Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

25 - 27 Haziran 2010 - Metallica Konseri


ZaugnaKhaldun

Öne çıkan mesajlar

gelmeleri için şu yazımı tekrar koyuyorum, devamını yazmamı sağlarlar umarım. ( link biraz kolpa geldi yalnız bana, 2007'de değil 2008'de geldiler. ama sonisphere olayı, slayer, anthrax ve mastodon'un oluşu doğru gibi, metallica.com'da da bu haber mevcut http://www.metallica.com/index.asp?item=602811 )


Sene 1999..Hiperaktif doğmuş, doğduğu andan itibaren sürekli hareket halinde olan, günde 2 saatten fazla uyuyamayan çocuk, o zaman 9 yaşında.. İsmi Denizcan Durukan.. Babası ve annesi müziksiz yapamayan insanlardan. Özellikle de babası.. Deep Purple'dan Jethro Tull'a, Pink Floyd'dan, Bob Dylan'a hemen hemen bütün ' kral ' konserlere gitmiş bir insan.. Plakları, kasetleri, cd'leri, dvd'leri, konser biletleri, enstrümanları için evde kendine ait bir oda yapmış bir baba..Ve yine , 93 ve 99 yıllarında Metallica'nın Istanbul'da verdiği efsane konserleri en önlerden izleyen bir baba..

Bu, o babanın ve annenin tek çocuğunun, Denizcan Durukan'ın, benim, Metallica hakkında 27 Temmuz 2008 Istanbul konserinden sonra genel olarak Metallica hakkında ve daha sonra da o efsane, o unutulmayacak konser hakkında hissettiklerini anlatmak için yazdığım bir yazı.. Her ne kadar kelimelerle anlatabilecek durumda olmasam da ..

Evet, 1999 senesiydi ilk kez Metallica ile tanışmam. 9 yaşında, o zamanlar babasının eski kasetlerini dinleyip anlamaya çalışan, bir çok efsane grubun babası tarafından çekilen konser resimlerine bakan, neredeyse her gün Athena dinleyen bir çocuktum. King Crimson, Deep Purple, Led Zeppelin dinliyor, ama anlamakta zorlanıyordum. Müziklerini seviyordum ama büyük bir coşku duymuyordum yaptıkları işe karşı. Çocuktum ve Athena gibi bir Türk grubun enerji dolu şarkıları beni daha çok heyecanlandırıyordu.

O gün gelene kadar..

Baktığım onlarca resmin arasında sararmış bir bilet ve yanında muhtemelen Canon marka fotoğraf makinesiyle çekilmiş bir resim vardı. Resim inanılmazdı, tarif edilemez güzellikteydi. Babamın belki de o zamana dek çektiği ve benim gördüğüm en iyi konser resmiydi çünkü şu ana kadarki hiçbir konser resminde bütün grup üyelerini tek bir karede görmemiştim. Babam hep belli kişilerin resmini çekerdi gittiği konserlerde. Bu resim farklıydı.. Biletin ise orta kısımlarında ' Nowhere Else to Roam ' yazıyordu, açık tribün biletiydi. Hemen altında 25 Haziran 1993 Cuma, Saat : 19.00 İnönü Stadyumu yazısı vardı. Biletin fiyatı olan 200.000 TL turuncu turuncu yazılmıştı, biletin daha alt taraflarındaydı. Üzerinde 4 tane adamın ve birkaç konser resminin olduğu bölüm ise biletin en üstünden biraz aşağıdaydı.. Adamlar ilginçti, dikkat çekiciydi.. Yüzlerindeki ifade.. Hiç öyle bir ifade görmemiştim.. Ürkütücü ama enerji veren bir halleri vardı..

Biletin en üstünde Metallica yazıyordu.

