Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Galatasaray 2010-2011 Sezonu Genel Tartışma


nileppezdel

Öne çıkan mesajlar

Pino

Her ne kadar endüstriyel futbol kitle imha silahları gibi sokak futbolcularını bitirip yerine mekanik adamları zorunlu kılsa da futbolun büyüsü, çekiliciliği sokaktan gelir.

Vuvuzela illetinden dolayı tribündeki insan faktörünün değerini bir kez daha anladığımız şu dönemde Futbol-Taraftar-Futbolcu bileşimini daha iyi idrak ettik belki de.

Endüstriyel futbola inat; Felipeler, Keitalar, Hagiler, Hasan Şaşlar geldi geçti. Hagi sokak futbolunun son büyük yıldızıydı.

Çağdaş futbol denen ve maalesef endüstriyel amaçlar doğrultusunda bir çerçevede oluşturulan futbola uyum sağlayamadık geçtiğimiz yıl. Bloklar arası boşluklar ve sınırlı kalitedeki orta saha elemanlarımızın yanında bu başarısızlığın en büyük nedenini iki kanadımızın çağdaş futbola ayak uyduramamasıydı. Gio zaten uyum sağlayamamışken, Keita’nın bencilliği, Arda’nın form düşüklüğü takımın ritmini bozmuştu. Nitekim yeni sezonda önce Gio’da opsiyon kullanılmadı, akabinde Keita ile yollar ayrıldı. Bir sokak futbolcusu olan Keita “mahallede topu olan tek çocuk” gibiydi. ”Top benim” diyordu. Galatasaray, sistemi sekteye uğrattığı seviyede taraftarları etkileyen, böylesi büyük bir oyuncu ile yollarını ayırırken ciddi bir risk alıyordu. Fakat akıllı bir hamle olarak, Keita hamlesinden önce düşünülmüştü.

Juan Pablo PINO. Nam-ı Diğer “EL MAGO”, yani Sihirbaz.

Galatasaray, gecikmeli gerçekleşen transferlerden birini daha bitirdi. Geçtiğimiz sezon Türkiye ve Fransız basınında sıkça geçmişti Juan Pablo Pino’nun adı.

1987 Kolombiya doğumlu genç oyuncu, 1.76 cm boyunda ve 72 kg. Henüz 16 yaşındayken, Kolombiya 1.Ligi takımlarından Independiente Medellin ile ilk resmi maçına çıkan Pino; burada 3 yılda 40 maça çıkıp, 4 gol kaydetmişti. 2006 yılında Paraguay’da düzenlenen Güney Amerika 20 Yaş Altı Şampiyonası’nda Kolombiya U-20 Milli takımındaki performansı sonucu Avrupa takımlarının dikkatini çeken Pino; özellikle Kolombiya’nın Arjantin ile oynadığı maçta, 7 kişi arasından yaptığı asistle tüm dikkatleri üzerine çekiyordu.

Şampiyona sonrası Chelsea, Boca Juniors, Sao Paulo, Udinese, Porto gibi takımların dikkatini çekmişti. Udinese’ye transferi son anda gerçekleşmeyen El Mago, Fransa devi Monaco’nun teklifini kabul ediyor ve Ocak 2007’de henüz 19 yaşındayken Fransız kulübüne imza atıyordu.

