Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Başbakan Şimdi de Çevrecilerle Uğraşıyor


sg-1

Öne çıkan mesajlar

Horizon said:
Yani , ülke paranoyalar ile hareket edecekse lütfen uçak ta uçurmayalım her an düşebilir okadar insan ölebilir. Saçma oluyor.

Daha güvenli alternatifi olmayan, Bir kazada ortalama 100 kişinin öldüğü. Diğer toplu taşıma araçlarla karşılaştırıldığında en güvenli yolculuk olan uçak yolculuğu ile. Yıllar içinde binlerce kişiyi kanserden öldüren, binlerce hektar araziyi tarıma elverişsiz hale getiren, binlerce metreküp suyu içilemeyecek ve tarımda kullanılamayacak hale getiren nükleer kazaları aynı kefeye koymak çok mantıklı.

Horizon said:
Yıllar öncesinde nükleer için ben de , bizimkiler beceremezler , sorun çıkar sızıntı olur vs. diyordum kendi kendime. Ama şimdi yıllar sonra teknolojiye ve türkiyedeki teknoloji seviyesine baktığımda gayet ilerlemişiz ve dünya teknolojisini çok yakından takip ediyoruz.

Teknolojiyi ne kadar yakından takip ettiğimiz tartışılır ama insan hayatına verilen değer gayet ortada. Bakınız: Tuzla Tersaneleri ve kot taşlama işinde ölümcül hastalığa yakalanan yüzlerce genç. Böyle bir ülkede kurulacak nükleer santrelde maliyeti düşürmek için es geçilecek güvenlik önlemlerini düşünmek bile istemiyorum.

Horizon said:
Bu yüzden biraz güvenmek lazım. Yapanlar sanki bunun tehlikesini bilmiyorlar mı ? Biliyorlar. Nükleer santralde bir sorun çıktığında bir kaza olduğunda başlarına ne geleceğini bilmiyorlar mı ? Onu da biliyorlar.

Ne olacak ki? Ölüm allahın emri derler geçerler. Tren kazasında sonra "Ölüm Allahtan biz ne yapalım?" demediler mi? Sonra birileri çıkar bizim çocuklarımız köpük partisinde ölmedi nükleer sızıntıdan öldü der şikayetçi olmaz.
Horizon said:
E biraz akıl mantık olunca herşey olması gerektiği gibi yapılır. Vakit olsa da birçok arkadaşın dediği gibi güneş enerjisi , rüzgar enerjisi çok sayıda yeterli miktarda yapılsa. Ama mümkün değil , biz bırakın alternatif enerji ile idare etmeyi kendi enerjimizle idare edemiyoruz ve her geçen gün enerji tüketimi çok hızlı bir şekilde artıyor.

Önce kendi ihtiyacını düzgün bir şekilde karşılayabilmelisin ki sonrasında alternatiflere kademe kademe geçersin. Nükleer şart. Bırakın elektrik sıkıntısının azalmasını , elektrik fiyatlarının düşmesi ile ekonomiye nasıl bir katkı sağlanacağını ve gündelik yaşamımızda nasıl bir fark olacağını düşünün.

Bu adamlar 6 yıldan beri iktidarda. Bu güne kadar kaç tane güneş paneli vb. bir şey dikmişler. Yumurta kapıya dayanınca akılları başına gelmiş?

Merak ediyorum nükleer santraller yapımında bu santrelleri yapacak olanlar, işletecek olanlar ve atıkları saklayacak olanlar ile AK Partililerin yakınlığı incelenecek mi? Bence bunları incelesek neden Nükleeeeer Nükleeer diye tuturduklarını anlarız.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Exodus said:
said:
Ağaçları söküyorlar dediler. İnsanoğluna su getiriyoruz kardeşim. Birşeyler sökülecek tabi.”


Ahah. Uslubuna hastayım başbakanın, hele ki doğru şeyler söylediği zaman. Greenpeace bir zahmet kapasın çenesini. Orta-üst düzey aile çocuklarının elektrik/su/geçim/asgari ücret derdi yok tabii, istiklalde gezip imza toplamak kolay.


dogru, bir tek fabrikator yesil ticaretcilerin var elektrik/su/gecim/asgari ucret derdi.

Bir zahmet sen ceneni kapa da ikile bas git.

Basbakan uslubuyle cahilce konusuyorsun.

Cevrecilerin cok para sahibi ve issiz adamlar oldugundan boyle eylemler gerceklestigini dusunuyorsan,
bir kizilderili atasozunu tekrarlamak istiyorum, ama tayyipin uslubu kadar IQsune de sahip isen anlamayacaksindir belki de:

"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak"
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

MrMarvelous said:
ohyeah çernobil nası oldu bilmeden gelip bıdı bıdı etme burda.

