Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

dunno ya ilk ihanetim


kaslierkek

Öne çıkan mesajlar

projeye başladığımdan beri sık sık birileriyle görüşüyordum ki artık sıra ona gelmişti. işe başlayalı uzun zaman olmasına rağmen bir kere bile konuşmamıştık. ama sonunda onun masasında yan yana çalışıyorduk işte. işyerindeki tüm erkeklerin gözünün onda olması benim de onu arzulamama yetiyordu. yürürken kimsenin yüzüne bakmazdı. sıkı yuvarlak kalçaları, siyah kıvırcık saçlarının bukle bukle önüne düştüğü dolgun göğüsleri vardı. buğday rengi canlı teni ise ona apayrı bir seksapel katıyordu. ama şimdi dip dibe aynı masada çalışıyorduk ve sıyrılan mini eteğinin hiç saklamadığı bacakları tüm dikkatimi dağıtıyordu. o klavye kullanırken yanlışını düzeltmek istediğimde elimi tuttuğu an gözlerimizin birbirine kilitlendiğini sadece biz değil tüm çevredekiler gördü adeta. elleri sıcacıktı, ikimiz de heyecanlanmış bir sonraki hamlenin ne olabileceğini anlamaya çalışır gibi donup kalmıştık. o dakika tüm vücudunun nasıl olabileceği geçti aklımdan birden. adeta onu ellerimle soymuş ve büyük bir hayranlıkla izlemeye koyulmuştum ki elini zarifçe geri çekti. kalemi tekrar elime alıp yazmaya başladığımda el yazımın bile değiştiğini fark ettim. çünkü o eller hemen yanı başındaki o diri bacaklara dokunmak istiyordu. daha fazla konuşamayan dudaklarım o cömertçe taşıdığı dekolteden içeri girmek için sabırsızlanıyordu. o an çay servisi için gelen ve benimkini sehpaya koymak isteyen çaycıya burada içeyim dedim. çünkü yerimden kalkamazdım, dışarıdan bakıldığında görünümümde pek de insan içinde normal karşılanmayacak bir değişim olmuştu. eğer zamanı durdurabilsem ona oracıkta sahip olurdum diye geçirdim içimden. ya da zamana yaymalıydım amacımı. elimdeki kağıtlara “telefonun ne?” diye yazdım, o da numarasını. yan masadaki sevimsiz kadının yerinden kalkmasını da fırsat bilerek sağ elimi gezdirmeye başladım bacaklarında ve yukarılara doğru kaydırıyordum, tam o saklı sıcaklığı hissetmiştim ki ustam girdi içeri.

“bre gafil, uyan o gaflet uykusundan” dedi. “çok çok uzak bir galakside uzun zaman sonra yaşayacak elin insan kaynakları uzmanı kadınıyla ilgili fantazya kurmaya utanmıyon mu keraneci” dedi. “nasıl bir hayal dünyan var anlamıyorum ki fabrika gibi üretiyor maşallah” diye devam etti, “sana güç bile bir şey yapamaz” diye de baskıladı durdu. o an utanmasam da ustamın gelişini sezemediğim ve düşlerim yarım kaldığı için hayıflandım. işte o an benim dark side’a bir adım daha yaklaştığım an oldu.

