Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Dolls:=Bebekler


horacegoesskiing

Öne çıkan mesajlar

Şimdi biliyorum övgü filan bekliyo bazı arkadaşlar buraya giren. Hele de benim gibi eleştirmenlerden 4 yıldızdan aşağı almadığını görenler...

Ben ki en çok gittiğim sinema alkazardır. Hollywood dışı filmleri seven izleyen bi insanım. Ne anlarsın deme! Deme!

Ama yapamıycam malesef. Kötü bi film. Gereksiz yere uzatılmış. Anlatımcı diil. Ekspresyonist olması düşünülmüş bi film. Ama başaramamış. Tarkovski ile kıyaslanmasını da manasız buluyorum adını hatırlayamadıım yönetmenin.

Son sözüm. Gitmeyin derim...[hline]Ben akıllıyım.

[Bu mesaj horacegoesskiing tarafından 12 June 2003 16:14 tarihinde değiştirilmiştir]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 yıl sonra ...
  • 4 ay sonra ...
adını çok duydum. güzel diyen çok kişiyle karşılaştırdım. ama horaca senin de ilginç bi film zevkin var, city of lost children'ı senin tavsiyen üzerine izledim, nefret ettim :)
bazı filmler var, bazıları bayılıyor bazıları nefret ediyor.. lost in translation mesela. bu da onun gibidir belki. bir de kötü diyenler çıkınca iyice merak ettim filmi şimdi :)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 2 yıl sonra ...
A Scene AT The Sea'yı 10 yaşındaki yeğenimle seyretmiştik , çok beğendi 2. kere izledik birlikte.

Bence yavaşlıkla falan alakası yok sevmemenin.Temayı sevmemişsindir o olabilir , zaten Takeshi de aksiyon adamı değil ki...

Bkz Kitano

Bkz Kurosawa

[spo]Askerde bile kavga etmek pahasına Düşler'i , Deniz Manzarası'nı yemekhanede tek başıma izlemiştim.Herkes benimle aynı düşünecek diye kaide yok.[/spo]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 1 yıl sonra ...

bu gece TV8de... Kaçırmayın, mutlaka izleyin, yeniden izleyin, izletin diyorum.

13 Ekim 2008'de TV8 saat 21.000, kaçıranlar ve yeniden izlemek isteyenler için tekrarı gece 01.15'de...



Fragman : http://www.dailymotion.com/relevance/search/dolls%2Bkitano/video/x6vt45_trailer-officiel-dolls_shortfilms

Konu :

Japon sinemasının en önemli temsilcilerinden Takeshi Kitano filmi DOLLS ile kariyerinin en önemli yapımına imza atıyor. Takeshi Kitano içiçe geçen öyküleriyle In the Mood for Love (Aşk Zamanı)'ndan bu yana aşk üzerine çekilmiş en dokunaklı filme imza atmış. Kitano, eleştirmenlerin bir şiire benzettiği görselliği ile izleyiciyi büyülerken, ilginç kurgusu yürekleri sürekli elinde tutuyor. Venedik Film Festivali'nde büyük beğeni toplayan DOLLS, kelimeleri ve mantığı kaybedecek kadar kırılan kalpleri ve bu kalpleri tamir etmek uğruna feda edilen hayatları anlatıyor.

Film, aşkın mantığa üstün geldiği; acının, hüznün ve kalp kırıklığının hüküm sürdüğü büyülü bir evrende içiçe geçen paralel üç öyküden oluşuyor. Nişanlısı tarafından terkedilen genç bir kız başarısız bir intihar girişiminde bulunur. Genç kız kurtulsa da tüm bilincini yitirmiştir. Çevresiyle ilişkisi üç yaşındaki bir çocuktan farksızdır. Genç kızın nişanlısı hatasını anlayıp pişmanlık duysa da, hissettiği suçluluktan kurtulamaz. İki sevgili sonu belirsiz bir yürüyüşe çıkarlar.

Öte yandan yaşlı bir yakuza, bir ömür geç kaldığı aşkını bulmuştur. Ancak zaman, yakuzanın hayatında gördüğü tüm savaşçılardan daha acımasızdır.

Tüm bunların uzağında, şehrin başka bir yerinde ise bir başka genç, televizyonda gördüğü bir pop sanatçısına aşık olur. Genç adam, aşkına ulaşmak için herşeyini feda etmeye razıdır, gözlerini bile.

trivia:

Filmin extralarında Kitano'yla yapılan söyleşiyi izleyince; anlatılmak istenen herşeyi kavrayamadığımı farkettim. Japon kültüründe renklerin ve kukla oyunlarının (kitanonun büyükannesi "Bunraku" denilen bu kukla gösterilerinde masalcı olarak çalışıyormuş; filme ilham kaynağı olan biraz da bu olmuş) büyük bir önemi vardır . Filmlerinde mavi ton ağırlıklı çalışan Kitano bu filmi biraz da kafa tutma olarak görmüş ve sevmediği renkleri filminde kullanmış. Ayrıca filmde 4 mevsimin işlendiğini de farketmişsinizdir (aşıklar sonbahar yapraklarının arasından bir adım atıp karlı alana geçiyorlar.Kitano'nun bizzat yönettiği diğer filmlerin aksine bu filmde rol almamasının sebebi de; o renkli kostümleri giymekten utanmasıymış




-----------------------

Mektuplar Blog diye bir yerde güzel bir yazı buldum filmle ilgili onu da paylaşayım sizinle...

