Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Melih Gökçek'e teşekkür yazısı


Bone

Öne çıkan mesajlar

Melih Gökçek'e teşekkür ederim.

Ankara'nın Hitit Güneşi sembolünü camili yeni logoyla değiştirdiği için teşekkür ederim.
Beğenmediği heykellere "ben böyle sanatın içine tükürürüm" diyerek tükürdüğü için teşekkür ederim.
Ankara'nın havasını kirleten kömürleri halka dağıttığı için teşekkür ederim.
Ankara'nın heryerine havuzlar ve fıskiyeler yaptığı için teşekkür ederim.
Hitit Anıtı'na karşı nefretli olmasından dolayı teşekkür ederim.
Eski hayvanat bahçesini yeni yere taşıyıp geliştirip büyütmek varken, konuşan peluş hayvanat bahçesi projesini çıkardığı için teşekkür ederim.
Kaldırımlarda yayalar geçmesin diye zincirli veya camlı engeller koyduğu için teşekkür ederim.
Kaldırımların eski nostaljik küçük taşlarını sökerek, onların yerine kendisinin kocaman kalıp taşlarıyla döşeyip Ankara'yı monotonlaştırdığı için teşekkür ederim.
Her sene Ankara'nın tüm yollarını, çimlerini ve kaldırımlarını baştan yaptığı için teşekkür ederim.
Diğer ülkelerin başkentlerinde şehir merkezlerin araçlara kapalı olmasına rağmen, bizim ülkemizin başkentinde, "araçlar duraksamadan gitsin" bahanesiyle bir ara şehir merkezini yayalara kapattığı için teşekkür ederim.
Şehrin altyapısını hiç düzeltmediği için, en ufak bir yağmurda bile her yeri sel basması, kanalizasyonların taşmasından dolayı teşekkür ederim.
Aynı yeri defalarca kazıp yapıp sonra tekrar kazdığı, bunu gören vatandaşların "belediye çalışıyor" diye övdüğü için teşekkür ederim.
Kuğulu Park'ı güzelleştirip canlandırmak varken bir kenara fırlattığı ve Kuğulu Park'taki kuğuları köprülere çizdirdiği kuğu resimleriyle andığı için teşekkür ederim.
Sürekli eski ağaçları kestirdiği, yerine yeni fidanlar dikip onları da kuruttuğundan dolayı kestirdiği ve Ankara'nın ağaçsızlaşmasını sağladığı için teşekkür ederim.
Estetikten uzak, bayağı görünümlü aluminyum sokak lambaları için teşekkür ederim.
Eskiden çiçekli olan göbekleri "trafik rahatlasın" diyerek kaldırdığı, ama sonra trafiğin daha çok karıştığını görüp kendi taşlarıyla yeni göbekler yaptığı için teşekkür ederim.
Bozuk olsa da, "yeni asfaltınız hayırlı olsun" dediği için teşekkür ederim.
Önce genişleyen, sonra daralan, sonra tekrar genişleyen caddeleriyle, bilimsellikten uzak şehir planlaması için teşekkür ederim.
Anayollarda yürümeyi de, araba sürmeyi de işkence haline getirdiği için teşekkür ederim.
Sürekli bir başka yolun ayrımını kapatıp yeni güzergahlar yarattığı ve bu güzergahları ezbere bilmeyenler için bir yerden bir yere gitmenin kabus haline gelmesinden dolayı teşekkür ederim.
Her gün farklı bir caddenin kapatılıp alternatif ara sokaklara yönlendirildiği ve "acaba yarın hangi cadde kapalı olacak" diye düşündürttüğü için teşekkür ederim.
Yıllardır Eskişehir Yolu'nu düzeltemediği, söz verdiği metro çalışmasının bitmemesi yüzünden Eskişehir Yolu üzerinde sürekli yeni kazılar ve tıkanıklar meydana geldiği için teşekkür ederim.
Eskişehir yolunun tıkanıklığından çok şikayet edilmesine rağmen, tam da Milli Kütüphane'nin önüne caddeyi daraltıcak biçimde, Gökküşağı projesini koyduğu ve bu yerin şu an hiç bir işe yaramamasından dolayı teşekkür ederim.
Ankara'yı, özellikle Meşrutiyet Caddesi'ni, köprülerle donattığı için adının "Köprülü Melih Gökçek"e çıkmasından dolayı teşekkür ederim.
Bazı yaya köprülerin merdivenlerinin önüne tekerlekli sandalyeli insanlar için yol yapmasından dolayı, o yoldan sonraki merdivenler tekerlekli sandalyeyle çıkılamıyacak olsa da, teşekkür ederim.
"Bakın bu köprüler ve meydanlar ile Ankara'nın trafik sorununu çözdüm" demesine rağmen, özellikle akşam saatlerinde, eskisinden kötü tıkanıklık ve daha tehlikeli bir trafık meydana geldiği için teşekkür ederim.
Trafik ışıksız, köprülü, kuralsız bir trafik yarattığı, yolların boş olduğu yerlerde şehir içi hız sınırının 100 km hale gelmesinden ve bundan dolayı sürekli ölümcül kazalar meydana geldiği için teşekkür ederim.
Yayaların, kendilerine yeşil ışık yanmasına rağmen, karşıdan karşıya geçişinin zor hale gelmesini sağladığı için teşekkür ederim.
Para yetmediği bahanesiyle Eskişehir Metro'sunu tamamlamayıp "özelleştirmek gerekiyor" demesine rağmen halka top ile kömür dağıtmak ve Ankaray gibi yerlere televizyon koyabilmek için para bulabildiğinden dolayı teşekkür ederim.
Bazı otobüslere, göstermelik olarak, tekerlekli sandalyeli insanlar için otomatik aygıtlar koyup sonra da bunları tamamen kaldırdığı ve halka "belediye, tekerlekli sandalyeli vatandaşları da düşünüyor" imajı uyandırdığı için teşekkür ederim..
Bazı semtlere antik çağlardan kalma, yokuş bile çıkamayıp yolda kalan, hatta çoğu kez Güven Park'ta bile bozulup gidemeyen kırmızı otobüsleri verdiği, ve bunun da "az oy aldığı semtlere veriyor" olmasından dolayı teşekkür ederim.
Barajlarda yeterli su olmasına rağmen, yazları bizi susuz bıraktığı için teşekkür ederim.
Sağlıksız, kirli ve kötü suları Ankara'ya getireceğini söyleyip bunu eleştiren doktorlara "bana ne doktorlardan" diyebildiği ve bu getirdiği suyu televizyon kameralarının karşısında içebileceğini iddia ettiği için teşekkür ederim.
Ankara'nın susuzluk probleminin suçunu Allah'a attığı için teşekkür ederim.
Susuzluk problemi olan günlerde Ankara halkına, tatile çıkmasını öğütlediği için teşekkür ederim.
Ankara Büyükşehir Belediye'sinin, Türkiye'deki belediyeler arasında en büyük borca sahip olmasından dolayı teşekkür ederim.
Ankara'yı insanların yaşam hakkının olmadığı ve sadece araçlara ait bir kent haline getirdiği için teşekkür ederim.
Çocukluğumda Ankara "sonbahar yapraklarının şehri"yken, "şantiyeler ve beton yığınları şehri"ne çevirdiği ve beni Ankara'dan soğuttuğu için teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Enver Özüstün yazmış bunu:




ANKARA BÖYLE EZİYET GÖRMEDİ

* Ankara'nın Yunan Kuvvetleri tarafından ele geçirilmek istendiği 10 Temmuz 1921 yılından beri Ankara böyle eziyet görmedi. Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en kritik noktası olan 10-24 Temmuz tarihleri arasında Yunan Kuvvetlerinin
amacı Ankara'yı ele geçirip, Mili Mücadeleyi noktalamaktı. Yunan birliklerinin top seslerinin Ankara'dan duyulmaya başladığı bir sırada kimi pek de cesur olmayan Meclis Üyeleri Ankara'nın hemen terk edilip merkezin daha doğuya alınmasını savunur bile olmuşlardı. İşte böyle bir anda Mustafa Kemal tüm Türk birliklerini Sakarya'nın doğusuna çekip 30 Ağustos'ta Büyük Taarruz'u başlattı. Bu, Yunanlıların Anadolu üstündeki tüm hayallerinin sona ermesi demekti. Bir ülke küllerinden yeniden doğuyordu. Tüm yoksulluğuna, tüm acılarına rağmen.

* İşte bu yoksulluk dönemimde İç Anadolu'nun bozkırında yer alan Ankara kısa sürede Türkiye'nin kalbi olarak, hem estetik hem de işlevsel anlamda bir anda pırıl pırıl parlamaya başladı. Her ne kadar o dönemde bile rant uğruna sekteye uğratılsa da, son derece çağdaş ve estetik bir planlama ile binalar, bulvarlar, sokaklar, kaldırımlar, heykeller, fabrikalar, arka arkaya bitiverdi. Burası Çağdaş Türkiye'nin kalbiydi, ANKARA.

