fedaykin Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Yargıtay Başkanlar Kurulu bildiri yayınladı A.A Yargıtay Başkanlar Kurulu'nun bildirisinde, 'son günlerde yaşanan gelişmeler yargının bağımsızlığının hazmedilemediğini gösteriyor' denildi. İşte Yargıtay Başkanlar Kurulu Bildirisi: Kuruluşunun 85. yılında Cumhuriyetin temel niteliklerinin tartışmalara ve yeni tanımlamalara konu edilmesinden ve Yargı erkine yönelik sistemli saldırıların ivme kazanmasından duyduğu kaygıyla Yargıtay Başkanlar Kurulu; Aşağıdaki görüş ve önerilerini, adına yargı yetkisi kullanmaktan onur duyduğu Yüce Milletiyle paylaşmak gereğini duymaktadır. Tartışılmaz bir gerçektir ki; “Demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti” idealinin, yüceltmeyeceği kişi ve kurum yoktur. Cumhuriyetin temel niteliklerini benimseme, sahiplenme ve koruyup yüceltme işlevinde, Devletin temel organları olarak Yasama, Yürütme ve Yargı, Anayasa gereği, uygar bir işbölümü ve işbirliğiyle yetki ve sorumluluk üstlenmiş, erkler arasında üstünlük sıralaması olmadığı, üstünlüğün sadece Anayasa’da bulunduğu ilkesi getirilmiş, yargının bağımsızlığına özellikle vurgu yapılmıştır. Ne var ki; Bir yıla yakın süreçte ve özellikle son zamanlarda, giderek artan bir biçimde, Yargı erkine yönelik ve hukuk devleti olma ilkesiyle bağdaşmayan sistemli saldırılar, anılan temel ilkeleri zedeler olmuştur. Süreklilik gösteren bu davranışlar, toplumun, çözüm bekleyen sorunlarının ve gerçek gündeminin ötelenmesine, gelişimine harcanması gereken zamanın gereksiz biçimde yitirilmesine neden olur hale dönüşmüştür. Bu cümleden olarak; Gelişen dünyaya uyumda yetersiz kalan Anayasanın kimi hükümlerinin yenilenmesi konusunda oluşan genel kabulden yararlanılmak suretiyle bir siyasi görüşün istek ve direktifi doğrultusunda bütünü değiştiren bir taslak hazırlattırılarak, “en doğru ve en çağdaş Anayasa” tanımlamasıyla kamuoyuna sunulmuş, Anayasaların en geniş toplumsal mutabakatla, tartışma, uzlaşma ve sahiplenmelerle hazırlanması gerekeceği göz ardı edilmiş, böylece ilk ciddi gerilim, beklenmedik bir zamanda ve hiç de gerekli olmayan yöntemle gündeme yerleştirilmiştir. Taslağın, içeriği itibariyle “lâik cumhuriyet, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı” temel kavramlarıyla önemli ölçüde çelişmesi, haklı tepkilere zemin hazırlamış, o evrede Yargıtay Başkanlar Kurulu, 28.09.2007 günlü bildirisiyle; “1- Yürürlükteki Anayasanın özünü ve lâik Cumhuriyetin dayanağını oluşturan ve metne dahil olduğu 176. maddede ifade edilen “Başlangıç” bölümünün sözünde ve özünde kısaltma yapılarak etkisiz hale getirilmesinin kabul edilemeyeceği, 2- Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümleri korunur gibi görünse bile başka maddelerde yapılacak değişikliklerle Cumhuriyetin temel ilkelerinin zaafa uğratılmasının benimsenemeyeceği, 3- Cumhuriyetin vazgeçilmez temel dayanağını oluşturan ve Yüksek Mahkeme kararları ile çerçevesi isabetle çizilmiş olan lâiklik ilkesinin doğrudan veya dolaylı yeni düzenlemelerle zayıflatılmasının kesinlikle kabul edilemez olduğu, 4- Tarafsızlığı tartışma konusu olamayacak, bağımsızlığı ise bir türlü sağlanmak istenmeyen Yargı erki’ni, Yasama ve Yürütmenin denetim ve hakimiyetine daha ziyade çekme niyetini açığa çıkartan önerilerin asla uygun bulunamayacağı, Açıklanan vazgeçilmez ilkeler doğrultusunda ve bu sorumluluk duygusu ile gelişmelerin takipçisi olunacağı” Yönündeki karşı