Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Phoenix


Vasmussen

Öne çıkan mesajlar

Koridorun sonundaki odaya girip, şövalyeyi yatağın üstüne koyduktan sonra denizciyle, ozan birbirlerine baktılar. Yaşlı ozan, elindeki zırhı yatağın yanına bıraktıktan sonra yataktaki savaşçıyı süzen genç denizcinin omzunu sıkıca kavradı.

-"Çıkalım Kaptan..." dedi fısıldayarak. "Adının bu olduğunu sanıyorum genç denizci, belindeki kılıçta böyle yazıyor... Tabii onu birisinden çalmadıysan"

Yüzünde bir tebessüm vardı. Biliyordu ki bu onurlu genç değil o kılıcı çalmak, onu elde edebilmek için birçok fedakarlık yapmıştı. Belki onu hiç tanımıyordu ama gururlu konuşmasından ve söylediği düşüncelerinden bunu rahatlıkla çıkarabilirdi. Birçok insan tanımıştı Vasmussen ve bu gence güvenebileceğini biliyordu.

Vasmussen, Kaptan'ın cevap vermesini beklemeden odadan çıkıp, aşağıya inmek için merdivenlere doğru yürüdü.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Ozan ve iki savaşçı hanın yukarı katlarına doğru kaybolduğunda kır saçlı adam kendi içinde düşüncelere dalmıştı bile. Şu dünya için neleri feda etmişti? Xerion'un kristalini yok ederek dünyayı deli bir büyücü ve kaçınılmaz yıkımdan kurtarmıştı. Fakat hiç kimse onun bu yaptıklarını bilmemişti. Ne Xerion, ne onun kristali, ne de onun korkunç emelleri hakkında en ufak bir fikirleri olmuştu. Evet belki çok hayat kurtarmıştı; ama kimse hayatlarının ona borçlu olduğunu bilmiyordu. Beklediği tek şey sıcak bir teşekkürdü, şimdi de beklediği gibi... Onu yıllar boyu üzen de bu olmalıydı.
Eli bir an yedi yıldır kullanmadığı, cüppesinin arasında gizli olan işlemeli kılıcının kabzasına gitti. Eline değen oymalı pegasus başı ona yalnızlığını bir kere daha hatırlatmıştı. Sanki cayır cayır yanan ateşe dokunmuşçasına elini telaşla cüppenin içinden çıkardı ve kızarmış gözlerini kalabalıktan gizlemeye çalıştı. 14 yıldır ilk defa ağlıyordu...

[addsig]

[ Bu mesaj Gimli tarafından on 2001-04-10 15:57 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sıcak savaştan çıkalı yaklaşık 3 saat olmuştu. Herzamanki gibi iki soylu'nun toprak kavgası için kiralanmış askerler kendilerini kiralayan sahipleri için savaşmışlardı. William atının eğerinde bir kez daha sallandı yağan yağmur atın üstünde durmasını zorlaştırmaktaydı.
"Buralarda bir yerlerde olmalı" diye mırıldandı. İşte! Görmüştü. Tarif edildiği gibi han kasabanın güney çıkışının hemen yanındaydı. Atını mahmuzlayarak hana doğru sürdü.

"Ejderhanın İni" tabelada bu yazılıydı. "Ejderha ha!" diye geçirdi içinden. Çocukken annesinin anlattığı koskocaman gövdeli, kırmızı, ateş püskürten canavar! Elinde olmadan gülmeye başladı.

Bir kaç dakika sonra kendini toparlamıştı. Ağır metal zırhı atından inmesini zorlaştırıyordu. Genede son bir gayretle atından inmeyi başardı adam. Kapıya yaklaştı. Atın yularını hanın hemen yanındaki kirişlerden birine bağlayarak ağır ağır kapıya doğru ilerledi.

Pelerinini iyice kapattı. Paralı asker amblemli zırhını kapatmak istiyordu. Savaştan yeni gelmişti ve tekrar kiralanmak istemiyordu. Kapıyı yavaşça itti. Gıcırtı, savaşta öldürdüğü bir ogre'nin sesiyle yarışacak nitelikteydi.

Karşısındaki sahne komikti ilerde iki adam -ki ozan olanını daha öncede gördüğünü hatırladı- bir yaralı genci yukarıya taşıyorlardı. Kapıyı kapatarak bir süre sahneyi seyretti adamlar yukarı çıktıktan sonra hancıya doğru yürümeye başladı.

"Dışarda atım var ıslanmasını istemiyorum. Ona iyi bakılmasını sağlayın." Bir kaç altın çıkardı ve masanın üstüne koydu.
"Ayrıca bana biraz yiyecek ve bira lütfen."
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Thorin, insanların söylediklerini duymuyordu bile, çok uzun zaman önce vazgeçmişti insanların söylediklerini dinlemeyi, nasıl olsa birgün anlayacaklardı, ve daha hızlı vurmaya başladı süpürgeyi, taki yerde bir iz bile kalmayana dek...