* Bugün, 10 Temmuz 1921 yılından neredeyse 85 yıl sonra Ankara yine büyük bir saldırı ile karşı karşıya. Sistematik bir biçimde kentin tüm tarihi dokusu, belleği ve insanların yaşam alanları yavaş yavaş yok ediliyor. Bunun baş mimarı da son 12 yıldır kentin başına kara bir bulut gibi çöken, kimi çıkar gruplarının temsilcisi İ.M.G yani Ibrahim Melih Gökçek'tir.

* Kendi dünya görüşünü ve gözü doymazlığını bir kentte bu kadar acımasızca uygulayan ve bundan büyük çıkarlar elde eden kaç yerel yönetici vardır bilinmez ama görevde bulunduğu 12 yılına baktığımızda, yaşananlar değerli Belediye Başkanımız Melih Gökçek'in ayrıca incelenmesi gereken bir Vak'a olduğunu göstermektedir.

* Şaibeli bir seçimle, ardında Keçiören Belediyesinden çok sayıda vukuat bırakmış biri olarak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na geldiği zaman yaptığı ilk şey, Sıhhiye'nin ortasında artık Ankara'nın bir simgesi durumuna
gelmiş olan Hitit Güneşi Kursunu kaldırtmak oldu.Bu, adeta Sıhhiye'nin başına geleceklerin habercisi gibiydi. Hemen ardından yapılan kavşaklı üst geçit trafiği düzenlemediği gibi bu bölgeyi yayalar için kullanılamaz hale getirdi. Daha sonrasında Ankara'nın diğer simgelerinden, hemen her Ankaralının bir kere olsun üstündeki çayevine oturup çayını yudumladığı Abdi İpekçi parkı işlevsiz hale getirildi. Önce çayevi kapatıldı, sonra da o güzelim havuzun suları kesildi. Böylece Sıhhiye operasyonu başarıyla tamamlanmış oldu. Sadece araçlara ait ama yayaların yaşam hakkının olmadığı
ölü, ruhsuz bir alan.

* Sonrasında Melih Gökçek enerjisini kentin temel sorunlarını çözmek yerine
estetik ve işlevsel hiçbir değeri olmayan fıskiyelere, havuzlara ve yaya üst geçitlerine harcamaya başladı. Kamuoyunun "iyi oldu, kötü oldu" diye ikiye bölündüğü ve dikkatlerin başarılı bir biçimde buraya yönlendirildiği sırada İ. Melih Gökçek geleceğe yönelik "Toprak Spekülasyonları" için hazırlıklara başlamıştı bile. Bu, güzelim bir ülkenin başkentin yok
edilmesinin ilk adımıydı.

* Bundan sonrasında kent, Ankara'nın çevresinde yaratılan yeni yerleşim yerlerinden Kızılay ve çevresine bireysel ulaşımın süratle yapılacağı varsayımları üstüne düzenlenmeye başladı. Parsellenen her toprak parçasına hızla götürülen Belediye hizmetleri bir yandan Ankara'yı temel Belediye hizmetlerinden mahrum bırakırken diğer yandan yeni zenginler yaratmaya başladı. Burada üstü örtük olarak Belediye Başkanının adı gizli ortaklıklarla anılırken, bugün milyar dolarlarla ifade edilen bir servete ulaşmasının da kapısı açılmış oldu.

* Bilimi ve planlamayı hiçe sayarak, tamamıyla kendi çıkarları için Ankara'yı hem işlevsellik, hem görsellik hem de zihinsel üretim anlamında kısırlaştıran Melih Gökçek bugün inatla bu uygulamalarına devam etmektedir. Üstelik bunun tüm sıkıntılarını yaşayan kentlinin çok önemli bir bölümünün karşı çıkmasına rağmen.

* Ardı ardına yapılan ve trafiği çözmek yerine tam bir keşmekeşe çeviren alt ve üst kavşaklar kenti, insanların yaşam alanı olmaktan çıkardığı gibi kamu olanaklarının acımasızca israfını da beraberinde getirdi. Her defasında trilyonlar harcanarak yapılan bu yol ve kavşaklar yeni zenginler yaratırken kente giren araç sayısını arttırmaktan başka bir işe yaramadı.

