Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Phoenix


Vasmussen

Öne çıkan mesajlar

Lanet olası paralı askerler diye gecirdi icinden kaptan, hic bir zaman kimin tarafında oldukları bilinmez ve asla bayrak tasıtılmaz. Bu sogukta kimi arıyorlar acaba ?
Kendisini olamazdı, kahretsin asla emin olamazsın asla!!! bu bolge de hic tanınmıyordu, ama bu kadar futursuzca yoldan ilerlediklerine gore buyuk ihtimalle kendilerine bir is arıyorlardı ve paralı askerler tek baslarına olmadıkları surece beladan uzak durmazlar.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Diğer insanların koşturmaları, teleş sesleri onu hiç etkilemişcesine eskiden dolu olan hana girdi. Hancıya doğru yöneldi, ve denizin derinliklerinden gelen bir sesle, "bir bardak su, sadece bir bardak su" İstediğini aldığında ise robe unu hood unu yavaş .çıkardı, suyu byük arzu ve istekle içti. Pullu derisi hafif mavi tonda saçlarıyla oturduğu yerde etrafını izledi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

durmuş ellerine bakıyor idi, 20 yaşlarında arkadan bagladıgı uzun kahverengi saçları ile hırsla indirirdi baltasını. odun keser, tarla çapalardı, basit bir köy çocugu işte, elleri nasır dolu...

bir tabelanın önünde dururken buldu kendini, saçları uzun degildi çoktandır. ağır çalışmayla geçen her yıl imzasını atıp öyle gitmiş idi gülen yüzünde.

"uzun yıllar önce birden alev aldı" dediler, "kimse nasıl oldugunu anlamadı, birden yandı, gitti işte". 6 ay geçmişti üzerinden, "inan bana ugursuz o yer, yandı gitti işte, neden soruyorsun ki orayı?". 6 ay önce satın almıştı bu harabeyi, bugüne dek eline geçen tüm birikimleri ile. Tanrı bilir ya, 6 ay her günü ölesiye çalışarak karşıladı, geceye teslim edene dek.

bir tabelanın önünde dururken buldu kendini, üzerinde kendi eliyle kazıdığı ejderha amblemi vardı, rüzgarda sallanıyordu tabela, bir ileri bir geri, bir ileri ..."ejdarhanın" , bir geri... "ini"

durmuş ellerine bakıyor idi, "ilginç" dedi kendi kendine, "nasırlar yok artık". üzerinde yağ ve bira lekeleriyle dolu beyaz bir önlük kapatıyordu yağ bağlamış göbegini. durmuş tombul, kırmızı ellerine bakıyordu, yarı yanmış bir ahırın ortasında.

ayagı ile devrilmiş tabureyeyi itti, ne işi oldugu belli idi bu taburenin burada. "deli çocuk", dedi "az kalsın tüm hanı yakacaktı".. hanı yakmak? tanrım neler diyordu? çocuk ölümden dönmüş idi. ellerini hızla sakladı, belki nasırlar tekrar çıkar diye. o nasırlı çocuk asla affetmezdi bu şekilde konuştugunu duysa...

arkasını dönerek hızlı adımlarla terketti ahırı, hana doğru.. ilgilenmesi gereken müşterileri olabilirdi hala.

"Hey ! Babalık baksana buraya!"

sesin geldigi yöne doğru döndü hancı, han kapısından sadece bir kaç adım uzakta, rüzgar yıpranmış bir tabelayı ileri geri sallıyordu, "ejdarhanın" , "ini"...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Teşekkür...?"
Kılıcımın pegasus figürleriyle dolu sap kısmıyla oynarken kafamda hep bu masalsı sözler vardı. Teşekkür... En sonunda biri, en azından biri, yaptıklarımın değerini anlayabilmişti belkide. Ya da uzun süredir kullanmadığım büyü gücüm beni fena çarpmıştı. Bir süre daha sırf toplum adına, amaçlarımı değiştirmelimiydim acaba?