Kolombiya U-20 takımıyla 23 maça çıkıp 13 gol kaydeden Pino, 2007’de düzenlenen Copa America’da Kolombiya kadrosunda yer bulamadığı için büyük hayal kırıklığı yaşarken, devre arasında geldiği Fransız Kulübünde 8 maçta forma giyme şansı bulabiliyordu. Sonraki sezonda 18 maçta ve kısıtlı sürelerle forma şansı bulan Pino, devre arasında Belçika’dki pilot takım(!) olarak anılan ekiplerden Charleroi’ye kiralanıyordu. Ocak ayında geldiği Belçika ekibinde sadece 4 maç oynayabilen Pino, burada sakatlıklarla boğuşuyordu. 2 sezon art arda sezon öncesi hazırlıkları kaçırmış olmanın yarattığı sorunları aşmak için Monaco’ya geri dönerken, 2008-2009 sezonunda 18. haftada Valenciennes ağlarına gönderdiği gol, Ligue 1′deki ilk golü oluyordu. O sezonda Pino, 25 maçta 6 gole ulaşarak takımına ciddi bir katkı sağlarken, adından da söz ettiriyordu. Geçtiğimiz yıl 14 maçta 1 asist yapan Pino, özellikle tekniğiyle dikkat çekiyor. Oldukça tempolu bir oyuncu olarak hızı, asistleri ve kendine has futboluyla sokak futbolunun zevkini bize yaşatacaktır. Şutları oldukça etkili olan oyuncunun, Keita’dan boşalan mevkide kendine has futboluyla ayrı bir tat bırakacağı konusunda bir şüphemiz yok. Son iki sezondur yaşadığı sakatlıklardan sıyrılan Pino’nun Galatasaray’da muazzam işler yapacağına inanıyorum.

Sihirbaza, Scoutgs Ailesi olarak “Galatasaray’a Hoş Geldin” diyoruz.


Lorik Cana

Zaman…İnsana, doğaya, canlısına, cansızına, maddesine, maneviyatına katar çoğu zaman. Etkiler, geliştirir, bazen çözer, bazen de çökertir. Futbolu da pas geçmedi elbette. En basitinden tutun; futbolu gittikçe güzelleştirmeye, hızlandırmaya, daha da heyecanlı hale getirmeye çalışanların üretmeye, değiştirmeye çalıştırdığı kurallar. Kuruluşu, düzeni, sistemi, ekonomisi, popularitesi, hepsi birbiriyle ilişkili olarak gelişiyor günden güne. Ancak zamanın saha içine direkt bir katkısı var ki, o da sistemler ve taktikler üzerine muhakkak.

Günden güne topa daha çok sahip olanın ve topun daha çok arkasında durabilenin oyunu oluyor futbol. Ortada libero kalmamış, bek dediklerimizden artık kanat performansı bekler olmuşuz, orta sahamızı baktığımızda her yerde görmek isteriz. Golcüler santrforlardan kanatlara, daha boş alanlara kaymış, arkadan gelenler önem kazanmış. Bu gelişimde de özellikle bir mevkii daha ön plana çıktı. Yeri geldiği zaman savunmanın içinde, yeri geldiği zaman ön liberonun önünde, bazen kanatların içinde, bazen ofansif oyuncuların arkasında kademede, bazen de forvetin yanında. O sistemler savunmaya doğru gelişim gösterdikçe, oyunu her yönde oynayan oyuncular gittikçe daha özel oldu. Önce hepsine ön libero dediler, sonra oyun kurucu, bazen iki yönlü orta saha demek moda oldu, bazen de daha yakışıklısından box to box. Lakin bu çocukların tanımlayıcısı zaman gittikçe veteran bile olsa, değerleri hep arttı. Buyurun…Dünya Kupası 2010. Ön plana çıkan oyunculara bakalım. Schweinsteiger, Khedira, Mesut, Annan, Boateng, Sneijder, Bradley…

Bazen takımları liderini aradı, bazen piresini. Bazıları orta sahadaki ağır ağabeylerinin eksikliğini çektiler, bazen dinamizmden yoksun kaldılar. Kah disiplinlisini, kah yeteri kadar çirkef olabilenini. Sırtı dönük top alabilmesinden, topu iyi saklayabilmesine, dağıtabilmesine, pas kabiliyetine, kaç ciğerli olduğundan oyun zekâsına kadar her şey önem kazandı.

