Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

RTÜK ün verdiği onca cezadan sonra, Behzat Ç. 96. bölümde Final


ExtraJudical

Öne çıkan mesajlar

goldbären said:

eldar said:

Aa niye final Trt'de yayınlasınlar bence, her kesime yönelik yayın yapıyor zaten. Bir de çok kaliteli yayıncılıkları var.


sdf ince görmüş

ekmek parası abi adam napsın. darkrider ülke tvye iş yapıyor.yalan


Yok lan, bu adi sektorde calismam diyip biraktim bu isleri ben, yeterince serefsizlik gordum ssddfsdfd

Eldar'a da cevap bile vermiyorum. Yayinciliktan zerre anlamayip sol haber kafasiyla saldirmaktir benim savundugum konuda Trt'ye laf atmak. Once ne oldugunu ogrenip gelmek gerekiyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abi hadi polemik olsun diye değil de, ciddi merak ettim. Öğret o zaman. Kaliteli yayıncılık nasıl olur? Herhalde işin seyirciye yansımayan kısmıyla alakalı.

Hayatımda sol.org'a girmemişimdir, belki sağdan soldan linke tıklayıp. Demek istediğim insan kendi başına da fikir üretebiliyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ya şimdi karasürücü (kürt değil)nün demek istediği trt işte habertürk internet sitesi gibi tık almak için GÖRÜNTÜLER İÇİN TIKLA!!! tipi habercilik yapmıyor. fakirlik haberine arkaya acıklı müzik koymuyor (artık koyuyolar gerçi bazı bazı, şakirtizm yayıldıkça) yoksa o da biliyor esedin ozon tabakasını vahşice nasıl deldiğinin asparagas haber olduğunu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hacı senin karşı olduğun olay tamamen siyasi görüş ve kanalın siyasi otoritenin elinde kullanılmasıyla alakalı. Bu her ne kadar benim de zerre hoşuma gitmese de malesef dünyada "devlet kanalı" şeklinde yayın yapan her kanalın böyle olduğunu göreceksiniz.

BBC ekstrem bir örnek. Yarısından fazlası özelleştirilmiş ve buna bağlı olarak hükümet güdümünden çıkmış bir kanal. Hatta bu yüzden Falkland Savaşı sırasında halen önemli kısmı devletin elindeyken, hükümetin kararlarına karşı halkı ufak çapta bir ayaklanmaya teşvik edebilmişti. Savaş karşıtlığını yapabilmişti. Günümüzde de yayıncılık ilkelerinin zirve yaptığı ve hemen hemen tamamiyle uygulandığı tek kanaldır. O bile ama yeri geldi mi devletin çıkarları için siyasi otoriteye yancılık yapabiliyor.

TRT'nin siyasi otoritenin elinde oyuncak olması gayet normal çünkü atamalar, görevlendirmeler ve program onayları tamamen bu otoritenin elinden çıkıyor. Hayata geçtiği ilk günden beri "televizyon"un hükümetlerin elinde propaganda aracı olarak kullanıldığını kabul edersek bu da zaten "devlet kanalı" kisvesi altında çalışan bir kurum için artık hiçbir şekilde yanlış karşılanmaması gerekiyor.

Olaya siyasi açıdan bakmamak gerek. Ana haber bülteninden hiç örnek vermemek gerek çünkü bir kanalın haber bültenleri direk görüşünü ve kime çalıştığını çok net bir biçimde ortaya koyar. Karşılaştırma yaparken bunları kenara koymamız gerek.

