Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

sütün zararlı olduğunu iddia etmek


Bone

Öne çıkan mesajlar

günümüzde "sağlık" konusunda çok büyük bir kafa karışıklığı var. herkes kendi "zayıflama reçetesi"ni üretiyor, herkes farklı bir "sağlıklı yaşama programı" sunuyor.
aslında "bilim" dünyasının ortak kararda buluştuğu bazı bilgiler mevcut. ancak "pazaralamacılar" "bilim" üstünden para kazanmaya girişince, ortada gerçek anlamda bir "bilim" kalmıyor. herkes kendi "bilim"ini icat ediyor ve halk bunları "bilim adamı" olarak sayıyor.

gazetelerin bu konuda çok büyük ayıpları ve günahları var. delinin teki çıkıp "bence 4 tane ceviz yenmeli her gün, iyi besindir" diyor, gazeteler bunu "üniversitelerde araştırmacılar günde 4 tane ceviz yenmesinin faydasını keşfettiler" diye yazıyor.
sonra bir başka adam çıkıp "hiç 4 tane ceviz yenilir mi, içindeki proteinin fazlası insan vücudunda titremelere sebep olur, bu da kişiyi öldürür, sadece 3 tane yiyin" diyor.
başkaları açık arttırmayla bu yarışmaya katılıyor, "2 taneden fazlası zarar, yok 5-6 tane yeseniz de bişi olmaz, bence 1 tane bile yemeyin de siz bilirsiniz..." gibi atışmalar başlıyor.

ortada doğru düzgün "bilim" yok, çünkü bu konuda araştırma da yok. kulaktan duyma bilgilerle "sağlık uzmanı" kesiliyor bazı kişiler.

eskiden fermantasyon, kolera, şarbon, pastorizasyon, kuduz gibi konularda araştırmalar yapan ve insanların hayatını kurtaracak çözümler bulan Louis Pasteur gibi kişilere "bilim adamı" denirdi,
şimdi kitap yazıp televizyona çıkan, insanların akıllarını bulandıracak laflar ederek para kazanan şarlatanlara "bilim adamı" deniyor.

sonra insanlar da çıkıp "çiğ et yiyelim, çiğ süt içelim, bunları pişirmezsek daha sağlıklı olur" gibi safsatalar öne sürüyor.

örneğin şunu okudum çok güldüm:
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=10150686826283113&set=p.10150686826283113&type=1

facebook wot 1

Süt Hakkında Bilmek İste(me)diğiniz Her Şey !?

Siz hiç süt içen bir inek veya öküz gördünüz mü? Memeden kesilen hiç bir canlı doğal şartlarda süt ihtiyacı duymaz! Doğada hayvanlar yavrularını sütten kesme kurallarını çok net bir şekilde (hırlayıp azarlayarak, hatta gereğinde yavrusunu döverek) belirliyorlar. Ancak her nedense insanoğlu tüm konularda olduğu gibi beslenme konusunda da doğaya ters düşerek kendini sağlıklı tuttuğunu zannediyor. Üstelik içtiğimiz süt insan/ana sütü değil hatta anne inek sütü bile değil. Suni şartlarla süt üretmesi sağlanan canlılardan sömürülen bu sıvı insan metabolizmasıyla bir çok konuda uyumsuz olan inek sütü; diğer yandan insan yavrusunun normal şartlarda 2 yaş sonuna kadar anne sütü alması gerekliliğini de göz ardı ediyoruz..!

İnsanların süt hakkındaki bilgileri ya tamamen yanlıştır yada bilerek yanıltılmışlardır. Sebebi Dünya ekonomisinde inanılmaz yerinin olması, inek sütünün erişkin insanlar için faydasız hatta zararlı olduğu insanlara açıklanırsa ve süt tüketimi durursa çok büyük ekonomik çöküntülerin yaşanacak olmasıdır.

Sütü üreten hayvan bedeni insan bedeniyle uyumsuz bir yapıya sahiptir. Bir buzağı 18 ay sonra tam bir yetişkin haline gelirken, insan buna 18 yılda ulaşır. Bu bile sütün aslında bizim bedenimize göre farklı olduğunu gösterir.

Sütün içinde kazein diye bir madde vardır ve insan midesi bunun asla tamamını sindiremez. Bir bebek midesi bile ancak %40'ını sindirebilir. Ayrıca süt ince barsakta balgam yapar ve gözenekleri tıkar. Buradaki sindirimi de engeller yani.