Senelerdir kurulan kadrolara, gelen yabancı oyunculara, yapılan yatırımlara itirazı yoktu kimsenin. Lakin her seferinde bütünü tamamlayan parçalardan birinin eksik kalması, diğer parçalarında ritminin bozulmasını, o yapılan yatırımların karşılığının alınamamasına sebep oldu ne yazık ki. Futbol bütünselliğin ön plana çıktığı bir oyun. Taşlardan birinin eksikliği, eksikliği bile olmasa, sistemle, düzenle çıkışması diğer bütünün işleyişini komple bozabildiği bir oyun. Bu yüzden taktiklerin, oyuncu seçimlerinin ya da eldeki mevcut oyunculara göre doğru taktiği seçmenin önemi büyük.

Kimi zaman kaleci eksik kaldı, kimi zaman stoper. Olan stoperin gönderildiği de oldu. Eldekilere güvenmek zoruna kaldığımız, olmayacak duaya amin deyip, görünüşte uzak kalsakta, ikinci UEFA Kupası zaferini kıl payı kaçırmak durumunda kaldığımız oldu. Alınanların, güvenilenlerin eksikleri gideremeyecek kabiliyette olduğun anlaşıldığı durumlarda. Geçtiğimiz sezonda bunlardan biriydi. Rakipte Ernst, Emre gibi oyuncular varken senin orta sahanda Mustafa Sarp, Barış, Ayhan oynuyordu. Mustafa dinamikti, Barış sertti, Ayhan yeri geldiğinde akıllıydı ama hiç biri o forvet hattına yakışacak derinlikte kabiliyetlere sahip değildi. Takımın en ortası bozulunca, takımında en ortadan bölünmesi beklenecek bir gelişmeydi.

En azından şimdilik, o gedik için, tamam bu sefer oldu diyebileceğimiz bir isim Lorik Cana. Yaşına, yaşına rağmen büyük tecrübesine, hırsına, azmine, yeri geldiği kadar kullandığı çirkefliğine, orta sahada ağır ağabeyliğine, dinamizmine, oyun zekasına, delikanlılığına kadar yukarıda saydığımız ve onu değerli kılabilecek, Galatasaray’ında, taraftarında ciddi anlamda eksiklik çektiği, özlemini duyduğu bir çok özelliğe sahip.



Kısaca tanıyalım, teorik bilgilere bir bakalım. 27 Nisan 1983 Kosova doğumlu Lorik Cana ve Arnavutluk Milli Takımı için oynuyor. Ailesi savaştan kaçıp İsviçre’ye yerleşmiş. O günleri şöyle anlatıyor.

“Kosova’yı anne babam ve kızkardeşimle terk etmek zorunda kaldım. O zaman yedi yaşındaydım. Mülteci olarak İsviçre’ye gittik. En kötüsü de mülteci olduğumuzdan ve savaştan dolayı sekiz yıl boyunca hareket edememiz ve geri dönememiz oldu. İsviçre’de, ailemin geri kalanını ve arkadaşlarımı görememe ihtimalini düşüne düşüne sekiz dokuz yıl kaldım.


Kolay değildi çünkü ne kadar kalabileceğiniz belli değildi. Ama Fransızca öğrendim, iyi bir okula gittim ve iyi çalıştırıcılarla, iyi antreman sahalarında ve rahat imkanlarda futbol oynadım. Evet kolay değildi, ancak iyi imkanlarla yaşama şansı da buldum.


Her zaman aileme, halkıma, ülkeme bir şeyler kazandırmak istedim. Bu benim için hayatımdaki en önemli şey. Benim amacım, benim hedefim. Her zaman zirvede olmalıyım çünkü ülkemin imajı açısından bu çok önemli. Arnavutluk’un pek fazla ünlü vatandaşı yok, bu yüzden benim yapacakların önemli.


Tanrı’ya şükür, savaşta ailemden çok fazla kayıp olmadı. Evlerini kaybettiler, her şeylerini kaybettiler, çok zor zamanlardı. Şimdi durum biraz daha iyi. Ekonomi iyiye gidiyor ama o zamanlar futbol bile oynamak çok zordu.