Çernobilde diğer reaktörler kadar güvenli bi rekatördü, çalışanların işi o kazanın sebebi. Açar okursun çok merak ediyorsan detayını...

Ayrıca Uranyum izotopları kullanırı nükleer reaktörlerde, onun tepkime sonrası artığı da plutonyumdur. Onu da TSK atom bombası üretmeye kullanır işte fena mı?

AKP den çok TSK razı nükleer santral kurulumuna neden zannediyorsunuz?


ha o kadar zeki insansiniz ki, Cernobil felaketi asla Turkiye'de olmaz saniyorsunuz.

Isci olumunde dunya birincisi (sayiyla 1, yaziyla bir, ingilizcesi one, almancasi ein) olan bir ulkeden bahsediyoruz.
Iktidarin, Tuzla'daki isci olumlerine "bunlar laiklerin provokasyonu" dedigi bir ulkeden bahsediyoruz.
Hizli Trenle ovunup sonra da yuzlerce insanin olumuyle sonuclanan ihmalin kaynagi iktidara sahip bir ulkeden bahsediyoruz.

Bu ulkede nukleer santral kurulcak da, facia yasanmiyacak? Kulahima anlatin arkadasim. Kimse inanmaz cunku bu komik savlariniza.

Cernobil felaketi ucuz kurtulmus bir felakettir.
O sirada Rusya, komunist yonetimde oldugu icin, bir suru insani olume gonderebildi. Devlet adina bir suru isci, itfaiyeci, saglik gorevlisi, koru korune olay yerine gonderildi. Hemen kaza yerinin ustu gerekli yontemlerle kapatildi.
Bircok kisi sonucu bilmeden gitti oraya, sonra da kaza yerindeki radyasyondan dolayi olduler.
Fakat Rusya bu insanlari feda etmeseydi, santral gerekli yontemlerle kapatilip izole edilmeseydi, cok daha buyuk sorunlara yol acabilirdi.
Buna cernobil cevresindeki insanlarin kanser olmasina ve o neslin sorunlu dogmasina neden olmustu.

Dusunun bir de boyle bir felaketin Turkiyede yasandigini? Burokrasinin yavasligi sayesinde olay yerine bir turlu gidilmez. Gerekli onlemler alinmaz. Santralin ustu kapatilmaz. Cernobilden daha buyuk bir felaketle karsi karsiya kaliriz.

Olmaz mi diyorsunuz?
Sizin gibi kisiler oldukca bu da olur. Hic sasirmam.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacak"


Çok derin. Türkiye'nin enerji problemlerini kızılderili atasözleriyle çözeceğiz herhalde. Starbucks'da arkadaşlarınla frappucino içerken birbirinize böyle atasözleri sayıp başbakan'a "ııyyy ne kadar cahiiil!" demenizi hayal edebiliyorum.

Ülkede enerji problemi var. Nükleer enerji ucuz, verimli ve temiz bir çözüm. İçinde "nükleer" kelimesi var diye sansasyon yaratmak eğlenceli olabilir ama her gün sıkıntısını çeken milyonlarca insana haksızlık.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Exodus said:
Hırs şöyle ki, her ne kadar sen ben enerji sıkıntısı çekmiyor olsak da, ülkenin çok büyük bir kısmı enerjinin pahalı olması nedeniyle sıkıntıya giriyor. Elektrik faturası değil sadece bu sıkıntı, her türlü alışverişin maliyeti artıyor, ve yoksulluğun bu kadar hayvani olduğu bir ülkede bu ciddi bir sorun.


yani insanlar radyasyondan olunce, cocuklar uc kollu 8 parmakli dogunca, ormanlar tamamen yokolunca, sular icilmeyecek kadar zararli hale gelince, tum hayvanlar telef olunca,
biz yoksulluk sorunumuzu halletmissek,
hic birsey olmayacak,
hersey gulluk gulistanlik olucak.

bu mudur yani?

greenpeace'i hafife aliyorsunuz anladim da, fakir edebiyati getirip doganin yokolmasini nasil bu kadar onemsiz getiriyorsunuz o is cok komik.

yoksulluk var diyorsunuz iyi guzel, ama tut ki yoksulluk sorununu cozdun, bu adamin icecek suyu kalmadigi zaman gene halk yoksulluk sorununa batmayacak mi?

ha yok, 3 kollu cocuklarimiz cok zengin olacak, suyunu artik yurt disindan getirtir diyorsan,
kolay gelsin diyorum ben de sana, iyi yolculuklar...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
yani insanlar radyasyondan olunce, cocuklar uc kollu 8 parmakli dogunca, ormanlar tamamen yokolunca, sular icilmeyecek kadar zararli hale gelince, tum hayvanlar telef olunca,


İyide, böyle birşey olacağı kesin olmaktan çok uzak, hatta çok çok düşük bir olasılık.

