Tatar Ramazan Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Cardozo veya baskasi ama mutlaka 2 forvetli oynamamiz lazim, Sow kaleye yakin olmali artik. Gsnin 4312 sistemi bizde de is yapar. Gobekte Topal, sag ic Alper, sol ic Emre, onde Belhanda veya Stoch vs. Ancak sol beke de GG gibi tek basina tum kanada hukmedecek adam lazimdi, Kadlec yetebilirmi sanmam. Gerci hala Krasic, Stoch, Baroni, Yobo, Meyreles noolacak belli degil, hala hoca belirlenmedi lol
fizban Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 iki bekin ikisi de ayni derecede ofansif olmaz zaten hic bir taktikte. kadlec iyi bir sol bek, ayni zamanda hava topu hakimiyeti de var. hasan alinin oynamasi iyi olurdu bence ama iki kisa bekle olmuyo isler.
MrLevie Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 yav fener ciddi ciddi ersun la anlaştı mı be?
Llama Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 http://sphotos-f.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash3/1017230_538691049499757_1852280090_n.jpg
benjani Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Alex röportaj yapmış, aykut'la sıkıntılarını anlatmış uzun said: Hemen hemen bir dönem geçirdikten sonra, Parana futbolu hakkında izlenimlerin nelerdir? Saha içinde bazı şeyler değişmiş ancak uzaktayken tv üzerinden takip etmeye devam ettiğim için bildiklerimde çok önemli bir değişiklik yok. Organizasyon kısmına gelince ise aynı karışıklıkların hala devam ediyor olması bana kötü bir sürpriz oldu. 15 sene geçti ve hiçbir şey değişmemiş. Paranaense Federasyonu giderek zayıflamış, kulüpler birbirlerinden ayrı ilerliyor, kimse bir fincan kahve içmek ve fikir alışverişi yapmak için bir araya gelemiyor, 2013 yılında bunların yaşanıyor olması beni gerçekten çok üzüyor. İtiraf etmeliyim ki bu yönde ilerlemeler olmuştur diye ümit ediyordum, iç karartıcı bir şekilde aynı duruyor. Bu durumda rekabet sadece saha içinde mi olmalıdır? Rekabet sadece 90 dakika sürer. Oyun bittikten sonra rekabet biter, daha iyisini yapmış olan kutlama yapar, diğeri ise daha çok çalışır. Dört çizgi dışında da klüplerin konuşması gerekir. Profesyoneller fikir alışverişi yaparlar, hocalar birbirleri ile görüşür, fiziksel eğitmenlerde, bu böyle devam eder. Ama yöneticilerin ve direktörlerin oturup konuşmaları gerekir. Bu bağlamda orta yolu bulmak federasyona kalmıştır, zaten bu onların işidir. 4 bin – 5 bin kişi için kazanılacak şampiyonluğa bir derbi ile karar vermiyoruz. Bu bir utançtır. İlk maçta ben ve Renan Foguinho hakeme ne kadar zaman kaldı diye sorduk. 30 dakika daha kaldı diye cevap verdi. Bizde “kimse artık topu bile göremiyor dedik”. Hatta “isterseniz şimdi bitireyim” diye şaka bile yaptı. Yaptığı şakayı anladık ama ciddi bir gözle bakarsak, Paranaense de bu olamazdı. Sonuçta taraftarlar için iyi şartlar sunmuyoruz. Bütün bu hikaye de tek iyi niyetli çıkan taraf en azında stadyum sunan Paraná Clube olmuştur. Sonuçta teşvik eden basın için kötü olmuştu çünkü biz oyunun nerede oynanacağını bile bilmiyorduk. Geliştirmemiz gereken birçok şey var. İlk Şampiyonluğundan sonra neler hissettin? Döndüğünde verdiğin ropörtajda, her zaman burada bir şampiyonluk hayal ettiğini söylemiştin.. 97 yılında giden çocuk bu sene gelince neyi hatırladı? Elbette! Bu bir çocuğun hayalinin gerçeğe dönüşmesi idi.. Tabii ki kariyerimdeki zaferlere baktığım zaman en önemlisi Paranaense değil.. Bu söylediğim demagoji değil ama farklı bir şey.. Palmeiras ile Libertadores kupasını kazandık. Ama ben çocukluğumda Palmeiras taraftarı değildim. Hiçbir zaman televizyonun karşısına geçip Palmeiras’ın maçını seyretmedim. Gençliğimde milyonlarca defa Couto Pereira’ya gittim. Coritiba’nın kazanmasını ve kaybetmesini izledim ve hepsinde Coritiba taraftarının duygularını yaşadım. Yani bu, gerçekleşmesi 18 yıl süren bir şeydi. 10 dakikadan az bir süre kalmış bir oyunda, Couto Pereira’da , Coritiba yeniliyorken ne düşünürsün? Başaramayacağım diye düşünündüğün an olur mu? Evet, bu akla gelir. Oyun başlar ve kaleciniz kötü bir hata yapar sizde “kahretsin, olmayacak” diye düşünürsünüz. Ama bu sadece anlıktır, bunu düşünen taraftar tarafınızdır. Böyle bir zamanda, Deivid’e dedim ki; arkadaşları sakinleştirelim çünkü biz burada oyun oynuyoruz. Etkisini gösterdi ve golümle beraberliği yakaladık. Tam o anlarda tüm oyuna ve oyuncularda bıraktığı yansımalara bakarsın. Kahretsin dediğimiz anlar için Vanderlei adına da düşündüm, rakip takım 3 kat daha yoğun bir şekilde kalemize geldi. Sonra düşündüm ki “ Atletico’nun oyuna geri gelmesi için başka yolu yok”. Beraberlikten sonra ise hiç bir şey yapamadılar. Şimdi bakınca, beraberlik golünden sonra bitime kadar olan 20 dakika oyun gerçekten sakin geçti, Atlético çok az şans yakaladı. Evet. Daha çok gol yemekten kurtuldular. Bizim 2 gol ve birkaç şutumuz vardı. Eğer gole ihtiyacımız olsa, belki de bir şekilde atacaktık. Atlético 23 yaş altı futbolcuları kullanıyor diye sende Şampiyona’ya basitmiş gibi baktın mı? Hayır, o sembolikti. Geçen senenin son maçından beri Figueirense’yi yenmek için çalışıyoruz. Eminim ki hocamız ve iş arkadaşlarım sezon öncesinden beri organize olup çalışıyorlardı. Hatta sezon öncesi kimin iyi kondisyon sahibi olacağını görmek için takımı bile bölmeyi düşündüler. Ancak çok iyi bir planlama ile birinci bölümü kazandık. Sonucunda hepimiz sakinleştik. Marquinhos taktik ve oyuncu değişiklikleri yüzünden oldukça eleştirildi ama bunların hepsi programımız dahilinde idi. Sadece olanakları ve davranışları görmek istemişti. İkinci turdaki düzensizliğin sebebi buydu. Biz turnuvaya çok önem verdik çünkü Coritiba en son, 70’li yıllarda üst üste 4 şampiyonluk yaşayarak bir seri yakalamıştı. Ne zaman tekrar aynı serinin olacağını bilemezsiniz. Bugün için katılıyorum, şampiyonluktan bir hafta sonra, belki biz oluşan diğer durumları konuşuyoruz, Brezilya kupası ya da Brezilya Şampiyonluğu gibi ama bundan 20 yıl sonra taraftarlar 2013’e kadar süren 4’lü seri şampiyonluğu konuşacaklar, Paraná Clube’ün 90larda yapmış olduğu 4’lü şampiyonluğu taraftarların hala konuşması gibi. Tarih bunu yazar. 3 yaşındaki oğlum 13 yaşına geldiği zaman bu oyun süresince yaşadıklarını hatırlayacaktır. Ve bu bağlamda gelecek seneki şampiyona içinde bir pencere açılıyor. Yani bunun sıradan bir oyun, sıradan bir final olduğuna beni ikna etmeye çalışmanız yararsız bir çabadır. Kaldı ki bu grupta beş oyuncu [Rafinha, Willian, Vanderlei, Pereira and Geraldo] toplamda 4 ünvan için yarıştı. Paranaense Şampiyonası zayıf mı?, Federasyon kötü mü? Evet öyle ama bu çocuklar 4 yıl üst üste şampiyon oldular. Bu hegamonyayı yaratmak ve korumak hiç kolay değil. Belki de dünya kazanma rekorlarını değersiz göstererek rakiplerini de değersiz göstermeye çalışıyorlar.. Hiç fark etmez, önemli değil.. Hangi takım arka arkaya 24 maçı kazanmış? Bu takım 4 kez üst üste şampiyon oldu. Coritiba’nın 70’lerde, Paraná Clube’ün 90’larda yaptığı gibi.. Atlético her şeyi bilmesine rağmen turnuvanın değerini düşürmeye çalıştı. Her neyse, bu bağlamda sezon öncesi Atlético’nun yaptığı gibi yapmaya değer mi veya tüm oyuncular sadece resmi maç mı oynamak isterler? Eğer takımımızın böyle bir şansı yoksa, ben her sezon öncesi yapmaya alışık olduğum gibi yaparım. Kendim için böyle diyebilirim. Her oyuncu klübün ihtiyaçları ve doğrultusunda en iyi şekilde hazırlanmalıdır. Ben idmanlarıma 3 Ocak itibarı başladım ve 26.da Colon-ARG karşısına çıktım. Sonra, sakladılar böylece birkaç gün içinde oynayabildim. Gerçekte ideal bir durum değil, hiçbirimiz için değil ama şikayet edemem. Çocuklara ağır gelebilir; daha genç olanların ise hala saklayabileceği nefesleri var. Şampiyona boyunca, Marquinhos deneyimsizliği ile ilgili birçok eleştiriye maruz kaldı.. Yaptığı iş, çalışması iyi, haksız eleştiriler önemli değil.. İçtenlikle söyleyebilirim ki kendimi garip hissettiğim tek koç Zico’dur. Çünkü o Zico’ dur. Flamengo’nun 10 numarası değil de koçum olduğunu fark edebilmem yaklaşık 6 ayımı aldı. Ben Marquinhos’a, Aragones’e 70 yaşında olduğu zaman baktığım gözle bakıyorum. Ben onu sadece sahanın dışında daha genç görüyorum, saha içerisinde o bizim koçumuz ve hiyerarşik bir düzen var. O inanılmaz zeki, ne zaman emir vermesi gerekiyorsa o zaman emir verir, ne zaman rahatlatması gerekirse o zaman rahatlatır. Tabi onun hakkında harika bir şey daha var, ancak bunu dışarıdan bakanlar fark edemez; O gençlerle çok uzun süre çalışmış, dolayısı ile onun dikte edişi modern, hırçın bir koç değil. Eleştirilmeye gelince, bu onun için iyi olacak, iyice katılaşacak. Ayrıca sinirlenenler yalnızca Cortiba’nın taraftarları değil, tüm Curitibalılar.. (gülüşler) Katıldığın hangi Dünya Kupasında daha iyi durumda hissettin : 2002-2006? 2002. Tüm toplantılarda vardım ve tüm elemelere katıldım. Felipão üç yıl boyunca benim teknik direktörümdü, birlikte şampiyon olduk. 2006 yılında beklentilerim daha azdı. 2004 yılında Amerika kupasını kazandık ve Parreira ile bir konuşmamız oldu. Bu konuşmada, kafasında bir takım yarattığını ve beni bu takıma koymasının zor olduğunu belirtti. Ama çok açık, samimi ve %100 netti. 2006 yılı için çağrılırsam süpriz olurdu, hazırlıklarım o yöndeydi. 2002’de değil.. 