Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Michael jackson öldü!


CusTodeM

Öne çıkan mesajlar

İnsanlık tarihini anlatan bir video yapılsa, çin seddi, piramitler, büyük iskender, amerika'nın keşfi, beatles, kennedy'nin öldürülmesi, ikinci dünya savaşı, atom bombası, berlin duvarı gibi olayların ve mekanların yanında, kendisinin de bir parçası kaçınılmaz olarak yer alacaktır. 80'lerin başında müzik denen şeyin sadece bir eğlence ve dekoratif arka plan doldurma aracı olarak görülmeye başladığı zamanlarda, sex pistols ortalığı tam yıkacakken vicious'un belalı kız arkadaşıyla ölümü, john lennon'ın öldürülmesi gibi olayların ardından dünyanın müziği kendini tepetaklak buldu. iron maiden yeni yeni palazlanıyordu, bir yanda manchester'da birileri love will tear us apart diyordu. ufaktan ufaktan tüm müzik türleri canlanmak için çabalıyordu. dünyanın en bunalım dönemlerinden birisi yaşanırken, margaret thatcher, ronald reagan gibi insanlar insanların birer takma ideolojiyle zihnini avuçlarında tutarken, aynı anda güney amerikada, ortadoğuda ve türkiyede askeri darbeler ve antidemokratik tonla olay olurken insanlık kendini bilmez bir halde sığınacak bir şey arıyordu. müzik, insanlığın hep sığındığı bir kaç şeyden birisiydi ama artık ortada ne beatles vardı, ne rolling stones, üstelik ortaya çıkacak her yetenekli müzisyen de kısacık bir yaşam sürüyordu. dünya, kendi kültürünü nerdeyse yaratamaz hale gelmek üzereydi. televizyon, tüm saçmalıklarıyla ortalığı kırıp geçirmeye hazırdı. kramer kramer'a karşı oscar kazanıyordu. politize edilmemiş dünyalar dibimizde insanlar ölürken yaratılıyordu. yeni hiç bir şey yoktu.

sonra bu korkunç zamanların içinden en umulmayacak olan gerçekleşti. dans ve müzik her zaman birlikte olmuştu. saturday night fever ile ortalığı kasıp kavuran bol kalçalı john travolta da artık pek film yapmıyordu. eski müzikallerden kalma figürlerle, ışık hızında ve sanki klonlanmış gibi duran aynı anda aynı figürleri yapabilen dansçılarıyla biri çıktı geldi. incecik sesiyle, tatlı bir agresiflik taşıyan, saf bir yetenek olduğu her tavrından belli olan, daha ufacık bir çocukken başına gelen tonla felaketten sıyrılıp bir yıldız olarak yetiştirilen ilk insan belki de tüm insanlık için mutluluk kaynağı olmayı başardı. insanlar hayretle bir bedenin nasıl böyle dans edebildiğini, bu figürleri nasıl ve ne şekilde yapabildiğini, düşünebildiğini bilemiyorlardı. michael jackson, şimdi tonlarca örneğine rastladığımız ailelerin damızlık olarak yetiştirdiği veya yetiştirip etinden sütünden faydalanabilmek için doğurduğu ilk yıldızdı. ancak bu yıldızın kadiri o kadar yüksekti ki, tüm dünyanın hatta insanlığın sembollerinden birisi olacağını hiç kimse, ne kendisi ne de ailesi bile tahmin etmemişti. boşlukta duran müzik, yeniden çalmaya başladı. ve ardından müzikle birlikte o'nun sayesinde bir çok müzisyen ayağa kalktı. michael'ın yapabildiklerini gördükten sonra insanlar, artık müziğin insan ruhunun en temel besin maddesi olduğunu anlamaya başladılar. hareketsizliğin ele geçirdiği dünya, böyle bir müzikle yeniden hareket etmeye, devinmeye, dansetmeye başladı.

binlerce sene evvel dionysos ayinleriyle icra edilen ve sorgusuzca insanın ruhunu yansıtabilen yegane şey olan dans etmek artık tam anlamıyla kendini bulmuştu. eksik parça tamamlanmıştı. dans etmek sadece duyguların ifade edilmesi değil, ruhun kendini özgürleştirebilmesiydi. michael her yaptığı albümde ortalığı yıkıp geçti. türünün tek örneği olduğu için, her ne kadar yaptığı müzik pop olarak adlandırılsa da, aslında evrensel bir ruh özgürleştiricisi halini aldı.

