Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

şeriat geldi


fede

Öne çıkan mesajlar

ne olurdu peki ya da senin önerin neydi 28 şubat yerine? ne yapılabilirdi mesela?

dönemin dinamiklerine hakim değilsiniz ve olan şey üzerinden günümüzdeki popüler söylemlerle yorum yapıyorsunuz sadece. o güne ait bir çözüm öneriniz varsa dinleyelim. "yapmasaydı yea şeriat gelmezdi zaten" diye bir çözüm önerisi yok yani.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bi kısmını okudum,hemen bi çok sayfada bıyık'ın postu var,hacı akepeli misin,cehepe li misin ne olduğunu bi söyle ona göre fikirlerin daha anlaşılır olucak bence

genel olarak,akp iktidarı başa geldiğinde de bi şeriat tantanası koptu,açıkcası iktidarı sevmiyorum ve onaylamıyorum ama şeriat falan da gelmez öyle bişeye ihtiyaç yok.

şeriat kanunlları mevcut kanunlarımızdan daha tehlikeli ve zor hükümetin işine gelmez
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bütün özgürlükler konusunda Kanada seviyesine ulaştık da, başörtüden CHP'ye giydirmeye gelmiş paşam.

https://i.cbc.ca/1.3303842.1446664457!/fileImage/httpImage/image.jpg_gen/derivatives/original_620/harjit-sajjan-2014.jpg

Bu da Kanada'nın savunma bakanı, Sikh.

Türkiye'de kippah takmış bakan düşüncesine ZAA denilmediği zaman bu konuya döneriz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Biyik said:

Bone said:

1930'da Türkiye yeni yeni kurulurken Menemen Olayı gibi bir şey yaşamışsın. Kanada'nın böyle bir problemi yok. 1993'da Türkiye'nin politik yozlaşmışlığını da ortaya koyan Madımak Katliamı yaşanmış.


bu dediğin olayları yaşamış bir ülke o zaman neden 28 şubat gibi bir saçmalığı yaşattı, islamcıları tahrik etmek için mi? yoksa 28 şubat da doğru mu diyeceksin?


Bıyık bana Samanyolu TV ağzıyla gelme lütfen.

28 Şubat'ı "CEHAPE zihniyetinin yaptığı en kötü darbedir" diye lagaluga yapan bir ekibin yaygarasını sunuyorsun.

Bahriye Üçok Suikasti, Uğur Mumcu Suikasti, Sivas Katliamı, "Kanlı mı olacak kansız mı", Susurluk Skandalı gibi olayların birikiminde, bürokrasinin kendi kendini koruyabilmek için müdahelesidir 28 Şubat Süreci.

Ne türbanlılara karşı baskı vardır, ne CEHAPE ZİHNİYETİ tarafından uygulanan bir şeydir, ne de AKP'nin başa gelmesinde önemli bir rolü vardır.

Özellikle Susurluk Skandalı'nın patlamasından sonra, Milli Görüş cephesine yönelik yaptırımlar uygulanmıştı. Ama özellikle İslamiyet'e karşı bir zulm, bir yaptırım, bir işkence hali felan yoktu. Bu yalanları uyduran da sadece Milli Görüş cephesiydi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kürtçeye, LGBT bireylere, Alevilere, Atatürk'e, kendileri gibi çomar olmayan kimseye tahammülleri yok...

Kanada demişiz... Adamlar geçen hintlinin tekini şeçtiler 2019 'daki şeçimeda justinin karşısına çıkarmak için...

http://www.thehindu.com/news/international/sikh-man-becomes-first-minority-politician-to-lead-major-party-in-canada/article19783982.ece

aman neyse başka ülkede vatandaşlık bakın bu ülke düzelmez kısa ve orta vadede...

28 Şubatta Feto only yapıldı...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Biyik said:

28 şubat olmasaydı şeriat gelirdi = akp giderse camileri ahır yaparlar

Biyik said:

ben zaten ahır olur / ahır yapıldı demiyorum.
ikisi de toplumu kandırmak için uydurulan komplo teorileri.
eşit derecede saçma.


