Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

persona neden bu kadar güzel, ya da diğer rpg'ler neden bu kadar sıkıcı...


Bone

Öne çıkan mesajlar

persona neden bu kadar güzel, ya da diğer rpg'ler neden bu kadar sıkıcı?

öncelikle belirteyim, henüz Persona'yı oynamadım. Oyunun kendisini satın aldığımda oynamayı düşünüyorum, emülatör felan üşendim.
ancak özellikle Viktor'un yazdıklarından dolayı epey etkilendim.
ayrıca şöyle bir video var, Viktor'un hoşuna gidecektir eminim:

http://www.escapistmagazine.com/videos/view/extra-credits/2520-Sexual-Diversity

peki neden persona bu kadar güzel?
dediğim gibi persona oynamadım ama en sevdiğim rpg'ler planescape: torment, mask of the betrayer ve vampire: the masquerade - bloodlines.
persona'nın neden sevildiğini anlayabiliyorum.
saydığım oyunlar gibi "kendi sorunu"yla uğraşan bir karakter var. dünyayı kurtarmak için uğraşmıyor, ya da dünyanın süper gücü olmaya kafayı takmamış.
kendisi sorununu halletmeye çalışırken olaylar gelişiyor.

oyun "dünyayı kurtaracaksın" değil, "kendini kurtaracaksın" vaadi veriyor.

zaten aslında günlük hayatımızda da "kendimizi" kurtarmıyor muyuz?
ne yaparsak hep kendimize.
bu yüzden de "ah biricik kahramanım, sen olmasan biz napacaktık" ayakları sıkıyor. destansı takılıyoruz, abartı senaryolar sunuluyor, hep en birinci biziz.
oysa gerçek hayatta yaptıklarımızın birçoğunun nedeni yok, aylaklık. geri kalanlar ise "hayatımızı devam ettirebilme" üstüne kurulu.
hepimizin farklı bir kişiliği, farklı arzuları, farklı soruları var.

oyunlarda da böyle olmasını bekliyor insan.
diyecekler vardır: "kardeşim eğlence olsun diye oynayacaksın oyunu, boş olsun diye oynayacaksın, amacı bu".
iyi işte, planescape: torment ile bir başka sıradan rpg'yi ayıran da esas olay da zaten bu.

kelimelerle, cümlelerle aram çok iyi değil,
ancak şöyle bir örnek göstererek izah etmek istiyorum:

http://www.youtube.com/watch?v=CaPiNiDhSFc

bu klipte "açıklamalar" yok, dialoglar, konuşmalar, belirgin hareketler, altyazı, olayların gidişatını izah eden göstergeler yok. tüm hikayeyi sanatsal anlatım arkasına gizlemişler.
yönetmen, klipten sizin kendi çıkarımlarınızı bulmanızı, farklı fikirler düşünmenizi istemiş.
müziğin melodisinin sisli ve yavaş temposuna uygun görüntüler aktarılmış.
ne tip şeyler aklınıza geliyor?
geçmişte bir takım şeyler yaşamış ve birikenler onu bunaltmış.
yaşadıklarını geride bırakabilmek için her şeyi geride bırakıp başka yerlere gitmeyi amaçlıyor.
"sen yine olduğun gibi kal ben misafirim bu şehirde" diyerek içindeki sıkıntıyı ifade ediyor
şehrin büyüklüğünde ve kalabalığında (özellikle istanbul ve ankara'da hissedebileceğiniz duygular) ne kadar küçük ve yalnız olduğunu gösteriyor.
yani karakterimizin kafası karışık ve bu sorunu çözebilmek için uğraşıyor.

kendi hayatımız da böyle değil midir?
illa bunalımda olmaya gerek yok, illa çok büyük olaylarla karşılaşıyor olmamıza gerek yok,
küçük şeyler bile önemlidir bizim için.
çünkü kendi hayatımızı yaşarız ve bunu sürdürebilmek için uğraş veririz.