1 Haziran 1999 tarihinde, bu efsane bilet ve resmin yanına küçük bir raptiye ile asılmış siyah bir bilet gördüm. Evet, gene bir Metallica konser biletiydi.. Üzerinde 13 Haziran Pazar, Ali Samiyen Stadyumu yazıyordu bu biletin. Konserin saati 21:00 olarak belirlenmişti. Yine en üstte Metallica yazıyordu, logonun altında gene o muhteşem 4 insan vardı, her zamanki gibi etkileyiciydiler. Resmin altında ' The Garage Remains the same – 1999 ' yazıyordu. 13 gün sonra efsane grup , gene İstanbul'u coşturacaktı. Ve konsere 1 hafta kala babam ' Benimle gelmek ister misin , bir arkadaşım konsere gelemeyecekmiş , onun biletini de sana alırım ' dedi. O ana dek birkaç kez konsere gitmişliğim olmuştu, çok küçük çaplı konserler tabi. Ama şimdi babam, hiç ama hiç alışık olmadığım bir konsere gitmem için bana teklifte bulunuyordu. Afallayıp kalmıştım. Evet, dünyanın en önemli gruplarından biriydi Metallica ve ben 93 yılında verilen konserin havasını biletten ve resimden bile hissedebilmiştim, ama bir sorun vardı : O ana kadar gittiğim 4 - 5 konserin hepsi Türk gruplarının ve sanatçılarının verdiği konserlerdi , doğal olarak şarkılarına aşinaydım ve konserde az da olsa eşlik edebiliyordum sanatçılara. Fakat Metallica'nın sadece 3 şarkısını dinleyebilmiştim o ana kadar, bu benim için kabus gibi bir şeydi. Çocuk aklımla şuna benzer bir şey düşünmüştüm : ' O kadar insan bağıra bağıra söylerken ben sadece bakıcam , ya etrafımdakiler bana gülerse ? ' Fakat içimde tarif edilemez bir heyecan vardı. Bastıramadığım bir coşku..Ve sonunda ' Tamam ' dedim babama. ' Bana da bilet al , bende gelmek istiyorum ' Babam ' Peki o zaman ' diyerek kapıdan çıkarken annemle babam birdenbire tartışmaya başladı. Annem , 9 yaşında bir çocuğun öyle bir konsere gitmesini doğru bulmuyordu haliyle, başıma bir şey gelmesinden çekiniyordu. Babamsa ' Benimle birlikteyken başına bir şey gelmesine izin verir miyim sence ' tarzı konuşmalarla annemi ikna etmeye çalışıyordu. Hiç bitmeyecek sandığım tartışmayı kazanan annem oldu..

Ve böylelikle 1999 konserine de gidememiştim. Hatırlıyorum da, sanırım hayatımda bilinçli olarak ilk defa bu kadar üzülmüş , hayal kırıklığına uğramış ve ağlamıştım..Babam klasik ' Erkek adamsın , yakışıyor mu şimdi sana bu ? Elbet bir daha geleceklerdir zaten ' tarzı bir konuşmayla beni yatıştırmaya çalıştı, ama içim burkulmuştu bir kere. Herkes yaşamıştır çocukluğunda bu tip büyük burukluklar, benim de buydu sanırım. Sonuç olarak babam konsere gitti, konserden bir sonraki gün de çok detaylı bir şekilde bana konseri anlattı. En azından bu bana teselli olmuştu..

1999 konserinden 1 hafta sonra , hayatımda bir dönüm noktasıydı belki de , çünkü babamın elinde bulunan bütün Metallica plak , kaset ve cd'lerini , tek tek , o devasa müzik odasında bulmuştum. Bir tomar resim , birkaç tane poster de benim için ekstralardı resmen. O kadar mutluydum ki , konsere gidememenin üzüntüsünü bile unutmuştum. İlk önce 2 tane posteri duvarıma asmıştım , resimleri ise çalışma masamın kenarlarına asmıştım. Hemen arkasından kasetleri , çıkış tarihlerine göre sırasıyla , babamın 60 – 70 cm uzunluğundaki çift hoparlörlü müzik sistemi ( artık 1999 yılında ne kadar oluyorsa , baya iyi bir şeydi ama ) dinlemeye başladım. Sadece Kill Em All'u 2 aya yakın dinledim sanırsam. Yaşıtlarım karnelerini almış , akın akın yazlıklarına hücum ederken , ben o sıcakta evde oturmuş Metallica dinliyordum. Ve bir gıdım pişman değildim.. Kill Em All bitiyor , Ride The Lightning geliyor , o bitiyor Master of Puppets başlıyor , hiç ara vermeden And Justice for All yetişiyor... Böyle böyle Garage Inc.'de dahil olmak üzere 8 albümü kesintisiz , soluksuz bütün yaz dinledim. O yazı , beni bu kadar büyük bir Metallica hayranı haline getiren 1999 yazını , hiç mi hiç unutamam...