Ayrıca sütte yüksek oranda kalsiyum olduğu rivayeti de deneylerle ispatlanmış bir yalandır. Yapılan bazı klinik deneylerde 1500 çocuğun üzerinde yapılan bir araştırmada süt içenlerle içmeyen çocukların arasında kalsiyum bakımından önemli bir farkı olmadığı görülmüştür.

"Doğulular ve Afrikalılar geleneksel olarak, müshil amaçlı kullanımı hariç sütten uzak durmuşlardır. Ama batı dünyasında insanlara hayatları boyunca her gün süt içmeleri söylenir."

Doğaya baktığımızda, yavruların sütten kesildiği zamana kadar yalnızca sütle beslendiğini görürüz, çünkü sindirim sistemi buna uygun şekilde tasarlanmış. Sütün sindirimini sağlayan laktaz enziminin, ergenliğe geçişle birlikte insan sisteminden kendiliğinden yok olması; yetişkin insanların süte besin olarak kaplanlardan ya da şempanzelerden daha fazla ihtiyacı olmadığını gösteriyor.

İddia şu: Yetişkinlerin vücudu sütü sindirmeye uygun değildir. Bu ne demek? Şu demek: Erişkin yaşta süt, sindirim sistemini bozar. Neden? Çünkü çocuklarda olan fermentler ve enzimler (laktoz, kazein, vs.) yetişkinlerde yeterli miktarlarda yoktur. Bu durumda ne olur? Vücutta gaz birikimi ve yumuşak gaitaya (büyük abdest), karın ağrılarına, şeker hastalığına, kalp ve damar hastalıklarına ve hatta yaşlı kadınlarda şimdiye kadar bilindiğinin aksine kemik erimelerine sebep olur. Süt içende vücutta zararlı fermantasyonlar ve oksidasyonlar (zararlı kimyasal reaksiyonlar) oluşur. Bu de ne demektir? Serbest radikaller demek. Peki serbest radikal ne demek? Çabuk yaşlanma demek! Yani süt bir yaşlanma nedeni.

Süt, çiğ olarak tüketildiğinde tam protein besin olmasına rağmen yağ da içerdiği için kendinden başka bir besinle zor karışır. Buna rağmen günümüzde yetişkinler diğer yiyecekleri devamlı soğuk sütle "yıkarlar". Süt mideye girdiğinde hemen kesilir ve mevcut başka bir yiyecek varsa kesilmiş süt tanecikleri diğer yiyecek taneciklerinin etrafında pıhtılaşır, onları mide özsularından yalıtırak sindirimi geciktirir, çürüme başlangıcına ortam sağlar. Bu yüzden süt tüketimi ile ilgili ilk ve en önemli kural şudur: "Ya tek başına iç, ya da içme."

-Pastörize ve homojenize süt dehşeti!

Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, daha da sindirilemez hâle gelmiştir.

Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.

Şişeyle beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.

1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.

Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.

Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı.

Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular. Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı.

Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.

Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten tiksindiği, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta* içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.

Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika'da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir.

Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak "zararsız" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.

Dr. Pottenger'in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir. Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de öyle yayılmıştır ki,
Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır.

İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını önlemek için süt "homojenize" ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolestrolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.

Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız!

-Besin'mi zehir'mi?!

Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz.

Büyük miktarlarda pastörize süt ürünleri tüketen Amerikalı kadınlar, dünyanın en yüksek sayıdaki kemik erimesi vakalarından muzdariptirler.

Örneğin, çiğ lahana; herhangi bir miktar pastörize süt, yoğurt, çiftlik peyniri veya doğal niteliği bozulmuş diğer süt ürünlerinden daha fazla kalsiyum sağlar.

Kuzey Dakota'nın Grand Folks şehrindeki İnsan Araştırma Merkezi'nde yapılan yeni çalışmalar gösteriyor ki, boron elementi kalsiyumun besinlerden emilmesinde ve kemik yapımında kullanılmasında temel bir role sahiptir.

Daha da dikkate değer bir nokta şudur: Yeterli miktarda boron verildiğinde kadınların kanındaki östrojen seviyesi, Batı'da kemik erimesine karşı genel bir geçici önlem olan östrojen yenileme terapisine duyulan ihtiyacı ortadan kaldırarak, iki katından daha fazla arttı. Boronu nereden bulabiliriz?

