Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Şiir Dünyası


Anhora

Öne çıkan mesajlar

DALGA
I
Mesut sanmak için kendimi
Ne kağıt isterim, ne kalem;
Parmaklarımda cıgaram,
Dalar giderim mavisinden içeri
Karşımda duran resmin.

Giderim, deniz çeker;
Deniz çeker, dünya tutar.
İçkiye benzer bir şey mi var,
Bir şey mi var ki havada
Deli eder insanı, sarhoş eder?

Bilirim, yalan, hepsi yalan;
Taka olduğum, tekne olduğum yalan;
Suların kaburgalarımdaki serinliği,
İskotada uğuldayan rüzgâr,
Haftalarca dinmeyen motor sesi,
Yalan.

Ama gene de,
Gene de güzel günler geçirebilirim;
Geçirebilirim bu mâvilikte,
Suda yüzen karpuz kabuğundan farksız,
Ağacın gökyüzüne vuran aksinden,
Her sabah erikleri saran buğudan,
Buğudan, sisten, ışıktan, kokudan..

II
Ne kâğıt yeter ne kalem
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi.. Hepsi fasafiso.
Ne takayım, ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım,
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne karpuz kabuğu gibi,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi,
İnsan gibi...

Orhan Veli Kanık
(1914 - 1950)

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

EŞİTLİK

Uyuduk mu eşit oluruz.
Ne tutku, ne gurur, ne umut..
Üşüyorsan ısıtır seni.
Birçoğu ölüme benzetti,
Belki de rüya görmek, dedi Hamlet.
Ya Don Quijote ne demek istedi;
Ölsen ölünmüyor, yaşasan yaşanmıyor.

Melih Cevdet Anday
(1915 - 2002)

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Zindandan Mehmed'e Mektup

Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!


Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

(1961)

Necip Fazıl Kısakürek

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...


EY KÖR!

‘Irmaklarından şaraplar akacak’ diyorsun
Cennet-i âlâ meyhane midir?
‘Her mümin’e iki huri’ diyorsun
Cennet-i âlâ kerhane midir?

Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı
Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı?
Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza’nın
Peygamber de yasak etmiş arap’a şarabı

Beni özene bezene yaratan kim? Sen
Ne yapacağımı da yazmışsın önceden
Demek günah işleten de sensin bana
O zaman nedir o cennet cehennem?

Kim senin “yasa”nı çignemedi ki söyle?
Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle.
Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer
Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle

Tanrı bizi çamurdan yarattıgında
Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak
İşlediğim günahlar hep onun emriyledir
O halde cehennemde beni niçin yakacak?

İsyan edip karşında duracağım, neredesin?
Karanlığı, ışığa yoracagım, neredesin?
İbadete karşılık cenneti alacaksam
‘Bağış mı ticaret mi’ diye soracağım, neredesin?

Kör cehalet çirkefleştirir insanları.
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verecek bir cevabım var elbet
Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye,
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye

Dünya, üç beş bilgisizin elinde
Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde
Üzülme, eşek eşeği beğenir
Bir hayır var sana kötü demelerinde

Sen bu dünyanın sırrına eremezsin
Erenlerin dilini de sökemezsin
Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı
Öteki cennete ya girer, ya giremezsin

Niceleri geldi, neler istediler
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler

İçin temiz olmadıktan sonra
Hacı hoca olmuşsun kaç para
Hırka, tespih, post, seccade güzel
Ama Tanrı kanar mı bunlara

Sen sofusun hep dinden dem vurursun
Bana da sapık dinsiz der durursun
Peki, ben ne görünüyorsam O’yum
Ya sen ne görünüyorsan o musun

Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
Bırak aldatmacayı, iki yüzlülükleri
Şarap içmem diye övünüyorsun ama
Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki..

Ey kara cübbeli, senin gündüzün gece
Taş atma, dünyayı bilmek isteyenlere
Onlar yaratanın sanatı peşindeler
Seninse aklın abdest bozan şeylerde..

Ben kadehten çekmem artık elimi;
Tutmam senin kitabını minberini.
Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık
Cehennemde sen mi daha iyi yanarsın, ben mi?

Seni kuru softaların softası seni
Seni cehenneme kömür olası seni
Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana?
Hakka akıl öğretmek senin haddine mi?

Yaşamın sırlarını bileydin
Ölümün de sırlarını çözerdin
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok
Yarın akılsız, neyi bileceksin?

Ey kör!

Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş..

Ömer Hayyam
(1048-1131)

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 hafta sonra ...