Şimdi ise elinde süpürge ait olmadıgı yerde, mutfakta köşesine çekilmiş oturuyordu. Titrek yanan mum ışıgı altında etrafa bir göz gezdirdi, yeni yapılmış yemegin kokusunu çekti içine, fıçılar ve istiflenmiş sebzeler, kirli yuvarlak pencereye vuran yagmur damlalarını dinledi, sonra gözucu ile mutfağın bir köşesine atılmış yaglı tavayı gördü, ezilmişti tava. Yarın demirciye gitmesi gerekiyordu, yine...

"Thorin"
"Thorin nerdesin yine, gel buraya"

thorin hancıya dogru ilerledi,
"evet efendim"
"dışarda ahıra götürmen gereken bir at var, ilgilen onunla"
"evet efendim"

hancı biran için yine o acıma duygusuna kapıldı, Thorini her zaman asla sahip olmadıgı oğlu olarak görüyordu, "keşke normal bir cocuk olsa" diye iç geçirdi "keşke.." sonra bira ve patates dolu bir tabagı alarak hole dogru gitti, zira ilgilenmesi gereken müşterileri vardı.

ve thorin yağan yagmur altında mutfak kapısından dışarı çıktı...

[addsig]

[ Bu mesaj karakedi tarafından on 2001-04-10 16:50 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yıllardır bu handaydı ve hancının yakın bir dostuydu yaşlı ozan. Ve şimdi içini sıkan bir kötülüğü sezinliyordu. Merdivenlerden aşağı inerken düşünceli bir tavrı vardı. Tek tek merdivenleri inerken, hancının yardımcısı Thorin'in dışarı çıktığını gördü.

-"Thorin" diye bağırdı.

İçinden bir his çocuğun dışarı çıkamaması gerektiğini söylüyordu. Çocuk, Vasmussen'i duymayarak dışarı fırladı. Yüzünde endişeli bir ifade belirdi. Sesini tekrar duyurabilmek için daha gür bir sesle bağırdı.

-"Thorin!"

Tüm han dönüp, genelde sakin olan ozanın bu endişesini merak eder bir şekilde baktılar. Vasmussen hiçbirine aldırış etmeden hızla merdivenlerden indi. İnerken tüm dikkatiyle camdan dışarı bakıyordu, her ne kadar dışarıdaki karanlıkta birşey göremiyor olsa bile...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Thorin yağan yağmura aldırmadan yavaş yavaş ata doğru yürüdü.



Boynunu okşadı,

koşum takımlarını dikkatle inceledi,

"çok güzelsin"

at sanki onu dinliyormuş gibi idi, başını thorini görebilmek için cevirdi, Thorin bu güçlü hayvan karşısında sanki ilahi bir varlıkmışcasına saygı ile konuşuyordu, sag elinde mutfaktan çıkarken almış oldugu tava vardı, neden aldıgını asla anlamamıştı, diger eli ile hayvanın boynunu yularını kontrol etti, ve onu baglı oldugu yerden çözdü...

"keşke senin gibi bir dostum olsa"...



Thorin sag elinde ezilmiş bir tava, diger elinde atın sicimleri ile ahıra dogru ilerledi... Hanın kapısının önünden geçerken içerden sızan ışık her ikisininde yüzünü biran olsun aydınlattı.



belki yakından bakan biri olsa Thorin'in gözlerindeki o ifadeyi görebilirdi.



fakat dünya tamamen farklı bir yerde dönüyor, handaki insanlar birbirlerine hikayeler anlatıyor, hancı yemek servisini yapıyordu, ve Thorin yeni dostu ile kapının önünden geçti gitti...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

İçindeki his giderek güçleniyordu. "Umarım yanılıyorumdur ve umarım yaşlanmaya başladığım için böyle saçma sapan şeyler hissediyorumdur." diye düşündü Vasmussen, hanın kapısına doğru ilerlerken. Masaların yanından hızla ilerleyip hanın kapısını açtı.

Dışarıda fırtına başlangıcını hissettiren hızlanmaya başlamış yağmur vardı. Bulutlar ayın önünü kapatmış ve hanın sönük ışığı dışında etrafı karanlığa boğmuştu. Etrafta Thorin'i göremiyordu. Ejderhanın İni ormanın kenarında şehre yirmi dev adımı uzaklıktaydı. Bu yüzden şehrin ışıklarını orman kesiyor etrafın iyice karanlık olmasına neden oluyordu.

-"Thorin" diye bir kez daha bağırdı gücünün yettiği kadar yaşlı ozan.

Havanın birden kötüleşmesi ve han dahil etrafın garip bir şekilde sessiz olması Vasmussen'i endişelendirmişti. Etrafa daha dikkatli baktı. Ahıra doğru yürümeye başlayacağı sırada ağaçların arasından yolun karşısına birşeyin geçtiğini görür gibi oldu. Olduğu yerde kaldı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaptan, yuzunde gulumseme ile merdivenlerden inerken iyi bir yemek yiyip aksamı han da gecirmeyi ve hikayenin devamını dinlemeyi dusunuyordu.