2010 yılı için beklentilerin yok mu oldu? Evet. Dunga 3 hafta boyunca Türkiye’deydi ve 3 Fenerbahçe maçı seyretti. O sıralarda ben çok iyi işler yapıyordum. Bundan sonra beni hiç aramadı, bende bıraktım. Fikrini hiç değiştirmedi. Ama sanırım oynayabildiğim Dünya Kupası 2002 idi. Bu seni hayal kırıklığına uğrattı mı? Geçmişte olaylar tazeyken evet hayalkırıklığına uğrattı. Şu an üstünden 11 yıl geçti ve benden çok daha iyi bazı oyuncular bile Dünya Kupasına katılamadı. Ve bak, bir teknik dirktörün 23 oyuncuyu seçmesi için milyonlarca yol var ve şu an yararları kısmına giremeyeceğim. Ve aynı zamanda duyduğumuz milyonlarca hikaye var.. Adamım, futbolun içinde uzun sure geçirdiğin zaman, bu durumlara benzer seni hayal kırıklığına uğratabilecek çok daha önemli şeylerin olduğuna iddiaya girebilirsin. Ne gibi? Hayır , boşver ( Güler) Ve gelelim 2014 yılına? Hayır, hiçbirşey. 2014 yılında Raul ( Görüşmeyi izleyen klüp psikoloğu) ile barbekü yapacağız. Değil mi Raul? Dünya kupası zamanı nerede olacağız. Yolculukta mı yoksa burada mı? Hala dünya kupasına katılabileceğimi düşünüyor, ama katılmayacağım. Brezilya milli takımında olduğum son yıl 2006 idi, Almanya Dünya Kupasından 6 ay önce. Hepsi zamanla soldu. Takım hakkında bayağı düşündüm, ama çağrılmamaya başladığınızda artık konu hakkında da düşünmemeye başlıyorsunuz. Zaten yaşınız yükseliyor ve yeni genç oyuncular geliyor. Dünya kupası için yenilenme var gibi bir konuşmalar yanlış değil mi? Eğer kupa sadece 1 ay sürecek ve en fazla 7 maç oynanacaksa, neden Zé Roberto (Grêmio orta saha oyuncusu, 38 yaşında) gibi iyi oynayan bir oyuncuyu seçemiyoruz? Kabul ediyorum ve bende öyle düşünüyorum. Ancak direktör asla ‘anlık ekip’ yaratmaz. Zamana yayılabilen bir ekip yaratır. Bu prosesin içinde yer alamazsanız sonunda yer almak çok zorlaşır. Sonuna dek yer almak için genç olmalı ve kendinizi göstermelisiniz. 94 yılındaki Ronaldo gibi. 2010 yılında Neymar olabilirdi ama olmadı çünkü Dunganın kriterlerine uymadı. 90 yılında Neto muhteşemdi ama Lazaroni genç ve Vasco’dan gelen Bismarc’ı çağırdı. Bunlar gibi birçok örnek gösterebiliriz. Artık bunlar beni rahatsız etmiyor. Bu günlerde futbol oynayıp eğlenmek istiyorum. Türkiyeden ayrılış sürecinde, futbolu Aykut Kocaman’dan daha farklı şekilde algıladığını beyan ettin. Bu farklılık ne idi? Futbol için çalışmayan bir teknik direktördü. Kafasında sadece çok koşan bir takım fikri ile geldi. Oyun başına 11-12 km koşmak fikri ile. Ben tamam dedim, ama çalışmamız gerekiyor ve sonrasında oyunun methodu kendiliğinden ortaya çıkar dedim. Dürüst olmak gerekirse, yaptırdığı idmanlar işe yaramıyordu ve bu konuda kendisi ile tartıştım. Çoğunlukla kabul etti ve benimle aynı fikirde olduğunu belirtti. Ama bu döngü boyunca aramızdaki ilişki içinden çıkılmaz bir hale geldi. Artık birlikte çalışamayacağımızı, kendisinin teknik direktor , benim ise yaptığı ve söylediklerine katılmayan, aynı fikirde olmayan, klübün tarihindeki büyük bir isim olduğumu söyledi . Ve gerçekten katılmıyordum, onun sarı düşündüğünü ben yeşil düşünüyordum. Birgün, ‘sana artık güvenmiyorum’ dedi ve o gün “ harika, en azından şimdi ne düşündüğünü biliyorum; 3 senedir zaten bana güvenmedin, sadece benimle oynadın” diye düşündüm. Benim teknik direktörüm olduğu süre boyunca, düşüncesi beni takımdan çıkarmakmış. Ama yapamamış, çünkü yıl biterken en iyi forvettim. Sonraki yıl asistler de birinciydim. Karar verme zamanı geldiğinde, bana güvenmemeyi tercih etti. Benim genç takıma teknik direktor olmamı istedi. Kabul etmedim çünkü yanlış hiç birşey yapmamıştım, sadece onunla aynı fikirde değildim. Birlikte çalıştığımız süre boyunca aynı fikirde olmamı sağlayabilecek bir sürü yol vardı. Ama zaman kaybıydı, insanları aptal yerine koymayı istemem çünkü yaptığımız tam olarak buydu. Ama ne zaman ilişki artık devam ettirilemeyecek patlama noktasına geldi? Romanyada Şampiyonlar liginde maç yapmıştık. Sonuç 1-1 di ama çok kötü bir maçtı. Ben çok kötü oynadım, takıma uyamamıştım. Bir gün sonra, bir sorun olup olmadığını sordu. ‘Evet’ dedim, ‘Teknik Direktör olarak klübe geldiğin ilk günden beri, beni yok etmeye çalıştığını hissediyorum’ dedim. Onayladı, başladığı ilk günden beri hedefi, Fenebahçe’de bensiz bir takım oluşturmakmış. Ama Teknik Direktör olmadan önce birbirinizi tanıyordunuz değil mi? Hayır. Nasıl tanıştığımızı öğrenmek istiyor musun? 2008’den 2009’a kadar Luis Aragonés teknik direktördü. Sekiz yılın en kötü sezonunu geçiriyorduk, 4. olarak bitirdik. Son maçımız deplasmandaydı ve Trabzonspor derbisi idi. Eğer kazanırsak 7 gün daha fazla tatil yapacağımız söylendi. Kabul etmek gerekir ki, tüm yılını yabancı bir ülkede geçirenler için artı 7 gün tatil harikadır. Maçı kazandık ve programımız 7 Temmuz başlangıç olarak açıklandı. Ama tatilin sonunda Aragonés kovuldu. 25 Haziran’da arayarak, programımızın 29 Haziran olarak değiştirildiği bilgisini ulaştırdılar. Ben plan yaptığımı gelemeyeceğimi belirttim, 11 ay boyunca ülke dışındayım ve Brezilya’da olmak için sadece 1 ayım var. Daha önce planlandığı gibi 7 Temmuz’da orada olacağımı belirttim. Yeni koçumuz Christopher Daum, 2004 yılında beni Türkiye’ye getiren kişi idi. Direk kendisi ile görüştüm ve büyük bir problem olmayacağını, 4 günlük çalışmanın fazla bir fark yaratmayacağını belirtti. Ama yeni teknik direktör durumu beğenmedi. Yeni direktör Aykut Kocaman’dı. Döndükten sonra odasındayken, onun gelişi ile bazı şeylerin değişeceğini ve yaptığım kabul edilemez davranışımdan ötürü artık kaptan olmadığımı söyledi. Kabul ettim ama nasıl çalıştığımı da ona söyledim, eğer ayın 16 sında tarafıma iletilseydi gelirdim aksi takdirde gelemeyeceğimi belirttim ve başkanın bana vermiş olduğu belgeyi gösterdim. El şıkışıp anlaştık. Ertesi gün yeni kaptanı seçmek istediler ancak takımdan hiç kimse kaptan olmak istemedi. Beni çağırdılar, kaptanları olarak kalacağımı ama herşeyin farklı olacağını söylediler. Kabul ettim ama farklı bir şekilde davranmayacağımı da belirttim. Ben soyunma odasının ve oyuncuların kaptanıyım, direktörün kaptanı değil. Eğer bir kararda aynı fikirde değilsem, sorgularım. Ve işte böyle tanıştık, bir başka deyişle, yanlış başladı. Romanya’ya geri dönelim… Klüpten çıkmamı istediğini teyid ettiği zamandı. Ama bu bahsettiğim genel bir bakış.. Sert bir tartışma, saçma bir kavgaydı. Bana söyledikleri, benim ona söylediklerim… Yanlış başlayan bir ilişkinin, 3 yılın sonunda tıkanmasıydı. Sonrasında, Moskova’da Spartak takımına karşı önemli bir maç oynamak üzereydik. Konuşma sırasında ‘Alex oynamadığı için kornerleri Cristian kullanacak’ dedi. Oynamayacağımı bu sırada öğrendim ama sesimi çıkartmadım. Soyunma odasına indiğimiz zaman, o takımı belirlerken bende telefonumu aldım ve duvardaki takım listesinin fotoğrafını çektim. Şaka gibiydi. Bana baktı ve ne yaptığımı sordu. Bende ilerde kitap yazdığım zaman bu resmi koyacağımı çünkü bunun çok saçma olduğunu söyledim. Bundan sonra, 15 gün daha sürdü. En üst noktasına çıkması 15 Eylül’de heykeli diktikleri gün oldu. Bir Cumartesiydi, saat 15:00’te.. Sonra idmana gittiğimde artık şartların uygun olmadığını fark ettim. İnsanlar bana artık futbolcu gözüyle bakmıyorlardı. Aykut’un beni kovduğu zamanı çok iyi hatırlıyorum, çok kötüydüm, ama birisi bana dedi ki; “Aykut’un ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yok, bir oyuncu öldürdü ama bir efsane yarattı. İnsanların seni ne kadar sevdiği hakkında hiçbir fikri yok.” Benimde yoktu. Bu boyut senin için sürpriz mi oldu? Hala öyle.. Kapımın önündeki 15 bin kişi, havaalanındaki o kalabalık.. Eşime her zaman, 2013 Mayıs ayında sözleşmem sona erdiği zaman buradan ayrılıyoruz dedim. O da bana “Alex, bu şekilde gidemezsin, sekiz yıldır olanları bu şekilde ölçemezsin” dedi. Bence, ben sadece futbol oynadım. Futboldan başka birşey yoktu. Hala daha anlayamıyorum. Türk insanları hala beni takip ediyor, idman yaptığımız yere geliyorlar. Sezon ortasında Foz do Iguaçu’daki antremanlarda bir sürü kişi vardı, sürekli hediyeler geliyor. Kızımın doğumgününde, ona bir sürü hediye geldi. Hala dışarıdan baktığımda, bu çılgınlığın boyutunu anlayamıyorum. Bu büyük hayranlığın mantıklı bir açıklaması var mı? Adamım, açıkçası ben farklı birşey yapmadım. Çok gol attığımı ve çok assist yaptığımı söyleyebilirsiniz. Ama benim işim nedir ki? Futbol oynamak.. Tevazu göstermeden diyebilirim ki sekiz buçuk yılda Türkiye’de iyi işler yaptım. Ama bu sadece benim işim. Ve ekstra bir şampiyonluk kazandırmadım. En büyük başarımız, Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynamaktı.. Olağanüstü birşey yok. .İnsanlar benim davranışlarımdan, aileme olan davranışlarımdan ve çocuklarımın davranışlarından bahsediyorlar. Ama bunlar gayet doğal.. Eşimin futbol maçlarına gitmesinin ya da çocuklarımın idmanlarıma gelmesinin ekstra bir durum olduğunu düşünmüyorum.. Çocuklarıma bir Türk Okulu seçtiğim zaman herkes deliye döndü. Seçtik çünkü gezdiklerimiz içerisinde en iyisi olduğuna karar verdik. Kızım İstiklal marşını söylediği zaman insanlar delirdi, ama bu zaten okulunda zorlama ve planlama olmadan her zaman yaptığı bir şeydi. Yaptığım, başlangıçtan itibaren içinde olduğum kültürü yaşamaktı. 