GEÇTİ BOR'UN PAZARI

Başta kavak yelleri estiği günler hani?
Beklediğin alaylı, şanlı düğünler hani?
Selvi gibi ümitler şimdi döndü birer iğdeye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Sende cevher var imiş, onu herkes ne bilsin.
Kimler böyle bir züğürdün huzurunda eğilsin?
Şöyle bir dairede müdür bile değilsin.
Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Bilmem ki ne olmaktı senin gayen, maksadın?
Fare gibi kitaplar arasında yaşadın.
Ne dans ettin eğlendin, ne sevdin kız kadın..
Kim dedi be hey serseri gençliğine kıy diye?
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Gönül ne çalgı ister, ne eğlence ne de dans,
Ne, güzel kadınların önlerinde reverans.
Kapandıkça kapandı bunca yıldır kahpe şans.
Şimdi İhtiyarlık gölgesi perde çekti dideye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Fırsatı iyi kolla, olma sakın dangalak,
Ye iç eğlen dünyada keyfine bak,
Sen de iç şampanyalar, viskiler bardak bardak.
Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Hasan'ın böreğine vaktinde yetişmeli,
Hiç durmadan gövdeye atıştırıp şişmeli.
Sonrada kavrulmadan mükemmelen pişmeli,
Yoksa seni almazlar hiç bir işe çiğ diye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye.

Namdar Rahmi Karatay
(1896-1953)

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

First paint a cage
With an open door
Then paint
Something pretty
Something simple
Something beautiful
Something useful
For the bird
Then place the canvas against a tree
In a garden
In a wood
Or in a forest
Hide yourself behind the tree
Without speaking
Without moving...
Sometimes the bird will arrive soon
But it could also easily take many years
For it to decide
Wait
Wait if necessary for years
The rapidity or slowness of the arrival of the bird
Has no connection with the success of the painting
When the bird arrives
If it arrives
Observe the most profound silence
Wait until the bird enters the cage
And when it has entered
Gently close the door with the brush
Then
Erase one by one all of the bars
While being careful not to touch any of the feathers of the bird
Then make a portrait of the tree
Choosing the most beautiful of its branches
For the bird
Paint also the green foliage and the freshness of the wind
The dust of the sun
And the noise of the creatures of the grass in the heat of summer
And then wait for the bird to decide to sing
If the bird does not sing
It's a bad sign
A sign that the painting is no good
But if it does sing it's a good sign
A sign that you can sign.
Then you gently pull out
One of the feathers of the bird
And you sign your name in a corner of the painting.


fransızcası

Pour Faire le Portrait d'un Oiseau - par Jacques Prévert

Peindre d'abord une cage
avec une porte ouverte
peindre ensuite
quelque chose de joli
quelque chose de simple
quelque chose de beau
quelque chose d'util
pour l'oiseau
placer ensuite la toile contre un arbre
dans un jardin
dans un bois
ou dans un forêt
se cacher derrière l'arbre
sans rien dire
sans bouger...
Parfois l'oiseau arrive vite
mais il peut aussi bien mettre de longues années
avant de se décider
Ne pas se décourager
la vitesse ou la lenteur de l'arrivée de l'oiseau
n'ayant aucun rapport
avec la réussite du tableau
Quand l'oiseau arrive
s'il arrive
observer le plus profond silence
attendre que l'oiseau entre dans la cage
et quand il est entré
fermer doucement la porte avec le pinceau
puis
effacer un à un tous les barreaux
en ayant soin de ne toucher aucune des plumes de l'oiseau
peindre ensuite aussi le vert feuillage et la fraîcheur du vent
la poussière du soleil
et le bruit des bêtes de l'herbe dans la chaleur de l'été
et puis attendre que l'oiseau se décide à chanter
si l'oiseau ne chante pas
c'est mauvais signe
signe que le tableau est mauvais
mais s'il chante c'est bon signe
signe que vous pouvez signer
Alors vous arrachez tout doucement
une des plumes de l'oiseau
et vous écrivez votre nom dans un coin du tableau.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 ay sonra ...
Bu şiiri çok severim.

Birincisi o incecik, o dal gibi kiz,
Simdi galiba bir tüccar karisi.
Ne kadar sismanlamistir kim bilir.
Ama yinede de görmeyi çok isterim,
Kolay mi? ilk gözagrisi.

Ikincisi Münevver Abla, benden büyük
Yazip yazip bahçesine attigim mektuplari
Gülmekten katilirdi, okudukça.
Bense bugünmüs gibi utanirim
O mektuplari hatirladikça.

............................çikar
............................durduk mahallede
..........................................halde
...........................adlarimiz yan yana yazilirdi duvarlara
.......................................yangin yerlerinde.

Dördüncüsü azgin bir kadin,
Açik saçik seyler anlatirdi bana.
Bir gün de önümde soyunuverdi
Yillar geçti aradan, unutamadim,
Kaç defa rüyama girdi.

Besinciyi geçip altinciya geldim
Onun adi da Nurünnisa.
Ah güzelim
Ah esmerim
Ah
Canimin içi Nurünnisa.

