Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Yemezler!!!


Feamer

Öne çıkan mesajlar

Daemir bak yazdım moleküler biyoloji o kadar basit bir şey değil. milyonlarca moleküler saniyenin altında hızlarda etkileşim içersinde tek bir hücre içersinde. her şey fizik yasalarına uygun meydana geliyor olabilir ama inanılmaz İNANILMAZ karışık bir network var orda ve son o networke yabancı bir eleman sokuyorsun. Ha bu networkler genelde robust networkler oluyor şansımız bu. Yani yabancı bir elemana adapte olabilecek kadar esnek networkler (yoksa canlı diye bişey olmazdı zaten sdf) ama hiç bir zaman garantisi yok uyum sağlayacağının ve sağlayıp sağlamadığını görmek de 4-5 aylık testlerle olacak şey değil malesef. Yani ya insanlar 10-20 sene lab testi yapmaya razı olacak ki kimse olmaz ya da insanlar kobay olmaya razı olacak ki bence razı çoğu insan hehe

Daha önce yazdığım durumda mesela o serbest radikallerin mide zarındaki hücrelere zarar verme olasılığı olabilir. Ha buarada direk hücrenin içersine de girmesine gerek yok serbest radikallerin, hücre membranına da zarar verebilir

said:
There are four types of free radicals damages:

Damage to fat compounds: The fatty membranes surrounding the cells being the prime target to free radicals attacks. The damaged membranes then loose its ability to transport oxygen, nutrients or water to the cells.

Damage to protein molecules: Free radicals also attack the nucleic acid which comprise the genetic code within each cell. The nucleic acids function is to regulate the normal cell function, growth and also to repair the damaged tissues.

Cell damage: Damages done to the chromosoins and nucleic acids might initiate the growth of abnormal cells, which is the first step in cancer development.

Lysosomes damages: Lysosomes are little sacs in the cell that contain degenerative enzymes. The enzymes leak out when the membrane cell breaks and they start digesting the cell itself, spreading to nearby cell causing a chain reaction of destruction which, eventually, will lower the immune system resistance.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

telif hakkını geçtim çoğu ülkede onu üretecek teknoloji adam gibi olmayabilir o yüzden zaten bağımlı. veya tecrübesi yoktur ürettim der ama iyi üretememiştir uzun vadede milleti hasta eder falan.

çok tehlikeli çok. insanoğlu ne zaman tecrübesiz olduğu yeni bir sektöre girse yüzüne gözüne bulaştırıyor bir şeyleri çok kişinin canı yanıyor, bunun da istisna olacağını sanmayın o yüzden bence daha bilinçli olmak için okuyun, araştırın, öğrenin vs
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

20 sene sonra 3. kulak çıkarsa sıçtık.

köy yumurtası, domates, hıyar falan köyden geliyor bi akrabamız yetiştiriyor. tabi satımlık yetiştirilmiyor ama okadar farkediyor ki o tatları. zaten bunları zararları öyle 5-10-20 yılda anlaşılacak şeyler değil. 50 sene sonra çıkar bi bakmışsın koskoca nesil mutant olmuş.

pimpirikliyim yemem ben. Greenpeace'i de desteklerim en azından karşıt görüş, farkındalık yaratıyorlar. Greenpeace gibi oluşumlar olmasa gırtlağımızdan daha iyi, daha sağlıklı değil daha boktan şeyler girecekti unutmayın bunları. Daha fazla kar için sorumsuzca üretim yapılacaktı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sparkcaster said:

Daemir said:


zararı yoksa niye 4 te 4 ü gdolu yetiştirilmiyor


o cümlenin üstünde yazdığı gibi, doğal genetikte olan bitkilerin devamının sağlanması için.

@Soris hangi meslekten olduğumun konustugumuz sey açısından önemi yok. Ne söylediğimiz, anlattığımız önemli. Hiçbir şekilde çıkarım yok, bunu bilmen yeterli. Zaten burdan ne gibi bir çıkar elde edebilirim?

@Ardeth , evet aslında iyice incelenmeli bu GDO teknolojisi. O şekilde davranan plasmidler olabilir, davranmayanları olabilir. Öyle davranmaları engellenebilir mi, engellenmiş midir. Bunları bilmiyoruz o yüzden kesin bir şey söylememek lazım. GDO zararlı değildir derken aceleci ve kesin davrandım.
GDO açlığa çaredir karşı çıkanlar şöyledir böyledir demiyorum. Ateşli bir savunucusu falan değilim öyle anlaşılmış sanırım.

