Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Ahmet Altan


throine

Öne çıkan mesajlar

Yine döktürmüş.

"Ahmet Altan" said:


Tek Din

Önce inanamadık.

Bir hata vardır herhalde dedik, baktık hata yok.

Belki dili sürçmüştür, dedik, arada bir oluyor, sonra toparlıyor.

Yoo, ertesi gün aynı lafı aynı biçimde yeniden söyledi.

O zaman anladık ki ciddi bir sorunla karşı karşıya Türkiye.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bizim inanmakta zorluk çektiğimiz lafını “devletin kırmızıçizgilerini” sıralarken söylemişti.


“Tek millet, tek devlet, tek bayrak” diye başlamış ve “tek din” diye bitirmişti.

Diğer “tek”ler tartışılabilir.

Ama “devletin kırmızıçizgisi tek din” dedin mi ağır bir suç işlemiş olursun.

Bu, laiklikten çıkmak demektir, Anayasa’yı ve yasaları çiğnemektir.

Adam öldürmek nasıl suçsa, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin kırmızıçizgisi tek din” demek, devleti “din”le bağlamak, tek dinin dışındaki her inancı “suç” kabul etmek, vatandaşlarını “devletin”seçtiği dini benimsemeye mecbur bırakacağını açıklamak da öyle suçtur.

Hatta bana sorarsanız daha da ağır suçtur.

Çünkü böyle bir keyfilikle tek başına devletin “laik” yapısını değiştirmeye kalktığında bu toplum bölünür ve burası Lübnan’dan beter olur.

Çok adam ölür.

Çok kan dökülür.

Bir başbakanın arkasında yüzde elli oy da olsa ülkenin laik yapısını değiştirmeye kalkması, bunu söylemesi, buna kendi başına karar vermesi mümkün değildir.

Arkasında yüzde elli var ama karşısında da yüzde elli var.

Başbakan “laiklikten” çıkmaya kalktığında arkasındaki yüzde ellinin hepsini bulamaz.

Ama şu anda birbirleriyle hiçbir şekilde anlaşamayan kitleler, Kürt’üyle Türk’üyle, Müslüman’ı gayrımüslimiyle, Sünni’si Alevi’siyle, Kemalist’i demokratıyla, sağcısı solcusuyla “laiklik” etrafında birleşir.

Büyük bir cephe oluşturur.

Biz, “laiklik yetmez, demokrat da olmalıyız” derken, ilk başlarda bu görüşü destekleyen Başbakan şimdi “demokrasiyi boşver, laiklikten de vazgeçeriz” demeye getiren laflar ediyor.

Ne söylediğinin farkında mı yoksa şuursuzca mı konuşuyor, bunu bilmiyorum.

Bildiğim tek şey, “laiklik” konusu, Başbakan Erdoğan’ın son zamanlarda rüzgârına fazla kapıldığı şımarıklığını aşar.

Ne Başbakan Erdoğan ne de başka birisi, Türkiye’de çok kanlı bir iç savaşı göze almadan Türkiye’yi laik bir düzenden çıkartacak adımı atabilir.

Başbakan’ın medyası ve AKP’nin “muhafazakâr” tabanı, Başbakan’ın her tavrını, her sözünü hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeden alkışlıyorlar ama bu sınırsız destek bizi bir kaosa doğru sürüklüyor.

Bugün Erdoğan’ı destekleyen Anadolu sermayesi bir daha düşünsün bence, bu iç savaş patlarsa ortada ne sermaye kalır ne Türkiye.

AKP yöneticisi Hüseyin Çelik dün Lale Kemal’in sorusu üzerine, “Beşer şaşar, dil sürçmesi olabilir... Laik bir ülkede tek din iddiasında ve imasında bulunmak eşyanın tabiatına aykırıdır” diye bir açıklama yaparak durumu toparlamaya çalıştı ama Çelik’in açıklaması durumu toparlamaya yetmez.

Erdoğan bunu bir defa söylemedi, “dil sürçmesiyle” açıklanabilecek bir durum yok ortada.

Biliyorum AKP yöneticilerinin çoğu koltuklarını kaybetme kaygısıyla Erdoğan’ın keyfilikleri karşısında ezildikçe eziliyorlar ama eğer bu dizginsiz gidişe dur diyemezlerse oturacak koltuk da bulamazlar.

