PhysX Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 İŞTE O MÜTHİŞ AN Altlarında, Nuri Conker'in bir arkadaşının arabası vardı. Eylül sonu akşamı sonbaharın tadını çıkararak, Çekmece'ye doğru gidiyorlardı. Birden Atatürk'ün gözleri akşam güneşi altında çift süren bir köylüye takıldı. Yaşlı bir adamdı bu. Sapanının sapına iyice yapışmış, toprakları yavaş yavaş deviriyordu. Fakat çiftin bir yanında öküz, bir yanında merkep vardı. Eşit güçlerle çekilmediği için sapan yalpa yapıyordu. Atatürk şoföre durmasını söyledi. İndiler. Köylüye seslendi: "Kolay gelsin Ağa!.." Köylü bu sese başını çevirmeden karşılık verdi: "Kolay gelsin" "İşler nasıl Ağa? Bu yıl mahsülden yüzünüz güldü mü?" Köylü isteksiz konuştu: "Tanrı'nın gücüne gitmesin bey, bu yıl yufkaydı mahsül. Kabahatin acığı bizde, acığı yukarda! Biz geç davrandık, yukarısı da rahmeti esirgedi." "Bakıyorum, sapanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. Öküzün yok mu senin?" "Var olmasına vardı ya, hıdrellezde vergi memurları sattılar." "Hiç vergi memurları köylünün üretim aracını satar mı? Olmaz böyle şey! Muhtara şikayet etseydin..." Köylü güldü: "Muhtar başında deel miydi memurun, a bey?" Atatürk dudaklarını dişleri arasında ezerek konuştu: "Kaymakama gitseydin." Köylü iyice güldü. "Sen de benle gönül mü eyleyon beyim?" dedi. Atatürk konuşmayı sürdürdü. "E peki, İstanbul şuracıkta geleydin valiye anlataydın derdini... Onun işi bu değil mi?" Köylü Atatürk'ün saflığına inanmış iyiden iyiye gülüyordu. Konuşmanın tadını çıkardığı için keyiflenmişti de biraz. Kestirip attı: "Bırak şu sağarı Allasen, biz onun buralardan gelip geçtiğini çok gördük. Yakasına yapışsak acep derdimizi duyurabilir miyiz?" Atatürk sordu: "Adın ne senin Ağa?" "Halil... Köylük yerde sorsan, Halil Ağa derler..." "Demek varlıklısın?.. Ağa dediklerine göre." "Acık çiftimiz- çubuğumuz varken adımız ağa'ya çıkmış." "Peki Halil Ağa, bu senin işin beni bayağı meraklandırdı. Benim bildiğime göre, bir çiftçinin üretim aracı elinden alınmaz. Sen aldılar diyorsun. Hadi kaymakam şöyle, vali öyle diyelim; e peki bir başvekil İsmet Paşa var bilir misin?" "Bilmez olur muyum, beyim?" "Tamam öyleyse, hemen her hafta İstanbul'a geliyor. Florya Köşkü'ne iniyor. Köşk de şuracıkta. Bir gün kapıda bekleseydin de derdini dökseydin ona... Herhalde çaresini bulurdu." "Sen benim konuşmamdan hoşlaştın, gönül eyliyorsun. Ama bak şimci, tutalım gittim vardım, beni o kapıya koymazlar ya...Tutalım ki kodular, koskoca İsmet Paşa'mızı göstertmezler ya. Tut ki gösterdiler ya ona halimi nasıl yanacağım hele; o sağarın sağarı! Heç işitmez beni..." Nuri Conker, lafa karışmak istedi, Atatürk bir hareketiyle onu durdurdu. "E peki, bakalım bu dediğime ne bulacaksın!" dedi "Atatürk koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. Gitseydin, çıksaydın önüne, anlatsaydın halini. O da seni yüzüstü bırakacak değildi ya!.." Köylü iyice keyiflenmiş, gülüyordu. "Sen ne diyorsun bey?" dedi. "Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ümüzün yüzünü görmek için Peygamber gücü gerek... Hem, tut ki gördük. Yiyip içmekten, işinden gücünden başını kaldırıp bizim öküzün arkasından mı seyirecek?.." Halil Ağa, sigarasının son nefesini ciğerlerine doldururken, Atatürk'ten yeni aldığı sigarayı da kulağının arkasına yerleştiriyor, çiftinin başına gitmeye