Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Güncel/ Dersim


sipeyskeyk

Öne çıkan mesajlar

konjukturmudur nedır onu savunurdu bi zamanlar ahmet hakan, ama bu şehit haberlerinden beri farklı davranıyor, daha agresif.

Bugünün kafasıyla geçmişi yargılayamazsın ki,Ha burda ki en kötü ihtimal bizimkilerin mektubu yazdırıp onun adına atmasıdır ki ne var tunceli de bu kadar değerli olan?

ama o yazdığın son söz, bağımsız olmaya uğraşan bir adamın sözü. Diz çökmedim falan.

Buradan anlıyoruz ki, gerçekten böyle bir bağımsızlık hevesi var.
Başkasına da yazdırmış olabilir mektubu, yazdırmamış dahi olsa, bağımsız olmaya çalışan ayrılıkçı bir liderin yaptığı askeri harekatın sonucu karşı askeri harekattır. Bunda yargılayacak ne var göremiyorum? Bugün bile, izmirde bir "osman" ayaklanması çıksa, askerleri şehit etseler operasyon düzenlemez miyiz oraya?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ben CHP'nin yerinde olsam partiyi kapatır yeni bir parti kurarım.
Adamlar 60-70 sene önce iktidardayken yapılanlardan bugün sürekli gol yeme potansiyeli var. İktidar da bunu iyi görüyor sürekli oraya çalışıyor. Kah geliyor ekmeği karneyle dağıttılar diyor, kah dersim de insanları kıtır kıtır kıydılar diyor.

Parti içerisinden bir grup çıkıp tartışmaya açılsın diyor, merkez yönetim hemen bastırıyor. Bu da parti içinde de sorunlara neden oluyor.

Bir de partinin genel başkanı dersimli, adam akrabalarını kaybetmiş yurdundan olmuş ama ağzını açamıyor. Nedeni parti tabanından gelecek tepki mi ?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

idamı gerçekleştiren ihsan sabri çağlayangil'in anıları. zülfü livaneli yazmış bugün.

said:
ihsan sabri çağlayangil, anılarında seyit rıza ile arkadaşlarının ve 16 yaşındaki oğlunun 15 kasım 1937’de idam edildikleri geceyi şöyle anlatmaktadır:

“aradan aylar geçti, seyit rıza ve çevresi yakalandı. mahkemeleri sürüyor. işte bu sırada atatürk diyarbakır’daki yeni yapılan singeç (aslı soyungeç z. l.) köprüsü’nü açmaya gidecek. emniyet genel müdürü şükrü sökmensüer bey bana diyor ki;

‘atatürk, singeç köprüsü’nü açmaya gidecek. dersim hareketi bitti. beyaz donlu (giysili) altı bin doğulu elazığ’a dolmuş, atatürk’ten seyit rıza’nın hayatını bağışlamasını isteyecekler. beyaz donluların atatürk’ün karşısına çıkmasına meydan vermeyelim.’

1937 yılında resmi tatil günü cumartesi öğleden sonra. atatürk pazartesi günü elazığ’a gelecek. bizden istenenler ‘asılacak asılsın’ ve atatürk’ün karşısına beyaz donlular çıktığı zaman iş işten geçmiş olsun. o dönemde elazığ valisi şükrü bey, savcı hatemi senihi bey, emniyet müdürü sezerli ibrahim bey, savcı yardımcısı arkadaşıydı.