1990-1997 arasında Türkiye'de hiç yaşamamış gibi konuşuyorsun.
eğer yaşamadıysan zaten boşa anlatıyoruz sana.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Asteroth said:

Bütün özgürlükler konusunda Kanada seviyesine ulaştık da, başörtüden CHP'ye giydirmeye gelmiş paşam.

https://i.cbc.ca/1.3303842.1446664457!/fileImage/httpImage/image.jpg_gen/derivatives/original_620/harjit-sajjan-2014.jpg

Bu da Kanada'nın savunma bakanı, Sikh.

Türkiye'de kippah takmış bakan düşüncesine ZAA denilmediği zaman bu konuya döneriz.


siyasal islamin tipik ikiyuzlulugu ya o :D

azinliktayken ZULUM GORUYORUZ INANCIMIZA OZGURLUK

cogunluktayken INANMIYORSANDA SAYGI DUYUCAKSIN BENIM DINIMIN KURALLARINA

tipik hic degismez bu
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lancelion said:

µh said:

ABD desteği olmasa değil iktidar olmak barajı bile geçemezlerdi ilk seçimde. medya kimi öne sürerse bu halk onu yiyor, hdp'yi barajı geçirten de cnn'di. seçim öncesi her aksam tvde bir hdp'li konusurdu, şuan başkanı hapiste ve oradan yazdığı mektupları bile yayınlamıyorlar.


kardes boyle yanlis tespit olmaz ama

gozunuzde fazla buyutmussunuz cnn'i


rte'nin darbe aksami canli yayin yaptigi kanal da cnndi. medyanin gucunu kucumsemeyin
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@Biyik

28 Şubat söz konusu olduğunda, herkes askeri ve Kemalizmi suçlamayı seçiyor.
sanki durduk yere, halka işkence olsun diye, ve sebepsiz yere yapılmış gibi bir algı var.
çünkü bizim okuduğumuz haberleri hazırlayanlar, bize bu şekilde sunuyor. ve biz de bu şekilde öğrenmiş oluyoruz.

elbette, gönül isterdi ki demokratik bir ülke olalım, halk kendi kendine karar verip "hayır" diyebilsin. ama demokratik bir ülkede yaşamıyoruz. insanların çoğunun geçim kaygısıyla başını toprağa gömdüğü bir ülkede yaşıyoruz.
50'lerden beri seçilen partiler de, hep bu kaygıya yönelik hareket ederek başa geldi.
halkın tepkisiz olduğu, politikacıların koltuk kavgası verdiği bu ülkede, haliyle "askeri" müdahaleler ile bazı şeyler rayına sokulmaya çalışıldı.

örneğin 12 Eylül. solcuya solduğun zaman darbe sonrası yaşananlardan şikayet etmeye başlar size. ama 12 Eylül'den önce yaşananları niyeyse solcusu da sağcısı da gözardı etmeye eğilimlidir. 70'lerde yaşanan sağ-sol kavgasını ve kanlı olayları kimse size bahsetmez.
çünkü 12 Eylül üstünden asker çok daha kolay bir hedeftir.
bu olaydaki en büyük suç aslen o dönemin politikacılarıdır. o yıllardaki sağ-sol çatışması hakkında bazı tartışmalı iddialar var. bunlar doğru olsun olmasın, halkı sakinleştirmek, olayları körükleyen kişileri tespit edip yakalayıp cezalandırmak onların işiydi.
"düzgün işleyen" bir Cumhuriyet için gerekli uygulama buydu. ama onlar olayları kaderine terketti, "benim katilim iyidir" anlayışıyla izledi.
olaylar bu kadar büyümese, bir asker müdahalesini tetiklemeyecekti. işin kötüsü, o müdahale de Kenan Evren gibi birisinden gelmiş oldu.

28 Eylül de benzeri bir koşul altında yaşandı. ülkenin içi 70'lerdeki kadar hararetli değildi. ama bu sefer iki tane terör sıkıntısıyla boğuşuluyordu. biri PKK terörü, diğeri de islami terör. hatta PKK'ya mücadele etsin diye, kendi Hizbullah'ımızı da yaratıp başımıza bir bela daha açmıştık. 90'lar Faili Meçhul Suikastların patladığı bir dönemdi. Devlette yetkili olanlar bunların üstüne gitmiyordu, birçoğu mafya ve din bağlantılarıyla hareket ediyordu.