* Son 12 yılda toplu taşımaya ciddi hiçbir yatırım yapılmadığı gibi, toplu taşımacılık trafik kurallarını ve insan öğesini hiçe sayan, üstelik trafiğe bile kayıtlı olmayan otobüsleri işleten özel taşımacılara devretti. Oysa İ. Melih Gökçek kavşaklara gömülen paranın sadece onda biri gibi bir yatırımı toplu taşımaya yaparak kenti hem trafik derdinden hem görüntü
kirliliğinden kurtarmış olacaktı hem de kamu kaynakları bu kadar hovardaca harcanmayacaktı. Bugün Ankara, yani Türkiye'nin başkenti, kalbi dünyanın dış borcu en büyük birkaç belediyesinden biridir. Peki niçin?

* Bilinen o ki Melih Gökçek Yasalar önünde suç işlemektedir. Şaibeli ilişkilerle, artık neredeyse hiçbir işlevselliği kalmayan "Tabiat ve Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulundan" kararlar çıkartabilmekte, ülkenin yargı sistemine çeşitli yollarla müdahale edebilmekte, böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti ve Ulusal bağımsızlığımızın simgesi olan Ankara gittikçe karanlığa gömülmektedir.

* Büyükşehir belediyesi tarafından Ankara'ya yatırım adına yapılan her çalışmanın ardından bir takım pis kokular çıkmaktadır; yapımı yılan hikayesine dönen Çayyolu Metro ihalesinde dönen usulsüzlükler ve bundan sağlanan milyon dolarlık çıkar ilişkileri, Eskişehir yoluna trilyonlar harcanarak inşaa edilen Metro duraklarının yol gevşetme bahanesiyle
yıkılması, Çayyolunda Ormanlık arazilerin usulsüzce parsellenmesi, ülkemizin iklimine uygun son derece ekonomik yerel ağaçlar dikmek varken tanesi 1000 Avrolar ile ifade edilen ithal ağaçların dikilmesi, sökülmesi ve tekrar
dikilmesi, ve buna benzer yüzler ile ifade edilen olaylar.

* Her ne kadar Melih Gökçek çok çalıştıklarını ifade etse de, yağmur yağmaması durumunda kentin 3 ay içinde susuz kalacağını söylemekte bir sakınca görmemekte ve çareyi "Allah"a dua edelimde yağmur yağsın " demekte bulmaktadır.

* Sayın İ. Melih Gökçek!... Biz kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz haberiniz var mı? Bu ülke arkasına aldığı halkın desteği ile hacılar hocalar zihniyetine son vermemiş miydi? Ne oldu da bir 80 yıl sonra işleri tekrardan Allah'a havale eder duruma geldik. Bu kentte bizim her ay düzenli olarak faturalarını ödediğimiz ASKİ ne yapmaktadır? Bu kurumun amacı bilimsel
çerçevede plan ve programlama yapmak değil midir? Öyleyse niye susuz kalıyormuşuz? Bunu yanıtını vermek hiç zor değil. Eğer ASKİ gibi dev bir kurum enerjisini, birikimini ve kaynaklarını su tedarik yolları yerine yol yapımına harcarsa kent susuz kalır. Ve bu kentin 12 yıllık belediye başkanı utanıp sıkılmadan tüm kentlilere 3 ay önceden müjdeyi verir. Susuzluk kapıda!.....

* Peki Melih Gökçek niye tüm kaynakları bu ölçüde yol yapımına harcamaktadır? Bir kentin modernleşmesi çokça ve geniş şeritli yollardan, alt ve üst köprülü kavşaklardan mı geçmektedir?

* Bunun üç yanıtı var. Öncelikle yol yapımı her zaman için kitleler üstünde çok çalışıldığı izlenimi yaratır, ikincisi büyük bir rant sağlar ve üçüncüsü kentin çevresinden toplanan arazilerin değerinin artması için bu alanların hızla kent merkezine bağlanması gerekmektedir, bunun için kullanılır.

* Bunun son örneklerinden birisi Kuğulu Park Kavşağı uygulamasıdır. Bu uygulama ile Parka "minimum düzeyde" dokunulacağı belirtilmekle birlikte asıl başka büyük bir tehlike göz ardı edilmektedir. O da Tunalı Hilmi ve
Atatürk Bulvarının tamamıyla "Yaya Varlığı"ndan arındırılmak istenmesidir. Yeni planlamaya göre Şili Meydanı,İran Caddesi,Arjantin caddesi yani Gazi Osman Paşa ile yine Ayrancı tarafından gelen tüm araçlar Tunalı Hilmi Caddesine yönlendirilmektedir.Ancak Tunalı Hilmi Caddesinin bu kadar yoğun bir trafiği kaldıramayacağı ortada olduğu için sağa parkın yasaklanması gündeme gelmektedir; peki bunun sonuçları ne olacaktır dersiniz? Bunun en
basit yanıtlarından biri, bir zamanların cıvıl cıvıl Tunus caddesindedir.Akay Kavşağından Tunus'a açılan alt geçit sonrası artan yoğun araba yükü nedeniyle gündüzleri sürat akşamları ise araç keşmekeşine dönen bu cadde, o eski neşeli günlerinden çok uzak,sadece arabalara ayrılmış ölü bir yol durumdadır.Aynı şekilde kent içinde bulunan Mithat Paşa caddesi, Strasbourg caddesi ve buna benzer bir çok yer aynı acı durumu
paylaşmaktadır. İnsansız, ölü ve neşesiz.