Nükleer enerjiyi icadından beri kullanan ABD'deki en büyük kaza, Three Mile Island "faciası" toplam SIFIR kişinin ölümüne ve SIFIR kişinin radyasyonla ilgili sağlık problemi yaşamasına neden oldu. "Facia" yüzünden en çok radyasyona maruz kalan insan bir röntgen kadar etkilendi. Ülkede 100+ tane nükleer santral var ve tıkır tıkır işliyorlar 50-60 yıldır. Fransaya, Almanyaya, İsveç'e, İngiltere'ye bak, kayda değer hiçbir nükleer kaza olmadı bu ülkelerde.

Olan en büyük kaza çernobil, o da tamamen sovyetler birliğinin santralin bakımını yapmaması, yenilememesi, önemli prosedürleri gözardı etmesi yüzünden olan birşey. Bugün Türkiye'de kurulacak bir nükleer santral sadece ülke içi denetime değil, sovyetler birliğinde olmayan uluslararası denetime de tabi olacak.

Ormanların yokolması, suların içilememesi falan demişsin ama (daha önce de açıklandığı gibi), nükleer atıkların depolanması için özel yeraltı merkezleri kuruluyor. Çevreye en ufak bir zararı dokunmuyor yani. Gidip de ormana dereye gömmüyorlar bu atıkları, çok dikkatli bir şekilde yeraltında saklıyorlar. Yine uluslararası denetime tabi birşey.

Şu anda en gerçekçi, en temiz, en güvenli ve en ucuz enerji kaynağı nükleer enerji. Gönül ister ki rüzgar enerjisi kullanabilelim ama gerçek şu ki dünyadaki bütün rüzgar türbünleri dünyanın toplam enerji ihtiyacının 1%'ini karşılamıyor. Avrupa'daki rüzgar türbünlerinin yarısının bulunduğu Almanya'da bile enerji ihtiyacının 4.8%'ini karşılıyor. Gerçekçi bir çözüm değil rüzgar/güneş. Belki 100 yıl sonra olur ama 100 yıl sonrasını gereksiz yere beklemek demek 3-4 kuşağı enerji açlığına mahkum etmek demek. Hele ki elimizdeki gerçekçi kaynak zaten temiz ve ucuzken.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Exodus said:
Çok derin. Türkiye'nin enerji problemlerini kızılderili atasözleriyle çözeceğiz herhalde. Starbucks'da arkadaşlarınla frappucino içerken birbirinize böyle atasözleri sayıp başbakan'a "ııyyy ne kadar cahiiil!" demenizi hayal edebiliyorum.


ne kadar bilgisiz, ilgisiz, cahil, azzekali oldugunu bu postla kanitlamis oldun. tebrikler. yilin en dusuk IQlu adam odulu goes tooo... Exodus!

Cevre probleminin starbucksa giden zengin kesminden ibaret oldugunu dusunmen,
senin olayin vahametini kavrayamamis oldugunu gosteriyor.

Ancak Starbucksa giden kitle olarak gosterdigin kisilerin, AKPyi ve nukleer santrali savunan esas kisiler oldugunu gormezden geliyorsun.
Cunku Nukleer Santral isi para isidir. Ve paraya doymayan insanlar da senin tasvir ettigin Starbuck kesimidir.

Simdi burda sanki fakirleri koruyormus gibi trip cekiyorsun millete.
Ama radyasyon alip basini gittiginde, tum ormanlar kesildiginde, tum sular kirlendiginde, bundan en cok zarar goren "starbuck mudavimi" degil, o sozde savundugun fakirler olacaktir.

Starbucksa gidenler zaten parayi gommus kisilerdir. Oglunun sunnetini 3 gun 3 gece yapcagini soyleyen, f-16da evlendireceigini soyleyen yesil ticaret zengini olmus rahat insanlardir.

Sozde fakirleri ve ulke ekonomisini savunur vaziyette nukleer santralleri savunuyorsun.
Ancak bir nukleer felaket yasadigimizda yurtdisina ilk kacacak olanlar zaten bu nukleer santralden parayi gommus starbucks mudavimleridir.
Bu felaketten en cok zarar gorecek kisiler de o senin sozde savundugun fakirler olacaktir.

Cevre problemi sadece "menopoza girmis Greenpeace teyzeleri" sorunu degildir.
Bu fikre bilgisizliginden girmissin. Buyuk ihtimalle AKP medyasi sana bu yanlis fikri kazandirmis.
Oysa konuyla ilgili ve bilgili biri olsan, cevre problemiyle ilgilenilmesinin en cok fakirlere yarar saglayacagini bilirdin.

Zengin insanlarin zaten kirlenmemis su icme, kirlenmemis hava soluma, kirlenmemis toprakta yasama luksu var.
Ancak fakirler kirlenmis su icme, kirkenmis hava soluma, kirlenmis toprakta yasamak zorunda.
E bu kirlilik direk sagliga zarar olacaktir.