Birden yaslı ozanın bagırması ile irkildi ve merakla merdivenleri inmeye basladı. Bu han' ı sakin oldugu icin secmisti ama olanlar merakını cezbetmekteydi.

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Dafence Otik'i ve baharaklı patatesleirinin özlemini duydu, "sanırım yemek yemek için yanlış handayım"
yinede son parça patateside dumanları üstünde iken agzına attı.

çantasından siyah kuru yapraklar çıkartarak hancının getirdigi sıcak su içersine ufaladı. Şöminenin ateşi yaşlı kemiklerini ısıtıyordu, birazdan çayıda hazır olurdu. "kapının gürültü ile acılmasını ve birinin dışarıya cıktıgını duydu", daha sonra bu gürültürü ortamdan kalkıp büyün gece yatmayı planlıyordu. "dısardan birinin birilerine seslendigini duydu" koyulaşmaya başlayan çay dolu bardagı havaya kaldırdı ve dini bir eda ile bardagı ileri geri sallamaya başladı. "dışardan birinin bagırdıgını duydu" bardaktaki çayın koyulaşıp kıvamını almasına bakıyordu "insanlar oturdukları yerden kalkmış meraklı gözlerle kapıya dogru ilerliyordu" şöminede yanan tahtaların çıtırtısını dinledi "insanlar hanın kapısına dogru gitmektelerdi sanki biri bir anda kuyuya bir taş atmış idi"

"ilgilenmiyorum,
ben herşey için çok yorgun sayılırım
sadece burada oturup beklersem hiçbirşey olmayacaktır eminim, hem dünya benden öncede var idi degilmi.. dışardana olursa olsun bu sefer sadece burada oturacagım ve çayımı içecegim. daha sonrada gider odama bütün gece uyurum... evet efendim.. aynen böyle yapacagım işte, tek istedigim sadece huzur" ..

ama kafasının içinde aynı tanıdık ses hep aynı sözcüğü fısıldıyordu:"dışarda birşeyler oluyor..."

[addsig]

[ Bu mesaj karakedi tarafından on 2001-04-10 18:31 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

William, Vasmussen'in bağırışlarından endişe duymuş olan tek kişi değildi. Gözlerini kapıya doğru çevirdi ve hızlı denilebilecek bir şekilde yürümeye başladı. Pelerininin düğümlerinden bir kaçını gevşetti - bu onun savaştan önce yaptığı bir haraketti kılıcını ve koca gövdesini açığa çıkartıyordu-. 1,97'lik boyuyla geniş kapının üst bölgesine nerdeyse çarpıyordu. Elini gayri ihtiyarı kılıcına uzanırken atını götüren çocuğa baktı ve bir lanet okudu.

Çocuk belliki korkmuş bir şekilde sağına soluna bakarken ozan koşmaya başlamıştı. Adımlarını sıklaştırarak atına doğru seslendi
"Sforn! Çocuğu Koru!"
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yaşlı adam oturduğu yerde artık sızmak üzereydi. Gözleri arada bir kapanıyor, ama tüm iradesini kullanarak uyanık kalmaya çalışıyordu. Uyku onun için bir rahatlama değildi... Daha çok bir işkence olabilirdi. Rüyalar, yada kabuslar, onu hiçbir zaman yanlız bırakmazlardı. Fakat gözleri artık ona itaat etmiyorlardı. Huzur ve sıcaklığın da etkisiyle, adam az sonra uykuya dalmıştı bile. Ve onun her zaman kaçmak için çabaladığı işkence çoktan kapısını çalmıştı....

Karanlık sis bulutlarıyla örtülü görüntü yavaş yavaş açıldı. Gözlerinin ardında buğulu bir manzara vardı. Kar yavaş yavaş ovalara dökülüyordu. Soğuk kuzey rüzgarı, henüz sadece birer karaltı olarak seçilebilen ağaçları köklerinden fırlatacak kadar hızlıydı. Etrafındaki tüm manzara, yer şekilleri, evler, ağaçlar sanki sürrealist bir ressamın fırçasından dökülmüş gibiydi. Hiçbirşeyin belirli bir şekli yada sınırı yoktu. Şekiller devamlı boyut değiştiriyorlar, büyüyüp küçülüyorlardı. Sahip oldukları renkler de mat ve parlak sınırında dolaşıp duruyorlardı. Bu sırada sol tarafındaki iki katlı kahverengi karaltıyı farketti. Yapı devamlı maddesel olarak şekil değiştirdiğinden gözlerini kısıp dikkatlice ne olduğunu anlamaya çalıştı. Başı, bu feci görüntü karmaşasından ötürü durmadan dönüyordu. Az sonra karşısında duran şeyin "Ejderha'nın İni" olduğunu kavrayabildi. Ayakları kar yığınlarnın içine gömülmüş, cüppesinin desenleri artık gerçeği yansıtır olmuştu.