duruşunu Ulusuna duyurmak zaruretini hissetmişti. Toplumun yoğun ve isabetli refleksi, anılan taslağın yasalaştırılması girişiminde duraksama yaratmış; ancak, Anayasanın 10. ve 42. maddeleriyle ilgili değişiklik, engellenemeyen bir hızla yasalaştırılmıştır. Tüm gelişmeleri izleyip değerlendiren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasanın ve yasaların kendisine yüklediği sorumluluğun gereği ve tezahürü olarak, yasal yöntemle topladığı kanıtlara dayanmak suretiyle bir siyasi parti hakkında iddianame düzenleyerek Anayasa Mahkemesi nezdinde yargılama ve müeyyide talebinde bulunmuş, ne var ki talebin muhatapları ve onların yandaşları, iddianamenin kurumsal olduğu gerçeğini gözardı ederek, akla, mantığa ve hukuka aykırı tavır, söylem ve yazılarla ve hatta çoğu suç teşkil eden davranışlarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı, toplumun tepki ve husumetine muhatap kılmaya yönelmişlerdir. Bu türden davranışların, kişisel tatmin duyguları ötesinde, yargılanan siyasi kuruluşa hukuken hiçbir yarar sağlamayacağı, yargılamanın sonucunu da etkileyemeyeceği gözetilmemiş, zaman zaman şiddetini kaybetse de bütünüyle sona erdirilmediği, belki de bilinçli tarzda sona erdirilmek istenmediği gözlenir olmuştur. Süreçte; Çelişki ve yanlışlıklar sürdürülmüş, açılan davayı Anayasal ve yasal sorumluluk ve yetkinliğiyle hukuka uygun olarak değerlendirilip sonuçlandıracağında hiçbir kuşku bulunmayan Anayasa Mahkemesi’nin, her tür etkiden uzak biçimde yargı yetkisiyle baş başa bırakılması ve sonucun saygıyla karşılanacağı kanısının yaratılması yerine, Anayasa’nın 138. maddesi hükmünü gözardı eder bir sorumsuzlukla, yargıyı etkilemeye yönelik tavır, davranış ve görüş açıklamaları artan bir hızla sergilenmiştir. Yargı huzurunda, kendini ve siyasi teşekkülünü hukuka uygunluk içinde savunmak, ithamların asılsızlığı inancına sahip olunuyorsa kendi karşı kanıtları ve gerekçeleriyle iddiaları çürütmek yerine, “dilediği her şeyi yapabilme yetkisini halktan aldığı” gibi şaşırtıcı bir inançla, Yargıyı ve mensuplarını halka şikayet ederek, hedef göstererek, hatta yabancı kişi ve kuruluşların yardım ve katkılarını sağlayarak, Türk yargısını etkileme niyet ve gayretine girmek suretiyle, açılan kapatma davasında lehe sonuç alma heves ve yöntemleri sıklıkla denenir olmuştur. Son olarak; Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu Komiseri’ne “Yargı Reformu Strateji Taslağı” adıyla bir belge tevdi olunmuş, bu konuda Yargıtay’ca yapılan düzeyli ve hukuki uyarıya hiç de icaplı olmayan biçimde karşılık verilmiş, zamanlaması, biçimi ve içeriği itibariyle kabulü mümkün olmayan böylesi bir taslakla, yürütme erkinin nasıl bir yargı erki yaratmak istediği gün ışığına çıkarılmıştır. Yargı erkinin geleceğini şekillendirecek böylesine ciddi bir taahhüdün, yargıda reformu geçmişten bu yana ısrarla savunan, tüm toplumca benimsenir nitelik ve nicelikte öneriler saptayan ve bu önerileri de Avrupa Birliği temsilcilerine kabul ettirerek geçmiş tavsiye kararlarına yansıttıran Yargıtay’a sunulmadan, görüş, düşünce ve deneyimlerinden yararlanmadan diğer Yüksek Mahkemelerin ve yargı erkinin sair üst organ ve kuruluşlarının ve mensuplarının görüş ve önerilerinden de yararlanma gereksinimi duymadan Avrupa Birliği yetkilisine verilmesinin Devlet sorumluluğuyla bağdaşmayacağı, hiçbir gerekçeye de sığınılarak açıklanamayacağı ortadadır. Kaldı ki, yayımlanmış içeriği itibarıyla reform