Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Noyzura-KuddusiMavra sunar


KuddusiMavra

Öne çıkan mesajlar

BÖLÜM 3
-Komserim valla billa aha şu önümde suya düştü. Etrafa o kadar çok su sıçrattı ki biz de ıslandık. Hatta aha şu Cemal hıyarının şarabın yanına iyi gider diye bulduğu cevizli ekmek mundar oldu. Ne ki, şarap bile mundar oldu. Tuzlu su doldu içi.
Durdu. Şişeyi burnuna götürüp kokladı sonra uzattı,
-Aha komserim, inanmazsan al bir fırt çek.
dedi.
Adam tiksindiğini belli ederekyüzünü buruşturdu kafasını şöyle bir yana doğru çevirdi.
-Tamam,tamam, yok, istemez.
dedi. Sonra,
-Başka?
diye sordu.
-Valla amirim, başkasıııı…biz, “n’oluyo a…k…?” derken ve aha şu geri zekalı Hilmi olan biteni bize bu zamana kadar yaptıklarımız nedeniyle canlarımızı almaya gelen Azrail sanırken…”
O zamana kadar susan beri ki heyecanla söze daldı,
-Evet komserim, bu salak, Kevser,Fatiha,Sübhaneke…artık ne biliyorsa okuyordu ama hepsini de yanlış okuyordu.
dedi gülerek. Sözü kesilen de başı ile onayladı.
-Hadi lan oradan! Ne yanlış okuması? İmam Hatip Lisesi’ni bitirdim olm ben, hepsini ezbere bilirim kitabın.
diye cevapladı karşı kaldırımdaki.
Adam eliyle susun anlamında bir hareket yaptı ve
-Devam et.
diye az önce sözü kesilen adama seslendi.
-Komserim,işte bu Hilmi salağı-ki biz ona kendi aramızda Ayyaş İmam ve genelde de kısaca Ayyaş deriz-duaları peş peşe sıralayıp Azrail’e ne diyeceğini yüksek sesle tekrarlayıp dururken ben ağaçların orada, karanlıkta parıl parıl parlayan bir kıyafet içinde o kızı gördüm.
durdu ve gevrek gevrek güldü,
-Çok güzeldi amirim, valla komserim. Yıllardır Kağıthane, Cibali, Alibeyköy, Tophane, Kasımpaşa…Şu Haliç’in kıyısı üzerindeki her yerde şarap içeriz, çok güzel yavrular görürüz…
Adamın kendisine dik dik baktığını fark edince
-Öhö öhö…Yani işte komserim pek çok güzel kadın-kız gördük, Allah sahiplerine bağışlasın…
diye düzeltti aceleyle. Adamın bakışlarında yumuşamayı fark edince de gülerek
-İşte bu kız kadar güzelini görmedim. Görmedik değil mi lan Cemal? Lan İmam, öyle değil mi oğlum?
diye onay istedi.
Cemal diye seslendiği cevap verdi.
-Valla komserim doğru söylüyor. Ben o an bu Ayyaş İmam’a inandım. Dedim ki aha bu güzeller güzeli kız şeklinde gönderiyor; yine de canımızı alırken bu dünyada görmediğimiz, sahip olmadığımız bir hatun kişi görüntüsünde Allah bize Azrail’i gönderiyor ki, kendi kendime “ulan ne boktan adamlarmışız, sabah akşam şarap içmekten alnımız secdeye gelmedi. Oysa güzel Allah’ım bize giderayak nasıl bir güzellik yapıyor,bak?!”diye düşündüm.
Adam artık muhabbetin gidişatından sıkılmış bir edayla,
-Edebiyat yapma, anlat, ne oldu? Kızın yanına gittiniz mi? Ne yaptı?
-Valla komserim.
dedi yine ilk başta sorularını cevaplayan adam.
-Biz ilk anın şaşkınlığını atlattıktan sonra o kızı fark ettik ya. Bir başka şaşkınlığa girdik. Sonra bu Ayyaş İmam dedi ki
"Yürüyün lan, gidip bakalım. Melek midir, in midir, cin midir?"
Biz de kalktık, gittik yanına. Kız öyle uzun uzun yatıyordu yerde.
Durdu. Bıyığını sıvazladı.
-Valla sadece aha şu dolunayın ışığı vuruyordu parkın o kısmına ama çok güzel kızdı be amirim. Üzerindeki beyaz kıyafet ışıl ışıl parlıyordu. Bütün vücudunu sarmıştı. Kalçaları,göğüsleri,tüm kıvrımları, hatta hatta göbek deliği bile kıyafetin altından belli oluyordu amirim.
Adamın bakışlarının sertleştiğini görünce şöyle bir öksürdü, oturduğu yerde biraz daha dikeldi. Sonra tekrar anlatmaya devam etti.
-Kız baygındı ya da uyuyordu ama kesinlikle o top denize düşmeden önce orada yoktu. Buraları bizim evimiz, kim giriyor, kim çıkıyor biliriz. Bu ışıklı top suya düştükten sonra o kız orada belirdi amirim.
-Çok konuştun lan sen.
dedi ve İmam diye seslendikleri söze girdi.
-Amirim, ben gittim bu hatun kişinin alnına baktım, sonra eğildim kalbini dinledim. Kalbi atan bir insan evladıydı. Ne yalan söyleyeyim, rahatladım çünkü harbiden yüce yaratan bizi cezalandırımak için bu geceyi seçti, aha can alıcı meleği de bu hatun kişi diye düşünmüştüm. O arada bu kız birden gözlerini açtı. Kısa süre şöyle bir etrafa baktı. Sonra bizi fark etti. Korkmuştu kızcağız, tabi karşısında bizim gibi saç-sakal birbirine karışmış, o halde şarap şişelerini elden bırakmamış tipleri gördüğünde kim olsa korkar.
dedi gülerek.
Diğerleri de gülerek onayladılar onu.
Adam sabırsızlanmıştı iyice.
-Eee? Devam et, kesme. Sonra ne oldu?
-Vallahi amirim, kız ağzını açtı ve bir şeyler söyledi. Ama biz hiçbir şey anlamadık. “Ne diyon yavrum, n’oldu,başını sert mi vurdun?” falan dedim ben. Kız daha yüksek sesle bir şeyler demeye başladı. Sonra doğruldu ve ellerini çapraz yapıp omuzlarını tuttu, belli ki bizden korkmuştu amirim, kendisini sakınmaya çalışıyordu. Neyse ki bizim gibi adamlara denk gelmişti amirim,üzerimdeki ceketi çıkarttım,o önce anlamadı ne yapmak istediğimi ama omuzlarına arkadan yerleştirdim ceketimi. Anladı kızcağız…Bir şeyler daha dedi ama anlamadık tabi. Sonra zaten ekip otosundan inip koşarak gelen memurlar yetişti. Kızı aldılar, götürdüler. Bizi de işte burada beklettiler. Bu kadar amirim.
dedi.
Adam, diğerlerine döndü.
-Başka bir şey var mı anlatacağınız? Her şeyi anlattığınızdan emin misiniz?
diye sordu kuşkulu gözlerle.
-Valla komserim, kız anlamadığımız bir şeyler söylüyordu ama bir şeyi sıkça tekrar ediyordu. Neydi,nasıldı lan Cemal? “navar mıydı, növar mıydı, novar mıydı”? Öyle bir şey? Korkmuştu kız, ben önce bizden korktu sandım ama yok amirim, kız aha bu Ayyaşın ceketini omzuna aldıktan sonra bizden yana rahatladı,belliydi bu ama yine de heyecanla bir şeyler söylemeye devam ediyordu.
dedi. Diğerleri de
-Evet, evet komserim. Doğru diyor. O “navar mıydı,növar mıydı?onu tekrar edip duruyordu kız.”dediler.
-Sağolun,sizi karakola götürecek ekip otosu, ifadenizi orada bir daha tekrar anlatacaksınız. İmzalarınızı alıp sizi serbest bırakacaklar.
dedi. Arkasını dönüp giderken ismi Cemal olanı seslendi.
-Amirim,şarabımız,ekmeğimiz mundar oldu. Diyeceğim o ki,biz kanunlara saygılı adamlarız,bildiğimizi anlattık,karakolda bize şarap ve cevizli ekmek verirler mi?
diye sordu.
Adam öyle bir bakış attı ki,ismi Cemal olan gözlerini kaçırdı.
-Tamam amirim, şakaydı,şaka.
diyebildi.
Adam kafasını bir sağa, bir sola hafif hafif döndürerek oradan uzaklaşıp ilerideki ekip otosunun yanına geldi.
-Ne oldu lan kızın sorgusu? Neymiş? Kimmiş?
-Amirim, kızın konuştuğu dil Fransızcaymış.
-Hımm, baktınız mı havaalanı pasaport polisinden fotoğrafına? Ne zaman girmiş memlekete?
-Amirim,kız Fransız ama garip şeyler var bu kızla ilgili.
dedi. Durdu. Sonra devam etti.
-Kendisini sorgulayan arkadaşlar konuştuğu Fransızca’nın çok değişik bir aksan ve oldukça eski kelimeler içerdiğini söylediler.
-Nasıl yani?
-Amirim, bu kızı şu Galatasaray Liseli züppe komser Fatih sorgulamış.
-Ne biçim konuşuyorsun lan amirinle ilgili züppe,müppe? Terbiyeli ol!
diye uyardı adam.
-Afedersiniz amirim. Özür dilerim. Neyse, fatih komserimiz sorgulamış. Kızın konuştuğu dilin şu an konuşulmadığını ama kullandığı bazı kalıplar ve kelimelerin çok eskiden kullanıldığını söylemiş.
-Başka?
-Dahası bize hiçbir turizm firmasının İstanbul ya da Türkiye’de ki kafilelerinden kayıp ihbarı yapılmadı. Ya da kayıp Fransız vatandaşı ihbarı yapılmadı. Kız da zaten enteresan bir hikaye anlatıyormuş komserim.
-Ne diyormuş?
-Növar mıdır nedir bir adamın askerlerinden kaçarken Indre isimli bir akarsuya düştüğünü, boğulduğunu sandığını, uyandığında ise bembeyaz bir odada uyandığını, üzerinde arkadaşların da onu bulduğu zaman ki daracık elbisenin olduğunu, odanın duvarının yumruğunu yediğini sonra tekrar kustuğunu falan anlatmış. Şokta garip, belli ki Tolga amirim.
Tolga düşünüyordu. Kafasının içinde tüm bu dinledikleri resmi geçit yapıyorlardı.
Ne biçim işti lan bu? Ne alaka anasını satayım, Haliç kenarında içen ayyaşlar suya ışık topu düştüğünü görüyorlar,biraz korkuyorlar,panik yapıyorlar.Sonra bir bakıyorlar ileride 20li yaşların başında, belki de daha genç bir kız. Kız Fransızca konuşarak uyanıyor. Sorgusunda abuk subuk şeyler anlatıyor. Nasıl dünya oldu lan bu dünya?
-Bir şey daha var amirim.
Düşüncelerinden sıyrıldı hemen.
-Nedir?
dedi.
-Kızın üzerindeki elbiseyi incelemiş teknik büro. Elbise kesilmiyor.
-Nasıl kesilmiyor lan?
-Amirim,bana dedikleri bu. Laboratuarda incelemek için makasla parça almak istemiş kimyager ekip, elbiseyi makas kesememiş, kırılmış makas.
Tolga söylenileni duymuştu ama anlayamamıştı.
-Nasıl kesmez lan makas elbiseyi?
diyebildi.
-Vallahi kesmiyormuş komserim. Dahası da var.
dedi.
-Ne var lan başka?
-Komserim, kıza İstanbul’a hangi uçakla, ne zaman geldiğini sormuşlar. Kız hiçbir şey anlamamış. Uzun uğraşlardan sonra sorgulayan komserimiz kızın hayatında uçağa binmediğini, binmeyi bırak uçak görmediğini anlamış. En azından kız öyle söylemiş.
Tolga’nın kafa daha da bulanmıştı. Memur devam etti anlatmaya.
- Kayıt için adını, doğum tarihini, doğum yerini sormuşlar. Kız 1413 yılında Fransa’da Tuur mu Tuuğ mu, öyle bir şehirde doğduğunu söylemiş. Paris’e 1 gün ve gece at mesafesindeymiş. Arkadaşlar araştırmış, Tours diye yazılan bir şehir varmış Paris’in yaklaşık 200 km güneybatısında.
Tolga’nın aklından sadece bir soru geçti.
-Bu ne a…k….?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Aslında film tam bir hatun filmidir. Jenniferın karakteri, kızların kendilerini yerine koymak istedikleri özgürce takılıp, istedikleriyle sevişebilecekleri, ağzına geleni söyleyebildikleri özgür bir dünya üzerine kurulu. Filmin özünü oluşturan depresif karakterler de aslında erkeklerden daha sık depresyona giren kızlara gönderme yapıyor. Erkek adam depresyona mı girer-imiş ?

hahahah alakasız olacak biraz ama bi şey dicem. Bu film çıktığında mahallemizin koşu alanında inanılmaz bir artış olmuştu.- rob stark freylerin kızıyla evlenmekten vazgeçip yeni karıya yavşayınca kızlardan birini edmure tully ile evlendirelim diye teklif ediyor walder frey. sike sike kabul ediyor rob. düğün günü rob stark ve annesi dahil düğüne gelen bütün adamlarını öldürcek freyler. robun kafasını kesip yerine kurdunun kafasını dikecekler bi güzel. anasının da boğazını kesip nehire atıyorlar ama beric dondarrion resliyor onu sonradan.
- cüce tywin lannisteri öldürecek crosbow ile sıçarken.
- cofri piçini zehirleyecek yeni yavuklusunun annesimi ninesimi bişeysi tam hatırlamıyorum orasını
- jaime lannisteri vargo hoat ve çetesi yakalıyor yolda ama öldürmüyorlar sağ elini kesiyorlar sadece.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

BÖLÜM 4


Nehrin etrafındaki muhafızlar aramalarından vazgeçip dağıldıktan sonra Navarre saklandığı gölgelerden dışarı çıktı. Yapmaması gereken her şeyi yapmanın pişmanlığının yükü omuzlarında her saniye daha da ağırlaşıyordu. Başını sağa ve sola sallayıp bir silkindi. Her şeyin günah keçisinin Candide olmasına iç geçirdi. Kendi kendine “belki her şey onun için daha iyi olmuştur” diye söylendi fakat bu sözleriyle sadece kendisini kandırabileceğini kendi kendine itiraf edebildi .

Hiç bir şeyi eskisi gibi olmayacaktı ama yapılması gerekeni biliyordu ve bunun için vakti hızla azalıyordu . Nehrin kenarına indi ve belindeki matarasının bağını çözüp içine biraz su doldurdu.

- “Sanırım bu kadar yeterli değil mi ? “ diye sordu arkasında belli belirsiz karanlık siluete.
- “Evetsss..” diye tıslamayla karışık bir onay aldı
- “O halde geri d önelim yapmamız gereken çok şey var ve geç kalma lüksümüz yok” dedi ve cebinden ufak bir kese çıkardı .
- “hayır şimdi sırası değilllss” diye tısladı silüyet.
Navarre’nin suratı ekşidi . “Peki o halde bir an önce Algernon’un yanına gidelim yoksa ihtiyar çok sinirlenicek” dedi.
Siluet başıyla onayla.. birlikte birkaç adımdan sonra tekrar karanlığa karıştılar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

BÖLÜM 5

-Sviiiissss… Şırraaaaak!
Tüyler ürperten bir çığlık yankılandı taş duvarlarda.
-Sviiiissss… Şırraaaaak!
Bir çığlık daha. Enine ve boyuna kırbaç izlerinin bazıları kanıyordu. Bazıları ise kabuk bağlamıştı.
İnsanın genzini rahatsız edici bir koku vardı. Sidik, dışkı, kan, ter, rutubet…Tüm kokular birbirine karışmıştı. Demir parmaklıklı bir girişi olan oda, ne odası? Hücrenin tamamı taş duvarlardan oluşuyordu. Geçmiş zamanlardan kalma belli belirsiz kan izleri vardı hücrenin dört bir yanında.
-Sviiiiiis… Şırraaak!
Belli belirsiz bir inilti duyuldu.
-Sviiiiisss… Şırrak!
-…….
-Sviiiisss… Şırraaakkk!
-…….
-Yeter!
dedi sert bir şekilde adam.
Kırbacı tutan el durdu, indirdi kırbacı. Adama döndü. Yüzü ifadesizdi.
-Ayılt şunu hemen.
dedi aynı sesin sahibi.
Kırbacı tutan adam ileriye doğru birkaç adım attı. Duvarın kenarındaki masaya bıraktı kırbacı. Arkasını döndü, demir parmaklıkların yanına yürüdü. Yerde duran kovayı aldı, geldi ve zincirlerle tavana kollarından sabitlenmiş olan kadının önünde durdu. Çırıl çıplak önünde duran kadının ayaklarının altında küçük bir kan birikintisi oluşmuştu. Saatlerdir kırbaçlıyordu ve bu şekilde devam ederse sabahı çıkartamayacağını biliyordu.
Kovayı kaldırdı ve içindeki suyu kadının yüzüne doğru sertçe fırlattı.
Boğuluyormuş gibi öksürükler ve hırıltılar arasında gözlerini açtı. Durmadan öksürüyordu. Böyle bir süre nefesinin düzelmesini beklediler.
-Geri çekil.
dedi adam kova elinde kadının karşısında dikilen adama.
Kova elinde geri geri adımlayarak çekildi adam. Duvarın dibine kovayı bıraktı. Sonra kollarını kavuşturup olanı biteni seyretmeye başladı.
Adam kadının karşısına, az önce kova dolusu su ile kadını ayıltan adamın bulunduğu yere geldi.
-Bana bak Madalene! diye haykırdı.
-Sana söylüyorum pis fahişe, bana bak, aç gözlerini çabuk!
diye bağırdı.
Kadın gözlerini açtı ve adamı görünce gözleri korkuyla doldu. Ağlamaya başladı. Bir yandan da
-Efendim. Gerçekten bir şey bilmiyorum. Candide bana her şeyini anlatır ama sizin benden ne duymak istediğinizi bilmiyorum.
diyebildi.
Adam, birkaç adım daha attı öne doğru.
-Bana o Candide o….sunun sana ne anlattığını söylemeden bu zindandan çıkamayacaksın. Bunu aklına sok.
dedi.
Kadın umutsuzca yalvarıyordu.
-Lütfen efendim! İnanın ki bilmiyorum. Bay Navarre’ın hanımefendinin aşığı olduğunu söylemişti bana. Bir de haftanın tek günleri, hanımefendinin La Riche’de ki av köşkünde buluştuklarını anlatmıştı. Doğduğundan beri hanımefendinin evinde yaşıyordu Candide. Ne bir akrabası, ne de benden başka bir arkadaşı yoktur. Kimseyi bilmez, tanımaz bu Tours’da. Yemin ediyorum başka dostu yoktur. Bildiği her şeyi bana anlatır. Bundan başka bir şey bilmiyorum. Bilsem neden söylemeyeyim?
Tam bu sırada demir parmaklık gürültüyle açıldı. İçeriye koşarak giren bir muhafızdı.
-Efendimiz Algernon hazretleri. Bay Navarre geldi.
dedi.
Adam muhafızın yüzüne şöyle bir baktı. Sonra arkasına döndü. Az önce kadını kırbaçlayan adama doğru bir işaret yaptı. O da “tamam” anlamında başını salladı. Gitti, masanın üzerinden kırbacı aldı. Tekrar kadının arkasındaki yerini aldı.
Kadın çığlıklar atıyor, yalvarıyor, ağlıyordu.
Algernon adama,
-Konuşana kadar devam et, bayılırsa ayılt tekrar devam et.
dedi. Sonra arkasını dönüp demir parmaklığı açtı, dışarı doğru adımını atarken kırbacın ıslığı ve kadının çığlıkları başlamıştı çoktan.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...