Ciddi bir tavır almak, ciddi bir açıklama yapmak, Başbakan’ı da açıklama yapmaya zorlamak mecburiyetindeler.

Başbakan açıkça suç işliyor.

Korkarım Başbakan Erdoğan nerede duracağını kestiremeyecek bir coşma içinde, bir tür “kendi kendine tapınma” ayinleriyle akıl ve mantıktan kopuyor, her şeyi yapabileceğini, her şeyi söyleyebileceğini sanıyor.

Kendi kendine hayranlığın yarattığı zehirli buğulanma onun gerçekleri görmesini zorlaştırmaya başladı.

Tabii karşısında ciddi bir muhalefet olmaması da bunu kolaylaştırıyor.

Sadece CHP’yi söylemiyorum, BDP de bu keyfiliğe ciddi ataklarla karşı çıkamıyor.

Muhalefetin bu zebunluğu, Erdoğan’ın şuursuzlaşmaya başlayan keyfiliğine çok geniş bir alan açıyor ve Başbakan sonunda “tek din” diyebilecek bir cürete kavuşuyor.

Siz, Başbakan “devletin kırmızıçizgileri” arasında “tek din”i de sayınca muhalefetten güçlü bir ses çıktığını duydunuz mu?

Eğer böyle durumlarda baştan kuvvetli ve etkileyici bir şekilde karşınızdakini uyaramaz ve onu durduramazsanız, sonra iş hiç kimsenin durduramayacağı bir yere varır.

Başbakan freni patlamış kamyon gibi gidiyor.

Başta AKP yönetimi, tabanı, medyası olmak üzere herkes susarsa, bu gidişe engel olmazsa, uyarmazsa, durdurmazsa öylesine korkunç biçimde çarparız ki tarihimizde bir eşine rastlanılmamış bir hercümerç yaşarız.

Laikliği terketmeye kalkan bir Türkiye, sadece bölgenin değil dünyanın dengelerini altüst eder.

Bunun sonuçlarını tahmin edemiyor musunuz gerçekten?

Gördüğünüz şey sizi ürpertmiyor mu?

Bela geliyorum diyor.

Ama bu bela, görülmemiş derecede kanlı olur, bugün susmaktan yana olan herkes de bunu aklına yazsın bence.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ahaha ulan bi de sanki RTE bu kafalara yeni girmiş gibi davranmıyorlar mı. Tam yetoluk ya.

Bi de RTEnin aşırı çıkışlarına "ay çok tatlı bir çocuk edası yok mu sizce deeee" diyen kadın vardı bi tane throine sen buraya yazısını koymuştun. o bişeyler diyor mu şu sıralar heheh

http://www.youtube.com/watch?v=HUBWxiu5cOo
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ahmet altan konusuydu di mi bu

said:
Kader, onun “iyi bir politikacı” olmasına karar vermiş gibiydi...

İyi konuşuyordu, demagojiye sapmaktan çekinmiyordu, dine ve milliyetçiliğe vurgu yapıyordu, halktan biriydi ve halktan biri gibi davranıyordu, sahiciydi, çabuk kavgaya giriyordu, kitlelerle iyi ilişki kuruyordu, teşkilatçıydı, enerjikti...

Ama derin bir kültürü yoktu, büyük bir vizyona sahip değildi, fazla hırslıydı, politikasını fikirsel bir temele oturtmakta zorlandığı için çabuk zikzak yapıyordu, Şemdinli gibi zor zamanlarda rahat adam harcıyordu, “tek adam” olmaya bayılıyordu, çok sık üslup kaymaları yaşıyordu, diplomatik ilişkilerde bile kahvehane raconu ile konuşuyordu.

Politikada başarılı olacak, bir yerlere gelecek, sıradan bir “parti başkanlığını” ele geçirecek birinin profiline sahipti.

Ve, kader, Erdoğan da dahil herkese gerçekten büyük bir çalım attı.

Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye tarihinin en önemli “liderlerinden” birine dönüştü.

“İyi politikacı”, geçirdiği değişimlerle “tarihî bir lider” olma başarısına erişti.

