Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

"Humeyni'yi seviyorum, Atatürk'ü sevmiyorum"!


Lindoras

Öne çıkan mesajlar

Sir İran Devrimi ile bilgilerin baştan aşağı yanlış..

İran Devrim'ini Humeyni başlatmadı. Zannedilenin aksine en alt tabaka da başlatmadı.. Devrimi, geçim sıkıntısı olmayan orta tabaka başlattı.. Mollaların alakası bile yoktu, ipler solcuların elindeydi..

Daha sonra aç ve cahil alt tabakayı kullanarak Mollalar devrimi sahiplendi, solcuları kandırdılar ve onların da desteğini aldırlar..

İran Devrimi tamamen, cahil ve aç gecekondu halkının güdülmesiyle iğrenç bir hal aldı.. Halk bu devrimi kabul etmedi, protestolar gösteriler insanları öldürerek bastırıldı.. Saçları gözüküyor diye kadınların alnına türban çiviyle çakıldı..

Lütfen tam bilmediğimiz konuları "kendi işine yarayacak şekilde" anlatıp insanları kandırmayalım
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

iran devrimini kabul etmeyen çoğu insan ülkeden kaçtı, kalanlar da felaket baskı gördü, ben "görmediler, ah ne güzel devrimdir o" demedim zaten. devrim sonrasında entelektüel kesim ve yüzlerce üniverste görevlisi ülkeden ya kovulmuş, ya öldürülmüş, çok sıkı kültürel kapalılığa girişilmiş ve islamcı olmayan partiler kapatılmıştır.

ama mesele protestolarda ölen insanlarsa, şah devrilmeden öncesine bakmak lazım, insanlar şaha karşı yürütülen protestolar sırasında ölenler yüzünden bu denli gaza geldi..sonuçta ülkede şah'ı istemeyen çok ciddi bir kitle vardı, onun getirdiği modernleşme ve kapitülasyonlar da islam karşıtlığı olarak gösteriliyodu.

humeyni bu vicdani ikilemi sömürdü işte, üstelik sürgünde olduğu yıllarda dışarda destek aradı, kitaplar yazdı. sadece orta tabakayı değil, şaha yakın olmayan hemen her kesimden insanı etkiledi. kendisini hem dini hem siyasi bi lider olarak tanıttı. üstelik anti-emperyalizm adına dünyanın dört bi yanından çeşitli örgütler devrime destek verdi. soğuk savaşın sovyetleri ve abdsine karşı "ne doğu, ne de batı, yalnızca islam" diyordu humeyni ve tahrana döndüğünde de yüzbinlerce (kimine göre milyonlarca) kişi tarafından karşılandı ve "referandum" yapılarak "islam cumhuriyeti" benimsendi..

ha diyebilirsiniz ki o baskı altında yapılmış bi referandumdur gerçeği yansıtmaz filan falan o kadarını bilemem. ama iran devrimi, önüne geçilemeyecek, aşağıdan yukarı doğru bi devrimdi ve siyasal islamın da başlangıcıydı.

tabi okuduğum kaynaklar BAŞTAN AŞAĞI yanlış olabilir, o halde özür dilerim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Çok kaygı verici. Yazmamak için kendimi tutamadım. İstenen bu, durum bu, istemezsek bile zorla getirmeye çalışıcaklar kafalarındaki modeli.

Korkunç birşey ki özgürlüğün, manda altında yaşamamanın değerini bilmiyorlar, iranda kadınların bok gibi hayat sürdüğünü bilmiyorlar.

Büyük ihtimalle istedikleri o 'dini yaşayabildikleri' duruma geldiklerinde baskının ne demek olduğunu öğrenicekler. Bu kadar rahat bir ortamda büyümüş olmanın verdiği bir rahatlık ve bilinçsizlik onları körelten bir unsur sayılabilir kanımca. Platonik bir âşkla arzuladıkları o yaşam tarzının, kendilerini memnun etmiyecebileğinin farkında değiller. Belki de gerçekten dinlerini yaşayabildikleri için şuan böylesine şımarık konuşuyorlardır...

