Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Cumhuriyet Değerlerine Neden Sahip Çıkmalıyız?


Öne çıkan mesajlar

Mesaj tarihi:
Gelen sıcak para açıklara gidiyor hani 4 yıldır elektrige zam yapmadık vardı işte o sıcak para o elektrige harcandı sonunda da patladı ve %30a varan zam oldu.
Mesaj tarihi:
sir said:
bone said:
ekonomimizin dış devlet ekonomilerine bağlı olmaması lazımdır


oh, please..80 yıl içinde dünyada finans öyle bi değişti, bütün ülkelerin ekonomileri öyle bi içiçe girdi ki abd'deki ufak bi kriz çin'i etkiler hale geldi, ve de vice versa. sen dış ticaret yapmak istiyosan, senin ekonomin de diğer devletlerin ekonomisine bağlı olucak, lamı cimi yok.

bu cumhuriyet "devletçilik" temeli üzerine kurulmuştur ve bu temel özal döneminden başlayarak yavaş yavaş terkedilmiştir. dünya ise, o modeli bizden çok daha önce terketti, devleti küçültmek için elinden geleni yaptı, serbest piyasaya, rekabete olabildiğince önem verdi..mesela (abd hariç)silahlanmaya yatırım yapmak yerine teknolojiye, üretime yatırım yaptı adamlar, bunun en güzel örneği de japonya.

1980 öncesine baktığımızda şahane bi ekonomik tablo mu görüyoruz? hayır. ekmek kuyrukları, petrol krizleri, ambargolar, buhranlar görüyoruz. şu anda da şahane bi ekonomik tablomuz var diyemem, ama geçmişe oranla çok daha iyi bi yerdeyiz ve "büyüyen ülkeler" arasındayız. ayrıca internetimiz, cep telefonumuz, televizyonumuz, oyunlarımız, bu forumumuz bile kapitalizm sayesinde var. evet kapitalizm haksızlıklarla ve eşitsizliklerle geliyo, yozlaşmayla ve sömürüyle geliyo ama devletçi veya sosyalist bi düzenin asla sağlayamayacağı olağanüstü avantajlarla da geliyo.

hiçbi ekonomik model yoktur ki "sermaye" olmadan ülkenin ekonomisini "şahane" ediversin. ve bi ülkenin gerçek sermayesi de işgücü ve doğal kaynaklardır. bu işgücünü kullanabilmen için iki şey gerekiyo, birincisi yatırım, ikincisi siyasi istikrar. siyasi istikrar olmadan para akışını garantileyemiyosun. para akışı olmayınca da yatırım yapamıyosun, e o zaman da istihdam imkanın kısıtlı oluyo haliyle.

çin'i bu duruma getiren şey "üretim" adı altında "sömürü"dür. çin'de bugün dünyanın en vahşi kapitalizmi uygulanıyo bone. işçiler köle gibi çalıştırılıyo, çocuklar bile fabrikalarda sürünüyo, üstelik komedi rakamlara..çin'in bugün uyguladığı model, demokrasinin olmadığı bi kapitalizm. ve evet bu sayede güçleniyolar. ama biz çin'i örnek alacaksak, şu sosyal güvenlik yasa tasarısı tarzı şeyler karşı çıkmamamız, işçiyi daha da sömürmemiz gerekir, burda vahim bi paradoks var yani..

burada "bağımsızlık" tanımını doğru yapmak gerekiyo. evet, bi ülke kendi kararlarını kendisi vermeli, ama bu kararların uluslararası hukukta bi yansıması olmazsa, meşruiyetten nasıl emin olacağız? "bizi yönetenler doğruyu bilir" diyip geçecek miyiz? ya da "ülkeyi kuranlar doğruyu bilir" diyip, uluslararsı hukukla karşılaştırma yapmayacak mıyız? bugün dünya çok farklı şeyleri tartışıyo, artık meşruiyet elde etmek için güçlü olmak yetmiyo, "adil" de olmak gerekiyo.