28 şubat'tan kat kat kat daha önemli bir gün vardır. 2 Temmuz 1993. Bu gün, yobazların siyasi makamlardaki bazı kişiler tarafından örgütlenip kullanıldığını gördük. Polis ve Askerin halkı koruyamadığını gördük. Şeriatçıların ağzındaki salyaları ve ellerindeki kanları gördük. bu kişilerin istedikleri yerde istedikleri kişiyi öldürüp katledebileceklerini ve ülkede hiç bir siyasetçinin buna karşı mücadele edemeyeceğini gördük.

1994 yılında Erbakan, "adil düzen"e geçiş (yani kastettiği şeriat) hakkında "kanlı mı olacak kansız mı" şeklinde tehditkar konuşmasını yapmıştı.
bunun devamında, birçok ilde, namaz sonrası gruplaşıp sokaklarda şeriat çığlıkları atan geniş kalabalıklar yaygınlaşmaya başladı.
kapalı mekanlarda Atatürk'e yönelik yapılan bez bebeklerin parçalandığı görüntüleriyle karşılaşıyorduk.

3 Kasım 1996 günü Susurluk'ta meydana gelen kaza sonrası, "derin devlet" denilen şeyin ne hale geldiğini, ve Uğur Mumcu'nun yıllar önce uyardığı konuların ne kadar vahimleştiğini gözler önüne sermiş oldu.
hassas ve duygusal bir dönemdi o sıralar.
1 Şubat 1997'de "Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi" başlatıldı. halkın neredeyse tamamı, akşamları 21'de ışıklarını açıp kapatıp tencere tava çalmaya başlamıştı.
Şevket Kazan, halkın bu tepkisiyle dalga geçmek ve bir yandan da Alevi'leri aşağılamak için "mum söndü oynuyorlar" diye konuşmuştu.

böyle kritik bir süreçte, İran'ın Ankara Büyükelçisi, Refah Partili Sincan Belediyesi'nin düzenlediği Kudüs Gecesi'nde şeriat çağrısı yapıyor. Dünyanın terörist ilan ettiği Hamas ve Hizbullah örgütü liderlerinin posterleri altında, "Hamas'ı ve Hizbullah'ı biz destekledik" mesajı veriyor. devamında, Refah Partisi türban, kurban derileri, Taksim'e camii gibi konularla halkı gerip kışkırtmaya devam ediyor.

ve bütün bu olayların patlaması da 28 Şubat müdahalesi oluyor. sokaktan tanklar geçiriliyor.
bir çok siyasetçinin (Demirel de dahil), bürokratın, hukukçunun da desteğiyle, Refah Partisi'ne yönelik operasyon gerçekleştiriliyor.
bu operasyonun arkasında siyasi bir çıkar mı vardı (Demirel'in tekrar başa gelmesi için) yoksa tamamen milliyetçi duygularla mı yapıldı, orasını bilemiyorum.
ama 28 Şubat, iplerin bu kadar gerildiği bir dönemde Refah Partisi'nin şaşırmaması gereken bir sondu.

28 Şubat'ı "CEHAPE ZİHNİYETİ DİNDARLARA İŞKENCE YAPTI" diye propaganda malzemesi olarak kullanan AKP'dir.
28 Şubat'ı "en kötü askeri darbe" diye propaganda malzemesi olarak kullanan da Refah Partili Milli Görüş cephesidir.
Kendilerine karşı yapılan müdahalenin intikamını almaya çabalamaktalar sadece.

28 Şubat iyi miydi kötü müydü?
bunun kararını vermek için gidip Ülke TV, Samanyolu TV, TGRT gibi medya kanallarına bakarsanız, son derece aptalca bir iş yapmış olursunuz.
"kendi düşen ağlamaz" diye bir atasözü vardır bizde. durumun bu hale gelmesinde, iplerin bu denli kopmasında Refah Partisi'nde çalışan herkesin payı vardı.