İnanın şimdiden, yarın öbürgün bu pislikten ailemi, dostlarımı, arkadaşlarımı ve sizleri nasıl korurum düşünmeye başladım kara kara... Bu millet periyotlu olarak bu sorunlarla yüzleşmekten bıkmadı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sir said:
iran devrimini kabul etmeyen çoğu insan ülkeden kaçtı, kalanlar da felaket baskı gördü, ben "görmediler, ah ne güzel devrimdir o" demedim zaten. devrim sonrasında entelektüel kesim ve yüzlerce üniverste görevlisi ülkeden ya kovulmuş, ya öldürülmüş, çok sıkı kültürel kapalılığa girişilmiş ve islamcı olmayan partiler kapatılmıştır.


Doğru

said:
ama mesele protestolarda ölen insanlarsa, şah devrilmeden öncesine bakmak lazım, insanlar şaha karşı yürütülen protestolar sırasında ölenler yüzünden bu denli gaza geldi..sonuçta ülkede şah'ı istemeyen çok ciddi bir kitle vardı, onun getirdiği modernleşme ve kapitülasyonlar da islam karşıtlığı olarak gösteriliyodu.


Burda hatan var; Şah İslam karşıtlığı yüzünden tepki çekmedi, faşist ve baskıcı bir yönetim izlediği yüzünden tepki çekti.. İnsanlar siyasi özgürlük istiyordu, İslam yönetimi değil.. Devrim başlamadan önce ve devrimin başında İslam ile alakalı hiçbir şey yoktu

said:
humeyni bu vicdani ikilemi sömürdü işte, üstelik sürgünde olduğu yıllarda dışarda destek aradı, kitaplar yazdı. sadece orta tabakayı değil, şaha yakın olmayan hemen her kesimden insanı etkiledi. kendisini hem dini hem siyasi bi lider olarak tanıttı. üstelik anti-emperyalizm adına dünyanın dört bi yanından çeşitli örgütler devrime destek verdi. soğuk savaşın sovyetleri ve abdsine karşı "ne doğu, ne de batı, yalnızca islam" diyordu humeyni ve tahrana döndüğünde de yüzbinlerce (kimine göre milyonlarca) kişi tarafından karşılandı ve "referandum" yapılarak "islam cumhuriyeti" benimsendi..


Bu da doğru.. Fakat burda atlamamamız gereken iki nokta var.. Humeyni her ne kadar anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir lider gibi gözükse de, başa geldikten sonra bir çok international şirketle anlaşmalar imzalamış, onun deyimiyle "şeytan batı" ile birçok antlaşma yapmıştır..

İkinci olarak o zaman solcular ve enteller bile İslam Cumhuriyeti kavramındaki "İslam" kelimesini önemsiz görmüşler, onları özlemini çektikleri özgürlüğe kavuşturacak "Cumhuriyet" kelimesine takılmışlardır.. Onların mantığında ne olursa olsun, içinde Cumhuriyet geçen bir yönetim biçimi Şah'ın baskıcı yönetiminden çok daha iyi olacaktı.. Ama yanıldılar tabii..

said:
ha diyebilirsiniz ki o baskı altında yapılmış bi referandumdur gerçeği yansıtmaz filan falan o kadarını bilemem. ama iran devrimi, önüne geçilemeyecek, aşağıdan yukarı doğru bi devrimdi ve siyasal islamın da başlangıcıydı.


Burda yanlışın var..