Insanin cani mi daha onemli?
Yoksa insanin parasi mi daha onemli?

Gerci kizilderili atasozuyle tassak gecerek nasil bir insan oldugunu kanitlamissin, yukarda yazdiklarimi anlamani beklemiyorum.
Kesin bu yazdiklarima da yumurtlayacagin bazi sacma sozler olacaktir.

Paraya tapmaya devam.
Dolarlari sayarsin insallah.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
Ama radyasyon alip basini gittiginde, tum ormanlar kesildiginde, tum sular kirlendiginde, bundan en cok zarar goren "starbuck mudavimi" degil, o sozde savundugun fakirler olacaktir.


Böyle birşey olma ihtimali yok gibi birşey ama.

TÜM ORMANLAR KESİLECEK
(Nasıl kesecekse nükleer santral)!

TÜM SULAR KİRLENECEK (Atıklar sulardan uzak saklanıyor ama?)!

Çok sansasyonel, ama bilimsel en ufak bir desteği yok söylediklerinin. Eminim ki 18 yaşındaki kızlar bu duyarlılığını duyunca havalara uçuyorlardır heyecandan, ama nükleer enerji konusunda gerçek ne yazık ki çok daha heyecansız ve basit. Temiz bir enerji kaynağı, atıkları rahat bir şekilde saklanabiliyor, çevreye bir zararı yok ve NÜKLEER FACIA (AMAN ALLAHIM!!!) olma ihtimali -tarihsel olarak kanıtlandığı şekliyle, ve bilimsel olarak gösterildiği şekliyle- minimal.

Senin mantık dışı sansasyon hevesinin faturasını ödeyenler de ülkedeki kalan herkes oluyor. Daha yüksek enerji maliyetleri, daha yüksek tüketim maliyetleri, daha düşük hayat kalitesi.

Ama ne olacak canım?! ORMANLARIN HEPSİ KESİLECEK! BÜTÜN SULAR KİRLENECEK!!! DÜNYANIN SONU GELDİİİ! (Yalan)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ya konuya ne kadar saçma açılardan yaklaşıyorsunuz. bu işin bir hesabı kitabı vardır, şu seneye bu kadar şu kadar elektrik üretmemiz lazım, şu kaynaktan üretirsek bu kadar mal olur, bu kaynaktan üretirsek şu kadara.

ayrıca çevre falan diyip duruyorsunuz; ama hidroelektrik santralleri de anasını ağlatıyor çevrenin. toprağı bırak iklimi bile etkiliyor. böyle de bir durum var yok değil. rüzgar ve güneş enerjisinin geleceği olabilir ama şu anda gerçekçi yaklaşımlar değil.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

exodus

ciddi anlamda AKP milletvekili yada gençlik kolundan oldugunu düşünüyorum. Başka kimse bu kadar desteksiz atamaz.

ÇOK TEMİZ-ÇOK GÜVENLİ- EN İYİ

o yuzden almanya kapıyor 2020 yılına kadar nükleer santrallerini deil mi..

daha fazla post atmayacağım bu konuya. ne zaman aklı başında biri , absolute gibi, cvp yazar realist olarak o zaman dahil oluruz yine. hadi kal sağlıcakla Polyanna exodus
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bu arada paso nükleer kazalar gerçekleşiyor. mini boyutlarda olduğu için çernobil gibi anlatılmıyor ama bir çok nükleer kaza var. büyük bir kısmı neyse ki en fazla gaz boşaltılması ile hallediliyor. (bölgedeki halka uzun vadeli etkilerini inceleyen yok ne de olsa) neyse ki büyük olayların meydana gelmesine yeni nesil santraller sebep olmuyor. ancak atık yönteminin çocuk oyuncağı gibi gösterilmesi yanlış. o bayağı dert, sıkıntı..

o kadar kolay olsa ülkeler atıklarını başka ülkelere yollamaya kalkarlar mıydı? almanya trenle yollarken bi kaza olmuştu, sızıntı.. bi de uruguay mı paraguay mı ne oraya bi yere yollamıştı amerika da yolda yine sızıntı olmuştu. ingiltere de ülke içi nakilde sızıntı olmuştu. +2000lerde..

kısaca atık yönetimi öyle anlatıldığı gibi kolay iş değil.

amerikadaki kazaların raporları için nrc sayfalarına bakın. gerekli bilgiler, raporlar var orada.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
o yuzden almanya kapıyor 2020 yılına kadar nükleer santrallerini deil mi..