şimdi birileri çıkıyor, "aslında Erbakan askerle çok iyi anlaşıyordu, aslında kötü hiçbir şey yapmadı, aslında laikliğe karşı değildi" diye utanmadan konuşuyor.
o dönemler bir çok farklı gazeteden ve televizyon kanalından haberleri takip eden birisi olarak söyleyebilirim ki, Refah Partisi, bir kesimdeki şeriat korkusu, bir kesimdeki şeriat özlemini körükleyebilmek için yoğun uygulamalar gerçekleştirmişti.

şöyle bir soru gelebilir: "28 Şubat yaşandı da ne oldu, eskisinden beter durumdayız".
İyi, ama burada bu soruyu sorarken atlanılan bir konu var. 1997-2002 arasında ülkede PKK teröründe de, İslami terörde de büyük bir azalma vardı. 1999 depreminden farklı olarak, ülkedeki en büyük korku "satanizm" gibi günümüze göre basit kalan saçma bir dönemden ibaretti. eğer 2001 ekonomi krizi yaşanmasaydı, AKP gibi bir partinin gelmesi mümkün olamayacaktı. Refah Partisi'nin körüklediği Milli Görüş büyük bir oranda sindirilmişti. Hatta AKP, o cepheyle birlikte anılmaktan korktuğu için "Ilımlı İslam" diye bir terim üretmeye mecbur bırakılmıştı. Refah Partisi'yle aynı kadere düşmemek için ise, Medyayı yoketti, Askeri yoketti, sonra da Hukuğu yoketti. Bunları yokedebildiği için şu an bu kadar güçlü, 28 Şubat gerçekleşmiş olduğu için değil.

28 Şubat sonrası için "eğer solcuysan darbelere karşı olman gerekiyor", "darbeler çok kötüdür 28 Şubat da kötüdür", "her askeri müdahale demokrasiyi zayıflatır" gibi laflar söyleniyor. Ancak İslami Terörün ne denli tehlikeli olduğunu, IŞİD'in Suriye'de yaptıklarına bakarak daha iyi anlayabiliriz. en kötü askeri darbeyi, en iyi İslami Terör örgütüne tercih ederim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

@Bone

yazdıklarını okudum. mantığını da az çok anladım.
sadece sokratik bir iki soru sormak istiyorum sana.

diyelim ki radikal islami örgütler var ve silahlanıyorlar ve/veya ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atıyorlar.

1)bu örgütlere karşı ordunun, bürokrasinin yapacağı şey siyasete karışmak, bulaşmak mıdır? yoksa bu örgütlerin tespitini (eğer varsa) sağladıktan sonra gerekli müdaheleleri mi yapmaktır?

2) diyelim ki bu şekilde radikal islami örgütler var ve ülkeyi mahvedecekler ve müslümanlar arasında da bunlara sempatiyle bakanlar var ve belli bir oranda da destek var. ancak bunlar nedeniyle bütün baş örtülü kızların üniversiteye girmesini yasaklamak ne kadar mantıklıdır? bu hareket o islami örgütlere sempatiyi artırmaz mı?

3) 84'den bu yana pkk, bu ülkede silahlı bir mücadele yürütüyor ve bunu sonucunda da bir iç savaş süregidiyor. ordu, sırf pkk ile savaş yapıyor diye, bir muhtıra, darbe yapıp bütün türkiye'yi bu mücadeleye göre şekillendirebilir mi? böyle bir şey mümkün müdür?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Biyik said:

@Bone

yazdıklarını okudum. mantığını da az çok anladım.
sadece sokratik bir iki soru sormak istiyorum sana.

diyelim ki radikal islami örgütler var ve silahlanıyorlar ve/veya ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atıyorlar.

1)bu örgütlere karşı ordunun, bürokrasinin yapacağı şey siyasete karışmak, bulaşmak mıdır? yoksa bu örgütlerin tespitini (eğer varsa) sağladıktan sonra gerekli müdaheleleri mi yapmaktır?