- İran Devrimi İslam devrimi olarak değil, baskıya karşı bir devrim olarak başladı..
- Fransız Devrimi'nde olduğu gibi tabandan değil, orta tabakadan başlayan bir hareketti. Daha sonra Humeyni cahil ve aç gecekondularda yaşayan alt tabakayı (İran'da "ayakları çıplaklar" deniyordu sanırım) din ile kandırarak devrimin kontrolünü ele geçirdi.. Hatta bu kesimden büyük bir silahlı güç kurup (Devrim Muhafızları) toplumu büyük baskı altında tuttu.. Hizbullah'ın tohumları bu zaman diliminde atıldı..
- Siyasal İslam'ın başlangıcı kesinlikle İran Devrimi değildir. Soğuk Savaş'ta ABD, tarafsız ülkeleri SSCB'ye karşı kışkırtmak için birçok ülkede siyasal İslam'ı çoktan yayıyordu bile.. Hatta ABD resmi olarak Şah'ı desteklemesine rağmen, Devrim zamanında Şah'a hiçbir şekilde yardım etmedi.. Çünkü İran'ın İslami Cumhuriyeti, o bölgede hakimiyet kurmaya çalışan SSCB'nin çıkarlarına tamamen karşıydı..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

insanoğlu mutluluğu, rahatlığı kaldıramıyor. illa bir sorun olacak, olmazsa yaratacak. beynin bir kısmı gerekirse kendini feda edecek, çürütecek ve sorunlu bir hale gelecek.

bak yazmayım diyorum bu gibi konulara, nitekim bulaşmıyorum da ve hatta şu an bile demek istediklerimin çevresinden dolanıyorum, söylemiyorum esas içimden geçenleri..

ablacım.. gelsin humeyni gibi biri, gelsin öyle bir sistem görürsün o zaman başına gelenleri.. atatürk'ü değil bu günleri bile mumla ararsın.

demiyom bişi ben..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Hayır daha ne özgürlük istiyor ki? Ne isteyebilir yani? Camiye mi gidemiyor? Sokakta müslümansın diye dövüyorlar mı? Kurban bayramını kutlatmıyor mu yasalar? Kuran okudugu tespit edilen insanlar her sabah sıraya dizilip kurşuna mı diziliyor?

Türban mı olay. Devlet kurumlarında takamadığın sürece sorun yok? Ben de saçları uzatıp kot pantalonla devlet kurumunda çalışma özgürlüğü istiyorum o zaman. Oldu mu? Olmadı.

Tarih çok ilginç bişey. Hanfendi "İngilizler olsaydı daha çok özgürlüğüm olurdu" demiş. Aah aah ne ilginçtir ki Atatürk olmasaydı, tarih 1940'ı gösterdiğinde Werhmacht yüksek ihtimalle bombalanmış bir "İngiliz himayesindeki" İstanbul'a giriyor; hiç sevmedikleri bütün türkleri ve müslümanları Polonya'daki kamplara doğru yolluyorlardı. Belki de bu hamle Ortadoğu petrollerini Almanlara açarak savaşı kazanmalarını sağlayacaktı.

Hadi iyice alternatif tarih'e kaydık ya, yine de kazanamazlardı diyelim. Kurtuluşumuzu lojistik olarak en uygun durumdaki Sovyetler yapacaktı tabii ki de, ve işte o zaman ablacıgım Sibirya'da türbanı düşünebilecek miydin acaba... Zira Sovyetler de "müslüman idealleri" çok severler ya. Özgürlüğü o zaman görürdün işte, değerini anlardın. Savaştan sonraki Polonya'nın halini, Varsova kusatmasını; nasıl İngilizler tarafından satıldıgını bildikten sonra Türkiye için de durumun farklı olacagını düşünemiyorum.