Sol kolumla , artık yağmura dönüşen, karın bıraktığı ıslaklığı saçlarımdan temizlemeye başladım. Bir yandan da kırış kırış olmuş gözlerimi kısıp etrafta koşuşturan onlarca telaşlı insanı incelemeye çalışıyordum. Yıkık ahırı, ellerinde kenarlarından sular damlayan eski tahta varillerle uçtan uca kat ediyorlar, geriye kalanları hayretle izliyorlardı. Ustamın da bir zamanlar dediği gibi, büyü çoğu zaman onu güç olarak görenlere karşı şaşırtıcı ve büyüleyicidir.
İster istemez hafifçe gülümseyerek yüzümdeki yaşlı çizgileri yanaklarımda daha da belirginleştirdim. Böyle bir güç ne olursa olsun inanılmazdı.

Tüm bu telaşlı havadan sıyrılan 7-8 kişilik karaltı dikkatimi hemen çekmişti. Özellikle görüntülerinden çok, geldikleri toprak yoldan işittiğim yoğun metal sesleri dikkat çekiciydi. Paralı askerler... Onlar gibileri hiçbir zaman sevmemişimdir. Yaptıkları her işin altında bir beklentileri vardır. İstedikleri kadar olumlu başarılar gösterseler de, esas amaçlarının onları kiralayanların emirlerini yerine getirmek olduğunu bilmek onların değerlerini yok eden bir etkendi. Zaten ne değerleri vardı ki... Hep karşılık, hep beklenti... Aslında benimle ortak bir yönleri yok da değildi. Uğrunda savaştıkları karşılığında onların istekleri para, benimkiyse sadece takdir edilmek ve bana hayran gözle bakan insanlardan teşekkür almaktı. Bu fikir ortaklığını bozan tek sonuçsa, benim çoğu zaman eli boş dönem olmuştu.

Kılıcım Pegasus'u yine uçmak isteyeceği bir zaman tekrar çıkartmak için kınına doğru büyük bir kolaylıkla yerleştirdim. Kadim kılıç her zaman aklımdan geçenleri okuyup, her hareketimde bileğimin yoldaşı olmuştu. Onun yanında bir bardak şarap bile ağır kalırdı. Savurduğunuz zaman, adeta rüzgarla beraber dansederdi. Kılıcı tekrar kınından çıkarttığımdan beri içimde büyük bir huzur ve mutluluk hissetmeye başlamıştım. Sanırım kadim kılıç yedi yıl aradan sonra tekrar uçmayı çok özlemişti.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kucağında Thorin'le mutfağa girdikten sonra, mutfağın arkasındaki küçük kapının oraya yöneldi. Çocuk biraz önce olanlar ve birden insanların paniklemesinden dolayı hala şaşkın şaşkın çevresine ve yaşlı ozanın suratına bakıyordu. Vasmussen, kucağındaki çocuğu bir an önce bırakıp, dışarı çıkmak istiyordu.

Kapıyı açıp içeri girdi. Hancının harika düzenlenmiş, küçük odasına bir bakış attı. Yatağa doğru yönelip, kucağındaki çocuğu yatağa koydu. Oda çok güzel kokuyordu. Biraz önceki yangının pis dumanından sonra bu koku güzel gelmişti. Çocuğa baktı. Hala şaşkındı.

-"Sakin ol Thorin! Ve lütfen yataktan kalkma... Her ne kadar bunu desem de kalkarsın biliyorum ama en azından odadan çıkma" dedi gülümseyerek, ozan.

Kapıya yönelmeden önce hancının odasına bıraktığı eşyalarının yanına gitti. Her yeri dolaşan ozan, bu hana uğradığında hiçbir zaman odada kalmamıştı. Kurulduğunun ilk iki ay hariç. Dolabın yanında duran bir sırt çantası ve bir sopa duruyordu. Sopayı alıp, hızla dışarı fırladı. Kapıyı kapatmadan önce Thorin'e son bir bakış fırlattı. Sert ve ikna edici.

Handan dışarı hızla çıktığında, eski dostu hancıyla burun buruna geldi. Gelenler ona seslenmişlerdi. Elinde sopasıyla, suratına çarpan hızlı yağmura aldırmaksızın hancının yanında durdu, yoldan hana doğru gelen adamlara doğru baktı.



[ Bu mesaj Vasmussen tarafından on 2001-04-15 10:01 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Hey ! Babalık baksana buraya!"



hah bir bu eksik idi, nerede ise çıkan yangında ahır kül olacaktı, yıllardır yanında deli bi çırak çalıştırıyor idi, tüm bunların üstüne birde konuşan bir belaya çatmış idi... tanrım bu gece hiç bitmeyecek mi ?