gibi gösterilen ve gerçekleştirileceği Devletçe taahhüt edilen birçok önerinin, yargı bağımsızlığı adına asla kabul görmeyeceği, yoğunluğunun Avrupa Birliği’nin önceki istişare ve ilerleme raporlarıyla ve keza kabul görmüş uluslararası yargı bağımsızlığı kavramlarıyla büyük ölçüde çeliştiği gözlemlenmiştir. Bu bağlamda; Avrupa Birliği ilerleme raporlarında, Yargıtay’ın da görüşlerine uygun olarak yer alan; 1) Türk yargı erkinin bağımsızlığını zedeler düzeyde, yürütme erki kaynaklı müdahalelerin giderilmesi gereğine ilişkin tavsiyelerin dışlandığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun oluşumunda Bakan ve Müsteşarın yer alışının, “milli hakimiyet ilkesine yönelik önemli bir adım” olduğu gerekçesiyle savunulup korunduğu, bununla da kalınmayarak, geçmişte sakıncaları görülerek uygulanmasından vazgeçildiği gözetilmeden, “yargının yasama organına karşı sorumluluğunu temin” adı altında Yasamanın Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye seçmesinin gerekliliği ve bu doğrultuda düzenlemeler yapılacağının ifade edildiği, böylece Yasama erkindeki etkinliğini kullanarak, yargıç ve Cumhuriyet savcıları üzerinde Yürütme Erkinin baskı ve denetiminin geliştirilmek istendiği, 2) Yargı mensuplarının yürütme erki güdümünde bir sivil örgütlenme oluşturabilmelerinin öngörüldüğü, bağımsız ve özgür bir kuruluşa izin verilemeyeceği görüşünün öne çıkarıldığı, 3) Tüm olumsuz koşullara karşın, yargı işlev ve yetkisini özveriyle yürüten yargıç ve Cumhuriyet savcılarının, her türden engele rağmen ulaştıkları başarı düzeyini takdirle değerlendirmek, özlenen yargı hizmetinin sunulamamasının nedenlerini isabetle saptamak ve diğer erklerin sorumluluğu kapsamındaki eksikleri gidermek yerine, karşılaşılan olumsuzlukların yegane sorumlusu yargı mensuplarıymış gibi bir önyargıyla etik değerlere atıfta bulunulduğu, “yargıya güvenin tartışılması” başlığı altında “…asıl sorumluluk öncelikle yargının kendisine düşmektedir”… “bu çerçevede hakimlik makamına, bütün kişi ve kuruluşların yanı sıra ve bunlardan da önce olmak üzere bu makamı temsil eden kişilerin saygı göstermesi ve bu makamda bulunmanın onurunu hissedip bu onura uygun tavır ve davranışlar içerisinde bulunmaları vazgeçilmez bir sorumluluktur.” sözleri seçilerek, hiç de yerinde olmayan ifadelerle, ulusal yargının ve mensuplarının yabancılara şikayet edilebildiği esefle gözlemlenmiştir. Bu düşünce, niyet ve tasarrufların, yargı erki adına ve Adli Yargının en üst kurumu olan Yargıtay tarafından asla kabul edilemeyeceği, “bağımsız yargı hedefiyle” bağdaştırılamayacağı, dahil olmayı amaçladığımız Avrupa Birliği müktesebatıyla da uyum sağlamayacağı açıktır. Sorgulamak gerekmektedir ki; Tüm bu gelişmeler, ısrarlı bir biçimde ve sistemli olarak yargı erkinin bağımsızlığının hazmedilemediğini, tarafsızlığı sağlama adı ve aldatmasıyla yürütmeye yandaş, onu koruyup kollayan ve onun tarafından denetlenen bir yargının oluşturulmasının amaçlandığını belgelemeye yetmektedir. Hedeflenen budur ! Ancak asla unutulmamalıdır ki; İnsanlık tarihi, böylesi güdümlü bir yargı ile varlığını sürdürebilen, bireyini güvenli ve mutlu edebilen ve uygarlık yarışında başarılı olabilen hiçbir millet ve devlete tanıklık etmemiştir. Yüce Türk Ulusu ise bağımsızlığı ve etkinliği eksiksiz bir Yargı Erkine her zaman layık olmuştur. Yüce Ulus adına yargı yetkisini, bu görüş ve sorumlulukla; kullanmayı sürdüreceğimizi, yargı bağımsızlığının