Phase-out politikalarının değiştirmeyi düşündüklerini ve değiştirmeleri gerektiğini 5 sayfa önce yazdık. Bidaha copy paste edeyim o yeri;


Fuelling the dispute within the grand coalition government, a January 2007 report by Deutsche Bank warned that Germany will miss its carbon dioxide emission targets by a wide margin, face higher electricity prices, suffer more blackouts and dramatically increase its dependence on gas imports from Russia as a result of its nuclear phase-out policy, if it is followed through. Unless adjustments are made to the shutdown timetable which was passed into law, four large reactors (which started up 1975-77) totaling almost 4 GWe will be shut down by the end of 2009. The Economy Minister and utility owners called for urgent review of the policy. The Bank estimates that 42 GWe of new generating capacity will need to be constructed by 2022 if shutdowns proceed.


said:
daha fazla post atmayacağım bu konuya


Oh be.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Esas konuya dönersek, Hayrettin Karaca da başbakana cevap vererek değerli vaktini boşa harcamış.
Koskoca başbakan boş gezenin boş kalfası bi çevreciyi dinleyecek değil ya.

ntvmsnbc said:
Karaca markasını yaratan, daha sonra TEMA’yı kurarak iş adamlığını bırakan ve Türkiye’de erozyonla mücadele için çalışan, çok sayıda çevre ödülünün sahibi Hayrettin Karaca, çevrecilerle ilgili sözlerine gücense de, “Başbakan’ın yaptığı büyük bir iyiliktir” diyor: “Çünkü Başbakan’a da çevre nedir anlatma imkanı bulduk şimdi.” İşte, Karaca’nın NTVMSNBC’nin sorularına verdiği yanıtlar:

BAŞBAKAN’IN YAPTIĞI BÜYÜK BİR İYİLİKTİR
Başbakan’ın çevrecilere ilişikin algısını çevreciler nasıl değerlendirdi?
Başbakan iyi ki böyle söyledi.

Neden?
Çünkü çevre sorunları gündeme geldi. Bu, Başbakan’ın yaptığı büyük bir iyiliktir. Çünkü Başbakan’a da çevre nedir anlatma imkanı bulduk şimdi.

Daha önce çevre sorunlarını Başbakan’a anlatmak için imkan bulamamış mıydınız?
Bulsaydık herhalde sayın Başbakan böyle söylemezdi, bizi aylak gezdirmezdi. “Ben bu işin daniskasıyım” demezdi. İyi ki söyledi, ona çok teşekkür ediyoruz. Ben bunu şaka olarak söylemiyorum. Ben Başbakan’ın bu çıkışlarıyla hiç olmazsa çevre sorunlarının gündeme geldiğini düşünüyorum.

BOŞ ZAMANIMIZI DEĞİL HAYATIMIZI VERDİK BİZ BU İŞE
Nasıl değerlendireceksiniz bu imkanı?
Başbakan ne derse desin, bugün Türkiye’nin çevre sorunları vardır. Dünyanın çevre sorunları vardır. Burada siyasi güçlere bir görev düşüyor mu diye, belirli kuruluşlar, çevre sorunlarına bugüne kadar ne düzeyde ilgi duydular? Çevre sorunlarıyla ilgilenen, bu konuda kendilerine değişik görevler vermiş bir sürü vakıf, dernek var. Bunlara “Aylak geziyorsunuz” diye; Başbakan affetsin ama çocukça diyeceğim bir yorum... Çevreciler sanki başıboş geziyor. Boş zamanımızı değil, hayatımızı verdik biz bu işe. Başbakan’ın böyle değerlendirmesi doğru değil. Ama şimdi biz birbirimizi şikayet ederek ve azarlayarak çevre sorunlarını çözemeyiz... O halde sayın Başbakan’dan rica ediyorum. Hükümetle, bakanlıklarla bir temasımız mı olur; yoksa Başbakan’ın başkanlığında Türkiye’nin çevre sorunları nedir diye bunları tartışacağımız bir platform mu yaratırız... Bunları düşünürüz. Ama artık Türkiye’nin çevre sorunlarıyla ilgili Başbakanımızın bir bilgilenmeye, bilgilendirmeye ihtiyacı olduğunu gördük.

BAŞBAKANIMIZIN ANLAMAYACAĞI BİR SORUN DEĞİLDİR BU
Yol yapmak çevre sorunu değildir. Ağaç dikmek çevre sorunu değildir. Bunları Başbakanımız’a anlatırız. Başbakanımızın da anlamayacağı bir sorun değildir bu. Örneğin Türkiye’nin çevre sorunları saymakla bitmez ama bugün en tehlikelisi, kuraklığın getirdiği ve onun sonucu olan bir gıda güvencesidir. Gıda güvencesi bugün bir sorundur. Hükümetlerin, gıda güvencesini artık -bunun şakası kalmadı, bu çocuk oyuncağı değil- ciddiye alması lazım. Kendi kendini besleyen bir ülke olabilme şansını kaybetmememiz lazım. Türkiye’nin alması lazım gelen tedbirler var. Benim bir TEMA Vakfı müktesibi olarak toprağa, erozyonla Türkiye’nin kaybettiği topraklara sahip çıkan, bunun hallolması için 20-25 senedir mücadele eden bir vakfın kurucusu olarak söyleyeceğim çok şey var. Çoook... Çook söyleyeceğimiz şey var. Başbakan bunu çok iyi yapmıştır. Hakikaten, ciddi olarak söylüyorum; Başbakan’ın bu yaptığı bir hizmettir. Bir kapı açılmıştır artık. Bize bu kapıdan girip, karşılıklı oturup Türkiye’nin çevre sorunu nedir, var mıdır yok mudur, bunu tartışmak imkanını sağladı. Başbakan bunu kabul ederse tabii. Biz bunu zorla yapamayız.

