Anhora Mesaj tarihi: Mart 11, 2016 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 11, 2016 DALGA I Mesut sanmak için kendimi Ne kağıt isterim, ne kalem; Parmaklarımda cıgaram, Dalar giderim mavisinden içeri Karşımda duran resmin. Giderim, deniz çeker; Deniz çeker, dünya tutar. İçkiye benzer bir şey mi var, Bir şey mi var ki havada Deli eder insanı, sarhoş eder? Bilirim, yalan, hepsi yalan; Taka olduğum, tekne olduğum yalan; Suların kaburgalarımdaki serinliği, İskotada uğuldayan rüzgâr, Haftalarca dinmeyen motor sesi, Yalan. Ama gene de, Gene de güzel günler geçirebilirim; Geçirebilirim bu mâvilikte, Suda yüzen karpuz kabuğundan farksız, Ağacın gökyüzüne vuran aksinden, Her sabah erikleri saran buğudan, Buğudan, sisten, ışıktan, kokudan.. II Ne kâğıt yeter ne kalem Mesut sanmam için kendimi. Bunların hepsi.. Hepsi fasafiso. Ne takayım, ne tekneyim. Öyle bir yerde olmalıyım, Öyle bir yerde olmalıyım ki, Ne karpuz kabuğu gibi, Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi, İnsan gibi... Orhan Veli Kanık (1914 - 1950) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Anhora Mesaj tarihi: Mart 18, 2016 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Mart 18, 2016 EŞİTLİK Uyuduk mu eşit oluruz. Ne tutku, ne gurur, ne umut.. Üşüyorsan ısıtır seni. Birçoğu ölüme benzetti, Belki de rüya görmek, dedi Hamlet. Ya Don Quijote ne demek istedi; Ölsen ölünmüyor, yaşasan yaşanmıyor. Melih Cevdet Anday (1915 - 2002) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
dasBock Mesaj tarihi: Mart 18, 2016 Paylaş Mesaj tarihi: Mart 18, 2016 Zindandan Mehmed'e Mektup Zindan iki hece, Mehmed'im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak. Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, olmazların zoru içinde. Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler, bugün 'maruzât'! Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem... Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et. Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccâdemin yününde şefkat; Beni kimsecikler okşamaz mâdem; Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem! Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksızdır aydan. Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler... Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! Kanla dolu sünger... Beynimi içtin! Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir ki elden, kader bu, emir... Garip pencerecik, küçük, daracık; Dünyaya kapalı, Allaha açık. Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; İplik ki, incecik, örer boşluğu. Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş... Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! (1961) Necip Fazıl Kısakürek Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Anhora Mesaj tarihi: Nisan 20, 2016 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 20, 2016 EY KÖR! ‘Irmaklarından şaraplar akacak’ diyorsun Cennet-i âlâ meyhane midir? ‘Her mümin’e iki huri’ diyorsun Cennet-i âlâ kerhane midir? Tanrı bize cennette vaat ettiği şarabı Niçin haram etsin bu dünyada, akla sığar mı? Bir sarhoş arap, devesini vurmuş Hamza’nın Peygamber de yasak etmiş arap’a şarabı Beni özene bezene yaratan kim? Sen Ne yapacağımı da yazmışsın önceden Demek günah işleten de sensin bana O zaman nedir o cennet cehennem? Kim senin “yasa”nı çignemedi ki söyle? Günahsız bir ömrün ne tadı kalır söyle. Yaptığım kötülüğü kötülükle ödetirsen eğer Seninle benim aramda ne fark kalır ki söyle Tanrı bizi çamurdan yarattıgında Biliyordu bu dünyada ne işimiz olacak İşlediğim günahlar hep onun emriyledir O halde cehennemde beni niçin yakacak? İsyan edip karşında duracağım, neredesin? Karanlığı, ışığa yoracagım, neredesin? İbadete karşılık cenneti alacaksam ‘Bağış mı ticaret mi’ diye soracağım, neredesin? Kör cehalet çirkefleştirir insanları. Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verecek bir cevabım var elbet Lakin bir lâfa bakarım laf mı diye, Bir de söyleyene bakarım adam mı diye Dünya, üç beş bilgisizin elinde Sanırlar ki tüm bilgiler kendilerinde Üzülme, eşek eşeği beğenir Bir hayır var sana kötü demelerinde Sen bu dünyanın sırrına eremezsin Erenlerin dilini de sökemezsin Öyleyse iç şarabı, cennet et dünyayı Öteki cennete ya girer, ya giremezsin Niceleri geldi, neler istediler Sonunda dünyayı bırakıp gittiler Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler İçin temiz olmadıktan sonra Hacı hoca olmuşsun kaç para Hırka, tespih, post, seccade güzel Ama Tanrı kanar mı bunlara Sen sofusun hep dinden dem vurursun Bana da sapık dinsiz der durursun Peki, ben ne görünüyorsam O’yum Ya sen ne görünüyorsan o musun Sen içmiyorsan içenleri kınama bari Bırak aldatmacayı, iki yüzlülükleri Şarap içmem diye övünüyorsun ama Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki.. Ey kara cübbeli, senin gündüzün gece Taş atma, dünyayı bilmek isteyenlere Onlar yaratanın sanatı peşindeler Seninse aklın abdest bozan şeylerde.. Ben kadehten çekmem artık elimi; Tutmam senin kitabını minberini. Sen kuru bir softasın, ben yaş bir sapık Cehennemde sen mi daha iyi yanarsın, ben mi? Seni kuru softaların softası seni Seni cehenneme kömür olası seni Sen mi haktan rahmet dileyeceksin bana? Hakka akıl öğretmek senin haddine mi? Yaşamın sırlarını bileydin Ölümün de sırlarını çözerdin Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok Yarın akılsız, neyi bileceksin? Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş! Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş! Şu durmadan kurulup dağılan evrende Bir nefestir alacağın, o da boştur boş.. Ömer Hayyam (1048-1131) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Anhora Mesaj tarihi: Nisan 30, 2016 Konuyu açan Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 30, 2016 GEÇTİ BOR'UN PAZARI Başta kavak yelleri estiği günler hani? Beklediğin alaylı, şanlı düğünler hani? Selvi gibi ümitler şimdi döndü birer iğdeye, Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye. Sende cevher var imiş, onu herkes ne bilsin. Kimler böyle bir züğürdün huzurunda eğilsin? Şöyle bir dairede müdür bile değilsin. Ne çıkar öğrenmişsin mesahayı pi diye, Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye. Bilmem ki ne olmaktı senin gayen, maksadın? Fare gibi kitaplar arasında yaşadın. Ne dans ettin eğlendin, ne sevdin kız kadın.. Kim dedi be hey serseri gençliğine kıy diye? Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye. Gönül ne çalgı ister, ne eğlence ne de dans, Ne, güzel kadınların önlerinde reverans. Kapandıkça kapandı bunca yıldır kahpe şans. Şimdi İhtiyarlık gölgesi perde çekti dideye, Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye. Fırsatı iyi kolla, olma sakın dangalak, Ye iç eğlen dünyada keyfine bak, Sen de iç şampanyalar, viskiler bardak bardak. Dokunuyor üç kadeh şimdi bizim mideye, Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye. Hasan'ın böreğine vaktinde yetişmeli, Hiç durmadan gövdeye atıştırıp şişmeli. Sonrada kavrulmadan mükemmelen pişmeli, Yoksa seni almazlar hiç bir işe çiğ diye, Geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye. Namdar Rahmi Karatay (1896-1953) Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Marl0_on Mesaj tarihi: Nisan 30, 2016 Paylaş Mesaj tarihi: Nisan 30, 2016 First paint a cage With an open door Then paint Something pretty Something simple Something beautiful Something useful For the bird Then place the canvas against a tree In a garden In a wood Or in a forest Hide yourself behind the tree Without speaking Without moving... Sometimes the bird will