bugün ABD bağımsız bi ülke di mi? ama başımızın belası olması, "gereğinden fazla bağımsız" olmasından kaynaklanıyo, çünkü adamlar uluslararası hukuk, BM kararları falan dinlemiyo, direk dalıyo ve bi yaptırımla da karşılaşmıyo. bugün zimbabwe de bağımsız mesela, ama o ülke halkını nası eziyo mugabe? enflasyon kaç haneli rakamlarda? burada bi insan hakları ihlalinin olması bizi hiç mi alakadar etmez, onlar bağımsız diye saygı mı duyalım? abd'ye kafa tutuyo diye gurur duyduğunuz küba veya venezuela'ya bakın, insan hakları ihlallerinin türkiye'dekinden bile fazla olduğunu göreceksiniz. iran keza aynı şekilde. kuzey kore de bir başka "bağımsız" örnek..

o yüzden bir demokratik "norm" tutturmadan, halkın tamamının devletle ve birbiriyle nispeten barışık olmasını sağlamadan elde ettiğin bağımsızlığın bi manası olmaz. bu cumhuriyet, toplumdaki bir çok kesimi "küstürecek" bir söylemle kuruldu, netekim küstürdü de. halka söz hakkı, bişeyleri değiştirme insiyatifi vermedi, aksine sadece baskı kurdu, teftiş etti, ceza kesti ve yargıladı. bu "cumhuriyet değerleri", otoriter bir yönetim anlayışının yeri ve zamanı geldiğinde terkedilmemesi yüzünden hiçbi zaman uygulamaya konamadı.

demokrasi 4 yılda bi sandığa gitmekle olmaz. halkın her daim yönetimde söz hakkı olucak, bunun için de yerli veya yabancı STK'lar, uluslararası hukuki normlar ve standartlar mümkün olduğunca yaygın bi biçimde uygulanmalıdır.

insanını ezersen, haklarını kısıtlarsan, onlar da bu ülkenin kalkınması için çalışmaz, kendi yolunu bi şekilde bulur, hayatına devam eder. veya bakar ki burada kısıtlanan bi hakkı başka bi devlet veriyo, gider oraya yerleşir, bundan daha doğal bişey yoktur.

bunun içindir ki, oluşturulması gereken şey bir "ortak hedef" ve "ortak ahlak"tır. öyle bi hedef ki, kemalisti, dincisi, kürtçüsü, alevisi, ermenisi, yani toplumun her kesiminde yankı bulacak, benimsenecek bi hedef.



Su, yukarida gormus oldugunuz sir'un yazisi, sir'un zaten bildigimiz bir yonunu sonuna kadar gozler onune sermektedir. Nedir bu? Sir bone'un son derece harika yazisina illa cevap verebilmek icin yarisarak aradan SADECE 1 cumleyi secip wall of text' hazirlamis, ama yazida bahsedilenin ne oldugunu ZERRE kadar anlamayarak, at gozluguyle fikirlerinin yanlisligini kanitlamistir.

Tamam simdi forum okumaniza devam edebilirsiniz.
Mesaj tarihi:
Sam said:
hisse senedi, kredi filan boğazda yemeğe filan harcanmıyor herhalde o paralar? bu ülkenin ekonomisine girip bir değere dönüşmüyorsa neye dönüşüyor onu da yazsaydın bari.


Ogulcuklar icin yatlara donusuyor?

said:

ha tabii benim de çuvalla param olsa, istikrarlı bir ülkede kullanmak isterim. türkiye'nin istikrarını kendi elimizle yapay gündemlerle baltalamasak o para bir yere gitmez.

ha tabii bu forumda "ekonomi bozulsa da olur, yeter ki bu hükümet gitsin" diyebilenler olduğundan bu dediğimi de sallayan pek çıkmaz muhtemelen.


Eflasyon artiyor, ardi ardina hayvanlar gibi zamlar yapiliyor, enflosyanu hesaplamak icin pinpon topu kullaniliyor, ekmege deli zam yapiliyor.