BEN BAŞBAKAN’I KUTLAMAYA CANI GÖNÜLDEN HAZIRIM
Hayrettin Bey, bu konuda sıcağı sıcağına, somut olarak nasıl bir girişimde bulunmayı düşünüyorsunuz?
Savunmaya geçerek çare bulamayız biz buna. Çevre sorunu ciddiyse oturur konuşuruz. Başbakanımızın yapacağı çok büyük hizmetler vardır, bu hizmetleri yaparsa tarihe geçer. Biz de onu kutlarız, tebrik ederiz. Ben Başbakan’ı kutlamaya, tebrik etmeye canı gönülden hazırım. Benim sorunum Başbakan değil. Benim sorunum Türkiye. Gidiyoruz, haberimiz yok.

BAŞBAKAN’A ANLATMAMIZ LÂZIM
İş adamı iken işlerinizi bırakıp bu işe soyunmuşsunuz. Boşta gezen bir çevreci değilsiniz.. Sizin bir çevreci olarak sorununuz Türkiye ise... Başbakan bunu bir sorun olarak görmüyor mu?
Bak şimdi; burada erozyonla mücadele için medyadan gördüğümüz destek yetmedi. Yetseydi şayet, Türkiye’nin sorunu olmazdı. O halde, peki şimdi en büyük sorun Başbakan’ı azarlamak, Başbakan’ı kabahatli çıkarmak için konuşmalar yapmak, beyanatlar istemek değil. Şimdi artık çevre sorunlarını, Başbakan’ı ikna edebileceğimiz, yalnız hükümetler tarafından değil, halkın desteğini alabileceğimiz bir olay olarak getirmemiz lazım. Gönüllü kuruluşlara ihtiyaç var. Bizim bunu Başbakan’a anlatmamız lâzım. Bırakın kavga etmeyi... Başbakan’a sataşmakla, onu kabahatli bulmakla bir yere gidemeyiz. Ama bu Başbakan’ın yaptığı çok iyi olmuştur. Hiç olmazsa basın bunu olumlu tarafından gündeme getirsin, ne olur... Bunun peşini bırakmayın; erozyonla mücadelenin peşini ne olursunuz bırakmayın...

BAŞBAKAN SÖZLERİYLE BENİ GÜCENDİRDİ
Toprakların canına okunmuş. Yani bu dünyanın sonu; yalnızca Türkiye’nin sonu değil... Açlık hiçbir şeye benzemez. Yarın, beş-on sene sonra dünyada ihtiyacının üzerinde tahıl üretebilen üç ülke kalacak; Amerika, Arjantin, Avustralya... Bunlar sana buğday vermezse aç kalırsın. Ve yuları takarlar boynuna, seni istedikleri yere götürürler. Seni esir alırlar. Bu açlığın nasıl geleceğini bilmiyoruz, okumuyoruz biz. Başbakan sözleriyle beni gücendirdi, hakikaten gücendirdi. Benim kalbimi kırdı. Ben de bir vatandaşım. Bu beni de etkiledi. Çevreyle uğraşan bir vakfın üyesi olarak ben de alındım doğrusu. Ben boşta gezmiyorum. Çok gücendim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
o kadar kolay olsa ülkeler atıklarını başka ülkelere yollamaya kalkarlar mıydı? almanya trenle yollarken bi kaza olmuştu, sızıntı.. bi de uruguay mı paraguay mı ne oraya bi yere yollamıştı amerika da yolda yine sızıntı olmuştu. ingiltere de ülke içi nakilde sızıntı olmuştu. +2000lerde..


Bildiğim kadarıyla nükleer atıklar taşınırken hayvani kasketler içerisinde taşınıyorlar. Devrilmeyi falan bırak, kaza olsa yangın çıksa yine sızıntı yapmayacak kasketler. NRC'nin sayfasında raporu var hatta;

said:
The results of this evaluation also strongly indicate that neither spent nuclear fuel (SNF) particles nor fission products would be released from a spent fuel transportation package carrying intact spent fuel involved in a severe tunnel fire such as the Baltimore tunnel fire. None of the three package designs analyzed for the Baltimore tunnel fire scenario (TN-68, HI-STAR 100, and NAC LWT) experienced internal temperatures that would result in rupture of the fuel cladding. Therefore, radioactive material (i.e., SNF particles or fission products) would be retained within the fuel rods.
There would be no release from the HI-STAR 100, because the inner welded canister remains leak tight. While a release is unlikely, the potential releases calculated for the TN-68 rail package and the NAC LWT truck package indicate that any release of CRUD from either package would be very small - less than an A2 quantity.