Ama olmadı çünkü Türkiye İknci Dünya Savaşında tarafsız bir ülke olarak kalmayı başarabildi, çünkü bağımsız bir ülkeydi. Bağımsızlığın değerini anlayamamışsın, çünkü sana sorsalar daha Nene Hatun'un türbanı diye diye İngilizlere verirdin ülkeyi. Aferin, belki de iyi ederdin. Zira Kızıl Ordu başınızın üstünden bir kere geçseydi o zaman bu ülkede bu kadar çok "din kavgası" olur muydu merak ediyorum. Belki de yararlı bile olurdu evet, en azından özgür şekilde dini inançlara sahip olabilmenin değerini bilirdiniz ve şükrederdiniz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Horizon said:
Onu bunu bilmem Fatih Altaylı oraya seçip koymuş , güzel reyting yaptı. Amacına ulaştı. Bu tarz konuşacak kişileri bilnçli olarak seçmiş.

Düzgün program yapmak isteyen adam daha akıllı mantıklı konuşacak insanları oraya çıkarır , program rezil olmasın diye. Ama bizde rezillik = reyting olduğu için , böyle yaptı.


Benim bildiğim kadarı ile Fatih Altaylı bir tane türban eylemine gidip en salak ikisini seçip programa çıkarmadı. Bu iki kıza kendi gruplarında lider gözüyle bakılıyor. Özellikle Nuray Bezirgan kendi tayfası içinde oldukça bilinen saygı gören bir insan.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9159804.asp?yazarid=249&gid=61&sz=34645&hid=9160759

said:
"Humeyni’yi seviyorum.

Atatürk’ü sevmiyorum.

Maraş’ta Fransız askerleri Nene Hatun’un başörtüsüne uzandı. Sütçü İmam ilk ateşi açtı, böylelikle Kurtuluş Savaşı başladı. O dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz, cephedeki insanlar hep Müslüman... Atatürk olmasaydı, İngilizler olsaydı, haklarım daha geniş olacaktı."

*

Böyle dedi.

*

"Türbanlı böyle dedi" demiyorum; çünkü bütün türbanlılar böyle düşünmediği gibi, böyle düşünen türbansızlar da var.

Demem şu...

*

Nene Hatun, Maraşlı değil.

Erzurumlu.

Savaştığı düşman, Fransız değil.

Rus.

Rus başörtüsüne saldırmadı.

Aziziye Tabyası’na saldırdı.

Milli mücadelenin mangal yürekli evladıdır ama, milli mücadelenin ilk kurşununu Sütçü İmam sıkmadı.

Hasan Tahsin sıktı.

Maraş’ta değil, İzmir’de.

Takvime bak.. Hasan Tahsin’in tetiğe basmasıyla, Sütçü İmam’ın tetiğe basması arasında 6 ay var...

Sütçü İmam, Fransız vurmadı.

Ermeni vurdu.

Maraş’ta düşmana ilk müdahaleyi yapan da, aslında Sütçü İmam değil.

Çakmakçı Sait.

Silahı yoktu.

Yumruğuyla saldırdı.

Şehit oldu.

Maraş’ı önce kim işgal etti?

Arkadaşın İngilteresi!

Kim sesini çıkarmadı?

Arkadaşın padişah efendisi!

Kim kurtardı?

Arkadaşa daha geniş haklar tanıyacak olan İngilizlerin gemisiyle kaçan padişah efendinin idam etmek için arattığı Atatürk!

*

O dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz, cephedeki insanların hep Müslüman olmadığını da görürsünüz...

Bizzat Ordinaryüs Profesör Mazhar Osman’ın ağlayarak okuduğu "şehit listesi"ne göre, bu toprakları İngilizler işgal etmesin diye savaşan, can veren İstanbullu hekimler arasında, 140 Türk, 32 Ermeni, 25 Rum, 18 Yahudi var.

Ve, dikkatinizi çekerim, hepsine birden "şehit" demişler... Çünkü şehitlik kavramı, "o dönemin sosyolojik yapısı"na göre, dinle alakalı değil, yurtseverlikle alakalı.

*

Uzatmayayım.

Tehlike ne İran’dır, ne İngiltere...