"bana mı seslendiniz efendim?"



yangını izlemek üzere toplanmış meraklı gözler yeni hedeflerini buldular, zaten yangın zevk veremeden söndürülmüş, hevesleri kursaklarında kalmıştı. "hey hadi" diyordu meraklı gözler, "sende hancıın icindekileri merak etmiyormusun savaşcı?"



Kiralık asker elini salladı,

"tabiki sana şişko, senden başka biri varmı burda?"



hancı etrafındaki meraklı kalabalıgın gerilediklerini hissetti, adımlar geri geri atıldı, daha az cesareti olanlar ise tabana kuvvet kaçmakla meşgüldüler.



"sanırım yok efendim, özür dilerim"

Teros hancıyı küçük gördügünü belirten bir ifade ile elini salladı, "boşver şişko, unut gitsin. bu han sana mı ait?"



"evet efendim"

"güzel bir yer, ama bugün pekde şanslı gününde degilmiş" Teros üzerinden dumanlar tüten ahırı işaret etti.



şans mı, hiç tanışmamıştı ki kendisi ile, acaba nasıl birşey yada biri idi şans denilen zımbırtı, ama eğer günün birinde karşılaşırsa söyleyecek bir çift sözü vardı bay şansa. "sanırım bir kaza idi efendim, ama evet haklısınız pekde şanslı bir günümüzde degil idik"



"neyse hancı işimiz acele, birini arıyoruz yardımcı olmak isteyeceginden eminiz, yada bugünü geçirmek için hanında ziyaretci olmak zorunda kalacagız." Teros altın sarısı dişlerini göstererek sırıttı.



bay şansı görürsem gerçekten ona söyleyecegim çok şey var diye düşündü hancı; "umarım yardımcı olabilirim efendim"



kalabalık gergin bir şekilde gözlerini dikmiş bu iki kişiye bakıyordu, hanın kapısından girmek üzere olan savaşcınında dikkatini çekmiş idi bu dialog, savaşcı bir eli silahında, merdivenlerden geri indi, rüzgar siyah saçlarını koparırcasına çekiyor, fırtına tanrısı kan istiyordu...



meydandaki kalabalık bir kiralık askerlere birde karşısında ki zavallıya bakıyordu, meraklı gözler tarafından kuşatılmış hancı ortalıkta öylesine titrerken gözler savaşcıya hesap sormaya başlamıştı; hadi asker, bak bekliyoruz, hem sende merak etmiyormusun hancının içindekileri?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Vasmussen, hancının yanında dururken havanın daha bir soğuduğunu hissetti ama bu doğal bir soğukluk değildi. Thorin'i içeri yatırıp gelene kadar kendisinin şahit olamadığı konuşma havayı gerginleştirmişti anlaşılan. Hancıyı ilk kez bu kadar tedirgin, bu kadar kalabalığın ilk kez bu kadar sessiz olduğunu görüyordu.

Yangın yüzünden dışarı çıkanların çoğu içeri girmiş, dışarı da merdiven altında gizlenen Kaptan, yangını söndüren büyücü ve hanın önündeki merdivenlerde duran paralı asker kalmıştı. Hanın dış duvarına dayanmış ve zorla ayakta durmasına karşın yatağından kalkıp gelen şövalyeyi saymıyordu. Genç şövalyenin şu andaki olayları algılayabilecek durumda olduğunu düşünmüyordu.

Her sessiz geçen saniye, yağmurun damlalarını soğutuyor, her yere vuran yağmur damlası, sessizlikte duyulan tek sinir bozucu ses oluyordu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Uzun süren sessizliği bozan kapının gıcırtısı açıkça herkesin dişlerinin gıcırdamasına neden olmuştu. Hanın kapısı ardına kadar açıldı ve suratı dışardaki karın etkisiyle kırmızı bir hal almış siyah saçlı genç paralı asker içeri doğru bir adım attı.

İşte "Kalleş" Teros ve adamları orda duruyorlardı. Bu kaçıncı sefer olacaktı? Tam 9 kez onun paralı askerlerini kendi paralı askerleriyle biçmiş ama 9 seferde de onu deli gibi aradığı halde bulamamıştı.

