme duymadan onun ihtiyaçlarını karşılamak için ellerinden geleni yaparlar. Bunu yaparken ağırladıkları kişinin kim olduğuna bakmaz, bunun için herhangi bir karşılık beklemez, sadece asalet ve zenginliklerini göstermek isterler. Herkes elinden geldiğince ve gücü nispetinde misafirini ağırlamaya çalışır. Bütün gün kapısını çalacak birine karşı hazırlıkla meşgul olur; ikramda bulunacağı birinin kapısını çalmasının özlemi içindedir. Mahallelerine bir yolcu geldiğinde onu kapıp misafir etmek için birbirleriyle yarışırlar.

“Başka insanlar mal toplamak, para biriktirmek için birbirleriyle yarışırken, onlar ellerindeki avuçlarındaki başkalarına ikramda bulunmak için yarışırlar.

“Servet ve para sahibi olanlar, genellikle paralarını kendi zevkleri ve Allah’ın hoşnut olmayacağı şeyler uğruna ve birbirleriyle yarışmak için harcarlar. Mâverâünnehirli zenginler ise genellikle paralarını okullar, hanlar ve yollar yaptırmak için harcarlar
“Duyduğuma göre Mâverâünnehr’de on binden fazla han vardır ve bunların çoğunda misafirlere yemek verilir, bineklerinin yem ihtiyacı karşılanır.

“Semerkand’da ve banliyölerinde soğuk sebili olmayan ne bir han gördüm, ne mahalle, ne de yol. Kültürlü kişilerden işittiğime göre Semerkand ve civarında ücretsiz soğuk su ikram edilen iki binden fazla yer vardır. Her vakıfta duvar içine yapılmış, üzeri bakır ve seramikle kaplı sebiller bulunmaktadır.”

“Bu ülke halkı genellikle ilme ve adalete düşkündür. Çok azı hariç, herkes helal lokma yemeyi sever. Haram lokma peşinde koşanlar gerçekten çok azdır.” (Kitaptan)


bu arada kitapyurdu Selenge yayınları için %40 indirim kampanyası yapıyor ilgilenenler baksın
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

1200 Yıllık Sürgün "Türk" Sözünün Hazin Serüveni
D. Ahsen Batur

http://www.kitapyurdu.com/kitap/1200-yillik-surgun-amp-quotturkquot-sozunun-hazin-seruveni/291626.html&publisher_id=953

kitabın tanıtımından alıntı:

said:
Türk kelimesi, Gök-Türk Devleti'nin yıkılmasından Jön-Türklerin kuruluşuna kadar yaklaşık 1200 yıl boyunca Türkler tarafından hiç kullanılmamış ve kelime adeta Türkler tarafından sürgüne gönderilmiştir. Osmanlı, İstanbul'un fethinden sonra Müslüman Roma İmparatorluğu idi.

Ziya Gökalp, “Bu milletin yakın zamana kadar kendisine mahsus bir adı yoktu. Tanzimatçılar ona: ‘Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun’ demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, ‘Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiç bir içtimai zümreye mensup değilim’ demeye mecbur edilmişti” derken son derece haklıydı.
1912 yılında Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda ”Türk” kelimesinin kullanılması, dinsizlik, kafirlik sayılıyordu. 1913 tarihli “Mecmua-i Ebuzziya” dergisinin 94. sayısında, “Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. Bizler, yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir. Türk falan değil, sadece Müslümanız” deniliyordu. Üniversitede profesörlük yapmış olan Ahmet Naim, 1913 yılında yazdığı “İslamda Dava-i Kavmiye” adlı kitabında, Türk’e karşı savaş açmıştı ve “Türk’ün geçmişini bilmesine, öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok” diyordu.

1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi, Türk’e Türklük benliğini vermek isteyenleri “soysuzluk”la suçluyordu. Türkiye’de İngiliz Muhibler Derneği’nin kurucularındandı ve Kuvay-ı Milliye mensupları için ölüm fetvası da çıkartan da o idi. Mehmet Akif ise Türklükten söz eden Ziya Gökalp'a “kaltaban” sıfatını yakıştırıyordu.
Tespitlerimize göre Gök-Türkler'den sonra “Ben Türk'üm” diyen hükümdar sayısı yalnızca yedidir. Sultan Alpaslan, Harezmşah Muhammed, Timur, Babür, Hüseyin Baykara, II. Abdülhamid ve son Buhara hanı Said Alim Han.


şu sonu enteresan:

said:
Tespitlerimize göre Gök-Türkler'den sonra “Ben Türk'üm” diyen hükümdar sayısı yalnızca yedidir.

Sultan Alpaslan,
Harezmşah Muhammed,
Timur,
Babür,
Hüseyin Baykara,
II. Abdülhamid
ve son Buhara hanı Said Alim Han.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tarih bağlamından kopuk,havada bir yazı ben sana olayı açıklayayım bizde osmanlının son dönemleri anlatılmadığı için okuma yapmak gerekir. Öncelikle o dergi bugünün yeni akitinin biraz daha entellektüel ve yere basan versiyonu ve halife,saltanat yanlısı bir dergi. İttihatçıların iktidara gelmesine tepki olarak yazılmış,ideolojik bir tartışmanın eseri. İttihat ve Terraki partisi malum olacağı üzere milliyetçi bir parti tabii sadece parti demek olmaz çok çetrefilli bir oluşum. Bu yüzdende o dergi milliyetçiliğe tepki olarak islamcılığı savunuyor. Onun dışında milliyetçiliği Fransız İhtilalinden öncesine verme bugün ulus devletlerin hepsi fransız ihtilalinden sonra oluşmuş yapılar. Öyle Türklük unutuldu falan değil insanların aidiyet duygusu Fransız İhtilaline kadar farklıydı sonra millet kavramı belli bir zemine oturmaya başladı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...