şükrü sökmensüer, ‘sivillerden, emniyet genel müdürlüğünün siyasi şubesinden istediklerini al. atatürk’ün istasyondan halkevine kadar korunması da size ait’ dedi. başta macar mustafa olmak üzere altı kişi alıp yola çıktım. trenle elazığ’a vardım. emniyet müdürü ibrahim bey’e gittim. savcı için, ‘kural dışı bir şey yapmaz, mümkün değil’ dedi.

savcıya gittim. durumu kendisine anlattım. bu konuda adalet bakanlığından da bir şifre aldığını ama mahkemelerin cumartesi tatil olduğunu, tatilde ise sonuç almanın mümkün olmadığını bana bildirdi. ve ekledi:

‘ben de mahkemeleri etkileyemem.’

oysa biz mahkemenin kararını atatürk gelmeden evvel vermesini ve geldiğinde seyit rıza meselesinin kapanmış olmasını istiyorduk. ben bunu halletmek için hükümet tarafından buraya gönderilmiştim.

savcı yardımcısı hukuktan sınıf arkadaşım. bana, ‘sen valiye söyle bu savcı rapor alsın gitsin, ben senin istediğini yaparım’ dedi. biz mahkemenin tatil günü işlemesini ve alınacak sonucun infazını istiyorduk. savcı, rapor aldı. arkadaşım vekil olarak savcının yerine geçti. mahkeme hakimini evinde buldum. gittiğimde mahkemenin aldığı kararı yazdırıyordu. hakimle konuştuk. kendisi kararı daktiloya çektirmekle meşguldü. devir, chp devri. herkes çekiniyor.

hakim bana, ‘cumartesi mahkeme toplanmaz, ancak pazartesi günü mahkemeyi toplar, kararı veririz. salı günü de idam hükümlerini yerine getiririz’ dedi.

o zamanlar dördüncü bölgede temyiz hakkı yok.

abdullah paşa, sıkıyönetim kumandanı olarak kararı tasdik edecek. o da, ‘yukarıdaki karar tasdik olunur’ demiş, basmış boş kâğıda imzasını. yukarıya ‘abdullah paşa’nın idamı’ diye yazsanız kendisi asılacak. hakime dedik ki:

‘bu dediğiniz gün atatürk geliyor. maksat hasıl olmuyor ki.’

hakim, ‘başkaca bir şey yapılamaz’ diyerek kestirdi attı. ben de kendilerine sordum:

‘sizin saat 17.00’den sonra davaya devam ettiğiniz olmuyor mu?’

‘ooo, çok oluyor. gün oluyor, dokuzlara onlara kadar çalışıyoruz,’ cevabını verdi.

“eee, sondan beş saat ihlal ediyorsunuz da baştan beş saat ihlal etseniz, olmuyor mu? yani pazar akşamı sahurdan sonra mahkemeyi açarız. pazartesi günü 24.00’ten başlıyor, dedim.

hakim: elektrikler kesiliyor, dedi.

ona da çare bulduk: otomobil farları ile hapishaneyi aydınlatırız. halkevi’ne lüksler koyarız.

hakim bu defa; samiin (hazır bulunanlar, şahitler) yok, dedi. ona da çare bulduk. samiin de getiririz. kaç kişi asılacak? onu karardan önce söyleyemem, dedi.

ama ekledi: savcı 27 kişinin idamını istedi. biz ona göre mi hazırlığımızı yapalım? bilemem, dedi.

‘beni asmaya mi geldin?’

ceza infaz kanunu her asılanın ayrı bir yerde asılmasını, asılanların birbirini görmemesini emrediyordu. bu şartı da yerine getirmeye çalıştık. her meydana dört sehpa kurduk. vali bir de çingene cellat buldu.

gece 12.00’de hapishaneye gittik. farlarla çevreyi aydınlattık. mahkemenin 72 sanığı var. sanıkları aldık. mahkemeye götürdük. çingene de geldi. adam başına on lira istedi. ‘peki’ dedik. sanıklar türkçe bilmiyor. mahkeme kararı açıklandı.

yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmış, sanıklardan bazıları beraat etmiş, bazıları da çeşitli hapis cezaları almıştı. kararlar okununca hakim ilamda idam lafını kullanmadığı ve ölüm cezasına çarptırılmaktan bahsettiği için verilen hükmü iyi anlamadılar. ‘idam çino’ diye bir vaveyla koptu.

biz seyit rıza’yı aldık. otomobilde benimle polis müdürü ibrahim’in arasına oturdu. jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. seyit rıza, sehpaları görünce durumu anladı:

- asacaksınız, dedi ve bana döndü:

- sen ankara’dan beni asmak için mi geldin?

bakıştık. ilk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. bana güldü. savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. istemedi.

son sözünü sorduk.