hazırlanıyordu. Konuşacak bir şey de kalmamıştı. Atatürk köylünün omuzuna elini koyarak, "Senden hoşlandım Halil Ağa" dedi. "Bir gün köyüne de gelir, bir ayranını içerim. Açık yürekli bir vatandaşsın. Ama yine de sana söylüyorum, hakkını kimsede bırakma ara!.." Döndüler, arabaya bindiler. Halil Ağa, onları uğurladı. "Meraklanma beyim, evelallah heç kimse bizim hakkımıza el değdiremez. Fakat bu, Devlet Baba'ya borçtur. Ödenmesi gerek... Otomobil hareket etti. Atatürk'ün canı sıkılmıştı. "Bir uygun yerden dönelim, tadı kaçtı bu işin!.." dedi. Dönüş yolunda Atatürk konuşmuyor, sigara üstüne sigara yakıyordu. Yüzünde ince bir keder vardı. "Yahu çocuk, şu Halil Ağa'nın vergi borcundan öküzünü satmışız, merkeple çift sürüyor, hala da 'Devlet Baba' diyor. Ne mübarek millet, bu millet!.." Köşke döndüklerinde Atatürk yaverine emretti: "Şimdi" dedi: "İstanbul'da ne kadar bakan, milletvekili varsa hepsini telefonla bulacaksın!.. Bu akşam kendilerini yemeğe bekliyorum. Ayrıca Vali Muhittin Üstündağ ile İsmet Paşa'yı bul, onlara da haber ver." Yaver odadan çıktı. Atatürk, Nuri Conker'e döndü: "Şimdi sen de arabayla çıkıp o Halil Ağa'ya gideceksin. Ona benim kim olduğumu söyleme. Tüccar, zengin bir adam filan dersin. 'Seni sevdi, sana öküz alıverecek' diye bir şeyler söyle, kandır. Kuşkulandırmadan al getir buraya." O akşam Atatürk'ün sofrasında Başbakan İsmet İnönü, bakanlar, milletvekilleri ve İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ'dan oluşan yirmi beş konuk vardı. Atatürk, "Bu akşam soframıza efendimiz gelecek" dedi. "Kendisine nasıl davranacağınızı çok merak ediyorum." Bir süre sonra içeri başyaver girdi ve Atatürk'ün kulağına bir şeyler söyledi. Atatürk "Buyursun!" dedi. Başyaver kapıyı açıp da Halil Ağa, gündüz konuştuğu beyin sofranın başında oturduğunu, yanı başında da İsmet Paşa'nın yer aldığını görünce, şaşkınlıktan dona kaldı. Dizlerinin bağı çözülmüştü. Atatürk onu görünce ayağa kalktı. Arkasından tüm konukları da ayağa kalktılar. Atatürk son konuğunu, "Hoş geldin Halil Ağa" diye karşıladıktan sonra kendisini sofradaki konuklarına tanıttı: "İşte beklediğimiz, Efendimiz" dedi. Nuri Conker, Halil Ağa'yı Atatürk'ün sağ başına oturttu, kendisi de yanındaki sandalyeye geçti. Atatürk, sofradakilere, o gün köşkten Conker'le birlikte nasıl kaçtığını, Halil Ağa'yı, bir yanında öküz, bir yanında merkeple çift sürerken nasıl gördüğünü, sigara yakmak bahanesiyle nasıl kendisi ile konuştuğunu ayrıntılı bir şekilde anlattıktan sonra şöyle dedi: "Şimdi gerisini Halil Ağa ile birlikte yanınızda tekrarlayacağız. Ben sorduklarımı baştan soracağım Halil Ağa da orada bana söylediklerini olduğu gibi tekrarlayacak." Halil Ağa'ya döndü: "Bak beri, Halil Ağa" dedi. "Sen bu akşam benim baş misafirimsin. Senin açık sözlülüğünü pek çok beğendiğimi bugün söyledim. Konuşmamızdan sonra sana hiçbir zarar gelmeyecek. Öküzünü de alacağım. Ama şimdi ben tarlada sorduklarımı baştan soracağım, sen de orada söylediklerini aynen tekrarlayacaksın. İşte soruyorum: 'Bakıyorum sapanın bir yanında öküz, bir yanında merkep koşulu. Öküzün yok mu senin?" Halil Ağa dudakları titreyerek Atatürk'ün ayağına kapanacak oldu. Atatürk önledi: "Yoo, bak böyle şey istemem. Soruyorum cevap ver." Soru - cevap valiye kadar aynen tekrarlandı. Sofradakiler, soluk almadan konuşmayı izliyorlardı. Ürkütücü