rpg'lerde de bunu arıyorsunuz.
sıradan bir hayatı oynamak, hayatın içinde yer aldığınızı hissetmek,
dünyayı kurtarmaya çalışmaktan daha zevkli oluyor.
morrowind'de gece dışarda dolaşmak ve yıldızları izlemek, planescape'te önünüze çıkan sıradan insanın bile bir kişiliğinin olduğunu hissedebilmek, bloodlines'ta karanlık bir sokakta çişini yapan bir ayyaşı görmek... bunlar küçük gibi gözüken ama rpg'deki "role" kısmını yukarıya çeken meseleler.

size emredilen, size dayatılan hayatı, başkasının istediği biçimde yaşamaktansa,
kendi hayatınızı kendi kafanıza estiği biçimde inşaa edebilmeyi tercih ediyorum.

persona gibi oyunların diğerleri arasındaki farkın bu olduğunu düşünüyorum.
örneğin dragon age her ne kadar oyun olarak hoşuma gitse de, yine "mega-epixx" temalı hikayesinin rahatsız ettiğini söylemek istiyorum.

bir tane, iki tane süper-destansı oyun olur, olsun, ona bir lafım yok. ama her önüne çıkan rpg oyunu destansı olmak için yarışıyor. lichler, ejderhalar, iblisler, tanrılar öldürmediğin zaman "rpg" olmuyor.
illa bir "baş kötü" olacak, dünyayı yoketmekle tehdit edecek, biz de "seçilmiş olan" olacağız ve dünyayı kurtaran kahraman haline geleceğiz.
yani onca sene geçti halen yüzüklerin efendisi kitabından öteye geçemedik. her ne kadar o kitabı da sevsem de, keşke howard ve lovecraft gibi farklı ve "mutlak iyi - mutlak kötü" ayrımının olmadığı diğer başka yazarların hikayelerine de baksalar.

belki de bu bahsettiğim konular oyunların hep "teen" yaş grubuna hitap etme hevesi ve "adult" temasının az olmasından dolayı olabilir.
gerçi yaşım çok daha küçükken, "daha derin" konuların cazip geldiğini söylemek isterim, ama oyun firmaları hep daha basit şeyleri yapmayı tercih ediyor.
eğer "altyazı" koymazlarsa veya hikayeyi açık açık anlatmazlarsa seyircinin (oyuncunun) anlamayacağını düşündüğünden, basit ve kolay yönteme gidiyor.
hani "adult" olması için silikon memeler, fışkırması durmayan kanlar, ceset torbaları olması gerekmiyor, öyle de olmasın (kan vs meseleleri age of conan gibi olabilir mesela...)
ancak "adult" dediğimiz kişilerin kendi hayat görüşlerini ve deneyimlerini farkedebileceği senaryolar olması gerekiyor.
oyun yapımcıları basit senaryoları tercih ediyor, "git dünyayı kurtar süpermencilik oyna, o yeah şahane senaryo oldu" gibi...
belki de ancak o kadarını becerebiliyorlardır, daha fazlasına yetemiyorlardır, o da olabilir tabii...

böyle dedim de, gidip abartmasınlar bunu da. hem emo hem gothic olan, cinsiyetsiz, kendini öldürmekle uğraşan, anası babası ölmüş, evlenip çocuğu öldürülmüş, aile şiddetiyle büyümüş, "acıların çocuğu" tribi de sunmasınlar.
öyle bir şey istemiyorum, hiç hoş olacağını düşünmüyorum. sadece daha "hayatın içinden" şeyler görebilmeyi umuyorum.
anlatmak istediğim bunlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

http://blog.cold-comfort.org/wp-content/uploads/2009/09/20021223_05_mistake.gif
şimdi güzel şeyler yazmışsın da, persona 3'teki ana olayda gene bir baş kötü var ve dünyayı kurtarıyoruz ama bunu yaparken bir yandan da gündelik yaşam devam ediyor. ben şöyle özetlemeyi seviyorum çekici olan kısmını:

örümcek adam oyunu yapılır, duvardan duvara zıplarsın, kötü adam döversin. ve.. bu kadar. peter parker yoktur, sadece örümcek adam vardır. persona hikayenin peter parker kısmını entegre ediyor ve işin ilginci o kısım daha ilginç ve sürükleyici.