hayır hacı, kamışa su yürüyeli yıllar olmuş, hep tozun toprağın içinde lightsaber sallamışız, ne bir hatun yüzü görmüşüm ne bir şey. hep elizabeth hep eleanor. “yürü tatooine’e gidiyoruz” dedi sonra, “hutt’lar sorun çıkarmış, çözmemiz lazım”. tamam amına koyim geliyorum diyecek oldum tuttum kendimi. “hoop cazibe hanım” dedi, “ışın kılıcını da al istersen”. sonra da numarasını yaptı tabii, “this weapon is your life”. yes master dedim. içimden de ilerde o ışın kılıcını götüne sokacakmışım gibi geliyor bana ama du bakalım dedim düştüm peşine.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ebru o kadar şaşkındı ki. İnanamıyordu. Aklında hala dün gece terk edilmiş olmanın acısı ve soruları, elinde terk ediliş nedenin fotoğrafları vardı. Yapması gereken o kadar çok iş, inceleyip imzalaması gereken o kadar çok dosya vardı ki. Ama kanı donmuştu sanki.
İş düşünemiyordu. Hiçbir şey düşünemiyordu. Sinirleri bozuktu sinirini çıkaramıyordu. Ağlamak istiyordu ama kendine yediremiyordu ağlamayı. Başına gelenler çok komikti, gülmek istiyordu ama gülemiyordu bile bir türlü. Şaşırıp kalmıştı. Elinde birkaç fotoğraf vardı. O fotoğraflara bakıp kalmıştı. Ulaş onu dün gece terk etmişti ve bugün Ulaşın genç yakışıklı bir adamla çok samimi çekilmiş fotoğraflarını inceliyordu. Yakışıklı adam doğrusu diye düşündü.
Bunca zaman sevgilim dediği adamın gay olduğunu öğrenmesi onu şok etmişti. Bu kadar mı aptaldı, bu kadar mı kördü. İşlerine, dosyalarına bu kadar mı dalmıştı da fark etmemişti bunu. Yoksa sevmişti de Ulaş ı kondurmamış mıydı bunu ona. Sevmemişti. Sevseydi eğer çok üzülürdü. Yıkılırdı. Ama öylesine şaşkındı ki. Ulaşa ve kendisine öyle kızgındı ki. Aslında ona çok da kızamıyordu. Kimsenin tercihlerini sorgulama hakkına sahip değildi. Neticede bu adam onun kocası falan da değildi.
Birkaç ay önce bir barda tanışmışlar. Biraz sohbet etmişler. Birbirlerinden hoşlanmışlardı. En azından Ebru o gece ondan hoşlandığı için onunda kendisinden hoşlandığını sandı. Birkaç ay boyunca Ebru işinden, dosyalarından ve toplantılarından fırsat buldukça birlikte yemeğe çıkmışlardı. Son derece masum bir sevgililik oyunuydu bu. Tıpkı liseli âşıklar gibi takılmışlar. Öyle yaşamışlardı ilişkilerini. Ulaş onunla birlikte olmak için teşebbüs bile etmemişti. Şimdi anlayabiliyordu nedenini o zaman sorgulamıştı kendisini acaba beni güzel ve çekicimi bulmuyor diye. Meğer adam bütün kadınları itici buluyormuş. Her şeyi anlamıştı anlamasına ama. Madem bu adamın cinsel tercihi farklıydı. Madem kadınlardan değil de erkeklerden hoşlanıyordu. Peki, o zaman neden ondan sevgilisi olmasını, onun hayatında olmasını istemişti. Anlayamamıştı bir türlü Ebru.
Kafası karmakarışık bir şekilde tekrar fotoğraflara baktı.Sonrada önündeki dosyalara. Şimdi bu dosyaların hepsini incelemesi, düzeltilmesi gereken yerleri düzeltmesi ve onaylayıp imzalaması gerekiyordu.