Şu an aslında sıcak, güzel bir hanın içinde uyuyor olduğunun bilincindeydi. Ama aynı zamanda da hanın dışında hanı izliyordu. Bu duygunun hayal olmadığını uzun süre önce anlamıştı adam... Aynı anda iki yerde olmak.... Sahip olduğu, fakat bir türlü alışamadığı garip bir lanetti belkide...

Ahırdan gelen boğuk kahkaha ile korkarak titredi. Kalın, ürkütücü kahkahada tanıdık birkaç pırıltı sezmişti.
"Sessiz adam! Adın buydu değil mi! " Ahırın içinden tekrar sahipsiz boğuk bir kahkaha koptu.
Bu oydu... İmkansızdı, ama bu ses ona aitti... Çok iyi bildiği birinin sesi... Xerion.. Benzinin sarardığını hissetti. Burada olamazdı, olmamalıydı....

Yaşlı adamın gözleri aniden açıldı. Yeniden handaydı. Ama artık hanın içindeki huzur ve sıcaklık bile onu uyutamazdı. Ellerini büyük bir kuvvetle önündeki masaya yapıştırdı. Burnundan soluyordu. O kadar ani bir şekilde ayağa kalktı ki, oturduğu sandalye az kalsın devrilecekti. Hiddetle, 7 yıldır sakladığı zarif kılıcını kınından çıkarttı. Artık saklanmanın bir anlamı kalmamıştı.

Tipi genç asker Williamın yanaklarını yalayıp geçerken, yanından hızla geçen silahlı figürü zar zor farkedebilmişti...

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Thorin ahırın kapısını açarak içeri girdi, iri savaş atına uygun bir yer hazırlaması gerekiyordu, dikkatlice yular ve koşum takımlarını çıkartarak masanın üzerine koydu.


atı havularla kurulayıp kaşagılamaya başladı. Bir yandan iri savaş atını hazırlarken diger yandan da konuluyor, hayali savaşlar ve kahramanları bir bir anlatıyordu. Genellikle anlattıkları hikayede elde bayrak en önde koşan askerin ismi thorin yada thorien gibi isimlerdi, yada thorin adlı bir komutan dört nala hücüm emrini veriyor, bir başka thorin ise krallıgın kurtulması için en tehlikeli zindanlarda kayıp kutsal eşyaları arıyor idi.

atı hazırladıktan sonra kaşagıyı masaya bıraktı, eline tavayı alarak mutfaga dogru yürümeye başladı. "neden getirdim ki bunu" diye soruyordu kendi kendine.

Son bir kere daha savaş atına bakmak için başını çevirdi, eşyaları kontrol etti, yular orda idi, sicim ile koşum takımı astıgı yere baglı idi. Atı kaşagılamıs ve kurulamıstı, artık gidebilirdi... yada ?

olabilirmiydi ?

gözlerinde bir an parıltılar oluştu, her seferinde düşündügü şeyi acaba yapabilirmiydi ?

ata yaklaştı,

uzaklarda biri birilerine bagırıyordu sanırım

atı sevmeye başladı, tamam dedi, yapacagım... ahırın köşesinde duran tabureyi alıp atın yanına yerleştirdi ve ürkek adımlarla ata çıkmaya çalıştı.

Tanrım sanki dünya durmuştu, iri savaş atının üzerinde dimdik duruyordu... keşke beni görebilseler diye düşündü... nede yakışmıştı bulundugu yere.

Biri onu çagırıyordu thorin, thorin diye bagırıyordu, yooo hayır ona başka bir şey diyorlardı?

"komutanım, düşman sag cephemizde saldırdı zamanı geldimi ?"

thorin afallamış idi, "anlamadım efendim, bana mı söylediniz?"


ama asker tekrar soruyu tekrarladı, her ne kadar komutanından duydugu sözler üzerine şaşırmış gibi görünsede


"saldırmamız icin uygun fırsat geldimi efendim? düşman piyadeleri dediginiz yerden saldırıya geçti"


Thorin başını kaldırarak ovaya baktı, dagın arkasında beklettigi 150 seçilmiş süvari emirlerini bekliyordu. Düşman piyadeleri tam söyledigi noktadan kendisi ve kuvvetlerini çembere almaya çalışıyorlardı... Ova savaş naraları ve çeligin birbirine vurması ile çıkan seslerle dolu idi....

Thorin " biliyordum, oradan saldıracaklardı! aptallar! evet asker saldırı borusunu çalabilirsin, herkes ilerii..."

ve med böyle geldi, tepenin arkasında savaşın başından beri emir bekleyen dinlenmiş seçkin süvariler, herbiri aynı anda dörtnala saldırıya geçtiler, karşılarında uzun koşma ve verilen mücadelenin etkisi ile yorgun düşmüş düşman piyadelerinin şaşkın bakışları altında, parıldayan zırhları, ellerinde uzun mızrakları ile güneşin süvarileri zafere koşuyorlardı...

süvariler açılarak ovayı atları ile cignediler,

ve cezir geldiginde ortada parlak gün ışıklarına boğuldu... zaferi müjdeleyen düşman geri çekilme boruları birbirine karıştı, tüm ova tek bir sesle çınlıyordu.. Thorin diyordu herkes, işte bizi zafere götüren isim...