Kara cehalettir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

altına şunu koymazsam olmaz
said:

eskilerden bir zamanda, kadının biri kocasına gitmiş, sormuş:

"bey, mısır'da bir kadın varmış, kızını gölde boğmak istemiş, ama yer yarılmış, bir cin çıkmış buna bir deve hediye etmiş, kadın da deveyi boğmuş, kızı kurtulmuş. bu hikaye nedir, manası ne?"

kocası bir iç geçirmiş, demiş ki:

"hanım ben senin nereni tashih edeyim, bir kere mısır değil filistin. kadın değil, adam, hazreti ibrahim. kızı değil, oğlu. gölde boğmuyor, keserek kurban etmek istiyor. yer yarılmıyor gökten iniyor. cin değil, melek, cebrail aleyhisselam. deve değil koç. ben senin neyini, nereni tashih edeyim?"
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9154453.asp?gid=229&sz=14719

said:
Nuray Bezirgan, tek başına bir meczup değildir…

Belki de o büyük bir dürüstlükle, yıllardır gizliden gizliye aşılanan o düşünceyi itiraf etmiştir…

Bu bir gizli eğitimidir…

Ve Nuray Bezirgan, “eğer ceza almayacaksam” diyerek o “gizli eğitimi” itiraf etmiştir.

Aslında şaşıracak bir şey yok:

Çünkü bu “Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı” ya da “Atatürk’ü değersizleştirme çabası” tarikat yuvalarında, gizli kuran kurslarında, hatta bazı imam hatip liselerinde ve özel eğitim kurullarında gizli bir ders gibi enjekte edilmektedir.

Bu zihniyette önce Atatürk’ü sıradan gibi gösterme adımı vardır.

Sonra “Îmamlar olmasa Atatürk ne yapabilirdi sorusu” vardır?

Müslümanlık bu eğitime kılıf olarak kullanılmaktadır.

Şimdi “Atatürk yerine Humeyni’yi sevdiğini söyleyen Nuray Bezirgan’ın şu sözlerine dikkat edin:
“ Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman İslami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.

Devam ediyor:
“Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.”

Yani diyor ki; “Kurtuluş savaşını asıl Sütçü İmam başlattı. İmamlar ve Müslüman halk bu savaşı yaptı. Atatürk Cumhuriyeti kurarak onlara kazık attı..”

Bu kişisel bir görüş değildir.

Bu yıllardır süren “o eğitimin” sonucudur…

O eğitimde şu yalanlar vardır:

-Atatürk Padişah’tan yetki aldı… Sonra Padişah’ı yüzüstü bıraktı. Hatta sattı…
-Kurtuluş savaşı Sütçü İmam’la başladı.

Aslında bütün bu yalanlara yine Atatürk cevap veriyor…
Nerde mi?
Büyük Nutuk’ta…
Şimdi şu fotoğrafa dikkat edin:




İŞTE O TÖRENDEN FOTOĞRAFLAR


Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşu için düzenlenen törende Fransız askerlerini kovanlar bir “imam”la simgeleniyor. O imam Fransız askerini öldürdükten sonra alkışlanıyor…

Ne Atatürk var? Ne silah arkadaşları ne de Türk askeri…

Orada kurtuluşu O “imam” simgeliyor…

Daha da vahimi, devlet töreninde imam cüppesi giydirilen Sütçü İmam, aslında imam değildi.

Yalnızca adı İmam'dı.

Ama gösteriyi Cumhurbaşkanı Gül'ün önünde düzenleyen İmam hatip lisesi olunca, kahraman sütçüye imam cübbesi giydirdiler.

Kahraman "imam" değil, yanlızca adı "İmam".

İmammış gibi törende cübbeyi giydirmek ayıp olmuyor mu?

Elbette o savaşta imamlar da vardı, köylüler de. Genç zabitler, genç öğretmenler yani top yekün millet vardı… Elbette Sütçü İmam bir kahramandır…

Ama bu olay yalnızca “İmam”la simgelenince durum değişiyor.

