Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Sıcak Haber!!!Adana'da yapılan Suriye-Türkiye Kardeşlik Yürüyüşü'ne polis barikatı!!!Sıcak Haber!!!


KuddusiMavra

Öne çıkan mesajlar

Dedim ya zaten, benimseyip onlardan da kullanan var, onlar da aynı şekild cahil diye. Hatta o yüzden "siyasi görüşünden bağımsız olarak" yazdım.

İmam Hatipçilerin elinden çıktı ilk, sonra yayıldı. Zaten pek düzgün Türkçe beklememek lazım o tayfadan, şaşırtmadılar. Sağda solda yerleşe yerleşe herkese sakız oldu sonra.

Zaten 2-3 sene öncesine kadar yoktu böyle saçma tanımlar, yeni icat bu.

(Yoktu derken sağda solda duymuyorduk, yaygın kullanımda değildi anlamında. Yoksa tutup bak 5 sene önce bu köşe yazarı bi kere kullanmış diye gelmeyin.)
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Rewendor said:

Giovanni said:

Ulusalciligin dunyada karsiligi var mi ya? İngilizcesi var mi? Ucube, idiot isi gerici bir sey.


"Ulusalcı" diye bir kalıp Türkçe'de bile yok ki dünyada karşılığı olsun?

Türkçe'den anlamayan kıt beyinli İmam Hatip tayfasının işi işte bu.

"Dinci" kelimesinden yola çıkarak misilleme olarak "laikçi" ve "ulusalcı" diye kıçlarından kelime uydurdular, bu kelimelerin ne dilbilgisine ne de tanım olarak Türkçe'ye uymadığının farkında değiller. Din bir isimdir, laik ve ulusal ise sıfat. -cı/ci eki zaten sıfat türetme ekidir, halihazırda sıfat arkasına kullanılmaz. "Laikçi" diye tabir ettikleri şey "laik" oluyor, illa -ci eklemek gerekirse "Laiklikçi" demeleri gerekirdi, ama zaten bunun için laik diye bir kelime olduğu için aynı anlamda zorlama türetme manasız. "Ulusalcı" dedikleri de "ulusçu" veya "Ulusal egemenlikçi" olur en fazla, o da yine gramer olarak uygun olsa da anlam olarak manasız. Aynı cahillikteki "anti-dinci" ekip de benimsedi, kullanıyorlar.

O yüzden nerede "ulusalcı" ya da "laikçi" diyen birisi var, siyasi görüşünden bağımsız olarak cahil hatta odun diyip geçmek en mantıklısı.


Türkçe'de yapısı bozulmaya uğramış, ancak yaygın kullanımla yerleşmiş dünya kadar sözcük var, her şeyi bitirdik metin yazarken bu sözcükler yerine yapısı düzgün olanları yerleştirelim diye mi kasacağız?

Hiçbir pratiğe girmeyip kendi bencilliğine yahut fikirsizliğine meşruiyet aramanın ürünü sadece bu abuk subuk eleştiriler.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yanlış.

Bir fikri savunmanın en önemli yapıtaşı düzgün ifade edebilmektir. İstersen dünyanın en haklı insanı ol, kendini doğru ifade etmekten acizsen ve bunu insanlara gösteremiyorsan bir işe yaramaz. Ya da istersen en abuk subuk fikirlere sahip ol, eğer yeterince güçlü bir hitabetin varsa milyonları peşinden sürüklersin (Tayyip, Hitler, Ron Hubbard vb.) Daha da önemlisi bir işin doğru terminolojisini kullanmamak, düzgün ve doğru ifade etmemek o konuda bir fikrin olmadığına dair en büyük göstergelerden biridir.

Bunun da ötesinde bu tür önemli noktalara dikkat etmek ve bu konuda insanların cehaletine dikkat etmek ne bencilliğe ne de "herhangi bir pratik olmamasına" (o da ne demekse?) girer, bunlara dikkat çekmesi insanın bunlarla sınırlı kaldığı anlamına gelmez. Ama baştan yanlış ifade eden kişi baştan o konuda bilgisiz damgasını yer. Eğer bu konuda bilgilendirilmesine rağmen sürdürüyorsa da odun diyip geçilir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Pratikten kasıt, fiili mücadeledir.

Ulusalcılık yerine Ulusal Egemenlikçi desek kim ne kadar anlayabilecek ne dediğimizi? Ulusalcılık terminolojiye çoktan girmiş bir sözcük.

RTE'nin olmayan ''hitabet gücü'' değil(Karşısında metin olmadan konuşamadığı ortada) halkın bilinci, algısı, umuduyla ilgilidir halk düşmanı liderleri kitlelerin sahiplenmesi.

Ek: Bu kuru ve yüzeysel eleştiri biçimleri(niçin Ulusalcı diyorsun, niçin Öztürkçe isimler kullanmıyorsun, niye şu ayrıntıyla şöyle uğraşmıyorsun, ''yumurta atan bebeler'') somut sorunları, onların getirdiği kısıtlamaları ve gerektirdiği somut taktik ve stratejileri anlayamamak sonucunda ortaya çıkıyor ancak, bunun en belirgin sebebiyse fiili mücadeleye girişmemek ve somut sorunlara çözüm üretimi sürecine örgütlü siyasetten uzak olmak sonucu dahil olmamak.

Ek2: İstediğiniz kadar solu eleştirin, halkın ve ülkenin durumundan rahatsız olun dışarıdan yapacağınız eleştiriyle hiçbir şeye etki edemezsiniz, örgütlü siyasete ve mücadeleye girmemeniz hem sizde somutluktan uzaklaşmaya sebep olur hem de zaten kendiniz bir şey yapmadığınız için kimseyi kendi düşüncelerinize çekemezsiniz. Bir şeye karşı eleştiri ortaya koyup düzeltmenin en iyi yolu ortaya atılan fikri işin içine girerek kişinin bizzat kendinin uygulamasıdır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Terminolojiye 2 senede girmez hiçbir kelime.

RTE'nin hitabet gücü çok yüksek. Zaten bu sayede "lider" olarak zirvede. Yoksa kendisi değil o metni yazan danışmanlar çıkardı zaten kürsüye. Elinde yazılı metin olmadıkça hele hele bir de doğaçlama bir senaryoya girdiğinde (Ananı al git olayında hesapta olmadan çıkan köylü, Davos olayı ya da TV programında beklenmedik bir soru gelmesi vb. gibi örnekler çoğaltılabilir) istisnasız başarısız, ancak bunun hitabet gücüyle alakası yok, bu diplomatik yetenek (gavurlar etiquette diyor), sosyal zeka ve pratik düşünebilme yeteneğidir. Yazılı metin veya ön hazırlık olmadan mantıklı hareket edebilmek veya konuşabilmek bu özelliklere bağlıdır. Bunlar yeterli düzeyde olmayınca böyle çamlar devrilir, saçmalanır.

Hitabet gücünden kasıt bununla alakasız, ne söylediği değil nasıl söylediği (tam bir kavga isteyen kız arkadaş cümlesi oldu bu da) ve insanları ne kadar etkilediği ile alakalı. İstersen dünyanın en saçma şeyini söyle karşındakine bunu kabul ettirebilme yeteneği.

Tersi örnek olarak Kılıçdaroğlu var mesela. Adam belgelerle, sakin sakin düzgün ve iyi konuşabiliyor, ama toplum önünde özgüvensiz ve silik durduğundan, üstelik de heyecanlanıp o arada saçma şeyler söylediğinden hitabet gücü sıfır. O yüzden bir TV programına çıksalar Kılıçdaroğlu teke tek konuşmada uzak ara RTE'yi bitirir, ama miting veya halka açık ortamlarda RTE ezer geçer. İkisi de bunun da farkında, o yüzden KK kendi avantajı için TV'ye çağırıp duruyor, RTE'de buna yanaşmayıp mitinglere açılışlara koşuyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sultanımızın iyi hatip olduğu doğru, adam imam hatip mezunu yav*...yalnız hayatı boyunca kimse ile aynı ortamda karşılıklı tartışamaz. Türkiye'de yok örneği, hep monolog yaptı bugüne kadar. partisi zaten maşallah ağzının içine bakan adamlar topluluğu. işte dışarıda bir kez denedi başka insanlarla karşılıklı tartışmayı, beceremedi, VAN MİNÜT dedi...
Kılıçdaroğlu'nu sevmiyorum, CHP'nin başına katakulli ile getirildiğini herkes biliyor ve bu katakulliden haberi olduğuna bile inanıyorum. ama sultanımız hayatta kılıçdaroğlu ile aynı ortamda karşılıklı tartışmaya katılamaz çünkü o an o dakika kılıçdaroğlu sultanımızı yer bitirir. bunu sultanımız da bildiği için kılıçdaroğlu'nun 3-4 gömlek üstü deniz baykal ile de baykal'ın tüm çağrılarına rağmen karşılıklı bir tv tartışmasına girmedi, giremezdi de zaten.

*: tüm imam hatip mezunlarının ortak özelliği topluluğa karşı çok iyi hitabet ancak karşılıklı tartışma ortamında 1. dakikada yelkenleri indirirler. çok örneği var.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Rewendor said:

Terminolojiye 2 senede girmez hiçbir kelime.

Bu ulusalcılık kavramı şu an net olarak terminolojiye girmiş durumda reddedilecek yanı yok

2 senede girdiği iddiası içinse, raslantı; şu an okuduğum 2006 baskılı kitapta kullanılıyor ulusalcılık ki aransa çok daha eski örnekleri de bulunur eminim ki, bu yerleşmiş artık
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Abi bu solcularin orgutlu olmayan adam adam degildir tavrina bitiyorum ya. Niye orgutlu olayim? Zaten sizin tabirinize gore tam satilmis adamim, neyin orgutune girecegim. Ama satilmis oldugum icin zaten kaybettim ben degil mi adam olma firsatini?

Ulusalcilarin tavri da farksiz degil. Eger onlar gibi laik milliyetci olarak (bu daha iyi bir tabir bence) AKP'ye karsi degilsek AKePe'liyiz. Istedikleri tam olarak bize ortaokulda ogretilen Cumhuriyet'imiz kavrami. O ortaokul propagandalarinin ise yaradigini gormek guzel ama tartisma bicimlerinden kafalarin da ortaokul siralarindan kalkamadigi belli. Bir seye karsiysaniz once objektif olmayi ve saygili yaklasmayi ogrenmelisiniz, aksi halde ciddiye bile alinmazsiniz.

Ne korkunc bir ya bizden ya onlardan tavri bu ya? Sonra niye Ulusalcilari sevmiyorsun, niye sosyalist degilsin, niye hainsin?

Eklemek istiyorum, Ulusalcilarin savundugu yari sosyalist-yari kapitalist ekonomi siteminin calismadigini gorduk son 70 yilda, niye daha israr? 70'lerde de cumhuriyet tarihimizin en kotu ekonomik bunalimina girdik bu yuzden, Ozal'in o cok elestirilen reformlari gerekliydi aslinda. Ozal cok daha iyi kotarabilirdi bu isi ama hic yapmamasi olasilik dahilinda degildi. Ataturk'un yaptigi bir seye kotu demek bile buyuk suc ama, degil mi? Zaten bir anarko-kapitalist olarak Ataturk'un getirdigi arsist (etatism) ekonomiye sonuna kadar karsi olmam da normal ama.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kolektifinsan said:

Rewendor said:

Terminolojiye 2 senede girmez hiçbir kelime.

Bu ulusalcılık kavramı şu an net olarak terminolojiye girmiş durumda reddedilecek yanı yok

2 senede girdiği iddiası içinse, raslantı; şu an okuduğum 2006 baskılı kitapta kullanılıyor ulusalcılık ki aransa çok daha eski örnekleri de bulunur eminim ki, bu yerleşmiş artık


Tekil örneklerle gelmeyin dedim zaten, yaygın kullanımdan bahsediyorum.

Terminolojiye girmesi konusunda da hayal dünyanda başarılar :)

Dediğim gibi cahil kesimin benimsediği ve Türkçe'ye aykırı, yanlış bir kelime ancak.

doğrusunu hamsi yazmış:

hamsilipilav said:

hamsilipilav said:

ulusalcı kemalist falan bunlar Newspeak söylemleri arkadaşlar itibar etmeyin hayali terimlere
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ulusalcılık, Kemalizm, Atatürkçülük, Türk ırkçılığı gibi laflarla ilgili bir eleştiriyi daha önce de duymuştum, bir subay bu kavramların ideolojiyi böldüğünü, hepsinin Türkçülük olduğunu söylüyordu ama sağın net bir ideolojisi asla olmadığı ve olamayacağı için çok kasmaya gerek yok.

Bizden değilsen onlardansın demiyoruz biz, kimseyi gidip Türk milliyetçisi, müslüman vs diye satırla doğramıyoruz. Böyle bir anlayış sola tam zıttır zaten. Ancak devlet destekli sivil faşistlerle mücadele bir zorunluluk elbet.

Ama kimsenin dışardan, bi ton gerçekten bihaber eleştirisini de iplemiyoruz anlattığım şey bu. Solun fiili mücadelede militanlaşmayla beraber sekterleşme eğilimleri vardır ama bu, ''solcuların şusu çok rererö'' tadında eleştirilere gösterilen tavırla alakasız bir şey, normalde benim burda bunu tartışmıyor olmam lazım, ama hazır öylesine sörf yaparken nette bi umut belki biri kafasında bi şeyi sorgular diye..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
Insanlar belki dogruyu gorurler, insanlar belki dusunurler... Sorun bu iste, tek dogru sizin dogrunuz. Kufurluk bir tavir yani, tartismam daha fazla. Son mesajim olsun bu, ancak duzgun bir yone cekip tartisma guzelce yazarsan tartisabiliriz, aksi halde travmamla kafani daha fazla karistirmayayim.

Bu arada solculugun ne oldugunu cok iyi biliyorum, forumdaki arkadaslarin bildigimi gecmisini tekrar anlatacak degilim ama burada benim kadar solcu topluluklarin icinde olmus biri yoktur her ne kadar asla solcu olmamis olsam dahi. Liderlerinin, en buyuk sanatcilarinin arasinda dolastim hep, pek siyaset konusmuyorduk ama tartismaya donuyor diye hemen. O okumamissindir dedigin her seyi okudum ama sen acaba Wealth of Nations gibi ya da Edmund Burke'un eserleri gibi klasikleri ya da Man, Economy, and State gibi, Civilization and Capitalisim gibi (ki kendisi gelmis gecmis en iyi ekonomi tarihi kitaplarindandir), The Machinery of Freedom ya da Snow Crash gibi kitaplari okudun mu? En cok sey elestirdigin sey olan Mein Kampf ya da La Mia Vita gibi kitaplari okudun mu? Yoksa her solcu gibi onlara harcanan zamana yazik diyip bilmedigin fikirlere karsi cikmaya devam mi ettin? En azindan Bismarck'in sosyal devrimlerini incelemis ve Chartist'lerin yazilarini okumussundur ama?

Bos yasiyorsunuz cidden. En azindan ben her tarafi iyice bilerek, yillarca ekonomi tarihi calisarak universite ortaminda bir karara vardim. Etrafimda kimsenin benimsemedigi bir seydi ama benim fikrim yani. Solculuk denilen sey Turkiye'de cogu zaman dogmalardan ibaret. Kapitalism denen sey ise 12. yuzyildan beri yavasca gelisen dogal durumumuz. Burjuva devrimlerinde free market olayina karsi cikan sans-culottes grubunun sonunu soylemem gerekli degil saniirm? Chartism gibi hareketlerin ise istekleri cok farkliydi ve tum isteklerine (yillik secimler gibi bir istekleri vardi, onun disinda) de ulastilar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kapitalizmin işleyişine rezilliğini anlayacak kadar hakimim, kaldı ki karşı çıktığım şeyin hangi teori kitabında ortaya atıldığını görmesem de yöntemini ve sonuçlarını gayet net görüyorum, ekonomi alanıyla ilgili teori kitaplarını bu kadar okumamış olsam da(borsada ne dönüyor anlamam pek)(kaldı ki kapitalist ekonomik teorinin sosyalist ekonomiye saldırısı 'mal değeri tüketime göre sosyalist sistemde de deneme-yanılmayla hesaplanabilir' tezinin ardından hiçbir ciddi dayanağa sahip değil), ha bir eksikliğime değindin, ne zamandır ekonomideki değişimleri daha iyi okuyabilmek adına bir kaç ekonomi kitabına göz atayım diyordum.

Mahir Çayan Kesintisiz Devrim 1-2-3
THKP-C ve Devrimci Yol'dan Bugüne geçmiş değerlendirmesi
Halkın Devrimci Yolu(Tüm sayılar)
Gerçek, Yıkıcı, Yaratıcı(Üniversite, Eğitim, Gençlik Mücadeleleri)

Lenin, Mao, yenisömürge devrimleri yöntemine ait fikirleri zaten bildiğini varsayıyorum şu üstteki kaynakları okudun mu?

Fransız Devriminin işleyişini anlatman neyi ispatlıyor orasını anlayabilmiş değilim. Burjuva devrimleri genel olarak burjuva-proleterya işbirliğiyle monark-teokrasi-aristokrasi'nin yıkımına yöneldi ancak burjuvanın liderliğinde yapılan devrimler onların sosyalist isteklere karşı karşı-devrimci tutumlarıyla doğal olarak ploreterya devrimleri haline gelmedi, o zamanın burjuva önderleri kendilerini sosyalist olarak dahi tanımlamıyor nitekim.

EK: Marxın Fransız devrimini sosyalist devrim zannetmesinden mi dem vuruyordun?

Ek2: Ekonomik teori eksikliğimi ben kabulleniyorum ama ortada savunduğum bir tez var niçin neoliberalizme ve genelde kapitalizme karşı olduğumu ortaya koyuroum, sen bana bir anti-tez sunacak mısın?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
En cok THKP-C ile icli disli oldugum icin onlarin yayinlarini okudum, Mahir Çayan'nin eserlerini bir de. Ama temel olarak teori kaynakli yabanci kitaplar okudum, akademik oldu hep sosyalizm ile ilgim buyuk oranda.

Devrimden kastim sans-culottes grubunun serbest piyasa ekonomisine en sert karsi cikan grup olmalariydi. Ama devrim ilerledik ve terore dondukce de en basta onlar vardi, taki kendileri de olmeyene baslayana kadar. Sonuc olarak sans-culottes ismi Fransiz devrimin en kati ve terore yatkin yonu ile eslestirildi hep. Ardindan Chartist demem ise kendilerinin tek destekledigim sosyalist hareket olmasindan. Sans-culottes grubunun aksine her ne kadar militan yonleri olsa da buyuk oranda politik bir gruptular ve tum isteklerini (mumkun olmadi belli yillik secimler disinda) aldilar zaman icinde. Isi terore ve baski vurmadilar. Ilk isci kaynakli sosyalist hareketti ve ayni zamanda son duzgun sosyalist hareketti bence, senin fikrin farklidir ana elbette. Chartism aktifligini kaybetikten 10 yil kadar sonra oldu isteklerinin verilmesi ama etkileri reddedilemez.

Chartism'i desteklememin amaci sistemi oldugu gibi yikip yeni bir sistem getirmek istememeleri, Reformlar istiyorlardi, durunu duzeltmek istiyorlardi; yikmak ve yeniden kurmak degil. Ayrica Engels de tam ortalarindaydi hep.

Lenin ve Mao okudum ama Che Guevera'ya bakmadim pek. Zaten anlamissindir, militan tarafin her zaman hatali oldugunu dusunuyorum, ne kadar hakli gorunurlerse gorunsunler.

Bu arada sana bir tavsiyem var: William Lovett'i arastir. En sevdigim sosyalist dusunur kimdir derlerse once Engels sonra William Lovett derim. Sevmeyebilirsin ama, buyuk oranda akademik bir ilgisi olanlarin okuyacagi ve her zaman O'Conner'in golgesinde kalmis biri.

Bu anarko-kapitalism kapitalisim demek degil. Free-market anarchism ya da private-property anarchism diye de gecer. Cok farkli bir formu kapitalismin. Nasil hem marxism hem de nasyonel sosyalism sosyalism ise, senin elestirdigin Amerika'nin mixed market economisi ile anarko-kapitalism de o kadar kapitalism. Senin elestirdigin sey ile benim savundugum seyler ayni seyler degil, ondan okumamissin diyorum. Ama gunumuzun sistemini de SSCB ya da Kuzey Kore tarzi bir sosyalist rejime tercih ederim. En azindan ozgur olma potansiyeli var bireylerin.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

THKPC'liler dediğin acaca DHKP-C(sanatçılardan da bahsettin çünkü) Dev-Soldan gelenler, ÖDP, Kurtuluşçu veya Acilci diye nitelenen gruplar mı? Onlar benim savunduğum çizgiye göre reformist, öportünist, ulusalcı veya sekterdir çünkü.

Nasyonel sosyalizm ve SSCB'nin ikisi de sosyalisttir baştan hatalı bir yargı. Sosyalizm basitçe bir adam 16 saat çalışıp yarı aç yaşarken diğeri çalışmadan en ileri lüx içinde yaşamasın, cinsiyetçilik, milliyetçilik ve dogmatik dini yaklaşımlar toplumda çürüklere, bitmeyen sorunlara yol açmasın demektir.

Yani sen Nasyonel Sosyalizmle işi faşizme getirdiysen zaten artık sosyalist değilsin, reforma bağladıysan zaten sosyalist değilsin, SSCB gibi revizyonizme bağlayıp bürokratik sömürüye, kapitalizme dönüş sürecine ve parlamentarist sosyal emperyalist eğilimlere döndüysen zaten sosyalist değilsin.

Sosyalizm basitçe Marx'ın veya Lenin'in ya da şunun bunun söyledikleri de değildir. Komünizmin felsefesi Tarihsel diyalektik materyalizmdir ki devrimin yönteminin ve doğru olanın mekana, zamana göre belirlenmesini içerir, Marx'ın dediğinin %100 zıddı 150 yıl sonra sosyalist anlayış haline gelebilir.

Sömürge tipi faşizm ve yenisömürgecilik kavramlarına hakimsin sanırsam o yüzden niçin militanlık olmadan kurtuluşa ulaşılamayacağını biliyorsundur. Soğuk bakıyorsun ama buna ve bahsettiğim diğer konulara genel anti-tezin nedir?

Anarko-kapitalizm hakkında kabaca bilgim baskı aygıtları olmayan bir kapitalist sistemdir ki, baskı aygıtlarının imha olduğu bir ortamda kapitalizm, mülkiyetin ayakta kalabileceğini hiç zannetmiyorum, kapitalizm baskı aygıtları olmadan yapısal krizlerinin yol açtığı konjonktürel krizleri aşamaz nitekim. Ama tartışmayı anarko-kapitalizm değil militan sosyalist görüşün tezi-antitezi yönünde yürütürsek bir sonuca ulaşmamız kolaylaşacaktır sanıyorum, nitekim yönelteceğin eleştiriler zaten anarko-kapitalist çerçevede olacaktır.

EK: Militan soldan bahsederken ilk soru acaba militanlık dışı çözüm var mı?(O da eğer kapitalizm olmaz deyip sola geldiysek) ikinci soru o halde militanlığın yöntemi ne olmalı? kacaba 200 sene öncesinin bir takım sosyalist grupları böyle böyle yaptılar demekle bir yere varamayız, ya da SSCB, Kuzey Kore ne rezil haldeler diyerek.
Tartışmayı bir grup üstünden yürüteceksek benim tercihim Dev-Yol, THKP-C grupları olur, Türkiye yakın tarihinin diğer örnekleri üzerinden de yürüyebiliriz(THKO, TİKKO, Dev-Sol mesela) ama ben onları zaten ciddi ölçüde hatalı görüyorum militan mücadele vermiş olmaları gibi belli konular dışında
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

  • Genel Yönetici
DHKP-C THKP-C'nin devami zaten ve evet, hep onlarin icindeydim. Nasyonel sosyalizm'den bahsetmem anarko-kapitalism'in gunumuz kapitalizmine uzakligini belirtmek icindi.

Marx'in gunumuzun sosyalizmiyle ilgisi olmadigi dogru, onun eserleri tarihsel eser olarak gorulmedi, nasil kapilatistler Wealth of Nations'a tarihsel bir eser gozuyle bakiyorsa.

Yol benim icin ekonomik itizalda eger degisiklik yapmak istiyorsan, Chartist'ler de bunu denemislerdi. Anarko-kapitalist olarak darbe yapmaya calismanin anlamsiz oldugunu dusunuyorum ama cunku zaten insanlik o yolda bence. Kendi malini ve esyani korumaya (gerekirse siddet uygulayarak) hakkin her zaman var ama bunu devrime ceviremezsin dogrudan. Toplumun duzensizligi sadece varolan devletin sertlesmesine neden olur, sadece sorunu arttirir. Tam nazilerin yaptigi gibi toplugum cogunlugu olan (devrimci olmayanlar iste) kesime ortak bir dusman verir. Ekonomik itizalin dogru yol oldugunu bundan soyluyorum. Kronstadt ayaklanmasida, her ne kadar faydasi olmus olsada SSCB ekonomisini yumsatmada, siddetin basarisiz olacaginin temel orneklerinden. Ancak cok nadir durumlarda siddet basarili olur bence, onlar da her zaman asiri kanli olmustur. Fransizlar darbe ile yaptilar reformalarini, yillarca cezasini cektiler resmen; Ingilizler siddet icermeyen yollarla aynilarini yaptilar. Ingilizlerinki daha yavas oldu ama oldu sonuc olarak. Bizim reformlarimiz da zaten yikilmis Osmanli'nin uzerine oldu.

Militan sosyalist gorusun anti tezlerinden zaten anarko-kapitalism. Sosyalizme anarsizm kadar karsi olan bir sey de bilmiyorum ben.

Devam edersem ama sosyalist devrimin sorunlarina, en buyuk sorunun devrimin kendisi oldugunu soylemeliyim. Devrimler basarili olamazlar, istatistik olarak imkansiza yakini basarip basaliri olsalar bile basarili olamazlar cunku sadece bir guc boslugu yaratirlar. Ama her devrimin basinda dogrusunu bilen bir lider vardir ve bu lider cok vakit gecmeden o boslugu doldurur ve yeni bir devlet ayni otorite somurusune devam eder. Somurulen kesin degisir belki ama sorun sadece hedef degistirir. Yine SSCB ve anarsistler diyorum burada.

Sonuc olarak cozum ekonomik itizallarla getilmek icin mucadele edilen reformlarla yavas ve yedirilmis reformlar zinciri bence. Ani ve silahli bir devrim ile hizli degisim degil. Bunu en iyi bizim bilmemiz gerek aslinda, Turkiye olarak pratik sonucu ayni olan ani ve cok buyuk degisimlar yasadik, hala sorunlarini yasiyoruz. Cozumler dogal olmalilar, tarihsel bir arkaplandan gelmeliler. Sosyal devlet ve asgari ucret ornegin. Bunlarin kaynaklari cok farkli yerlere cekilebilir. Marx'in etkisi olmus olsa da ticari kapitalizm de (11.-12. yuzyil erken kapitalizmi) etkili oldu. Mesela 14. yuzyilda Statute of Labourers iscilerin islerinden ayrilmasini yasaklamisti ama maaslarin dusurulmesini de yasaklamisti ayni zamanda. Isten ayrilma yasagi veba krizi gecince kalkti ama maaslar hakkindaki gelisme uzun yillar yerinde kaldi. Tarih boyunca reformlar hep farkli yerlerden ve kendinden once gelen seylere karsi tepkiler olarak gelmislerdir; topyekun bir degisim kaldirilabilecek bir sey degil toplum icin.

Bir diger sorun da idealizm. Sosyalizmin en buyuk dertlerinden biri de herkesin mutlu olacagi bor idealin pesinde kosmalari. Ben boyle bir seyin mumkun olduguna inanmiyorum, anarko-kapitalism adil olmayan, kaynalarin sinirli oldugu bu dunyada en dogal ve iyi cozum diyorum ama o durumda da her sey guzel olacak demiyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

1. DHKP-C THKP-C'nin devamı değil, THKP-C'nin örgütsel devamı yoktur, tarihsel devamı Dev-Yol'dur, Dev-Yol'un tarihsel devamı olduğunu iddia etmek de bugün kimsenin haddi değil.

2. İstatistikler bilimsel bakılmadığı takdirde aldatıcıdır, Paris Komünü deneyiminin ardından sosyalizmin yerleşebilmesi için devlet aygıtının bizzat proleterya tarafından karşı-devrimcilere karşı kullanılma zorunluluğu(sol dikta) ortaya çıktı. Paris komünü askeri bir yenilgiye uğrasa da ortaya koyduğu deneyimle bir politik kazanımdır.

3. İlk kez SSCB ile kendini gösteren sol diktalar da kendi krizlerini yaşadılar, kolektif olmaktan uzaklaştılar, bürokratizme yöneldiler, bu halktan kopuş ve devlet aygıtının yeni hakimi olarak yeni egemen sınıfa dönüşüm süreci(tamamlanışı Gorbaçov'un SSCB'yi dağıtmasıyla gerçekleşmiştir), Çin, Küba ve Kuzey Kore'deki revizyonizm süreçleriyle beraber(nitekim aynı krizi yaşadılar ve bu krizlere adam akıllı bir çözüm ortaya koyamadılar) sol dikta krizini ortaya koyar. Bu sol dikta krizinin aşımı için teorik çözümler üretildi( iç dinamizm- örgüt merkezi gibi) ama bunların pratikte uygulanışı dünyada SSCB'nin de çöküşünü yaşadığı ve kapitalizmin yeni döneminde geleneksel sol anlayışın eridiği bir gerileme dönemine denk geldiği için çok sınırlı oldu. Türkiye'deki örnekler Yeraltı Maden-İş, Fatsa, ODTÜ-ÖTK deneyimleridir.

Kapitalist sistem reformlarla asla yok olmayacaktır, çünkü kapitalizm karşısında devrimci krizi bulmadığı sürece her daim yaşadığı krizlerden güçlenerek, halkı biraz daha ezerek çıkacaktır. Sen bugün bir küçük burjuva olarak sistem seni bizzat vurmadan gönül rahatlığıyla ''zaten herkes mutlu olamaz'' gibi düşünceler öne sürüyorsun(İşçinin devrimin öncü gücü sayılmasının bir sebebi var), ama bugün Dünya nüfusunun %90ı mutlu değil, kendini İsviçre'yle eşit ölçüde mutlu değerlerinden insanlarımız kendini kandırsa da mutlu değil. Kapitalizm açık işgallerle, savaşlarla, devlet eliyle on milyonlarca kadının pazarlanmasıyla, uyuşturucuyla, suçla, sınırsız bir emek sömürüsüyle, tecavüzle, ölümle ayakta duran bir sistem ve emin ol hele bu ülkenin işçisi, köylüsü bu durumdan hiç memnun değil.

Sosyalizm devlet aygıtını elinde tutmak üzere devralmaz, sosyalizmi tam olarak gerçekleştirip ara-komünizme ordan komünizme geçiş için devralır. Devralmazsa Paris Komünü'ndeki gibi devrim yok olur çünkü. Kaldı ki eğer bugüne kadar yaşanan devrimler kalıcı bir başarıya ulaşmış olaydı sosyalist bir dünyada yaşıyor, komünizme geçişi görüyor olurduk.

Böyle bir sistemde halkın tam anlamıyla düzenli haline gelmesi imkansız, yapısal krizin varlığı yüzünden asla kapitalizm baskı aygıtına ihtiyaç duymadığı bir noktaya gelemeyecek. Sistemin kendisi kriz çünkü.

Bahsettiğin reformlar iki gün sonra egemen-halk çatışmasının yönü egemenin lehine döndüğüne geri alınır. Egemen-karşı devrimci asla hakkın hukukun, bilimin gereğidir diye gelip de halk yararına reform yapmaz yapamaz.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...