Thorin ise atının üzerinde magrur edayla askerlerinin başarısını izliyordu, bir zafer daha kazanmıştı..

yoo hayır, Thorin orada degildi, Thorin en başta idi... süvarileirn en başında elinde kana boyanmış kılıçı gün ışığını düşman kemiklerine ulaştırıyordu... kılıcını en yüksek kabiliyetle sallıyor önüne çıkanı ezip geçiyordu...


ve bahar ayının o gecesinde bayım, Thorin han ahırlıgınlında kendisine ait olmayan bir atın üzerinde tek başına zıplayıp duruyordu... elinde egilmiş yaglı bir tava ile havada daireler çizerek anlamsızca "ileri ileri" diye bağırıyordu...

Vasmussen tekrar bagırdı : "Thorin nerdesin sen?"
Thorin duyuyordu, adamları onun sesini haykırıyordu , Thorin, Thorin sesleri ovayı inletiyordu, ve güneşin askerleri şevkle düşmana giriyor, hatlarını hallaç pamugu ile atıyorlardı.

Thorin elindeki yaglı tavayı havaya kaldırdı,
Thorin elindeki kılıcı bir kez daha havaya kaldırdı, düşmanı tam önünde idi.. bu kez kacamayacaktı..

Thorin atın üzerinde ayaga kalktı, duvardaki gaz lambası ile elinde tuttugu yaglı tava nerede ise aynı seviyede idi..

"İşte bu kılıçla ölüyorsun! " diye haykırdı Thorin düşman kumandının kalbine dogru son hamlesini yaparken..

aynı anda Thorin elindeki yaglı tava duvardaki gaz lambasına çarptı. Lamba gürültü ile parcalandı bir anda ahırı alevler sardı, at kişneyerek şaha kalktı ve Thorini üzerinden attı, "Düşüyorum" diye düşündü "Thorin, şeytanın bir oyunu bu ama beni ele geciremeyecekler..."... ve thorin kafasını biraz önce kaşagıyı koydugu masaya çarparak karanlıklara dogru bir yolculuk yaptı...

"kazandım! " ben kazandım. " bayılmadan önceki son sözleri idi, sözlerine alevlerle dans eden samanlarda şahitti....

[ Bu mesaj karakedi tarafından on 2001-04-10 20:17 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Herkesin onu tanıdığı ismiyle Sessiz adam, insan üstü bir hızla yaşlı ozan Vasmussen'in yanından geçip ahıra doğru yürüdü. Gözlerini intikam ve nefret hırsı bürümüştü. Ahırın ağır meşe ağacından kapısını araladığında çatıdaki dumanları farketti. Bu sefer ne planlıyordu kahrolası büyücü?!

İçerisi duman ve kokudan tamamen görülmez olmuştu. Yoğun yanık kokusu her tarafa sinmişti. Ahırın tahta kiriş ve kolonları çoktan alev almışlardı. Atlar için hazırlanmış samanlar cehennemi andırırcasına yanıyordu. Simsiyah duman ve kargaşa arasında yerde baygın yatan zavallı bir çocuğu farkedebildi. Bu da Xerion'un onu yanıltmak için kullandığı numaralardan birimiydi acaba? Bir an için duraksadı. Eğer bu bir oyun değilse, o çocuğu orda yanarak ölmeye terketmiş olacaktı. Mantıklı ve hızlı bir karar vermeliydi... Hemen...

[addsig]

[ Bu mesaj Gimli tarafından on 2001-04-10 19:54 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Tipi genç asker William'ın yanaklarını yalayıp geçerken, yanından hızla geçen silahlı figürü zar zor farkedebilmişti. Adam ahıra doğru son hızla koşuyordu. William önce şaşırdı sonra bunca yıldır yaptığı askerliğin verdiği güçlü ağır metal zırhıyla birlikte normal hızda koşmaya, hızlı koşmaya başladı. Kılıcını çekti.

Tehlikenin ne olduğunu bilmiyordu. Ama bunca yıldır beraber olduğu atına bir şey olabilirdi. Çocuk umurunda değildi şu anda...
"Sforn" diye sayıklıyordu. Aniden ahırdan kıvılcımların ve hemen ardından alevlerin fışkırdığını gördü.

Önündeki adama yaklaştı, onu geçti ve ahırın yarı-açık kapısını kırarcasına içeri daldı. At kişnemeleri yüzünden duyu organlarını zorluyordu. Gözleri buhardan yanıyordu ama atını bulmalıydı!

Sağ tarafına baktı ve atını gördü hala malzemeler üstündeydi pelerinini çözüp fırlattı ve amansızca atına doğru koşmaya başladı. Gözü hiç bir şey görmüyordu.