sonra hayatı didiklenmeye başlandı. herkes bir şeyler söyledi o'nunla ilgili. herkes sahip olduğu yeteneğe kendisi de sahip olmak istedi. ancak o kadar özgün biriydi ki, taklit edilemezdi. sadece birebir taklitleri yapılarak klonlanabilirdi. michael'ın hayatı didiklendikçe korkunç ailevi gerçekleri ortaya çıkacaktı. başından geçen ve yüzünde kocaman bir iz bırakan yangın, ne kadar uğraşırsa uğraşsın o izleri silmeye yetmeyecek bir gelecek vaadediyordu o'na. cehaletinden doğan ölümüne bağlılık duyduğu diana ross, aslında o'nun da kendi tanrısı halini alırken gazeteler şöyle yazacaktı; michael diana ross gibi görünmek istiyor. michael beyaz olmak istiyor. michael kendinden nefret ediyor. michael ailesinden şiddet gördü. michael ve sevgisiz geçen çocukluk....

her sene michael'ın görüntüsü değişti. artık nasıl göründüğünü insanlar anlayabilsinler diye resmini çekebilen bir kaç gazeteci de her çektiği resimden milyon dolarlar kazanmaya başladı. adamın attığı adım para anlamına geliyordu. eşsiz olan her şeye yapıldığı gibi, o'na da yapılan aynıydı; o kadar çok dokun ki dokuna dokuna parçala. insanlar michael'ı ilgileriyle, dokunuşlarıyla, geçmişten gelen önleyemediği cehaletinin de katkısıyla paramparça ettiler. o zaten on sene öncesine dek yok edilmişti. madara edilmişti artık ondan malzeme çıkmazdı. artık o bir maymuna benziyordu. o insan gibi görünmüyordu. bir maymun resmiyle yan yana koyup on farkı bulun adlı forward maillere malzeme olmuştu. artık müzik de yapamıyordu çünkü yenilecek eti kalmamıştı. o ise sadece dansetmek, delirmek ve duygularını anlatabilmek istiyordu. kapkara bir panter olarak geldiği dünyada, sürekli tuttuğu bacaklarının arasında aslında kimsenin yorumlayamayacağı şeyler taşıyordu. ezelden beri sevilmenin nasıl bir şey olduğunu bilemediği için, insanların o'nu sevdiğini mi yoksa o'na sadece ilgi mi duyduklarını da artık kestiremiyordu. artık o kadar anlamıyordu ki kendini bir otelin camından doğan bebeğini sarkıttığı zaman son kıyameti koparıyordu.

zamanla michael asla ölmeyecek zannedilen, hep bir köşede durması beklenen bir sembol olarak bırakıldı. görüntüsüyle taşak geçmenin modası hiç sönmedi ama. o ne yaparsa yapsın kırılganlığı ve yüzündeki izleri yok edebilmek için yapıp durduğu operasyonları o'nun yeniden ayağa kalkmasını imkansızlaştırıyordu. insanlar o'na artık saygı bile duymuyorlardı. o da kaçınılmaz olana yürüdü. ölüm, bir insana hak ettiği saygıyı geri verebilecek tek şeydir. o da yıllar önce ruhen gerçekleşen şeyi bedenen gerçekleştirdi.

o şimdi ilk ortaya çıktığı zamanlardaki haliyle anımsanıyor. artık çok az insan o'nunla dalga geçebiliyor, o'nu hor görüyor, o'nun etinden sütünden faydalanabileceğini zannediyor. artık resimleri milyonlarca dolar etmeyecek. artık giysileri satılıp yine para kazanılacak. o artık bir sembol olmanın da ötesinde insanlığın kaldırım taşlarından birisi oldu. sadece müzik yaparak insanlığı bu kadar etkileyebilen bir kaç insandan birisi oldu. o artık tamamen sizin. zaten sizindi ama artık istediğinizi gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz.

şimdi o'na üzülenler, on sene önce düştüğü durumlarla alay edenler. ama olsun. o zaten ne yaparsa yapsın, bir efsaneydi.