Yedincisi Aliye, kibar bir kadin
Ama ben pek varamadim tadina,
Bütün kibar kadinlar gibi,
Küpe fiyatina, kürk fiyatina.

Sekizincisi de o bokun soyu:
Sen elin karisinda namus ara,
Kendinde arandi mi, küplere bin.
Üstelik kendinde de
Yalanin düzenin bini bir para.

Ayten`di dokuzuncunun adi,
Barlarda göbek atar
Is baisnda sunun bunun esiri,
Ama bardan çikti mi,
Kiminle isterse onunla yatar.

Onuncusu akilli çikti
Birakti gitti beni.
Ama haksiz da degildi hani,
Sevismek zenginlerin harciymis
Issizlerin harciymis.
Iki gönül bir olunca
Samanlik seyranmis ama,
Iki çiplak da - olsa olsa -
Bir hamama yakisirmis.

Isine bagli bir kadindi on birinci.
Hos, olmasin da ne yapsin?
Bir zalimin yaninda gündelikçi;
Adi Luksandra
Gece odama gelir,
Sabaha kadar kalir.
Konyak içer, sarhos olur,
Sabahi da, isbasi yapardi safakla....

Gelelim sonuncuya.
Ona baglandigim kadar
Hiçbirine baglanmadim.
Sade kadin degil, insan.
Ne kibarlik budalasi,
Ne malda, mülkte gözü var.
Esit olsak, der,
Hür olsak, der.
Insanlari sevmesini de bilir,
Yasamayi sevdigi kadar.

Orhan Veli Kanık


Aşk Resmi Geçidi, Orhan Veli'nin cebinde diş fırçasına sarılmış bir kağıtta bulunmuş. Bu nedenle bazı yerleri yok şiirin. Bazı yayın evleri tamamlanmış halde bastılar kitaplara, bazıları böyle boş bırakarak. Bir de Müşfik Kenter'den mutlaka dinleyin bunu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 11 ay sonra ...

TAŞTIN YİNE DELİ GÖNÜL

Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın

Nidem elim ermez yâre
Bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare
Beni bunda eğler misin

Yavı kıldım ben yoldaşı
Onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı
Irmağ olup çağlar mısın

Ben toprak oldum yolunda
Sen aşırı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren
Taş bağırlı dağlar mısın

Harami gibi yoluma
Aykırı inen karlı dağ
Ben yârimden ayrı düştüm
Sen yolumu bağlar mısın

Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim içün
Yaşın yaşın ağlar mısın

Esridi Yunus'un canı
Yoldayım illerim kanı
Yunus düşte gördü seni
Sayru musun sağlar mısın



YUNUS EMRE



https://www.youtube.com/watch?v=tLXS8yR0lGg

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 ay sonra ...

Karacaoğlan - var git ölüm


Ölüm ardıma da düşüp yorulma
Var git ölüm bir zaman da gene gel
Akıbet alırsın koymazsın beni
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Söyle bir vakitler yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Çıkıp bozkurtlarla ulaşamadan
Yalan dünya sana çıkışamadan
Eşimle dostumla buluşamadan
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karac'oğlan der ki derdim pek beter
Bahçede bülbüller şakıyıp öter
Anayı atayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zaman da gene gel



https://www.youtube.com/watch?v=gFWN4_1EBDs

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 hafta sonra ...

Gözlerini kapattirir insana
parlakligiyla ask ilk görüste
binlerce mum isildar insanin yüreginde
ask gözlerinin içine bakip gülümsediginde

isik hüzmesidir ask, görkemlidir, sicaktir, güzeldir
ama çokta düskündür özgürlügüne
zannedersen ki zaptedebilirim onu avucumun içinde
açtiginda bulamassin onu tekrar bıraktığın yerde

gün gelir bir rüzgar eser
ardından fırtına , günün döner geceye
söndürür yüregindeki mumlari acimaz
seni karanlıkta kör eylemeye

hepsi eriyip gider, zaman ile
istisnadır o, son sönmeyen bir tane
kalır geride, dalga geçer gibi seninle
son mumdur o, inatçı bir tane

azdır ışığı, gücü yetmez ne seni ısıtmaya
ne de yeterlidir yolunu ışıldatmaya
bazen harlanır bazen sönükleşir
yanar durur o bir tanecik mum

gün gelir, güzel anılarla ışıldar titreyen yüreğine
gün gelir, erir damlar gözlerinden seninle beraber kederle
gün gelir insan sever gene sevmesine de
evrendeki en parlak günes bile çikip gelse
isitsa içini yeni mumlar alevlendirse de yüreginde
herseyi yutsada kudretiyle ihtisaminin gölgesiyle
o mumun inadi bitmez gözlerini ışık terk etmedikçe

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...