Dosyaları önüne çekti. En üsttekini aldı ve okumaya başladı. Daha ilk cümleden karalama yapmaya başlamıştı. Sayfada ilerledikçe karalamalar artıyordu. Bu dosyayı hazırlayan kesin işi bilmeyen bir aptal diye düşündü. Kimin hazırladığına baktı. Şaşırdı. Dosyayı en güvendiği işi en iyi bilen elemanı hazırlamıştı. Dosyayı tekrar okumaya başladı. Hatanın kendisinde olduğunu yaptığı karalamaların çok gereksiz olduğunu fark etti bu kez de.
Anlamıştı bu kafayla çalışmayacaktı. Toparlandı alelacele dışarı çıktı. Birileriyle konuşup kafasını dağıtması, başkalarının fikirlerini alıp kafasındaki sorulara çözüm bulması lazımdı. İşyerinde çıktığında rüzgârlı puslu bir hava vardı. Yağmur yağdı yağacaktı. Serin rüzgâr yüzüne çarpınca biraz daha iyi hissetti kendini.
“İyi ki o adamla yatmammışım yoksa hayatımın sonuna kadar mide bulantısından kurtulamazdım” diye düşündü. Kendi kendine gülümsemeye başladı. “Hâlbuki ne kadar da normal görünüyordu. Nasıl anlamadım ki” dedi. Yaşadıkları komik miydi? Yoksa trajik miydi çözemiyordu bir türlü.
En yakın dostu Berna’nın ofisine girdiğinde Berna işine öylesine dalmıştı ki Ebru’nun geldiğini duymadı bile Berna işinden başını kaldırdığında Ebru yaşlı gözlerle seyrediyordu Berna’yı.
Birlikte büyümüşler. Öyle çok şeyler yaşamışlar. Öyle çok anıyı paylaşmışlardı ki. Gerçek dost denilen dostlardandılar. Ebru’nun gözlerinin dolu, dolu olduğunu gören Berna gidip sarıldı arkadaşının boynuna
“Neler oluyor? Ne bu halin Allah aşkına”
Ebru artık kendini koy vermişti. Arkadaşına sarıldı ve ağlamaya başladı. Berna bir süre dokunmadı ona. Rahat bıraktı rahatça ağlayabilsin diye. Ebru ağlayıp rahatladıktan sonra bu kez de gülmeye başladı. Gülerek anlatmaya başladı.
“Biliyor musun dün akşam Ulaş beni terk etti. Hayatında başka birisi varmış. Hayatında başka bir erkek varmış. İnanabiliyor musun Berna Ulaş gaymış.”
Berna çok şaşırmıştı. Ulaş la bir ya da iki kez karşılaşmışlardı ve pek hoşlanmamıştı ondan. Ama gay olabileceğine hiç aklına gelmemişti açıkçası.
“Nasıl yani? Nasıl öğrendin bunu?” dedi. Ebru çantasından fotoğrafları çıkardı. Berna baktı “İğrençler” dedi ve masanın üzerine attı.
“Nasıl anlayamadın? Nasıl anlamazsın Ebru bunu” dedi. Ebru hala gülüyordu.
“Beni itici bulduğunu düşünmüştüm. Ama o bütün kadınları itici buluyormuş” dedi.
O gün duyguları o kadar karma karışıktı ki Ebru’nun. Ne düşüneceğini, ne hissedeceğini bilmiyordu. Ulaş ı anlamaya çalışıyor, hak vermeye çalışıyordu.
Uzun süre sohbet ettiler Berna’yla. Onunla konuşmak, gülüşmek, tıpkı iki genç kız gibi kıkırdamak her zamanki gibi çok iyi gelmişti Ebru’ya. Kafasını birazcık olsun toparlamış. Kendini çalışmaya hazır hissetmişti. Gülümseyerek kalktı Berna’nın yanından.
“Sen gerçekten mükemmel bir dostsun. Teşekkür ederim. Seni seviyorum.” Dedi. Sarıldılar. Gülümseyerek çıktı Ebru Berna’nın ofisinden.
İşyerine gitmek için durağa geldiğinde hemen karşıdaki durakta birbirlerine çok yakın duran ve birbirine gülümseyen iki adam dikkatini çekti. Bu adamlardan birisi Ulaştı. Ebru uzun, uzun baktı karşısındaki iki adama.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Aslında anlatılacaklar o kadar çok ki hangisini, hangi sıraya koysam bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey var. Sadece eskiyor ve yıpranıyorum..!