Özellikle elma, armut, üzüm, fındık, lahana ve diğer lifli sebzeler gibi kasiyumu da bulduğumuz taze meyve ve sebzelerden. Doğa zaten ihtiyacımız olan hayâtî besin kaynaklarının tümünü birbirini tamamlayan şekilde bolca sağlamıştır ama insan onları öldürene kadar pişirmekte ve işlemekte ısrar eder ve sonra diyetinin neden "işe yaramadığını" düşünür durur.

Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler.

Çocukları "güçlü ve sağlıklı" büyüsünler diye pastörize sütle tıka basa doldurmak düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, onlar içindeki besinleri ayrıştıramazlar.

Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan; erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar.
İnek sütü buzağılar içindir ve bebekler de sütten kesilene kadar anne sütüyle beslenmelidir. Doğa her iki tip sütü ve sindirim sistemini buna göre tasarlamıştır.

-Pastörize süt içen buzağılar ölüyor

Anne ineğin pastörize sütü ile beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü bilimsel olarak belgelenmiştir ki, bu da pastörize inek sütünün buzağı için olduğu gibi, insan için de sağlığa yararlı ve hayat veren bir besin olmadığını gösterir. Buna rağmen, yetişkin insanlar doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu salgıyı hem bebeklerine içirirler hem de kendileri tüketirler. İnek sütü, insan sütünün 4 katı protein ve sadece yarısı kadar karbonhidrat içerir. Pastörizasyon, inek sütünün içinde bulunan yoğun proteinin sindirilmesini sağlayan doğal enzimi yok eder. Böylece; bu fazla süt proteini, bağırsakları çamurla tıkayarak, insanın sindirim yolunda çürür.

Bu çamurun bir kısmı kana sızar. Süt ürünlerinin günlük tüketimleriyle bu kokuşmuş çamur biriktikçe, vücut çamurun bir kısmını deriden (sivilce, leke ile) ve ciğerlerden (nezle ile) dışarı atarken kalanı içeride iltihaplanır, enfeksiyonlara sebep olan mukoz oluşturur, alerjik tepkilere yol açar, eklemleri kalsiyum tortularıyla sertleştirir.

-Süt'ün metabolizma üzerindeki olumsuz etkilerinden bazıları

Kronik astım, alerji, kulak enfeksiyonları ve sivilcenin birçok çeşidi süt ürünlerini diyetten çıkarmakla kolayca iyileştirilebilir.

İnek sütü ürünleri özellikle kadınlar için zararlıdır. Süt kadınların vücudundan dışarı akmalıdır, içeri değil. Pastörize inek sütünün kadınları güçten düşüren etkileri, süt üretimini arttırmak için ineklere enjekte edilen sentetik hormonlarla daha da şiddetlenir. Bu kimyasallar titizlikle dengelenmiş dişi endokrin sistemine çok zarar verir.

Besin ve İyileşme (Food and Healing) adlı kitabında besin terapisti Anne Marie Colbin süt ürünlerinin kadınlar için yarattığı felaketi şöyle açıklar: "Süt, peynir, yoğurt ve dondurma gibi süt ürünlerinin tüketimiyle; yumurtalık tümörünü ve kistlerini, vajinal akıntıları ve enfeksiyonları da kapsayan dişi üreme sistemindeki çeşitli hastalıklar kuvvetle bağlantılıdır.

Bu bağlantının, süt ürünlerinin tüketimine son verdiklerinde problemlerin azaldığını veya yok olduğunu bildiren tanıdığım sayısız kadın tarafından defalarca doğrulandığını görüyorum. Lifli tümörlerin geçtiğini veya dağıldığını, rahim kanserinin durduğunu, adet düzensizliklerinin düzeldiğini duyuyorum. Kısırlık bile bu yaklaşımla birkaç örnekte ortadan kalkmış görünüyor." Birçok kadın ve erkek, doktorları iyi bir kalsiyum kaynağı olduğunu söylediği için süt ürünleri tüketiyor. Bu bâtıl bir tavsiyedir.

Doğrudur, 100 gramında 33 gram kalsiyum bulunan insan sütü ile karşılaştırıldığında, inek sütü her 100 gramında 118 mg kalsiyum içerir. Ama ayrıca, inek sütü 100 gramında insan sütünde 18 mg bulunan fosfordan 97 mg içerir. Fosfor, sindirim yolunda kalsiyum ile birleşir ve aslında kalsiyumun emilimini önler.