Senin gibi dag kackinlari "ekonomi iyiye gidiyor, istikrarli bir turkiye var" diye yorum yapiyor.
Mesaj tarihi:
ooh biz paragrafla yazı yazalım, sen yat çamura, at üstüste bomboş mesajları sonra "bakın nası godum lafı"..kolaycılığı bırakıver bi zahmet, yazıyı at gözlüklerini çıkarıp okursan bone'nin hemen her argümanına da cevaplar içerdiğini görürsün, hali hazırda wall of text yazmış olduğum için, bi de bonenin bütün mesajını quotelamak istemedim.
Mesaj tarihi:
Kaldığımız yerden devam edelim:


Türkiye’de ‘süreç’ bağımsız olarak mı gelişiyor?

“Hangi süreç?” demeyin, hangisine isterseniz, ona yorun!! Sevgili dostlar, ekonomik-siyasi-askeri hemen hemen denklemlerin tamamına soğukkanlı bir şekilde bakınca ‘neden yapamadığımız’ daha doğrusu ‘neden kendimiz olamadığımız’ aslında çok açık: Türkiye, 1946 devalüasyon sürecinden bugüne Ortadoğu bölgesinde ABD politikaları harici tek bir adım dahi atamadı, atamıyor... Türkiye, 1980 sonrası teslim alınma sürecine giriyor, 1997-2007 arasında ise emperyal güçlerin, “ekonomik-siyasi-askeri-finansal” anlamda “her türlü” esiri oluyor...

İşte esaretimizin gelişme süreci...

* 1946 devalüasyonu ile Türkiye ekonomik olarak değişen dünya şartlarında ABD etkisine daha fazla girmeye başladı. SSCB’nin yayılmasını önleme amacında olan ABD, Truman Doktrini çerçevesinde 1947 yılında Türkiye’ye 100 milyon dolar yardım kararı aldı.

* Truman Doktrini’ni Marshall Planı takip etti. Haziran 1947’de Marshall Planı açıklandı ve planı kabul eden ülkeler program dahiline alındılar. Bu noktada bir yorum yapmamda yarar var Türk kamuoyunda bu yardımın ABD’nin Türkiye’ye ne kadar önem verdiğini göstermek için bize özel şekilde yapıldığına dair yorumlar var, bunlar kesinlikle doğru değil. Bu plan dahilinde en az yardım alan ülkelerden biri Türkiye’dir.

* Marshall Planı çerçevesinde Türkiye’ye yapılan telkin, ilginçtir ki 1978 Dünya Bankası raporu ile benzerlik gösteriyor ikisinde de ‘Türkiye sanayi ülkesi olmamalı’ ifadesi açık ve net

* NATO olarak bildiğimiz yapının 1948 yılında temeli atılırken, Türk kamuoyundaki genel görüşün aksine, ABD, İngiltere ve Fransa, Türkiye’nin ‘dışarıda kalması’ fikrini savundular. Türkiye’ye Kuzey Atlantik temelli bir oluşum olduğu söylenirken İtalya ve Fransa’nın Afrika topraklarının da kapsama alanı içine alınması Türkiye’nin istenmediğini net olarak gösterdi. Türkiye NATO’ya ancak Kore Savaşı ve sonrasında artan SSCB tehdidi ile 1951 yılında dahil olabildi.

* ABD 1954 yılından itibaren Türkiye’nin talebi olan 300 milyon dolar üzerinde bir yardım paketini onaylamazken Türkiye’ye sürekli devalüasyon baskısında bulundu. Bu süreçte SSCB’den gelen ‘ekonomik kalkınma odaklı’ yardım talepleri ABD isteğiyle geri çevrildi.

* 1960’lara yaklaşırken ABD’ye teslimiyet politikasının iflas ettiğini anlayan Başbakan Adnan Menderes, 1960 yazında Rusya’ya resmi bir ziyaret için gerekli randevuları aldı ama Başbakanlığı’nın süresi bu ziyarete yalnızca 40 gün kala askeri bir darbeyle bitti...