arrive soon But it could also easily take many years For it to decide Wait Wait if necessary for years The rapidity or slowness of the arrival of the bird Has no connection with the success of the painting When the bird arrives If it arrives Observe the most profound silence Wait until the bird enters the cage And when it has entered Gently close the door with the brush Then Erase one by one all of the bars While being careful not to touch any of the feathers of the bird Then make a portrait of the tree Choosing the most beautiful of its branches For the bird Paint also the green foliage and the freshness of the wind The dust of the sun And the noise of the creatures of the grass in the heat of summer And then wait for the bird to decide to sing If the bird does not sing It's a bad sign A sign that the painting is no good But if it does sing it's a good sign A sign that you can sign. Then you gently pull out One of the feathers of the bird And you sign your name in a corner of the painting. fransızcası Pour Faire le Portrait d'un Oiseau - par Jacques Prévert Peindre d'abord une cage avec une porte ouverte peindre ensuite quelque chose de joli quelque chose de simple quelque chose de beau quelque chose d'util pour l'oiseau placer ensuite la toile contre un arbre dans un jardin dans un bois ou dans un forêt se cacher derrière l'arbre sans rien dire sans bouger... Parfois l'oiseau arrive vite mais il peut aussi bien mettre de longues années avant de se décider Ne pas se décourager la vitesse ou la lenteur de l'arrivée de l'oiseau n'ayant aucun rapport avec la réussite du tableau Quand l'oiseau arrive s'il arrive observer le plus profond silence attendre que l'oiseau entre dans la cage et quand il est entré fermer doucement la porte avec le pinceau puis effacer un à un tous les barreaux en ayant soin de ne toucher aucune des plumes de l'oiseau peindre ensuite aussi le vert feuillage et la fraîcheur du vent la poussière du soleil et le bruit des bêtes de l'herbe dans la chaleur de l'été et puis attendre que l'oiseau se décide à chanter si l'oiseau ne chante pas c'est mauvais signe signe que le tableau est mauvais mais s'il chante c'est bon signe signe que vous pouvez signer Alors vous arrachez tout doucement une des plumes de l'oiseau et vous écrivez votre nom dans un coin du tableau. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
feverfeverray Mesaj tarihi: Haziran 14, 2016 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 14, 2016 Bu şiiri çok severim. Birincisi o incecik, o dal gibi kiz, Simdi galiba bir tüccar karisi. Ne kadar sismanlamistir kim bilir. Ama yinede de görmeyi çok isterim, Kolay mi? ilk gözagrisi. Ikincisi Münevver Abla, benden büyük Yazip yazip bahçesine attigim mektuplari Gülmekten katilirdi, okudukça. Bense bugünmüs gibi utanirim O mektuplari hatirladikça. ............................çikar ............................durduk mahallede ..........................................halde ...........................adlarimiz yan yana yazilirdi duvarlara .......................................yangin yerlerinde. Dördüncüsü azgin bir kadin, Açik saçik seyler anlatirdi bana. Bir gün de önümde soyunuverdi Yillar geçti aradan, unutamadim, Kaç defa rüyama girdi. Besinciyi geçip altinciya geldim Onun adi da Nurünnisa. Ah güzelim Ah esmerim Ah Canimin içi Nurünnisa. Yedincisi Aliye, kibar bir kadin Ama ben pek varamadim tadina, Bütün kibar kadinlar gibi, Küpe fiyatina, kürk fiyatina. Sekizincisi de o bokun soyu: Sen elin karisinda namus ara, Kendinde arandi mi, küplere bin. Üstelik kendinde de Yalanin düzenin bini bir para. Ayten`di dokuzuncunun adi, Barlarda göbek atar Is baisnda sunun bunun esiri, Ama bardan çikti mi, Kiminle isterse onunla yatar. Onuncusu akilli çikti