* Diğer yandan Atatürk Bulvarına verilecek olan çıkışlar, kışın özellikle okul ve iş çıkış saatlerinde zaten yeterince yoğun olan Kızılay'ı nefes alınamaz bir hale getirecektir. Kesintisiz olarak verilen trafik eninde sonunda, alternatif yollar olmadığı için Kızılay'da belli bir noktada katlanarak artan oranda tıkanıklıklara neden olacaktır. İşlevselliği dışında bugün Ankara'nın belki de tek keyifli yaya güzergahlarından biri olan Atatürk Bulvarının kaldırımları daraltılacaktır. Böylece yayalar bir yandan yoğun bir araç trafiği, diğer yandan ise dar kaldırımlara mahkum olacaktır. Bu onlara "buraya gelmeyin, biz buraları arabalara ayırdık" demektir. Peki kent orada yürüyen, soluyan, alış veriş yapan, sohbet eden, buluşan insanlar için midir yoksa bir noktadan gelip başka bir noktaya giden arabalar için mi? İşte dürüst bir biçimde üstünde durulması gereken nokta budur.

* Ama şimdi gelelim asıl başka bir can alıcı noktaya;
Ulus'taki Meclis'ten başlayıp Cumhurbaşkanlığına kadar giden yol bu ülkenin padişahlıktan demokrasiye geçişinin göstergesidir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün tam oraya yapılması basit bir rastlantı değildir. Bugün Cumhuriyet değerlerine en ufak bir saygısı olmayan ve bunu her defasında çekinmeden gösteren İ. Melih Gökçek bu hattı "parçalayarak", zaten sıkıntılar içinde boğuşan Türkiye Cumhuriyeti'ni yeni açmazlara sokmaktadır. Bunun son örneklerinden biri 1929 yılında inşaa edilen, Türkiye
Cumhuriyeti'nin Çağdaşlaşma göstergelerinden olan Maltepe'deki muhteşem Havagazı Fabrikasının yerle bir edilmesidir. Peki ala burası düzenlenerek bir Sanayi Müzesi haline getirilebilir, elinden tuttuğumuz çocuklarımız gezdirilirken bizim yeterince sahip çıkamadığımız bazı değerlerin en azından onlara anımsatılması için büyük bir esin kaynağı olabilirdi. Peki şimdi ne oldu dersiniz orası? Yarın bir gün özel bir hastaneye verileceği söylentileri gerçekleşinceye kadar Maltepe esnafına kiralandı.

* Yalvarıyorum biri bana söylesin bir ülkenin tarihi, kimliği, ulusal değerleri üstünde üç beş tezgah açılacak kadar değersizleştirilebilir mi? Bunun gerçekten yanıtını verebilecek olan biri var mı? Lütfen söyleyin!

* Ama yok eğer onlar geçmişte kaldı önemli olan gelecek diyorsanız bir de bunu dinleyin; bu yıl BOTAŞ Ankaralılara, doğalgaz'a %6 ile 10 arasında zam yapılacağı müjdesini verdi. Bunun tek nedeni ise İ. Melih Gökçek. Faturalarını ödeyen biz Ankaralılar, Büyükşehir Belediyesi ödemelerini yapmadığı için, evet sadece onun yüzünden cezalandırılıyoruz. Peki parası kasada toplanmış bu paralar BOTAŞ'a ödenmek yerine acaba nerelere harcanmaktadır, kimlerin ceplerine gitmektedir? Bunun yanıtı kentin her yerini bir örümcek ağı gibi saran yollarda, alt ve üst geçitlerde olmasın.

