Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Danıştay: Toplumsal Barış Zedelenir


Antimodes52

Öne çıkan mesajlar

said:
Yargıtay’ın ardından dün Danıştay’dan da türban için çok sert bir bildiri geldi. Danıştay dinsel kaynaklı düzenleme ve girişimlerin Anayasa’daki laiklik ilkesi karşısında demokratik bir hak olmadığını vurguladı. Türban serbestisinin toplumsal barışı zedeleyeceği uyarısında bulunuldu.

YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın ardından dün de Danıştay’dan türban açıklaması geldi. Danıştay, türbanın serbest bırakılmasının, toplumsal barışı zedeleyeceği, konunun eğitim kurumları ile sınırlı kalmayacağı uyarısında bulundu. Danıştay Başkanlar Kurulu dün toplandı ve ardından internet sitesinden de duyurulan açıklamada, şöyle denildi:

ZORUNLU AÇIKLAMA Son günlerde yazılı ve görsel basında, Anayasa’da yapılacak yeni düzenlemeler tartışılırken, yüksek öğretim kurumlarında türban yasağının kaldırılmasına yönelik girişimler ve ortaya atılan görüşler karşısında, Anayasal bir kurum ve yüksek yargı organı olmanın sorumluluğu ile bu açıklamanın kamuoyuna yapılması zorunlu görülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu 4 nitelik, Cumhuriyetin değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek anayasal temel hükümleridir.

YARGI KARARLARI Hukukun evrensel ilke ve kurallarını yaşama geçirmeyi amaç edinen devletler, kişi hak ve özgürlükleri konusunda yargısal denetim yapan ulusal ve uluslararası yargı organlarının kararlarını gözardı etmemeli, bu kararları bertaraf edici anayasal ve yasal düzenleme yapmaktan kaçınmalıdır.

DEMOKRATİK HAK DEĞİL Anayasa Mahkemesi ve Danıştay, Anayasanın başlangıç kısmı ile 2., 10. ve 24. maddeleri kapsamında inceleme ve değerlendirme yaparak, kararlarında; laikliğin, Cumhuriyetin özü ve ulusal yaşamın temeli olduğu gerçeğinden hareketle dinsel kaynaklı düzenleme ve girişimlerin Anayasa’daki laiklik ilkesi ve laik eğitim kuralları karşısında demokratik bir hak olduğu iddiasının savunulamayacağını vurgulamışlardır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) göre üniversitelerin dini simgeleri yasaklama hakkı bulunduğunu belirtmiş ve bu konudaki yasağın AİHS’ye aykırı olmadığı sonucuna varmıştır.

HÜKÜMET UYMAK ZORUNDA Hukuk devletinin şartlarından en önemlisi olan kuvvetler ayrılığı ilkesine göre Anayasamızda, yasama ile yürütme organları ve idarenin, yargı kararlarına uymak zorunda olduğu ve bunları ortadan kaldırıcı düzenleme yapamayacakları açıkça belirlenmiştir. Bu nedenle, yeni düzenlemeler yapılırken Anayasamızın temel ve değişmez ilkelerine ve yargı kararlarına uygun davranılmaması, bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin kazanımlarına aykırı olacağı gibi, söz konusu girişimlerin eğitim kurumları ile sınırlı kalmayacağı ve sonuçta toplumsal barışı da zedeleyeceği kaygı ile izlenmektedir.

Kaynak: Hürriyet

Şimdi, koskoca Danıştay'ın laflarını sorgulamak bizim gibi daha hukuk fakültesinin 1. sınıfındaki adama düşmez. Düşmez düşmesine de, bize mi yanlış öğrettiler diye merak ettim. Başka hukuk okuyan arkadaşlar, ya da konu hakkında bilgisi olanlar tutuversin bir ucundan.
Benim bildiğim, hala yürürlükte olan 1982 Anayasası'nın 148. Maddesi şöyle buyurmaktadır:
MADDE 148.– Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler. Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz.

Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez.