Türk askeri yok… Hasan Tahsin’in İzmir’de sıktığı ilk kurşun yok…

Maraş’taki “İmam” var…

Bu fotoğraf “Devlet töreni”yle verilince cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını hem cesaretlendiriyor hem de ellerine bir koz veriyor.

İşte Nuray Bezirgan’ın dürüstçe itiraf ettiği şey budur…

Şimdi soralım bu nefreti içinde saklayan, gizleyen, zamanı gelince kusacak olan daha kaç Nuray Bezirgan vardır?





http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9159803.asp?yazarid=131&gid=61&sz=12914

said:
Atatürk’ü sevmeyen iki türbanlı genç kız


BİR Fatih Altaylı’nın programına katılan iki türbanlı genç kız, "Atatürk’ü sevmiyoruz" demiş...

Ben de diyorum ki: Keşke memleketimizde Atatürk’ü sevmenin ya da sevmemenin özgürce ifade edilebildiği bir ortam olsa da... Herkes eteğindeki taşı ortaya dökse... Böylece "Atatürk’ü sevmiyoruz" diyen türbanlı kızların yalnız olmadıkları meydana çıksa... Ve şu kahrolası ikiyüzlülük sona erse...

İKİ Türbanlı iki kız, "Padişah, Atatürk’ü görevlendirmişti... Atatürk de Padişah’tan aldığı yetkiyi kötüye kullanarak laikliği getirdi" demiş... Ben de diyorum ki: İki türbanlı kızın ortaya attığı bu çocuksu tarih tezinin biraz daha tekámül etmiş hali, Türkiye’de geniş sağ/muhafazakár kesimde çok popülerdir... Cumhuriyet ve Atatürk devrimleri konusunda sağ/muhafazakár kesimde yaygınlık kazanmış görüşlerdir bunlar... Yani bu kızlar bir "zihin haritası"nın içinden konuşmuşlardır. Hiç kimse "İki eksantrik türbanlının görüşleri" deyip geçmesin...

ÜÇ Türbanlı iki kız, "Humeyni’yi seviyoruz" demiş... Ben de diyorum ki: Sanırım kızların "Humeyni’yi seviyoruz" demeleri, biraz aykırılık hevesinden kaynaklanıyor... Öyle olmasa... "Neden Humeyni’yi seviyorsunuz?" sorusu karşısında en azından anlamlı bir tek cümle kurmayı başarmaları gerekirdi...

DÖRT Türbanlı iki kızın bu görüşleri ifade etmelerinin ardından dindar çevrelerden gelecek olası tepkiler, "Bütün türbanlılar bu kızlar gibi değildir" ya da "Bu görüşler onları bağlar" şeklinde olacaktır... Ben de diyorum ki: Artık "Bütün türbanlılar aynı değildir" demenin pek bir anlamı kalmamıştır... Türbanlı yazar-çizerleri, kanaat önderlerini izliyoruz: Bu zamana kadar "Bütün türbanlılar aynı değildir" görüşünü destekleyecek tek bir tavır bile ortaya koyamadılar... "AKP Kadın Kolları Üyesi" gibi konuşan ve davranan türbanlı kadınları gördükçe, "Türban siyasi simgedir" diyenler ya da "Her gördüğü türbanlıyı aynı sayanlar" maalesef haklı çıkmaktadır.

Manda yuva yapmış türbana

TÜRKİYE’de türban yasaklanınca...

Bazı türbanlı kardeşlerimiz, "Kefere memleketinde hayat / Oh ne rahat" türküsünü çığırmaya başlamışlardı...

Üç beş zengin dindardan burs parasını kapan, "Kimsenin kimseye karıştığı yok... Giyiyorsun türbanı, gidiyorsun üniversiteye" şeklinde "Türbanlı Alice harikalar diyarında" masalı eşliğinde, kefere diyarına postu seriveriyordu...

En sevilen memleket, "özgürlükler diyarı" Amerika idi...