* Bugün Ankara temel sorunları çözmekten çok uzaklaşmıştır. Son 12 yıl içinde, kentin geleceğe yönelik hiçbir alt yapı sorunu projelendirilmemiştir. İnsanların hareket alanları tamamıyla kesintiye uğramıştır. Kültür alanında geniş ölçekli tek bir yapı yapılmamış, bilimsel hiçbir çalışma, etkinlik düzenlenmemiştir. Bu haliyle Ankara'nın geleceği karanlıktır. Nüfusu son 10 yılda neredeyse üçe katlanan kentin trafiğinin birkaç yolun genişletilmesi, altından geçitler, üstünden köprüler yapılarak çözülemeyeceği gün gibi ortadadır. Bunun için bilim adamı veya kahin olmaya gerek yoktur. Çünkü artık yapılabileceklerin sınırına gelinmiş, yağmalanabilecek tüm yaya kaldırımları, tırtıklanabilecek tüm kamusal alanlar tahrip edilmiştir. Sadece Melih Gökçek istediği için yoksa gerçekten gerek olduğundan değil!

* Uzun vadede trafik sorununu çözmenin tek yolu işin uzmanları tarafından yapılacak plan ve projeler ile toplu taşımacılığın modern anlamda geliştirilmesi, kent içine yoğun ve gereksiz araç girişinin engellenmesi ve
tabi ki en nihayetinde kenttin asıl sahiplerine yani insanlara teslim edilmesidir. Bunlar akılcı çözümlerdir ve Melih Gökçek'in uygulamaları ile taban tabana zıttır.

* Bugün Melih Gökçek nasıl adlandırılırsa adlandırılsın, ister arkasına aldığı ister maşalığını yaptığı densin bir takım yerli ve yabancı karanlık güçler sayesinde ya da tarafından kamu olanaklarını kendi kişisel çıkarları için kullanarak hem büyük rantlar elde etmekte hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentini acımasızca yok etmektedir. Amacı açı seçik
ortadadır; Türkiye Cumhuriyeti'ni zaafa uğratmak.

* Bu haliyle Ankara'yı yönetenler Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin ne yazık ki mikro örneğidir. Kamunun tüm olanaklarını kendi yandaşları arasında paylaştıran, bundan büyük çıkarlar sağlayan ve doğup, büyüdüğü ve yaşadığı ülkesinin insanına, toprağına, havasına en ufak bir sevgisi ve saygısı olmayan kişiler.

* Görünen o ki o, bu yolda şimdilik emin adımlarla ilerlemektedir. Aynen işgalci Yunan birliklerinin arkalarına aldığı sömürgeci güçler sayesinde

* Ankara'ya ilerlediği gibi. Ama, nasıl top sesleri Ankara'dan duyulduğu zaman her şeyin bittiği sanılmış ve bir anda her şey tersine dönüp Yunalılar denize dökülmüşse, er ya da geç "Sömürgeci Zihniyetli" Melih Gökçek de hak ettiği cezayı alacaktır. Öyle ya da böyle.

* Çünkü unutmayın ki Eşkıya Dünyaya Hakim Olmaz, Melih Gökçek'in Ankara'ya hakim olamayacağı gibi.

30 Ağustos 2006
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Can Dündar'ın yazısıymış bu da:

http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=3222


Kızılay binası, Kavaklıdere bağları, Yeni Sahne derken Havagazı Fabrikası da gitti
Yetişin! Ankara'yı yıkıyorlar!

Bu yazı bir ihbar mektubudur. Başkent yok oluyor


Bu yazı bir ihbar mektubudur: Başkent yıkılıyor. Diyeceksiniz ki, sadece başkent değil ki, bütün kentler müzmin bir zevksizliğin, açgözlü bir rant kavgasının tehdidi altında...
Ama burada bir fark var:
En güzel yapılarını cumhuriyetin kuruluş yıllarına borçlu olan başkentin mirası göz göre göre, birer birer yok ediliyor.
İntikam alırcasına...
Ve Ankara susuyor, izliyor.

Kızılay: Utanç meydanı
Benim hafızamda tahribat, 1979'da Kızılay binasının yıkılışıyla başladı.
Geniş bahçe içindeki bu üç katlı bina başkentin simgelerinden biriydi. Üstelik 1930 öncesi yapılmış tüm binalar gibi "tarihi eser" olarak tescilliydi. Ama Yüksek Anıtlar Kurulu'nun çoğunluk olmadan yaptığı bir toplantıda apar topar "Tarihi eser değildir" kararı çıkarıldı ve bina bir günde yerle bir edildi. Yerine devasa bir beton yığını konduruldu. Kentin tam merkezindeki bu kaçak yapı, alışveriş merkezi olacaktı; mahkemeye düşünce Ankara'nın göbeğinde çürümeye terk edildi.
Karşıdaki Güven Park da dolmuş durakları arasında kayboldu.
Yolunuz düşerse bir bakın ve Londra'nın, Roma'nın, Moskova'nın meydanlarıyla kıyaslayın.
Bir başkentin kalbi bu kadar mı zevksiz, bu kadar mı albenisiz, görgüsüz olabilir?