Güzel bi entry.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

o güzel ama bu da güzel.

ne kadar güçlü, ne kadar saygı duyulası bir insan olduğunu vefatıyla bir kez daha fark ettirmiştir.

muhteşem yetenekli olmasına rağmen ne şanssız, ne bahtsız bir ömür geçirmiş aslında. bizler onu hayranlıkla izlerken meğer içinde ne fırtınalar kopuyormuş, ne yalnız, ne acı dolu bir adammış michael.

otopsi raporları ortaya çıktıkça, eski doktorları, eski bakıcıları basına açıklama yaptıkça, onun yakasına yapışıp bir türlü bırakmayan sağlık sorunlarına karşı nasıl da dimdik durmuş olduğunu farkettim ve ona çok daha fazla saygı duydum.

kötü bir çocukluk yaşadı, kötü bir psikolojik geçmişi vardı. ilk kez sahneye çıktığı 5 yaşından beri deyim yerindeyse eşek gibi çalıştırılıyordu, yorgun ve uykusuz olduğu günlerde bile babası tarafından dövülerek, ayağının altına çakmak tutulup uyandırılıyor, prova yapmaya zorlanıyor, sahneye çıkartılıyordu, tek odalı bir evde 9 kardeşle fakirlik ve dayakla geçen yıllardan sonra michael ilk kez para kazanmaya başladı, daha doğrusu babası artık kendi kazandığı paradan ona da para vermeye başladı, 1980'lerin başlarında michael çok başarılı işler yapıyordu, off the wall ve arkasından çıkardığı thriller albümleri dünyanın en çok satan albümleriydi.

michael'ın ünü arttıkça daha da içine kapanık, utangaç bir mizaca büründü. hiç gerçek bir aşk yaşayamadı. dostlukları da ne kadar gerçekti hiçbir zaman emin olamazdı. "güvenebileceğim tek kişi hayranlarım" demişti bir röportajında. ne acı. mikroskop altında geçen bir ömürdü onunki. nasıl sıradan, nasıl normal olabilirdi ki.

kendisini neverland adını verdiği evine kapattı. öyle bir ev ki içinde hayvanat bahçesi, lunaparkı, alışveriş merkezi, sineması ve hatta kendi özel çöp öğütme merkezi bile bulunan bir yer. hiçbir zaman yaşayamadığı çocukluğunu burada yaşamayı planlıyordu. ancak neverland'e yerleşmesiyle beraber borçlanmaya başladı. ona "milyarder gibi harcayan milyoner" diyorlardı. öldüğünde 400 milyon $ borcu olacaktı.

michael 80'lerin başında ilk kez dünya turnesine çıktı, bu dönemde belki aşırı stres ve yorgunluktan, cildinde parçalar halinde beyaz bölgeler ortaya çıktı, beyazlamalar hızla büyüyordu, michael bir süre bunları makyajla kapatmaya çalıştı,




. zamanla beyazlayan bölgeler tüm vücudunu kaplayacaktı.


http://img.photobucket.com/albums/v53/floetic_justice/tdcauvitiligo5.jpg


bu dönemde ilk kez vitiligo teşhisi kondu.

yine bu dönemde çok ender görülen ve bağışıklık sistemini çökerten, ciltte yaralara yol açan bir hastalık olan lupus teşhisi kondu.






zamanla bağışıklık sistemi o kadar zayıflayacak ve cildi o kadar hassaslaşacaktı ki maskelerle, kapalı kıyafetlerle, şemsiyelerle sürekli kendini korumak zorunda kalacaktı.

aynı dönemde pepsi michael'la büyük bir reklam anlaşması yaptı. ancak şanssızlıklar başlamıştı bir kere. reklam çekimi sırasında saçları yandı, kafatasında 3. derece yanıklar oluştu. kafasının sol tarafında bir daha da saç çıkmadı, ömür boyu peruk kullanmak zorunda kalacaktı.

kafatası yanıkları şiddetli ağrı yapıyordu, michael ilk kez bu dönemde ağrı kesici kullanmaya başladı.

aynı dönemde michael günde 10-12 saat kadar dans provası yapıyor ve bu provalar sırasında sık sık düşüyor, belini, sırtını incitiyordu. birgün yine düştüğünde bir omurga kemiğini kırdı. aşırı yorgunlukla beraber kırıklar ve incinmeler üstüste gelince sırt ağrıları dayanılmaz bir hal almıştı. daha da çok ağrı kesici aldı.

aşırı açlık ve susuzluk nedeniyle çok kez baygınlık geçirdi ve dans pistinde baygın halde bulundu.

90'ların başlarında michael ağrı kesicilere bağımlıydı. hergün onlarca hap içiyordu. 1993'te tedavi gördü, ama tedavi bitiminde hemen yine ağrı kesicilere geri döndü.