Benim tepki gösterdiğim şey gerçekten bilgisi olmayan, araştırmayan ve düşünmeyen insanların 'bu doğal değil, bu zararlı' gibi önyargılı tavırları. kısaca yobazlıkları.

Açlığın büyük bir problem olduğunu unutmamalıyız.

Her şeyde olduğu gibi birileri elbette kar amacı güderken insan sağlığını hiçe sayacaktır. Bu tür insanlar ve şirketler yüzünden geliştirilebilecek bir teknolojiye kapıların kapatılmasını yanlış görüyorum. İnsanların bilmeden bilinçli olduklarını sanarak davranışlarını değiştirmelerini vs. hatalı görüyorum. Soris gibi adamlar ortaya çıkıyor sonra.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

biyoloji konusunda richard dawkins reyizin kör saatçi kitabı ve bilimum belgesel serilerinden edindiğim bilgi dışında birde orada burada okuduğum makaleler dışında pek bilgim yok ancak GDO zararsız demeniz tuhaf,üretim araçlarını baltalayan bir durum bu. İşte benim bilgim de bu nokta da var biyoloji den çakmam ama az biraz zirai işlerle iştirak etmişliğim var. Tohumların patent hakkını geçin zaten o tohumu üretecek kapasitede olmayan bir ülkenin çiftçileri için bu durum bildiğiniz yıkım demek. İlk iki kuşak tohumları büyük ihtimal ucuza alarak iyi kar eder ancak üçüncü ve dördüncü kuşaktan itibaren şirketin soğuk nefesini hissetmeye başlayacaklardır çiftçiler ki daha bu işi böyle yerleştirmeden başladılar mevzuya bir çok çiftçi belli başlı tarım ürünlerinin tohum vermemesinden şikayetçi.

Fark edilmeyen diğer nokta ise suların özelleştirilmesi noktasıdır. İnsanımız mal olduğu için bu nokta da durumun farkında olamıyor ancak monopol şirketlerin tam tahakküm ile yönettiği ülkeler pek uzak gelecekte değil. Kullanılan "muz cumhuriyeti" tabirinin kökenini de bu nokta da araştırmanızı öneririm. Neredeyse tüm ülkelerin birer muz cumhuriyeti haline gelmesi komplo teorisi olamayacak kadar gerçek çünkü çok fazla örneği var ve GDO'lu ürünlerin böyle pohpohlanması ve üstüne suların özelleştirmesi de bir çok ülkenin tam anlamı ile muz cumhuriyetine dönüşmesine sebebiyet verebilir.

Bu işin sağı solu yok yani kapitalist sistemi savunan monopol piyasaya karşı duran bir liberalde bu duruma karşı durmalı,anarko-kapitalist bir adamda karşı durmalı,sosyalisti de anarşisti de,milliyetçisi de,ulusalcısı da eğer başınızda yeni hanedan aileler istemiyorsanız mutlak monarşiye hasret kaldık demiyorsanız duyarsız kalmayın. GDO zararsız hep bunlar kominik oyunları milletin açlıktan kırılmasını isteyorlar değil.İnsanın en temel ihtiyaçlarında bu derece tekeller oluşursa tehlikeyi önleyebilmek mümkün olamayacak. Bu nokta da siyasilere güvenmemenizi öneririm hatta bir siyasetçi gdo'yu övüyorsa ya satın alınmıştır ya da süzme salaktır. İster sağcısı olsun ister solcusu demedi demeyin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Demir sen ne konuştuğunun farkında bile değilsin. Neyin kafasını yaşıyorsun anlamadım. Sağda solda gazete haberi okuyup yorum yapan birisi değilim. Birsürü kitap okumuşumdur beslenme ve sağlıkla ilgili ve üzerinde uygulayıpta sonuca vardım. Bırak istersende 1-2 kelam edebilelim konularla alakalı.