Bu şekilde başlayan Metallica maceram , gün geçtikçe daha da mükemmel , daha da kusursuz bir hal aldı. 2000 yılından itibaren , özellikle bilgisayar ve internet teknolojisinin daha da gelişmesiyle en küçük ayrıntısına kadar her şeyini takip eden bir Metallica hayranı haline gelmiştim. Arkadaş çevremde hemen hiç kimse benim kadar Metallica'yı takip etmiyordu , aslında bu normaldi de , 10 yaşında bir insan deliler gibi Metallica dinliyor.. Bunun için ben de insanlar garipsemesin diye pek sözünü açmıyordum , ' Ne dinlersin ? ' tarzı sorular geldiğinde de : ' Son zamanlarda ne popülerse ' tarzı cevaplar verirdim. Şunları yazarken bile gülüyorum , harbi çok değişik bir insanmışım o zamanki kuşağa göre , ya da bana öyle geliyor ...

Tabi Metallica hayranı olmak demek , sadece Metallica'nın şarkılarını sevmek demek değildi benim için. Metallica hayranı olmak ve Metallica'yı sevmek , çok daha farklı bir şeydi..Bunun bilince tam olarak 2003 yılında , St. Anger albümünün çıkmasına birkaç ay kala anladım. Ben Metallica'yı sadece sevmiyor , resmen tapıyordum. Zaten din ile hem kendimin hem de ailemin çok az ilgisi olduğu için , o yaşlarda biri çıkıp ' Senin tanrın da Metallica olsun ' dese kabul edecek durumdaydım adeta. Bu durum , özellikle şarkıların yanında grup üyelerinin yaşamlarına , felsefelerine , müzik ve dünya görüşlerine yoğunlaşmama da sebep oldu. Metallica'yı ilk dinleidğim zamanlarda , haliyle grup üyeleri hakkında çok fazla bilgi edinme imkanı yoktu bilgisayarlardan falan. Sadece dergilerin verdikleri röpörtajlar , ordan burdan bulduğum videolar , biyografiler , resimler aracılığıyla tanıyabilmiştim önceleri grup üyelerini. Bunun eksikliğini ve yetersizliğini biraz geç de olsa anlamış , 2003 yılında şarkılar kadar grup üyelerine de inanılmaz bağlanmıştım.