sorulara gelmişti sıra. Atatürk sordu: "Peki İstanbul şuracıkta, gideydin valiye, anlataydın derdini, onun işi bu değil mi?" Vali Muhittin Üstündağ, Hali Ağa'nın ancak iki metre ötesinden kendisine bakıyordu. Nasıl desin? Ter basmıştı iyice, işi savuşturmanın yoluna kaçtı: "Vali paşamızı biz görüp dururuz buralarda. Eteğine düşsek derdimizi duyurabilir miyiz ki..." "Olmadı bu, Halil Ağa... Bana dediğin gibi, dosdoğru..." "Böyle demedik mi beyim?.." "Ya, ben mi yanlış anladım?.. Dur soralım bakalım Nuri'ye. Nuri,böyle mi dedi bize Halil Ağa?" Nuri Conker karşılık verdi. "Hayır Paşam!.." "Gördün mü?.. Demek aklında yanlış kalmış. Hani bir şey dediydin sen, vali neden duymazmış?.. Aynen bana söylediğin gibi söyle." Halil Ağa kekeleyerek konuştu: "Köylük yerinde bizim dilimiz sağar demeye alışmıştır, paşam" dedi. "Kusura kalma gayri..." Atatürk gülmeye başladı: "Diplomatsın ki, yaman diplomatsın, Halil Ağa... Ama şimdi diplomatlık sırası değil, doğruyu konuşacağız... Söyle bana, orada dediğin gibi..." Halil Ağa gözünü yumup, başını yere eğdi: "Şaşırmışım, ağzımdan yanlışlıkla 'Bırak bu sağarı' diye bir laf kaçırmışım..." Sofrada gülüşmeler başlamıştı. "Hadi buna da oldu diyelim. Geçelim gerisine: "E, peki bir Başvekil İsmet Paşa var, bilir misin?" Halil Ağa İsmet Paşa'nın yüzüne baktı ve gözlerini yere indirdi: "Şanlı İsmet Paşamız bilinmez olur mu hiç? O bugüne bugün..." Atatürk Halil Ağa'yı durdurdu. "Bırak şimdi övgüleri" dedi. "Ben lafın gerisini getireyim: Tamam öyleyse, hemen her hafta İstanbul'a geliyor, Florya Köşkü'ne iniyor, köşk de şuracıkta. Bir gün kapıda bekleseydin de derdini dökseydin ona. Herhalde bir çaresini bulurdu." Halil Ağa yine kaçamak yanıt verdi: "Kapıya koymazlar ya bizi, koysalar da şanlı paşamıza öküzümüzü mü yanacağız!.." Atatürk'ün sesi iyice sertleşti: "Beni uğraştırma, Halil Ağa" dedi. "Erkek adam sözünü yalamaz. Ne dediysen, tıpkısını tekrarlayacaksın!.." Halil Ağa ürktü, toparlandı. Başını yine yere gömüp konuştu: "Şanlı Paşamıza da sağar dedikti ya..." "Yalnız sağar değil, 'sağarın sağarı' değil miydi?" Halil Ağa yere eğik başını acıyla salladı: "Öyle dedikti paşam, doğrusun!.." diyebildi. Atatürk, İsmet Paşa konusunda daha fazla ısrar etmedi, sözü kendine getirdi. "Son soruyu sorayım şimdi" dedi. "Bunun da karşılığını ver, öküzünü al git." "Koca yaz şuracıkta Atatürk oturmuyor mu? Gitseydin, çıksaydın önüne, anlatsaydın halini. O da seni yüzüstü bırakacak değildi ya?" "Hiç bırakır mı Aslan Paşam benim!.. Erip erişir de tarlama dek gelir, halimi dinler." "Bırak bunları Halil Ağa, dediğini tekrarla." Halil Ağa birden diklendi. Her şeyi göze almış insanların yiğitliği içinde doğruldu. Atatürk'ün gözlerinin içlerine bakarak konuştu. "İşte bunu demem Paşam" dedi. "Ağzıma ataş doldur, işte bunu demem!" Atatürk gülmeye başladı: "Zorlatacak bizi bu Halil Ağa, laf anlamıyor." dedi. "Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ümüzün yüzünü görmek için, Peygamber gücü gerek demiştin, yanılmıyorsam. 