öte taraftan dialog ağacı olayları hayli sınırlı, illa 5-6 seçenekten birini seçeyim npc her konuştuğunda gibi birşey yok. belli noktalarda belli seçenekler var gene ama her yeni çıkan oyuna "BU REPEGE DEĞİLKÜNEEE" diye hayıflanmayı seven arkadaşları açmayabilir heh. beni her bakımdan (combat sistemiyle ilgili bazı sıkıntılar hariç) ihya etti o ayrı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bone'un muzdaripliğini bende kendi kendime çok düşünüyordum ama oyunlarda değil dizi ve filmlerde.

Hep bir karakter olur; bütün film onun üzerinde döner. Adam kimsenin yapamayacağı işleri başarır, saatler içinde bilinmeyen şifreleri kırar, dakikalar içinde yüzlerce insanı öldürür, bütün ipuçlarına anında ilk o çözer. Kızıda kurtarır.

Bundan alası var mıdır ? Aynı anda bu arkadaş Tüm Perk ve Traitlerini fullemiş ve eline ne verseniz savaş makinesine çevirebilirken; bir bayanın bütün duygularını anlayabilcek kadarda non-öküz bir duygusal zeka geliştirmiştir ?

Ah Hollywood, vah Hollywood naptın sen bize ? US yapımı olmayan birkaç Avrupai veya Asyatik dizi/filmi izleyince insan öyle rahatlıyor ki ulan oh ben normalmişim olması gerekende buymuş diye...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Herkes senin gibi bakmıyor ki rpg oyunlarına.Ben ise tam tersi epik hikayelerden haz alıyorum.Kendi rolümün farkındayım hayattaki ona benzer bir rol ile oyun oynamaktan haz almam doğrusu.Benim için rgplerdeki gerçek haz onca kitabını okuduktan sonra Bg deki gibi Drizzt ile yan yana savaşma imkanı.Verdiğim örnek açıklayıcı olmuştır sanırım.Son olarak belki sen dünya için sadece basit bir insansın;ama bir insan için onun dünyası olabilme potansiyeline sahipsin.Kar yağarken olayları dramatize etme gücüm artıyor lan fark ettim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

keldron said:

Son olarak belki sen dünya için sadece basit bir insansın;ama bir insan için onun dünyası olabilme potansiyeline sahipsin.Kar yağarken olayları dramatize etme gücüm artıyor lan fark ettim.


karakter odaklı oyunlarda bu dediğin hissediliyor.
ama "epik olcak epik olcak epik olcak!" diyen oyunlarda olmuyor, her şey her yaptığın önemini yitiriyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abi ne yaptın?

başını okudum sadece ama başına katılıyorum baydı lan artık "chosen one" olayını oyunun başından burnuna dayamaları sdf

mesela fallout1de de dayıyordu ama küçücük bir kabile için sadece o yüzden çok kabul edilir bir başlangıçtı. ve hayatına oldukça normal bir karakter olarak devam ediyordun. diğer oyunlarda sokakta yürüdükçe arkanda alev kalıyo falan (bkz: drakensang)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bone haklıdır katılıyorum, hollywood vari oyunlardan bıktım usandım artık, ben ne biliyim star wars evrenindeki sıradan bir bartender yada ne biliyim lotr dünyasında kendini sürekli rezil eden bi bard olmak istiyorum, yada günümüz dünyasında bi balıkçı falan. bunu neden istediğimi söyliyim, genelde böyle evden çok uzakta olduğum zamanlar, o uzaklarda yaşayan insanların hayatlarına gerçek anlamıyla girdiğimde hep derim ki ulan hayat ne garip bişey ya, insanların hayatları ne kadar değişik benimkinden falan... hep merak ederim böyle acaba başka nasıl hayatlar var diye ... o yüzden o tarz oyunlar her zaman hoşuma gitmiştir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...