Bütün bu olanlar bana bu gücümü verdi. Ve nereye gidersem gideyim, bana en iyisini verebilecek enerjiyi. Ülkemdeki insanların, ailemin ve arkadaşlarımın benimle gurur duyduğunu biliyor ve bu gurura layık olmaya çalışıyorum, çalışacağım da. Ailemin normal yaşantısına dönmesi zor oldu. P.S.G.’de ilk genç kontratımdan bu yana onlara para gönderiyorum. Sadece daha iyi yaşayabilsinler diye. Zaten bu işi birde bu yüzden yapıyorum. “

İsviçre’de yaşarken çok önemli bir fırsatı da kaçırmış Cana. Çok genç bir yaşta Arsenal’e denenmeye giderken, İsviçre sınırında vizeleri geçerli olmadığı için geri çevrilmiş.

Hem İsviçre hem de Fransız pasaportu var. İsviçre için teklif gelmesine rağmen, kendisini P.S.G.’de ispatladıktan sonra o ülkesine dönüp onlar için oynamaya karar vermiş. Ülkesinde de yılın oyuncusu seçildiği yıllar oldu ki bu elbette Arnavutluk’un pek futbolcu ihraç etmediğinden de olabilir. Kız arkadaşı da 2008 Dünya Güzeli Kosovalı Zana. Basına da buradan bol malzeme çıkabilir, alıştığımız haber sitelerine, pardon resim sitelerine haber olabilir.

Kariyerine amatör olarak Lausanne Sports ‘da başlamış. 2000-2002 yılları arasında PSG Genç takımında forma giymiş. PSG ‘de ilk maçına 19 Nisan 2003 tarihinde FC Nantes Atlantique karşısında çıkmış. PSG ‘nin başına tanıdık bir isim, Vahid Halilhodziç ‘in getirilmesiyle takımda forma şansı bulmaya başlamış ve o sezon takımıyla Fransa Kupası sevinci yaşarken ligde 32 maça çıkıp 1 gol atmış. Aynı sezon ülkesinde ise Yılın Futbolcusu ödülüne layık görüldü. P.S.G.’deki kariyerinden sonra 2005-06 sezonu başında Olympique Marseille ‘ya transfer olurken dilimize destroyer, yok edici gibi çevrilen Fransızca Le Destructeur lakabını kazanmış. Burada ilk lig maçına 27 Ağustos 2005 tarihinde çıkarken ilk golünü 16 Ekim 2005 ‘de eski takımı PSG ‘ye karşı 1-0 biten maçta atar Cana. 2007-08 sezonu başında Habib Beye ‘nin Newcastle United ‘a transfer olmasıyla Olympique Marseille ‘nın takım kaptanlığına getirilir. Marsilya’da oynarken, o asparagas haberler değil de, ciddi ciddi özellikle birçoğu Premier Lig takımı olmak üzere Avrupa’nın önde gelen bir çok kulübü ile adı anıldı. Hani bu da moda oldu ya, gelin Arsenal takımına olası bir transferini değerlendiren Gunners taraftarlarının dediklerine bir bakalım ;

“Tam olarak aradığımız oyuncu. Her hafta Chelsea’yi, ManU’yu ve Liverpool’u izlediğimde sahada onurlu ve kararlı duruşu ile oyuncular görüyorum. Bize de bu tarz sahada kanını dahi akıtabilecek, cesareti ile örnek olabilecek oyuncular gerekli.”


“Saha içinde yüzde yüzünü veren gerçek bir lider. Hem defansif açıdan, hem ofansif açıdan bizim sorunlu olduğumuz bölgelerde gerek savunması gerekse pozisyon yaratabilmesi açısından değerli bir oyuncu. Önünde oynayan orta sahalar ile üçgenler kurarak, ofansif oyunculara alan açabilecek kadarda zeki.”


“Arsene zaman kaybetmeden Cana’yı almalı. Tam olarak Arsenal’in ihtiyacı olduğu adam. Gücü, dinamizmi ve hem havadan hem yerden defansif kabiliyeti ile gerçekten inanılmaz. Ofansı da orta saha oyuncuları kadar iyi. Yıkıcı doğasından pek çoğunuz şüphe edebilir lakin onun disiplin cezası geçmişi onu temize çıkarmaya yeter.”