Şimdi durum farklıydı. William bu sefer tek başınaydı. Teros bu durumdan kesinlikle çok hoşnut olacaktı. Genç paralı asker'in kızıllaşmış suratında bembeyaz parıldayan dişleri gözüktü. William gülüyordu. Ölümün kara cübbeli kullanıcısı tam karşısında durmuş Teros'un sarı dişleriyle sırıtıyor gibi gözüküyordu.

Teros bu gülümsemeyi duyunca hancıyla uğraşmaktan vazgeçti ve genç adama doğru döndü. William'ın gülüşü sinirlerini bozuyordu. Kılıcını çekti ve adamlarına saldırı emri verdi.

William gülmesini bozmadan kalkanını kaldırıp kılıcını çekti ve adamların üzerine gelmesini beklemeye başladı
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sanki o serseriler hiç varolmamışlardı, biraz önce birbirlerini iten, birbirleri ile şakalaşan o insanlar gitmiş yerlerine ellerinde silahları, örgü zırhları ile profesyonel askerler gelmişti.

askerler kılıçlarını kınlarından çıkardılar, hiç biri konuşmuyor ama sanki herbiri bir digerinin ne yapacagını biliyor gibi idiler. Teros bir kaç adım gerilerken bir asker önünden geçiverdi, sonra bir digeri, askerler kendilerine yaklaşmakta olan William'a dogru yarım ay şekilde hizaya geçiyorlardı. Savaş pozisyonun ortasın Teros bir eli ağır uzun kılıcının kabzasında hareket etmeden duruyor, sinsi gözleri ile etrafı inceliyor idi.

Teros tecrübeli bir askerdi, kim ne derse desin hakkında ki bu gerçegi yadsıyamazdı. Teros etrafı gözleri ile tararken kontrol ediyordu. Kumsala dalgaların nasıl çarptıgını biliyor idi, dalgalar önünde ne bulursa sürükler getirirdi kumsala, daha sonra da geldigi gibi çekilirlerdi. Elbette karşı koyacak bir kaç çakıl taşı her daim bulunurdu, Teros şimdi bu sorun çıkartacak çakıl taşlarını arıyor idi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ahırdaki yangın meraklı yada uzun boylu, şişman yada yapılı her kim geçiyor ise toplamış idi hanın etrafına.. Şimdi ise bela adım adım yaklaşırken aynı halk hızla geri çekiliyordu, tıpkı dalgaların geri çekilmesi gibi, önemli olan dalga degil ama çakıl taşları idi. Ayagınızı acıtır yada ayakkabınızın altındaki deliklere girer can sıkardı bu tür çakıl taşları, evet evet can sıkıcı olurdu çakıl taşları.

Teros tecrübeli gözleri ile meydanı taradı, daha yavaş çekilen insanları saptadı, yada çekilmeyenleri, geri cekilirken dahi bir eli silahına giden basit köylüleri işaretledi, çekilmeyenlerde vardı elbet, onu dikkatlice süzen bir adam (savaşcıdan çok bir şaire ayda bir ozana benziyor idi), yada şu merdivenlerin arasında saklanmış olan gölge, gölge bir çocuga ait olamayacak denli büyük idi, özellikle gölgenin pozisyonundan sag alinde bir sey tuttuguda belli idi, eli silahına gitmiş sldırı için uygun anı bekleyen bir düşman, belkide sadce ışıgın bir oyunu... Tecerübeli gözler etrafı didik didik etmeye devam ediyordu...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

"Çok kalabalık" dedi kendi kendine, genelde işlerini daha az izleyici kitlesi önünde yapmayı yeğlerdi. "şu kahrolası yangın olmasaydı, kalabalık sorunuda olmayacaktı."

ama bir terslik vardı, madem yangın var ve söndürülmüş idi peki söndüren kimdi?

Kalabalıgı tekrar gözden geçirdi. Ama hiç kimsenin elinde kova göremiyordu, ne insanların ellerinde, nede işleri bittikten sonra saga sola atılmış bir şekilde. Hiç bir kova yoktu. Lanet olsun ki burda kılıcın keskinliginden başka güçlerde vardı.

eli ile boynundaki madalyonu yokladı, sonra etrafda yangını dizginleyeni aramaya başladı, şuan için en tehlikeli hasmı o olabilirdi.