- kırk liram ve saatim var. oğluma verirsiniz, dedi.

bu sırada fındık hafız asılıyordu. asarken iki kez ip koptu. ben fındık hafız asılırken, seyit rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. fındık hafız’ın idamı bitti.

seyit rıza’yı meydana çıkardık. hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. ama seyit rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti:

- evladı kerbelayime, bê gunayime, ayıvo zulimo, cinayeto, (evladı kerbelayıh. bi hatayıh. ayıptır. zulümdür. cinayettir.) dedi.

benim tüylerim diken diken oldu. bu yaşlı adam rap rap yürüdü. çingeneyi itti. ipi boynuna geçirdi. sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. oğlu yaşında bir subayı öldürecek kadar katı yürekli olan bir insanın bu mukadder akibetine acımak zor. ama ihtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım. asabım çok bozuldu. emniyet müdürüne;

- ben üşüdüm, otele gidiyorum, dedim.”
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bu arada Baskın Oran'ın da 4 sene önce konuyla alakalı bir yazısı varmış.
Adamlar eşkiyaymış, biz de kafalarını ezmişizden sanki biraz farklı gerçekleşmiş olaylar 1925-1938 arasında


http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=7805
"BASKIN ORAN

Irak'a başarılı bir hava operasyonu yaptık. Son model uçaklarımız nokta atışıyla terörist yuvalarını dağıttı. Üstelik kış günü ve gece vakti. İki şey söylenebilir:
1) "Terör sorunu K. Irak'ı vurmadan bitmez" dediğimize göre bu iş herhalde artık bitmektedir,
2) Uluslararası bir tepki gelmemiştir.
Galiba, 1938 yılındayız. Çünkü bunlar o yıl da gerçekleşmişti.
İnsanüstü önlemler
Şeyh Sait isyanının hemen ardından Takrir-i Sükun Kanunu ve askerî harekatla yetinmeyip bir de gizli reform planı yaptık: Eylül 1925 Şark Islahat Planı. Burada her şeyi inceden inceye hesapladık. Kimi önlemler şöyleydi:
- Ermenilerden kalan arazinin Kürtlere kiraya dahi verilmemesi ve buraların evleri, hayvanları, tarım araçları ve bir yıllık geçimleri hükümet tarafından sağlanacak biçimde Balkan ve Kafkas göçmenleriyle iskan edilmesi. On yıl içinde buraya 500 bin göçmen yerleştirilmesi (md. 5).
- İsyanı bastırma masraflarının bölge halkına ödetilmesi (md. 8).
- Bölgedeki 'tali memuriyetlere dahi Kürt memur tayin' edilmemesi. Burada görev yapacak jandarma dahil bilumum memurlara 'tahsisat-ı fevkaladelerinin' yüzde 75'i oranında zam verilmesi, ordu mensuplarına "1 ilâ 5 nefer tayını" oranında zam yapılması (md. 10).
- 'Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan' il ve ilçelerdeki devlet dairelerinde, okullarda, 'çarşı ve pazarlarda Türkçeden maada lisan kullananlar'ın hükümet ve belediye emirlerine karşı gelmekten ve mukavemetten cezalandırılması (md. 13). (Bu ceza Kürtçe ve Arapça kelime başına 5 kuruş olarak gerçekleşecektir).
- 'Aslen Türk olan fakat Kürtlüğe' asimile olmak üzere bulunan veya Arapça konuşan yerlerde acilen yatılı okullar ve 'mükemmel kız mektepleri' açılması (md. 14).
- Fırat'ın batısındaki dağınık Kürt yerleşimlerinde Kürtçe konuşmanın 'behemehal' yasaklanması ve 'kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları[nı]temin' (md. 16).
- Halktan para toplayarak 'hükümet binaları ve jandarma karakolları ve askeriye ve hudut karakolları'nın inşası (md. 17). Bu binaların telefon ve telsiz gibi modern araçlarla donatılması (md. 20). Kaçakçılığa karşı 'zırhlı otomobil' alınması (md. 22).
- Bölgeye 'ecnebi bir şahıs veya müessesenin' izinsiz girmesine engel olunması (md. 24).