Ancak...

11 Eylül’de yüksek binalara uçaklar çaktırılınca...

"Özgürlükler diyarı", birden "kábus diyarı"na dönüşmesin mi?

Yani "gávur", zulmünü icra eylemeye başlamasın mı?

Neye uğradıklarını şaşıran türbanlı kardeşlerimiz, "Bre aman! Neredesin Çevik Bir! Neredesin Batı Çalışma Grubu?" falan diyerek...

Yani "Zalim de olsa bizden olsun" duygusuyla...

Güzel ve yalnız ülkelerine duygusal açıdan kesin dönüş yaptılar...

O gün bugündür...

"Amerika’daki kadar özgürlük istiyoruz" diyenlerin sesi bir parça kısılmıştı...

Ancak... Gelin görün ki... Meğer sesler tam olarak kısılmamış...

Fatih Altaylı’nın televizyon programında arzı endam eden türbanlı kızlarımız, "Manda olsak daha iyiydi... Hiç olmazsa özgür olurduk" deyivermişler...

Bu kızlara, "Siz hiç Fransız mandasının tadına varmış Cezayirli hikáyesi okudunuz mu?" falan diye sormanın bir faydası olmayabilir...

Onlara sadece memleketlerine gelmiş üç beş türbanlıyı "kültürel çeşitlilik" gösterisi adına tolere eden "kefereler"in, işler birazcık sarpa sarınca, nasıl da türbanın temsil ettiği değerlere sahip olanların tepesine balyoz gibi iniverdiklerini anımsatmak isterim...

Türbanın siyasal bir tehdit olarak algılanmadığı memleketlerde yaşanan yanıltıcı ve aldatıcı özgürlük havasına kapılanlar, "gávur"un elinin daha ağır olduğunu gördüler, görüyorlar ve göreceklerdir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Slat said:
sir said:
iran devrimini kabul etmeyen çoğu insan ülkeden kaçtı, kalanlar da felaket baskı gördü, ben "görmediler, ah ne güzel devrimdir o" demedim zaten. devrim sonrasında entelektüel kesim ve yüzlerce üniverste görevlisi ülkeden ya kovulmuş, ya öldürülmüş, çok sıkı kültürel kapalılığa girişilmiş ve islamcı olmayan partiler kapatılmıştır.


Doğru

said:
ama mesele protestolarda ölen insanlarsa, şah devrilmeden öncesine bakmak lazım, insanlar şaha karşı yürütülen protestolar sırasında ölenler yüzünden bu denli gaza geldi..sonuçta ülkede şah'ı istemeyen çok ciddi bir kitle vardı, onun getirdiği modernleşme ve kapitülasyonlar da islam karşıtlığı olarak gösteriliyodu.


Burda hatan var; Şah İslam karşıtlığı yüzünden tepki çekmedi, faşist ve baskıcı bir yönetim izlediği yüzünden tepki çekti.. İnsanlar siyasi özgürlük istiyordu, İslam yönetimi değil.. Devrim başlamadan önce ve devrimin başında İslam ile alakalı hiçbir şey yoktu

said:
humeyni bu vicdani ikilemi sömürdü işte, üstelik sürgünde olduğu yıllarda dışarda destek aradı, kitaplar yazdı. sadece orta tabakayı değil, şaha yakın olmayan hemen her kesimden insanı etkiledi. kendisini hem dini hem siyasi bi lider olarak tanıttı. üstelik anti-emperyalizm adına dünyanın dört bi yanından çeşitli örgütler devrime destek verdi. soğuk savaşın sovyetleri ve abdsine karşı "ne doğu, ne de batı, yalnızca islam" diyordu humeyni ve tahrana döndüğünde de yüzbinlerce (kimine göre milyonlarca) kişi tarafından karşılandı ve "referandum" yapılarak "islam cumhuriyeti" benimsendi..