Nihayetinde atın yanına ulaşmayı başarmıştı.
"Sforn! Oğlum! Sakin ol, korkma birazdan seni burdan çıkaracağ..." çocuğu farketmişti.
"Kahrolası piç!" diye geçirdi içinden. Ama yaşama saygılıydı ve çocuğu kurtaracaktı. Kılıcını atın üzerindeki kına sokup çocuğun pislik içindeki elbisesinin askılığından tutup kaldırdı. Çocuk sayıklıyordu "Kazandım! Kazandık!"

Thorin'i, Sforn'un sırtına koydu ve hızlı bir şekilde yangının arasından kendine çıkacak yer arıyordu. Ozan'ın o melodik sesi tiz bir şekilde duyuluyordu;
"Kovaları doldurun! Yangın! Yangın!"



[ Bu mesaj Magic tarafından on 2001-04-10 19:55 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Genç savaşçı silahlı karaltıyı farketmeden büyük bir hışımla yanından geçip gitti. Yaşlı adam, onun çocuğu alıp, yeni bulduğu atının üstüne koyduğunu zar zor seçebilmişti. Ahırdan hızla çıkmaya çalışıyorlardı. Çocuk acaba Xerion'un kılık değiştirmiş bir hizmetkarı mıydı? Bu biraz uzak bir ihtimaldi Sessiz Adam için. Her nedense, içinde bir yerlerde çocuğun masum olduğuna dair güçlü bir düşünce vardı. Ne olursa olsun, çocuğun onu Xerion a götürecek bir anahtar olabileceği fikri, çocuğu tüm olayın merkezine koymuştu.



Şimdi elindeki işle ilgilenmeliydi. Geriye doğru bir iki adım attı. Tahta ahırın birkaç metre önünde diz çökerek bağdaş kurdu. Ağzından, handa uyurken söylediği sözcüklere benzer kadim bir lisandan kısa kelimeler dökülmeye başladı.



"Er-Esartoq eram-en qazolias!"



Şiddetli yağan tipi sanki bir anda Sessiz Adam'ın çevresinde toplanmıştı. Güçlü kar fırtınası yaşlı adamın çevresinde hortuma benzer halkalar oluşturuyordu. Adam ağır ağır bağdaş kurduğu yerden kalktı. Fırtına da onun hareketlerini birebir izleyip takip ediyordu. Gözleri içine akan büyü enerjisinin gücüyle masmavi parıldıyorlar, kılıcın yaydığı donuk mavi ışığa eşlik ediyorlardı. Zarif kılcını fırtınayı kesecek şekilde sertçe savurdu. Orada olsaydınız, herhalde fırtınanın sert yada kesilebilecek bir cisim olduğunu düşünürdünüz.



Tipi, kendini saran mavi büyü aurasıyla beraber aldığı emirle hızla yanan ahıra doğru yöneldi. Bu yönelmeyle beraber ahırın her yerinden sönen ateş sesleri ve yayılan yoğun duman fırtınanın içinde kaybolup gidiyordu. Az sonra yangından geriye hiçbir iz kalmayacaktı.....





[addsig]

[ Bu mesaj Gimli tarafından on 2001-04-10 20:19 tarihinde editlenmiştir. ]

[ Bu mesaj Gimli tarafından on 2001-04-10 20:22 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

dafence oturmuş çayını içiyordu, handa kimse kalmamıştı.



"yangın! yangın! kovaları getirin!"

eh bu kadarıda fazla idi, lanet olsundu huzur içinde çay bile içemeyecekmiydi ?



ayaga kalktı, çayı masaya koyarak kapıya dogru gitti, dışardan panik icersinde insanları duyabiliyordu. elini cantalarına götürerek birazdan gereksinim duyacagı maddeleri aradı...



hissediyordu, kadim gucleirn toplandıgını ve odaklandıgını... tüm panige kapılıp saga sola kaçan insanları görmüyor idi bile, sadece odaklanan güçleri hissediyor ve kaynagına dogru adete havada yüzüyor, yılların verdigi disiplin ve alışkanlık ile trans halinde ilerliyor idi. kadim güclerin odaklanması iyi yada kotuye işaretti, bir kere gücleri odakladıktan sonra mutlaka serbest bırakılmalı idi...



"Er-Esartoq eram-en qazolias!"



"Er-Esartoq eram-en qazolias!"



sözcüklerini tanımıştı, gülümsedi..."sanırım cayım soguyacak" diye fısıldadı yaşlı büyücü,

gülümseyerek handan tekrar içeri girdi.



[addsig]

[ Bu mesaj karakedi tarafından on 2001-04-10 20:29 tarihinde editlenmiştir. ]
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

William ne yapacağını düşünmekle meşgulken biraz önce ayrıldığı yerden kadim büyü sözlerinin söylenişini duymuş ve endişeyle kılıcına elini uzatmıştı. Kılıç kınında değildi. Şaşırdı sonra biraz önce kılıcını atındaki kınına koyduğu aklına geldi hızlı bir şekilde kılıcı hemen eline aldı. Çocuk hala sayıklıyordu;
"Ben kazandım! Gene galibiyet!"