Bu bağlamda 1. ve 2. fıkraları incelediğimizde neyi anlıyoruz? Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından (yani anayasa değişikliği doğru protokoller izlenerek yapılmış mı, buna bakarak) denetleyebilir, ki bu şeklen denetim de kısıtlanmış 2. fıkrada, sadece teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülememesi şartına uygunluğuna bakabiliyor Anayasa Mahkemesi.
Şimdi bu aynı Anayasa Mahkemesi'nin yetki alanı olmayan yerde AKP'nin ters davrandığını iddia eden bu Danıştay'ın hukuki bilgisine nasıl güvenebiliriz? Ortaya savrulmuş bir tehditten öte olduğunu nasıl kabul edebiliriz bunun?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

konuyla ilgili pek bilgim yok ama koskoca danıştay birşey sölüyosa çıkıp böylesine gündem yaratıcak, 1. sınıf hukuk öğrencisinin araştırıp gördüğünden farklı şeyler görüyodur alicim sdfsdfs.

yani öle umuyorum.


bi de güzel ayar vermiş çok takdir ettim bir buket gül yollayacağım danıştaya.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu arada, türban konusu kesinlikle uzun uzun üstünde düşünülmesi gerekilen ve incelenmesi gereken bir konu bence, burada türban serbest kalsın/kalmasın tartışması değil amacım.
Sadece koskoca Danıştay, hukuk sistemimizin en üst mevkilerinden birindeki bir büyüğümüz, böyle bir laf etmiş, ancak Anayasa'mız onun dediğinin aksini iddia ediyor, benim hocalarım da aksini iddia ediyor, benim de aklım karıştı. Danıştay yahu, benim ne haddime danıştayın dediği üstüne iki kez düşünmek ama, nasıl olur, yoksa daha hukuk fakültesinin 1. senesinin 1. döneminde öğretilen bilgilerden mi yoksun kendisi?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yasak var mı ki

Yasak yok ki kaldırılsın...

Birileri ara sıra “Türban yasağından yararlananlar var, bundan dolayı devam ediyor” iddiasını seslendiriyorlar ya, bir an geliyor, insan, “Acaba doğru olabilir mi?” kuşkusuna kapılmadan edemiyor. Yasağın mağdurları mağrur sessizliklerini korurken, lehte-aleyhte onlar adına tartışanlar, basit bir konuyu dünyanın en çetrefil sorunu haline sokuyorlar.

Konu basit, uygulama, anayasal çerçeve içerisinde bir şeyin 'yasak' olabilmesi için gerekli hukukî dayanaktan mahrum çünkü... Anayasa, temel hak ve özgürlüklerin ancak yasayla sınırlandırılabileceğini öngörüyor (m. 13). Konuya ilişkin tek yasa maddesi, YÖK Yasası'nın geçici 17. maddesi ve orada da “Yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” hükmü var. Bu durumda nasıl oluyor da üniversitelerde 'başörtüsü yasağı' uygulanabiliyor?

Bu soruya “Anayasa Mahkemesi kararı ile” dışında bir cevap vermek mümkün değil. Oysa yürürlükteki anayasamız, çok açık bir biçimde, Anayasa Mahkemesi'nin “Bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceğini” (m. 153) belirtiyor. Bu durumda, YÖK Yasası'ndaki ek 17. madde varken, kimse, Anayasa Mahkemesi'nin daha önceki bir yasa maddesiyle ilgili iptal kararının gerekçesini 'yasak sebebi' olarak kullanamaz.

Kullanır ve şimdi olduğu gibi üniversitelerde başörtüsü yasağını uygularsa, bu hukukî bir tasarruf sayılmaz. Hukuk devletinde keyfi uygulamalara yer yoktur.

Anayasa Mahkemesi, dava açıldığı halde, YÖK Yasası'nın üniversitelerde kılık kıyafeti serbest bırakan geçici 17. maddesini iptal etmemişti, bunu da unutmayalım.

Gerek yok, ama yine de bir ara özet çıkartalım: Kılık kıyafeti serbest bırakan bir yasa maddesi yürürlükteyken ve Anayasa Mahkemesi o maddeyi iptal etmemişken, daha önce iptal edilmiş bir başka maddeye atıfta bulunularak üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı hukukî değildir.

Konu bu kadar basit işte...

Böylesine basit bir konuyu içinden çıkılmaz hale getirip bir de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne onaylatmamız bizim iş bilmezliğimizden kaynaklanıyor.

Aslında yapılacak olan, uygulamada keyfiliğe son vermekten ibarettir. Uygulamayı üniversiteler sürdürüyor; YÖK de üniversiteler üzerinde baskı kurarak uygulamanın sürüp sürmediğini denetliyor. YÖK'ün üniversiteler üzerindeki baskısını sona erdirerek keyfi uygulamadan vazgeçmesi, üniversitelerin de yasağa kulak asmaması, sorunu ortadan kaldıracaktır.

Ortadan kaldıracaktır, çünkü ortada yasak uygulamak için hukuki, sosyal ve siyasal bir zemin yoktur.

