Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Türkiye’deki basın özgürlüğünü anlayamıyorum


Aluriel

Öne çıkan mesajlar

az önce yemek yerken haberlerde denk geldi. bi bakayım dedim nedir ne değildir diye. döktürmüş gene hüseyin çelik

http://haber.gazetevatan.com/Haber/359825/1/Gundem



said:
“Demokrasi için bazı temel koşullar var. Birincisi medya özgürlüğüdür. Medyanın, basının özgür olması demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. Eleştirel de olsa basın özgür olmalıdır. Türkiye’de hükümet de özgür basını desteklediğini söylüyor. Bir taraftan özgür basından söz ediliyor diğer taraftan gazeteciler nasıl gözaltına alınıyor, bunu anlamıyoruz.”

***


Yukarıdaki sözler bana ait değil...

ABD‘nin yeni Türkiye Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone‘nin, Odatv’ye yapılan baskınla ilgili değerlendirmeleri...

“Türkiye’de hükümet özgür basını desteklediğini söylüyor ama diğer taraftan gazeteciler nasıl gözaltına alınıyor, bunu anlamıyoruz” diyen Büyükelçi üzülmesin:

Çünkü aslında kimse anlamıyor!

Bu ülkede yaklaşık 100 gazeteci “yazdıkları haber ve yorumlar yüzünden” şu anda cezaevinde ve iktidar hâlâ basın özgürlüğünü desteklediğini söylüyor...

Bu manzarayı görünce insanın ister istemez, “İnşallah hükümet başka bir şeyi desteklemez” diyesi geliyor!

ABD Büyükelçisi‘ne bir bilgi daha verelim:

Yazının en başına aldığımız sözlerini bu ülkede sıradan bir gazetecinin, aydının dile getirmesi bile başlı başına bir “tutuklama” nedeni olabiliyor!

Yani; eğer üzerindeki “diplomatik zırh” olmasaydı, o bile kendisini bir anda “Ergenekon sanığı” olarak bulabilirdi!

ABD Büyükelçisi, konumu nedeniyle “Ergenekon sanığı” olmaktan kurtuldu ama...

Sözüm ona “özgürlükçü” iktidarın fırçasından kurtulamadı!

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Büyükelçiler içişlerimize karışamazlar, sınırları var” diyerek yeni Büyükelçi‘ye haddini (!) bildirdi...

Bir gazetecinin, “Sizin iktidarınız da Mısır’daki olaylar konusunda görüş bildirdi, bu tavır çelişkili değil mi” diye sorması üzerine tarihe geçecek şu sözleri söyledi:

“Biz Mısır ile ilgili diyoruz ki ‘Halkın sesine kulak verilmelidir, halkın demokratik talepleri meşrudur ve bu kesinlikle bastırılmamalıdır.’ Bunu Mısır için de Tunus için de söyledik, diğer ülkeler için de söylüyoruz. Bunlar genel prensiplerdir, demokratik değerlerdir. Bu demokratik değerlerin genelleme yapılarak ifade edilmesi bir ülkenin içişlerine müdahale anlamına gelmez. Ayrıca siz gazeteciler Büyükelçi’ye bu konuyu niye soruyorsunuz ki? Yani bu işle ilgili olmayan insanlara niye bunu soruyorsunuz?”

***


İşte; bizi yöneten “anlayış” bu Sayın Büyükelçi:

Kendisi başka ülkelerin içişlerine karıştığında; bu, “genel demokratik değerler” oluyor...

Ama bir başkası, “Ben Türkiye’deki basın özgürlüğünü anlayamıyorum” dediğinde, onu “içişlerimize karışmak” sayıyor...

Çünkü bizi yönetenler, dün Hüseyin Çelik‘in de bir anlamda itiraf ettiği gibi aslında basın özgürlüğünü, “genel demokratik değer” olarak görmüyor!

Ve her defasında fatura “abalıya”, yani biz gazetecilere kesiliyor:

“Siz niye durduk yerde soru soruyorsunuz ki kardeşiiimmm!”
İşte mesele bu:

Sormasak, yazmasak, düşünmesek; ortalık güllük gülistanlık olacak!

***


Kısacası; bizdeki “basın özgürlüğü” işte böyle bir şey Sayın Büyükelçi...

Yatın kalkın, Türkiye‘de gazeteci olmadığınıza şükredin!

Yoksa şimdiye kadar çoktan “Silivri sakini” olurdunuz!

*****


YETKİ!

Meclis Genel Kurulu, gazetecilerin art arda cezaevine tıkıldığı, basın özgürlüğünün gündemin en tepesine oturduğu şu günlerde Başbakan‘a, televizyonda yayın durdurma yetkisi veren yasal düzenlemeyi kabul etti!

Müdahale koşulu da nereye çeksen, oraya gidecek türden...

Yani ucu açık:

“Kamu düzeninin bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlar!”

Diyelim ki Başbakan televizyonda bir tartışma programı seyrediyor ve birisinin kendi iktidarını eleştirdiğini görüyor...