"Er-Esartoq eram-en qazolias!" demişti kadim sözler. Hızlı bir şekilde girişe koşmaya hazırlanirken büyük bir şaşkınlıkla durmak zorunda kaldı William.

Az önceki yangından iz yoktu...

Ağzı bir karış açılmış büyünün yapıldığı yere doğru döndü ve pis pis sırıtan adama bakmakla yetindi...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sert deri çizmeler dövercesine vurdular asırlık yola,

"berbat bir hava!"
"evet, ve bu yetmezmiş gibi birde yanıma senin gibi birini verdiler"
"espri anlayışın igrenç oldugunu daha önce söylemişmiydim ?"
"son bir kaç asırdır"
Helmus vuracakmışcasına elini kaldırdı, o sırada liderleri onlara dönerek, "kesecekmisiniz çocukça kapışmayı?"

iki paralı asker tekrar sıralarına gecerek yürümeye devam ettiler.
"böylesi daha iyi, zaten hava berbat birde çocuk bakıcılıgı yapmam beklenemez... tanrım.. zam istemeliyim..."

Liderlerinin ismi Teros idi, kör gözlü olarakda anılırdı. Kiralık askerlerden oluşan bir birligi yönetiyordu ve tanrı bilirki bu askerleri o seçmemişti,

tam 9 kişi, tamamıyle zırhlı ve heran kavgaya hazırdılar. Dünyayı sarsabilirlerdi, bir şehri kül edip halkını kılıçtan geçirebilir, yada bir şehri ölümüne savunabilirlerdi... tek yapmanız gereken paralarını vermeniz idi. Karşı taraf daha çok vermedigi sürece de, en sadık askerlerinizdi onlar, evet lordlarım onlardan daha sadık, onlar kadar size tapan başka bir kişi dahi bulamazsınız bu dünya üzerinde, cömertliğiniz sınırsız olsun yeter...

ve bugün bu kiralık askerler birini aramakta idiler...

sert deri çizmeler dövercesine vurdular asırlık yola, hana götür beni diyorlardı eskimiş tabanları, götür beni asırlık yol, hava berbat çünki, hana götür beni asırlık yol, çünki birşeyler olacak bugün geç kalmamalıyım,

sert deri çizmeler dövercesine vurdular asırlık yola, hana dogru...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

korkmuştu, halbuki sakin sakin uyuyordu bir yarım saat önce...



birden anlamadıgı sesler duydu, buda olacak şey degildi ya, gözlerini açtı... küçük, büyük olanın üzerine hareket ediyordu, kendide heyecanlandı, yinede miskinlik vardı üstünde, güzelce gerildi, varsın kücük olan oynasın idi büyük olanla. acelesi yokya katılırım bende birazdan.



ayağa kalktı, gri dünyayı selamlarcasına gerindi, uyku sersemi gözlerle etrafına bakındı ilgi çekecek birşey varmı diye



birden daha parlak griler ışıldadı, küçük olanın oldugu yerden. Her taraf ışıldarken birden küçük olan kaybldu gözünün önünden. Büyük olan hala oyuna devam ediyordu parlak ışıkların üzerinde.



biliyordu bu parlak ışıkları, hemde çok yakından, uzun yıllar önce ögrenmişdi onların tehlikeli oldugunu. Bu ışıkların üzerinde koca yuvarlak olandan hoş kokular geliyordu. Tek yapmak istedigi kokuları takip etmekti, sonra bu parlak ışıklar engel oluyordu ona. Sıcaklıgı hissetmişti, biliyordu şuandaki durum tehlikeli idi...



ve bu sefer o parlak ışıklar daha önce hiç olmamışcasına büyümüştü, tüylerinin diken diken oldugunu hissediyordu, sırt kasları gerindi...



sonra o ortanca olanlar içeri girdiler, biri küçük olanı kucaklarken digeri yine oyun oynuyordu,

sonra geldikleri gibi gitti parlak ışıklar, her taraf yine alışıla gelmiş siyah ve beyazın tonlarına büründü...





"iyi" dedi yaşlı bekçi köpegi Teros, "beni ilgilendiren birşey yok"

sonra miskin miskin ahırın kapısına dogru gitti, demin parlak gri ışıkları yokeden ortanca olana baktı bir kaç defa havladı ona, sonra su içmek için yalaga dogru yürüdü...





içinde bir sıkıntı vardı, büyük olan eve gitmem gerek dedi, birşeyler olacak, yolda geçerken biran önce uyandıgı yerin önünden geçiyordu, sıcak samanlara baktı, "hmm, önce biraz kestirmem iyi olacak sanırım"



ve yaşlı bekçi köpegi yine tatlı bir uykuya daldı...



ah bir kemik olsa, şöyle dişleyebilecegim...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kaptan daha merdivenlerin basına gelmeden yangın' ı duymus ve kosmaya baslamıstı.