'Görsem de, işinden gücünden, yiyip içmekten başını kaldıracak da bizim öküzün arkasından mı seğirtecek' demiştin." Halil Ağa'nın gözlerinden yaşlar inmeye başladı. Taş kesilmiş, duruyordu. Atatürk konuşmasını içtenlikle sürdürdü: "'Atatürk de işi içkiye vurmuş, sarhoşun biri' demeye getirdin ya fazla üstelemeyeyim" dedi. "Şimdi bak beni dinle, Halil Ağa... Seni şu kadar üzmemin sebebi, şunu anlatmak içindi: Şu gördüğün altı bay hükümet... Yani, biri Başbakan, ötekiler de Bakan! Memlekete göz kulak olacak, işleri evirip çevirecekler diye bu makama getirilmişler. Bir kanun gerekti mi, bu baylar hemen sıvanırlar, İsviçre'den mi olur, İtalya'dan mı olur, Fransa'dan mı, velhasıl neredense, bir kanun buluştururlar, Türkçe'ye çevirtirler, sonra basıp imzayı gönderirler Büyük Millet Meclisi'ne... Bu Millet Meclisi dediğim, şu altı baştan senin yanına kadar olan beyler. Kanun bunlara gelir. Bunlar da 'hükümet elbette incelemiş, gerekeni düşünmüştür, benim ayrıca zorlanmama gerek yok' derler ve kaldırırlar parmaklarını, olur sana bir kanun!.. Ama sonra bir vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağa'nın öküzünü çeker, satar... Halil Ağa da tarlasını bir yanda merkep, bir yanda öküz, ırgalana ırgalana sürmeye çalışır. Ama üretim düşermiş, ekim zorlaşırmış, kimin umurunda... Sonra ben bunları görürüm, içim kan ağlar, işitirim, tasalanırım! E, hakça söyle bakalım şimdi Halil Ağa... Sen benim yerimde olsan, efkar dağıtmak için, bunları bu beylerle konuşmak için içmez misin? Ama sonra da Halil Ağa tutar, sana 'sarhoş' der..." Halil Ağa'nın dili çözülmüştü: "Öyle diyen yok haşa!.. Dinden çıkmak gibidir... Buldun mu bunu, hacısı da içer, hocası da içer..." Atatürk sordu: "Peki sen de içer misin?" "Hiç bulunur da içilmez olur mu, Paşam?.. İçeriz ki, tıpkı şerbet gibi!.." Atatürk hizmet edenlere işaret etti, kadehleri doldurttu. Kendi kadehini Halil Ağa'ya uzattı: "Hadi bakalım Halil Ağa" dedi. "Sağlığına içelim." Halil Ağa, "Koca Allah, benim ömrümden de sana pay düşürsün Paşam, sağlık düşürsün" dedikten sonra Halil Ağa, edeple başını kenara çevirdi, eline verilen kadehi bir yudumda boşaltıverdi. Yüzü kızarmış, gözleri parlıyordu. Ellerini dizlerinin üzerine koyarak Atatürk'e döndü: "Yunan'ı denize döktün Paşam, bayrağımızı başucumuza diktin. Benim gibi bir köylü parçasını sofrana alıp içirdin, sana duaya bilem dilim dönmez ki... Nideyim ben şimdi? Bırak ki oh paşam, ayağını öpem..." Halil Ağa Atatürk'ün ayağını öpmek için davranınca, Atatürk onu sıkıca tuttu ve bu hareketi yapmasını önledi. Halil Ağa bu kez, Atatürk'ün ellerine sarıldı, ellerini öpmeye başladı: "Bayrağımız gibi sen de başımızdan eksik olma inşallah! Sana her kim düşman ise, onun yeri senin ayağının altı olsun!.. Gayri bana izin, koca Paşam!.." "Yemek yemedin!.." "Yemek kolay... Meraklanır çocuklar, ben köyüme döneyim." Atatürk Nuri Conker'e işaret etti. Conker kalkıp Halil Ağa'nın yanına geldi, kalktı Halil Ağa, önce Atatürk'ü, sonra sofradakileri selamlayıp kapıya doğru edeple geri geri çekildi. Kapı kapandığı zaman Atatürk sofradaki öteki konuklarına döndü: "Efendimizin halini gördünüz mü beyler?" dedi. "Devlet size böyle davransa, siz ne yaparsınız? Mübarek millet bu, adam millet bu... Şimdi bu adam milletin karşısında 'adam olmak,' bize düşüyor!.." Sofrada kesin bir sessizlik vardı. Kimse gözlerini Atatürk'ten ayıramıyordu: "Halil Ağa'nın öküzünü satıp, üretimini aksatan kanunu ya biz yaptık ya da bizim yaptığımız kanun yanlış yorumlanarak Halil Ağa'nın öküzünü satıyor. İkisi de bence birbirinden farksız... Böyle bir kanun yaptıksa, memleket çıkarlarına aykırıdır. Nasıl yaparız, nasıl yapmışız bunu? Eğer