Güven duygusu deniz seviyesinde yüzerken intikam ve hırs tavan yapmış durumda. Sinir ise normal rakımlarda seyrediyor ve prangalı halde bekliyor. Bazen özgür olmak istiyor kudurarak, bazen de suskunca bekliyor karanlık mahzeninde. Bünye içten içe isyanlarda… Dışarı pek bir şey belli etmiyor. Ama gözlerden alevler fışkırıyor. Dikkatli bakan görüyor aslında içeride ardı ardına patlayan yanardağları. Yine de dizginler zihinde. ‘‘Bekle!’’ diyor bir şeyler. Bazen de Cehennem senfoni orkestrası eşliğinde en nefretli, en kalıtsal eserlere imza atıyor. Devre dışı kalıyor bazen. Azrail ile Rus ruletine hevesleniyor. Geri duruyor sonra. Korktuğundan değil, hayalleri ve ümitleri inatla içinde barındırdığından…

Ruhsal çöküntü edasıyla yalnız! Arkasından çevrilen işlere takılıyor aklı. ‘‘Yahu o kadar büyüdüm mü ki bu entrika yaşanıyor?’’ diyor içinden. Sorularla ve vasıfsız cevaplarla karışık durduk yere. Zamansız yaşanıyor ihtiras ve ihanetler. Süresi dolmadan bitiyor tüm müsabakalar ve yine zamansız terk ediyor insan kılıklılar. Sorun yalnızlık değil! Sorun yok ortada aslında. Asıl adı olası gerçekleri yansıtıyor gereğinden fazla bir çok aynayla. Kod adı ihanet oysa ki! Öyle ki buna benzer bir his, duygu yok!

Nehirler taşıyor birden bire… Sel basıyor içerisinde hasat vakti. Zarar ediyor! Kod adı ihanet ve üryan bir metanet gerekiyor. Bir sebebiyet daha veriyor yaşamak için çaba sarf etmeye ama kelimeler feryatlarda. Şaşkın tüm cümleler! Bir neden istiyor sonuçları bağlayacak. Biliyor aslında, bulduğunu sandığında kör düğüm olacak…

Biliyor..! Gözler yaşlarla kanayacak. Sözler kifayetsiz ve merhametsiz olacak. Terk edecek onu bırakanlara inat buraları. Dönmeyecek bir daha. Kendini ve onları cezalandıracak aklınca. Eski bir türküyü diline dolayacak ve başka hiçbir şey yapmayacak. Yapamadığından değil, acıyı iyi tanıdığından…

Kod adı ihanet! Bütün iyi ve güzel kavramları yok eden bir bereket. Acıya açılan bir pencere, yalnızlığa vurulan bir kelepçe…

Kod adı ihanet… Daha fazlası olmayacak ve bundan böyle hiçbir şey daha fazlasına yetmeyecek!!!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

KarakpLı deFtere yazıLdı adın iHanet diye.. idamLarına karıştın yüreğimin..
Affetmek!!!.........., iHanetimi yar..?
asLa...!
En büyük sürgünüsün beynimin...

Gurbet gibiSin diyarLarımda...
öyLe soğuk.........öyLe sessiz..
aDım gibi bİliyorum.. dönüşü var bu gidişin..
Vurgun yediğinde beLki..
Ve kaLdığında son derece caresiz..
aFFETMEK.................... iHanetimi yar?
AsLa..
öLeceğimi de biLsem sensiz..

eLLer ayağıma vurdu zincirLeri.. Sen yüreğime Vurdun.. Bu sitemim sanadır ey yar.. GiT aRtık.. Geriye bakma.. Çünkü aRdından beddua eden biri var.. yoLunu şaşırıp bir gün çıkma karŞıma.. Bu kadaRı Benim biLe sabrımı zorLar..

aDın SEVDAydı bir zamanLar..
aDın HAYATtı yüreğimde..
Şimdi aDın iHaneT..
Şimdi aDın öLüm oLdu..
Yüreğimdeki yitiKler ListeSinde..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...