Asagıya vardıgında butun hengamenin icinde gozleri icerdeki insanları aradı kapı hala acıktı ve gozleri huzursuz ancak sakin olmaya cabalayan soluk, mavi cuppeli adam dan baskasını goremedi ve aklına bu havada cıkabilecek bir yangının ne kadar zarar verebilecegi geldi. Keske gemisi ile girdigi son carpısmada ki yangın da boyle bir hava da olsaydı.

Biraz daha sakin bir sekilde kapıya dogru ilerlemeye basladı ve usulca dısarıya cıktı. Mavi cuppeli adam onun varlıgını dahi hissetmemisti. Buyuculer ya da bilgeler hep boyle degilmiydi zaten bir seyi dusunurken, konsantre oldukların da dunyayı unuturlar...

Dısarı cıktıgında soguk yuzune bir tokat gibi vurdu ve dusuncelerinden bir an da sıyrıldı, gozleri goremedigi yangını arıyordu. Boyle bir hava yangını bu kadar kısa surede sondurebilirmiydi ?

Uzaktan zırh sesleri geliyordu kulagına ancak henuz gorus alanına girmemislerdi, 4-5 kisi kadar olmalılar diye dusundu ve kılıcının emniyetini acarak merdivenin yanında ki kuytuya girdi...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Belliki Sforn'da şaşırmış ve saldırganlıktan kurtulmuş şekilde seri şekilde nefes alıp vermeye başlamıştı. William 2 dakika süren uzun bir sessizlikten sonra hafifçe gülümsedi. Adam belliki onları kurtarmıştı. Kılıcını yavaşça kınından geçirdi ve yerine koydu. Atın sırtındaki ufaklığı belliki hiç zorlanmadan kaldırmıştı. Thorin sayıklamayı bırakmış, yüzünde koca bir gülümseme ve elinde bir tava ile horuldamaya başlamıştı. Çocuğu yavaşça yere, biraz önce cayır cayır yanan fakat şimdi duru bir sessizlik içeren samanların üstüne doğru yavaşça bıraktı.

Elindeki metal eldivenleri yavaşça çekerek kemerine astı. Herkes etrafına toplanmıştı. Çocuğa soran gözlerle bakıyordu herkes -özellikle ozan-. Bir an için kalbinde acı bir sızlama hissetti genç paralı asker. 60 yıllık yaşamında ona kimse bu kadar şefkat göstermemişti. Yavaşça ayağa kalktı ve ;
"Eminimki ozan çocuğa benden daha iyi bakacaktır. Mümkünse dinlenmeye çekiliyorum. Hepinize iyi geceler" dedi sesini kalınlaştırarak söze yeniden girdi
"Ha, Hancı! Unutmadan! Bir dahaki sefere güvenli dediğimde atımı güvenli bir yere götürmeni tavsiye ederim"

Topuklarının üstünde dönerek -bu ona paralı askerlik eğitiminin verdiği disiplinden kalma bir alışkanlıktı- Omuzlarını dikleştirdi. Pelerinini zarif bir haraketle eğilip aldı ve omzuna geri atarak tekrar bağladı. Sonrasında da ahırdan çıkmak üzere insan yığınını ite kaka ilerlemeye başladı.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Yaşlı ozan Thorin'i kucakladıktan sonra atı hancıya bırakan askere baktı. Biraz önceki kargaşada pelerinin altındaki armasını görmüştü. Ama şu anda bunu merak edecek durumda değildi. Elinde çocukla ahırdan tekrar yağmura çıktı. Etrafta toplanan kalabalığa baktı.

Biraz önce söylediği büyülü sözlerle ateşleri söndüren, ondan önce de genç şövalyeyi iyileştiren adamı süzdü. Yine cübbesinin içine sığınmıştı.

-"Teşekkürler efendim... Şövalyenin ve çocuğun hayatını size borçluyuz." Gülümsedi.

Ama bu sırada yağmurun içinden hana doğru yaklaşmakta olan birçak atlıyı farketti. Aynı anda merdivenin altında bir parlama farketti. Kaptan, elinde bir kılıçla saklanmıştı. "Kaptan'ı mı arıyorlar acaba?" diye düşündü. Bunu bilmiyordu ama bildiği birşey vardı ki, biraz önce hissettiği kötülük hala geçmemişti.

Kucağında çocukla hızla handan içeri girdi. Yukarı çıkmak yerine barın arkasına geçip, mutfağa girdi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Et yığınının arasından kapıyı zorla bulan genç adam dışarı çıktığında havayı adeta yutarcasına soluyordu. Bir süre pozisyonunu koruyarak nefes almaya devam etti.

Birden bire yaklaşan adamları farketmiş olacakki pelerinini alelacele kapattı ve yavaş yavaş adamlara doğru adımlarını hızlandırdı. 9 adam hanın yolundan ilerliyorlardı ve William'ı henüz görmemişlerdi.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...