İnsanların sağlıklı olmaya çalışması niye batıyor sana anlamadım. Herkes zehirlensinmi? "Şu sağlıksız bu sağlıksız" diyen adamlara kızıyormuşsun. Sanane acaba? Niye daha seni ilgilendiren bir konuya kızmıyorsunda bu konuya kızıyorsun? Demekki seni doğrudan etkiliyor insanların sağlıklı tercihler yapmak istemesi.
O yüzden mesleğini söylemek istemiyorsun. Sen 100% eminim ki gıda sektöründe çalışan veya bu çarktan nemalanan bir adamsın. Tüm bu afran tafran o yüzden. GDO ya sağlıklı bile diyebilecek zihniyette bir adamdan beslenme tavsiyesi alacak değilim.

Ben gıdanın ticarileşmesini hiçbir şekilde savunmuyorum. İşte bunların hepsi karı maksimize etme ihtiyacı yüzünden çıkıyor.
Amaç max kar olunca bize herşeyi yedirirler ki yediriyorlarda zaten. Bizde bu noktada kendi yoğurdumuzu kendimiz yapalım meyvelerimizi sebzelerimizi dikkatli seçmeye çalışalım. Paramız olursa kendimiz yetiştirelim yiyeceklerimizi, protein kaynaklarımıza dikkat edelim. Sağlıklı yağlarla beslenelim kilosu 20 tl olan şeyin 5 tl ye olan yağından almayalım onu yemeyelim diye uğraşıyoruz. Bu noktada sana batan ne? Düşünüyorum düşünüyorum buna normal bir insan sinirlenemez ancak bundan nemalanan bir adam sinirlenebilir? Ne oldu müşterin değiliz diye mi sinirlendin?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

gören gözler için ibret alınacak bir sürü durum varken hala insanlara araştırma yapmadan atlıyorlar demek...?

açlığa çare olayı 2.dünya savaşından sonraki kıtlık yıllarından beri var olan ve ingilizlerin bayraktarlığını yaptığı bir düşünce.

ve sene 2012 olmuş, bir çok buluş geliştirilmiş, açlık yine açlık

artı tarımın sistemli bozulması, ilaç ve gübrelerle yaban hayatın tahrip olması, yer altı sularının zehirlenmesi daha gider

ha deselerki bu kadar aç insan doyurduk bu sayede, oda yok

eee????
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bizim bu işi yapan bi tanıdığımız vardı, uzun uzun tartıştık zararlı diye, tohumların kısır olmasıyla patentlerle ilgili falan.

"yok ya eheh" "niye zararlı olsun ki eheh" diye pişkin pişkin savunmuştu bok gibi para kazandığı için bu işten, tiksindim resmen kendisinden sonra. para hırsı iğrenç bi şekilde yansıyor insanların gözüne, resmen parlıyor ya gözleri konuşurken.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ardeth said:

Ben direk vereyim zamanında genetik okurken gördüğüm bir çalışmaydı. Bir bitkiye çeşitli resistanslar için bakteriden alınmış bir plasmid koyuyorlardı, böylece hücre içine girip orda çeşitli proteinlerin sentezlenmesine yardım edecekti. Evet hücre içine girdi evet beklenen miktarda proteini sentezledi. Testleri falan da yapıldı ve kimsenin metabolizmasına direk bir zararı olmadığı gösterildi falan. Sonradan ortaya çıktı ki bu yuvarlak plasmidlerin (çember şeklinde yani açık değil) bir miktarı bakteri ortamından alınıp bitki hücresine sokulduğu zaman stabilitesini kaybediyor ve açılıp serbest radikal haline gelip içinde bulunduğu hücrenin dna'sını bozma riski olduğu ortaya çıktı (bu da kanser riskini arttırmak demek oluyor).

Greenpeace hede hödönün haklı olduğu bir nokta var yani. Bu tarz moleküler olaylarda uzun vadeli efektleri görmek o kadar kolay değil. Kar amacı güden şirketlerin de 10-20 sene test yapmak gibi bir niyeti yok tabi ki, direk fizyolojik etkilerine bakıp aha zarar vermedi diye salıyorlar piyasaya. 10-20 sene kobay olalım bizden sonraki kuşaklar öğrensin diyorsanız sorun yok.

Ha afrikada sağda solda aslında açlıktan 5-10 sene içersinde bile ölecek insanla dolu onlara yemek üretmek için bir şans olur en azından diyebilirsiniz. Doğru, 20 sene sonra kanser olmak 5 sene açlık çekip ölmekten iyidir. Ama bu insanları sırf durumları kötü olduğu için kobay haline getirmiş olacağı o zaman da bu da kötü.

