Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Alevilerin yönettiği Türkiye


roket adam

Öne çıkan mesajlar

Abi işte adamlar da senin için aynı şeyi diyor. Gerçek alevilik inancı bizimki, müslüman aleviler tarih boyunca yozlaştılar falan diye anlatıyorlar. Ama en azından insan öldürüp en kral sünni benim benden alası yok diye gezmiyorlar heh.

Bu arada islamda alevi sünni ayrımını merak edenler için Bekir Yıldız'ın "Ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela" isimli romanını tavsiye ederim. Dini vesveseye girmeden akıcı ve kendine has bir üslupla Hz. Ali ve oğulları Hasan ve Hüseyin'in hikayesini anlatıyor.

edit : Peki eric cantona normal ateistlere de gıcık kapıyor musun? Allah ne ya lololol dedi mesela biri, ona da kıl mısın yoksa sadece ailesi alevi olup da kendisi ateist olan insanlara mı uyuzsun?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Saçma ama onlarda bu sebeplerden dolayı ateist takılıyorlar felan, ama gerçekten söylüyorum, allahı ve muhammedi inkar edenlerin alevilik ile yakından uzaktan alakası yok.

Gerçekten alevilere karşı önyargılı olmayın, başıma çok olay geldi böyle,
Arkadaşımın kuzeni (lise sonda bir kız) arkadaşım ile kürtlüğü kartışırken hiç alakasız bir şekilde Alevi ve Kürtlerden nefret ediyorum dedi.

O yaştaki kızın bu tarz konuşması çok vahim, yarın aynı üni. gittiklerinde ortak evi paylaşıyor olabilirler.

İnsanlar gerçekten alevilerden nefret etmesi için bir sebep yok. O kızda, başkalarıda aleviliği gerçekten bilmediği için aleviyim deyip sapıtan soytarıları gerçek alevi zannediyorlar.

Bakmayın bende konuşuyorum öyle çok bilmiş şekilde bende mükemmel olduğumu söyleyemem.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

axedice said:

Abi işte adamlar da senin için aynı şeyi diyor. Gerçek alevilik inancı bizimki, müslüman aleviler tarih boyunca yozlaştılar falan diye anlatıyorlar. Ama en azından insan öldürüp en kral sünni benim benden alası yok diye gezmiyorlar heh.

Bu arada islamda alevi sünni ayrımını merak edenler için Bekir Yıldız'ın "Ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela" isimli romanını tavsiye ederim. Dini vesveseye girmeden akıcı ve kendine has bir üslupla Hz. Ali ve oğulları Hasan ve Hüseyin'in hikayesini anlatıyor.

edit : Peki eric cantona normal ateistlere de gıcık kapıyor musun? Allah ne ya lololol dedi mesela biri, ona da kıl mısın yoksa sadece ailesi alevi olup da kendisi ateist olan insanlara mı uyuzsun?


Yok normal ateistlerle bi problemim yok, herkesin inancı kendisinedir ben de zaten en yakın tabirle agnostik diye tanımlayabilirim kendimi.
Ama sünniyim diye dolanmam mesela ortada bana göre ikiyüzlülük yani aleviyim,sünniyim,süryaniyim diyip allah ne kitap ne çekmek.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

4ever, söylediklerinin çoğunda yanlışlık yok ama bugünün durumuyla uyuşmuyor. türkiye'deki alevilik bir inanç ya da yaşam biçiminin dışına çıkmış durumda. isterseniz internet elinizin altında, araştırın bakın nasıl alevi olunur diye? böyle birşey mümkün değil. alevi ana-babadan doğmadığınız sürece alevi olamazsınız. muhibimiz olursunuz, dostumuz olursunuz, bektaşi olursunuz diyen var ama inanç/yaşam biçimini benimseyip uygfulayarak sonradan alevi olunur diyen yok. şu an ne yazık ki alevilik halife ali, muhammed peygamber, islam ve hatta türk şamanizminin bile dışına çıkarılarak tamamen ırksal bir temel kritere dayandırılmış durumda. alevi inançlarının herhangi biriyle hiçbir bağı olmadığı halde ırksal sebeplerle kendini alevi diye adlandıran insanlarla dolu etraf. zaten o yüzden "ateist aleviler" gibi kavramlardan bahsedebiliyoruz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

tam olarak tarikat şeyhinin alevilikteki karşılığı.

edit: tarikat şeyhinin karşılığı deyince hemen milleti kandırıp düdkleyen üçkağıtçı diye anlayan olabilir diye açıklama: tebası altındakileri irşad etmekle yükümlü maarif kişi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Şimdi Alevilik 4ever biraz anlatmış ama.