2) diyelim ki bu şekilde radikal islami örgütler var ve ülkeyi mahvedecekler ve müslümanlar arasında da bunlara sempatiyle bakanlar var ve belli bir oranda da destek var. ancak bunlar nedeniyle bütün baş örtülü kızların üniversiteye girmesini yasaklamak ne kadar mantıklıdır? bu hareket o islami örgütlere sempatiyi artırmaz mı?

3) 84'den bu yana pkk, bu ülkede silahlı bir mücadele yürütüyor ve bunu sonucunda da bir iç savaş süregidiyor. ordu, sırf pkk ile savaş yapıyor diye, bir muhtıra, darbe yapıp bütün türkiye'yi bu mücadeleye göre şekillendirebilir mi? böyle bir şey mümkün müdür?


birincisi, kendi "kesmin" arasında extreme gruplar varsa, bunların önünü kesmen senin görevin. örneğin kendimi "gamer" olarak tanımlıyorum. yarın bir grup çıkar "biz gamer'lar olarak istediğimiz kişiyi kurşunlayacağız" diyerek etkinliklere başlarsa, bu kişilerin uyandıracağı intiba haliyle beni de etkileyecektir. devletler bu grupları bahane edip, evlerinde playstation veya xbox'u olan kişileri tutuklamaya başlayabilir. bu durumda benim yapmam gereken, bu aşırı grubun önüne geçip, adımı temiz tutmaya çalışmak olmalı.
yani demek istediğim, islam dinine inanan kişiler, öncelikli olarak kendi içinden çıkan aşırıcı grupları eleştirip engellemek sorumluluğuna sahiptiler. yıllarca sokaklarda şeriat sesleri yükselirken, bu uğurda birçok ünlü insan katledilirken, "Dindar" kesimin buna karşı bir çaba içinde olduğunu görmedim. hatta birçok "dindar" gazete, bu aşırıcı kişileri onurlandırmaktaydı. eğer, kendi içindeki aşırıcıları bastıramazsan, "haklı" ya da "haksız" bir müdahaleye uğraman da kaçınılmaz olur.

ikincisi, "türbanlıları dövdüler, türbanlıları tartakladılar, türbanlıları işkence ettiler, türbanlı bacılarıma hakaret ettiler, türbanlı insanların onurlarını kırdılar, türbanlı insanları dışladılar" diye şişirile şişirile abartılan süreç en en fazla 1997 - 2002 arası süreç değil mi? maximum 5 senelik bir süreç yani? değil mi?
peki bu ülkede alevilere, rumlara, gayrimüslim vatandaşlara yapılan çok daha ağır muameleler olmadı mı? bu muameleler 50'lerden beri sürekli artarak gelişmedi mi? 5 senelik bir süreç uğruna akp'yi ve "türbanlıların intikam almasını" haklı gösterebiliyorsak, o zaman alevilerin türkiyeyi bizim başımıza yıkmış olması gerekmez miydi?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Biyik said:

1)bu örgütlere karşı ordunun, bürokrasinin yapacağı şey siyasete karışmak, bulaşmak mıdır? yoksa bu örgütlerin tespitini (eğer varsa) sağladıktan sonra gerekli müdaheleleri mi yapmaktır?

2) diyelim ki bu şekilde radikal islami örgütler var ve ülkeyi mahvedecekler ve müslümanlar arasında da bunlara sempatiyle bakanlar var ve belli bir oranda da destek var. ancak bunlar nedeniyle bütün baş örtülü kızların üniversiteye girmesini yasaklamak ne kadar mantıklıdır? bu hareket o islami örgütlere sempatiyi artırmaz mı?

3) 84'den bu yana pkk, bu ülkede silahlı bir mücadele yürütüyor ve bunu sonucunda da bir iç savaş süregidiyor. ordu, sırf pkk ile savaş yapıyor diye, bir muhtıra, darbe yapıp bütün türkiye'yi bu mücadeleye göre şekillendirebilir mi? böyle bir şey mümkün müdür?


1) siyaset çözemiyorsa evet? ki o dönemde açık şekilde çözemiyordu. her şey güllük gülistanlık, ordu çıkıp hiç kimseye danışmadan müdahale etti gibi yansıtıyorsun olayı. o kararlar da mgk toplantısında alındı zaten yani ülkeyi yönetenlerin ortak kararıydı.