"Uzakdoğu sineması; insan doğasının şiddete, anlamsızlığa ve tehlikeye olan gizli/açık düşkünlüklerini, kimi zaman algı sınırlarının altını oyarak perdeye taşıdığı gibi, aşk'a dair de ölümcül güzellikte öyküler anlatmaya devam ediyor. Bebekler'in nefes kesici fotoğrafları, özenle düğümlenmiş kırmızı bir iple insanın nefesini kesiyor. Zaman denen hayaletimsi kediyi ciddiye almadığımız takdirde, aşkın ölümcül yüzünü biz ölümlülere göstermekten kesinlikle rahatsızlık duymayacağını hatırlatıyor, çilekeş kahramanlarına ve bize!..
Bunraku kuklacılarının bir gösterisi ile açılan Bebekler birbirine dolanmış aşk hikayeleri anlatıyor. Kuklacıların elinde ifade bulan bebekler ise filmin en çarpıcı fotoğraflarından birine açılıyor. Yeni filmi ile iç yıkıma dair bir şiddeti anlatan sert yönetmen Takeshi Kitano'nun yıllar önce beynine kazınmış, sarsıcı bir görüntü bu. Birbirine uzun ve kalın bir iple bağlı, esrik bir adam ve kadın insanların arasında yürürler. İnsanların anlamaya çalışan gözlerle baktığı bu bağlı dilenciler, bir yıldız gibi parlayan imgesini geride bırakır ve biz öykülerini en baştan izlemeye başlarız.

Takeshi Kitano'nun bu görsel bir şölen olan filmi, belki de Düşler(kurusova) den sonra, renkleriyle, sessizliğindeki gizemle, kırmızı iple bağlı sevgililerin aşk yolculundaki bağlılığı yanındaki talihsizlikleriyle ve her aşkın bir çıkmaz yol olduğunu anlatan üç öyküsüyle çarpıcı, etkili ve izlemeye değer yapıtlardan.
İzledikten sonra etkisinde kalacağınız bu filmi, bi arkadaşıma göndermek için tekrar ortaya çıkardığımda, dayanamadım ve tekrar izledim.
İnsanların arasında aralarındaki kırmızı halatla bağlı adam ve kadın, aşkın bir bağ olduğunu ve ve sanırım Goethe nin dediği gibi tüm bağları yıkarak kendi bağlarını kurduğunu somutlaştırarak beyaz perdeye taşıyor.
Ne dersiniz? Bu üçü de kaçırılan hayatları, aşkın ayrılık ve imkansızlıkla ve ölümle dansını yansıtırken, bize, bizden olan bi ifadeyle yaklaşmıyor mu? Fuzuli der ya ‘’ tüm ayrılıklarda Allah’ın izi vardır, sen bu izi bulmaya çalış’’ Yani her aşk hamlıktan kurtulmak için, Allah’a yakınlaşmak için bir yol.
Beyazperde de şimdiye kadar izlediğim tüm aşk hikayelerinden daha etkili olduğunu söyleyebilirim size. Bi adam daha iyi bir gelecek için aşkını terk eder. Kadınsa onu bıraktığı parkta yıllara inat iki yemek kutusuyla sevgilisini beklemektedir. Renkler, sonbaharın tüm güzelliğini gösterirken bir tabloyla karşı karşıyasınızdır artık.
Aşkı yitirmenin bedelini öderiz. Kahramanlarımız sadece bize tercüman olur.hayatın kırılma noktaları vardır, yönetmen kuklalar aracılığıyla birleştirdiği yaşamların, hataların geri dönülmezliğini yansıtır.
Büyüleyici bir doğa fotografı vardır önümüzde. Dökülen yaprakların, rengarenk ahenginde, karda yürüyen sevgililerin asılı bulunduğu kurutmalığa kadar her şey bi görsel şölene davet.
Daha önce Düşler de gördüğüm bu etkiyi yeniden yaşamaktan zevk duyarken, aşkın yenilenen bir şey olup olamıyacağı sorusuyla boğuştu zihnim. Kalp yenilenen midir? Şair derdi ya her kalp bulunduğu kalbin şeklini alır diye. Aşkın yakıcı yandırıcı olmasından ve mutlak ayrılık ile sonuçlanmasından yola çıkarak, aşk ve ölüm kardeştir diyenlere hak veriyor insan.
Olan olmalıydı. O zaman olmadığında bunca ah vah neden?

Aşk hikayeleri üzerine az çok kafa yorarken, sekizinci sanattan gelen bu harikulade ifadede bizi buldum dersem, yakın zamanda okuduğum Şems ve Mevlana’dan bir alıntıyla bitirisem umarım filme dair bir merak oluşturmuş ve izleyenlerle de duygularımı paylaşmış olurum:

Mevlana nın Şems ile buluşmasından önce aşkı takvasında gizliydi; buluştuktan sonra takvası aşkında gizlendi. "
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • 3 ay sonra ...
×
×
  • Yeni Oluştur...