Bu da doğru.. Fakat burda atlamamamız gereken iki nokta var.. Humeyni her ne kadar anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir lider gibi gözükse de, başa geldikten sonra bir çok international şirketle anlaşmalar imzalamış, onun deyimiyle "şeytan batı" ile birçok antlaşma yapmıştır..

İkinci olarak o zaman solcular ve enteller bile İslam Cumhuriyeti kavramındaki "İslam" kelimesini önemsiz görmüşler, onları özlemini çektikleri özgürlüğe kavuşturacak "Cumhuriyet" kelimesine takılmışlardır.. Onların mantığında ne olursa olsun, içinde Cumhuriyet geçen bir yönetim biçimi Şah'ın baskıcı yönetiminden çok daha iyi olacaktı.. Ama yanıldılar tabii..

said:
ha diyebilirsiniz ki o baskı altında yapılmış bi referandumdur gerçeği yansıtmaz filan falan o kadarını bilemem. ama iran devrimi, önüne geçilemeyecek, aşağıdan yukarı doğru bi devrimdi ve siyasal islamın da başlangıcıydı.


Burda yanlışın var..

- İran Devrimi İslam devrimi olarak değil, baskıya karşı bir devrim olarak başladı..
- Fransız Devrimi'nde olduğu gibi tabandan değil, orta tabakadan başlayan bir hareketti. Daha sonra Humeyni cahil ve aç gecekondularda yaşayan alt tabakayı (İran'da "ayakları çıplaklar" deniyordu sanırım) din ile kandırarak devrimin kontrolünü ele geçirdi.. Hatta bu kesimden büyük bir silahlı güç kurup (Devrim Muhafızları) toplumu büyük baskı altında tuttu.. Hizbullah'ın tohumları bu zaman diliminde atıldı..
- Siyasal İslam'ın başlangıcı kesinlikle İran Devrimi değildir. Soğuk Savaş'ta ABD, tarafsız ülkeleri SSCB'ye karşı kışkırtmak için birçok ülkede siyasal İslam'ı çoktan yayıyordu bile.. Hatta ABD resmi olarak Şah'ı desteklemesine rağmen, Devrim zamanında Şah'a hiçbir şekilde yardım etmedi.. Çünkü İran'ın İslami Cumhuriyeti, o bölgede hakimiyet kurmaya çalışan SSCB'nin çıkarlarına tamamen karşıydı..


All The Shah's Men kitabını bir alıp okuyun. O zaman şah neden tepki çekti öğrenirsiniz. Vatanı amerikaya satmaya kalktı adam, siz hala islam vs. de takılmış kalmışsınız.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

iran devrimi'nin başlangıcından bahsediyorum ben, sonrasında neler olduğu malum zaten de, başlangıcında islamla alaka yoktu demek biraz mübalağa olmuş.

şah'a karşı olan üç kanat vardı, cumhuriyetçiler, solcular ve islamcılar. şah solculara yüklendikçe yüklendi ve protestolarda öldürülenler genellikle solculardı. ama islamcıların örgütlenmesini görmezden geldi, hafife aldı ve esas tokadı oradan yedi. şah'ın ordusunun yenilmesinin sebebi islamcı örgütlenmedir. tabi islamcı örgütlerin içinde de bölünmeler vardı, ama "devrimle alakaları yoktu" demek doğru değil. islam, iranda büyük bir kesimi harekete geçirdi o dönem.

humeyni bu devrimin altyapısını daha 70lerin başında "islam hükumeti" kitabıyla kurmaya başlamıştı ve müslümanların ancak şeriatla yönetilmesi gerektiğini savunuyodu. ve gerek üniverstelerde, gerekse toplumun diğer katmanlarında yandaşları hayli fazlaydı. 70lerin sonlarına gelindiğinde devrimin tamamlanması için bu üç şah karşıtı kanadı kendi liderliğinde toplamayı düşündü ve başardı da. sonrası zaten malum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...