2) diyelim ki dediğin şeyler net şekilde vardı zaten, onlarca olay oldu bu ülkede. üniversiteye baş örtüsüyle girilmemesi diye spesifik bir karar da alınmadı, kamu alanına dini simgelerle giriş yasaklandı. üniversite için özel bir düzenleme yapılabilirdi evet kişisel fikrimi sorarsan bence girebilmelilerdi zaten.

3) bunları zaten muhtıra ya da darbe yapmadan yönetebiliyor tsk neden böyle bir yola başvursun? bu tamamen saçma bir soru olmuş.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 hafta sonra ...
Bone said:

Biyik said:

@Bone

yazdıklarını okudum. mantığını da az çok anladım.
sadece sokratik bir iki soru sormak istiyorum sana.

diyelim ki radikal islami örgütler var ve silahlanıyorlar ve/veya ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atıyorlar.

1)bu örgütlere karşı ordunun, bürokrasinin yapacağı şey siyasete karışmak, bulaşmak mıdır? yoksa bu örgütlerin tespitini (eğer varsa) sağladıktan sonra gerekli müdaheleleri mi yapmaktır?

2) diyelim ki bu şekilde radikal islami örgütler var ve ülkeyi mahvedecekler ve müslümanlar arasında da bunlara sempatiyle bakanlar var ve belli bir oranda da destek var. ancak bunlar nedeniyle bütün baş örtülü kızların üniversiteye girmesini yasaklamak ne kadar mantıklıdır? bu hareket o islami örgütlere sempatiyi artırmaz mı?

3) 84'den bu yana pkk, bu ülkede silahlı bir mücadele yürütüyor ve bunu sonucunda da bir iç savaş süregidiyor. ordu, sırf pkk ile savaş yapıyor diye, bir muhtıra, darbe yapıp bütün türkiye'yi bu mücadeleye göre şekillendirebilir mi? böyle bir şey mümkün müdür?


birincisi, kendi "kesmin" arasında extreme gruplar varsa, bunların önünü kesmen senin görevin. örneğin kendimi "gamer" olarak tanımlıyorum. yarın bir grup çıkar "biz gamer'lar olarak istediğimiz kişiyi kurşunlayacağız" diyerek etkinliklere başlarsa, bu kişilerin uyandıracağı intiba haliyle beni de etkileyecektir. devletler bu grupları bahane edip, evlerinde playstation veya xbox'u olan kişileri tutuklamaya başlayabilir. bu durumda benim yapmam gereken, bu aşırı grubun önüne geçip, adımı temiz tutmaya çalışmak olmalı.
yani demek istediğim, islam dinine inanan kişiler, öncelikli olarak kendi içinden çıkan aşırıcı grupları eleştirip engellemek sorumluluğuna sahiptiler. yıllarca sokaklarda şeriat sesleri yükselirken, bu uğurda birçok ünlü insan katledilirken, "Dindar" kesimin buna karşı bir çaba içinde olduğunu görmedim. hatta birçok "dindar" gazete, bu aşırıcı kişileri onurlandırmaktaydı. eğer, kendi içindeki aşırıcıları bastıramazsan, "haklı" ya da "haksız" bir müdahaleye uğraman da kaçınılmaz olur.

ikincisi, "türbanlıları dövdüler, türbanlıları tartakladılar, türbanlıları işkence ettiler, türbanlı bacılarıma hakaret ettiler, türbanlı insanların onurlarını kırdılar, türbanlı insanları dışladılar" diye şişirile şişirile abartılan süreç en en fazla 1997 - 2002 arası süreç değil mi? maximum 5 senelik bir süreç yani? değil mi?
peki bu ülkede alevilere, rumlara, gayrimüslim vatandaşlara yapılan çok daha ağır muameleler olmadı mı? bu muameleler 50'lerden beri sürekli artarak gelişmedi mi? 5 senelik bir süreç uğruna akp'yi ve "türbanlıların intikam almasını" haklı gösterebiliyorsak, o zaman alevilerin türkiyeyi bizim başımıza yıkmış olması gerekmez miydi?