İran'ı bile işgal ettik
Bunlara rağmen eşkıya 1930 Ağrı'da yeniden ayaklandı. Günün basını şöyle anlatıyor: 'Tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk'ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltihak eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zilan harekatında imha edilenlerin sayısı on beş bin kadardır. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur. Bir hafta içinde Ağrı Dağı tenkil harekatına başlanacaktır. Kumandan Salih Paşa bizzat Ağrı'da tarama harekatına başlayacaktır. Bundan kurtulma imkanı tasavvur edilemez.' (Cumhuriyet, 16.07.1930).
Yine de isyancılar sıkıştıklarında İran'a ait K. Ağrı'ya geçip kurtuluyorlardı. O kadar kararlı hareket ettik ki, İran'ı güzellikle ikna edemeyince girip orayı işgal etmekten çekinmedik. K. Ağrı'yı topraklarımıza kattık. İsyan bitti. Kimsenin de hiçbir sesi çıkmadı (Türk Dış Politikası-1, İstanbul, İletişim Yay., s. 362).
Burada da askerî harekatla yetinmedik, 'gayet mahrem ve zata mahsus' bir Türkleştirme genelgesi yayınladık (Mehmet Bayrak, Kürtler ve Ulusal-Demokratik Mücadeleleri gizli belgeler, araştırmalar, notlar, Ankara, Öz-Ge Yay., s. 506-9):
- 'Yabancı lehçelerle görüşen köyler'den küçük dağınık olanları "civar Türk köylerine" dağıtılacaktır (md. 3).
- 'Bilhassa kadınlar arasında' Türkçenin yaygınlaştırılmasına çalışılacak, 'Türk kızlarının Türkçe konuşmayan köylülerle evlendirilmesi teşvik' edilecek, 'Türkçe bilmeyen köylü kadınları şehirlere celbed[il]erek Türk evlerine münasip hizmet ve suretlerle' yerleştirecektir (md. 10).
- "Dahiliye Vekili" imzalı genelge şöyle bitiyordu: '... hülasa dillerini, âdetlerini ve dileklerini Türk yapmak, Türkün tarihine ve bahtına bağlamak her Türk'e teveccüh eden milli ve mühim bir vazifedir'.