Göçmen su perileri
O ucubenin yerinde cumhuriyetin ilk yıllarında, bronzdan dökülmüş, su perili, Eros heykelli bir fıskiye vardı. Şimdiki Kızılay, o zamanki adıyla Tospağa Yatağı'ndaki Havuz Başı'nda Riyaseti Cumhur Orkestrası konser verir, Ankaralılar toplaşıp dinlerdi.
Meydan, kuleli köşklerle çevriliydi. Önce köşkler yıkıldı. Sonra su perileri oradan alındı, Ulus'a sürüldü. Orada da huzur bulmadı; Hacettepe Parkı'na gönderildi.
Olmadı; Tandoğan Meydanı'na uçuruldu.
Bir gün Tandoğan'a geldik ki, bizim periler orada da tutunamamış, gözden ırak bir köşeye tayin edilmiş, yerine zevksiz keçi heykelleriyle seramik fincanlar gelmiş.


Kurutulmuş nehirler yatağı
Büyük dünya kentlerinin içinden nehirler geçerken bir dereler kenti olan Ankara, su yollarının üstünü örtüp bağlarını yok ederek "gelişti".
Keçiören ve Etlik bağları yerle bir edildi. "Estergon Türk Kültür Merkezi" denilen bir arabesk kalenin yanından geçerek gidin ve o yeşilliğin yerine nasıl bir beton ormanı dikildiğini görün.
İncesu kurutuldu.
Bentderesi denince sadece genelev akla geliyor artık...
Kavaklıdere'de de ne kavak kaldı ne de dere... "Ankara'nın son bağı"nın üzerine kurulan otel genişledikçe genişliyor.
Papazın Bağı'nın budanan parçası, bir otele otopark alanı yapıldı.
Bir kuşağın anılarını saklayan Piknik, Milka pastanesi, Körfez lokantası tarih oldu.
Merkezdeki tek tiyatro binası olan Yeni Sahne yıkım bekliyor.
Şehre soluk aldıran Atatürk Orman Çiftliği dilim dilim doğranıyor.
Sırada Gençlik Parkı var.
Ulus'un kaleye tırmanan tarihi bölgesi de yakında ranta açılacak.

Sanatsız, kültürsüz başkent
Devlet Resim Heykel Müzesi o muhteşem binasında yıllardır tadilat nedeniyle kapalı duruyor. İçindeki paha biçilmez tabloları milletvekillerinin alıp odalarına götürdüğü iddiaları var. Başkent hâlâ cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan konser ve tiyatro salonları ile idare ediyor.
Hipodrom yakınlarına itici bir uzay üssü gibi kondurulan Atatürk Kültür Merkezi işlevsiz, atıl duruyor.
Hâlâ bu şehrin iyi bir sergi salonu, bir modern sanatlar müzesi, büyük bir konser salonu yok. Turistlerin gezebileceği bir parkuru yok.
Film festivali, müzik festivali parasızlıktan can çekişiyor, gönüllüler elinde zar zor yaşıyor.

Bir çirkinlik yarışı
Ve şehir, 20 yıl öncesine göre daha yeşil belki ama çirkin...
Yanıp sönen plastikten kırmızı palmiyeleri, caddeleri çamura bulayan sevimsiz su fıskiyeleri, Dubai özentisi allı yeşilli görgüsüz ışıklandırma sistemleri ile çirkin...
İnatla her yere yapıştırılan camili amblemi, elçiliklerce işgal edilmiş caddeleri, tükürülen, kırılan heykelleri, günbegün mafyaya terk edilen eğlence yerleri, havaalanı yolu mezbeleliği, yayalara yaşam hakkı tanımayan alt ve üst geçitleri, kimi fallik bir görünümle yükselen, kimi "Ankamall" türünden adlarla genişleyen alışveriş merkezleriyle çirkin...
O alışveriş merkezlerinde kentin üst düzey sanayi-ticaret çevreleriyle yerel yöneticilerin ortaklığına dair dedikodularıyla çirkin...
Sinsice uygulanan içki ruhsat kısıtlaması ve bu bahaneyle gençlerin eğlence merkezi SSK'da "Gölge" türü rock barların kapatılmasıyla çirkin...
Tarihsel dokunun tahribi, rant kavgası, çok katlı yapılaşma, tabela kirliliği sürdüğü müddetçe daha da çirkinleşeceği kesin...
Kültür devriminin başını çekmiş, bunca sanatçı, aydın, politikacı, yazar yetiştirmiş Ankara, gaddar bir belediyecilik anlayışının, duyarsız bir kentleşme siyasasının elinde tarihsizleşiyor.
Ankaralılar kentlerine sahip çıkmak için daha ne bekliyor?
Plastikten kırmızı palmiyenin Çankaya Köşkü'nün bahçesine dikileceği günü mü?