[ Bu mesaj karakedi tarafından on 2001-04-16 23:33 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Herşey yıldırım hızıyla başlamış ve bir anda yaşlı ozanın gözünde zaman yavaşlamıştı. Genç paralı asker, hana yaklaşan diğer paralı askerlerin karşısında kılıcını ve kalkanını çekmiş beklerken, karşısındakiler düzenli bir ordu hareketi yapıp savunma pozisyonu almışlardı.

"Gerçek profesyoneller" diye düşündü Vasmussen. Biraz önce hancıyla konuşan adam etrafa dikkatlice bakmaya başlamıştı. Kalbi artık eskisi gibi heyecanla atmıyordu, yaşlı ozanın. Bu sefer derinlerden gelen bir korku vardı. Birçok sefer ölümle yüzleşmişti ama bu sefer korkusu kendi ölümü değildi. Burada olacak bir katliamın acı öyküsüne tanık olmaktı.

Yağmur yüzüne daha yavaş düşüyor gibiydi. Her damlayı görebiliyor, her insanın içindeki korkuyu ve siniri hissedebiliyordu. Burada bulunanların bu profesyoneller karşısında pek şansları yoktu.

Beline kadar gelen sopasını kavradı. Eli seneler sonra ilk kez terliyordu. Yağan yağmur değildi, avucunun içindeki damlalar.

-"Durun!" diye bağırdı etkileyici bir sesle.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun, 9 cakal 1 cakal' a karsı, bulasmayacagım, kesinlikle bulasmayacagım, bulasmaaaaaaaam ama belki biraz yaklasıp izleyebilirim belki biraz da yardım ederim.

Kimi kandırıyorum ben kılıcım bile kınım da degil, cakal ya da degil bir' e karsı dokuz hic te adil degil... Yarın ya da obur gun benim pesime dustuklerinde, benim icin geldiklerinde, benim gozlerim etrafta kimi arayacak ? diye dusundu kaptan ve kalabalıgı yararak yaslı ozan' a ve genc savascıya birer bakıs fırlatarak genc savascının yanında ki yerini aldı.

Paralı askerleri biraz olsun tanıyorsa bu yaslı ozanı dinlemeyeceklerdi.

Sırtında savrulan yaglı pelerini sag kolunun altına sıyırdı, sol omzunda altın sırma ile isli, sadece deniz tanrılarına adanmıs tarikat uyelerinin takabildigi, apoletleri ortaya cıktı.

-Poseidon !!! bu meydan da, cesedim gerekirse balıkların ama seref benim olsun !!!
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

meydandaki çakıl taşları bir bir ortaya çıkarken Teros oldugu yerde sag tarafa doğru dönmeye başladı, bunu takiben artık yarım ay şeklinde sıraya girmiş 6 kiralik askeride aynı açıda grup pozisyonlarını değiştirmeye başladılar.

Artık yarım ay William ve ozanın oldugu yer doğrultusunda han ve ahır kapılarına bakıyordu, böylece handan çıkacak davetsiz misafirleride önceden görebilme imkanları olacaktı.

Teros sol elini kaldırarak alnına dokundu, daha sonrada havaya isyan edermişcesine dua eder gibi açılmış eli bir an için havada asılı kaldı. Dikkati çekmeyecek, normal hareketlerdi, ama bu hareketin doğurdugu etki 50 adım ötede bir kıpırdanma yarattı.

50-60 adım ötede sokagın başlangıç yerinde, şehrin karanlık köşelerinin birinde iki kiralık asker daha bekliyordu. Digerlerinden daha ufak kılıçları ve deri zırhları vardı, Teros'un mesajı ile bu iki şahin göz etrafı taramaya başladılar.

Sırtlarından birer ok çıkartarak yaylarına yerleştirdiler, daha yaylarını germemişlerdi, Teros onların hedefini belli etmişti, dikkat diyordu Teros, bir yerlerde büyücü yada büyücüler var. Sokağın o karanlık köşesinde iki şahin rüzgarı hesaplıyor, meydanın bir ucundan digerine göz gezdiyor, avlarını arıyorlardı.