James bir idoldü benim için , hayata bambaşka bir açıdan bakmaktı. Tarzıyla , karizmasıyla , sesiyle , müzik anlayışıyla , azmi ve kararlılığı ile , zor geçen bir çocukluğa rağmen hayata sıkı sıkıya tutunmasıyla , hırsıyla beni benden almıştı. James'e olan hayranlığım o kadar artmıştı ki , okulda kompozisyon derslerinde bile ' Örnek aldığınız kişiler ' tarzı kompozisyonlara bile genelde babasını yazan ben , James'i yazmaya başlar olmuştum. Tapıyordum James'e , hatta bir ara ben gerçekte Metallica hayranı mıyım yoksa sadece James'e mi bu kadar bağlıyım tarzı sorular sormaya başlamıştım kendime. Ama hayır , Metallica demek , sadece James demek olmazdı. O , bütünün bir parçasıydı , tamamlayıcısıydı. Eğer o yıllarda James'i Metallica'nın üstünde tutsaydım , bu kadar değer verdiğim Metallica'ya haksızlık yapmış olurdum. Böylece tek tek bütün grup üyelerine , James hakkında bilgi toplamak için ayırdığım vakit kadar vakit ayırır oldum , buna tabi ki eski grup üyeleri de dahildi. Özellikle ölen eski basçı Cliff'in hayatı ve ölümü beni çok etkilemişti. Ölümü hakkında uzun bir makaleyi ilk okuduğumda , kendimi o an diğer grup üyelerinin yerine koydum ve nasıl hissederdim diye hayal ettim. Korkunçtu , trajikten bile öte bir durumdu. Yaşasa , belki günümüzün en efsane basçılarından biri olacak bir insan nasıl böyle bir sonu hak ederdi. Olay beni o kadar etkilemişti ki , odamın tavanına küçük harflerle , Metallica'nın o zamanki diğer grup üyelerini kazıdığım yerin yanına ' Cliff Burton / 1962 - ... ' kazımıştım. Sonunda Dave'den Cliff'e , Kirk'ten Lars'a , Jason'dan St.Anger'dan önce katılan yeni basçı Robert'a kadar herkesin hayatını , felsefesini , müziğe karşı bakış açılarını , yeteneklerini , Metallica'daki duruşlarını adeta ezberlemiştim. Evde , yolda , arkadaşlarım arasındayken arada sırada kendi kendime ' James'in ve Kirk'in bir önceki gitarının markası neydi , ne yemeği severlerdi , James kiminle kaç yılında evlemişti , kaç çocuğu vardı ? ' ya da ' Lars'ın babası tenisçi miydi , Lars Danimarka'nın neresinde doğmuştu ? ' tarzı sorular sorar olmuştu. Hafiften pscho'ya bağlamaya başlamıştım sanırım o günlerde.. Bu kadarı , benim için bile fazlaydı artık neredeyse.. Çünkü tüm bunlar , yaklaşan Liselere Giriş Sınavı öncesi sorun olmaya başlamıştı , derslerim gittikçe kötüleşiyordu , ' çalışan öğrenci ' sıfatımın yerini yavaş yavaş ' haylaz ve takıntılı insan ' sıfatı almaya başlamıştı.. Ama bu hiç önemli değildi..Çünkü..

Çünkü artık Metallica'nın ' tam ' anlamıyla hayranıydım. Grubun gerçek duruşunu , gerçek felsefesini ve amacını ancak grup üyelerini tanıyarak , Metallica'ya onlar gibi değer vererek anlayabilirdim ve artık biliyordum , benimsemiş ve anlamıştım.

' Gerçek ' Metallica hayranı.. Whoah.. Bu sıfatı sevdim. ' Olağanüstü ' Metallica hayranı da güzel olur aslında.. Her neyse , nerede kalmıştık ?

2002 ve özellikle de 2003 yılı , herkesin bildiği gibi Metallica'nın en sallantılı zamanlarından olmuştu. Grup , neredeyse dağılma sürecine gelmiş , James'in alkol sorunu tavan yapmış – bununla birlikte rehabilitasyona başlamış , grup içi tartışmalar hat safhaya gelmiş , Jason'ın 2001 yılında ayrılmasıyla ortaya çıkan bassçı eksikliği giderme telaşı başlamış , bununla birlikte James kapıyı vurup 6 ay ortalarda gözükmemişti. Tabi tüm bu olanları bize ağırlıklı olarak 2004 yılında çıkarılan ve belgesel niteliği taşıyan ' Some Kind of Monster ' DvD'si açıklıyordu..

St. Anger albümüne de burada değinmek gerekiyor tabi..
Metallica hayranı olsun / olmasın , özellikle St.Anger albümünün çıkması ile birlikte insanlar arasında yaygınlaşan şöyle bir durum söz konusuydu bu yıllarda : ' Metallica ne idi , ne oldu , ne olacak ? ' Bu yıllarda dedim de , aslında halen üzerinde sıkça tartışılan bir konu bu. Tabi bu durumun peşi sıra gelen çok önemli (!) bir konu daha vardı , belki de hayatta sürekli duymaktan en çok sıkıldığım konulardan birinden bahsediyorum : ' Metallica'nın olayı ilk 4 albümüdür ' konusu.