Gelelim kabaca TRT'de neyi savunduğuma. Yayın İlkeleri, RTÜK tarafından şöyle açıklanmıştır.

http://www.rtuk.org.tr/sayfalar/IcerikGoster.aspx?icerik_id=5929dd1a-d261-48bf-b707-b123eaa7537f


Yayın İlkeleri aslında yayın içeriğinin nasıl olacağını belirler. Normal bir TV kanalının uyması gereken kurallardır. Şurada birkaç madde hariç siyasi otoritenin köpeği olmasına rağmen TRT'nin bunlara en çok bağlı olan kanal olduğunu anlamamız gerekiyor. Şöyle ki şuan okuduğunuz ilkelerin çoğu siyasi görüşü gereği çiğneniyor olması gerekirken aslında kanalın buna uygun yayın yaptığını göreceksiniz. Çiğnememek içinde bazı durumlarda hiç yayın yapmadığını, olayı vs. görmezden geldiğini de görebiliyoruz. İlkelere bağlı kalıyorlar.

Gelir kaygısı yok, izlenmeme kaygısı yok, şikayet kaygısı yok. Bunun aksine radyo,sinema ve TV sektörünü sürekli destekliyor. Halkın her kesimine göre programlar yayınlıyor. Ha şöyle ha böyle, yarım saat, 15 saat fark etmez. Yayınlıyor. Her kesime hitap ediyor. Büyüklü küçüklü izlenebilir bir kanal ve yan kanallarındaki yayın kalitesi ne kadar düşük olsa da ülkedeki her zevke kucak açıyor.

TRT'nin Türkiye'deki herkesin, daha doğrusu Türk ailesinin izleyebileceği türde bir kanal olması gerekiyor. Bunu yayın akışıyla çok net bir şekilde başarıyor. Sadece ana kanalıyla değil, yan kanallarıyla da bunu başarıyor. Çektirdiği diziler çoğunlukla etliye sütlüye karışmayan, eğlencelik diziler. Bazıları dizileri veya yapımları bunların dışına çıkıyor. Devletin kanalında Leyla ile Mecnun, Seksenler tarzı zaman zaman otoriteyi de ağır bir şekilde eleştiren dizilerde oluyor. Devlet her kesime program yapmaya çalışıyor ama kendisinden kopmasına da izin vermiyor. Eleştiri de bir yere kadar diyor, ince mizaha ve kendine giydirmeye izin var ama anlayana. Anlamayan için de sığ şeyler. Bu kısmı tam anlatamadım da anlayın asdfsda


Yayın akışı tamamen kuşaklara göre ve herhangi bir yayın kuşağında maddi beklentiye girilmeyen planlama yapılıyor. 3-4 reklam alınacak diye yayın akışının içine edilmiyor, seyir zevki baltalanmıyor. Belli bir program var, zamanlamalar var. Makine sisteminde işliyor. Çok ender durumlarda yayın kesiliyor ve ardından tekrar toparlanabiliyor. Yayın akışı Türkiye'deki en kusursuz kanallardan biridir. Bu yayın akışını en kaliteli biçimde doldurabilenlerden biri de yine TRT'dir. Gerçi son dönemlerde gündüz kuşağı ağır yara aldı. Artık program yapamıyor mu yapmak mı istemiyor ya da yaptırıyor da bu yayın dönemini rölantide mi alıyor bilinmez ama tekrarlar çok boy gösteriyor.

http://www.trt.net.tr/televizyon/akis.aspx

Şöyle yayın akışını da vereyim. TRT'yi sadece TRT1'den ibaret görmemekte gerekiyor. Yan kanallarında da halkın kesimlerine hitap eden programlar oluyor. Şimdi şunu da göz ardı etmemek gerekiyor.

Atıyorum niye haftada 432432412 saat türkü yayını var, niye 5 saat rock yayını var, halkın kanalı !!!! diyeceksiniz. Halkın kanalı evet. Unutmayın ki bu ülkenin müzik dağarcığında rock, metal, jaz, blues tarzı türlere yer yok. Olanı var, senin benim gibi azınlıklar. O azınlıklar içinde azınlık bir saatte yapılması gayet normal. Yapılmıyor değil işte, yapıyor ama yaptık oldu demek için yapılıyor. Yine de es geçilmiyor.

Özel kanallar için kitlesi neyse ona hizmet etme olayı vardır. Yayın akışlarında 5 dakikalık bir yeri bile kendilerinden olmayanlar için ayırmazlar. Ama TRT, yayıncılık ilkeleri gereği bunu yapmak zorunda ve yapıyor. Yayıncılık ilkeleri sadece TRT için değil, tüm kanallar için vardır.

Dediğim gibi STAR'ın yayın akışı, NTVSpor'un yayın akışı senin zevklerine daha uygundur bu yüzden sana harika bir kanal olarak gözükebilir ama aslında fevri yayıncılıktan başka bir şey yapmazlar. Yaptıkları sadece nabza göre şerbet yayıncılığıdır.

Mesela Radyo için örnek vermem gerekirse, radyolarda asla ve asla TV yayınının ses kaydı veya naklen yayını yapılmaması gerekir. Bu direk radyoya hakarettir. Ama günümüzde bir çok radyosu olan özel TV kanalı bunu hep yapıyor ve yaptıkları içinde yayınlarında önemli bir kâr ve zaman çizlgesi dolduruyorlar. Abi NTVSpor radyo haberleri bile TV'den paralel veriyor, bu rezilliktir yani...

TRT'de bunları göremezin. Radyosuna da ayrı program yapıyor, her kanalına da...

Ayrıca girişimcileri destekleme konusunda da en az BBC kadar cömerttir. Elinde iyi bir projesi olan herkes TRT'de ön görüşmeyi geçtikten sonra ana bir görüşme için davet edilir ve fikrini iyi sunabilirsen onlar için programlar yapabilirsin. Zaten hızlıca gelişen bir yönetmen, yapımcı isen onlar da sana gelir.

Benim zamanında çalıştığım prodüksiyon şirketi bir hiçken işleri beğenilmiş ve onlara gidilmişti. Şuan TRT'nin bir çok jenerik işini, film fragman işini onlar aldılar ve halen bir numaralı şirket konumunda 7 çalışanıyla devam ettiriyorlar. O zamanlar dandik bir ofiste takılıyorduk, adamlar ben ayrıldıktan sonra mesela ihya olmadılar vs. bayağı geliştirdiler kendilerini asdfsda neyse bu konu dışı, benim sektörden nefret etmemi sağlayan tiplerin başında da TRT'nin müdürleri de gelir bu arada, her neyse...

Belgesel çekmek isteyenlere sağlam destek olur, TV filmi çekmek isteyenlere destek olur. Çoğu TV filmi yayınlanmayacak bile olsa arşive koyulmak için satın alınır. Zamanı gelince yayınlanır ya da diğer kanallara satılır. Örneğin benim kuzenimin ekibinin çektiği Ayvalık belgeseli 2006 yılında TRT tarafından 15 milyara satın alınmıştı. TRT'de 2 kez yayınlandı, sonra bir kanala daha satıldı vs. orada da görüldü. He ne oldu, TRT'nin yanını ve ardından satılmasıyla birlikte jenerikte yazan isimleriyle bile iyi bir atlama yaptılar. Destek oluyor, yayınlıyor. Ortalamanın üstünde bile olsa farklı bir iş varsa yayınlamaktan kaçınmıyorlar. Halen öyledir, Türkiye'deki tek ciddi belgesel yarışmasını halen TRT düzenliyor. Müzik programları, kısa filmler vs. hemen hemen yapmak isteyen herkesin uğrayabileceği bir yapım kapısı...

Yayıncılık adına hem TV hemde radyo adına ne kadar doğru varsa yapıyor TRT. Tek yanlışları var, o da malesef konumu gereği devlet TV'si olması. Karşılaştırma yaparken malesef bunu görmezden gelmek gerekiyor. Bugün atıyorum MHP iktidarda olsaydı eminim TRT "BÜTÜN KÜRTLER DÜŞMANDIR" temalı bir yayıncılık anlayışı içinde olurdu.

Yani pek açıklayıcı olamadım sanırım ama demek istediğim şudur. İçerik olarak TRT, sizi tatmin etmiyor olsa da yayıncılık olarak diğer özel kanalların ulaşamayacağı bir kalitededir. Yayıncılığın hemen hemen her alanıyla, bazı önemli kısımları aksıyor olsa da diğer kanallarda aksayan o kadar çok şey var ki TRT'nin halen zirvede olmasını sağlıyorlar.

Yine TRT'nin son yıllarda aşırı güç kaybettiğini de kabul etmek gerekiyor bu arada, program içerikleri günde üç-dört kilit program etrafında şekillenen boş içeriklere dönmeye başladı. Gerçi bu müdürlerle normaldir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ya her kesime şerbet olayını da yayın akışından dizilere bakarak basit bir şekilde şöyle açıklayayım.

Pazartesi

Beni Böyle Sev - Ergen kesim, aşk meşk ama tatlı bir şekilde

Leyla ile Mecnun - Pati bile seviyor, sevmeyen tek İbrahim Seten. Türü belirtmeye gerek var mı? Kime hitap ettiğini de


Salı

Seksenler - Annelerimiz, babalarımız, dönemi yaşayanlar ve retrocu hipster ekşi bebelerine hitap ediyor. Gayet yerinde ve her kesime eşit bir şekilde hikaye anlatan bir dizi. Beyin yıkama gayesi yok, aksine bir devlet kanalından beklenmeyecek şekilde tarihle yüzleşiyor. İzleyenler bilir;

Yol Ayrımı - 1930'ların Türkiye'si ve çok partili döneme geçişi savunan bir dizi. Her ne kadar biraz Menderes dönemini ve ülkenin şuan içinde bulunduğu durumu destekler "bana göre" bazı hatalı görüşleri içinde barındırsa da "demokrasi" kavramanın önemi üzerine gayet bilgilendirici bir dizi. Pek izlemedim gerçi, bu kadar bile yorum yapmamam gerekiyordu.

Çarşamba

Sakarya Fırat - Direkt Türk-Kürt kardeştir, PKK kalleştir mesajı içeren askeri propaganda amaçlı yapımı. Ordu mükemmeldir, PKK şeytanın temsilcileridir. Kesim belli,

Ayrıca Çarşamba'lar film günü şu aralar, bu hafta Star Wars Episode 6 var mesela.

Perşembe

Zengin Kız, Fakir Oğlan - Bu dizi tam böyle her kesime her şekilde hitap eden, tesadüflere dayalı komedinin can kattığı ve direk halkı ibretlendirmek ve farkındalık yaratmak üzerine kurulu bir dizi. Dizinin genel yapısı çok basit düşünen insanları hedef aldığından dolayı çok sığ olsa da halkın önemli kısmına sırf şu diziyi izleterek "insan yaratma" potansiyeline sahip olabiliriz. Bazen bazı konuları cidden çok mantıklı ve güzel işliyorlar. Ben bile bazen gülebiliyorum saçma sapan esprilerine falan da, ekibi de kaliteli zaten.

Şubat - Hani bundan bahsetmeye bile gerek yok. Bu ülkenin Doctor Who'su direk. Tamam aynı tür vs. değil fakat çok farklı kafalarda, çok farklı tarzda. İzleyenler ne kadar kaliteli bir yapım olduğunu biliyor. Direk bambaşka boyutlarda bir çalışma, bu tip ağır bir diziyi özel kanalların %90'ı da yayınlamazdı mesela.

Cuma

Böyle Bitmesin - Hiç izlemedim şu diziyi, bilmiyorum asdfsdfasd

Cumartesi

Film günü, yayın akışına bakarsanız bu hafta sonu üst üste üç filmin yayınlanacağını görürsünüz.

19:50Türk Sineması "Şabanoğlu Şaban"
21:35Stadyum Cumartesi
22:45Yabancı Sinema "Köstebek"
01:15Yabancı Sinema "Richard Nixon Suikasti"

Stadyum'u saymıyoruz tabii,

Pazar

Avrupa Avrupa - Bu da yine ibret alınmalık, Avrupa Birliği vs. Türk geyikleri üzerine kurulu bir dizi. Hiç hoşlanmıyorum ve bu yüzden izlemiyorum ama faydalı bir diziye benziyor sdafasd Birkaç kere mantıklı konulara denk geldiğim olmuştu.





Bu ülkenin TV yayıncılığı diyince aklına gelen tek şey DİZİ olunca, bir kanalın yayınladığı dizilerin içerikleri aslında görüşünü gayet iyi yansıtır. TRT'nin bu konuda bile özel kanalların %90'ına fark attığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
O CEZAYA SERT TEPKİ BÜYÜK SAÇMALIK

Fenomenleşen oyuncudan Fazıl Say yorumu



Gerçekte ise son yıllarda canlandırdığı karakterlerle ‘fenomenleşen’ tiyatro ve sinema sanatçısı Erdal Beşikçioğlu.

“Eve Giden Yol: 1914”, “Vali” ve “Seni Kalbime Gömdüm”den sonra yakında yeni bir filmi daha geliyor: Ankara Yanıyor!

3. ve son sezonuna giren “Bir Ankara Polisiyesi”nin kahramanı Behzat Ç. fırtınası ise hala dinmiyor.

Akün’de sahnelenen ve aylardır kapalı gişe oynayan “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyunundaki şizofrenik İvanoviç Popriçin performansıyla da uzun zamandır çok konuşuluyor.

Beşikçioğlu, Genel Sanat Yönetmenliğini yaptığı ve kendi deyimiyle “enerjisinin büyük bölümünü verdiği” Cermodern’de, BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

Beşikçioğlu ile düne ve yarına dair birçok şeyi konuştuk. Ve tabii ki Behzat Ç.’yi de;

Yıkılması planlanan ve uzun zamandır buna karşı yükselen eylemlerin adresi Beyoğlu Emek Sineması’ndan başlayalım. Ankara’da ise Devlet Tiyatrolarının kiracı olduğu, sizin şu anda sahne aldığınız Akün ile Şinasi sahnelerinin satışı gündemde. Satış için ihale süreci devam ediyor ama öne çıkmıyorlar.

Çıkmaz tabii. Emek’in sinema tandanslı bir hikâyesi var, diğer ikisi ise tiyatro tandanslı bir hikayeye dönüşmüş durumda. Tarihi değerleri olmadığı için de öne çıkmıyor olabilirler. Beyoğlu Sineması’nın ve binasının muazzam bir tarihi var. Arkadaşların hassas davranışlarını gönülden destekliyorum. Özeleştiri yapmak gerekirse orada duygusal olarak bizim de hatamız var. Festivalden festivale gittiğimiz sinema haline gelmişti.

Ankara’da Kavaklıdere Sineması için aynı şey söylenebilir. En az on yıldır atıl bir vaziyette duruyor ve hiçbir eylem yapılmıyor. Talip Sineması vardı. Tunalı Hilmi, çok güzel sahneleri olan ve Ankara’nın Broadway’i diyebileceğimiz bir caddeydi. Tuhaf! Ankara’nın, AVM sinemalarından sıyrılıp bağımsız filmlerin oynatılabileceği bir sineması yok. Kavaklıdere Sineması böyle bir yere dönüştürülmeli. Akün ve Şinasi Sahnesi ise Devlet Tiyatrosu ve izleyicilerinin çok değerli oyunları paylaştığı, tiyatro sahnesi olarak mutlaka kalması gereken yerler. Yarın bir gün Kavaklıdere Sineması da süpermarket halini alır, belki o zaman bizim de sesimizi duyabilirsiniz.

Popüler isimler de onu gündeme taşıyor. Bir kere bile olsa ekibinizle Akün’de olup destek verecek misiniz?

Binanın girişinde kocaman “Bir Delinin Hatıra Defteri” pankartı yer alıyor. Yani ben, her eylem günü oradayım. Gitmek başka, gönülden desteklemek ise başka bir şey. Öyle şeyleri pek samimi bulmuyorum. Mesela ‘şu ana kadar neredeydin’ diye sorsalar, verecek cevabın yok senin. Bu sorudan hep çekindiğim için başka türlü alternatiflerle protesto etmeyi deniyorum. Gidip, direk söyleyebilme, ‘niye kaldırıyorsunuz’ diye sorabilme özgürlüğüm var benim. Yıkılması söz konusu değil. Sözleşmeyi yenileyecek kişi değişecek. O gün gelsin, duruma göre gerekirse gidip bakanla, başbakanla konuşalım. Ankara’da her sahnenin kendi içinde bir duygusu vardır. Yeni Sahne de öyleydi. Yeni Sahne’yi de sattılar.

Yeni Sahne’de eylem yapılmadı?

Evet, yapılmadı ama aslına bakarsanız, sabırla ve insanların anlayışını zorlamayla da ilgili bir durum var. Fırtına öncesi bir sessizliğin olduğunu düşünüyorum ve hepimizin biraz kontrollü davranması gerektiğine inanıyorum. Kontrol elden giderse çok can sıkıcı olaylar olabilir. Birkaç gece önce ODTÜ gerçeği öne çıktı, ondan önce İstanbul’daki gerçekler vardı. Sanatçılar sağduyuya sahip insanlardır. Gelişmeleri biraz daha sağduyuyla izlememiz gerekiyor. İzlemek demek yapılanlara başkaldırmayacağım manasına gelmiyor. Değerlendirmek. Ondan sonra gereken hareketi ister istemez yaparsın.

Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan, Devlet Tiyatroları’nda bir oyunu izlemeye gitmişti. Oyun sırasında çiklet çiğnediği için oyunculardan biri oyunu kesip onu uyarmış, bu olay çok tartışılmıştı. Geçen yıl da Başbakan, Devlet Tiyatrolarının özelleştirileceğini belirterek, “Devlet, tiyatro sahnesinden ayrılıyor, buyurun sahne sizin” demişti.

Siz, sahnede bir duygunuzu paylaşıyorsunuz. En hassas olduğunuz yer. Oyuncu, ‘olabildiğince saf bir şeyi sizinle paylaşmak istiyorum’ diyen kişidir. Yalandan uzak olmak için mücadele eder. Ama siz onu laf olsun diye seyrederseniz, onu da görür. Siz, ağzınızda çikletle nasıl oyunu seyredebilirsiniz? O iş biraz tuhaf. Başbakan’ın söylemine gelirsek, konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan bunu söylediğini düşünüyorum.

Çünkü Devlet Tiyatrolarının kapanacağına inanmıyorum. Hastaneleri, okulları kapatmak gibi bir şey. Hiç kimsenin eğitim hakkını elinden alamazsınız. Güneydoğu’ya özel tiyatro olarak hiçbir şekilde turne yapamazsınız. Tek bir marka vardır o da devletin tiyatrosudur. Devlet Tiyatrolarının kendi içinde özgür bir tavrı vardır. Her şeyi söyleyebilirsin. Ama herhangi biri oraya gidip bu lafı ettiği zaman oyunu yasaklanabilir. Bu, yaman bir çelişki. Devlet Tiyatroları, marka halinde bu ülkenin tiyatro jandarması olarak kalmak zorunda maalesef. Bir düzenleme gerekiyorsa eğer, bu çalışma zaten yapılıyor. Üç, beş ay içerisinde de bu düzenlemeyi hepimiz göreceğiz. Bizim çabamız, mevzu daha iyiye gitsin diye. İçinde kötü niyetli bir şey gördüğümüz zaman bunu en iyi hisseden adamlar bizleriz. O zaman da ona göre hareketimizi tabii ki sağlayacağız.

Fazıl Say’a verilen ceza var bir de…

Büyük saçmalık. Fazıl Say, dünya çapında değerli bir insan. Bu tür adamların korunması, pamuklara sarılması gerekir. Bu bir geçiş süreci. Ergenliğini yaşayan hükümetin olgunluğunda meseleleri daha iyi değerlendireceğine inanıyorum. Kendimi inanmak için zorluyorum.

Diyarbakır’daki günleriniz için “Dış dünyaya kapalı, garantisi olmayan bir kentte sanat yaptık” diyordunuz. Barış sürecinden umutlu musunuz?

Gelişmeler beni çok tedirgin ediyor. Akil insanlar filan, ülke bunlara fena takılmış durumda. Akil insanların gidip şehit aileleriyle görüşmesi bence yanlış. İyi bir şey yapıyorlar gibi suratlarında tebessümle ‘evet biliyoruz’ diyorlar. Devlet Tiyatrosu’nda özel görevimi Diyarbakır’da, askerliğimi de Yüksekova’da yaptım. Bölgeyi ve halkını yakından tanıyan biriyim. Birçok değerli arkadaşımı kaybettim. Harvard mezunu bir çocuk gitti. Bunlar geleceğin Türkiyesi’ni oluşturabilecek altyapıya sahip insanlardı. Güneydoğu’da, bilmediğimiz bir duyguda, harekette yok oldular. Ondan sonra dönüp o insanlara ‘sizin acınızı anlıyoruz’ diyemezsiniz. Anlamanız mümkün değil. Bu, iş olsun diye yapılan bir kafadır. Süreci takip ediyoruz, sonucunu hep birlikte göreceğiz. Ama yine hatırlatıyorum: Metaneti muhafaza etmek şart.

Yeni bir film geliyor…

Ankara Yanıyor! İlk film heyecanlı bir süreçti. Öyle olunca da birçok detayı atladık. Bu film ise biraz daha olgun bir süreçten geçti. Öyküsü çok kuvvetli. Ankara ve Kıbrıs’ta geçiyor.

Behzat Ç. bitiyor. “Tadı damakta bırakmak lazım” demiştiniz. Amerika’da bazı diziler yıllarca sürüyor.

Teknik olarak biz öyle bir altyapıya sahip değiliz. 80-90 sayfa çekiyoruz. Platolarınız yok, göçebe bir hayat yaşıyorsunuz. Bazı setlerin karavanları bile yok. Oyuncular kahvelerde, oralarda buralarda sürünüyor. Bir işin Türkiye’de 3 sene devam etmesi bile büyük başarı. Sinema filmleri devam edecek. İnsanlara konuk olduk, şimdi insanlar bize konuk olsun derdindeyiz.

Anadolu’da geçen hikâyelerle doldu diziler. İstanbul’da deniz bitiyor mu? İzleyici Behzat Ç.’yi içselleştirdi diyebilir miyiz?

Behzat Ç. çok önemli bir kapı açmıştır. Daha önce de diziler vardı ama sahte bir dünya yaratılıp, o sahte dünya içinde hikâyeler anlatılmaya başlanmıştı. Behzat Ç., o sahte dünyayı yakın bir iş olarak da dizi tarihinde önemli yere sahip. İzleyici öyküyü çok sevdi. Çocuklar da çok samimi oynadı. Ortaya Behzat Ç. gibi yalansız, doğal, tuhaf bir iş çıktı.

Bir dönem çok ceza aldı. Bitmesi yönünde baskı oldu mu?