Yani işler sandığınız kadar basit değil, bu sektörün önemli bir kısmı özel şirketlerin elinde. Özel şirketlere bu konuda güvenmenizi tavsiye etmem.


Önce şu mesajı bi iyice algılayın. GDO zararlı veya zararsız diye bişey yok ortada. Ne etkisi olduğu bilinmiyor tam olarak ama aynen Sina'nın dediği gibi, direkt fizyolojik etkilere bakıp "ha zarar vermiyomuş yeaa" şeklinde kaçmaya çalışılıyo, o bi gerçek.

Şimdi dasaaa beni niye çağırdı buraya, onu söyliim. TR'deki önde gelen tohum şirketlerinden birinde çalışıyorum ben. Tohum satışıyla falan alakam yok, şirkette fotoğrafçı ve bilgi işlemci olarak çalışıyorum, fakat şirketin yapısı ve biraz da işim gereği akı karayı anladım.

Bi kere, ÖSRAÖL TÖHÖM ÖRÖTÖYÖ BÖNLÖRÖ ÖLMÖYÖN kafası saçma sapan bi düşünce yapısı. Monsanto denen firma için belki geçerli olabilir bu (rakip eheuheu) Tohum firmalarının hepsi birden İsraille falan ilişkili değil, bambaşka ülkelerle bağlantısı var çoğunun. Japonya, ABD, Fransa, Yunanistan, İspanya, Fransa...

Mesela şöyle bi örnek vereyim. Havuç yiyosun di mi? Hah. O havuç kuvvetle muhtemel çalıştığım şirketin sattığı havuç tohumlarından üretildi. :D

En başta şu iki paralık medyayı ve dediklerini bi kenara bırakmanız lazım. (ülkede olmadık abukluk kalmadı 1 senedir aziz yıldırım fenerbahçe futbol saçmalığı dönüp duruyo hasta ediyo beni zaten)

Neyse, şimdi GDO demek "tohumu ektik sonra tohum vermiyo" değil. GDO transgenik canlı demek. Genelde bu saçma sapan (belki de dezenformasyon yüzünden haklı olan) sorulara cevap verirken genelde kullanılan kaba bi örnek:

Diyelim ki bi balıkta bi bakteriye karşı direnç sağlayan genler var. Bunu laboratuar ortamında alıyosun, mısır tohumundaki DNA'ya yerleştiriyorlar. Bu oluyo sana, atıyorum, "külleme hastalığına neden olan bakteriye karşı dirençli mısır".

Şimdi, burdaki sıkıntı şöyle, bu bahsettiğim "mısır" doğada evrimleşerek ortaya çıkmış bir tür değil. Tüketildiğinde ne gibi olumsuz sonuçlar doğuracak -ya da olumsuz sonuç doğuracak mı- bilinmiyor. Ha, bu türlerin olağanüstü özellikleri nedeniyle yetiştirildiği ortamın ekolojik yapısını bozma ihtimali var. Sonuçta insanoğlu buluşlarının olası tüm sonuçlarını kesinlikle önceden kestiremiyor. Ha, ekolojik yapı demişken, zaten her türlü anasını belliyoruz, onu da bir kenara not edin.

Banyoda elini yıkadın, kullandığın antibakteriyel sabun nereye gidiyor? Yediğin yemeğin artıkları nereye gidiyor, kullandığın arabanın üretilmesi için hangi madenler nasıl kazılıyor, hangi araçlar nerelerde dolanıyor, kullanırken benzin yakıyosun ıvır zıvır... Yani "modern" yaşamın tamamı insana elverişli doğanın canına okuyo zaten.


Konuya dönersek,

GDO tüketimi hakkında farklı fikirler var. Kimilerine göre de genler doğal kaynaklardan sağlandığı sürece, oluşturulan tür ne olursa olsun, bir zararı yok. Sonuçta amino asitlere bölünüyo hepsi.

Ben lise zamanından kalma yarım porsiyon biyoloji bilgimle bundan şüphe ediyorum mesela. Yabancı proteinler üretilmiş oluyor, doğada bu protein normal şartlarda yok, bu acaba parçalanmadan önce nasıl bir etkiye neden olur? diyorum kendi kendime.

Hayvan gibi uzun yazdım ama buraya kadar okuduysanız biraz daha sabredin, burası önemli =)

Şu daha önce bahsettiğim "tohumu ektik bi daha vermedi" muhabbeti var ya... Hah, ona F1 tohum deniyo. Öyle ektikten sonra bi daha çıkmaması falan gibi bi durum da yok, bilesiniz.