New York Devlet Üniversitesi tıp merkezinin pediatri bölüm başkanı Dr. Frank Oski şöyle diyor: "Yalnızca Kalsiyum-Fosfor oranı 2-1 olan besinler temel kalsiyum kaynağı olarak kullanılmalıdır. İnsan sütünün oranı 2.35'e 1, inek sütününki yalnızca 1.27'ye 1. İnek sütü ayrıca 100 gramında 16 mg sodyum içeren insan sütü ile karşılaştırıldığında 50 mg sodyum içerir, yani süt ürünleri muhtemelen modern batı dünyası diyetinin en yaygın aşırı sodyum kaynaklarından biridir."

Bununla beraber, inek sütü daha iyi sindirilen ve sağlığa yararlı olan diğer besinler kadar iyi bir kalsiyum deposu değildir.
100 gramında 118 mg kalsiyum bulunan inek sütünü bazı besinlerin 100 gramı ile karşılaştırın:
Badem (254 mg),
brokoli (130 mg),
kıvırcık lahana (187 mg),
susam tohumu (1,160 mg),
bir tür su yosunu olan kelp (1,093 mg)
ve sardalya balığı (400mg).

-Kemik erimesi (osteoporoz) ve süt:

Süt tüketimi kemik erimesi için bir tedavi olarak doktorlar tarafından tavsiye ediliyor ama gerçeğin tümüyle farklı olduğu söyleniyor. En son görüşlere göre ağızdan kireç (kalsiyum) alımı ile kemik erimesi önlenemez. Kirecin vücuda girişi değil vücut tarafından alınımı önemli. Bunu da mümkün kılan ve hızlandıran Calcitonin ve Provitamin D denen hormonlar. Kilolarla kireç yesek belki zehirleniriz, böbreklerimizde taşlar oluşur, kalbimiz düzensiz atar ama kemiklerimizde fazla bir düzelme olmaz. Günlük gıdalarımızla sebze ve meyvelerden aldığımız kalsiyum yeterlidir. (Brokoli mesela) Esas olan kirecin vücuda girmesini sağlayan hormonlardır. Düzenli beslenmenin yanı sıra kemiklerdeki kan dolaşımını arttırıcı spor ve masajlar daha faydalıdır.

Harvard Üniversitesinde 75.000 kadın hastada 12 sene süre ile yapılan bir araştırmada (Feskanich D, Willet C, Stampfer MJ, Golditz GA. " Milk, dietary calcium and bone fractures in women; a 12 year prospective study ". American Journal of Public Health) kemik kırıklarında ve kemik erimesinde bir azalma görülmemiş. Hatta fazla kalsiyum alanlarda daha fazla kemik kırıkları meydana geldiği gözlenmiş. Tıpta ki en son görüş şu: Sodyumlu gıdaları (sofra tuzu, gazozlu içecekler ve bazı maden suları, sucuk-sosis gibi konserve et ve diğer konserve gıdalar) ve et mamullerini azaltırsanız, bol sebze, yoğurt, peynir ve meyve yer iseniz, günlük kalsiyum ihtiyacınızı salata ve taze yeşil sebzelerden, meyve ve sebze sularından elde ederseniz kemikleriniz erimeyecek ve kırılmayacaktır.

Kemik erimesine gelirsek, bunun daha çok beslenmedeki kalsiyum eksikliğinden değil, özelikle şeker gibi kemiklerden ve dişlerden kalsiyumu süzen beslenme etkenlerinden kaynaklandığını görürüz. Şeker, et, rafine nişasta ve alkolün tümü, kanda sürekli bir asit ortamı yaratır ve asidik kanın kemiklerden kalsiyumu çözdüğü bilinir.

Osteoporozu düzeltmek için en iyi yol, yukarıda belirtilen süt ürünü haricindeki kalsiyumca zengin besinleri tüketirken aynı zamanda kemiklerden kalsiyum çalan asit arttırıcıları diyetten çıkarmaktır. 3 mg boron minerali takviyesinin de kemiklerin kalsiyumu emmesine ve tutmasına yardım ettiği görülür.