2004 yılında geldiğimizde, eşime 3 yıl boyunca buradayız ve neler olacak göreceğiz dedim. Ama bu ülkeyi çok sevdik ve daha fazla kalmak istedik. Yani sonuçta onların kültürünü öğrenip, onlar gibi yaşadık. Sadece bu yani, abartılacak bir şey yapmadık. Fenerbahçe’nin büyük bir krizden geçişini hatırlıyorum, Başkanı tutuklanmış, bahis düzeni ile ilgili birşeyler söylenmiş ve birçok takım arkadaşınız klübü bırakmıştı. Sen neden bırakmadın? Başkana bırakmayacağımı söyledim. Onlara inandığımı, hiçbir şey satın almadıklarını ve kimseye zarar vermediklerini söyledim. Eğer takım ikinci lige düşürülecekse bile kalacağımı söyledim. Kendimi ayarlayabilmek için ödeme ile ilgilenecek olan kişiden sadece ödeme planını istedim.. 3 ayda bir, aylık ya da sezonluk nasıl tercih ederlerse ödeyebileceklerini sadece beni uyarmalarını istedim. Çünkü bir ailem ve yatırımlarım var, kendimi söyleyecekleri düzene göre ayarlayabilmek için beni uyarmalarını istedim. Takımdaki tüm yabancılar gitti, sadece ben ve yerli oyuncular kaldı. Ama muhteşem bir yıldı, 28 gol attım ve Şampiyon olduk. Fenerbahçe ‘ye olan bu bağına istinaden hala takip ediyor olmalısın.. Avrupa ligi mücadeleri için ne düşünüyorsun? Evet, takip ediyorum. Oyuncular ile konuşmaya devam ediyorum. Söylediğim gibi, Teknik Direktörü tanıyorum ve bunun için çalışmadığını bildiğimden dolayı şaşırttı beni.. Çok iyi oyuncuları var ama.. Doğru çalışılmadığı için zorlandılar mı? ( espri ile soruluyor) Türkiye Şampiyonluğunu böyle davranarak kaçırdılar. Türkiye liginde, formanın büyüklüğünün gücü çok fazladır ve hissedilir. Bu ilerlemen için itici bir güç oluyor ama Avrupa’da maalesef böyle değil.. Lazio’dan önce çok ünlü rakiplerle oynamadılar ama Lazio’yu elediler, Benfica’ya elendiler. Dikkat çekici olay, penaltıyı kaçırdıktan sonra Cristian’nın ağlamasıydı. Bu durum oyuncuların Fenerbahçe klübüne olan bağlılıkları hakkında bir fikir veriyor mu? Oyuncular ve klüp arasındaki ilişki, taraftar ilişkisine benziyor mu? Çok duygusal bir gelişmeydi adamım. Bu benim tartışma nedenlerimden biriydi, futbol sadece duygular değildir. Türkiye’de 4 hocam oldu ve üçü yabancı idi. Aykutla beraber, Türk Futbolunun saf duygulara bağlı olduğunu öğrendim.. Türkiye’de ki son şampiyonluğumuz sadece duyguyla, duygunun gücü ile oldu. Hiç hareket yoktu, planlama ve antreman, çalışma yoktu. Tek çalışmamız kornerleri kullanarak gol atmaya çalışmamızdı. Gerisi tamamen duygusaldı. Takım olarak, özel bir şeyler yapılmadığını görüyorsunuz.. Örnek olarak Corinthians’ın nasıl çalıştığını, nasıl idman yaptığını gördünüz, bu Tite’nin etkisi.. Fenerbahçe sadece iradeli, istekli, azimliydi, çalışma yoktu.. Neticesinde Cristianın ağlaması anlaşılabilir, böyle bir ortamın içerisinde olduğunuz sürece, penaltı gibi önemli bir pozisyonu kaçırdığınızda gözyaşı dökmeniz doğal olur.. Coritiba için oynamaya ne zaman karar verdin? Ayrılmamdan sonraki koşuşturma yoğun duygular ile geçti. Mailimde Ximenes’ten 3 ay once gelen bir teklif vardı. Ama neyi istediğime karar vermeliydim. Fenerbahçe’den kontratımı iptal edip ayrılırken delice şeyler oldu, insanlar evime geldi bahçemde uyudular. Aynı zamanda 7 bin Cruzeiro taraftarı sokaklara çıkıp takımlarına gelmemi istediler. Çok deliceydi, algılayamamıştım. 12 Brezilya klübünü dinledim, onlar çağırdı, ben dinledim. Ama Coritiba’nın teklifi hala bilgisayarımdaydı ve bana verebilecekleri en yüksek teklifi verdiklerini biliyordum. Aynı zamanda biliyordum ki, beni çağıran diğer klüplerden 3 katını isteseydim verirlerdi. Boğuldum, eşime sakinleşip herşeyi organize etmemiz gerektiğini söyledim yoksa her şey daha da karışacaktı.. Brezilyaya döndüğüm zaman Coritiba’yı seçmiştim. Ama Palmerias ve Cruzeiro klüpleri ile iyi ilişkilerim olduğundan dolayı nazik bir şekilde teklifleri red etmek istemiştim, basit bir şekilde hayır diyemezdim. .Bana tüm verdiklerine saygı duyuyordum , bunun için kişisel olarak söylemek istedim.. Cruzeiro’nun başkanı , benim oradaki zamanımdaki hocamdı dolayısıyla sakince cevap vermek istedim. Ama Cruzeiro tepkiliydi, benim ve ailemin istemediğini ve hali hazırda Coritiba ile anlaşmadığımı basına bildirdiler. Palmerias ve Cruzeiro ile kabul etmediğimi konuştuktan sonra, eksikliklerin ayarlanması için Ximenes ve Vilson ile bir araya geldik. Ve bu kararı alırken ‘ailenin etkisi’ olduğu ile ilgili söylenenler.. Hiç alakası yok! O kadar ki eşim bununla ilgili şu şekilde espri bile yapıyor: ‘Herşey yolunda gitmezse, bu senin hatan! Seçimi sen yaptın!’ Kayınpederimin eski Coritiba Başkanı olması ve beni zorlaması, eşimin Curitibalı olması ve burada olmak istemesi ile ilgili söylenenler.. Hiçbiri gerçek değil.. Eğer Abd’den bir teklif olsaydı, eşim muhtemelen bizi oraya gitmek için zorlayabilirdi.(gülüyor) Belki senden daha çok farkındadır! O her zaman Curitiba’ya dönüşümün doğal olarak emeklilik sürecimi başlatacağından endişelendi. Ama benim yaşımda, emeklilik süreci her yerde olur. Birkaç ay sonra 36 yaşında olacağım, eğer Coritiba’ya dönerken 33 yaşında olsaydım, belki bu süreç hızlanmış olurdu. 36 yaşında nereye gitsem aynı süreç işleyecektir. Kimse 40 yaşına kadar futbol oynayamaz.. Raul (Coritiba psikoloğu) : Sen yapabilirsin! Alex: Tabii Raul ama demek istediğim.. Raul: Biyolojik yaş olarak 31-32 gibi. Çok ciddi bir sakatlık geçirmedi, eğer 40 yaşına kadar oynamak isterse hiç problemsiz oynayabilir. Buna göre 38 yaşında bırakırsan bizlere 2 yıl borçlu kalacaksın.. Şaka yapıyorsun (gülüşmeler) Her neyse, benim yaşımda emeklilik süreci her yerde olur. Her takımda yaşı büyük usta konumunda olacağım. Her klüpte fiziksel bakımımın diğerlerine göre daha farklı olması gerekecek. Hem ortasaha oyuncusu olup hem neredeyse 400 gol atmış olmak seni şaşırtıyor mu? Şaşırtıyor, çok. Babamın, ilk golümü attığım zaman eğer 100 golü yakalayabilirsem bunun çok fazla olacağını söylediğini hatırlıyorum. 250 gole ulaşacağıma onunla bahse girdim. Şimdiden 150 fazlam var ve devam ediyorum. En önemli gollerin hangileriydi? Değişiyor, oynadığım takımlara göre ayırmak lazım, ve gerçekten çok önemliler var.. En güzeli Palmeiras’da oynarken Sao Paulo’ya attığın mıydı? Evet, o harikaydı. Ama anlamı olmadı. (gülüşmeler) Destekleyenlerin akıllarında değerliydi, ama sonunda hiçbir anlam ifade etmedi. Atletiba’ya attıklatım çok daha değerliydi. Hala Palmeiras’da Libertadores Kupasında River Platee attığım iki golün saçma bir değeri var. Cruzeiro için Maracana’ya attığım gol Brezilya Kupasındaki hedefine gitmesini sağladı. 1995’de Coritiba’da , kötü durumdayken, Atletico’ya attığım gol ilk bölümü geçmemizi sağladı. Türkiye’de Fenerbahçe x Cska maçında, hala konuştukları sert bir şut ile gol attım, ilk defa takım olarak Şampiyonlar Liginde bir üst tura çıktık. Hepsi o an ki hedefi tamamlamak için içgüdüsel olarak yapılan gollerdi. O an için, hem benim hem de klüp için ağırlığı, önemi olan golleri her zaman en iyi olarak tercih ederim sonrasında diğerlerini de sayabiliriz.. Fenerbahçe ve Aykut'u anlattığı kısım said: Türkiyeden ayrılış sürecinde, futbolu Aykut Kocaman’dan daha farklı şekilde algıladığını beyan ettin. Bu farklılık ne idi? Futbol için çalışmayan bir teknik direktördü. Kafasında sadece çok koşan bir takım fikri ile geldi. Oyun başına 11-12 km koşmak fikri ile. Ben tamam dedim, ama çalışmamız gerekiyor ve sonrasında oyunun methodu kendiliğinden ortaya çıkar dedim. Dürüst olmak gerekirse, yaptırdığı idmanlar işe yaramıyordu ve bu konuda kendisi ile tartıştım. Çoğunlukla kabul etti ve benimle aynı fikirde olduğunu belirtti. Ama bu döngü boyunca aramızdaki ilişki içinden çıkılmaz bir hale geldi. Artık birlikte çalışamayacağımızı, kendisinin teknik direktor , benim ise yaptığı ve söylediklerine katılmayan, aynı fikirde olmayan, klübün tarihindeki büyük bir isim olduğumu söyledi . Ve gerçekten katılmıyordum, onun sarı düşündüğünü ben yeşil düşünüyordum. Birgün, ‘sana artık güvenmiyorum’ dedi ve o gün “ harika, en azından şimdi ne düşündüğünü biliyorum; 3 senedir zaten bana güvenmedin, sadece benimle oynadın” diye düşündüm. Benim teknik direktörüm olduğu süre boyunca, düşüncesi beni takımdan çıkarmakmış. Ama yapamamış, çünkü yıl biterken en iyi forvettim. Sonraki yıl asistler de birinciydim. Karar verme zamanı geldiğinde, bana güvenmemeyi tercih etti. Benim genç takıma teknik direktor olmamı istedi. Kabul etmedim çünkü yanlış hiç birşey yapmamıştım, sadece onunla aynı fikirde değildim. Birlikte çalıştığımız süre boyunca aynı fikirde olmamı sağlayabilecek bir sürü yol vardı. Ama zaman kaybıydı, insanları aptal yerine koymayı istemem çünkü yaptığımız tam olarak buydu. Ama ne zaman ilişki artık devam ettirilemeyecek patlama noktasına geldi? Romanyada Şampiyonlar liginde maç yapmıştık. Sonuç 1-1 di ama çok kötü bir maçtı. Ben çok kötü oynadım, takıma uyamamıştım. Bir gün sonra, bir sorun olup olmadığını sordu. ‘Evet’ dedim, ‘Teknik Direktör olarak klübe geldiğin ilk günden beri, beni yok etmeye çalıştığını hissediyorum’ dedim. Onayladı, başladığı ilk günden beri hedefi, Fenebahçe’de bensiz bir takım oluşturmakmış. Ama Teknik Direktör olmadan önce birbirinizi tanıyordunuz değil mi? Hayır. Nasıl tanıştığımızı öğrenmek istiyor musun? 