Bu bölümü elimden geldiğince kısa kesmeye çalışacağım , çünkü gerçekten ne kadar anlatılırsa anlatılsın bazı kalıplaşmış düşünceleri insanların kafasından silemiyor / değiştiremiyorsunuz. Evet , her hayran gibi bende kabul ediyorum St. Anger'ın eskileri çok aratan bir albüm olduğunu ve gene evet , her hayran gibi bende bazen kabul ediyorum Black , Load ve ReLoad albümlerinin daha iyi hazırlanmış olabileceğini. Ama burdan sormak istiyorum ısrarla bu konuları devam ettiren şahsiyetlere , ' İlk 4 albüme göre Metallica üzerine konuşmak ve Metallica'yı kendi içinde albümleriyle kıyaslamak size mi kaldı ? Orda burda ' sözde ' müzik bilgileriyle Metallica'yı ezip , biçmek , hızını alamayıp yeni metal gruplarıyla Metallica'yı karşılaştırmak , ' Yok abi Metallica ...and Justice for All'dan sonra bitmiştir ' demek size mi kaldı a benim güzel insanlarım ? ' Beğenmediysen ' Beğenmedim ' dersin , anlamıyorum nedir bu Metallica'yı yerin dibine geçirip bundan piyasa yapmak isteyen insanları. Ayrıca sormadan geçemeyeceğim , o çok bok attığınız St.Anger albümünü , piyasaya yeni çıkmış bir metal grubu çıkarsaydı ne olurdu diye. Haydi St.Anger'ı da geçtim , Black , Load ve ReLoad albümleriyle derdiniz ne ? Her grubu eski müzik tarzlarını biraz değiştirdiler diye kötülemek bu kadar mı canalıcı bir şey sizin için ? Solo mu yok , James'in genç sesini çok mu özlediniz , albüm kapakları falan mı hoşunuza gitmedi ? İki dakka önce bağıra bağıra Enter Sandman , Nothing Else Matters , Sad But True , Bleeding Me söyleyip , Fuel'ı telefonunuzun zil sesi melodisi yapan da sizler değildiniz di mi güzel insanlar ?

Söylemek istediğim şudur ki : St.Anger , albüm olarak bakıldığında başarılı , Metallica olarak bakıldığında ' keşke... ' dedirttiren bir albümdür. Nokta.

2003 yılını geride bırakırken , müzikal anlamda bu ilginç yıla dönüp baktığımda bir şey anlamıştım : Ben artık sadece babamın bana benimsettiği eski grupları ve Metallica'yı dinlemiyordum , ben baya baya metal ve rock müziğe batmıştım ve neredeyse bundan haberim yoktu. Benim için müzik hep Metallica idi bu zamana kadar , ama bunun bana çok doğru olmadığını hatırlatan biri çıkmıştı sonunda karşıma : Evet bildiniz , gene babam. Liselere Giriş Sınavlarının yaklaştığı o dönemde , babam müzik adına benle uzun bir konuşma yapmış , tek bir müzik akımına ya da belli gruplara bağlı kalmanın yanlışlıklarından bahsetmişti. Herkesin kendi adına çok farklı tuttuğu , hayatında farklı bir yer kaplayan gruplar / sanatçılar olduğunu , ama bunların ' müzik ' denilen olayı tamamen ele geçirmemesi gerekliğini bana açıklamıştı. Ve böylece , 4 yılın ardından ilk kez kendimi gerçek anlamda ' müzik ' e açmıştım. Metallica'yı bir süreliğine erteledim , ve müziği tanımaya başladım. Metal müzik benim için 1. sırada geliyordu. Peki ya şu Thrash , Heavy vb. olaylar neydi ? İnsanlar sololardan , rifflerden bahsediyordu. Neydi ki bunlar ? İşte böyle böyle metal müzik başta olmak üzere , hard rock'tan proggressive'e , Jazz müzikten Blues'a her müzik dalı hakkında bir şeyler öğrenmeye başladım. Kolay değildi tabi bunları bir anda öğrenmek ve benimsemek , ama gene de bir şeyler bilebilmek , arkadaşlarım ile konuşurken ' Benim de bu konuda bir kaç bildiğim var ' diyebilmek güzeldi.
Kısacası 2003 ve 2004 yılları beni Metallica'nın dışındaki müzik dünyasıyla tanıştıran , bununla birlikte eski / yeni bir sürü metal grubunu benimseten ve sevdiren yıllar olmuştu.
Bu yıllardan sonra şöyle bir kanıya varmıştım kendi adıma : ' Metallica ve diğer müzik dünyasını ayır. Metallica senin için şah , diğerleri de diğer taşlar olsun. Yeri gelmedikçe şah'a dokunma , ne de olsa o bulunduğu sürece hiçbir sorunun olmayacak. O hep orda duracak , bir yere gitmeyecek. O senin en değerlin. Ama şunu bil ki , diğer taşlar olmaz ise şah'ın da bir önemi kalmayacak. Bu yüzden diğer taşlara da sahip çıkmalısın'

Benim için müzik adına bu felsefe asla değişmeyecek.