Türkiye’yi de aşan çok geniş bir vizyonun sahibi şimdi.

En zor, en belalı işlerden birine girişerek yirmi beş yıllık savaşı durdurdu.

Bunu yaparken, sadece “tarihî liderlerde” görülebilen bir özelliğini ortaya koyarak, kendi taraftarlarının bir kısmıyla çelişebilme cesaretini de sergiledi.

Herkesin “savaş” diyerek oy topladığı bir ülkede o “barış” dedi.

PKK’lıların silahlarını bırakıp dağdan inmeleri için yolu açtı.

Bunu büyük bir kararlılıkla, rakiplerinin ucuz ve hamasi demagojilerine aldırmadan yaptı.

Şu anda Türkiye’de Erdoğan’ın çapında bir politikacı yok.

Buna, Erdoğan’a en çok kızanların bile “hayır” diyebileceğini sanmıyorum.

Erdoğan’ın “kalibresine” sahip kim var bu ülkede?

Onun cesaretine ve vizyonuna sahip kim var?

Kimse yok.


Türkiyeyi aştı vizyonu ama müslümanlıkta takıldı sdf
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ahmet Altan hakkında şarkı yazmışlar

http://www.youtube.com/watch?v=gBXguVxjKHU


Ne yapsın işte böyle
Oyna demiş birileri
Bir ileri iki geri
Birilerinin elinde ipleri

Zilleri taktı çiki çikıi yaptı
Aklını taktı taktığını yaptı
Şeffaf bir maske taktı
Deli mi ne
Bir oynadı bir oynadı
Oynamaya doymadı

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
cok uzun ama ayardan ayara koşmuş yine. ahah
http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=8564&Ahmet_ALTAN-Operaya_mescit_meselemiz

"Ahmet Altan" said:

Operaya Mescit

Söz verdik, sözümüzü tutacağız.

Ben, mealen, “operalara mescit yapma kararının dinî bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığını, Başbakan Erdoğan’ın kendisine benzemeyenlere karşı iktidarının gücünü göstermek için böyle manasızlıklar yaptığını”, bunun Çevik Bir’in 28 Şubat’ta dindarlara “gücünü”göstermeye çalışmasına benzediğini söylemiştim.

Bir de iddialı laf etmiştim.

Demiştim ki, “eğer aklıbaşında tek bir Müslüman operaya mescit yapmanın önemli bir ihtiyaç olduğunu söylerse bütün laflarımı geri alacağım”.

Epeyce mail geldi bu konuda.


“Aklıbaşında” Müslümanlar “operaya mescit yapmanın önemli bir ihtiyaç” olduğunu yazdılar.

Ben sözümdeyim, söylediklerimi geri alıyorum.

Hata yapmışım.


“İnsan herkesi kendi gibi bilir” derler ya, ben de Türkiye’deki Müslüman dindarlarımızın bana benzediğini düşünmüşüm.

Hayatımda hiç operaya gitmedim, birisi başıma silah dayamazsa bundan sonra da gideceğimi sanmam.

Bazı uvertürleri, müzik dinleyen her sıradan dinleyicinin bildiği bazı aryaları, tenor ve sopranoları severim ama baştan sona bir operayı dinlemeye müsait bir müzik kültürüm ve zevkim yok.

Üç saat boyunca oturup, arada sevdiğim birkaç aryanın hatırına o “resitatifleri” dinlemeye tahammülüm bulunmuyor.

Opera özellikle 18. yüzyılda Avrupa’da halkın sevdiği “popüler” bir müzik dalıydı ama bugün opera bilebildiğim kadarıyla bütün dünyada “özel” bir müzik zevkine sahip olanların izlediği bir sanat dalı.

Onlar o müziğin her mezüründen zevk alıyorlar.

Ben onlardan değilim.

Ama anlaşılan toplumumu da pek tanımıyorum.

Operada mescit yapmayı “önemli” bulduklarına göre dindarlarımız arasında opera merakı patlayıp gitmiş.

Yakında cami avlularında Tosca’nın, İl Trovatore’nin kasetleri satılmaya başlarsa hiç şaşırmamak gerek demek ki.