2008’den 2009’a kadar Luis Aragonés teknik direktördü. Sekiz yılın en kötü sezonunu geçiriyorduk, 4. olarak bitirdik. Son maçımız deplasmandaydı ve Trabzonspor derbisi idi. Eğer kazanırsak 7 gün daha fazla tatil yapacağımız söylendi. Kabul etmek gerekir ki, tüm yılını yabancı bir ülkede geçirenler için artı 7 gün tatil harikadır. Maçı kazandık ve programımız 7 Temmuz başlangıç olarak açıklandı. Ama tatilin sonunda Aragonés kovuldu. 25 Haziran’da arayarak, programımızın 29 Haziran olarak değiştirildiği bilgisini ulaştırdılar. Ben plan yaptığımı gelemeyeceğimi belirttim, 11 ay boyunca ülke dışındayım ve Brezilya’da olmak için sadece 1 ayım var. Daha önce planlandığı gibi 7 Temmuz’da orada olacağımı belirttim. Yeni koçumuz Christopher Daum, 2004 yılında beni Türkiye’ye getiren kişi idi. Direk kendisi ile görüştüm ve büyük bir problem olmayacağını, 4 günlük çalışmanın fazla bir fark yaratmayacağını belirtti. Ama yeni teknik direktör durumu beğenmedi. Yeni direktör Aykut Kocaman’dı. Döndükten sonra odasındayken, onun gelişi ile bazı şeylerin değişeceğini ve yaptığım kabul edilemez davranışımdan ötürü artık kaptan olmadığımı söyledi. Kabul ettim ama nasıl çalıştığımı da ona söyledim, eğer ayın 16 sında tarafıma iletilseydi gelirdim aksi takdirde gelemeyeceğimi belirttim ve başkanın bana vermiş olduğu belgeyi gösterdim. El şıkışıp anlaştık. Ertesi gün yeni kaptanı seçmek istediler ancak takımdan hiç kimse kaptan olmak istemedi. Beni çağırdılar, kaptanları olarak kalacağımı ama herşeyin farklı olacağını söylediler. Kabul ettim ama farklı bir şekilde davranmayacağımı da belirttim. Ben soyunma odasının ve oyuncuların kaptanıyım, direktörün kaptanı değil. Eğer bir kararda aynı fikirde değilsem, sorgularım. Ve işte böyle tanıştık, bir başka deyişle, yanlış başladı. Romanya’ya geri dönelim… Klüpten çıkmamı istediğini teyid ettiği zamandı. Ama bu bahsettiğim genel bir bakış.. Sert bir tartışma, saçma bir kavgaydı. Bana söyledikleri, benim ona söylediklerim… Yanlış başlayan bir ilişkinin, 3 yılın sonunda tıkanmasıydı. Sonrasında, Moskova’da Spartak takımına karşı önemli bir maç oynamak üzereydik. Konuşma sırasında ‘Alex oynamadığı için kornerleri Cristian kullanacak’ dedi. Oynamayacağımı bu sırada öğrendim ama sesimi çıkartmadım. Soyunma odasına indiğimiz zaman, o takımı belirlerken bende telefonumu aldım ve duvardaki takım listesinin fotoğrafını çektim. Şaka gibiydi. Bana baktı ve ne yaptığımı sordu. Bende ilerde kitap yazdığım zaman bu resmi koyacağımı çünkü bunun çok saçma olduğunu söyledim. Bundan sonra, 15 gün daha sürdü. En üst noktasına çıkması 15 Eylül’de heykeli diktikleri gün oldu. Bir Cumartesiydi, saat 15:00’te.. Sonra idmana gittiğimde artık şartların uygun olmadığını fark ettim. İnsanlar bana artık futbolcu gözüyle bakmıyorlardı. Aykut’un beni kovduğu zamanı çok iyi hatırlıyorum, çok kötüydüm, ama birisi bana dedi ki; “Aykut’un ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yok, bir oyuncu öldürdü ama bir efsane yarattı. İnsanların seni ne kadar sevdiği hakkında hiçbir fikri yok.” Benimde yoktu. Bu boyut senin için sürpriz mi oldu? Hala öyle.. Kapımın önündeki 15 bin kişi, havaalanındaki o kalabalık.. Eşime her zaman, 2013 Mayıs ayında sözleşmem sona erdiği zaman buradan ayrılıyoruz dedim. O da bana “Alex, bu şekilde gidemezsin, sekiz yıldır olanları bu şekilde ölçemezsin” dedi. Bence, ben sadece futbol oynadım. Futboldan başka birşey yoktu. Hala daha anlayamıyorum. Türk insanları hala beni takip ediyor, idman yaptığımız yere geliyorlar. Sezon ortasında Foz do Iguaçu’daki antremanlarda bir sürü kişi vardı, sürekli hediyeler geliyor. Kızımın doğumgününde, ona bir sürü hediye geldi. Hala dışarıdan baktığımda, bu çılgınlığın boyutunu anlayamıyorum. Bu büyük hayranlığın mantıklı bir açıklaması var mı? Adamım, açıkçası ben farklı birşey yapmadım. Çok gol attığımı ve çok assist yaptığımı söyleyebilirsiniz. Ama benim işim nedir ki? Futbol oynamak.. Tevazu göstermeden diyebilirim ki sekiz buçuk yılda Türkiye’de iyi işler yaptım. Ama bu sadece benim işim. Ve ekstra bir şampiyonluk kazandırmadım. En büyük başarımız, Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynamaktı.. Olağanüstü birşey yok. .İnsanlar benim davranışlarımdan, aileme olan davranışlarımdan ve çocuklarımın davranışlarından bahsediyorlar. Ama bunlar gayet doğal.. Eşimin futbol maçlarına gitmesinin ya da çocuklarımın idmanlarıma gelmesinin ekstra bir durum olduğunu düşünmüyorum.. Çocuklarıma bir Türk Okulu seçtiğim zaman herkes deliye döndü. Seçtik çünkü gezdiklerimiz içerisinde en iyisi olduğuna karar verdik. Kızım İstiklal marşını söylediği zaman insanlar delirdi, ama bu zaten okulunda zorlama ve planlama olmadan her zaman yaptığı bir şeydi. Yaptığım, başlangıçtan itibaren içinde olduğum kültürü yaşamaktı. 2004 yılında geldiğimizde, eşime 3 yıl boyunca buradayız ve neler olacak göreceğiz dedim. Ama bu ülkeyi çok sevdik ve daha fazla kalmak istedik. Yani sonuçta onların kültürünü öğrenip, onlar gibi yaşadık. Sadece bu yani, abartılacak bir şey yapmadık. Fenerbahçe’nin büyük bir krizden geçişini hatırlıyorum, Başkanı tutuklanmış, bahis düzeni ile ilgili birşeyler söylenmiş ve birçok takım arkadaşınız klübü bırakmıştı. Sen neden bırakmadın? Başkana bırakmayacağımı söyledim. Onlara inandığımı, hiçbir şey satın almadıklarını ve kimseye zarar vermediklerini söyledim. Eğer takım ikinci lige düşürülecekse bile kalacağımı söyledim. Kendimi ayarlayabilmek için ödeme ile ilgilenecek olan kişiden sadece ödeme planını istedim.. 3 ayda bir, aylık ya da sezonluk nasıl tercih ederlerse ödeyebileceklerini sadece beni uyarmalarını istedim. Çünkü bir ailem ve yatırımlarım var, kendimi söyleyecekleri düzene göre ayarlayabilmek için beni uyarmalarını istedim. Takımdaki tüm yabancılar gitti, sadece ben ve yerli oyuncular kaldı. Ama muhteşem bir yıldı, 28 gol attım ve Şampiyon olduk. Fenerbahçe ‘ye olan bu bağına istinaden hala takip ediyor olmalısın.. Avrupa ligi mücadeleri için ne düşünüyorsun? Evet, takip ediyorum. Oyuncular ile konuşmaya devam ediyorum. Söylediğim gibi, Teknik Direktörü tanıyorum ve bunun için çalışmadığını bildiğimden dolayı şaşırttı beni.. Çok iyi oyuncuları var ama.. Doğru çalışılmadığı için zorlandılar mı? ( espri ile soruluyor) Türkiye Şampiyonluğunu böyle davranarak kaçırdılar. Türkiye liginde, formanın büyüklüğünün gücü çok fazladır ve hissedilir. Bu ilerlemen için itici bir güç oluyor ama Avrupa’da maalesef böyle değil.. Lazio’dan önce çok ünlü rakiplerle oynamadılar ama Lazio’yu elediler, Benfica’ya elendiler. Dikkat çekici olay, penaltıyı kaçırdıktan sonra Cristian’nın ağlamasıydı. Bu durum oyuncuların Fenerbahçe klübüne olan bağlılıkları hakkında bir fikir veriyor mu? Oyuncular ve klüp arasındaki ilişki, taraftar ilişkisine benziyor mu? Çok duygusal bir gelişmeydi adamım. Bu benim tartışma nedenlerimden biriydi, futbol sadece duygular değildir. Türkiye’de 4 hocam oldu ve üçü yabancı idi. Aykutla beraber, Türk Futbolunun saf duygulara bağlı olduğunu öğrendim.. Türkiye’de ki son şampiyonluğumuz sadece duyguyla, duygunun gücü ile oldu. Hiç hareket yoktu, planlama ve antreman, çalışma yoktu. Tek çalışmamız kornerleri kullanarak gol atmaya çalışmamızdı. Gerisi tamamen duygusaldı. Takım olarak, özel bir şeyler yapılmadığını görüyorsunuz.. Örnek olarak Corinthians’ın nasıl çalıştığını, nasıl idman yaptığını gördünüz, bu Tite’nin etkisi.. Fenerbahçe sadece iradeli, istekli, azimliydi, çalışma yoktu.. Neticesinde Cristianın ağlaması anlaşılabilir, böyle bir ortamın içerisinde olduğunuz sürece, penaltı gibi önemli bir pozisyonu kaçırdığınızda gözyaşı dökmeniz doğal olur.. http://impedimento.org/ilk-kez-cikiyormus-gibi-alex-ile-ozel-roportaj/
Darksun Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Fenerbahçe Kulübü resmi sitesinden yaptığı açıklamada Holmen'ile anlaştıklarını duyurdu. İşte o açıklama; "Kulübümüz, futbolcu Samuel Tobias Holmen ile prensip olarak anlaşmaya varmış olup, yarın yapılacak sağlık kontrollerinin ardından oyuncu ile sözleşme imzalanacaktır. Fenerbahçe Futbol A.Ş."
sleepingdeath Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Ben koyu bir Fenerli olarak Bjk'ye sempati duymuşumdur kaldıki çok yakın arkadaşlarım var çok koyu Bjk'li, ben ankarada biber gazı yerken orada o arkadaşların verdiği mücadele takdire şayendi, zaten gazı ve jopu yiyen anlar birbirinin halinden :) bu olaylardan sonra Bjk'ye iyice sempatim arttı. Neyse kartal go go gol. :)) bu arada; Kulübümüz, futbolcu Samuel Tobias Holmen ile prensip olarak anlaşmaya varmış olup, yarın yapılacak sağlık kontrollerinin ardından oyuncu ile sözleşme imzalanacaktır. Fenerbahçe Futbol A.Ş. bu arada son gelenlerden sonra acayip bir geniş kadromuz oldu, cardozo ve serdar taşçıyıda alsay tadından yenmez. krasic,stoch,cristian,meireles,selçuk,bekir yol versinler zaten hatta yabancı kontejanından dolayı yobo :( bile gönderilebilir. ama tahmini yabancılar şu şekilde olacak alves,kadlec,meireles,sow,webo,holmen,cardozo(lordum gift pls) elde patlaması kalması muhtemel; krasic,stoch,cristian
guernica Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 holmen'le biz ilgilenmedik ama. fener neden aldı ki?
sleepingdeath Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 sizden sezer+krasic+bir miktar para verip ferdiye alacaz.