İslamdaki halife seçiminden sonra ortaya çıkan ayrıma yani Ali yanlıları alevi değiller onlar Şiiler. Alevilik tamamen Türklere özgü bir yorum, dolayısı ile daha türklerin islam ile tanışmasından evvel 4 halife devrinde alevilik diye bir şey sözkonusu olamaz.

Alevilik tamamen Türklere özgü bir inanış, Türklerin islamı yorumları denir, şii likden etkilenmiştir. Ve Hz. Ali nin halife olmasını kabul ediyorlar. Türkler güle oynaya müslüman olmadı, bu arada Eski yaşayış biçimlerini ve inançlarınıda sürdürmek isteyeneler oldu. İşte bu yarı göçer Türkmenler bir kısmı horasana geliyor bölge şii zaten orda bir etkileşim oluyor akabinde anadoluyada yayılıyor ordan. Temelinde kızılbaş denir, alevilik çok sonradan verilen bir isim.

Kızılbaş denmesinin sebebi kızıl börk giyen Türkmenlerden dolayı. Ayrıca şah ismail ve ordusu kızıl bir takım şeyler bağşamılşlar kafalarına çaldıran savaşında ordanda gelmekde deniyor. Dediğim gibi alevi tanımı sonradan geliyor. Alevilerde Allahı ve peygamberi hz. muhammedi kabul eder ve akabinde kuzeni ve damadı olan hz. alini halife olmasını savunurlar. Şii lerde aynısını savunuyor ama farkları şii lik çok katı ve radikaldir, alevilik ise daha çok yumuşatılmış içeriğe önem veren bir yorum en büyük mottolarıda diline, beline, eline hakim ol. Yani adam ol deniyor.

Peki neden Türklere özgü bir inanış derseniz.
Alevilik ile orta asya şaman inancı arasında çok benzerlikler vardır.

Misal şaman ayinlerinde töreni şaman yönetir, aleviler töreni yani cem i dede veya pir yönetir.

Kadın ve erkeğin eşit ve beraberce ibadet ettiği tek islam temelli inanşıdır. Şaman ayinlerindede kadın ve erkek beraber ibadet eder ve eşittir alevilede olduğu gibi.

Cem lerde dede bağlama çalar, şaman ayinlerinde ise türkler buna çok benzer bir alet kullanmışlar hatta bağlama tamamen Türk lere özgü bir enstrümandır.

Akabinde Alevilere tavşanı yemez haramdır, şaman inancında tavşan kötü ruhu temsil ediyordu yani olumsuz bir durumu tasvir ediyor.

Cem sırasında yapılan figürler turna kuşunu sembolize eder vs. çok benzerlikler var daha aklıma gelmiyor. Turna kuşu ve bilmem ne ağacı her iki taraf içinde kutsal sembollerdir.

Bundan dolayı Aleviler aslında Türkdür ve Türklere özgü bir yorumdur.

"Türkiye`nin Etnik Yapısı / Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler prof.dr. prof .dr. ali tayyar önder." Hepsi bu kitapda çok güzel işlenmiş.

hatta aynı prof kitabında hani kafatsçılık yapacaksanız aleviler kendi içlerinde kız alıp vermeden dolayı, saf Türk veya genetik Türk tipine en uyan insanlrdır demişdir.


Görüldüğü gibi alevilikde biraz da kan temeline dayanan bir inanış, hani bir çinli bile müslüman olabilir akabinde şafi mezhebine uyabilir, hanefi mezhebine uyabilir ama asla biri sonradan alevi olamaz. Yani kabul edilmez kan bağıda önemli, hatta bunu korumak için aleviler ancak bir aleviye kız verir (gerçi artık değişmiştir yada esnemiştir.).

Kısaca bu.

Ha birde inanmayan Alevi olamaz, bende duydum ateist Alevi yok ben inanmıyorum ama sorsan aleviyim der. Hani bir Alevi için Allah, Muhammed, Ali üçlemesi olmaz ise olmazdır.

Ayrıca Mesela dönemim en büyük alevi ozanı pir sultan abdal şiirlerini okuyun çoğu yerinde allah muhammed ve ali dediği görülür. Hani işin kaynağı bu.