Hukukî zeminin olmadığını anlattık, sosyal ve siyasal zemin boşluğu da meydanda: Yapılan bütün araştırmalarda halkın yüzde 80'e yakını “Üniversitelerde başörtüsü/türban yasağı kalkmalı” diyor; bu da, ülkede bu alanda bir sosyal mutabakatın var olduğunu gösteriyor. Bugünkü siyasal iktidar da, daha ilk gününden, yasaklara toptan karşı çıkan bir tavır sergiliyor; o sayede toplumda 'tabu' gözüyle bakılan neredeyse hiçbir konu kalmadı. İktidara yakışan, başörtüsü konusundaki keyfi uygulamaya son verilmesini sağlamaktır.

Aksi halde, “Yasaktan rant sağlayanlar var” diye düşünenler arasına ben de katılacağım.
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=8848&y=FehmiKoru



laikliğin tanımını kendi kafasında nasıl yaparsan ona göre istediğin şeyi de yasaklarsın
kararı veren hukukçulara kalmış bişey bu bizim ülkede
türban, din dersi, arapça ezan bazen yasak bazen serbest olmuş, bunu sağlayan kanunlar değildi, karar verenlerdi

bunları aşmak için yeni kanunlar,yasalar çıkartmak ve/veya kendi düşünceni belki gerçek hukuku uygulayacak kişileri atamak(kadrolaşma) yapılacak bu belli bişey

yargıtay, danıştay açıklamaları bir siyasi partinin ideolojik yaklaşımından farklı değil
diğer noktada o siyasi partinin çıkartacağı veya değiştirebileceği yasalara göre hareket etmek zorunda oldukları
iş ki bunların, iktidarın, başta olanın gücüne dayalı değil, kim olursa olsun saptıralamayak bir hukuka göre düzenlenmesi, uygulayacılarının bunu yerine getirmesi
doğru ve mükemmel olan nedir nasıl belirlenebilir kim belirliyecek, ne kadar başarılı olacak, bunlar en önemlisi
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tamam da forgiver, hukuk bu kadar keyfi bir şey değil işte.
Açarsan T.C. Anayasa'sını, Danıştay'ın da, Anayasa Mahkemesi'nin de görevleri, yetkileri ve sorumlulukları açıkça belirtilmiştir. Ki 82 Anayasası gayet uzun ve detaylı bir anayasadır.
Yine o anayasanın da 148. maddesi açıkça belirtiyor ki Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini sadece şeklen, şeklen denetlerken de belirli kriterler dahilinde denetleyebilir.
Kelsen'in işlemler teorisi ve hukuk doktrini üzerine yazılarında hukuki işlemler arasında belirli bir hiyerarşi belirlenmiştir. Bu hiyerarşi Türk hukukunda da kullanılmıştır ve anayasada açıkça belirtilmiştir (maddeyle referans verebilirim, ancak zaten hepimizin bildiği şeyler bunlar). Bu bağlamda anayasal maddeler arasında hiyerarşik bir fark yoktur. Anayasa kanundan üstündür, kanun tüzükten, tüzük yönetmelikten vs. Ancak anayasa maddesi, başka anayasa maddesinden üstün değildir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi de, belirli anayasa maddelerine dayanarak başka bir anayasa maddesi hakkında denetlemeye gidemez, hatta 148. maddeye göre hiç bir şekilde içerik denetlemesine gidemez. Bu da zaten hakim diktatörlüğü oluşmasın diye 82'de getirilmiş bir düzenlemedir. E nasıl Danıştay'la Anayasa Mahkemesi kalkıp böyle bir karar veriyorlar? Veremezler, hadi kalkıp konuştular kendi kafalarına göre diyelim, Hürriyet niye "yargının kararlarına uymak lazım" vs. diyor? Bu yargısal bir karar niteliği taşımaz ki kişisel görüşse?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hukuki olarak soylediklerin dogru. ama ulkedeki yuksek yargi organlarinin ust kademelerindeki insanlar boyle bir aciklama yapiyorsa ulkenin gelecegi hakkinda ciddi kaygi duyduklari icin yapiyorlar. yani bu insanlar turban gibi konular haric diger konular hakkinda hic bir beyan vermisler mi? vermezler.

merak etme, 1. sinif ogrencisinin bildigi seyi tabii ki biliyorlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.

Başkenti Ankara’dır.
MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
...