Xenus Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 yabancı sınırı kalkabilir aslında fena olmaz türkiye futbolu adına diye açıklama gelebilir yakında dsdsf
sleepingdeath Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 hemen totem kadrosu yapayım volkan gg alves s.taşçı kadlec alper meireles emre kuyt cardozo sow
guernica Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 sleepingdeath said: sizden sezer+krasic+bir miktar para verip ferdiye alacaz. gs'liyim ben :D
sleepingdeath Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 olsun size sezer+krasic+bir miktar para verip bjkden ferdiyi alacaz.
Red Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 fenerbahçe eskiden iyi transfer yapınca güzel kadro kurunca çekiniyordum. ama yukarda yazdığınız kadro falan hiç etkilemiyor ya. bu takımın başında aziz yıldırım oldukça kim gelse bişey olmaz. aslında galatasaray'ın önceleri ne kadar kötü yönetildiğini anlamış olduk. klup biraz profesyonelleşince ilerleyince aziz yıldırımın o havası kaçtı.
DoGMeaT Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 belediyeden cıkan her iyi adamı alıyoruz asdf gs- ts arasındaki ilişkinin benzeri fb-belediye arasında olacak heralde :D
benjani Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 benjani said: Alex röportaj yapmış, aykut'la sıkıntılarını anlatmış uzun said: Hemen hemen bir dönem geçirdikten sonra, Parana futbolu hakkında izlenimlerin nelerdir? Saha içinde bazı şeyler değişmiş ancak uzaktayken tv üzerinden takip etmeye devam ettiğim için bildiklerimde çok önemli bir değişiklik yok. Organizasyon kısmına gelince ise aynı karışıklıkların hala devam ediyor olması bana kötü bir sürpriz oldu. 15 sene geçti ve hiçbir şey değişmemiş. Paranaense Federasyonu giderek zayıflamış, kulüpler birbirlerinden ayrı ilerliyor, kimse bir fincan kahve içmek ve fikir alışverişi yapmak için bir araya gelemiyor, 2013 yılında bunların yaşanıyor olması beni gerçekten çok üzüyor. İtiraf etmeliyim ki bu yönde ilerlemeler olmuştur diye ümit ediyordum, iç karartıcı bir şekilde aynı duruyor. Bu durumda rekabet sadece saha içinde mi olmalıdır? Rekabet sadece 90 dakika sürer. Oyun bittikten sonra rekabet biter, daha iyisini yapmış olan kutlama yapar, diğeri ise daha çok çalışır. Dört çizgi dışında da klüplerin konuşması gerekir. Profesyoneller fikir alışverişi yaparlar, hocalar birbirleri ile görüşür, fiziksel eğitmenlerde, bu böyle devam eder. Ama yöneticilerin ve direktörlerin oturup konuşmaları gerekir. Bu bağlamda orta yolu bulmak federasyona kalmıştır, zaten bu onların işidir. 4 bin – 5 bin kişi için kazanılacak şampiyonluğa bir derbi ile karar vermiyoruz. Bu bir utançtır. İlk maçta ben ve Renan Foguinho hakeme ne kadar zaman kaldı diye sorduk. 30 dakika daha kaldı diye cevap verdi. Bizde “kimse artık topu bile göremiyor dedik”. Hatta “isterseniz şimdi bitireyim” diye şaka bile yaptı. Yaptığı şakayı anladık ama ciddi bir gözle bakarsak, Paranaense de bu olamazdı. Sonuçta taraftarlar için iyi şartlar sunmuyoruz. Bütün bu hikaye de tek iyi niyetli çıkan taraf en azında stadyum sunan Paraná Clube olmuştur. Sonuçta teşvik eden basın için kötü olmuştu çünkü biz oyunun nerede oynanacağını bile bilmiyorduk. Geliştirmemiz gereken birçok şey var. İlk Şampiyonluğundan sonra neler hissettin? Döndüğünde verdiğin ropörtajda, her zaman burada bir şampiyonluk hayal ettiğini söylemiştin.. 97 yılında giden çocuk bu sene gelince neyi hatırladı? Elbette! Bu bir çocuğun hayalinin gerçeğe dönüşmesi idi.. Tabii ki kariyerimdeki zaferlere baktığım zaman en önemlisi Paranaense değil.. Bu söylediğim demagoji değil ama farklı bir şey.. Palmeiras ile Libertadores kupasını kazandık. Ama ben çocukluğumda Palmeiras taraftarı değildim. Hiçbir zaman televizyonun karşısına geçip Palmeiras’ın maçını seyretmedim. Gençliğimde milyonlarca defa Couto Pereira’ya gittim. Coritiba’nın kazanmasını ve kaybetmesini izledim ve hepsinde Coritiba taraftarının duygularını yaşadım. Yani bu, gerçekleşmesi 18 yıl süren bir şeydi. 10 dakikadan az bir süre kalmış bir oyunda, Couto Pereira’da , Coritiba yeniliyorken ne düşünürsün? Başaramayacağım diye düşünündüğün an olur mu? Evet, bu akla gelir. Oyun başlar ve kaleciniz kötü bir hata yapar sizde “kahretsin, olmayacak” diye düşünürsünüz. Ama bu sadece anlıktır, bunu düşünen taraftar tarafınızdır. Böyle bir zamanda, Deivid’e dedim ki; arkadaşları sakinleştirelim çünkü biz burada oyun oynuyoruz. Etkisini gösterdi ve golümle beraberliği yakaladık. Tam o anlarda tüm oyuna ve oyuncularda bıraktığı yansımalara bakarsın. Kahretsin dediğimiz anlar için Vanderlei adına da düşündüm, rakip takım 3 kat daha yoğun bir şekilde kalemize geldi. Sonra düşündüm ki “ Atletico’nun oyuna geri gelmesi için başka yolu yok”. Beraberlikten sonra ise hiç bir şey yapamadılar. Şimdi bakınca, beraberlik golünden sonra bitime kadar olan 20 dakika oyun gerçekten sakin geçti, Atlético çok az şans yakaladı. Evet. Daha çok gol yemekten kurtuldular. Bizim 2 gol ve birkaç şutumuz vardı. Eğer gole ihtiyacımız olsa, belki de bir şekilde atacaktık. Atlético 23 yaş altı futbolcuları kullanıyor diye sende Şampiyona’ya basitmiş gibi baktın mı? Hayır, o sembolikti. Geçen senenin son maçından beri Figueirense’yi yenmek için çalışıyoruz. Eminim ki hocamız ve iş arkadaşlarım sezon öncesinden beri organize olup çalışıyorlardı. Hatta sezon öncesi kimin iyi kondisyon sahibi olacağını görmek için takımı bile bölmeyi düşündüler. Ancak çok iyi bir planlama ile birinci bölümü kazandık. Sonucunda hepimiz sakinleştik. Marquinhos taktik ve oyuncu değişiklikleri yüzünden oldukça eleştirildi ama bunların hepsi programımız dahilinde idi. Sadece olanakları ve davranışları görmek istemişti. İkinci turdaki düzensizliğin sebebi buydu. Biz turnuvaya çok önem verdik çünkü Coritiba en son, 70’li yıllarda üst üste 4 şampiyonluk yaşayarak bir seri yakalamıştı. Ne zaman tekrar aynı serinin olacağını bilemezsiniz. Bugün için katılıyorum, şampiyonluktan bir hafta sonra, belki biz oluşan diğer durumları konuşuyoruz, Brezilya kupası ya da Brezilya Şampiyonluğu gibi ama bundan 20 yıl sonra taraftarlar 2013’e kadar süren 4’lü seri şampiyonluğu konuşacaklar, Paraná Clube’ün 90larda yapmış olduğu 4’lü şampiyonluğu taraftarların hala konuşması gibi. Tarih bunu yazar. 3 yaşındaki oğlum 13 yaşına geldiği zaman bu oyun süresince yaşadıklarını hatırlayacaktır. Ve bu bağlamda gelecek seneki şampiyona içinde bir pencere açılıyor. Yani bunun sıradan bir oyun, sıradan bir final olduğuna beni ikna etmeye çalışmanız yararsız bir çabadır. Kaldı ki bu grupta beş oyuncu [Rafinha, Willian, Vanderlei, Pereira and Geraldo] toplamda 4 ünvan için yarıştı. Paranaense Şampiyonası zayıf mı?, Federasyon kötü mü? Evet öyle ama bu çocuklar 4 yıl üst üste şampiyon oldular. Bu hegamonyayı yaratmak ve korumak hiç kolay değil. Belki de dünya kazanma rekorlarını değersiz göstererek rakiplerini de değersiz göstermeye çalışıyorlar.. Hiç fark etmez, önemli değil.. Hangi takım arka arkaya 24 maçı kazanmış? Bu takım 4 kez üst üste şampiyon oldu. Coritiba’nın 70’lerde, Paraná Clube’ün 90’larda yaptığı gibi.. Atlético her şeyi bilmesine rağmen turnuvanın değerini düşürmeye çalıştı. Her neyse, bu bağlamda sezon öncesi Atlético’nun yaptığı gibi yapmaya değer mi veya tüm oyuncular sadece resmi maç mı oynamak isterler? Eğer takımımızın böyle bir şansı yoksa, ben her sezon öncesi yapmaya alışık olduğum gibi yaparım. Kendim için böyle diyebilirim. Her oyuncu klübün ihtiyaçları ve doğrultusunda en iyi şekilde hazırlanmalıdır. Ben idmanlarıma 3 Ocak itibarı başladım ve 26.da Colon-ARG karşısına çıktım. Sonra, sakladılar böylece birkaç gün içinde oynayabildim. Gerçekte ideal bir durum değil, hiçbirimiz için değil ama şikayet edemem. Çocuklara ağır gelebilir; daha genç olanların ise hala saklayabileceği nefesleri var. Şampiyona boyunca, Marquinhos deneyimsizliği ile ilgili birçok eleştiriye maruz kaldı.. Yaptığı iş, çalışması iyi, haksız eleştiriler önemli değil.. İçtenlikle söyleyebilirim ki kendimi garip hissettiğim tek koç Zico’dur. Çünkü o Zico’ dur. Flamengo’nun 10 numarası değil de koçum olduğunu fark edebilmem yaklaşık 6 ayımı aldı. Ben Marquinhos’a, Aragones’e 70 yaşında olduğu zaman baktığım gözle bakıyorum. Ben onu sadece sahanın dışında daha genç görüyorum, saha içerisinde o bizim koçumuz ve hiyerarşik bir düzen var. O inanılmaz zeki, ne zaman emir vermesi gerekiyorsa o zaman emir verir, ne zaman rahatlatması gerekirse o zaman rahatlatır. Tabi onun hakkında harika bir şey daha var, ancak bunu dışarıdan bakanlar fark edemez; O gençlerle çok uzun süre çalışmış, dolayısı ile onun dikte edişi modern, hırçın bir koç değil. Eleştirilmeye gelince, bu onun için iyi olacak, iyice katılaşacak. Ayrıca sinirlenenler yalnızca Cortiba’nın taraftarları değil, tüm Curitibalılar.. (gülüşler) Katıldığın hangi Dünya Kupasında daha iyi durumda hissettin : 2002-2006? 2002. Tüm toplantılarda vardım ve tüm elemelere katıldım. Felipão üç yıl boyunca benim teknik direktörümdü, birlikte şampiyon olduk. 