-Kalp-damar hastalıkları ve süt:

Süt kalp krizlerini ve damar sertliği riskini arttırdığı da iddia ediliyor. Neden? Çünkü süt ve süt mamulleri (tereyağı, peynir ve yoğurt) yüksek miktarda kolesterol ve yağ içerirler. Bu da damarların kireçlenmesine ve kalp hastalıklarına yol açar. Süt, çok fazla miktarlarda içilirse kanser riskini de arttırdığı söyleniyor. İçerdiği ettiği çok kuvvetli proteinler nedeni ile meme, bağırsak ve prostat kanseriyle ilişkili bulunuyor. Meme ve prostat kanseri hastalarının kanında yüksek dozda bir büyüme hormonu olan (IGF-1) çok fazla olarak mevcuttur. Bu hormon aynı zamanda sütte de çok fazla miktarlarda mevcuttur. (Daha çok süt versin diye ineğe verilen rBGH hormonu yüzünden. Avrupa'da yasak, Türkiye'deki durumu bilmiyorum) Bazı doktorlar bu büyüme hormonun kansere zemin hazırlayabileceğini öne sürüyor. Çok süt içenlerin de kanında bu hormona fazlaca rastlanmakta.

-MS, kireçlenme,aizheimer

Multiple Skleroz (MS) nedenlerinden biri olarak alınan yüksek proteinler, dolayısıyla inek sütü düşünülmekte. Sütte bulunan aşırı D vitamini kirecin hücre dışı yerleşmesini hızlandırıp vücutta kireçlenmelere sebep olduğu da biliniyor. D vitamini ayrıca vücutta alüminyum birikmesine dolayısıyla Alzheimer hastalığına neden olmakta.

Peynir ve yoğurtta fermantasyon vücut dışında olduğu için fazla bir zarar söz konusu değil çünkü laktatiar artık parçalanmıştır ama yine de yüksek protein ve yağların fazla tüketimini sağlığa pek o kadar yararlı değil. Tavsiye edilen yağ miktarı % 30'u geçmeyen peynir ve % 3,5'i geçmeyen yoğurtları fazla olmamak kaydı ile tüketmek. Ayrıca piyasaya yeni çıkmaya başlayan laktozsuz sütler de bir yere kadar çare olabilir. "

-Süt alerji nedenidir

Sürekli gazdan, yorgunluktan veya baş ağrısından mı şikayetçisiniz? Veya depresif misiniz? Belki de nedeni süt alerjisidir. İnsanlar farkında değil ama süt alerjisi en fazla görülen alerji tiplerinden. Belirtileri hafif bir mide-barsak şikayeti ya da gaz birikimi olabileceği gibi, astıma kadar varan solunum sistemi şikayetleri de olabilir. Egzama ve ciltte kızarıklıklar, uzun süren burun akıntıları ve sinüzit iltihapları, ağız ve burun içinde kapanmayan yaralar, migren ve migrene benzer baş ağrıları, eklem ağrıları ve hatta DEPRESYONLAR süte ve süt mamullerine karşı reaksiyonlar olarak sayılıyor. Süt içenlerin yorgunluk hissetmeleri laktatların bağışıklık sisteminin düzenini bozmalarından kaynaklanır. Peynir ve yoğurtta laktat fermente olduğundan (parçalandığından) süt gibi zararlı değildirler.

"Geleneksel Çin tıbbı açısından bakarsak, süt bir çeşit "cinsel öz"dür. İnsan türünün başka bir türün cinsel özünü içmesi özellikle kadınlar için sadece hastalığa yol açar, çünkü içerdiği hormonlar insanın endokrin sisteminin hassas dengesini bozar."

Eğer süt ürünleri içmekte ısrarlıysanız, en iyi tercihiniz insan sütünün besinsel karışımına ve dengesine yaklaşan "keçi sütü" olmalıdır. İnek sütünden yapılmış yegane tehlikesiz ürünler sindirilebilen bir yağ olan taze tereyağı, laktobakteri tarafından sizin için önceden sindirilmiş taze mayalanmış yoğurttur. Ama bunlar bile mâkul ölçülerde ve mümkünse çiğ, pastörize olmayan sütten yapılmış olmalıdır.



facebook wot 2

Kutu Süt Mü? Açık Süt Mü? Trakya Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Veteriner Dr. Olcay Karaman, son zamanlarda UHT süt konusunda bazı televizyon kanallarında yayınlanan reklam kampanyalarını eleştirerek, bu reklamların süt tüketicilerini yanlış yönlendirdiğini ve süt üreticilerini olumsuz yönde etkilediğini belirtti.