Meseleyi kesin bitirmeye doğru: Dersim 1938
Ülke içinde fesat kaynağı olarak bir tek Dersim kalmıştı. Dağlar yüzünden girmek zordu. "Dersim temizlenmezse bu mesele bitmez" diyorduk. Çok planlı-programlı hareket ederek onu da bitirdik:
- Lider düzeyi: Şeyh Sait isyanından sonra 1927 ve 34'te iskan yasaları çıkartarak elebaşlarını batıya sürdük,
- Altyapı düzeyi: Dersim'e kolayca asker nakletmek için yöreyi kara ve demiryollarıyla ördük. Ahşap köprü ve karakolları betondan yaptık,
- Yasa düzeyi: 1935'te buranın adını değiştirecek "Tunceli Kanunu"nu çıkararak yörede farklı bir hukuk uygulamaya başladık. Bir korgenerali "Korkomutan" adıyla vali yaptık ve kendisinin "tecil" etmediği durumlarda idam cezalarının derhal infaz edilmesini öngördük (kanun md. 33).
- Uluslararası hukuk düzeyi: 1937'de Sadabad Paktı'nı imzalayarak, İran ve Irak'a kaçmak isteyecek şakilerin (Çoğulu: Eşkıya; o zamanlar adları böyle idi) geri verilmesini sağlama bağladık (Pakt md. 7).
C. Bayar'ın, 1 Kasım 1938'de, hasta olan Atatürk'ün şu sözlerini okuyarak Meclis'i açması olayı bağlıyordu: 'Tunceli'deki toplu şekavet hadiseleri bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe devrolunmuştur' (Der. Nimet Arsan, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, I. Cilt, Ankara, TİTE, 1961, s.406).
Bütün bunlar 3 noktada özetlenebilir:
1) Çok kararlı davrandık. Günün en son silah ve iletişim teknolojisini kullanarak bütün gücümüzle vurduk,
2) Askerî harekatla yetinmedik; komple reform planları yaparak herkesin Türkleşmesi için düşünülebilecek bütün önlemleri aldık,
3) Uluslararası ortam fevkalade müsaitti. 1929 Büyük Bunalımı'ndan ve özellikle de 1933'te Hitler'in iktidara gelmesinden sonra, dünyanın ağzının içine baktığı İngiltere ve Fransa, hızla savaşa giden ortamda Almanya'ya yanaşmasın diye Türkiye'nin ağzının içine bakıyordu. Atatürk bundan ustaca yararlanmasını bildi. Bu fevkalade uluslararası koşullarda ve Kürtlerin entelijansyasının bulunmadığı bir dönemde bu önlemler teker teker gerçekleştirildi.
Ve böylece bütün isyan odaklarını yok ettik. Mutlak bir iç barış sağladık. Hiçbir ülkeden de en ufak itiraz gelmedi. Atatürk'ün önderliğinde herkes Türk oldu.

Anlamıyorum
Fakat hiç anlamıyorum. Bütün bu insanüstü çabalarımıza rağmen bu "eşkıya"meselesi hortladı da hortladı. Tek farkı, 1970 ve 80'lerde "bölücü ve anarşist", şimdi de "terörist" adını alması. Hiç kuşku yok, bunun sebebi bizim büyük devlet olmamızı istemeyen dost ve müttefiklerimizdir. Son biçimiyle de, misyoner faaliyetleri. Başka sebep düşünemiyorum. Çünkü biz yapılabilecek her şeyi hiç eksiksiz yapmıştık.
Ve şimdi 1938'i televizyondan izledikçe titriyorum. 1938'e dönmek ve orada kalmak istiyorum. İstiyorum da, Atatürk devrinde en müsait iç ve dış durumlarda olamayan şimdi nasıl olacak?
Biz acaba neyi eksik bıraktık?"
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

abi devir ırkçılığın, faşizmin dünyada pik yaptığı bi devir. devletlerin garip hayallere ve ideolojilere kapılıp büyük yanlışlar yaptıkları devir. belli ki türkiye de de sacma sapan donemler yaşanmış. belki sırf kürt diye, belki öylesine eğlence olsun diye, belki gerekli gereksiz sebeplerle insanlar,çoluk cocuk katledilmiş öldürülmüş..deeee