* 1997 yılında Başkan Clinton, yeni bir yüzyıl için ulusal strateji belgesini açıklıyor. Şu cümleye lütfen dikkat: “Petrol rezervi ile Hazar Denizi bölgesi, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu. Bu bölge dünyanın artan enerji ihtiyacını karşılamada, önemli bir adaydır. Kendi kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir”... Bu belge sonrası Türkiye’nin “bölgeye hakim olma” anlamında esir alınma süreci hızlanıyor ve “Kriz, Derviş programı, IMF, Avrupa Birliği” gibi kavramlar altında Türk Devleti’nin “refleksleri” yok ediliyor...

Sonuç: Bu noktada bir kez daha sormak istiyorum Türkiye’de “gelişen süreçler” sizce “sadece kendi dinamiklerimiz” içinde mi gelişiyor yoksa birileri “birilerini” tasfiye mi ediyor?

Yiğit Bulut
Mesaj tarihi:
Sam said:
ne olacaktı japonya'yı mı sollayacaktık?

ne çabuk unuttunuz bedava ekmek dağıtılıyor diye çamur içinde birbirini ezen insanları. başbaşkanın önüne yazarkasa fırlatan esnafı.

ekmek karnesi kuyrukları lazımmış akılda kalması için herhalde.


ya harbiden bu yazar kasa atıldığı zamanla şuandaki esnafın durumu arasında bir fark var mıydı? hayır ekonomik olarak hala kötü halde ve bittik diyorlar veya evet vardı o zaman o esnaf vatandaşlarımız evine zaman gazetesi götürerek dspye ecevite küfrediyorlar ve yazar kasa fırlatacak kadar provakatif eylem yapabiliyorlardı ama şimdi oyunu verdiği parti yüzünden batağa düştüğü için sesini çıkaramıyor.şöyle düşünüyor olabilir en azından oyunu verdiğim partinin düzeni benim için en iyi düzendir.en hayırlısı adil düzen değilmiydi :)

başka bir yönden ekmek karnesi diyorsun; ülkede 1942- II. Dünya Savaşı'nda ''Ekmek Karnesi'' uygulamasına başlandı.hadi onu geçtim abd bile parasız kalıp ülke vatandaşlarına ileri ödemeni devlet tahvili satmaya çalıştı ve bunda kendi gazilerini kullandı.küresel darboğaz olan dünya savaşı ile sizin islamofaşist ideolojinizin ekonomiyi iyileştirdiği argümanının arasında mantık bağı kuramıyorum.

bunlar klasik menderes,demirel,özal, recep ajitasyonları.
Mesaj tarihi:
valla sir'e helal olsun gene ciddiye alıp cevap veriyor. 10000 yıl ömrüm olsa gene onun kadar uğraşmam şöyle neresinden tutsan elinde kalan bir başlığa.

başlıkta değil tabii kabahat, materyal ham.
Mesaj tarihi:
siz dersiniz esaret, biz deriz entegrasyon.

ama hadi esaret diyelim, esaret derken nedense bu ülkenin "gerçek" iktidar sahipleri, yani her istediklerinde silah zoruyla yönetimi ele geçirenler, yani anayasaları ve yurtiçi-yurtdışı politikaları kendi keyiflerine göre şekillendirenler gözardı ediliyo, laf hep o "yetersiz" hükumetlerin hatalarına geliyo. yani sanki hükumetler bizi hep abd'nin kucağına atıyo da, saolsunlar yurtsever şahıslar bizi periyodik bi biçimde bu "mandadan" kurtarıyolar. halbuki bütün o hükumetler en büyük, en önemli kararları verirken kimden onay almak zorundalar, hangi kurula danışmak durumundalar? cevap, gerçek iktidar sahipleri =)
Mesaj tarihi:
Yiğit Bulut'un 7 Temmuz tarihli yazısıyla konumuza devam edelim. Belki arayanlar cevaplarını bulur.