Karaman "Özellikle bir sanatçının 'çiğ süt çok sağlıksız, aksine UHT tekniği ile satılan sütler çok sağlıklıdır' şeklindeki sözleri bilimsel açıdan yanlış ve halk sağlığı açısından ise kabul edilemez niteliktedir" dedi.

Uzman bir veteriner hekim ve aynı zamanda titiz bir süt üreticisi olarak bu tür reklamların kontrol edilmeden yayınlanması ve tüketici bilincinin yanlış yönlendirilmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiren Dr. Olcay Karaman, konuyla ilgili olarak şunları dile getirdi: "Sütün en kaliteli hali yani en sağlıklı şekli ineğin memesinden çıktığı halidir yani doğal halidir. Bu sütler, süt hayvanlarında bakım, beslenme, hayvan sağlığı ve sağım aşamalarında gereken tüm hijyen koşullarına uyularak elde edilirse, gelişmiş ülkelerde sertifiye çiğ süt adı altında, en besleyici ve pahalı sütler olarak satılır. Pastörize sütler ise tuberkuloz ve brucella gibi mikrobiyolojik tehlikelerin önlenmesi amacıyla sütlerin 60 ila 85 santigrat derecelerde belirli sürelerde ısı işlemine tabi tutulması ile elde edilir. Buna karşılık UHT(Ultra high temperature) sütler çok yüksek ısıda (135-1400C) 1- 4 sn süre ısıl işlem uygulaması ile elde edilir. Bu teknolojide, süte uygulanan yüksek ısı, sütlerdeki tüm mikroorganizmaların yok olmasına neden olmakla birlikte, sütteki C, B6, folik asit, B12, thiamin, gibi ısıya duyarlı vitaminlerin parçalanmasına, serum proteinlerinin denaturasyonuna, proteinlerin biyolojik değerlerinin azalmasına, lezzet ve renk değişikliklerine neden olur. Bu sebepten dolayıdır ki Avrupa ülkelerinde ve ABD'de artık UHT tekniği ile işlenmiş süt tüketimi tamamen bırakılmış ya da çok aza inmiştir. Bunun yerine pastörize süt ya da çiğ sertifiye süt (memeden çıktığı haliyle mikropsuz süt) kullanımı çok yaygındır ve bunun çok sağlıklı olduğu görüşü kabul görmektedir."

Bilinçli tüketicinin, besin değerlerini kaybetmiş UHT sütleri alıp tüketmek yerine, özellikle çocukların ve gençlerin beslenmesinde çok önem taşıyan besin unsurlarını içeren çiğ sertifiye veya pastörize sütleri tercih ettiğine değinen Karaman, ancak Türkiye'de tüm gıda ürünlerinde olduğu gibi sütte yeterli düzeyde tüketici bilinci oluşturulamadığı, bazı büyük firmaların pazarlama metotları ve astronomik çıkar elde etme amaçları nedeniyle tüketicinin çok yanlış yönlendirildiğini ve mağdur olduğunu ifade etti.

Türkiye'de süt üretiminin yüzde 90'ı köylerde amatör diyebileceğimiz küçük aile işletmelerinde üretilirken, geri kalan kısmı profesyonel sayılabilecek hijyen koşullarına önem veren büyük çaptaki işletmelerde gerçekleştiriliyor. Köylerde üretilen sütler, köy toplama merkezlerine getirilerek soğutma tanklarına boşaltılarak +40 C ile +60 C arasında soğutuluyor. Buradan toplayıcı firma tarafından toplama kamyonları ile süt fabrikalarına naklediliyor. Gerekli kontrollerden geçirildikten sonra belirli ısı işlemleri uygulanarak pastörize ve UHT-sütler elde edilerek tetra pak ambalajlarında piyasaya sunuluyor. Birçok fabrika sütleri UHT tekniği ile işledikten sonra sütün içerisindeki önemli besin maddelerini özellikle sütün en değerli besin maddesi olan süt yağını özel tekniklerle ayırıyor. Bu ayırımdan sonra sütleri yarım yağlı veya hafif(light) süt diye tabir edilen ama içerisinde artık sütün kalmadığı teknolojik katkı maddelerinin çok fazla olduğu sıvıları süt diye pazarlıyor.