2007'nin yaz aylarına geliyoruz..Hani şu , ' Yoksa ? ' dediğimiz günler , ' Olabilir mi ? ' , ' İhtimal var mı ? ' dediğimiz günler.. Evet , Metallica'nın yeni bir albüm çıkarma aşamasında olduğunu zaten biliyorduk o aralar , ama asıl gündemi sarsan olay Metallica'nın ' Sick of the Studio ' turnesine çıkacak olması ve düşük bir ihtimal olsa da Türkiye'ye de bir konser verme durumlarıydı. Heyecandan kafayı sıyırıyordum o yaz , sürekli internette o haberin çıkmasını bekliyordum , artık görmek istiyordum ' Metallica 3. kez İstanbul'da ! ' haberlerini.. Kafamdan her şeyi atmıştım , tek istediğim yıllar önceki burukluğu yaşamamaktı , artık Metallica'ya kavuşmaktı..

Olmadı.. Gene.. Delirdiğimi hatırlıyorum. Ramak kalmıştı. Atina .. Yunanistan.. Dibimiz ! Gidenler vardı elbette , ama o yaz Amerika'ya gitmiş ve fazlasıyla harcama yapmıştım. Gitme imkanım vardı , ama ailemi masrafa sokmak istemiyordum. Tek umudum Türkiye'ye gelmeleriydi ve olmamıştı. 3 Temmuz Atina konserindeki yorumları okumamaya karar vermiştim , okursam daha da sıyıracaktım. Ama kendimi tutamadım ve okudum. Bunun sonucu , Oslo'ya gitme kararı almama sebep oldu. Norveç'de babamın arkadaşları vardı , o tarihte orda olmalıydılar. Kalacak yer hazırdı , orda olmasalar bile konser verilecek yerin önünde yatmaya hazırdım. 10 Temmuz ? Hala vakit vardı. Gidecektim , bir yılı daha ' vah vah ' lanarak geçirmeyecektim. Son ana kadar uğraştım. Olmadı.. Gene.. Delirdiğimi hatırlıyorum ..

Ve 2008..

ÖSS stresi ile bunalmış, her duyduğu sevindirici habere dersini , testini bırakan ben , daha Ocak ayından büyük bir daralma yaşıyordum. Sanki kalan aylar hiç geçmeyecekmiş gibi geliyordu.. Sıcak bir yandan , artan stres bir yandan , sınav bir yandan derken anneannemin yaptığı bir bardak limonataya bile sevinç naraları atar hale gelmiştim. Sıkıcıydı elbet bu aylar , geçmek bilmiyordu , doğru , ama tek bir haberin varlığı bile beni ayakta tutabiliyordu :

2008 Metallica Istanbul konseri.

Spekülasyonlar vardı , daha Ocak ayından ' Geliyorlar Istanbul'a ' diyenler vardı , ama henüz elle tutulur , gözle görülür bir şey yoktu. Sadece her zamanki gibi insanın her yanını kaplayan müthiş bir heyecan dalgası vardı. Bense , geçmiş yıllara göre çok daha sakindim. Tabi ki evde bağıra çağıra ' Geliyorlar , bu sefer kesinlikle geliyorlar ! ' diye bağırmak istiyordum , ama bu sefer kendime bir şekilde engel oluyordum. Sanki heyecanlanmak , sabırsız davranmak gene geçen senelerdeki gibi hüzünle ve öne eğilmiş bir baş ile başbaşa bırakacaktı beni. Bunun için sadece o an'ı bekledim , offical sitede en sonunda duyurulan 27 Temmuz 2008 - Istanbul haberini..