yaptığımız kanun doğru da, yorumlaması yanlış oluyorsa, o zaman sormak lazım. Hükümet nasıl bir yönetim içindedir? Sonra unutmayın ki, olay İstanbul'da geçiyor. Bunun Van'ı var, Bitlis'i var, kıyı bucak ilçesi var; acaba oralarda neler oluyor? Bu çark iyi dönmüyor beyefendiler!.." http://www9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=15.05.2006&Newsid=144298&Categoryid=7 Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ardeth Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 güzelmiş okudum, rte olsa köylüye ananı da al git diyebilirdi misal böyle bir karşılaştırma yaptım Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ohyeah Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 çok güzel yazıymış. aradaki farkı görmek için güzel bi örnekti. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Bayılıyorum ya Atatürk'ün anılarına.. Böyle bir insan dünyaya bi daha gelmez.. Ne kadar komik ki bazı boş yere oksijen soluyan zavallılar bu forumda ona laf sokuyor.. Ah ahhhhhh... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ombakkombak Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Ananı da al git deseydi bin kat fazla severlerdi. mazoşist toplumuz biz. Deveye diken Türk'e ..... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Killer Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 ya tamam da gerçek mi bu?kaç sene sonra mı fark ediliyo yani?yoksa eski de yeni mi foruma koyuluyo? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Çokakýllýadam Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Eski tabiki, manda da konulmuştu sanırım. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Peter Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 ohyeah said: çok güzel yazıymış. aradaki farkı görmek için güzel bi örnekti. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
BioHazarD Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 guzelmis, sabaha baslar oksijen ziyanlari laf atmaya. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ardeth Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 yav her konuyu kavga ortamına çevirmek için gayret harcamayın allasen, yeter. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
sg-1 Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 İçen: Masasına konuk etti, baş köşeye oturttu, derdini sonuna kadar dinledi. İçmeyen: Dinlemek ne kelime, hakaret etti, anasıyla beraber gönderdi. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Drakkahn Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Killer said: ya tamam da gerçek mi bu?kaç sene sonra mı fark ediliyo yani?yoksa eski de yeni mi foruma koyuluyo? Yok be gerçek olur mu, boşver sen çevir kafanı, bu yazılanlardan bişey anlamazsın, senin için koymadılar yazıyı zaten. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Baluu Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Davranış biçimlerinin o zamandan bu zamana çok değiştiğini hepimiz biliyoruz. Sorgulanması gereken bu değişimin tek taraflı mı oluşu ? Bugün AKP hükümetine ( ne olursa olsun hükemettir ) her birimizin ağzından ne kelimeler çıkıyor. O adam 2 öküzünden biri gitmesine rağmen Devlet BABA diyor. Fark ortada evet, tek taraflı değil ama çift taraflı.. Ne halk halk ne devlet devlet. Demekki sorun kişide. Yönetimde değil. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Ardeth Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 devlet kademesine gelen bir insan üzerine bazı sorumluluklar alır elbet ki. bir başsavcının, rektörün, cumhurbaşkanın vs yaptığı konuşmalarda üzerine aldığı sorumluluğa göre davranması gerekir elbet ki. benzeri bir örnek de medyadır, üzerine aldığı sorumluluk ve insanları etkileme gücünden dolayı yaptığı eleştirilerde çok daha dikkatli ve sorumlu davranması gerekir ama çoğu zaman görüyorsuz ki insanları galeyana getirecek tarzda yazmaktan büyük zevk alıyorlar. uzun lafın kısası, başbakan makamındaki bir insan nasıl konuşacağını daha iyi öğrenmiş olmalı Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Baluu Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 ii iih.. şahsi düşüncem farketmeyeceği. Yani olayin esasen başbakanlık makamı ilen ilgili olmaması. Şimdi baktığın zaman, başbakan halktan birisi sonuçta. Yani bu sen de olabilirdin tabi bir takım yollardan geçtikten sonra. Şimdi eğer ki sen, Atatürk'ün yaptığı benzetme gibi, efendiysen, efendi gibi davranmalısın. Yani bunun başbakanla alakası yok, çoğu insan böyle artık türkiye'de yani bu bir toplumsal sorun bizlerde. Paramızı veren emrinde çalıştığımız bir patrona hep iyi davranır, hakkında iyi konuşsakta, ben inanıyorum bir çok kişi tayyip'e laf atabilir. Yani o da bir insan, o da halk. Anlatabiliyor muyum ? Bir insan'ın mükemmel olması onu başbakan yapmıyor maalesef. Elbetteki ben de isterim, konuşmasını bilen, sayan seven bir başbakan'ı, ancak öyle bir koşluldaki türkiye bırak öyle başbakan bulmayı, öyle bir türk bulmak bile gerçekten zor. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
MrMarvelous Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Ya Atatürk düşmanı dinci falan demeyin de... Ben bunun gibi Atatürk hikayelerini palavra buluyorum... Adam yolda giderken duracak derdini dinleyecek, sonra koca heyetin oturduğu masaya konuk edecek bi vatandaşla bu kadar uğraşacak falan... köylülere çok içtendir samimidir, sorunlarını dinliyodur, onun yanındakiler de bunları böyle süslüyodur gibime geliyo... Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Fortuna Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 sanmıyorum ya,orda öyle bir yere konuk etmesi demek en az 30 tanık demek.Hepsi mi sıkıyor yani bunu? Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Slat Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 15, 2008 MrMarvelous said: Adam yolda giderken duracak derdini dinleyecek, sonra koca heyetin oturduğu masaya konuk edecek bi vatandaşla bu kadar uğraşacak falan... Lol Atatürk bu yüzden Atatürk işte :) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Laurelin Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 e yani ataturk gayet alcakgonullu bir insandi ancak cok sevildiginden bu yonu bile ballandirila ballandirila anlatilir insanlarin kendisini ovmesinden nefret eden ben kelimesini kullanmamaya calisan kendini hep halkin icinde tutan kendini halkin ustunde gorenelrden nefret eden bir insandi ataturk gunumuzde halkla alakasi olmiyan bakkal cakkal kokenli adi egitimsiz siyasetcilerle bir tutmamak lazim misal bushbakan dinleyin adami 10 kelimesinden 7 si BEN benim partim benim vekilim benim bakanim benim ulkem benim ordum benim hukuemtim benim kabinem benim cumhurum vs vs vs Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Kaede Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 rte ile olsaydı aynısı köylü kafadan Tanrı değil Allah diye başlardı :> Edit: köyle ne ya Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