Trakya Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Veteriner Dr. Olcay Karaman, ülkemiz süt işletmelerinde sertifiye çiğ süt üretimine uygun hijyen koşulları sağlanamadığından "sertifiye çiğ süt" üretimi olmadığını, buna ilaveten sağlık açısından sakınca arz eden sokak sütlerinin satışının da yasaklandığını hatırlattı. Hal böyle iken, bir taraftan süt pişirildiğinde içerisindeki bütün besin maddeleri kayboluyor derken diğer taraftan çok yüksek ısı uygulanan UHT sütlerin besin öğeleri açısından sağlıklı olduğunu iddia etmenin tam bir çelişki ve bilgisizlik göstergesi olduğunu dile getiren Karaman, diğer taraftan, sütün steril hale getirilmesi yani mikropsuz hale getirilmesinin de sağlıklı olduğu anlamına gelmediğini vurguladı. Bu işlem esnasında yararlı olan mikroorganizmalarda öldürülmekte ve süt doğal yapısından uzaklaşmakta olduğunu kaydeden Karaman, "Örneğin, içindeki faydalı mikroorganizmalar ile üretilen geleneksel yoğurdumuzun faydaları bütün dünyada kabul görmektedir. Tüketicileri yanlış yönlendiren ve yanlış beslenmelere neden olan bu tür haber ve reklamlara karşı gereken tepkiler gösterilmeli ve yasal başvurular yapılmalıdır. Bu konuda sayıları 500 'den fazla Süt Üretici Birlikleri ile sayıları 60 'dan fazla olan Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliklerinin sayın yönetici ve başkanlarını tüketicileri korumak ve üretici haklarını savunmak adına gereken tepkilerini almaya davet ediyorum." dedi.

Gelişmiş bütün ülkelerde sütün stratejik ürünler sınıfına sokulduğunu ve bu stratejik ürünler sınıfı içerisinde son derece sıkı bir şekilde devletler tarafından denetlemelere tabi tutulduğunu hatırlatan Karaman, "Bu da gösteriyor ki hem üretimi çok zor olan hem taşıması çok zor olan ve hem de tüketimde çok hassas davranılması gereken sütün başıboş bırakılmaması gerekmektedir. Biz üreticilerin, ülkemiz insanlarına en ucuz, en sağlıklı sütü içirmek, en ucuz, en kaliteli ve en sağlıklı eti yedirmekten öteye geçmeyen hedefimiz doğrultusunda; hayvansal kaynaklı proteini en çok tüketen toplumların gelişmiş ülkelerin insanları olduğu gerçeğini bir kez daha kamuoyuna duyurmak vazifemizdir" şeklinde sözlerini tamamladı.




benim eyyorlamam

örneğin bu facebook'taki yazı da hep "doktorların yalan söylediğini" iddia eden bir yazı olmuş. bilimsel kanıt gerekmiyor, "benim teyzem söylediyse doğrudur" anlayışı hakim tamamen.

süt içen bir inek ya da öküz olmaması benzetmesiyle başlanmış. "bakın doğada böyle değil, o zaman biz yanlış yapıyoruz" anlamına gelen bir yazı.
oysa doğada olan her şeyin otomatikman %100 doğru ve insan için otomatikman %100 sağlıklı olmadığını kabul etmek gerek.

mesajın en başından başlamak gerekirse, doğadaki canlıların hep beslenme biçimleri farklıdır, bu yüzden beslenme ihtiyaçları da farklı olur. bazı hayvanlar etçil, bazıları otçul, bazıları sadece böcekle beslenir, bazıları da omnivore (hepçil) hayvanlardır. bunlar ortaokul/lise fen derslerinde öğrenebildiğimiz bilgilerdir.
buna rağmen inek gibi bir otçul hayvanla, insan gibi bir hepçil hayvan eş tutuluyor.

bir başka mesele "bakın doğada hayvanlar gerekirse döverek çocuklarını sütten keserler, doğalı budur, biz de bunu yapmalıyız" mesajı verilmiş. e iyi de doğada kendi çocuğuyla sevişen, kendi annesiyle sevişen, başkasının annesiyle sevişen, kardeşini öldüren, annesini boğazlayan, babasını yiyen hayvanlar da mevcut. yahşi doğada yaşam biçimleri bazı şeyleri gerekli kılıyor. hatta bu yüzden hayvan türlerinden hayvan türlerine aile biçimleri de farklılık gösterebiliyor. bazı hayvanlar daha sosyal iken bazıları daha yabani ve bencil yaşam sürmekte.
doğada şu hayvan şunu yapıyor diye bizim açımızdan da doğru olmak zorunda mı?