Diğer ülkelere göndermeleri normal. Yeraltına gömmek veya tekrar işletmekten daha ucuza geliyorsa göndermemeleri saçma olurdu. Hiçkimse çıkıp da "yok olmaz bu bizim nükleer atığımız vermeyiz kimseye" demez açıkcası. Ekonomik bir çözümdür, ama bence (maliyeti daha fazla da olsa) yer altına gömmeleri lazım.

Ama olay şu ki, gerektiğinde bu atıklar tamamen izole edilebiliyorlar çevreden. Termik santralin verdiği karbonmonoksit gibi değil yani. Şu an nükleer atığın geri dönüşümü için projeler var, üstüne bide bunları uzaya atalım projeleri var (biraz uzak gerçi). Çerveye etkisi sıfırlanabilecek bir enerji kaynağı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Elektriksiz yaşayın dumanla haberleşin.

Herşeye muhalefet WIN.

Madem çok biliyorsunuz şu an bizi kurtaracak yegane çözümü öner sürün bakalım. Neyseki burda saçma sapan konuşanların dedikleri ile olmuyor bu işler. Nukleer santral kurulucak ve memleket adam gibi bir enerji kaynağına kavuşacak.

Bunu istemeyenlerin de elektrik faturalarına yansıyacak. Sİze yansımasa da kendinize rüzgardan enerji üretseniz.

Millet bir anda çevreci kesildi yahu. Sİz çevre için nelere özen gösteriyorsunuz günlük hayatınızda ? Yerlere çöp atmamak , çöplere atılmaması gereken kağıt , plastik vs. bunun gibi şeyleri ayrı poşetlerde toplamak ?

Çakma çevreciler FTW!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bırakın kavgayı, kendini bilmez imam-futbolcu başbakanın yaptığı zavallı yorum yüzünden birbirinizi kırmaya değmez.




Başbakan Erdoğan çevrecilere neden kızıyor?


Ve sonunda Türkiye’deki çevreciler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından (hayatta) “yapacak ele avuca gelecek bir şeyi olmayan, boş vakit değerlendirmek için bu işi yapan” bir grup olarak tasnif edilmiş bulunuyor. “İşsiz, güçsüzler işte, ne yaparsınız...” demek istiyor...
Başbakan Erdoğan’ın bu sözlerinin “çevreci” olarak sınıflandırdığı kişileri aşağılayan, onları hafife alan, bu yoldaki çabalarını değersiz gören bir bakışı yansıttığı aşikâr.
Yalnızca eylemci-aktivist çevrecilerin değil, aynı zamanda çevre konusunda duyarlı davranan, bu bilinci güçlü tutmayı dünyaya bakışının önemli bir parçası yapan her vatandaşın üzerine alacağı, rahatsızlık duyacağı bir çıkış bu.
Neden çevre konusunda duyarlı olmamız gerektiği konusunda burada gerekçelere girecek değiliz. Ama insanoğlunun üzerinde yaşadığımız gezegene verdiği tahribatın yıkıcı sonuçlarının ortaya çıkmasıyla birlikte artık dünyanın her ülkesinde küçük çocuklar bile çevreci olarak yetişiyorlar, kendilerini çevreci olarak tanımlıyorlar.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda demokrasiye sahip çıkmakla çevreye sahip çıkmak artık eşdeğerde kavramlar.

DOĞU’YA ÖZGÜ BİR LİDERLİK TARZI
Ancak bugün üzerinde durmak istediğimiz konu, neden çevreci olmamız gerektiğine ilişkin gerekçeler değil. Konumuz, Başbakan’ın çevrecilere ilişkin görüşlerini açıklarken başvurduğu üslup ve bu üslubun gerisinde yatan demokrasi anlayışı ve bu anlayışın türevi olan liderlik tarzı... Burada üslup, içeriğin çok üstünde bir anlam taşıyor.
Başbakan, televizyonda izlediğim kadarıyla, hem cuma, hem de pazar günü bu konudaki görüşlerini son derece sert, hırçın bir üslupla ifade etti. Söyleminde, hedef aldığı kesimlere tepeden bakan, onları azarlayan bir ton hâkimdi. “Ben adama lafı böyle oturturum” anlayışını yansıtan bir esip gürleme hali vardı konuşmasında.