1995'te bir konser sırasında açlık ve susuzluktan dolayı tansiyonu düştü ve bayıldı. bu dönemden sonra da enerji artırıcı haplara bağımlılık geliştirmeye başlayacaktı.

2000'lerin başlarında alpha-1 antitrypsin deficiency adlı yine çok ender görülen bir hastalığa yakalandı, bu ciddi bir akciğer hastalığıydı, tüm iç organları harap ediyor, zamanla akciğer nakli zorunlu hale geliyordu. bu da çok riskli ve yaşama riski çok az olan bir operasyondu.

aynı yıllarda cilt kanseri teşhisi kondu, kanser tedavisine çabuk cevap verdi, otopsisinde kanseri yendiği ortaya çıkacaktı.

yine 2000'lerin başlarında sırt ağrıları onu yürütemeyecek noktaya geldi, bir süre tekerlekli sandalye kullandı, ama kullandığı ağrı kesicilerin dozunu artırarak bunun da üstesinden geldi. büyük bir geri dönüş konseri planlıyordu. bunun için de daha çok ağrı kesiciye ve daha çok enerji hapına ihtiyacı olacaktı.

tuhaf olan, 20'li yaşlarında çıktığı bad dünya turnesi sonunda çok yorulduğunu, bir daha asla dünya turnesine çıkmayacağını, yalnızca özel konserler vereceğini ve albümler yapacağını açıklamış olmasına rağmen, tekrar tekrar her albüm sonrası dünya turnesine çıkması ya da "çıkartılması" idi. 20'li yaşlarda dayanamadığı yorgunluğa 50 yaşında nasıl dayanabilecekti ki?

tüm bunlar olurken bir yandan da basının üzerinde oluşturduğu ağır baskıya karşı durmaya çalışıyordu. sanki planlı bir ezme, yok etme hareketi yapılıyordu michael'a karşı. üzerime gelmeyin, yalvarırım beni yalnız bırakın, iftiraya uğramaktan bıktım diye şarkılar yazıyordu, ne yapabilirdi ki...

artık öyle çok ilaç alıyordu ki, ilaç temin edebilmesi yasal olarak imkansız hale gelmişti, o da uydurma kimliklerle ilaç almaya başladı. öldüğünde eczacısı, ayda 30.000 dolarlık ilaç aldığını söyleyecekti. michael günde 40 vicodin alıyordu. vicodin dışında, hergün demerol , xanax , soma , zoloft , paxil ve priolosec kullanıyordu.

hergün anti depresanlar, ağrı kesiciler , sakinleştiricilerden oluşan bir grup ilaç alan michael aynı zamanda anorexia olmuştu, aşırı çalışmaktan dolayı yemek yemek aklına bile gelmiyordu. öldüğünde 50 kiloydu ve midesinde-bağırsaklarında ilaçtan başka hiçbirşey yoktu. yardımcısı michael'ın sık sık midesini yıkadığını açıkladı.

otopsisinde sırtında çizikler ve morluklar olduğu görüldü. michael muhtemelen yine çok uzun saatler çalışmış ve düşmüştü ve muhtemelen yine daha çok çalışabilmek, daha iyi olabilmek için daha fazla ilaca sarılmıştı.

sonunda kalbi bu yorgunluğa dayanamayacak, aniden duracak ve tüm müdahalelere rağmen bir daha çalışmayı red edecekti.

bunlar, hayattayken bilinmeyen gerçekleriydi michael'ın. keşke herkes onun kadar güçlü olabilse, ama değil bunları yaşamak, empati kurmaya çalışmak bile korkunç....o ki hem bu acılarla yaşamış, hem de böylesine başarılı olmuş. hayranlarına mümkün olduğunca hiçbirşey belli etmemeye çalışmış. güçlü görünmek istemiş. dünyaya eşi benzeri gelmemiş, gelemeyecek bir efsane olmuş. kulağımızdan silinmeyecek melodiler yaratmış, ölümüne dans etmiş, ölümüne şarkı söylemiş...

ne büyük adammışsın michael, umarım gittiğin yerde çok mutlu olursun.

black rock- ekşi http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=16414704

fotoları düzelttim. bi de kullanıcı adı black rose değil black rock'mış ^_^
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

http://news.puggal.com/jordan-chandler-admits-he-lied-about-michael-jackson/

Aksini hiç düşünmedim böyle bir habere ihtiyaç bile yoktu ama söylemeden edemeyeceğim, MJnin kariyerini ve dolayısıyla hayatı sahne olan bir adamın yaşamını sarsan bu insanlar umarım büyük acılar yaşar. Haksız yoldan elde ettikleri para ile güvence altına aldıkları hayatlarının kalan kısmı keder içinde geçer.