ya bu olay dün olmadı. cok savunanınız varsa gitsin aktif derneklerde konudaki savaşını sürdürsün. her gündeme atılan olayda harlayıp sonra saman alevi gibi sönmeyin madem. forumlarda kolay oluyor solculuk sagcılık insan hakları vatan severlik. yönlendirilmeyin hemen. devletin her gündemini sahiplenmeden once lan bunun arkasında başka bişey olmasına da bakın. maks iki hafta sonra bu topicte unutulup gidicek arka sayfalara dogru
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Dersimdeki olaylar devletin ayıbıdır. Sonuçda masumlarda öldü tanıkların beyanları var, ifadeleri var. Benim anlayamadığım isyan çıkdı bundan dolayı kurunun yanında yaşda yandı veya yanar gibi bir argüman sunulması. İyi isyan çıkdı alayını yok edin, sivil halka bomba atın, hepsi yapılmıştır doğrudur. Pkk lı diye kürtlere yapılan bir çok ayıp avrupa insan hakları mahkemesince ülkenin tazminata mahkum edilmesine sebep oluyor sene 90'lar, işkenceler, dışkı yedirmeler hepsi mahkeme kararı ile sabit 1938 de yapılan şeyin çok daha masum olduğunu sanmıyorum evet bu devletin ayıbıdır. Araştıracak devlet sorumluları bulacak ve afişe edip cezalandıracak bunu yapmaz ise devlet ve susarsa bu ayıbı kabul ediyor demektir.

Böyle bir ülke veya yapılanma veya ideoloji veya inanç her ne olursa olsun çarpıkdır ve yanlışdır. Savunanlar ve düşünenler de aynı şekilde çarpıktır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Gündem yarat. Kahramanlık hikayeleri ve fotoğraflarla destekle, kamuoyu oluşturmaya çalıştır. Yöntemler gerçekten de hiç değişmiyor, insanlar bu kadar kolay manipüle olduğu sürece de değişmeyecek. Doğru soruyu sormadıktan sonra nereye varmayı bekliyorsunuz ki. Bunları yaptık mı gerçekten sorusunun anlamı nedir ki yapıldığını bugüne kadar bilmiyor muydunuz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Law said:

Biliniyordu ama resmi açıklama gelmesi ve özür dilenmesi önemli bir husus (sebebi her ne kadar farklı olsada), evet bu ülke tarihinde böyle ayıplarda oldu ve oluyor bunun nitelenmesi ve vurgulanması lazım.


Abi vurgulanması lazımdır, eğrisi doğrusu konuşulsun. Benim sinirlendiğim olay birilerinin duyarlı insanları kendi amaçlarına alet etmeye çalışması. Yani şurda o zamanki olayları yazıp sinirini ve üzüntüsünü belirten insanlar gerçekten çok doğru ve normal bir şeyler yapıyorlar ama benim derdim birilerinin onları yönlendirmeye çalışması.

İnsanlar devletin yanında yer alan kürt aşiretlerini de konuşsun. Musul olayları nedeniyle Kürtleri ayaklanmaya teşvik eden ingiliz subaylarını da konuşsun. Enine boyuna her şeyi konuşsun.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Wispy said:

Kesin o meşhur şark ıslahat planı Atatürk'ün haberi ve onayı olmadan yapılmıştır. Ah şu İsmet paşa


zannetmiyorum, hareket konjunkture gayet uyuyor çünkü.

Ama şu var, İsmet paşa iyi olcağını düşündüğü için kuran okutmayı yasaklatmış bir adam, yani neden olmasın.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Suark said:

abi o zaman konuşmaya başlıosan her şey konuşulsun,
ben oyumu kerkükte göçe zorlanan ve katledilen türklerden yana kullanıyorum

onlarında hesabını soralım, hem yakın tarih bi 20-30 sene öncesi falan


20-30u geç Amerika Irağa girdiğinde Kürtler Musul ve Kerkük'ü indiragandi yapmak için Türkmen mezarlarını parçalıyorlard.

Ama neyse

Özür mözür aslında kolay şeyler. Dersimlilerden bana ne ama bir yandan da sanki o dönemki ordu komutanları ile çok alakam var. Al birini vur ötekine. Atatürk planları yaptıysa da yaptı, herkesin hatası olabilir. Hata değilse de bir nedeni vardır mutlaka, boşa hareket edecek adam değil. Özür falan aslında şu olay sadece böyle kalsa dilenir de, oradaki insanların acılarına ortak falan olunur da bilmemne falan filan.