Havagazı fabrikası

Bir gece ansızın yıkabilirim
Ankara'nın son kurbanı, haziran ortasında yıkılan Maltepe'deki tarihi Havagazı Fabrikası oldu.
Lise yıllarım boyunca önünden geçmiştim.
1929 doğumlu bir cumhuriyet tanığı, sanayi hamlesinin motoruydu o... Yeni yeni elektriklenip havagazı kullanmaya başlanan yılların mirasıydı.
Raylar boyunca yeni rejimin gurur abideleri gibi dizilmişlerdi:
Demiryolları, tren garı, gaz fabrikası ve diğerleri...
Yıllar geçip de teknolojisi gerileyince ve sınır ötesinden doğalgaz gelince emekliliği istenmiş, 1990'da da üretime veda etmişti.
61 yıllık hizmeti karşılığında Kültür Bakanlığı kendisine "tarihi bina" payesini verdi. SİT alanı ilan edildi.
Ve çoğu cumhuriyet mirası gibi emeklilik yıllarında kaderine, çürümeye terk edildi. Ancak sanayi arkeologlarının ilgileneceği bir mezbelelik haline geldi.
Güvercin pislikleri, asit dökülmüş gibi eritti asırlık demirleri, metal aksam çürüdü, geride bir harabe kaldı.
Kentin duyarlı korumacıları için ideal bir sanayi müzesi şansıydı orası...
15 yıl kadar önce biz de bir kısa film yapıp korunmasını istemiştik.
Olmadı.
Planlı bir şekilde üye kompozisyonu değiştirilip Belediye etkisine sokulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, mahkeme kararını hiçe sayıp fabrikanın bulunduğu alanı SİT kapsamından çıkardı.
Yasal koruma zırhının kaldırılmasını fırsat bilen Belediye de (tıpkı Kızılay binasındaki gibi) bu metruk binayı bir gecede yerle bir ediverdi.
Geride bir moloz yığını kaldı.
Yeni bir alışveriş merkezi ya da gökdelen dikmenin vaktidir şimdi...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

bana artık kurtulucaz gibi geliyo bu beladan. şimdiki keçiören veya yenimahalle, emin değilim, belediye baskanı, turgut altınok tu sanırım ismi, çok değişik bi tip teleferik filan yapan hani. yani o da akp li de şuraya kim gelirse gelsin i.melihten iyidir die düşünüyorum
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kardesim oranin halki secmiyor mu bu adami

demekki memnun adamlar

birakin analari aglasin ben artik kasmiyorum ne olursa olsun.

Baksana basortuye hayir icin imza toplanmis akademisyenler arasinda

80 bin akademisyenden 5 bini imzalamis imzalayanlardan, 150 tanesi sadece kadin.

Ben mi uzulecem bu kaltaklar icin, onlar kendi hakkini bir imza atmak istemiyorlarsa kapansinlar otursunlar kumalariyla.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

MarcOConner said:
şu eskisehirin belediye baskanı ankaradan yakında aday olucakmıs ya bu secim yada bidahaki secim o gelsin muthiş olur adam 4 yıl onceden eskisehire su getirmis hiç sorun cekmediler...


hayır n'olur olmasın. o adam ankaraya fazla. adam eskişehirle birlikte güzel. harcanır gider solar o adam burda. seçilme ihtimali yok bi kere. çankaya belediye başkanı olur en fazla.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bone, Enver Özüstün, Can Dündar'ın yazılarını okuyunca içim parçalandı benim de, zaten doğma büyüme bir Ankara'lı olarak her Ankara'ya gidişimde kahroluyorum.Bir insan bu kadar mi zevksiz, sorumsuz, acımasız olabilir ya? Güzelim Ankara bu hale mi gelecekti?, Ağlayacaktım neredeyse özellikle Can Dündar'ın yazısını okuyunca...Yazık bu ülkeye, yeter be üf ya..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...