Varsın şimdilik sessiz kalsınlardı, ellerini belirli ritmlerle oynatan yada uykuda gezermiş gibi hareket eden birilerini gördüklerinde yaylarını gereceklerdi. Ve tanrı biliyorya bayım, bu berbat hava bile onlarla avları arasında bir engel teşkil etmeyecekti...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

içerde kimse kalmamıştı, yangında çoktan sönmüş olduguna göre insanları bu havada dışarda tutacak ne olabilirdi ki?

çayından son yudumunuda içerken bunları düşünüyordu yaşlı büyücü, "rahatımada diyecek yok dogrusu, sıcak şöminenin yanındayım" ama dışarda birşeylerin oldugu açıktı, her ne kadar inkar etsede yılların oluşturdugu karakteri yine iradesini elinden aldı, "hele bir şu çay bardagını bara bırakayım..." yerinden kalktı, bara dogru yürüdü, bir elinde hep dayanagı olan asası diger elinde masum çay bardagı ile. bardagı masaya bırakırken kapıyı görebiliyordu, insanların geri geri çekilmeleri dikkatini çekti, "hele bir hancıyla konuşayımda odamı hazırlasın, benim gibi yaşlı biri için uzun bir yolculuktan geldim sonuçta."

evet kararını vermişti, hancıyı bulacak ve odasını hazırlamasını söyleyecekti ama eli çoktan belindeki keselere gitmiş araştırmaya başlamıştı. Yılların getirdigi alışkanlıklar birbirini takibe başladılar, keseler açılmış ve asayı tutan parmakları gevşemişti.

işte yaşlı büyücü bu şekilde hanın kapısını aralayarak dışarı çıktı...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaira deri pelerinine daha da sıkıca sarilirken soguga karsi soyleniyordu..Hos kabahat da kendisindeydi, barbarlarin kabilesinden ayrilirken kendi giysilerine degismesi gerekirdi, ama onlarin yaninda gecirdigi o kadar sureden sonra bu deri giysilere de bir yakinlik duymaya baslamisti artik..Gozlerini karanlik ormanin icinde bir ışık bulmaya zorladi, sicak bir yemek ve biraz dinlenmek tek dilegiydi su an..Evindeki rahati, sicak somineleri, genis salonlari hatirladi birden..""Kes sunu" diye soylendi kendi kendine, "Orasi artik senin evin degil, asla da olmayacak." Evden uzakta gecirdigi bu kadar yılın ailesine olan nefreti azalticagini sanmisti ama nafile.."Yeter," diye dusundu, "Tek ailen kendinsin artik, birak su lanet dusunceleri ve yola devam et."
Bir sure sonra uzaktaki ışığı ve gelen sesleri farketti..Hani gormenin sevincini yasayamadan, saskinlikla durdu karanliklarin icinde..Gozleri etrafi tararken, kendi gibi karanliklarin icinde saklanmis sessizce bekleyen iki okcuyu gordu. Yayini hazirlamis, hareket etmeye hazir duran bir okcu sadece bir sey demekti: Bela..Ozellikle de ustlerinden buram buram yayilan parali asker kokusu olunca..
Eli belindeki bicaklara dogru giderken sessizce, "Eh nihayet belki de simdi biraz isinabilirim," diye gulumsedi..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

han kapısı ağırca aralandı,
içeriye ait sarı sıcak ışıklar doldurdu havayı, dışarının soguk mavi-siyah ortamına tezat. adamin biri dışarı çıktı yavaş adımlarla, bir elinde asası diger eli belinde birşeyler karıştırıyor idi.

Teros kapıda beliren siulete baktı biran, arkasından vuran ışıklarla dünyayı yerinden sarsacakmış gibi duran yaşlı adama. Kaşlar çatıldı, eller silahlara gitti.

Büyücü kapının eşiginde durmuş dışarıya bakıyor idi, meydanki zamansız toplantının sebebi anlaşılmıştı. 7 asker saldırı pozisyonunda biraz önceki ozan ve iki savaşcının etrafını sarmışlardı, durum pekde içaçıcı degildi ve tanrı bilirya onların yerinde olmakda istemezdi. Gözleri askerlerin kumandanını aradı, yarım ay şeklinin tam ortasında duruyordu. Teros ve büyücünün gözleri kilitlendi bir an...