Ve sonunda , 9 yıllık rüya gerçek oluyordu. Istanbul konserinin duyurulması yeterli değildi benim için , sahne önü biletimi aldığım ve onu odamdaki panoma asıp , o günü beklemeye başladığım zaman rahat bir nefes alıp mutlu olabilecektim. Bu rüyamda kısa sürede gerçek oldu.. Biletlerin satışa çıkarıldığı ve herkesin akın akın Biletixlere koşturduğu gün , ben çoktan elimde bir sahne önü bir de saha içi biletiyle eve dönmüştüm..
Mayıs ayı itibariyle beklediğim sadece iki şey vardı : ÖSS ve Metallica konseri. Birçok muhteşem konser ve festival vardı 2008 senesinde , gerçekten Istanbul'un bu konuda görüp görebileceği en iyi seneydi. Sayamayacağım kadar sağlam grup , sanatçı , festival vardı. Evet , tabi ki bunlar da kaçırmayacağım gruplar , sanatçılar ve festivallerdi ama hiçbiri asıl hayalimin yanından geçemiyordu. Bekledim..
15 Haziran'da , en sonunda en büyük derdimden kurtuldum.. Tabi ki Öss'den bahsediyorum. Artık sadece o an'a odaklanmıştım. 27 Temmuz'a..

26 Temmuz gecesi kafamı stadyum tarafında yerde duran bir kartona koyarken , hiç olmadığım kadar huzurlu hissediyordum. Grup üyeleri şimdi hangi oteldelerdi acaba..Saatler kalmıştı..
27 Temmuz..

Evet , yazıma başlangıç amacım aslında başından beri bu tarihi günü yazmaktı. Konseri ve konser üzerine duygularımı , yorumlarımı insanlarla paylaşmaktı.

Ama biliyor musunuz , 27 Temmuz günü anlatılamaz.

Ancak yaşanır.

O konseri anlatmak için kelimeler bulunamaz , aklınıza gelse de ağzınızdan çıkmaz.

O konser ancak yaşanır.

İçeriye girebilmek için 4.5 saat ayakta sıra beklediğim konser kelimelerle anlatılamaz.

O konser ancak yaşanır.

Seyircinin , atmosferin , coşkunun , bağlılığın doruk noktasında olduğu bir konser kelimelerle anlatılamaz.

O konser ancak yaşanır.

James , Kirk , Robert ve Lars ile aramda sadece bir güvenlik bariyerinin olduğu konser anlatılamaz.

O konser ancak yaşanır.

Sahneye mor ışıkların verildiği andan, grup üyelerinin sahneyi terk ettiği ana kadar haykıra haykıra, herkesin durduğu anlarda bile haykırmaya devam ettiğim, bir şarkıda bile susmadığım, soluk almadığım, susuzluktan kendi tükürüğümü ıslatıp şarkılara haykıra haykıra eşlik etmeye devam ettiğim, eve 4'de geldiğim ve 27 Temmuz günü toplamda 16 saat ayakta kaldığım konser kelimelerle anlatılamaz.

O konser ancak yaşanır.

Ve ben o konseri yaşadım. En dibine kadar.

Teşekkürler Metallica. Hayatıma girdiğin günden, hayatımın en güzel gününü bana yaşattığın an'a kadar...Teşekkürler..

ulan hüzünlendim bak şimdi. gel metallica !

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

spoiler yapsaydın bari be 8-)

proggorp olm alırsın işte uçak biletini hemen, çanakkalede değil misin sen otobüsle bile gidersin lan daha ne düşünsene odtü/boun felsefeyi kazancak neti yapıp çıkıyosun gidiyosun metalikaya senden mutlusu mu olur

çalış bakayım bu gazla :P
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ööyle bazı gruplar vardır seveni çoktur o abilerin de gerçekten kendilerini sevdirecek şeyleri vardır; seveni çok olan grubun seven apaçisi de çok olur doğrudur ama bunu böyle ay apaçi dolcak şimdi diyip elitizm ahkamı kesenlere uyuz oluyorum. prensip meselesi.

ondan didim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...