Huzur içinde Michael yat seni özleyeceğiz.

PS: Konuyu açan Michael yerine Micheal yazmış, düzeltilirse çok iyi olur.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

senko said:

olay hakkında hiçbişi bilmiyorumda, o davaların kasıtlı açıldığı fln kanıtlandı mı birşekilde, yoksa kendi yorumunuza dayanarak mı suçsuzdu diyorsunuz?
bayağı bi kişi demiş çünkü bilerek açıldı, adam suçsuzdu fln diye, merak ettim bende.


davalardan aklandı hepsinden.

bide en son bir itiraf geldi mesela.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

senko said:

olay hakkında hiçbişi bilmiyorumda, o davaların kasıtlı açıldığı fln kanıtlandı mı birşekilde, yoksa kendi yorumunuza dayanarak mı suçsuzdu diyorsunuz?
bayağı bi kişi demiş çünkü bilerek açıldı, adam suçsuzdu fln diye, merak ettim bende.

para verip anlaşma yoluna gittiler, duygu sömürüsü filan yapıp jüriye suçlu çıkartsalar adamın hayatı kayardı. ne de olsa çamuru atıp izi bırakmak daha kolay, aklanmak çok daha zor. clinton'a ne yaptıklarını hepimiz gördük, adam kaçamak yaptı diye sağa sola savaş açan bush'tan fazla yerden yere vuruldu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Michael Jackson eksik gitti"

Zonguldak'ın Ereğli ilçesi Belediye Başkanı Halil Posbıyık, kendisine 2010'da gelmek için söz veren ancak hayatını kaybeden Michael Jackson için, "Öbür tarafa eksik gitti. Buna çok üzülüyoruz" dedi.

Bu yıl 16. gerçekleştirilen Uluslararası Sevgi, Barış, Dostluk, Kültür ve Sanat Festivali etkinlikleri kapsamında Sivaslı Türkücü Selda Bağcan, Kdz. Ereğli halkı ile buluştu. Türküleri ile kendisini izleyenleri coşturan Bağcan'ı sahneye gelen Kdz. Ereğli Belediye Başkanı Halil Posbıyık selamladı. Ardından Michael Jackson ile ilgili düşüncelerini dile getiren Belediye Başkanı Posbıyık, Kdz. Ereğli'yi görmeden hayatını kaybeden Jackson'ın öbür tarafa eksik gittiğini söyledi. Paris'te tanıştığı Michael Jackson'un kendisine 2010 yılı festivali için söz verdiğini anlatan Posbıyık, bir televizyon kanalının kendisine inanmadığı yönünde haber yapıldığını söyledi. Jackson'un öbür tarafa eksik gittiğini her sözünde yineleyen Halil Posbıyık şöyle dedi:

"Bugün bütün televizyonlarda Kdz. Ereğli var. Kdz. Ereğli internet sitelerinde, akşam haberlerinin birinci haber. Yalnız kanallardan bir tanesi sanki inanmamış gibi bir ifade kullanmış. Şimdi tekrar ediyorum. Sene 2008 Paris'te, Türkiye'de önemli bir ajans ile birlikte Michael Jackson ile görüştük. '2009 yılı programımım dolu Halilciğim' dedi. 'Ama 2010'da Ereğli'yi düşünüyorum, alt yapıyı bana hazırlayabilir misiniz?' dedi. 'Sen emret her şeyi hazırlarız' dedim. Ona şunu söyledim. 'Denizin mavisi, ormanın yeşili, güneşin orijinal renkleri dünyada yalnızca Kdz. Ereğli'de vardır. Kdz. Ereğli'yi görmeden ölmek öbür dünyaya eksik gitmektir' dedim. Allah rahmet eylesin. Jackson aynen şöyle söyledi: 'Festival benim için önemli değil ama öbür dünyaya eksik gitmek istemiyorum. Onun için Kdz. Ereğli'ye geleceğim.' Allah rahmet eylesin ama önemli olan Kdz. Ereğli'yi görmeden gitti. Öbür tarafa eksik gitti, ona üzülüyoruz. Herkesin Kdz. Ereğli'yi görmesini ve eksikliğini gidermesini istiyoruz"

İHA
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...