2006 yılında beklentilerim daha azdı. 2004 yılında Amerika kupasını kazandık ve Parreira ile bir konuşmamız oldu. Bu konuşmada, kafasında bir takım yarattığını ve beni bu takıma koymasının zor olduğunu belirtti. Ama çok açık, samimi ve %100 netti. 2006 yılı için çağrılırsam süpriz olurdu, hazırlıklarım o yöndeydi. 2002’de değil.. 2010 yılı için beklentilerin yok mu oldu? Evet. Dunga 3 hafta boyunca Türkiye’deydi ve 3 Fenerbahçe maçı seyretti. O sıralarda ben çok iyi işler yapıyordum. Bundan sonra beni hiç aramadı, bende bıraktım. Fikrini hiç değiştirmedi. Ama sanırım oynayabildiğim Dünya Kupası 2002 idi. Bu seni hayal kırıklığına uğrattı mı? Geçmişte olaylar tazeyken evet hayalkırıklığına uğrattı. Şu an üstünden 11 yıl geçti ve benden çok daha iyi bazı oyuncular bile Dünya Kupasına katılamadı. Ve bak, bir teknik dirktörün 23 oyuncuyu seçmesi için milyonlarca yol var ve şu an yararları kısmına giremeyeceğim. Ve aynı zamanda duyduğumuz milyonlarca hikaye var.. Adamım, futbolun içinde uzun sure geçirdiğin zaman, bu durumlara benzer seni hayal kırıklığına uğratabilecek çok daha önemli şeylerin olduğuna iddiaya girebilirsin. Ne gibi? Hayır , boşver ( Güler) Ve gelelim 2014 yılına? Hayır, hiçbirşey. 2014 yılında Raul ( Görüşmeyi izleyen klüp psikoloğu) ile barbekü yapacağız. Değil mi Raul? Dünya kupası zamanı nerede olacağız. Yolculukta mı yoksa burada mı? Hala dünya kupasına katılabileceğimi düşünüyor, ama katılmayacağım. Brezilya milli takımında olduğum son yıl 2006 idi, Almanya Dünya Kupasından 6 ay önce. Hepsi zamanla soldu. Takım hakkında bayağı düşündüm, ama çağrılmamaya başladığınızda artık konu hakkında da düşünmemeye başlıyorsunuz. Zaten yaşınız yükseliyor ve yeni genç oyuncular geliyor. Dünya kupası için yenilenme var gibi bir konuşmalar yanlış değil mi? Eğer kupa sadece 1 ay sürecek ve en fazla 7 maç oynanacaksa, neden Zé Roberto (Grêmio orta saha oyuncusu, 38 yaşında) gibi iyi oynayan bir oyuncuyu seçemiyoruz? Kabul ediyorum ve bende öyle düşünüyorum. Ancak direktör asla ‘anlık ekip’ yaratmaz. Zamana yayılabilen bir ekip yaratır. Bu prosesin içinde yer alamazsanız sonunda yer almak çok zorlaşır. Sonuna dek yer almak için genç olmalı ve kendinizi göstermelisiniz. 94 yılındaki Ronaldo gibi. 2010 yılında Neymar olabilirdi ama olmadı çünkü Dunganın kriterlerine uymadı. 90 yılında Neto muhteşemdi ama Lazaroni genç ve Vasco’dan gelen Bismarc’ı çağırdı. Bunlar gibi birçok örnek gösterebiliriz. Artık bunlar beni rahatsız etmiyor. Bu günlerde futbol oynayıp eğlenmek istiyorum. Türkiyeden ayrılış sürecinde, futbolu Aykut Kocaman’dan daha farklı şekilde algıladığını beyan ettin. Bu farklılık ne idi? Futbol için çalışmayan bir teknik direktördü. Kafasında sadece çok koşan bir takım fikri ile geldi. Oyun başına 11-12 km koşmak fikri ile. Ben tamam dedim, ama çalışmamız gerekiyor ve sonrasında oyunun methodu kendiliğinden ortaya çıkar dedim. Dürüst olmak gerekirse, yaptırdığı idmanlar işe yaramıyordu ve bu konuda kendisi ile tartıştım. Çoğunlukla kabul etti ve benimle aynı fikirde olduğunu belirtti. Ama bu döngü boyunca aramızdaki ilişki içinden çıkılmaz bir hale geldi. Artık birlikte çalışamayacağımızı, kendisinin teknik direktor , benim ise yaptığı ve söylediklerine katılmayan, aynı fikirde olmayan, klübün tarihindeki büyük bir isim olduğumu söyledi . Ve gerçekten katılmıyordum, onun sarı düşündüğünü ben yeşil düşünüyordum. Birgün, ‘sana artık güvenmiyorum’ dedi ve o gün “ harika, en azından şimdi ne düşündüğünü biliyorum; 3 senedir zaten bana güvenmedin, sadece benimle oynadın” diye düşündüm. Benim teknik direktörüm olduğu süre boyunca, düşüncesi beni takımdan çıkarmakmış. Ama yapamamış, çünkü yıl biterken en iyi forvettim. Sonraki yıl asistler de birinciydim. Karar verme zamanı geldiğinde, bana güvenmemeyi tercih etti. Benim genç takıma teknik direktor olmamı istedi. Kabul etmedim çünkü yanlış hiç birşey yapmamıştım, sadece onunla aynı fikirde değildim. Birlikte çalıştığımız süre boyunca aynı fikirde olmamı sağlayabilecek bir sürü yol vardı. Ama zaman kaybıydı, insanları aptal yerine koymayı istemem çünkü yaptığımız tam olarak buydu. Ama ne zaman ilişki artık devam ettirilemeyecek patlama noktasına geldi? Romanyada Şampiyonlar liginde maç yapmıştık. Sonuç 1-1 di ama çok kötü bir maçtı. Ben çok kötü oynadım, takıma uyamamıştım. Bir gün sonra, bir sorun olup olmadığını sordu. ‘Evet’ dedim, ‘Teknik Direktör olarak klübe geldiğin ilk günden beri, beni yok etmeye çalıştığını hissediyorum’ dedim. Onayladı, başladığı ilk günden beri hedefi, Fenebahçe’de bensiz bir takım oluşturmakmış. Ama Teknik Direktör olmadan önce birbirinizi tanıyordunuz değil mi? Hayır. Nasıl tanıştığımızı öğrenmek istiyor musun? 2008’den 2009’a kadar Luis Aragonés teknik direktördü. Sekiz yılın en kötü sezonunu geçiriyorduk, 4. olarak bitirdik. Son maçımız deplasmandaydı ve Trabzonspor derbisi idi. Eğer kazanırsak 7 gün daha fazla tatil yapacağımız söylendi. Kabul etmek gerekir ki, tüm yılını yabancı bir ülkede geçirenler için artı 7 gün tatil harikadır. Maçı kazandık ve programımız 7 Temmuz başlangıç olarak açıklandı. Ama tatilin sonunda Aragonés kovuldu. 25 Haziran’da arayarak, programımızın 29 Haziran olarak değiştirildiği bilgisini ulaştırdılar. Ben plan yaptığımı gelemeyeceğimi belirttim, 11 ay boyunca ülke dışındayım ve Brezilya’da olmak için sadece 1 ayım var. Daha önce planlandığı gibi 7 Temmuz’da orada olacağımı belirttim. Yeni koçumuz Christopher Daum, 2004 yılında beni Türkiye’ye getiren kişi idi. Direk kendisi ile görüştüm ve büyük bir problem olmayacağını, 4 günlük çalışmanın fazla bir fark yaratmayacağını belirtti. Ama yeni teknik direktör durumu beğenmedi. Yeni direktör Aykut Kocaman’dı. Döndükten sonra odasındayken, onun gelişi ile bazı şeylerin değişeceğini ve yaptığım kabul edilemez davranışımdan ötürü artık kaptan olmadığımı söyledi. Kabul ettim ama nasıl çalıştığımı da ona söyledim, eğer ayın 16 sında tarafıma iletilseydi gelirdim aksi takdirde gelemeyeceğimi belirttim ve başkanın bana vermiş olduğu belgeyi gösterdim. El şıkışıp anlaştık. Ertesi gün yeni kaptanı seçmek istediler ancak takımdan hiç kimse kaptan olmak istemedi. Beni çağırdılar, kaptanları olarak kalacağımı ama herşeyin farklı olacağını söylediler. Kabul ettim ama farklı bir şekilde davranmayacağımı da belirttim. Ben soyunma odasının ve oyuncuların kaptanıyım, direktörün kaptanı değil. Eğer bir kararda aynı fikirde değilsem, sorgularım. Ve işte böyle tanıştık, bir başka deyişle, yanlış başladı. Romanya’ya geri dönelim… Klüpten çıkmamı istediğini teyid ettiği zamandı. Ama bu bahsettiğim genel bir bakış.. Sert bir tartışma, saçma bir kavgaydı. Bana söyledikleri, benim ona söylediklerim… Yanlış başlayan bir ilişkinin, 3 yılın sonunda tıkanmasıydı. Sonrasında, Moskova’da Spartak takımına karşı önemli bir maç oynamak üzereydik. Konuşma sırasında ‘Alex oynamadığı için kornerleri Cristian kullanacak’ dedi. Oynamayacağımı bu sırada öğrendim ama sesimi çıkartmadım. Soyunma odasına indiğimiz zaman, o takımı belirlerken bende telefonumu aldım ve duvardaki takım listesinin fotoğrafını çektim. Şaka gibiydi. Bana baktı ve ne yaptığımı sordu. Bende ilerde kitap yazdığım zaman bu resmi koyacağımı çünkü bunun çok saçma olduğunu söyledim. Bundan sonra, 15 gün daha sürdü. En üst noktasına çıkması 15 Eylül’de heykeli diktikleri gün oldu. Bir Cumartesiydi, saat 15:00’te.. Sonra idmana gittiğimde artık şartların uygun olmadığını fark ettim. İnsanlar bana artık futbolcu gözüyle bakmıyorlardı. Aykut’un beni kovduğu zamanı çok iyi hatırlıyorum, çok kötüydüm, ama birisi bana dedi ki; “Aykut’un ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yok, bir oyuncu öldürdü ama bir efsane yarattı. İnsanların seni ne kadar sevdiği hakkında hiçbir fikri yok.” Benimde yoktu. Bu boyut senin için sürpriz mi oldu? Hala öyle.. Kapımın önündeki 15 bin kişi, havaalanındaki o kalabalık.. Eşime her zaman, 2013 Mayıs ayında sözleşmem sona erdiği zaman buradan ayrılıyoruz dedim. O da bana “Alex, bu şekilde gidemezsin, sekiz yıldır olanları bu şekilde ölçemezsin” dedi. Bence, ben sadece futbol oynadım. Futboldan başka birşey yoktu. Hala daha anlayamıyorum. Türk insanları hala beni takip ediyor, idman yaptığımız yere geliyorlar. Sezon ortasında Foz do Iguaçu’daki antremanlarda bir sürü kişi vardı, sürekli hediyeler geliyor. Kızımın doğumgününde, ona bir sürü hediye geldi. Hala dışarıdan baktığımda, bu çılgınlığın boyutunu anlayamıyorum. Bu büyük hayranlığın mantıklı bir açıklaması var mı? Adamım, açıkçası ben farklı birşey yapmadım. Çok gol attığımı ve çok assist yaptığımı söyleyebilirsiniz. Ama benim işim nedir ki? Futbol oynamak.. Tevazu göstermeden diyebilirim ki sekiz buçuk yılda Türkiye’de iyi işler yaptım. Ama bu sadece benim işim. Ve ekstra bir şampiyonluk kazandırmadım. En büyük başarımız, Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynamaktı.. Olağanüstü birşey yok. .