Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Ayran


Mc_Lovin

Öne çıkan mesajlar

Ahmet işlemediği bir suçtan ötürü yirmi yıl hapse mahkum olmuş bir hükümlüydü. Saf, toy bir delikanlı iken, arkadaşım dediği, birlikte vakit geçirdikleri için can yoldaşı saydığı kişilerce kullanılmış ve sonrasında adi bir suç üzerine kalmıştı. Yıllar boyunca o delikte tıkılı kalmanın üzerinde bıraktığı en yıkıcı etkilerden birisi, olayın yaşandığı geceyi tekrar tekrar düşünmektendi. Bir diğeri ise kadınsızlıktı. Daha doğrusu kadın bedenini tam olarak tanıyamadan, tam tadını alamadan kodese tıkılmış olmaktı. İşlemediği bir suçun üzerine atıldığı geceyi kafasında tekrar tekrar evirip çevirmediği zamanlarda, sanki on sekizlik bir delikanlıymışçasına ateşli hülyalar içerisinde bulurdu kendini, tıpkı hapishaneye ilk düştüğü yaşta olduğu gibi.

İçeride cinselliğini yaşamanın tek bir yolu vardı. Bu da ya bir başka erkeğe bedenen ve manen baskın gelmek veya bu hizmeti bir şekilde satın almaktı. Koğuş ağalarına, azgınlara hizmet eden gönüllü veya gönülsüzler vardı elbette. Bunlardan bir kısmı hem fakir hem de bağımlıydı. Bunları elde etmek oldukça kolaydı. Genç yaşta ve daha cazip olanlarını elde etmek ise biraz zaman alıyordu tabi. Başta çok kolay karşı koyar ve direnirlerdi elbette. Ama zamanla yola gelirlerdi. Bir diğer grupsa yaşlı ve arkası olmayanlardı. Bunları elde etmeye çalışanlarsa parasız, daha az kuvvetli ama oldukça azgın olanlardı. Er ya da geç, dışarıda kendisine bakacak kimsesi olmayan yaşlıca mahkumlar tehditle, zor kullanmayla kirletilirdi. Ahmet yıllarını bunlara karşı koymakla, koğuştaki mevkisini satın almakla geçirdi. Babadan dededen kalma tarlaları birer birer eridi gitti bu yolda. Nihayet yirmi yıllık cezasının sonuna erebilmişti. Şimdi tek istediği buradan bir an önce çıkıp gitmekti. Dışarıda ne iş olsa yapar, başının çaresine bakardı. Aklındaysa kadın vardı, kadın.

İlk deneyimini kendinden oldukça yaşlı fakat hala ilk gençliğindeki güzelliğinden izler taşıyan, otuz beş yaşında olduğunu söyleyen, aslında kırk yaşını geçmiş, esmer bir kadınla sıcak bir yaz günü (on sekizine bastığı günün ertesi günü) yaşamıştı. Babasının erken yaşta ölümü kendisini evin reisi yaptığından tarlalarından gelen gelirin tümü kendi elinde toplanıyordu. Müdavimi olduğu kerhanede tadabildiği zevklerin hepsini hemen tatmaya uğraşıyordu. Aynı yıl iftiraya uğrayıp bu hayattan uzak kaldı. Annesi ise senelerce hapisteki oğlunun bir şeyini eksik etmemeye uğraştı durdu.

Bugün dışarıya çıkacaktı. Birazdan gardiyan koğuşun kapısına gelecek, ismini söyleyecek, eşyalarını yanına alıp kendisini izlemesini söyleyecekti. Yanına içeride kullandığı eşyaları almamaya kararlıydı. Eşyalarını koğuşundaki garibanlara dağıtmıştı bile. Dışarıya çıkarken üzerindeki elbisesi, yanındaki az bir parası ve bir de yirmi senedir bıkmadan usanmadan kendi kendine ettiği yeminden başka her şeyi ardında bırakacaktı.

İçerideki hayatın dayattığı, dürtülerini bastırma yolunu midesi kaldırmadığından ve zevkini indirecek kadın da bulamadığından, kendi kendine bir yemin etmişti. Dışarıya çıktığında karşısına çıkan ilk kadını ağzında ne kadar dişi varsa o kadar mutlu edecekti. Kendi kendisine dokunmadan önce ve sonra bunu o kadar çok tekrarlamıştı ki kendi kendine... O kadar çok... Bazen rüyalarına girdiği oluyordu yeminini gerçekleştirme anının. Benliğinin bir parçası olmuştu bu yemin. Karşısına çıkan ilk kadını, her ne olursa kim olursa, ağzında ne kadar diş varsa o kadar mutlu edecekti.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Az sonra gardiyan geldi. Ranzadaki yerini bile çoktan vermişti. Döşeği çoktan el değiştirmiş, bir başka döşekle takas edilmiş, üzerine de bir paket sigara alınmıştı. Çarşafı, yastığı, kendisine çok pahalıya malolan çıplak kadın resimleri, fazladan çamaşırları ya takas edilip el değiştirmiş ya da çoktan yeni sahibi tarafından yeni yerine yerleştirilmişti. Artık hazırdı. Ayakkabılarını çıkardı, topuklarını düzeltip tam giydi ayağına. Gardiyanın yanına gitti. Öteberisini dağıttıktan sonra, helalleşecekleriyle helalleşmişti bile. Son bir kez, hakkınızı helal edin, dedi ve gardiyanın peşine düştü.

Bundan sonrası sandığından daha çabuk geçti. Bir kaç kırtasiye işi, bir iki nasihat, hop dışarıda buldu kendini. Kapı ardından kapandı. Önünde uzanan tozlu yola bir göz attı. Şehirden oldukça uzaktaydı. Önce şehirlerarası yola çıkmalı, diye düşündü. Havanın sıcağına aldırmadan, yürüdükçe başından akan terleri mendiliyle sile sile, yoldaki tozu havaya kaldıra kaldıra yürümeye başladı. Elinden geldiğince hızlı yürüyordu. Hani biraz daha hızlansa koşmaya başlayacaktı ama gücünü bir başka şey için saklıyordu. Çeşit çeşit izbelerin, fakirhanelerin, yıkık dökük evlerin yanından geçiyordu. Bir yandan da sinsi sinsi gülüyordu kendi kendine. Az sonra şehirlerarası yolu gördü. Oraya gidip bir minibüse el edebilirdi şehre gitmek için. Tam bu sırada yoldan az içeride bir tek katlı evin yanından geçmekteydi. Görünürde, otlayan ineklerden ve bir tane başı boş gezen itten başka bir şey yoktu. Eve şöyle bir baktı, sonra başını çevirip yoluna devam etti. Kimseler yoktu görünürde. Öğle sıcağında kimseye rastlamamıştı daha. Ben anayola varmadan araba geçmese ya diye düşünüyordu kendi kendine.

Evin hizasını tam arkasında bırakmıştı ki ardından zayıf bir ses duydu: "Oğlum, evladım, bir ayranımı içer misin?" Önce durdu, sonra yavaşça arkasına baktı omzu üzerinden. Zayıf sesin sahibini gördü. Bir öncekinden daha da zayıf sesle yineledi nene teklifini. "Hava çok sıcak," dedi "serinler, öyle devam edersin yoluna." Ahmet olduğu yerde döndü "Etme nene, etme!" dedi. "Gel oğlum gel, için yanmıştır. Gölgede bir ayranımı iç" dedi. Ahmet olduğu yerde duruyor, gitmekle gitmemek arasında bir seçim yapmaya çalışıyordu. Yirmi yıldır ettiği yemin, kafasının içerisinde çınlıyor ama bir yandan da göz zevki bunun tam tersini haykırıyordu. Yemini baskın geldi en sonunda. "Sen bilin nene" dedi. Eve doğru yürümeye başladı. Bir yandan talihine küfrediyor, bir yandan kendine küfrediyor, bir yandan da başından akan terleri siliyordu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yürüdükçe, güneş evin ardında kaldı. Evin gölgesine girince, az da olsa rahatladığını hissetti. Güneş, gözünden de çekilmişti. Hiç yoktan, güneşin doğrudan kavruculuğu gitmişti teninden. Neneyi de daha iyi seçebildi böylece. Yetmişini devirmişti belli ki. Yüzündeki kırışıklıkları daha da artırmıştı gülümsemesi belli ki. "Ne arıyorsun bu saatte dışarıda oğlum? Başına güneş geçecek. Şöyle iki nefeslen, yeni yapılmış ayranım var iç. Sonra gidersin nereye gidiyorsan böyle hızlı hızlı" dedi. Ahmet ne dese bilemiyordu. Önce neneye teşekkür etti. İşinin acil olduğunu, beklemeye gelemeyeceğini söyledi. Nene sürahiden bardağa doldurduğu buz gibi ayranı eline verince bardağa baktı. Bir dikişte hepsini içti. Çok susamıştı ama farkında bile olmamıştı demek. Onun öyle iştahla içtiğini gören nene bir bardak daha doldurdu. Onu da bir dikişte içti Ahmet. Bardağı neneye uzattı. Elinin tersiyle ağzını sildi. Hafifçe açık olan evin kapısından içeriye baktı, kimseler görünmüyordu evin içerisinde. Başka kimsenin sesi sedası da yoktu. Ağzında kaç dişin var nene, diye sordu. Bir, dedi nene. Neden sorduğunu sordu. Cevap alamadı önce.

Ahmet'in bakışlarındaki hesap kitabı gören nene önce bir anlam veremedi. Ahmet bakışlarını neneye dikip yeminini anlattı. Dedi ki; yirmi senedir içerideyim, kadın nedir unuttum, böyle böyle, ne kadar dişi varsa o kadar... Kadıncağız şaşırdı. Bağırsın mı, sürahiyi Ahmet'in kafasına mı geçirsin, her ikisi birden mi yapsın, yapma etme mi desin bilemedi. O bilemeye dursun, Ahmet neneyi yere devirdi. Kırkına basmamıştı daha Ahmet. Gençlik çekilmekteydi ama hepten gitmemişti. Yirmi yılın hasretini gideriverdi. Ayağa kalktı, pantolonunun önünü kapadı. Etrafına bakındı ama hala kimsecikler yoktu. Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki bir el ardından kıyafetine yapıştı. Dur, dedi nene. Bak, dedi ve ağzını açtı, burada bir yarım dişim daha var. Ahmet bu sefer talihine mi, kendisine mi, göğe mi, güneşe mi, sıcağa mı küfretsin bilemedi. Peki nene, dedi, peki. Yarım dişse yarım diş. Onun da hakkını vermeli.

SON

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...