takipçisi olacağımızı saygıyla duyururuz. Hürriyet 21 Mayıs 2008 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 yargı bağımsız ama ne kadar "tarafsız"? akp'ye açılan kapatma davası bal gibi siyasi ve taraflı bir davadır. o büyük harflerle, yoğun bir saygıyla "Yüce Ulus" diye hitap edilen milletin %47 oyla seçtiği partiyi, gazete küpürleriyle dolu bir iddianame hazırlayarak kapatma girişiminde bulunmak, ne acı bi ironi. görmüyo muyuz burada bürokrasinin gerçek yüzünü? bu dava milli iradenin hasır altı edilişi değildir de nedir.. eski yargıtay başsavcısı sabih kanadoğlunun açıklamasına ne buyurulur? "söz konusu laiklikse hakimlerin tarafsız olma lüksü yoktur". ee ne anladım ben o hukuktan o zaman? ayrıca akp ek süre istemeden savunmasını verdi, işi yokuşa da sürmedi, anayasayı filan değiştirmedi dava açılınca. AB'li yetkililer de AB'ye aday bi ülkenin içişlerine basbaya karışma ve yorum yapma hakkına sahiptir, normal yani. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Absolut Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 %47nin seçtiği kişiler hatalı olamaz, suçlu bulunamaz diye birşey yok. Bildiğiniz gibi hatasız kul olmaz. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
malik Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 zekeriya beyaz da ergenekoncuyum demiş ohoo siz nerdesiniz. her türk ergenekoncu doğarmış . Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Esh Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 o irade "milli" olmadigindan olmasin? ulus devletler belirli amaclar dogrultusunda anayasalarini hazirlarlar. Bu amaclari da "genelde" o irade belirler. Ama munferit olay olarak da son derece rahatlikla kabul edebileceginiz gibi, Turkiye'de irade yaratilmaya cali$ilmi$, $u anda burada konu$an insanlarin "babalari" bir ust irade tarafindan me$ru olarak belirlenmi$tir. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Horizon Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Seçimlerde hatalı kulları göreceğiz. Hatalı oldukları için 2 kere üst üste iktidar geldiler. Nitekim hala oyları aynı düzeyde ve artıyor. Okadar oy veren insan cumhuriyet düşmanı laikliğe karşı şeriat istiyor hatta yargıya karşı olduğu içinmi oy veriyor ? Boşverin bunları millet susar sonra sandıkta her seçimde olduğu gibi verir cevabını. Tokat gibi de çarpar adama. 22 Temmuz dan önce gördük burda yorumları , AKP sürünecek vs. o iş cak. cek. ile değil hizmetle oluyor , insanlar orda burda bunlar şunu yapıyor amaçları ülkeyi şu hale getirmek laflarına bakmıyor. Önce hizmete bakıyor. İyisi kötüsü olur ama iyisi nekadar fazla olursa okadar fazla oy alır. Sonuç sandıkta 22 Temmuz çok geçmedi insanların cevabı belli , diğer oy vermeyenlerin cevabı da belli. Ama bu demokrasi ve demokrasinin kuralı budur. Hazımsızlık hat sahfada , orta kesimin , halk içinden gelenlerin elitelerin üstüne çıkması kabul edilemiyor. Öyle yada böyle öğrenicez halkın egemenliğini. Tepeden atamalarla gelenler halkın oyları ile gelenleri kapatamaz. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mighty_THoR Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Pardon bazı arkadaşlarla iddaname nasıl hazırlanır anayasa nedir yasa nedir yargı bağımsızlığı nedir yargılama süreci nasıldır gibi konuları tartışmadan önce ilerideki gereksiz zaman kaybımın önüne geçmek için duvarlarında benim duvarımda olan Hukuk Fakültesi Diploması asılımı onu merak ettim zira sonra gerçekten zaman kaybı oluyor Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Apache Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 yargı taraftır cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine doğru hemde. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Llama Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 adamlara karşı olan herşey ergenekoncu oluyor yav Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