Mesela bu şiirinde şah derken şah ismaili kastediyor. Ve dili aynen böyle yalın Türkçe buda.

fetva vermiş koca başlı kör müftü
şah diyenin dilin keseyim deyü
satır yaptırmış allah’ın laneti
ali’yi seveni keseyim deyü

şer kulların örükünü uzatmış
müminlerin baharını güz etmiş
on ikiler bir arada söz etmiş
âşıkların yayın yasayım deyü

hakk’ı seven âşık geçmez mi candan
korkarım allah’tan korkum yok senden
ferman almış hıdır paşa sultan’dan
pir sultan abdal’ı asayım deyü

on iki derken 12 imamı yani aliden sonra gelen yani olams gereken imamlar yani halifeler. Korkarım Allahdan korkum yok senden burdada görüldüğü üzere Allahı kabul etme ve inancı var. Dilde birldiğiniz saf Türkçe.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ben aleviyim diyen birinin iki koşulu beraber sağlaması lazım, 1)Allahın varlığını kabul etmeli, hz.muhammedi peygmberi olarak göremli akabinde hz. ali nin esas halife olması gerektiğini kabul etmeli, 2) Alevi bir soydan gelmeli.

Aksini diyorsa Alevi değildir. Aksini diyen varsa dejenere olmuştur, ben şimdi çıkıp katolğim desem ama aynı zamandada ben ateistim desem siz gidip hımmm ateist katolikde var mı diyeceksiniz ?. Ama siz gidip işin kaynağınsa Papaya srosanız, katolik ateist olur mu derseniz size ne der ?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sufi said:

tam olarak tarikat şeyhinin alevilikteki karşılığı.

edit: tarikat şeyhinin karşılığı deyince hemen milleti kandırıp düdkleyen üçkağıtçı diye anlayan olabilir diye açıklama: tebası altındakileri irşad etmekle yükümlü maarif kişi


Tam olarak değil, birçok farklı dede türü var, aktif olarak hiçbir faaliyette bulunmayanlar bile dede olabiliyor bazı hallerde. Bir de soy ve kan bağıyla geliyor genelde dedelik, soyu uymayanlar olamıyor diye biliyorum.

said:

DEDELİK KURUMU

Alevi Ocaklarında Dedelik Kurumu üçlü bir hiyerarşiye dayanır: 1-Mürşid, 2-Pir, 3-Rehber. Kimi yörelerde bu hiyerarşi Pir ve Mürşid’in yer değiştirmesi şeklinde uygulanmaktadır.(9) Yani şu şekildedir: 1-Pir, 2-Mürşid, 3-Rehber Şüphesiz bu üçü de dedesoylu olan kişi için varolan bu sıralama işlevseldir. Birbirlerini tamamlarlar, biri olmaksızın diğeri anlamsızlaşır. Tümü de ocakzade olan yani dedesoylu olan dede aileleri bu görevleri paylaşmışlardır. Görev paylaşımı daha çok aynı ocak ve yakın akraba Dede aileleri arasında gerçekleşmektedir. Bazı yerlerde bu hiyerarşik görevlendirmeyi çeşitli Ocaklardan Dedeler toplanarak bir seçim şeklinde yapıyorlarmış. Ancak genel uygulama seçim şeklinde olmamaktadır. Kızılbaş Alevi dedelerini genel olarak üç kategoriye ayırabiliriz:

1-Bağımsız ocakzade dedeler: Daha çok Erzincan, Malatya, Elazığ, Tunceli, Erzurum yörelerinde bulunan bağımsız ocakzade dedeler Hacı Bektaş Veli’yi pir ve serçeşme kabul etmekle birlikte, Hacı Bektaş’ın postunda oturan ve onu temsil ettiğine inanılan Çelebilerden icazetname (hüccet veya izin) almaksızın taliplerinin hizmetlerini görürlerdi. Bu durum hem ulaşım ve iletişim olanaklarına dayandırılabileceği gibi, hem de Osmanlıların Safevilerle olan siyasal mücadelesinin bir sonucu olarak görülebilir. Çünkü Kızılbaş-Alevi Ocaklarının Şah İsmail Hatayi’ye ve hareketine olan sevgisi tartışılmazdır. Bunun nişaneleri deyişlere adeta işlenmiştir. Osmanlı bu kitlelere karşı düşmanca bir tavır takındı ve bu tavrını psikolojik araçlarla desteklemesi sonucunda da ortaya “mum söndü iftiraları” çıktı. Osmanlı’nın Bektaşi Dergahları ile Kızılbaş Alevi Ocakları’na yönelik farklı bakış bu durumdan kaynaklanmaktadır düşüncesindeyiz. Böylece Kızılbaş Alevi Ocakları ve onlara bağlı kitleler, Bektaşi Dergahlarından farklı olarak, içlerine kapanmışlar, sosyo-ekonomik gereksinimlerini karşılayabilecek bir düzeni bu yüzyılın başına kadar sürdürmüşlerdir. Bu düzende Ocak sistemi ve Dedelik kurumu büyük rollere sahiptir. Kırda varolan sosyal yapılanma Ocak sistemi ile oldukça uyumlu çalışmış ve zaten bu yapılanma gereği Ocaklar ve onu temsil eden Dedeler oldukça inisiyatif sahibi, güçlü konumda olmuşlardır. Orta Anadolu’da bulunan bazı Ocakların aksine sözünü ettiğimiz yörelerdeki Ocaklar, Hacı Bektaş Çelebisinden izin almaksızın talipleri görmeyi sürdürmüştür. Bu nedenle biz bu Ocakzade dedeleri “bağımsız” olarak nitelendiriyoruz. Osmanlı-Safevi mücadelesini Safevilerin kaybetmesi sonucunda zaman içerisinde Safevilerin Ocaklar üzerindeki nüfuzunu da azalması ve Hacı Bektaş Dergahı’nın Anadolu’daki Kızılbaş Ocakları ile ilişkilerinde ilerlemeye neden olduğu ve Hacı Bektaş Dergahı’nın merkezi bir konum kazandığı da ileri sürülebilir. Şöyle ki bu süreç sonucunda kimi ocaklar Cemlerdeki uygulamalarda dahi değişikliklere gittiler. Bazı Ocaklar tarîk, erkân, evliya olarak adlandırılan ağaç asa ile cem yapmayı bırakıp, Çelebiler gibi pençe ile cem görmeye başladılar. (Yaman 1996: 60-61) Bu ayrılık bazı dedeler arasında büyük mücadelelere hatta aşiretler arası çatışmalara yol açtı. (Dersimi: 1997: 121) Alan çalışmalarım sırasında bugün bile bu iki farklı ekole mensup Dedeler arasında sert tartışmalar yaşandığını gördüm. Bu konunun Dedeler bakımından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

2-Hacı Bektaş Çelebilerine bağlı dedeler/babalar: İkinci grup dedeler ise belli aralıklarla -genellikle yılda bir- Hacı Bektaş Veli postunda oturan Çelebilerden onay almak (10) ve dergaha parasal veya ayni bir ödemede (11) bulunmak suretiyle dedelik/babalık hizmetlerini yerine getirebilirlerdi. Bu hizmet de genellikle babadan oğula geçmekle birlikte, Ocakzade dedelerde olduğu gibi Evladı Resul olmak koşulu aranmıyordu. Özellikle Orta Anadolu bölgesi’nde Amasya, Tokat, Yozgat, Çorum gibi illerde bu tip dede aileleri bulunmaktadır.

3-Ocakzade dedelerce görevlendirilen dikme dedeler/babalar: Dikme dedeler/babalar ise Ocakzade dedelerce görevlendirilirler ve tanınmış bir ocağa mensup değillerdir, ancak ocakzade dedenin yokluğunda taliplerin hizmetlerini görürler. Bazı bölgelerde dikme dedelere mürebbi de denir. Dikme dede, taliplerin şikayeti ve onu atayan dedenin isteği üzerine görevden alınabilirdi. Ancak bu uygulamada o kadar da kolay değildi. Dikme dedelik uygulaması da koşulların doğal bir sonucu olarak görülebilir. Uzakta bulunan taliplerini sık sık ziyaret edemeyen dedeler taliplerin dedelik hizmetleri yokluğunda da sürsün diye bu çözümü bulmuşlardır. Büyük ölçüde Ocakzade dedelerle taliplerin arasındaki coğrafi uzaklıktan kaynaklanan bu uygulama, uzun vadede ocakzade dede-dikme dede ve ocakzade dede-talip ilişkilerinde zayıflamaya ve kopmaya yol açmış ve sonuçta yeni ocakların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bazı bölgelerde, bu dikme dede aileleri zamanla oldukça etkili bir hale gelmişlerdir. (12)