Anayasanın kendisi ile çelişen bir değişikliğe meclis giderse bal gibi bu işe müdahale edenler olur. Meclis herşeyin üstünde değildir. Mesela meclis gitti başkent İstanbul'dur diye bir anayasa maddesi ekledi veya 3. maddeyi o şekilde değiştirdi. İşte orada anayasa mahkemesi "ne iş..." der ve bu maddeyi iptal eder. Bununla eş zamanlı olarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bu şekilde bir önergeyi veren partiye kapatma davası açar ve kuvvetle muhtemel kapatılır. Aynı olay bu türban ile ilgili düzenlemede de vardır zira anayasanın 2. maddesinin laiklik ilkesi ile çeliştiğinden 4. maddesi gereği yürürlüğe sokulamaz, hatta oylanamaz bile.

Laiklik ile çelişmez diyenler de kesin çıkacaktır ve çıkmaktadır da ama benim gibi yargıtay ve danıştayında çeliştiğini düşünmesi güzel bir durum bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

fedaykin, burada yanılıyorsun işte. Biz bunun üstünde çok durduk anayasa derslerinde.
Anayasanın ilk üç maddesinin, geri kalan maddelerinden hiç bir farkı yoktur. İlk üç maddenin değiştirilemezliği hukuki bir nitelik taşımamaktadır. Anayasa Mahkemesi de müdahalede bulunamaz.
Nitekim 82 Anayasası'ndan önceki anayasalarda senin söylediğin sistem işliyordu, ne oldu o zaman? Anayasa Mahkemesi meclisin üstünde görmeye başladı kendini, ilk 3 maddeyi kullanarak her türlü işine gelmeyen anayasa değişikliğini iptal ettirdi, bu da yargıçlar diktatörlüğü durumuna kayar korkusuyla 82'de bu düzenleme yapıldı.
Tekrar ediyorum, Anayasa Mahkemesi'nin görevleri ve yetkileri Anayasa'mızın 148. Maddesi'nde açıkça belirtilmiştir ve Anayasa Mahkemesi hiç bir şekilde anayasa değişikliklerini içerik bakımından denetleyemez.
Siz düşünebiliyor musunuz ilk üç maddeye bakarak Anayasa Mahkemesi denetim yapabilse anayasa değişikliklerine? Ülkeyi meclis değil Anayasa Mahkemesi yönetirdi. Hangi anayasa değişikliği olursa olsun ben size 100 sayfalık gerekçeyle Anayasa'nın ilk 3 maddesine ilişkilendirerek o değişikliği iptal ettirebilirim ona bakarsanız. Bu olmasın diye zaten Anayasa Mahkemesi'ne böyle bir yetki verilmedi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hiyerarşiyi hatırlatırım ayrıca fedaykin: kanunlar anayasaya uygun olmak zorundadır, tüzükler kanunlara, yönetmelikler tüzüklere vs.
Ancak anayasa maddesiyle anayasa maddesi arasında hiyerarşik bir alt-üst ilişkisi yoktur. Anayasanın ilk üç maddesi ne üstünlükteyse, anayasanın son maddesi de o üstünlüğü taşır. Zaten doktrinden söylediklerin çuvallıyor o yüzden.
Diğer politik ve sosyal gerekçeleri de önceki postumda yazılı.
Ancak eminim yani, hukuk okuyan başka arkadaşlar varsa da eminim doğrularlar, en azından bütün Bilgi Üniversitesi olarak bize böyle öğretildi bu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

evet cok güzel bir noktaya deginmiş antimodes52. bu konuya anayasal hak olarak değil daha cok cevre ve merkez sorunundan bakalım. akp cevre partisi olmaktan cıkıp her gecen gün merkez e yerleşmekteyken merkez buna karşı koymaya dayanmaya calışmaktadır. bu catışma gerginlige yol acıyor. akp ya bunu başaracak ya da başaramayacak ama bu gerginligin durmasının başka bir yoluda yok. bir şekilde bi taraf pes edecek.

anayasa madde 90 nediyor. usulune uygun şekilde yürürlüge giren sözleşmeler kanun hükmündedir. eger temel hak ve hürriyetleri ilgilendiren maddeler ic hukukla celişiyorsa sözleşme hükümleri uygulanır. aihs(avrupa insan hakları sözleşmesi) nin kurmuş oldugu aihm eger uluslararası hukuktan ve bu sözleşmeden gücünü alıpta bazı kararlar veriyorsa danıştay ın bu kararlara atfen yapmış oldugu konuşma en az aihm kararları kadar yerindedir bana göre. egitim hakkıysa sorun ya da din ve vicdan hürriyetiyse sorun bence aihm kararlarınada atıfta bulunabiliriz. bide anayasa mahkemesiyle ilgili görüşünü belirtmişsin. anayasa mahkemesi nin konuyla ilgili ben bir görüşünü henüz görmüş değilim. yargıtay ve danıştay farklı kollardan hükümete yükleniyor sadece. hukuki reelligi tartışılır tabiki bu konuşmaların.neden anayasa mahkemesine taktın şu anda?