"Tamam işte bu" dedi Teros, büyücümüzü bulduk işte. Peki lanet olası şahinleri ne yapıyordu? Biran için herşeyden sıyrılmayı ve adamlarını öldüresiye dövmek geçti içinden. "Ne bekliyor bu salaklar?"
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

ama şahinler beklemiyordu, kapının açılmasını duymuşlardı, dışardan çıkan adamı incelediler, elinde asası, üzerinde cübbesi ile adeta bagırıyordu işte adam, hey benim işte, beni vurmanız gerekiyor diyordu, işte hedefinizim ben, daha ne bekliyorsunuz?

şahinler beklemiyor idi, sinirler gerildi, iki şahin göz hedeflerine kitlendi, çeşitli ögeleri bir göz kırpma anında kontrol ettiler, rüzgara göre kalktı iki ölümcül yay, oklar geriye dogru çekildi, kol kasları sonuna dek çektiler iki yayı, sonra karanlık kuytu geceyi delercesine birbiri ardına iki ok serbest bırakıldı.

fırtına tanrısı yukarda savaş naraları atarken biran için aydınlandı ortalık, savaşcıların silahlarından yansıdı yıldırımlar, ortalık ölü mavisi renklere bogulurken havayı yararcasına ilerleyen iki ok ucunda parıldadı yıldırım, ölüm tanrısının kolları gibi açıldı havada oklar, süzülerek ilerlerken bana gel diyordu ölüm tanrısı okun hedefine, senin süren doldu eski arkadaşım, gel işte bak açıyorum kollarımı sana doğru...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Büyücü Terosun gözlerindeki beklentiyi gördü, ne vardı ?kendisine bakıyordu ama sanki başka bir seyi ararcasına bakıyordu, sanki soruyordu neden hala oradasın ki sen? çoktan gitmiş olman gerekmiyor muydu ?

Oklar hedeflerini birbiri ardına buldular, ilki sag omuz ile buluştu, merhaba dedi ölüm tanrısı, ben geldim.... büyücü acı içinde döndü bir eli omzunun üzerinde, sonra digeri geliverdi karanlıklar içinden, süzülerek selam diyordu, ben de geldim. İkinci ok gögüs kafesini seçmişti kendisine, bu sefer tanrı kükreyerek cagırıyordu onu, ikinci okda selamladı yaşlı adamı, büyücü dizbaglarının çözüldügünü hissetti, hareketsiz kalan elinden asası düşüverdi kaldırım taşlarına, yaşlı gövde çınar agacı gibi devrilirken yere kan rengi ile boyandı dünya...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaira oklarin yaydan firlarken cikardigi sesi duyunca, "Kahretsin," diye soylendi icinden, hemen oklarin aldigi hedefi aradi gozleriyle uzaktaki kalabaligin icinde..Kapinin onunde duran buyucuyu gorunce, kizginligin damarlarindan bir alev gibi firladigini hissetti. "Siz ancak bunlari alcakca hedef alirsiniz zaten" diye dusundu..Elindeki bicaklari hazirlayip hedef alirken, kalabaligin icinde gozleri bir noktaya takildi, icinde birdenbire yukselen kin ve nefreti durdurmaya, kendini kalabaliga atilmaktan alikoymaya calisti..
"Ah Teros, asagilik kopek seni," diye dusundu..Okculari gorunce tahmin etmeliydi zaten, bu it surusunun basinda ancak Teros gibi sefil bir alcak olabilirdi..Kanli paranin kokusunu yuz mil oteden alirdi bu alcagin burnu..Babasinin istegiyle kendisini kovaladigi, yakaladigi zaman da yaptigi sefilce hareketleri hatirladi. O zaman elinden kacarken yemin etmisti bunu oduycegine..Ve simdi de bunun zamaninin geldigini hissediyordu.
Ama once okcular diye dusundu kendini sakin olmaya zorlayarak..Elindeki bicaklari tartti agirlik merkezlerini bulmaya calisarak, ve iki okcuyu hedefliyerek bir ok gibi firlatti gecenin sessizliginde..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Teros okların çıkardıgı tok sesleri duydu, işte bu kadardı, çakıl taşlarını ezmekte üzerine yok idi. Seviyordu meslegini, özellikle de işler yolunda gittigi zaman....