İnsanlar benim davranışlarımdan, aileme olan davranışlarımdan ve çocuklarımın davranışlarından bahsediyorlar. Ama bunlar gayet doğal.. Eşimin futbol maçlarına gitmesinin ya da çocuklarımın idmanlarıma gelmesinin ekstra bir durum olduğunu düşünmüyorum.. Çocuklarıma bir Türk Okulu seçtiğim zaman herkes deliye döndü. Seçtik çünkü gezdiklerimiz içerisinde en iyisi olduğuna karar verdik. Kızım İstiklal marşını söylediği zaman insanlar delirdi, ama bu zaten okulunda zorlama ve planlama olmadan her zaman yaptığı bir şeydi. Yaptığım, başlangıçtan itibaren içinde olduğum kültürü yaşamaktı. 2004 yılında geldiğimizde, eşime 3 yıl boyunca buradayız ve neler olacak göreceğiz dedim. Ama bu ülkeyi çok sevdik ve daha fazla kalmak istedik. Yani sonuçta onların kültürünü öğrenip, onlar gibi yaşadık. Sadece bu yani, abartılacak bir şey yapmadık. Fenerbahçe’nin büyük bir krizden geçişini hatırlıyorum, Başkanı tutuklanmış, bahis düzeni ile ilgili birşeyler söylenmiş ve birçok takım arkadaşınız klübü bırakmıştı. Sen neden bırakmadın? Başkana bırakmayacağımı söyledim. Onlara inandığımı, hiçbir şey satın almadıklarını ve kimseye zarar vermediklerini söyledim. Eğer takım ikinci lige düşürülecekse bile kalacağımı söyledim. Kendimi ayarlayabilmek için ödeme ile ilgilenecek olan kişiden sadece ödeme planını istedim.. 3 ayda bir, aylık ya da sezonluk nasıl tercih ederlerse ödeyebileceklerini sadece beni uyarmalarını istedim. Çünkü bir ailem ve yatırımlarım var, kendimi söyleyecekleri düzene göre ayarlayabilmek için beni uyarmalarını istedim. Takımdaki tüm yabancılar gitti, sadece ben ve yerli oyuncular kaldı. Ama muhteşem bir yıldı, 28 gol attım ve Şampiyon olduk. Fenerbahçe ‘ye olan bu bağına istinaden hala takip ediyor olmalısın.. Avrupa ligi mücadeleri için ne düşünüyorsun? Evet, takip ediyorum. Oyuncular ile konuşmaya devam ediyorum. Söylediğim gibi, Teknik Direktörü tanıyorum ve bunun için çalışmadığını bildiğimden dolayı şaşırttı beni.. Çok iyi oyuncuları var ama.. Doğru çalışılmadığı için zorlandılar mı? ( espri ile soruluyor) Türkiye Şampiyonluğunu böyle davranarak kaçırdılar. Türkiye liginde, formanın büyüklüğünün gücü çok fazladır ve hissedilir. Bu ilerlemen için itici bir güç oluyor ama Avrupa’da maalesef böyle değil.. Lazio’dan önce çok ünlü rakiplerle oynamadılar ama Lazio’yu elediler, Benfica’ya elendiler. Dikkat çekici olay, penaltıyı kaçırdıktan sonra Cristian’nın ağlamasıydı. Bu durum oyuncuların Fenerbahçe klübüne olan bağlılıkları hakkında bir fikir veriyor mu? Oyuncular ve klüp arasındaki ilişki, taraftar ilişkisine benziyor mu? Çok duygusal bir gelişmeydi adamım. Bu benim tartışma nedenlerimden biriydi, futbol sadece duygular değildir. Türkiye’de 4 hocam oldu ve üçü yabancı idi. Aykutla beraber, Türk Futbolunun saf duygulara bağlı olduğunu öğrendim.. Türkiye’de ki son şampiyonluğumuz sadece duyguyla, duygunun gücü ile oldu. Hiç hareket yoktu, planlama ve antreman, çalışma yoktu. Tek çalışmamız kornerleri kullanarak gol atmaya çalışmamızdı. Gerisi tamamen duygusaldı. Takım olarak, özel bir şeyler yapılmadığını görüyorsunuz.. Örnek olarak Corinthians’ın nasıl çalıştığını, nasıl idman yaptığını gördünüz, bu Tite’nin etkisi.. Fenerbahçe sadece iradeli, istekli, azimliydi, çalışma yoktu.. Neticesinde Cristianın ağlaması anlaşılabilir, böyle bir ortamın içerisinde olduğunuz sürece, penaltı gibi önemli bir pozisyonu kaçırdığınızda gözyaşı dökmeniz doğal olur.. Coritiba için oynamaya ne zaman karar verdin? Ayrılmamdan sonraki koşuşturma yoğun duygular ile geçti. Mailimde Ximenes’ten 3 ay once gelen bir teklif vardı. Ama neyi istediğime karar vermeliydim. Fenerbahçe’den kontratımı iptal edip ayrılırken delice şeyler oldu, insanlar evime geldi bahçemde uyudular. Aynı zamanda 7 bin Cruzeiro taraftarı sokaklara çıkıp takımlarına gelmemi istediler. Çok deliceydi, algılayamamıştım. 12 Brezilya klübünü dinledim, onlar çağırdı, ben dinledim. Ama Coritiba’nın teklifi hala bilgisayarımdaydı ve bana verebilecekleri en yüksek teklifi verdiklerini biliyordum. Aynı zamanda biliyordum ki, beni çağıran diğer klüplerden 3 katını isteseydim verirlerdi. Boğuldum, eşime sakinleşip herşeyi organize etmemiz gerektiğini söyledim yoksa her şey daha da karışacaktı.. Brezilyaya döndüğüm zaman Coritiba’yı seçmiştim. Ama Palmerias ve Cruzeiro klüpleri ile iyi ilişkilerim olduğundan dolayı nazik bir şekilde teklifleri red etmek istemiştim, basit bir şekilde hayır diyemezdim. .Bana tüm verdiklerine saygı duyuyordum , bunun için kişisel olarak söylemek istedim.. Cruzeiro’nun başkanı , benim oradaki zamanımdaki hocamdı dolayısıyla sakince cevap vermek istedim. Ama Cruzeiro tepkiliydi, benim ve ailemin istemediğini ve hali hazırda Coritiba ile anlaşmadığımı basına bildirdiler. Palmerias ve Cruzeiro ile kabul etmediğimi konuştuktan sonra, eksikliklerin ayarlanması için Ximenes ve Vilson ile bir araya geldik. Ve bu kararı alırken ‘ailenin etkisi’ olduğu ile ilgili söylenenler.. Hiç alakası yok! O kadar ki eşim bununla ilgili şu şekilde espri bile yapıyor: ‘Herşey yolunda gitmezse, bu senin hatan! Seçimi sen yaptın!’ Kayınpederimin eski Coritiba Başkanı olması ve beni zorlaması, eşimin Curitibalı olması ve burada olmak istemesi ile ilgili söylenenler.. Hiçbiri gerçek değil.. Eğer Abd’den bir teklif olsaydı, eşim muhtemelen bizi oraya gitmek için zorlayabilirdi.(gülüyor) Belki senden daha çok farkındadır! O her zaman Curitiba’ya dönüşümün doğal olarak emeklilik sürecimi başlatacağından endişelendi. Ama benim yaşımda, emeklilik süreci her yerde olur. Birkaç ay sonra 36 yaşında olacağım, eğer Coritiba’ya dönerken 33 yaşında olsaydım, belki bu süreç hızlanmış olurdu. 36 yaşında nereye gitsem aynı süreç işleyecektir. Kimse 40 yaşına kadar futbol oynayamaz.. Raul (Coritiba psikoloğu) : Sen yapabilirsin! Alex: Tabii Raul ama demek istediğim.. Raul: Biyolojik yaş olarak 31-32 gibi. Çok ciddi bir sakatlık geçirmedi, eğer 40 yaşına kadar oynamak isterse hiç problemsiz oynayabilir. Buna göre 38 yaşında bırakırsan bizlere 2 yıl borçlu kalacaksın.. Şaka yapıyorsun (gülüşmeler) Her neyse, benim yaşımda emeklilik süreci her yerde olur. Her takımda yaşı büyük usta konumunda olacağım. Her klüpte fiziksel bakımımın diğerlerine göre daha farklı olması gerekecek. Hem ortasaha oyuncusu olup hem neredeyse 400 gol atmış olmak seni şaşırtıyor mu? Şaşırtıyor, çok. Babamın, ilk golümü attığım zaman eğer 100 golü yakalayabilirsem bunun çok fazla olacağını söylediğini hatırlıyorum. 250 gole ulaşacağıma onunla bahse girdim. Şimdiden 150 fazlam var ve devam ediyorum. En önemli gollerin hangileriydi? Değişiyor, oynadığım takımlara göre ayırmak lazım, ve gerçekten çok önemliler var.. En güzeli Palmeiras’da oynarken Sao Paulo’ya attığın mıydı? Evet, o harikaydı. Ama anlamı olmadı. (gülüşmeler) Destekleyenlerin akıllarında değerliydi, ama sonunda hiçbir anlam ifade etmedi. Atletiba’ya attıklatım çok daha değerliydi. Hala Palmeiras’da Libertadores Kupasında River Platee attığım iki golün saçma bir değeri var. Cruzeiro için Maracana’ya attığım gol Brezilya Kupasındaki hedefine gitmesini sağladı. 1995’de Coritiba’da , kötü durumdayken, Atletico’ya attığım gol ilk bölümü geçmemizi sağladı. Türkiye’de Fenerbahçe x Cska maçında, hala konuştukları sert bir şut ile gol attım, ilk defa takım olarak Şampiyonlar Liginde bir üst tura çıktık. Hepsi o an ki hedefi tamamlamak için içgüdüsel olarak yapılan gollerdi. O an için, hem benim hem de klüp için ağırlığı, önemi olan golleri her zaman en iyi olarak tercih ederim sonrasında diğerlerini de sayabiliriz.. Fenerbahçe ve Aykut'u anlattığı kısım said: Türkiyeden ayrılış sürecinde, futbolu Aykut Kocaman’dan daha farklı şekilde algıladığını beyan ettin. Bu farklılık ne idi? Futbol için çalışmayan bir teknik direktördü. Kafasında sadece çok koşan bir takım fikri ile geldi. Oyun başına 11-12 km koşmak fikri ile. Ben tamam dedim, ama çalışmamız gerekiyor ve sonrasında oyunun methodu kendiliğinden ortaya çıkar dedim. Dürüst olmak gerekirse, yaptırdığı idmanlar işe yaramıyordu ve bu konuda kendisi ile tartıştım. Çoğunlukla kabul etti ve benimle aynı fikirde olduğunu belirtti. Ama bu döngü boyunca aramızdaki ilişki içinden çıkılmaz bir hale geldi. Artık birlikte çalışamayacağımızı, kendisinin teknik direktor , benim ise yaptığı ve söylediklerine katılmayan, aynı fikirde olmayan, klübün tarihindeki büyük bir isim olduğumu söyledi . Ve gerçekten katılmıyordum, onun sarı düşündüğünü ben yeşil düşünüyordum. Birgün, ‘sana artık güvenmiyorum’ dedi ve o gün “ harika, en azından şimdi ne düşündüğünü biliyorum; 3 senedir zaten bana güvenmedin, sadece benimle oynadın” diye düşündüm. Benim teknik direktörüm olduğu süre boyunca, düşüncesi beni takımdan çıkarmakmış. Ama yapamamış, çünkü yıl biterken en iyi forvettim. Sonraki yıl asistler de birinciydim. Karar verme zamanı geldiğinde, bana güvenmemeyi tercih etti. Benim genç takıma teknik direktor olmamı istedi. Kabul etmedim çünkü yanlış hiç birşey yapmamıştım, sadece onunla aynı fikirde değildim. Birlikte çalıştığımız süre boyunca aynı fikirde olmamı sağlayabilecek bir sürü yol vardı. Ama zaman kaybıydı, insanları aptal yerine koymayı istemem çünkü yaptığımız tam olarak buydu. Ama ne zaman ilişki artık devam ettirilemeyecek patlama noktasına geldi? Romanyada Şampiyonlar liginde maç yapmıştık. Sonuç 1-1 di ama çok kötü bir maçtı. Ben çok kötü oynadım, takıma uyamamıştım. Bir gün sonra, bir sorun olup olmadığını sordu. ‘Evet’ dedim, ‘Teknik Direktör olarak klübe geldiğin ilk günden beri, beni yok etmeye çalıştığını hissediyorum’ dedim. Onayladı, başladığı ilk günden beri hedefi, Fenebahçe’de bensiz bir takım oluşturmakmış. Ama Teknik Direktör olmadan önce birbirinizi tanıyordunuz değil mi? Hayır. Nasıl tanıştığımızı öğrenmek istiyor musun? 