Ama olay ne yazık ki üç-beş dingilin propagandasına ve satılmışların toplanma yerine dönüştüğü için boşverin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

akpnin samimi olup olmamasının hiç önemi yok. devlette esas olan yazıya geçendir. geçen günkü özürle birlikte resmi devlet ideolojisi resmen rafa kalkmıştır.

atatürk'e çamur atmak için bu konular gündeme getiriliyor düşüncesi var tabi çoğu kişide. evet durum aynen bu. bir insanı olmadığı bir yere getirmek için bu kadar çok uğraşıp insanların burnundan getirirseniz sonucu bu olur. atatürk hataları ve yanlışları da olan çok büyük ve başarılı bir liderdi fikri ideoloji taraftarlarına uymadı. baştaki kısmı atıp atatürk kutsal bir varlıktı ve melek mertebesindeydi gibi bir anlayışı benimseyip devlet eliyle bu fikri insanlara empoze etmeye çalıştık. kimse atatürk melekti falan demiyor mu? evet doğru, cümle bu değil ama içerik bu. köye elektrikten önce atatürk heykeli gelirse sonra döner o adamların külahlarına anlatırsınız atatürk'ü.

atatürk bu cumhuriyetin kurucu lideridir. hedeflerinin çoğu doğru ama bu doğru hedeflere ulaşmak için izlediği yolların bir kısmı sıkıntılıdır. keşke bunu böyle kabul edebilseydik de şimdi bu duruma gelmemiş olsaydık.

bi de uzun uzun alıntılamadım ama pirvan çok güzel şeyler yazmış, çoğunun altını imzalarım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

throine said:

o dediğin ülkeler zaten resmi olarak bütün yapılanlar için özür dilemişti hatta obama imzalamıştı yasayı. kanada'da öyle, avustralya'da aborjinlere yaptıklarından dolayı.. sonra hollanda ikinci dünya savaşı sırasında yahudi ve çingenelere yaptıklarından dolayı, almanya zaten malum.

kimse neden tarihimizle yüzleşiyoruz boşverin geçin olan olmuş demiyor bu saydığım ülkelerde.


dersim'i geçtim sen ermenileri kırdın geçirdin özrü, zarar gören ailelerine tazminatı bırak bu olayın konuşulmasından bile büyük rahatsızlık duyuyorsun.

ha yani şimdi RTE özür diledi diye teknik olarak kürt sorununun bitmesi gerekiyor hmm
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Seele said:

Suark said:

abi o zaman konuşmaya başlıosan her şey konuşulsun,
ben oyumu kerkükte göçe zorlanan ve katledilen türklerden yana kullanıyorum

onlarında hesabını soralım, hem yakın tarih bi 20-30 sene öncesi falan


kerkükteki insanlari bizim devlet mi sürmüs?

e bu mantıkla, kendini "bizim" devletten saymayanların bizim devlet tarafından sürülmesinde bir sakınca görmüyor olman lazım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sufi said:


hedeflerinin çoğu doğru ama bu doğru hedeflere ulaşmak için izlediği yolların bir kısmı sıkıntılıdır. keşke bunu böyle kabul edebilseydik de şimdi bu duruma gelmemiş olsaydık.



O hedeflere ulaşmanın başak bir yolu yoktu işte anlaşılmayan şey o. Atatürk iyidir ama dersim kötüdür, atatürk demkki kötü bir şey yapmış ama yine de iyidir saf bir ilkokul çocuğu mantığı malesef. Devletler iyilere-kötülere göre değil ideolojilere ve gerekliliklere göre yönetiliyor. Dolayısıyla şuan türkiye sınırlarını savunan birinin o gün yapılanların yapılmaması gerektiğini düşünmesi saçma. Şimdi diyorsan ki o topraklar kürtlere verilmeli, zamanında da bırakılmalıydı tamam o zaman bir şey demiyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...