nileppezdel Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 @sir: %47 diyip duruyosunuz ya. Millet iradesiymis. Tayyip'in zamaninda dedigi gibi bu millet isterse laiklik tabii ki elden gidecek yani... Her devletin bazi degistirilemez degerleri vardir ve halki bunlara saygili olmak zorundadir. Oyle cogunlugun her istediginin oldugu bi dunya yok Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
eldar Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Yargı da Milli iradenin uygulayıcısıdır. Hani üç erk var üçü de gücünü milli iradeden alıyor, işte yargı da onlardan biri. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
nileppezdel Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 @horizon: Dogru isler yaptiklari icin degil din somurusu yaptiklari ve parayla oy aldiklari icin ardarda seciliyorlar. Magduru oynayip duygu somurusu de var... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Apis Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 a)"Adaletin üstünlüğü" b)"Anayasanın üstünlüğü" c)"%47 oy oranının üstünlüğü" d)"Ben hükümetim seçildim ya her istediğimi yaparım üstünlüğü" Hangisi gerçek "üstünlük" olmalıdır? Düşünelim; D sizi sadece faşizme çıkarır. C çoğunluğun geri kalan herkesi ezmesidir; %47 oy size adalete karşı kalkan vermelidir, herşey yapılabilinir, çıkacak sonuç sadece d) seçeneğidir (Bana komik, yapmacık ve acınası gelen şey avrupadaki komiserlerimizden tutun bu forumdaki birçok kişinin bu seçeneği "Demokrasi bu!" diyerek azından salyalar akarak savunması) B de ise c) ve d) seçeneklerinin Anayasaya yaptığı etki gözetilmelidir ilk. Anayasa üstünlüğü denip zırt pırt (Şu anki gibi kanun çıkarır gibi her sene) değiştirildiği taktirde c) ve d) seçeneklerinden herhangibir farkı kalmayacaktır. Yok mevcut Anayasaya bağlı kalınıp saygı gösteriliyorsa a) şıkkına ulaşılacaktır. A şıkkı ise size gerçek anlamında demokrasiyi temin eder. İtirazı olan nedeninide açıklarsa sevinirim. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Rahan Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 "yargı elitlerindir halk elitlere cevap vereceeğk bühühüü" gibi eblek argümanlar sunmak yerine doğru düzgün savunma yapsalar ve parti kapatmalarla ilgili maddeleri daha demokratik hale getirseler çok sevineceğim. hatta bunu daha önce yapmış olmaları gerekiyordu. ama nedense dtp kapatma davası açılınca demogratlıkları tutmadı. sanki dtp yi uzaylılar seçti meclise.(ama onların ki %6 ydı tabi %47 değil çok olmak haklı olmayı beraberinde getiriyor sanki.) ama tabi böyle olmayacak. akp yargının erkini kabul etmeyecek, mazlumu oynayacak. güçlerin ayrılığı diye bir şey yokmuş gibi ağlak ağlak olası "yeni mazlum partisi" için destek toplayacak. bıktım bu ülkeden. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Scheriff Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 aslında doğru olan b şıkkı sonuçta yargı anayasa çerçevesinde karar alıyor üstün olan anayasa bu durumda ama dediğin de doğru sonuçta anayasa manipüle edilebilir ve yargı işlevini kaybedebilir bu da aslında çok gereksiz gözüken cumhurbaşkanlığı makamının koruması gereken bir değerdir, demokrasilerin yumuşak karnıdır Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Antimodes52 Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Who watches the watchman? Yargı siyasallaştıysa üstün olanın adalet mi, adaleti sağlaması gereken kişinin siyasi görüşleri mi sorusu ortaya çıkmıyor mu? Kaçınız okudu AKP hakkında yazılan iddianameyi? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Horizon Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Yargıdaki insanlar insan değil robot , onların siyasi görüşü olurmu hiç ? cık cık cık. Bugün yapılan açıklama ile kim borsada kazandı acaba gene ? Herşey para ve güç için beyler kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın , bu toplumda bi güç savaşı var ve bu savaş şu an hükümet ve yargı arasında etkileşim gösteriyor. Çünki tek kalan silah yargı. Evet hakatten kaçınız iddianameyi okudu çok merak ediyorum ? Biraz okuyun ve parti kapamak için yazılan iddianamenin nekadar basit olduğunu , nekadar yapmacık olduğunu görün. Odak olmak diyor odak olmanın şartları yok , bana göre odak sana göre odak değil yani , odak olmaya şahıs karar veriyor. Hakkında hiçbir ceza hükmü verilmemiş , çok kez yalan ve kışkırtıcı haber yapan doğan gurubunun yaptığı haber kupürleri ile parti kapatılacak. Tabi tuzu kuru doğan gurubunun , yalan habere bir ceza yok ama yalan haberi yaparsın o gün o hafta kıyamet kopar (bu forumda bile dediğim örnek canlı canlı yaşanıyor) bikaç gün sonra gazetenin bi yazarı vs. yok yanlış habermiş der. Ama iş işten geçti amaç gerçekleştirildi , insanlar gerildi çatışma ortamına bir adım daha atıldı. Bu ülkeyi karıştırmak isteyenler , insanları birbirine düşürmek isteyenler ayırmak isteyenlerin tez Allah belasını versin diyorum. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mighty_THoR Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 pardon gene ben gene aynı soruyu sormak istiyorum iddanameyi eleştiren arkadaşların hukuk eğitimi varmı.Bir şekilde bir iddaname nasıl hazırlanır diye bir akademik eğitim almışlar mı yoksa cehaletin verdiği cesaretle ortaya karışık sallıyorlar mı Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Horizon Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Mighty_THoR said: pardon gene ben gene aynı soruyu sormak istiyorum iddanameyi eleştiren arkadaşların hukuk eğitimi varmı.Bir şekilde bir iddaname nasıl hazırlanır diye bir akademik eğitim almışlar mı yoksa cehaletin verdiği cesaretle ortaya karışık sallıyorlar mı Hukuki bir bilgim var diyerek yorum yapmıyorum , yaşamım boyunca az çok bir bilgi ile yorum yapıyorum. Hukuk okuyup okumamam bu konuda yorum yapma hakkımı elimden almaz. Bu şekilde yorum yapma hakkı cehalete giriyorsa , günde kaç defa cehalet için konuşuyorsun merak ediyorum. Diplomasını bulundurmadığın hiçbirşey hakkında yorum ve iddiada bulunamazsın ozaman , yemek tarifi veya yapması dahil... bilmem anlatabildimmi. Madem bir bilgin var hukuk hakkında , tahsilinide almışsın. 2 kere aynı mesajı atacağına bizi aydınlatmaya yönelik birşey yazabilirsin. Kimse burda ben konuşucam ama siz susacaksınız siz bilmiyorsunuz diyemez. Öyle diyorsanda ozaman hiçbirşey yazma ilk mesajında dediğin gibi. Artı olarak ülkede birçok hukukçu var prof. ları dahil. Herkes aynı yorumu yapmıyor herkes aynı görüşte değil. Hem bu dava hakkında hem de iddianame hakkında. Demekki bir yorum farkı mevcut. Yani senin dediklerin burda doğru ya da yanlış olmayacaktır. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Laurelin Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mighty_THoR Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 yorum yapmakla hüküm vermek farklı şeylerdir. birisiyle bir tartışmaya gireceksem belirli bir olgunluk yada entellektüel kapasiteye sahip olmasını beklemek benim hakkımdır buna sahip biri göremediğim için girmiyorum zira ozaman iddaname nedir nasıl hazırlanır sözkonusu iddanamenin içeri nedir gibi soruların cevabını veremiyecek eleştirme ihtiyacı duyduğu iddanameyi bile okumamış sağda solda duyduklarıyla kendini birşey biliyormuş gibi göstermeye çalışan insanlarla muhattap olmam gerekir. servigili arkadaşlar ülkemizde ne yazıkki çamur at izi kalsın yaklaşımı üzüntü vericidir.Belirtmek isterimki anayasa profları iddaname aleyhine bir açıklamada bulunmamışlardır bunlar çarpık iddialardan başka birşey değildir Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
fedaykin Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Pardon ama ben çok merak ediyorum, yargı dokunulmazlığı olan ve yargılaNAmayan kişiler hakkında nasıl bir yargı hükmü olması gerekiyor ki iddianemeye konulsun. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sir Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 bana o iddianamede "kişiler laik olamaz, ancak devlet laik olabilir" lafının neden "laiklik karşıtı eylem" olarak sunulduğunu da açıklayın öyleyse çok sevgili hukuk okuyan arkadaşım. bu hem kavramların hem de anayasanın basbaya manipüle edilmesi ve keyfi değerlendirilmesidir. çarpık bir laiklik anlayışının dışavurumudur. pardon, biz hukuk okumadık susalım, sadece hukukçular konuşsun. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Antimodes52 Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Mighty_THoR said: pardon gene ben gene aynı soruyu sormak istiyorum iddanameyi eleştiren arkadaşların hukuk eğitimi varmı.Bir şekilde bir iddaname nasıl hazırlanır diye bir akademik eğitim almışlar mı yoksa cehaletin verdiği cesaretle ortaya karışık sallıyorlar mı Hukuk öğrencisiyim. Konu hakkında uzman ya da üstün olduğumu iddia etmiyorum, ancak iddianame okumayı ve incelemeyi biliyorum en azından evet. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Mighty_THoR Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mayıs 21, 2008 durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor en azından temel bilgileri vereyim bari belki bir ilerleme olur olabildiğince basit anlatıcam yargılamada 3 tane aktör var iddia savunma ve hakimler bu aktörler denktirler.Savcı elindeki malzeme ile bir iddianame hazırlar ceza hukukunda savcı iddianameyi sulh ceza hakimine sunar kabul edilirse kovuşturma aşamasına geçilir kabul edilmezse iade edilir.Anayasa yargısında ise iddianame mahkemeye sunulur raportörler ki bunlarda hakimdirler incelemede bulunur ve raporunu mahkemeye sunar bu rapor ışında mahkeme iddanamenin kabulüne veya reddine karar verir. Yani neymiş savcı iddiada bulunurmuş hüküm vermezmiş savcı sen bu adamı öldürdün diye hüküm vermez iddiada bulunur iddiaların sonucunda ne olacağı ise savunma makamının iddanameye karşı vereceği savunma ışığında mahkemenin elindeki olguları değerlendirip vereceği hükümde gizlidir. typo Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar