Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Köşe yazısı depolamak


sipeyskeyk

Öne çıkan mesajlar


Bu hafta, malum, kültürel ve sosyal tarihimizde derin izler bırakan kimi yazarlarımızın ve şairlerimizin bilinmeyen mektupları gündemdeydi. Bu ilginç konu tartışıldı, yazıldı, merak uyandırdı. Bu arada tesadüfen bizde pek duyulmayan bir yazı çıktı the Wall Street Journal'da. Avrupa'da ve Amerika'da tarih boyunca ses getirmiş kimi edebiyatçıların saklı hastalıklarına dair. Aslında her şey Huffington Post'ta Doktor Ross imzalı çarpıcı bir makalenin yayınlanmasıyla gelişti. "Yazarlar ve fiziksel/zihinsel hastalıkları" üzerine. Ben kendimi zaten oldum olası ne "normal" ne "dengeli" kabul ettiğim için ilgiyle ve sükûnetle okudum yazar çizer taifesinin hangi dertlerden mustarip olduğunu. Durum vahim!
Verileri yan yana getirince anlaşılıyor ki edebiyat âleminde en yaygın sorun "mutsuz çocukluk". Bilhassa romancılar/şairler arasında, yeryüzündeki ilk senelerini mutlu mesut, şen şakrak, dolu dolu severek ve sevilerek geçiren birine rastlamak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Vardır muhakkak bir yerlerde ama gel de bul bulabilirsen! Jonathan Swift, Lord Byron, Samuel Coleridge, William Butler Yeats, Herman Melville, Bronte kardeşler, sevgili Virginia Woolf... Listenin başlarında olmak üzere, nicesinin çocukluk seneleri parçalı bulutlu ve bol türbülanslı geçmiş. Güneş ara ara başını çıkarmış, o kadar. Dickens'ın babası habire ya borçlarla ya yoksullukla boğuşmuş. Orwell ise yatılı okullarda mutsuz olmuş, yalnız kalmış.
Dr. Ross soruyor: "Bedbaht çocukluk ile yaratıcılık arasında bir ilişki var mı?" Eğer söz konusu kişi zaten yetenekli, dayanıklı ve duyarlı ise böyle bir bağ kurulabileceğini iddia ediyor. Yani arızalarımız ve yara berelerimiz, direnirsek şayet, hayal gücümüzü geliştiriyor. Bu işin insana umut veren yanı! Bir de moral bozan kısmı var. "Mood disorders", yani psikolojik iniş çıkışlar da çoğalabiliyor. Bunlar roman, hikâye ve şiir yazarken belki işe yarıyor ama edebiyatçıların yakın çevrelerindeki insanlar için hayli külfetli, yorucu olsa gerek. Yani yazar olmak hadi neyse ama "yazar sevgilisi" yahut "yazar eşi" olmak, zor zanaat!
Sadece ruhsal değil, fiziksel sorunları da fazla kalem erbabının. Shakespeare ile başlayalım... İngiliz ve dünya edebiyatının en meşhur sesinin, yüzyıllar boyunca insanlığa aman vermeyen bir hastalıktan mustarip olduğu tahmin ediliyor: Frengi. Bu rahatsızlığın verdiği sinir nöbetlerinin ve hezeyanların yazısına, üslubuna etki ettiği de düşünülüyor.
Bronte kardesler tüberkülozdan çekmiş. Üstelik altısı birden. Aynı hastalığa yakalananlar arasında George Orwell de var. Jack London ise ülser hastası. Bununla bitmiyor şikâyetleri. Karizmatik, yakışıklı ve intihara meyyal yazarın o kadar çok rahatsızlığı var ki kırkına geldiğinde ayaklı bir enkaz gibi görünüyor. Alkole bağımlı; kendi kendini tedavi etmeye kalkıyor, ne var ki ilaç yerine morfin, bazen eroin kullanarak. Genç yaşta aşırı morfin yüzünden oluyor sonu.
Herman Melville ise bipolar. Onu seven insanların burnundan getiriyor. Aynı beter huy Ernest Hemingway'de de var. James Joyce alkolik. İçmeden yazmakta zorlanıyor. İki kadının hayatını mahvettiğini söylüyor. Faulkner de iflah olmaz müptelalardan. Biricik Sylvia Plath ise malum, bipolar.
Fransız yazar Guy de Maupassant, 1892 Ocak ayının ilk günlerinde intihara kalkışıyor. Herkes yeni yılı kutlarken o kendine ve kaderine bir son vermeyi deniyor. Yeni bir delilik nöbetinden kurtulmak için. Tedaviye alınıyor, bir seneye yakın klinikte kalıyor. Onun da frengiden kaynaklı bir sinirsel hastalıktan vefat ettiği tahmin ediliyor. Maupassant bu açıdan önemli bir isim, zira deliliği hem yaşayan hem yazanlardan. Edgar Allen Poe, Gogol, Tolstoy ve özgürlükçü, muhalif ama bir o kadar sorunlu Jack Kerouac... Yazarlar ve ruhsal rahatsızlıklar listesi hayli kabarık.
Bizde de çok malzeme var şüphesiz. Suçlamadan, yermeden bakabilirsek şayet. Nâzım Hikmet'ten öğrenmedik mi "angina pectoris"in ne demek olduğunu? Sorunlu bir çocukluk geçiren ve hatta yakın çevresine "Bende her türlü hastalık mevcut" diyen Peyami Safa... Guatr ve şekerden mustarip ve tedaviye direnen Tevfik Fikret. İntihar eden ve hayattan ölüme geçişi son ana kadar kaydeden Beşir Fuad...
Bazen düşünüyorum. Tarafsız ve dengeli yaklaşabilen bir terapist veya psikiyatr, Osmanlı'dan bu yana edebiyat tarihimize yakın gözle baksa, kimbilir neler neler bulacak... Peki bu arızaların yazımıza, edebiyatımıza etkisi var mı? İşte o yoruma açık bir soru, apayrı bir bilmece!


Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

yazarların psikolojik rahatsızlıkları doğala bağlayıp, onlardan beslendiğini vurguluyor basitçe. tam bir saçmalık.

o adamların düşüncelerinden kaçamayıp, mental ya da fiziksel sorunlarını da hazırladığını, bunun birbirini besleyen durumlar olduğunu es geçmiş tamamen.

çünkü kendisi bayağı bi aptal.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Oyle aptal diye bakma, Ingilizce yayinlarda ciddi ciddi bu sekilde tartismaya basladilar. Huffington'daki o yzaiyi ben de okumustum. Bir yerde sikilip tartismayi izlemeyi biraktim ama, en son nasil bir duruma geldi bilmiyorum.

eBook-print ve print yasayacak! tartismasi opopuler bu aralar. yilbasi doneminde cok ereader satmis.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...