2008’den 2009’a kadar Luis Aragonés teknik direktördü. Sekiz yılın en kötü sezonunu geçiriyorduk, 4. olarak bitirdik. Son maçımız deplasmandaydı ve Trabzonspor derbisi idi. Eğer kazanırsak 7 gün daha fazla tatil yapacağımız söylendi. Kabul etmek gerekir ki, tüm yılını yabancı bir ülkede geçirenler için artı 7 gün tatil harikadır. Maçı kazandık ve programımız 7 Temmuz başlangıç olarak açıklandı. Ama tatilin sonunda Aragonés kovuldu. 25 Haziran’da arayarak, programımızın 29 Haziran olarak değiştirildiği bilgisini ulaştırdılar. Ben plan yaptığımı gelemeyeceğimi belirttim, 11 ay boyunca ülke dışındayım ve Brezilya’da olmak için sadece 1 ayım var. Daha önce planlandığı gibi 7 Temmuz’da orada olacağımı belirttim. Yeni koçumuz Christopher Daum, 2004 yılında beni Türkiye’ye getiren kişi idi. Direk kendisi ile görüştüm ve büyük bir problem olmayacağını, 4 günlük çalışmanın fazla bir fark yaratmayacağını belirtti. Ama yeni teknik direktör durumu beğenmedi. Yeni direktör Aykut Kocaman’dı. Döndükten sonra odasındayken, onun gelişi ile bazı şeylerin değişeceğini ve yaptığım kabul edilemez davranışımdan ötürü artık kaptan olmadığımı söyledi. Kabul ettim ama nasıl çalıştığımı da ona söyledim, eğer ayın 16 sında tarafıma iletilseydi gelirdim aksi takdirde gelemeyeceğimi belirttim ve başkanın bana vermiş olduğu belgeyi gösterdim. El şıkışıp anlaştık. Ertesi gün yeni kaptanı seçmek istediler ancak takımdan hiç kimse kaptan olmak istemedi. Beni çağırdılar, kaptanları olarak kalacağımı ama herşeyin farklı olacağını söylediler. Kabul ettim ama farklı bir şekilde davranmayacağımı da belirttim. Ben soyunma odasının ve oyuncuların kaptanıyım, direktörün kaptanı değil. Eğer bir kararda aynı fikirde değilsem, sorgularım. Ve işte böyle tanıştık, bir başka deyişle, yanlış başladı. Romanya’ya geri dönelim… Klüpten çıkmamı istediğini teyid ettiği zamandı. Ama bu bahsettiğim genel bir bakış.. Sert bir tartışma, saçma bir kavgaydı. Bana söyledikleri, benim ona söylediklerim… Yanlış başlayan bir ilişkinin, 3 yılın sonunda tıkanmasıydı. Sonrasında, Moskova’da Spartak takımına karşı önemli bir maç oynamak üzereydik. Konuşma sırasında ‘Alex oynamadığı için kornerleri Cristian kullanacak’ dedi. Oynamayacağımı bu sırada öğrendim ama sesimi çıkartmadım. Soyunma odasına indiğimiz zaman, o takımı belirlerken bende telefonumu aldım ve duvardaki takım listesinin fotoğrafını çektim. Şaka gibiydi. Bana baktı ve ne yaptığımı sordu. Bende ilerde kitap yazdığım zaman bu resmi koyacağımı çünkü bunun çok saçma olduğunu söyledim. Bundan sonra, 15 gün daha sürdü. En üst noktasına çıkması 15 Eylül’de heykeli diktikleri gün oldu. Bir Cumartesiydi, saat 15:00’te.. Sonra idmana gittiğimde artık şartların uygun olmadığını fark ettim. İnsanlar bana artık futbolcu gözüyle bakmıyorlardı. Aykut’un beni kovduğu zamanı çok iyi hatırlıyorum, çok kötüydüm, ama birisi bana dedi ki; “Aykut’un ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yok, bir oyuncu öldürdü ama bir efsane yarattı. İnsanların seni ne kadar sevdiği hakkında hiçbir fikri yok.” Benimde yoktu. Bu boyut senin için sürpriz mi oldu? Hala öyle.. Kapımın önündeki 15 bin kişi, havaalanındaki o kalabalık.. Eşime her zaman, 2013 Mayıs ayında sözleşmem sona erdiği zaman buradan ayrılıyoruz dedim. O da bana “Alex, bu şekilde gidemezsin, sekiz yıldır olanları bu şekilde ölçemezsin” dedi. Bence, ben sadece futbol oynadım. Futboldan başka birşey yoktu. Hala daha anlayamıyorum. Türk insanları hala beni takip ediyor, idman yaptığımız yere geliyorlar. Sezon ortasında Foz do Iguaçu’daki antremanlarda bir sürü kişi vardı, sürekli hediyeler geliyor. Kızımın doğumgününde, ona bir sürü hediye geldi. Hala dışarıdan baktığımda, bu çılgınlığın boyutunu anlayamıyorum. Bu büyük hayranlığın mantıklı bir açıklaması var mı? Adamım, açıkçası ben farklı birşey yapmadım. Çok gol attığımı ve çok assist yaptığımı söyleyebilirsiniz. Ama benim işim nedir ki? Futbol oynamak.. Tevazu göstermeden diyebilirim ki sekiz buçuk yılda Türkiye’de iyi işler yaptım. Ama bu sadece benim işim. Ve ekstra bir şampiyonluk kazandırmadım. En büyük başarımız, Şampiyonlar Liginde çeyrek final oynamaktı.. Olağanüstü birşey yok. .İnsanlar benim davranışlarımdan, aileme olan davranışlarımdan ve çocuklarımın davranışlarından bahsediyorlar. Ama bunlar gayet doğal.. Eşimin futbol maçlarına gitmesinin ya da çocuklarımın idmanlarıma gelmesinin ekstra bir durum olduğunu düşünmüyorum.. Çocuklarıma bir Türk Okulu seçtiğim zaman herkes deliye döndü. Seçtik çünkü gezdiklerimiz içerisinde en iyisi olduğuna karar verdik. Kızım İstiklal marşını söylediği zaman insanlar delirdi, ama bu zaten okulunda zorlama ve planlama olmadan her zaman yaptığı bir şeydi. Yaptığım, başlangıçtan itibaren içinde olduğum kültürü yaşamaktı. 2004 yılında geldiğimizde, eşime 3 yıl boyunca buradayız ve neler olacak göreceğiz dedim. Ama bu ülkeyi çok sevdik ve daha fazla kalmak istedik. Yani sonuçta onların kültürünü öğrenip, onlar gibi yaşadık. Sadece bu yani, abartılacak bir şey yapmadık. Fenerbahçe’nin büyük bir krizden geçişini hatırlıyorum, Başkanı tutuklanmış, bahis düzeni ile ilgili birşeyler söylenmiş ve birçok takım arkadaşınız klübü bırakmıştı. Sen neden bırakmadın? Başkana bırakmayacağımı söyledim. Onlara inandığımı, hiçbir şey satın almadıklarını ve kimseye zarar vermediklerini söyledim. Eğer takım ikinci lige düşürülecekse bile kalacağımı söyledim. Kendimi ayarlayabilmek için ödeme ile ilgilenecek olan kişiden sadece ödeme planını istedim.. 3 ayda bir, aylık ya da sezonluk nasıl tercih ederlerse ödeyebileceklerini sadece beni uyarmalarını istedim. Çünkü bir ailem ve yatırımlarım var, kendimi söyleyecekleri düzene göre ayarlayabilmek için beni uyarmalarını istedim. Takımdaki tüm yabancılar gitti, sadece ben ve yerli oyuncular kaldı. Ama muhteşem bir yıldı, 28 gol attım ve Şampiyon olduk. Fenerbahçe ‘ye olan bu bağına istinaden hala takip ediyor olmalısın.. Avrupa ligi mücadeleri için ne düşünüyorsun? Evet, takip ediyorum. Oyuncular ile konuşmaya devam ediyorum. Söylediğim gibi, Teknik Direktörü tanıyorum ve bunun için çalışmadığını bildiğimden dolayı şaşırttı beni.. Çok iyi oyuncuları var ama.. Doğru çalışılmadığı için zorlandılar mı? ( espri ile soruluyor) Türkiye Şampiyonluğunu böyle davranarak kaçırdılar. Türkiye liginde, formanın büyüklüğünün gücü çok fazladır ve hissedilir. Bu ilerlemen için itici bir güç oluyor ama Avrupa’da maalesef böyle değil.. Lazio’dan önce çok ünlü rakiplerle oynamadılar ama Lazio’yu elediler, Benfica’ya elendiler. Dikkat çekici olay, penaltıyı kaçırdıktan sonra Cristian’nın ağlamasıydı. Bu durum oyuncuların Fenerbahçe klübüne olan bağlılıkları hakkında bir fikir veriyor mu? Oyuncular ve klüp arasındaki ilişki, taraftar ilişkisine benziyor mu? Çok duygusal bir gelişmeydi adamım. Bu benim tartışma nedenlerimden biriydi, futbol sadece duygular değildir. Türkiye’de 4 hocam oldu ve üçü yabancı idi. Aykutla beraber, Türk Futbolunun saf duygulara bağlı olduğunu öğrendim.. Türkiye’de ki son şampiyonluğumuz sadece duyguyla, duygunun gücü ile oldu. Hiç hareket yoktu, planlama ve antreman, çalışma yoktu. Tek çalışmamız kornerleri kullanarak gol atmaya çalışmamızdı. Gerisi tamamen duygusaldı. Takım olarak, özel bir şeyler yapılmadığını görüyorsunuz.. Örnek olarak Corinthians’ın nasıl çalıştığını, nasıl idman yaptığını gördünüz, bu Tite’nin etkisi.. Fenerbahçe sadece iradeli, istekli, azimliydi, çalışma yoktu.. Neticesinde Cristianın ağlaması anlaşılabilir, böyle bir ortamın içerisinde olduğunuz sürece, penaltı gibi önemli bir pozisyonu kaçırdığınızda gözyaşı dökmeniz doğal olur.. http://impedimento.org/ilk-kez-cikiyormus-gibi-alex-ile-ozel-roportaj/ geri kalmasın
Tatar Ramazan Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Holmen iyi topcu, cift yonlu oyuncu ama elimizde Meyreles, Emre, Alper var bundan daha iyi olarak. Baroni, Meyreles satilmadan ayni yere yabanci almak cok zekice, daha bi de 10 numara alacaz yabanci
DoGMeaT Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 holmen iyi topcu belediyenin maç özetlerini açın izleyin adamların attığı her golde her ataklarında parmagı var calıskan adam ha yabancı kontejyanı evet kristyan ve krasic gitsin lütfen
sleepingdeath Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 şu an 11 yabancı var, ben gideceklerin başında yobo dayı ve krasici koyuyorum. ha cristian meirles falanda gitmeli bence.
S-H Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 Mesaj tarihi: Haziran 17, 2013 niye herkes yobo gitsin diyor anlayamadım
Öne çıkan mesajlar