Epeydir iyi söylenmiş ilahiler bulmakta zorlanıyorum, bir bilene sorayım diyordum ama galiba bizim dindar kesimde danışacak adam bulmakta zorlanacağım, “operada mescidin önemini” vurgulamak için yazılmış maillerden anladığım kadarıyla onlar artık operayla ilgileniyorlar.

Peki.

İzninizle “operaya mescit yapmayı” mecburi kılanlara bir soru sorabilir miyim?

Pazar sabahları çocuk filmleri oynatıyor sinemalar.

Gayrımüslim anne babalar da çocuklarını götürüyorlardır.

Film saati, kilisedeki ayin saatiyle çatışabiliyordur.

İbadet bu kadar önemliyse neden “sinemalara şapel yapmayı” devlet kararıyla mecburi kılmıyorsunuz?

Operaya giden Müslüman dindar sayısı, pazar sabahı sinemaya çocuğunu götüren gayrımüslim sayısından fazladır diye düşündüğünüzden mi?

Yoksa “ibadet” deyince sadece kendi ibadetiniz aklınıza geldiği ve bu ülkedeki başka dinden“vatandaşların” ihtiyaçlarına hiç aldırmadığınız için mi?

Sadece Müslümanlar mı “vatandaş” sayılıyor ve sadece onların ibadetleri mi “devlet kararlarında”yer buluyor?

Attık mı gayrımüslimleri vatandaşlıktan?

Şimdi gene iddialı bir laf söyleme hatasına düşeceğim.

Eğer “aklıbaşında” bir Müslüman, “kardeşim bu ülkede operaya giden Müslüman dindar sayısı elbette pazar sabahları sinemaya giden gayrımüslim dindar sayısından kat be kat fazladır, onun için onları hesaba katmadık” derse ben gene bütün sözlerimi geri alacağım.

AKP’nin “operaya mescit” yapılmasını bir “devlet kararına” dönüştürmesinin bir gösteriş, kendileri kadar dindar olmayanlara da varlıklarını her yerde, her zaman hissettirme isteği olduğu görüşünde “hata etmişim” diyeceğim

Hatta isterlerse operalarının mescit yapımında taş da taşırım, toplumumu, ülkemdeki Müslüman dindarların müzik zevkini böylesine az tanıyor olmanın kefaretini ödemek için.

Biliyorum, bu ülkede insanlar “kendileri gibi olmayanların” sözlerinde her zaman bir “kötü niyet” arar, sadece kendilerine benzeyenlerin “eleştiri” hakkı olduğunu düşünür.

O yüzden bazen bir Kürt, bazen de dinin bütün inceliklerine vâkıf bir “hoca” olabilmeyi çok istediğim oluyor.

Yaşım da geldi zaten, nasihat etmeye bayılan çağa ulaştım, “Ahmet Hoca’nın din ve ahlak sohbetleri” seansları düzenleyip, dindarları bir güzel sarsalardım.

Herhalde ilk söyleyeceğim şu olurdu, “samimiyet bir dindar için en kıymetli vasıftır, dininizi başkalarının yüzüne bir yelpaze gibi sallamanın gösterişçi keyfi için samimiyetten vazgeçmeyin, önemli olmayanı da önemli gibi anlatmayın, öldürülen, hapsedilen insanlara gösterdiğiniz ilginin sevabı da operadaki mescidin sevabı kadar ilginizi çeksin.”

Gerçeğin ne olduğunu görüyorum, dindarların bir kısmının ne yaptığını da görüyorum, samimiyetin azaldığını da fark ediyorum, din ve dindarlar için de üzülüyorum ama yapabileceğim bir şey yok.

Hoca değilim ne yazık ki.

[b]Olsaydım, “operaya mescit çok önemlidir” diyen o Müslümanları “samimiyet” vaazlarımla helak ederdim.

Benim gibi cahil bir ihtiyarı kandırmak isteyenleri, gerçeği bilip de söylemeyenleri “herşeyi gören, bilen” Allah’a ve samimiyetin önemine inanan hocalarına havale ediyorum.

[b]Babaannemin deyişiyle “Allah bildiği gibi yapsın”, ne diyeyim...

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...