Birakti gitti beni. Ama haksiz da degildi hani, Sevismek zenginlerin harciymis Issizlerin harciymis. Iki gönül bir olunca Samanlik seyranmis ama, Iki çiplak da - olsa olsa - Bir hamama yakisirmis. Isine bagli bir kadindi on birinci. Hos, olmasin da ne yapsin? Bir zalimin yaninda gündelikçi; Adi Luksandra Gece odama gelir, Sabaha kadar kalir. Konyak içer, sarhos olur, Sabahi da, isbasi yapardi safakla.... Gelelim sonuncuya. Ona baglandigim kadar Hiçbirine baglanmadim. Sade kadin degil, insan. Ne kibarlik budalasi, Ne malda, mülkte gözü var. Esit olsak, der, Hür olsak, der. Insanlari sevmesini de bilir, Yasamayi sevdigi kadar. Orhan Veli Kanık Aşk Resmi Geçidi, Orhan Veli'nin cebinde diş fırçasına sarılmış bir kağıtta bulunmuş. Bu nedenle bazı yerleri yok şiirin. Bazı yayın evleri tamamlanmış halde bastılar kitaplara, bazıları böyle boş bırakarak. Bir de Müşfik Kenter'den mutlaka dinleyin bunu. Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Feamer Mesaj tarihi: Haziran 5, 2017 Paylaş Mesaj tarihi: Haziran 5, 2017 TAŞTIN YİNE DELİ GÖNÜL Taştın yine deli gönül Sular gibi çağlar mısın Aktın yine kanlı yaşım Yollarımı bağlar mısın Nidem elim ermez yâre Bulunmaz derdime çare Oldum ilimden avare Beni bunda eğler misin Yavı kıldım ben yoldaşı Onulmaz bağrımın başı Gözlerimin kanlı yaşı Irmağ olup çağlar mısın Ben toprak oldum yolunda Sen aşırı gözetirsin Şu karşıma göğüs geren Taş bağırlı dağlar mısın Harami gibi yoluma Aykırı inen karlı dağ Ben yârimden ayrı düştüm Sen yolumu bağlar mısın Karlı dağların başında Salkım salkım olan bulut Saçın çözüp benim içün Yaşın yaşın ağlar mısın Esridi Yunus'un canı Yoldayım illerim kanı Yunus düşte gördü seni Sayru musun sağlar mısın YUNUS EMRE https://www.youtube.com/watch?v=tLXS8yR0lGg Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Feamer Mesaj tarihi: Ağustos 15, 2017 Paylaş Mesaj tarihi: Ağustos 15, 2017 Karacaoğlan - var git ölüm Ölüm ardıma da düşüp yorulma Var git ölüm bir zaman da gene gel Akıbet alırsın koymazsın beni Var git ölüm bir zaman da gene gel Söyle bir vakitler yiyip içerken Yiyip içip yaylalarda gezerken Gene mi geldin ben senden kaçarken Var git ölüm bir zaman da gene gel Çıkıp bozkurtlarla ulaşamadan Yalan dünya sana çıkışamadan Eşimle dostumla buluşamadan Var git ölüm bir zaman da gene gel Karac'oğlan der ki derdim pek beter Bahçede bülbüller şakıyıp öter Anayı atayı dün aldın yeter Var git ölüm bir zaman da gene gel https://www.youtube.com/watch?v=gFWN4_1EBDs Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
_Rave Mesaj tarihi: Eylül 6, 2017 Paylaş Mesaj tarihi: Eylül 6, 2017 Gözlerini kapattirir insana parlakligiyla ask ilk görüste binlerce mum isildar insanin yüreginde ask gözlerinin içine bakip gülümsediginde isik hüzmesidir ask, görkemlidir, sicaktir, güzeldir ama çokta düskündür özgürlügüne zannedersen ki zaptedebilirim onu avucumun içinde açtiginda bulamassin onu tekrar bıraktığın yerde gün gelir bir rüzgar eser ardından fırtına , günün döner geceye söndürür yüregindeki mumlari acimaz seni karanlıkta kör eylemeye hepsi eriyip gider, zaman ile istisnadır o, son sönmeyen bir tane kalır geride, dalga geçer gibi seninle son mumdur o, inatçı bir tane azdır ışığı, gücü yetmez ne seni ısıtmaya ne de yeterlidir yolunu ışıldatmaya bazen harlanır bazen sönükleşir yanar durur o bir tanecik mum gün gelir, güzel anılarla ışıldar titreyen yüreğine gün gelir, erir damlar gözlerinden seninle beraber kederle gün gelir insan sever gene sevmesine de evrendeki en parlak günes bile çikip gelse isitsa içini yeni mumlar alevlendirse de yüreginde herseyi yutsada kudretiyle ihtisaminin gölgesiyle o mumun inadi bitmez gözlerini ışık terk etmedikçe Link to comment Sosyal ağlarda paylaş Daha fazla paylaşım seçeneği…
Öne çıkan mesajlar