Hemen RTÜK’e telefon açıp, “Kamu güvenliğini bozmaya yönelik yayın yapılıyor, kesin şu programı” demeyeceğini garanti edebilir misiniz?

Ve böyle bir yetki acaba dünyadaki kaç Başbakan‘da bulunuyor?

***


Hani ABD Büyükelçisi, “Türkiye’deki basın özgürlüğünü anlayamıyorum” demiş ya...

Hele biraz yaşasın, daha anlayamayacağı çok şey görecek!

*****


GÜNÜN SORUSU

Sorum size:

Basın özgürlüğünün kısıtlanmasının asıl anlamının; halkın, yani sizin “haber alma hakkınızın kısıtlanması” olduğunun ne kadar farkındasınız?

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ÖZGÜR BASIN! BUNU DA YAZ!
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1040262&Yazar=AK%DDF%20BEK%DD&Date=17.02.2011&CategoryID=98

said:
Soner Yalçın’a gelince
Biri illegal, diğeri legal süreçlere maruz kalan iki gazetecinin durumunu aynı terazide ancak sizin adaletiniz tartabilir. Bu sıkleti çekmez benim mizanım.
Muhalif olmak, kanun karşısında dokunulmazlık kazandırmaz kişiye, suç işleme imtiyazı da vermez kimseye. Ne Soner Yalçın ne de başka bir muhalif yahut yandaş kimlik, genel hukuk kaidelerinden müstesna tutulabilir.
Adı geçen hakkında yasal bir yargı süreci işletiliyor. Mahkeme kararıyla aksi sabit oluncaya kadar masumdur, elhak. Yargılama sonucunda şayet herhangi bir yasadışı faaliyeti, suça bulaşmışlığı, Ergenekon’la örgütsel bağı ispatlanamazsa oturur yeniden konuşuruz o zaman.
Fakat suçsuzluğuna kefil olmak için bu acele, bu telaş niye? Başka faaliyetlerinden dolayı suç isnat edilen bir gazeteci için adaletin tecellisini neden beklemeyelim, biriniz söylesin.
Çünkü yandaş değil mi? Çünkü muhalif mi? Ha, öyle mi!
Özgür basın, haydi bunu da yaz öyleyse. Yaz da bilelim!


insanlar halen muhalefet partilerine kıl olduğu için akp'ye evet desin.
oh yes.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

LathspeLL said:

Bişey sorucam, böyle bir haksız bir durumda insan hakları mahkemesine falan başvurulsa ne olur?


AİHM ne başvurabilmen için önce kendi yargı sisteminde başvurabileceğin her türlü yolu denemen ve kendi aleyhine bir sonuç alamaman gerekir. İşte son anayasa değişikliğiyle anayasa mahkemesine kişisel başvuru hakkını tanıdılar. Normal şartlarda bu çok iyi birşeyken mevcut yargı sistemine dokunmadıkları için esasında bu resmen bir cockblock durumu oluşturdu.

DTP nin zamanında davasına karara bağlamayarak yıllarca demoklesin kılıcı gibi tepelerinde beklettiler mesela. Senin, benim davamı " aman devlet aihm e gidip mahkum olmasın" diye süründürür bu sistem. Hizbullah davasında suçlular ortadayken ve apaçık deliller varken bu ülkede salıverildi. AİHM süreci çok daha uzun olacaktır toplumsal bir ilgi olmadığı sürece açılan davalara.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Büyükelçiler içişlerimize karışamazlar, sınırları var” diyerek yeni Büyükelçi‘ye haddini (!) bildirdi...

adam haddini bildirmiş
demekki biraz daha sinirlense neler yapacak.
ülkede düşünce özgürlüğü yok basın özgürlüğü neki ?
ülkede düşünce özgürlüğü şunlarla kısıtlı: kömür, makarna, şeker, buzdolabı,yağ, pirinç, 5 vakit namaz.
said:
Ayrıca siz gazeteciler Büyükelçi’ye bu konuyu niye soruyorsunuz ki? Yani bu işle ilgili olmayan insanlara niye bunu soruyorsunuz?

aslında bizde hata yapıyoruz şu laftan sonra
bu işle alakamız yok burda tartışıyoruz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Napolyonn said:

eskiden asker korkusundan kimse yazı bile yazamazdı tiranlık vardı şimdi raatlık var.


muhteşemsin sen. durmak yok böyle devam.

şimdi cidden "raatlık" var.

kimse bişey yazmıyor ve o yüzden çok "raatlar". yazanı da alıyorlar zaten. o yüzden yazanlar çok "raatsız"

balyoz davasında savcıların düzenlediği iddianamenin 7 sayfası hukuk öğrencisinin ödevinden birebir imla hatası dahil copy paste çıktı. haberin var mı bundan?

hüsesyin çelik amerikan büyük elçisine haddini bildirdikten sonra haberciler siz de mısırın içişleri hakkında yorum yapıyorsunuz diye sorduğunda dansözlük 101 verdi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...