Kılıcını tek hareketle çıkardı kınından, uzun agır kılıç havada parıldadı biran, ucunun bir yüzünde keskin girinti ve çıkıntılar vardı, uzun kılıç tek elle kullanılmayacak kadar ağırdı, iki eli ile kavradı agır kılıcın kabzasını, ileri dogru hareket ederek haykırdı "saldırın!"

Yarım ay bir anda şekil degiştirerek kapandı avlarının üzerinde, Teros ve yanında iki adamı direk olarak orta grubu oluşturuyordu, William'a dogru hızlı adımlarla yaklaştılar, Terosun sag tarafında ki iki asker hızla kapandı ve denizciyi hedef alarak kalktı kılıçlar, sol tarafdaki iki asker William'ın sagında duran ozana dogru ilerliyordu, mesafe ozan için hala kaçış imkanı saglamasına ragmen aradaki uzaklık hızla azalıyordu. Yarım ay kapanı kapatmak üzere ilerlerken savaşcılar savaş naraları içersinde birbirlerine kenetlendiler. Teros agır kılıcını kaldırmış vaziyette en önde William'a dogru koşmaya başladı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

okçular hedeflerini vurduklarını gördüler, asırlık çınar agacı yere kapaklanırken yüzlerinde hiçbir tepki yoktu. Profesyonel idi onlar, sadece işlerini yapıyorlardı. İkisininde sag elleri sırtlarındaki sadaga gitti, yeni birer ok çıkartarak yaylarına yerleştirdiler, meydandan savaş naraları gelirken onların şimdiki görevi kumsala çıkmak isteyen yeni çakıl taşlarını belirlemek idi. Belirlediklerinde ise ne yapacakları belli idi. Artık karanlıkta degil, meydanı daha iyi görebilecekleri şekilde yerleşmişlerdi.

yanlarını dış sokaga vermiş hareketli gözlerle meydanı inceliyorlardı, karanlıklar içersinden iki gümüş parıldadı. Şahin gözler meydanı tararken iki gümüş bıçak okcuların boyunlarına çoktan girmiş idi.

yay ve oklar yere düştü, iki elleri ile bogazlarını tutan şahin gözlü kiralık askerler dizleri üzerine çöktüler, hayat bir rüya olmuş uçar giderken karanlıklar arasında parıldayan bir çift göz ileri çıktı, okçulara aldırış etmeksizin meydana doğru ilerledi, ince kaşları çatılmış, gözleri öfke kusarak en öndeki kiralık askere bakıyordu...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaira okcularin cesetleri yanindan gecerek ofkeyle meydana dogru ilerledi..Teros ve adamlarinin kalabaliga dogru saldirdiklarini gorebiliyordu..Bir sekilde dikkatlerini cekip insanlara vakit kazandirmaliydi, fazla karsi koyabilceklerini sanmiyordu kallesce savasmanin kitabini yazan bu alcaklara karsi..
Gorulebilecegi bir noktaya geldi, ve dusunmeksizin "Teros!" diye bagirdi..Birdenbire tum baslarin kendine dondugunu hissetmisti..
"Aferim kizim, simdi ne halt yiyceksin bakalim," diye soylendi kendi kendine lanet ederek..
"O cirkin kelleni almak icin guzel bir gece, sence de oyle degil mi?" diye kiskirtmaya calisti Teros'u..Bir yandan kalabaliga bakip kimlerin karsi koyabilecegini kestirmeye calisirken bir yandan da neler yapabilecegini planlamaya calisiyordu..Meydandaki savascilarin daha fazla oyalanmadan harekete gecmeleri icin dua ederek biraz daha one cikti..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yazık sadece ikisi payıma dustu diye dusundu kaptan sag eli ile tuttugu kılıcını sol eline gecirerek pelerinini sagından soluna savurdu bu sayede yaptıgı hamleyi saklarken, en yakın askerin gogsune kılıcını saplamıs digerinin saldırısından ise kacmayı basarmısdı.

Agır kilici ile ikinci hamlesini yapmakta olan askerin gozlerine baktı bir an ve kılıcı ile hamlesini karsılarken cizmesinde sakladıgı bıcagı bogrune sapladı.

O anda hızla yaslı ozana dogru ilerleyen askerleri ve yardımcı oldugu askere dogru baktı uzerine sıcrayan sıcak kanlar soguk havanın etkisi ile tuterken, ayakların dibinde titreyen paralı askerler hala can cekisiyordu.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...