Genel olarak ifade edersek Aleviler-Bektaşiler Ocaklar ve Dergahlar olarak ikili bir yapılanmaya bağlıdırlar. Ocakları Dede aileleri oluşturur. Alevi köylerinde cemaatin lideri dedelerdir. Böylece Dedeler sosyal hiyerarşinin en üst noktasında bulunurlar. Yüzyıllar boyunca Dedelerin sahip oldukları yetkiler ve yaptırım güçleri cemaatin sosyal düzenini sağlayan çok etkili bir güç olmuştur. Bu şekilde farklı bölgelerde yaşayan Alevi topluluklar, aynı gücün yani dedelerin sıkı kontrolü altında yaşamışlardır. Yüzyıllarca işlemiş bu sistem çerçevesinde “...Cemaat sıkı bir disiplin bulunmakta, kaideler ve müeyyidelere göre hareket etmektedir..”(Eröz 1977: 106) Alevi Dedeleri, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan “Ocak”lara bağlıdırlar. Bundan dolayı kendilerine Ocakzade de denilir. Ocakzade dedelerin Peygamber soyundan geldikleri yani evlad-ı resul oldukları kabul edilir ve bu nedenle “seyyid” adı ile de anılırlar. Dede ailelerinde bu durumu kanıtlamak üzere belli dergahların (Örneğin Kerbela’daki Dergah) ve Nakibül Eşrafların onaylarını taşıyan belgeler yani şecereler(13) bulunur. Dedelerin peygamber soyundan gelip gelmedikleri konusu ve yine aynı bağlamda şecerelerin doğruluk meselesi konuları çok tartışmalı konulardır ancak biz burada bu konuya değinmeyeceğiz. Dedelerin çoğu “gezici”dirler, bir başka deyişle belli zamanlarda kendilerine bağlı yerlerdeki taliplerini ziyaret ederek, dinsel törenler düzenler, topluluğu bilgilendirir ve anlaşmazlıkları giderirler. Dedeler bazı yörelerde yanlarına yöreyi iyi bilen ve kendilerine yardımcı olan bir kişiyi de yanlarına alabilirler ki bu kişi ye “kamber” adı verilir. Dede kamberi ile veya yalnız ziyaretleri daha çok hasat mevsiminin dışında gerçekleştirir. Bu şekilde ibadetler sosyal koşullara uyumlu hale getirilmiş olmaktadır.(14) Eğer dede Cem yapılacak köye Cuma akşamı yani Perşembeyi Cuma’ya bağlayan günden önce varmışsa, o güne kadar büyük bir ilgi ve ikramla karşılanır. Köylüler onun kaldığı eve gelerek hal ve hatırını sorarlar. Onu konuk etmekte adeta yarışırlar.(15) G. E. White gibi yabancı araştırmacılar da gösterilen bu büyük ihtimama dikkat çekmişlerdir. (White 1913: 696) Bu arada o köyden olan ve cemde genellikle rehber olarak hizmet eden bir kişi Dede’yi köydeki gelişmelerle ilgili bilgilendirir. Varsa talipler arasındaki anlaşmazlıklara, düşkünlere, musahip olacaklara, evleneceklere veya Hakka yürüyenlere ilişkin konularda dedeyi bilgilendirir. Düşkünlerle ilgili konu cemden önce çözülmezse bu kişiler Cem ibadetine kesinlikle giremezler ve kurban lokması yiyemezler. Düşkünlere ilişkin konular çözülebilecek gibiyse cemden önce veya cem sırasında çözülebilir. Bir Alevi talip için hayatta en büyük ceza ve küçümsenme bu en önemli ibadetten dışlanmaktır. Dede kendisi cezalandırmayıp düşkünü mürşidine yollayabilir veya bu konuda mürşidine danışabilir. Hatta düşkünün Hacı Bektaş’a veya Düşkün Ocağı’na gitmesine karar verebilir. Çözülmesi olanaksızsa o kişi kesinlikle ceme giremez, kurban lokması yiyemez. Varsa davarı, malı köylünün davarı ve malından ayrılır. Adeta topluluk dışına itilir. Bu durum cezası sona erene kadar sürer. Bu şekilde 7 yıl ceme alınmayanlar, hatta köylerini aileleriyle terk ederek başka yerlere yerleşenler çoktur. Ocakzade dedeler arasında “El ele, el Hakka” şeklinde de ifade edilebilen, “Mürşid-Pir-Rehber” şeklinde bir görev bölümüne gidildiği de bilinmektedir. Taliplerin hizmetlerini görmek üzere ocak mensubu dedeler böyle bir iç hiyerarşik düzen oluşturmuşlardır. Burada Mürşid en üst başvuru makamıdır. Rehber Pir’e, Pir Mürşid’e bağlıdır. Mürşid de davranış ve kararlarında bağımlıdır. Bu hem manevi anlamda “Yol”a bağlılık, hem de Buyruklar gibi yazılı kutsal metinlere bağlılık şeklinde ortaya çıkar. Talipler Dedeler tarafından denetlenirken, dedelerde bağlı oldukları dedelerce kontrol altındadırlar. Bunu “El ele, el Hakka” şeklinde ifade edilen bir sistem çözmektedir. Örneğin görüştüğüm bir İmam Rıza Ocağı’ndan bir Dede bunu şu şekilde ifade etmiştir: “...Birbirimize kelle kesip, El ele, el Hakka olmuşuz...”(16) Bu sistem çerçevesinde ifade edilen “Yol cümleden Uludur.”, “Gönül kalsın Yol kalmasın.”, “Eri erden seçen kördür.” deyimleri Aleviler arasında sık sık anılan temel düsturlardandır. Özetle her Ocağın ve Dedenin aslında Yol içinde bir olduğunu, önemli olanın “Muhammed Ali’nin Yolu”nun devam etmesi olduğu ifade etmektedir. Ocaklar ve dolayısıyla dedeler bu sistem çerçevesinde birbirlerine bağlıdırlar.