ikincisinden başlayalım. evet oldu. ama o dediklerin hiçbir zaman ülkedek iktidara gelemediler ya da iktidar ortağı olamadılar. oldukları zaman nasıl davranacaklarını o yüzden görürdük. ayrıca dediğin kesimlerin içinden çıkanlar veya ilişkili gruplar zaten ülkeyle mücadele ettiler/ediyorlar.

zamanında asala'nın eylemleri oldu. aleviler de genelde sol örgütlere çokca katıldılar dhkp/c gibi örgütlerde de faaller. haklılar haksızlar muhabbetine girmiyorum ama dediğin kesimlerin çektiği zulme belki de az bile ayaklandılar. eğer islamcılar da iktidara gelemeseydi, küçük gruplar hâlinde marjinal olarak mücadeleye devam ederlerdi.

birincisine geçiyorum. orada da çok fazla "hak ettiler" vurgusu görüyorum ama antidemokratik çözüm getirmeye çalıştığın her şey büyür büyür ve sistemin kendine musallat olur. o nedenle kategorik olarak reddediyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Stringray said:

Biyik said:

1)bu örgütlere karşı ordunun, bürokrasinin yapacağı şey siyasete karışmak, bulaşmak mıdır? yoksa bu örgütlerin tespitini (eğer varsa) sağladıktan sonra gerekli müdaheleleri mi yapmaktır?

2) diyelim ki bu şekilde radikal islami örgütler var ve ülkeyi mahvedecekler ve müslümanlar arasında da bunlara sempatiyle bakanlar var ve belli bir oranda da destek var. ancak bunlar nedeniyle bütün baş örtülü kızların üniversiteye girmesini yasaklamak ne kadar mantıklıdır? bu hareket o islami örgütlere sempatiyi artırmaz mı?

3) 84'den bu yana pkk, bu ülkede silahlı bir mücadele yürütüyor ve bunu sonucunda da bir iç savaş süregidiyor. ordu, sırf pkk ile savaş yapıyor diye, bir muhtıra, darbe yapıp bütün türkiye'yi bu mücadeleye göre şekillendirebilir mi? böyle bir şey mümkün müdür?


1) siyaset çözemiyorsa evet? ki o dönemde açık şekilde çözemiyordu. her şey güllük gülistanlık, ordu çıkıp hiç kimseye danışmadan müdahale etti gibi yansıtıyorsun olayı. o kararlar da mgk toplantısında alındı zaten yani ülkeyi yönetenlerin ortak kararıydı.

2) diyelim ki dediğin şeyler net şekilde vardı zaten, onlarca olay oldu bu ülkede. üniversiteye baş örtüsüyle girilmemesi diye spesifik bir karar da alınmadı, kamu alanına dini simgelerle giriş yasaklandı. üniversite için özel bir düzenleme yapılabilirdi evet kişisel fikrimi sorarsan bence girebilmelilerdi zaten.

3) bunları zaten muhtıra ya da darbe yapmadan yönetebiliyor tsk neden böyle bir yola başvursun? bu tamamen saçma bir soru olmuş.


1) siyasetin çözemediğini asker çözebilir mi? yapabileceği tek şey, baskı ve şiddet ve zor olmaz mı? o bastırdığın şeyler de başına bela olmaz mı? 28 şubatta ektiğin tohumlar 15 temmuz olarak geri gelmez mi?

2) ikna odaları, erkek öğrencilerin sakalla okula girememeleri, akademisyenlerin uzaklaştırılması, ülkenin baştan sona dizayn çalışmaları. çok belli bir şekilde kararlar alındı ve belli bir militarist-kemalist aklın ürünüydü. baştan sona da hataydı.

3) eğer kürt ayaklanması gibi bir hareketi tsk muhtıra darbesiz yönetebiliyorsa, islamcı bir ayaklanmayı da hükümetle ortaklaşa çalışarak çözemez mi? diyeceksin ki erbakan/erdoğan vs vs varken nasıl ortak çalışsın. fetö'ye karşı en büyük mücadeleyi şu islamcı bir parti vermiyor mu?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...