cevre ve merkez e tekrar deginirsek devlet direniyor şu anda tüm kollarıyla. asker yargı ve bazı bilemedigimiz kurumlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Diyorsun ki mevcut meclis anaysayı istediği gibi değiştirebilir ve buna kimse karışamaz. Mesela Türkiye Cumhuriyetinin adı Türk İslam Cumhuriyeti yapılabilir, başkenti İstanbul'a çevrilip anasaya Kur'an a göre yeniden yazılabilir.

Bu bir görüştür ve isteyen istediği yerde istediği kadar tartışabilir...

Bende diyorum ki bunu öneren kişilere yapılacak her türlü saldırı meşrudur ve Kemal'in askerleri için bir ödevdir. O kişileri öldürmek dahil her türlü yöntemle bertaraf etmek gerekir zira artık iç savaş resmi olarak çıkmış demektir.

Yargıtay işte iş bu noktaya gelmesin diye uğraşıyor ama anlamayana davul zurna az.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

mesela o kadar büyük bir korku ki
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=639940

öğrenci velileri bile uniye giremiyor
laiklik yorumu bu olan bir yargı elemanları ve uygulamaları konusunda ne denebilir ki

fedaykin said:


Yargıtay işte iş bu noktaya gelmesin diye uğraşıyor ama anlamayana davul zurna az.


bunu yaparken hukuku gözardı ediyor, ama kabul edilebilir çünkü benim görüşüm doğrultusunda bu gerçekleştiriliyor, ondan sonra bu adamların her türlü yargı kararına rahatça güvenebilirz, çünkü bu korumak içindi bundan sonra hep hukuka uygun kararlar verirler, super olay
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tayyip Erdoğan said:
Bu ülkede eğer kuvvetler ayrılığı prensibi varsa, bu ülkede yasama, yürütme ve yargı erki birbirine müdahale etmeyecekse, herkes yerini, konumunu gayet iyi bilmeli. Kimse yasama veya yürütme organının üstünde kendini göremez, bulamaz. Bunu böyle bilsin. Özellikle de kimse ihsası reyde bulunamaz ve yargı makamı ihsası rey makamı değildir. Onlar da vatandaşlık görevini, gerekli olduğu zamanda, Anayasanın tayin ettiği şartlar içerisinde yapmaya mecburdur. Demokratik hayatın temel unsurları olan siyasi partileri, baskı altına almaya kimse gayret etmesin. Bizim gayemiz, Atatürk’ün ifade ettiği, ‘muasır medeniyet seviyesine Türkiye’yi çıkarmaktır. Bunlar bu şekilde, bu ülkede milletin bugüne kadar tek bireysel tercihleriyle uğraşanlar, bu ülkeye patinaj yaptırdı. Bu ülkeyi gerdiler
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
Bu nedenle, yeni düzenlemeler yapılırken Anayasamızın temel ve değişmez ilkelerine ve yargı kararlarına uygun davranılmaması, bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin kazanımlarına aykırı olacağı gibi, söz konusu girişimlerin eğitim kurumları ile sınırlı kalmayacağı ve sonuçta toplumsal barışı da zedeleyeceği kaygı ile izlenmektedir.


Yanlız Danıştay bildirisinde böyle buyurmuşlar. Yani, yeni düzenleme yapamaz yaparsa engelleriz demiyor. Eğer yapılırsa böyle sonuçları olur diyor. Tam olarak Anayasa mahkemesi nerde yetki aşımı yapmış oluyor? Hem ben nasıl bağladığını da anlamadım olayı; Danıştay açıklama yapmış, Anayasa mahkemesinin görevlerini açıklamışsın.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

DEMOKRATİK HAK DEĞİL Anayasa Mahkemesi ve Danıştay, Anayasanın başlangıç kısmı ile 2., 10. ve 24. maddeleri kapsamında inceleme ve değerlendirme yaparak, kararlarında; laikliğin, Cumhuriyetin özü ve ulusal yaşamın temeli olduğu gerçeğinden hareketle dinsel kaynaklı düzenleme ve girişimlerin Anayasa’daki laiklik ilkesi ve laik eğitim kuralları karşısında demokratik bir hak olduğu iddiasının savunulamayacağını vurgulamışlardır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...