Her seçenekte kazanan “Amerika” olacak!


Dünya ile ilgili birçok senaryo tartışılıyor. Bunların içinde Türkiye’nin, ABD’nin İran operasyonu öncesi içine düştüğü kaos ve sonrası ABD ile “işbirliğine” gitmek zorunda kalması gibi detaylar da var. Bunları daha önce bu köşede çok tartıştık ve sizlere asıl olan “İran operasyonu” başlığında düşüncelerimi aktarmaya çalıştım. Bugün başka bir konuya da gireceğim için sadece şunu söyleyeceğim; Türkiye’de kaos-Sonrası bir İran Operasyonu-Petrolde 200 dolar üstüne giden yeni finansal denklem-1 euro 2 dolar dengesinin oturması... Kim kazanacak? Cevap çok belli değil mi? Kazanan Amerika... Kaybeden? Birleşmeye çalışan Avrupa..Peki bugün Türkiye’deki “dalgalanmanın” sebebi ne? Ve en önemlisi kazanan bu kadar barizken Türkiye’nin Avrupa’nın kuyruğunda hâlâ işi ne? Bu senaryodan en küçük bir şüphem yok yalnız yazarların da “çözemediği” bir detay var; 200 doların üstünde bir petro fiyatı aynı anda Rusya’ya da yarayacak, bu birikim nasıl “pasif” hale getirilecek ?

Bu noktada gelelim, bugünlere nasıl geldiğimize ve “Türkiye’de kimlerin” gerçek iktidar sahibi olduklarına? Sevgili dostlar, size iki soru soracağım; 2000-2001 krizi Türkiye’de nasıl bir “sosyal doku” travması yarattı ve en önemlisi son iki seçimde “merkez” nasıl çöktü?

2000 Ocak-2001 Şubat arasında “oluşan finansal dalga” içinde “üç partili koalisyonun bütün partileri” boğuldu. Merkez “sağ-sol hatta MHP’de dikkate alınırsa uca doğru bir yelpaze” dahil, ana yapı “kırılırken”; merkezi çökertme harekatı “Genç Parti” ile tamamlandı. Seçime “son virajda dahil olan Genç Parti”, Doğru Yol ve MHP’yi barajın altına iterek AKP’nin “aldığı en az oy ile en fazla” milletvekiline sahip olmasının yolunu açtı. 2000-2001 krizi “sağ ve sol” merkezi çökertirken, seçimde Genç Parti son darbeyi vurdu. Aynı dinamiği son seçimde de gördük. Tek başına seçime girse yüzde 14’lere çıkabilecek bir DYP’den bahsedilirken, son virajda “ortaya ANAP’lı bir” birleşme formülü çıktı. Üzerinde konuşuldu, gidildi, gelindi. Ve sonunda kamuoyunda “Lanet olsun bunlara” dedirtecek bir noktaya “olay getirildikten” sonra “iki parti ayrı ayrı seçime girerken, DYP” tasfiye edilerek, ortaya “Demokrat Parti” ismi atıldı. Birinci seçimde Genç Parti ve ekonomik kriz gibi etkenler ile çöken merkez, ikinci seçime günler kala “merkez partileri” tarafından çökertildi.

Bu noktada gelelim ana sorumuza; Türkiye’de gerçek iktidar “kimler”? Veya daha değişik ifadesiyle; Türkiye’de 1946-1999 arasında görülen “seçkinler iktidarı” yerini “halk adına hareket eder görünen” yeni tip “iktidar seçkinlerine” mi bırakıyor?

“Bu iki kavram arasındaki fark nedir?” sorusundan başlayalım.

Seçkinler her zaman iktidardadırlar, iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını düşünürler. En büyük yanılgıları budur.

Bir kısmı tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar. Bazıları nadiren varolan iktidarın yapısını değiştirme yolunda adım atabilirler.

Sevgili dostlar, bugünün Türkiye’sine baktığımda; son 5 yıldır hükümet edenler açısından çok önemli bir soru ortaya çıkıyor: Seçkinler iktidarına hizmet etmek için iktidar seçkini mi olacaklar yoksa iktidar seçkini olmayı kabul etmeyip, “gerçek bir halk iktidarı” tesis etmek için mi çalışacaklar? AKP’nin, iki rolü de iyi oynadığı ve “denge” konumunda kaldığı söylenebilir. İşte kendisine yüzde 46 oy getiren en önemli dinamik de bana göre burada gizli; halk adına “yerel seçkinlere baş kaldırır” görünmek ama aynı zamanda “küresel seçkinler” ile işbirliği yaparak “bu gölge oyununu iyi pazarlamak...

Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar; bilerek veya bilmeyerek aslında “küresel büyük statüko”ya hizmet etme tuzağına asla ama asla düşmemelidirler...

Sonuç: Türkiye’de yerleşik seçkinler iktidarına kafa tutar görünüp, küresel seçkinlere teslim olan iktidarlar, asla gerçek bir “halk iktidarı” tesis edemezler... Siyasi “otoritenin” dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı bence burada gizli...

Son söz: Türkiye’de “doktrin olarak” doğmuş ve “benimsenerek” iktidar olmuş bir yapı var mı? “Seçkinler mi iktidar da” yoksa “iktidardakiler mi seçkinleşiyor” noktalarında “sentezi”ni sizlere bırakıyorum!


Yiğit Bulut
Mesaj tarihi:
en azından seçimle gelen bi iktidar, silah zoruyla elde edilenden çok daha meşrudur. "cumhuriyeti" savunacaksak, iktidarların sadece ve sadece seçimle değişmesi gerektiğini de savunmamız gerekmiyo mu?
Mesaj tarihi:
sir said:
en azından seçimle gelen bi iktidar, silah zoruyla elde edilenden çok daha meşrudur. "cumhuriyeti" savunacaksak, iktidarların sadece ve sadece seçimle değişmesi gerektiğini de savunmamız gerekmiyo mu?



Başıma bişey gelmeyecekse şu linki vermek istiyorum:
http://forum.paticik.com/read.php?13,1827546#msg-1827546
Mesaj tarihi:
Sam said:
valla sir şu sonuncuyu öyle güzel yazmışsın ki, cidden keyif aldım okurken.

bone cidden ne diyorsun anlayamadım, sıcak para geliyor ve biz wow aboneliğine filan mı yatırıyoruz onu? yatırım, üretim için geliyor elbette ki.

hayır üretime aktarılmıyor, benim şikayet ettiğim olay bu.
Mesaj tarihi:
Şu haliyle bile her seçimle gelenin Allah'ın bir lütfu olamayacağına gayet güzel değinmiş. Bu açıdan bakınca başarılı bir çalışma.
Mesaj tarihi:
Sen o silahları bi göster, ben ondan sonra sana neyin lütfu olduğunu söylerim.


Liboşlar fena tırsmış yalnız, tabi hasbelkader bi darbe olsa çok pis traşlanacaklarını düşünüyorlar. Çok sevindiler, yersenekon ortadan kalkınca hiç darbe olamayacak zannediyorlar.
Yav zaten darbe olmayacaktı, o viktor'un şakasıydı.

Tayyibin kellesini verin, biz gidelim ehüehe
Mesaj tarihi:
eheh yok canım bana bişi olmazdı darbede, sağlam kemalistler var arkamda =)

ama tabi ülkesini, demokrasiyi, halkını seven her insan korkar darbeden.
Mesaj tarihi:
@sg-1

Bu kadar yaız yazıp forum kirliliğine neden olacağına gel açık açık, kıvırtmadan cevap ver. AKP gitsin de yerine kim gelsin. Görüyorum günlerdir c/p yapmaktan helak oldun. Lafı daha fazla uzatmadan akp nin yerine kimin geçmesini istediğini nedenleriyle beraber yaz.
×
×
  • Yeni Oluştur...