Şimdi meseleyi şöyle açıklayayım, çiftçi sonuçta bir sanayicidir değil mi? Sanayicinin amacı nedir? Üretmek. Peki böyle manyakça bir tüketim varken nasıl üretmesi gerekir? belli bir standartta ve yüklü miktarda, yüksek verimle. İşte F1 (hibrit) tohumlar burda devreye giriyor. Tohum işinde ıslahçı diye bi görev var. Islahçı arkadaş (kendisi ziraat mühendisi olmakta) istatistik bilimiyle baya bi içli dışlıdır. Bunun sebebi, bu adamlar araştırma istasyonlarında, çeşitli deneme noktalarında vs. sürekli ama sürekli olarak bitki türlerini inceler.

Nasıl inceler?

Şöyle; diyelim ki sen çiftçi olarak herkesten önce domates satmak istiyosun. Yani domatesin erkenci olacak. Peki. Ha, ayrıca bu erkenci domates soğuktan da etkilenmeyecek, bi de üstüne yüksek verimli olacak falan filan... Çiftçiyle temasta olan Ziraat mühendisleri (satışçı bunlar) bu bilgileri ıslahçılara iletir. Islahçı zamanla ne gibi bir domatese ihtiyaç olduğunu kestirir. Bu arada denemelerde ektiği bitkileri aile aile soy soy takip eder, farklı koşullarda nasıl dayandığını denemek için çapraz ekim yapar vs. (bi sürü değişik yöntem var ve tamamen doğal yöntemler) ve bunların istatistiklerini tutar. (bu arada bikaç sene sürer bu iş)

En sonunda bu türleri inceleyen 3. grup ziraat mühendisleri (genelde en kıdemli ve tecrübeliler olur bunlar) pazara uygunluğuna karar verir ve tohum piyasaya sürülür.

Neyse, F1 domates çeşidimizi piyasaya sürdüğümüze göre artık bizden iyisi yok :P Şimdi çiftçinin bilmesi gereken bir nokta var; istediği özellikte domatesleri bizden aldı, tamam. Ama bu domatesi çoğaltmaya kalkarsa bizim ıslahçının yıllardır takip ettiği soyları bilmesine imkan olmadığı için kesinlikle aynı özellikte domates elde edemez. Bundan doğal bişey de yok zaten. Safkanlıktan çıkıyor sonuçta. (F2 oluyo bu arada.)

Dezenformasyon sonucu herkes ne diyo, "oo bunu ektin mi bi daha tohum üretemezsin." yok öyle bişey, boru gibi üretirsin. Ama kesinlikle aynı özellikte meyve elde edemezsin.

Of amma uzun yazdım lan yeter. :)

edit: Bu arada çalıştığım firma neyse ki genlerle direkt oynama işine temkinli yaklaşıyor. kafam rahat.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Soris said:

Peki bişi sorucam hibrit tohumdan elde edilen ürünlerin biyolojik değerinden ziyade mali değeri açısında çok verimli olduğu söyleniyor. Peki hibrit tohum ekilen toprak 10-15 sene içerisinde kuraklaşıyormuş. Bu bilgi doğrumu?


yanlış kullanılan toprak her zaman bozulur, normal. Çnükü yüklü üretim yapıyosun üzerinden. Yetiştirdiğin bitki doğal olsa da doğada o kadar yoğun şekilde yetişmiyor aslında, sen optimum koşulları sağlamaya çabalyıosun vs. öyle yetişiyor. Zaten bi serada bi sene domates üretildi diyelim, ikinci sene -sallıyorum- kabak üretilir. Topraktan çektiği mineral vs. biraz daha farklı olduğu için kaybolanları geri kazanır bu arada toprak. O kuraklaşma olayının en büyük sebebi hatalı sulama ve yanlış gübre (hatalı dozaj vs.) kullanımı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Anladım. Peki üretilen ürünlerin biyolojik değeri ne durumda? Yani yerli tohumla geleneksel usülde üretilmiş bir ürüne kıyasla? Mali verim açısından sormuyorum.

Birde açıkcası siz toprakta üretilemeyen birşeyi yemeye razı olurmusunuz?

Hibrit tohum kullanılmasının amacı fazlaca ürün alıp kara geçmek mi?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...