tamam sosyal yapıyı geçtim, beslenme biçimlerinde de bu farklılıklar mevcut. örneğin bir yavru memeli hayvanın belli bir döneme kadar süt ile beslenmesi ona yeterli olacaktır. ancak o dönemden sonra sütten farklı gıdalar da gerektiği için kendi gıdasını kendisi bulmak zorunda kalmaktadır. annesinin sütü de gene bu dönemde kesileceği için, istese de süt içmesi mümkün olmayacaktır. "doğal şartlarda hiç bir canlı süt ihtiyacı duymaz" lafı da bu noktada geçerliliğini yitirecektir.

"bir buzağı 18 ayda süt verir hale gelir, oysa bir insan 18 yaşından sonra süt vermeye başlar, bu da inek sütlerinin bizim vücudumuza uygun olmadığını gösterir" diyerek logical fallacy yoluna gidilmiş. "bilimsel" gözükerek "bilimsel" olmayan bir laf sunulmuş.

ne demek istiyorum, şunu demek istiyorum:
"ayşe fatma şöyle şöyle dedi o zaman doğrudur, doktor dedi o kapitalist o yüzden yanlıştır" laflarıyla bir yere gelinmez.
facebook postu bu konuda çok güzel örnek olmuş.
medya bizim aklımızı çok güzel bulandırıyor, biz de hangisine inancağımızı şaşırıp bu facebook yazısı gibi fikirler ortaya çıkartıyoruz.

başka bir örnek,
evcil hayvanlar için "çiğ et diyeti" diye bir fikir ortaya atılmış.
http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=%C3%87i%C4%9F_et_diyeti
bu "çiğ et diyeti"nde veterinerlerin ve bilim adamlarının aslında hiç bir şey bilmediği iddia edilerek, kapitalist şirketlere karşı "kahrolsun emperyalizm" kampanyaları yapılmaya çalışılıyor olabilir. ancak bunun çözümü kendi varsayımlarınla desteksiz sonuçlara varmak olmamalı.
evet, vahşi doğada "etçil" bir hayvan sadece çiğ et yiyerek yaşamlarını sürdürmektedir. ancak hastalık kaparsa ölür, et bulamadığında aç kalıp yine ölür. "doğada böyle oluyor" diye illa tamamiyle doğru olması veya günümüz yaşamında da %100 mantıklı, doğru ve sağlıklı olması anlamına gelmez.
ha bir de çiğ et yedirmenin köpekleri saldırganlaştırdığı gerçeği var ki, "çiğ et diyeti"ni ortaya atan kişilere sorsak eminim bu da "emperyalist kapitalistçilerin uydurması" diyeceklerdir.

insanlar için "çiğ süt", "çiğ et" gibi şeylerin "daha yararlı ve sağlıklı" olduğunu iddia etmek gülünç geliyor.
çünkü bu işin sonu brusella, salmonella, dizanteri gibi hastalıklarla başbaşa kalmakla sonuçlanabilir.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Tek doğru alınabilecek şey bu yazılardan günlük sütün uzun ömürlüden daha iyi olduğu.

Süt zararlı demek aptallık yoksa. Günlük sütün daha iyi olduğunu fark eden medyamız garip şekilde uzun ömürlüler çok zararlı diye haber yapmaya başladı. Kimin kazancı var bu işte, birden bire kim çıkardı bu olayı diye düşünüyorum ama aklıma kimse gelmiyor haberi yapanlar dışında.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ben çok sık "malum kanallar"da ayni 1-2 adamın çıkıp anti-süt konuşmalar yaptığını görüyorum. Çok yakında UnUnUakıtan gibi bir marka alternatif gıda ürünü sürülmesini bekliyorum piyasaya. hatta devlet okullarının toplu alımlar yapmasını falan bekliyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

öf işte medyanın ve facebook şuursuzunun halt etmesi. bilim adamı çıkar UHT sütün besin değerini düşürüyor der. medya çıkar bunu UHT sütün yapısını bozuyor diye yazar. facebook salağı çıkar bunu süt zararlı diye yorumlar. niye bu insanlarla aynu gezegende yaşıyoruz yahu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...