ELEŞTİRİYE TAHAMMÜL EŞİĞİ DÜŞÜNCE
Bu, kuşkusuz, AB demokrasilerinden çok Doğu’ya özgü bir liderlik anlayışının dışavurumu olmalı.
Galiba bu üslubun gerisinde Başbakan’ın farklı görüşlere tahammül eşiğinin bir hayli düşük olmasının da rolü bulunuyor. Erdoğan’ın eleştiriden hoşlanmadığını biliyoruz. Son seçimde yüzde 47 oy almasının verdiği mutlak iktidar duygusu, bu eşiği biraz daha aşağı çekmiş olabilir.
Memleketi Rize’de derelerin üzerinde santral yapmaya karar verdiyse, bazı vatandaşların bunu protesto etmelerini kabullenemiyor. Onun eseri olan bir şeye bazı insanların çıkıp “hayır” demesi tepesinin atması için yeterli oluyor ve hele kalabalıkların önündeyse kendisini bırakıveriyor.

DEMOKRATLIĞIN GEREĞİ
Oysa AB’deki mevkidaşlarının çoğunun çevre konularında her gün bu tür protestolarla karşılaştığını, bunlara tahammül etmeyi hükümet yönetmenin artık bir parçası olarak kabullendiklerini fark etmesi gerekiyor.
Türkiye bir demokrasiyse, iktidarın yaptığı bazı tasarruflardan rahatsızlık duyan, icraatı ile mutabık olmayan insanlar da bulunacak. Sayın Başbakanımızın müsaadeleri varsa, bu vatandaşlarımızın, şiddete başvurmadıkları, hakaret etmedikleri sürece görüşlerini bir şekilde ifade edebilme imkânına sahip olmaları gerekir. Demokratlık, vatandaşların bu özgürlüklerine de sahip çıkmayı gerektiriyor.

YAPICI DİYALOG VE UZLAŞI RUHU MU?
Bir nokta daha var. Başbakan çevre konusunda duyarlığını anlatırken, “Çevrecinin daniskası benim” diyor. Burada da her seferinde kendisini merkeze koyan, her şeyin “en” olan formatını kendisine atfeden bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Her şeyin en iyisini Başbakanımız bilir. Çevrecilik mi yapılacak, tabii onu da en iyi Sayın Başbakan bilir, gibi...
Bunun “Komünizm mi lazım, onu da biz getiririz icabında” gibi versiyonlarını geçmişte tek parti döneminde yaşamıştık.
Başbakan Erdoğan’ın çevrecileri hedef alan son çıkışının, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn’in Türkiye’de AB reformlarının hayata geçirilebilmesi için “uzlaşı ruhu ve yapıcı bir diyalog” çağrısında bulunduğu bir döneme rastlaması da ilginç bir tesadüf.
Belki de Başbakanımızın uzlaşı ruhu ve yapıcı diyalogdan anladığı budur.


Sedat Ergin
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Öncelikle bir kaç teknik bilgi verelim.

Rüzgar enerjisinin maliyeti 3 ila 8 €/cent arası değişmektedir ki bu nükleerin çok altındadır.

Almanya'nın elektrik ihtiyacının geçen yıl %7'si rüzgardan karşılandı. 2020 yılı için yapılan planlara göre bu oran %25'e çıkacak. Bugüne rüzgar enerjisi hep planlananın çok üstünde büyüdüğünden bu rakamın 2020'de %30'ların üstünde olması bekleniyor.

2010 yılına kadar AB’de kurulu rüzgar santrali hedefi 70GW, 2020 hedefi 180 GW dır. 1997 yılında 2010 hedefi 40GW iken 2000 yılında 60GW’a 2003’de de 70GW’a çıkartılmıştır. 2005 sonunda AB ülkelerinde kurulu güç 40GW’a ulaşmıştır ki bu 2010 hedefidir.

Başka ülkelere bakacak olursak örneğin İspanya'nın elektrik üretiminin %10'u rüzgardan. Danimarka'nın ise 2006 yılında %20sini rüzgardan karşılıyordu.

İşin daha güzel tarafı bu santrallerin maliyeti nükleerin çok altında, nükleere yapılan onca sübvansiyona rağmen. Şayet nükleere yapılan bu sübvansiyonlar rüzgara yapılsa idi şu an maliyetler çok daha aşağılarda olacaktı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Çakma" çevrecilermiş. Peh. Çevresinin "çakma" insanlar yüzünden berbat edildiğinin/edileceğinin farkında olan ve korumak için çaba gösteren aktivistler çakma olmuş. Ne biçim dar ve sığ bi yapının ürünü bu anlayışlar. Bi de demokrat geçinenler yapıyor bunu.

Utanmak lazım birazcık. Çevrecilere çakma derken umarım kendilerinin de bazı çakma demokratlıklarının ya da "çakma" anlayışlarının farkına varıyorlardır.

Vay be. "Çakma" çevreciymiş. Helal valla.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...