Aleviler arasında Dedesoylu’ların oranı konusunda somut bir veriye sahip değiliz. Şunu da belirtmek gerekir ki dedesoylu olmakla Dedelik hizmetlerini yerine getirebilmek, yani posta oturabilmek, cem cemaat görebilmek birbirinden farklıdır. Dedesoylu aileler arasında Dedelik hizmeti görmeyenler de bulunurdu. Görüştüğüm Dedesoylu kişilerin bir bölümü bu tür Dede ailelerine mensup Dedelerdi. Dede olarak biliniyorlar, taliplerden gerekli saygıyı görüyorlar, ancak Cem yürütmüyorlar, talip görmüyorlardı. Ayrıca Dede’nin çocuklarının tümü dedelik yapamaz genellikle çocuklarından biri Dedelerin deyimiyle “hakkından gelen”, babasından sonra onun yerine geçerek Dede olur talipleri ziyaret ederdi. Bazı dedesoylular zaten bunu dile getirerek “Bizim yolumuz kıldan ince kılıçtan keskindir. Hele Dedelik ateşten bir gömlek. Biz buna layık vasıflara sahip değiliz. O nedenle atamız, dedemiz yaptı ama biz yapamayız.” şeklinde görüş belirtiyorlar. Alan çalışmalarım sırasında dedelerin köylerindeki dedesoylu oranına ilişkin veriler de edinmeme karşın henüz bunları değerlendirmediğim için bu konuda bir şey söylemek için henüz erken diye düşünüyorum.


kaynak: http://www.alevibektasi.org/dedelik.htm
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Alevi soydan geliyosa ama ateistse ne oluyo peki?
Aynı soruyu yahudiler açısından da merak ediyorum aslında, sonuçta aynı kelime hem bir dini hem de bir soyu(2. durumda ırkı) temsil ediyo, din şartını sağlamayanlar kendilerine ne demeli bu durumda?
Dinsiz olması kendini kendi soyundan/ırkından biri olarak tanımlamasını engelliyo mu yoksa kullanılan başka tanımlar filan da var mı?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

benim dediğimden farklı bişey yok ki burada. araştırırsak tarikatların kendi iç hiyerarşilerinde de benzer durumları görürüz.

edit: ha bir de soyu uymayan zaten alevi olamıyor ki dede olsun.

bi daha edit: soyu uymayan derken dedenin dede soyundan gelmesi kastediliyormuş pardon. ama yine tarikat şeyhliği sistemindeki gibi oldu. tarikatların neredeyse tamamında şeyhlik şeyhin soyundan birine geçer.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Alevi bir soydan geliyor ama inanmıyorsa ne olduğunu bilemem ama alevi olamaz. İki unsurun oluşması lazım.

Musevilikdede sonradan bu inanca sahip olanları yani köken olarak israiloğullarından gelmiyorsa, ikinci sınıf inanan muamelesi görüyorlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...