Ceza ister istemez bir baskıdır ama bitirmemizde etkili olmadı. Ama çocuğumu ben kendi ahlaki anlayışıma göre yetiştirmek isterim. Özelliği olan insanlar o zaman ortaya çıkar. Belli bir kalıpta hareket etmenizi sağlayacak sansürleri ortaya koyduğunuz zaman kimse televizyon seyretmez. Bir sektörü öldürürsünüz. Böyle devam ederse Avrupa, Amerika, Brezilya dizilerine bakar insanlar. Bir diziden 200 kişi ekmek yiyor. Bir şey yaparken bunları göz ardı etmemek lazım. Ahlaki yapımızı güçlü tutalım, koruyalım. Elleme ya! Ben çocuğumu nasıl yetiştirmek istiyorsam öyle yetiştireyim. Benim yetiştirdiğim çocuk yarın belki başka bir değerle bu ülkeyi başka bir yerde temsil edecek güçte olacak. O yüzden sen git, aileni yetiştir ya.

Ortadoğu dizilerimiz için yeni bir pazar oldu. Behzat Ç. için de talep var mı?

Bizim dizide güzel kadın yok ki! Aşk yok, yakışıklı çocuk yok. Dünyanın en çirkin adamlarını bu dizide. Akbaba’yı, Harun’u ya da beni, kim ne yapsın?

Son zamanlarda takıntınız var mı?

Var. Oyuncuların, YÖK’e bağlı okullardan mezun olarak sanat hayatlarına başlamaları.

Neden?

Sanat okulları, YÖK’e bağlı olamaz. Bu, büyük bir trajedidir. Her okul kendi içinde güzel sanatlar fakültesi açıyor. Çünkü ülkede herkes topçu, herkes oyuncu olmak istiyor. Bunu rant haline getiremezsiniz ki. Çocuk başarısızsa mezun ederek, ona daha büyük bir kötülük yapıyorsunuz. Çünkü iş bulamayacak. Atamıyorsun çocuğu, ‘senden olmaz’ diyemiyorsun. Oyuncu, sizi, gerçekliğinizden sıyırıp başka bir dünyada biraz nefes almanızı sağlayacak kişidir. Öte yandan konservatuar ve dengi okullardan mezun olan çocukların staj imkanı yok. Sahne gerisini, kulis adabını bilmiyorlar. İşte biz, Cermodern’de staj yaptırıyoruz. Hacettepe ve Bilkent üniversiteleri de bizi destekliyor. Ortak projeler üreteceğiz. Adıma ise bir tiyatro kurmayı hiç istemiyorum. Öldükten sonra ne olacak? Bitti. Yetiştirdiklerinle süreç devam ederse bir değeri olur. Devlet Tiyatroları başka ama Cermodern, bu bakımından benim gözbebeğim. (Sinan Onuş)

Kaynak: http://www.ulusalpost.com/haber/ulusal-haber/o-cezaya-sert-tepki-buyuk-sacmalik!/9709.html
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

KuddusiMavra said:

Llama said:

behzat ç. yurt dışında çekilmeye devam edicek.. %90 bilginiz olsun


röportajda bitiyor diyor ama llama?!


evet biliyorum..
ben izmirde bunun yönetmenini direk ağzından duydum
izmir kukla günlerinde birine anlatıyordu son 5 bölüm sonra finali açıklıcaz (ve gerçekten de tam 5 bölüm oldu ben duyalı) dedi baskı çok ve yapabilirsek yurt dışında çekimler başlıyor dedi hollanda ve almanyada olcakmış çekimler...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Adamların şuan var olan planlarında yazın çekilecek olan sinema filmi var. Erdal Beşikçioğlu dizinin bitmesini en çok isteyen adamların başında geliyor. Hem tadında bırakalım diyor hemde artık dizilerde çalışmak istemiyor. Bunun yanında karakteri sevdiğinden dolayı da Behzat Ç'nin öyle ya da böyle devam etmesini istiyor.

Düzenli aralıklarla üst üste sinema filmleri planlanıyor şuan, hatta dizi bitiminden sonra bir filmin geleceği şuan %95 falan o kadar net diyebilirim. Belki o filmler yurt dışında çekilecektir falan yanlış anlaşmışsındır abi.

Dizi olmayacak, yani Erdal Beşikçioğlu istemiyor her şeyden önce.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...