Evet, sert diyoruz, ağır abi diyoruz, delikanlı diyoruz ya. Hani geçen sezon Kadıköy’de orta saha oyuncularımızın boğazlarını sıkan, dirsek atan oyunculara hiç beklemedikleri kadar profesyonel bir şekilde cevap verebilecek tarzda koruyucu da bir lider. Nitekim Marsilya’da oynadığı beş sezonda sadece bir kez kırmızı kart gördü Lorik Cana. Ancak o performansına rağmen Lucho Gonzalez transferine kaynak yaratmak için gözden çıkartıldı Marsilya’da. O da, resmi rakamlara göre 5 Milyon Avro karşılığında, o çok istendiği Premier Lig’in, Sunderland’in yolunu tuttu. Menajer Steve Bruce, onun takıma katılmasına en çok sevinenlerdendi şüphesiz.

“O çok değerli bir oyuncu ve onu kadromuza kattığımız için mutluyum. İyi karakterli, çok yönlü, kaliteli, tecrübeli bir oyuncu. Sunderland adına fantastik bir imza oldu.
Marsilya’nın kaptanlığını yapmış, genç olmasına rağmen hem çok tecrübeli hem de çok yetenekli olduğunu biliyoruz. Bu sene taraftarlarımızın seyir keyfini arttıracak bir isim ile anlaştık.”

Ki, Dean Whitehead’in Stoke City ile anlaşmasından sonra Steve Bruce onu hemen kaptanlığa yerleştirdi.

“Bazıları onun yabancı bir oyuncu olduğunu ve yeni olduğunu düşünebilirler. Lakin dilimizi gerçekten mükemmel konuşuyor, iyi bir yaşta, tecrübeli ve hem ülkesinde hem de Marsilya’da kaptandı. Sanırım onu izleyenler beni anlayacak ve onu neden kaptan yaptığımı göreceklerdir.”

Sezon boyunca Premier Lig’de 31 maça çıkan Cana, Sunderland adına kötü geçen sezonda, kötü demeyelim de, beklentilerin altında geçen bir sezonda takımın iyileri arasında gösterildi.

Hayal edilmesi, ikna edilmesi ve sonuçta transfer edilmesi zor bir oyuncu Lorik Cana. Kısa sürede kendini muhakkak Galatasaray taraftarına sevdirecek ve taraftarında “Ey 2000 ruhu” çağrılarına kişisel olarak kesinlikle cevap verecektir. Bütündeki diğer parçalarda yerli yerine oturunca, şüphesiz hem onun anlamı, hem de anlam katacağı diğer oyuncularla takımın verimi gerçekten yükselecektir. Biz kendisine ScoutGS ailesi olarak adam gibi adama, delikanlıya hoş geldin diyoruz.

Kulübümüz, İngiltere Premier League takımlarından Sunderland’in kaptanı ve Arnavut Milli takım oyuncusu Lorik Cana ile anlasma saglamistir.

Lorik Cana’e hoşgeldin diyor, sarı-kırmızı forma altında üstün başarılar diliyoruz.

LORIK CANA

Doğum Tarihi: 27.07.1983
Doğum Yeri: Piriştina-Arnavutluk
Boy: 186 cm
Pozisyon: Defansif Ortasaha
Geldiği Kulüp: AFC Sunderland
Kariyeri: 09/10 AFC Sunderland, 05/06 Olympique Marseille, 02/03 FC Paris St. Germain

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lugano'yu almayız, Stoch ile aynı kefeye koymuyorum ben. Etik davranmamış oluruz, bug abuse gibi birşey. Ama olur da Lugano giderse Fenerbahçe'den yabancı transferi politikası 180 derece değişir, işler bozulur.

Krasic muhtemelen çok bomba yıllık bir ücrete gelecek, Avrupa futbolunun en balon adamı şu an özellikle yazık olacak. Ama olur da Hazard gelirse Fenerbahçe'ye adam sağlam fişekler.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...