ppoyr Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 @baluu insanların ozgur eleştiri haklarıyla devlet kademelerindeki terbiyesizleri bir tutmuşsun ya, aferin sana. sen devletin başına geçtiğinde kimliğin değişir, artık mahallede top oynadığın takımın kakara kikiri kaptan değilsindir. başbakana veya herhangi bir mevkidekine bulunduğu mevkiden dolayı istediğimi soyleyebilmek benim hakkım, cunku ister iste ister isteme o benim de basbakanım, ama o kalkıp da kimseye aynı ağızla cevap veremez, verirse okuzdur, siyasetci olmanın gerekliliklerinden en alcak olanları bile yerine getiremiyordur. hakkını arayan adam eleştiren adam terbiyesiz de devlet baba diyen terbiyeli yani, ha oldu. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Bone Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 MrMarvelous said: Ya Atatürk düşmanı dinci falan demeyin de... Ben bunun gibi Atatürk hikayelerini palavra buluyorum... Adam yolda giderken duracak derdini dinleyecek, sonra koca heyetin oturduğu masaya konuk edecek bi vatandaşla bu kadar uğraşacak falan... köylülere çok içtendir samimidir, sorunlarını dinliyodur, onun yanındakiler de bunları böyle süslüyodur gibime geliyo... Atatürk'ün yıllardır söylenilen hikayeleri şimdi "palavra" boyutuna geldi. Atatürk "tartışıla tartışıla" bu boyuta geldik. Komikmiş. Yakında "Atatürk düşmanlığı gibi görmeyin ama ben Atatürk'ün varolmadığını düşünüyorum" diyenler de olacak. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Penthesilea Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Yok artik, o kadar da abartmayin arkadaslar, Mao degil bu Ataturk yahu. Gayet boyle bir hikaye bence yoktur yahu abartiyorlar diyebilir bi insan, o kadar da degil artik. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Llama Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 MrMarvelous said: Ya Atatürk düşmanı dinci falan demeyin de... Ben bunun gibi Atatürk hikayelerini palavra buluyorum... Adam yolda giderken duracak derdini dinleyecek, sonra koca heyetin oturduğu masaya konuk edecek bi vatandaşla bu kadar uğraşacak falan... köylülere çok içtendir samimidir, sorunlarını dinliyodur, onun yanındakiler de bunları böyle süslüyodur gibime geliyo... benim annanem 20lı yaşlarında atatürkü mersinde bi ziyaretinde görmüş.. buna benzer bi hikayeyi anlatıyordu. gelip konuşmuş falan fişman.. tam net hatırlamıyorumda Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
bLackcha0s Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 16, 2008 Bu hikayelerinin yalan olması kime ne sağlayacak? Bu hikayeler bizim bunca yıldır bildiğimiz dinlediğimiz özlediğimiz Atatürk ü daha mı yüceltiyor? Bence yüceltmiyor.Daha ne kadar yücelebilir ki? Eğer bu hikayelerinin yalan olduğunu düşünüyorsanız. Kaldırın kafanızı Türk bayrağına bakın. Destanların hikayelerin öykülerin romanların anektodların anıların tek şahidi tek kanıtı. Hikaye yalan olsa nee olmasa ne. Böyle yapmamıştır başka Türlü yapmıştır sonuçta herkes karakterini kişiliğini biliyor Atatürk ün şaşılacak bir davranışı değil ya Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar