Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Gerçek islam bu değil !


Feamer

Öne çıkan mesajlar

Sparkcaster said:

benim ahzab sorularına cevap gelmemiş, tekrar soruyorum, kainatı dnayı, dünyadaki kusursuz atmosferi yaratan allahın peygamberin cinsel hayatını düzenlemek için ayet yolladığına nasıl inanıyorsunuz en çok merak ettiğim bu


spark 57 sayfA icinde bulamam arkadaşım,sırayla ayetleri soyle ben sana islama göre cevap vereyim,konu başlığı gerçek islam bu değil çünkü,şöyle olsaydı daha kapsamlı cevap verebilirdim,islam ve bilim arasında ki çelişkiler
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Norak said:

"dişi olan ve kuyruğu olan tavuk fosili mesela?"

dinozor diyoruz bunlara biz şu an.

üstteki resimde dişleri olan tavuk embriyosu, genleri aktifleştirilip yapıldı bikaç sene önce, gerçek.

benziyor değil videoları var, yunus bariz şekilde 4 ayaklı olarak gelişiyor. bir süre sonra alt 2 ayak kayboluyor. ama bazen de kaybolmuyor:

bu normal yunus mesela:
http://calexis.com/blog/wp-content/uploads/2010/11/Dolphin-Leaping.jpg


buda bacaklar kaybolmamış hali:

http://www.underwatertimes.com/news2/dolphin_leg_close.jpg



evrimin kanıtı bu mu oluyor ? yani bilim bir arpa boyu yol katedebildi diyorsun yani,kuyruğu olan tavuk=dinozor veya anne karnında ayakları varken zamanla kaybolan yunus = evrimin kanıtı bumudur evrim ? yani
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

kilif uydurma calismasi hemen, nur isik demek degildir arapcada, kutsi bri anlami vardir ki hadi gecelim koru korune savunucan, hadi bakalim bunu savun

necm suresi 19.-20. ayet, bak kac tesfir ile berabe rveriyorum

said:
Diyanet Vakfı
NECM 19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ’yı?
Diyanet İşleri
NECM 53/19-20. Ey inkarcılar! Şimdi Lat, Uzza ve bundan başka üçüncüleri olan Menat’ın ne olduğunu söyler misiniz?
Yaşar Nuri Öztürk
NECM 19.Gördünüz mü Uzza’yı, Lat’ı.
Elmalılı Hamdi Yazır
Siz de gördünüz değil mi Lât-ü Uzza’yı?
Ömer Nasuhi Bilmen
(19-20) Siz Lât’ı ve Uzzâ’yı gördünüz mü? Diğer üçüncü olan Menât’ı da (gördünüz mü?)
Hasan Basri Çantay
(19-20) (Allâhı bırakıb tapdığınız) Lât(ın), Uzzâ (nın) ve (bunların) üçüncüsü olan diğer Menât (ın her hangi birşey hakkında zerrece kudretleri var mı?) Bize haber verin.
Muhammed Esed
Hiç düşündünüz mü (neden taptığınızı) Lat ve ’Uzza’ya?
Abdulbaki Gölpınarlı
Siz de gördünüz mü, Lât’ı ve Uzzâ’yı?
Süleyman Ateş
Gördünüz mü o Lât ve ’Uzzâ’yı?
Suat Yıldırım
(19-20) Şimdi baksanıza şu Lât’a, Uzza’ya! Ve bir de şu geride olan üçüncüleri Menat’a!
Ali Bulaç
Gördünüz mü? Haber verin; Lat ve Uzza’yı.
Edip Yüksel
Gördünüz mü (dişi putlarınız olan) Lat ve Uzza’yı?
İbni Kesir
Gördünüz mü Lat ve Uzza’yı?


arapcasinida koyalim

أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى

E fe reeytumul lâte vel uzzâ. Ve menâtes sâlisetel uhrâ.

el-ilahin kizlari iste

ama cok guzel bi cevap var bu laf cambazliklarina

said:
Fransızlar, “Le coeur a sa raison, que la raison ne connait pas!” derler ki, “Kalbin kendine özgü bir mantığı vardır ki, mantık dahi onu tanımaz” anlamındadır. Kur’an’da çelişme bulunmadığı iddiasına sarılan İslamcılar, hani sanki bu yukarıdaki formülü doğrularcasma, kalp denen organın “iyi” ve “kötü” yönde belli bir görüş ve bilgilere sahip olduğunu, bu görüş ve bilgilerin oraya Tanrı tarafından konduğunu ve işte kalbin bunlardan birine doğru eğilim göstermesiyle, kişinin “doğru yola” ya da aksine “sapıklığa” sürüklendiğini söylerler. Hani sanki kalp denen şey, “aklın” görevini üstlenmiş gibidir ve bu niteliğiyle “iyi” ya da “kötü” olandan birini seçmektedir ya da “akıl” denen şey, insandaki beş duyu­nun algılarının varıp dayandığı algılama yolunu aydınlatmaktadır.1 Şeriatçılar, bu görüşü açıklığa kavuşturmak amacıyla, Enam Suresi’nin 125. ayetini örnek alırlar. Birçok kez belirttiğimiz gibi, bu ayet aynen şöyledir:

“Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyete açar. Kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları, küfür bataklığında bırakır” (Enam Suresi, ayet 125).

Dikkat edileceği gibi, bu ayetin tümceleri çelişmeyle doludur: Tanrı, dilediğini Müslüman, dilediğini de saptırıp kafir yapıyor ve kafir yaptığını küfür bataklığına sokuyor! Yani kişiyi kafir yapan da Tanrı’dır, “kafir”ar diye küfür bataklığında bırakan da odur. Ve işte bu çelişmeyi örtbas edebilmek için, Fahruddin Razi gibi yorumcular şöyle derler: Tanrı insanın kalbinde, hem “iman”m iyi hem de “imansızlığın” kötü bir şey olduğuna dair görüş ve bilgiler yaratır. Bu ikisinden birini seçmek kalbin işidir. Daha başka bir deyimle, Tanrı, “insanda iman olmasını ‘murat’ ettiği zaman, onun kalbinde buna ilişkin eğilim oluşturup güçlendirir. Tersini murat ettiği zaman da tersini yapar”.2 Ve işte güya kalp, bu iki eğilimden “doğru” olanı, yani İslama yönelik olanı seçtiği zaman, kendi yararına iş görmüş olur; aksini yaptığı zaman ise, kendisi için kötü olur. Daha başka bir deyimle, İslamcılara göre, eğer kalp “geçerli bir akla” sahipse iman yolunu seçer; sahip değilse, Tanrı’nın gösterdiğini anlayamayacağı için “inanmaz”.

Söylemeye gerek yoktur ki, bütün bu laf cambazlıklarının altında, kalbin kendine göre ve kendisinin de anlayamayacağı bir mantığı bu­lunduğu safsataları yatar. Daha başka bir deyimle, şeriatçılar, Kur’an’da çelişki olmadığını, çelişkili bir mantıkla kanıtlama yolunu seçmiş­lerdir. Enam Suresi’nin yukarıdaki ayeti vesilesiyle öne sürdükleri görüşlerin safsata olduğunu ortaya koyan olaylar vardır ki, bunlardan biri, ilerideki sayfalarda ele alacağımız Ebu Talib olayıdır. Çünkü, İslam kaynaklarının bildirmesine göre, bu ayet, Ebu Talib’le ilgili olarak, daha doğrusu onun ölümü sırasında konmuştur. Daha önce de­ğinmiş olmakla beraber tekrar belirtelim ki, Ebu Talib, Muhammed’in amcalarından biri olup, onu kendi oğlu gibi yetiştiren bir kimseydi. Kureyş’in ileri gelenlerinden biri olduğu için, Muhammed onu Müslü­man yapmak için çok uğraşmıştır. Ebu Talib ölüm döşeğindeyken, onun başucuna giderek Müslüman olması için çok yalvarmış, fakat başarı sağlayamamıştır. Sağlayamayınca, çevresindekilere karşı ken­disini temize çıkarmak üzere sorumluluğu Tanrı’ya yüklemiş ve “Tanrı dilediğini İslama sokar, dilediğini sokmaz” şeklindeki ayeti Kur’an’a yerleştirmiştir. Yani demek istemiştir ki, Ebu Talib’in İslam olmadan ölmesini Tanrı istemiştir! Bu doğrultuda olmak üzere Kur’an’a. koyduğu ayetler arasında, Tanrı’nın “iman” denen şeyi insanın kalbine süslü (sevimli) bir şekilde yerleştirip, onu insana sev­dirdiğini (örneğin, Mücadele Suresi, ayet 22) ya da aksini yapıp insanların kalplerini mühürlediğini, kulaklarını perdelediğini (Bakara Suresi, ayet 6-7; Nahl Suresi, ayet 106-109; Casiye Suresi, ayet 23 vd...) ve “Ey Muhammed! Tanrı di/ese nenin kalbini de mühürler...” (Şura Suresi, ayet 24) dediğini yansıtanlar vardır.

Öte yandan, yine Muhammed’in söylemesine göre, Tanrı, di­lediğini doğru yola soktuğunu anlatmak üzere şöyle demiştir:

“(Ey Muhammed!... (Taun) seni yetim bulup barındırmadı mı? Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? Seni fakir bulup zengin etmedi mi?..” (Duha Suresi, ayet 6-8).

Yine bunun gibi, Tanrı, iman etmek konusunda tereddüt eden kim­seleri, dilediği zaman inandırma yoluna gitmiştir. Örneğin, Kur’an’da İbrahim’in, Tanrı’ya inanmak konusunda tereddüt gösterdiği, tereddü­dünü gidermek için ondan “ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!”.diye mucize beklediği, bunun üzerine Tanrı’nın, “(Sen) Bana inanmadın mı?” demekle beraber mucize gösterme yoluna gittiği yazılıdır (Bakara Suresi, ayet 260). Yine bunun gibi İsa’nın havarilerinin de, Tanrı’ya inanabilmek için, “Ey Meryem oğlu Isa, Rabbin bize gökten donatılmış bir sofra indirebilir mi?” diye Tanrı’dan mucize bekledikleri ve Tanrı’nın da onları inandırmak için gökten sofra indirdiği yazılıdır (Maide Suresi, ayet 111-115).

Muhammed’in Kur’an olarak ve Kur’an olmayarak ortaya koyduğu yukarıdakilere benzer hükümlerden anlaşılan şu ki, kişileri dilediği gibi doğru yola sokan ya da saptıran ne akıldır ne de kalptir; sadece ve sadece Tanrı’dır. Ve Tanrı, yine Muhammed’in söylemesine göre, doğru yola soktuklarını mükafatlandırmakta, saptırdıklarını da azaba sokmaktadır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hayır daha çok örnek var, mesela 57 sene süren meyve sineği ile yapılan deneyler var bikaç ay önce bitti, karanlıkta görebilen meyve sineği yaptılar yıllar içinde binlerce kez üreterek. göremediği taktirde ölüyordu çünkü mecburen gelişmek zorundaydı.

ayrıca gene bikaç ay önce "kayıp halka" bulundu:
http://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-2138861/Missing-link-gene-triggered-leap-intelligence-million-years-ago--separated-man-apes.html
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sparkcaster said:

benim ahzab sorularına cevap gelmemiş, tekrar soruyorum, kainatı dnayı, dünyadaki kusursuz atmosferi yaratan allahın peygamberin cinsel hayatını düzenlemek için ayet yolladığına nasıl inanıyorsunuz en çok merak ettiğim bu


bunu ekşide güzel anlatmış adam. bu ayetleri "ya allah varsa" diye okuyup değerlendirmek lazım biraz da, sadece allahın zaten olmadığı düşüncesiyle okuyunca bu açıklama da size saçma gelir zaten.

said:
ilk olarak, bir inanc sistemi -eger varsa- kitabi ve onun uygulayicisi uzerinden degerlendirileceginden hz. muhammed'in kadinlarla arasinin nasil olduguna bakmak gerek. bu noktada ozellikle kendisine ahzab 50-51 ve 52 uzerinden evlilik sayisinin kendisi icin 4 ile sinirli tutulmamasindan ve kendi ev ahkamindan detayli bir sekilde bahsedilmesinden dem vurulmus. kendisinin evliliklerine goz attigimizda ise, ilk esi olan hz. hatice ile 25 yillik bir monogami yasadigini goruyoruz. kendisinin bu evlilikten 3 erkek, 4 kiz cocugu olmus. erkekler ufak yasta olmus, kendisinin soyu ise sadece bu kizlarindan hz. fatma ve onun esi hz. ali uzerinden yurumustur. bunun disindaki eslerinden hic cocugu olmamis, sadece iki cariyesinden birisi olan hristiyan asilli mariye'den ibrahim isimli bir oglu olmus ve cok kucuk yasta vefat etmistir.

evliliklerinin detayina baktigimizda hz. hatice'nin olumunden sonra hz. sevdeyle, hz. sevde 50 yasinin uzerindeyken cocuklarinin bakimi icin evlendigini, hz. hafsa, hz. ummu, hz. habibe ve hz. meymune'nin dul olduklarini goruyoruz. diger evliliklerinin ise acik bir sekilde cesitli kabilelerin islama isindirilmasi icin yapildigi ortadadir. (benim notum, arabistan gibi kabileciliğin allah sayıldığı toplumlarda bir kabileden peygamberin kız alması o kabileye şeref veren bir şey) hz. ayse ile evliligiyle ilgili ise (bkz: #20981551). yine cok aciktir ki, hz. muhammed kendisine verilen bu ruhsati mesajini aktardigina inandigi dinin kitelelere ulasmasi icin kendisine verilmis olan bir kolaylik olarak algilamistir. pek cok batili ortalistin de bu konuda ittifak ettigini de gormek mumkundur.

ahzab 50-51 ve 52'yi peygamberin ozel isleriyle istigal edilmesi olarak algilayanlara ancak su sorulabilir, boyle bir kolayligi tanimaya karar veren yaraticinin bu kolayligi nasil ortaya koymasini bekliyorsunuz? uydu anteniyle mi baglantiya gececekti. ya da peygamber cikip tanri bana boyle bir kolaylik sagladi deyip kestirip mi atacakti. hayatin pratigi icerisinde bu kolayligi bakirelerle alem yapmak noktasinda almadigi acik olan hz. muhammed'in boyle bir olgudan haberdar olmasinin yolu nedir? ahzab 53'ten anladigimiza gore adam daha evine gelenlere duzgun davranin demekten imtina ederken bu mumkun mudur. bir de tabii madem kendi yazdi bunu neden kadinlarin en azindan birkaciyla beraber kalabilecegi bir duzeni kuracak bir iki ekleme yapmadi. zira yine ahzab 53'un ilk kisminin nuzul sebeplerinden birisinin 9 esi icin derme catma catisi altinda oldukca iptidai 9 goz yerinden baska bir yerinin olmamasi gercegi oldugunu biliyoruz.

fakat daha ilginci, ozellikle siyer kaynaklarinda es sayisini 4 ile sinirlayan hukmun, kendisinin son evliligini yapmasindan hemen degil ama yaklasik 2 yil sonra geldigini goruyoruz. peki o zaman neden hz. muhammed hanimlarindan 5'ini bosamamistir? tarihciler ibn-i sa'd ve ibn habibe gore, es sayisini 4 ile sinirlayan ayetin nuzulunden sonra, hz. muhammed herbir esine kendilerini evlilikten dusurucu, yani nikah aktini bozucu karari bizzat almalarini ve kendi gecimlerini bizzat temin edip saglayacagini belirtimistir. yine ayni kaynaklarin bu teklife hicbir zevcesinin riza gostermedigini nakletmektedirler.

iste bu durumun orataya cikmasindan sonra peygamberin daha fazla evlilik yapamayacagini ve eslerinin baskalari ile evlenemeyecegini oraya koyan ahzab 52 ve 53'un "bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunların yerine başka hanımlar alman sana helâl değildir. allah her şeyi gözetler." ve "kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz." ifadelerini icerecek sekilde nazil oldugunu goruyoruz. daha da ilginci, en fazla 4 es alinabilecegi hukmunun nazil olmasindan sonra hz. muhammed 9 esinden 4'u ile zevci iliskilerini surdurme yolunu secmis oldugunu, geri kalan esleri ise hukuki olarak kendisinin zevcesi olarak kalmaya devam ettigini aktaran kaynaklar var. yine, cok ilginc bir sekilde, bu fiili ayriligi tercih edenler icerisinde en genc iki esi hz. cuveyriyye ve hz. safiyye'nin de bulundugu bildirilmis.......

...cariyelik meselesi ise, genel olarak savasta ve cesitli felaketler sonucunda ortada kalmis, bakacak kimsesi ya da ilgileneni olmayan kadinlarla ilgili bir durumdur. hicbir musluman cariyesiyle zorla iliskiye giremez. kur'an koleligi yasaklamamistir ama batili anlamda kolelik de hicbir zaman islam ulkelerinde var olmamistir. bu diyarlarda zamaninda kole olarak bulunanlardan daha sonra ulkelere vezir ve baskan dahi olanlar cikmistir. kaldi ki yine, bu medeniyetin catisi altinda kole olarak bulunan kimseler, bugun haftada 5 gun sabah 8:30 aksam 6:30 belirli kiyafet zorululugu altinda is yurutmek zorunda olan bizlerden cok daha ozgur kimselerdi. bagli bulunduklari kimselere hizmet etmeyen, kedilerinden sorumlu olan kisilere oldukca kotu davranislarda bulunan kolelerin olmasi az rastlanilir bir sey degildi. kaldi ki, kur'an kolelik ve cariyelik kurumlarini yasaklamadigi gibi onlari tesvik de etmemistir. sonuc olarak, bugun her ne kadar arap yarimadasinda oradaki simarikliklardan kaynaklanan bir takim istismarlar soz konusu olsa da islam dunyasinin geneline baktigimizda kolelik ve cariyelik kurumlari tamamen ortadan kalkmistir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Lelouchshiba said:

bi bakim ne tartışıyolar yine dedim. direk ortadan okumaya başladım" NURUN KAYNAĞI AY DİYOR" eaehaıewohraewr ve sanırım (devamını okumadım) mayalılardan 2 gram öte değiller xzddxdxdxdxdxd tarzı alaya alınmış. 1400 sene önce gelen mecaz dolu kitabı NURU AYDAN ALIYOLAR aspfdisaldf diye eleştire var. abi yok en doğrusunu siz biliyorsunuz. 21. yüzyılın peygamberleri aslında ama inanmamayı seçmişler. buna rağmen insanları aydınlatmaya devam eden buda ruhlu kardeşlerim benim ya.


kitap butun insanliga inmemisymiydi? o zaman neden insanlar anlamasin diye mecaz anlamlarla ve abidik gubidik seylerle dolu? cidden beni ikna etmek isteseydi oz bir dille yaardi heralde

kruandaki abidikliklerle karsilasan muslumanin ilk tepkisi

"kuran biz anliyalim diye gelmemistir, allahin ktiabi emcaz dolu o"

ondan sonra ver elini hadisler risale-i nurlar, mizrakli ilmehaller

iste gercek islam tam olarak bu
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

viktor saptırmakda üstüne yok,müşriklerin taptıkları putları peygamberin bunları temizleme operasyonu ayetlerine bile kulp takıyorsun oha be kardeşim :S
hem üçüncü put Menat'ı . Lât, Uzza ve Menat onların taptıkları putlardandı. Onun için bu putlarla, Abdullât, Abdul Uzza ve Abdul'l Menat diye isimler vermişlerdi. Hatta "Bismillâti ve'l- Uzza" sözünü yemin ifadesi olarak kullanırlardı. Ebu Ubeyde gibi bazı âlimler, bunların taştan putlar olup, Ka'be'nin içinde bulunduklarını söylemişlerse de, başka mekânlarda kurulan hususî puthanelerde de putların bulunduklarını gösteren nakillere rastlanmaktadır. Ka'be içinde Hübel gibi diğer putların bulunması sebebiyle, yukarıda isimleri sayılan putların husûsi hanelerde bulunan putlar olması gerekir. Lât için Tâif'de, Uzza için Nahle'de, Menat için Kudeyd'de birer mekânın olduğu nakledilmektedir. "Mu'cemu'l-Büldân"da anlatıldığına göre Lât Tâif'de idi. Sakif kabilesi, beyaz bir taş üzerine onun beytini kurmuş, ve ona bakıcılar tayin etmişti. Başta Kureyş olmak üzere bütün Araplar ona hürmet ederlerdi. Bakıcıları da, Sakif kabilesindendi. Yeri, bugünkü Tâif Mescidi'nin sol minaresinin bulunduğu tarafda idi. Sakif'liler İslâm'ı kabul ettiklerinde Resulullah Ebu Sufyân b. Harb ile Muğire b. Şu'be'yi göndermiş, Onu yıktırmıştı. Uzza da Nahle'de bir ağacın yanında bulunan bir put idi. Gatafan kabilesi ona tapardı. Bu putun bakıcıları, Sayreme b. Murreoğullarındandı.

***********************************************************

peki viktor,ebu talip vakasını sana şöyle sorayım,sen müslüman değilsin gördüğüm kadarıyla tevhidi inkar ediyorsun,seni zorla müslüman yapabilme şansım yüzde kaç ihtimal?

peki o yüzde de oldu ki müslüman oldun?islama göre bana yazılacak sevap oranı,peygamberin o zamanki müşrikleri,putperestleri müslüman yaptığı sevap oranının kaçta kaçıdır?

peki Allah o kadar insanı müslüman yaptı da amcasını yapamadı diye ayet gönderdi ise,senin mantığına göre gidiyoruz,sence binlerce insan kerizmiydi ki o ayetlerin kendisi namına gönderildiğini anlayamadılar?

yani geçmiş de tarikat sapkınlıklarında ki şeyhlere,hitlere,ne bileyim ismi kötü olarak anılan insanlara bir bak,hangisi yaptığı sapkınlıkların sonucun da abad oldu?

yani bu kadar mantık kirlenmesi yaşamanıza inanamıyorum cidden

“Allah kimi doğru yola koymak isterse onun kalbini İslamiyete açar. Kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah inanmayanları, küfür bataklığında bırakır” (Enam Suresi, ayet 125).

bu ayetin yorumunu da örnekleyerek açıklayayım...

kuran da yeri göğü yaradan,bütün düzeni saat gibi işleten,güneşin doğuşunu ayın batışını düzenleyen yüce yaradan insanın düşünce dünyasını kontrol edemezmi? burada ki yanlışlık islam inancına göre nerede merak ediyorum?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Abicim herşeye gücü yeten bir tanrının varlığına inanıyorsunuz, sonra bu tanrının kural kitabını okuma yazma bilmeyen bi adama bilmem kaç senede parça parça gönderip karman çorman ettiğine inanıyorsunuz. Yani burda çok feci bir çelişki yok mu?

Herşeye gücü yeten tanrı böyle saçma bi yolun en mükemmeli olduğunu mu düşünmüş.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Allah sizi sınıyor işte bunlar hep sınama. Sınav yeri burası, şüpheyi de beraberinde veriyor ki Allah sınav olsun. Aksi halde ortaya çıksa mucizelere boğsa sizi o zaman herkes inanır yani sınavın bir anlamı olmaz.

Ama işte şüpheyide beraberinde getiriyor, nasıl ki kötülüğü ve nefsi de yarattığ gibi. Size şehvet veriyor ama kimi azıtıp zina yapıyor kimi tanrının bir sınaması bu deyip helalinden başkasıyla beraber olmuyor.

Tabi kimi insan az iradeli, kimisi yüksek iradeli oluyor. Ama tabi bunların sınavlarıda farklı, herkese derece derece, yaratıldığı kapasiteyle sınav oluyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

e toplumsal olaylara göre geliyor işte ayetler, asıl en normali ve olması gerekeni o. biraz kuran okuyan adam bile bilir kuran'ın olaylardan ve o olaylara yönelik kurallardan oluştuğunu.

anayasa kitabı değil abi kuran, daha önce de demiştim, %70'i eski halkların başından geçen hikayelerin ve allah'ın onlara verdiği cezaların anlatıldığı şiirsel bir kitap. geri kalan %30 içinde bir kısmı peygamberin devrinde yaşanan olaylara kurallar konup bunu herkesin uygulamasını istemiş, çok çok nadir şöyle şöyle yapacaksınız dediği.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Flameoffear said:

Abicim herşeye gücü yeten bir tanrının varlığına inanıyorsunuz, sonra bu tanrının kural kitabını okuma yazma bilmeyen bi adama bilmem kaç senede parça parça gönderip karman çorman ettiğine inanıyorsunuz. Yani burda çok feci bir çelişki yok mu?

Herşeye gücü yeten tanrı böyle saçma bi yolun en mükemmeli olduğunu mu düşünmüş.


peki sence herşeye gücü yeten tanrı okuma yazması olmayan bir insana parça parça kitap göndermeye gücü yetmezmi?

zaten ilk müslümanların müslüman olmasının en büyük sebebi bu;okuma yazma bilmeyen bir insan ve çevresinde el-emin yani güvenilir,hatta en azılı düşmanlarının bile mallarını emanet ettiği bir insana böyle bir dinin gönderilmesinde ne sakınca var?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

herkesin anlamasının istendiğini sanmıyorum. kitapta yazılana inanılması gerektiğini de düşünmüyorum. özgür iradenin veriliş amacı var, kitabı kaale almamamız, tersine gitmemiz gereken noktaların çok fazla olduğunu düşünüyorum. eğer tanrı varsa günde 5 vakit eğilip kalkma expecto patronum deme yerine kişiliğimin, hayatta yaptığım şeylerin yargılamada etkili olacağını düşünüyorum. buna inanıyorum.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bunalar sanıyor ki kuran herşeyi açıkca yazsın, elbette mecazli anlatım kullanacak. Açık açcık mucize gösterse ne anlamı kladı sınavın.

Evet özgür irade var, yani Allah doğrudan hakimiyetini mutlak kılabilie dünyada ama işte deiğimiz gibi burası bir sınav yeri, çelişkiler var, sorular var. Ve herkes yaptığı seçime göre yargılanacak mahşer günü.

Mesela viktor o kadar çelişki gösteriyor kuanla ilgili ama saunuttuğu nokta buda onun sınavı, bütün o çelişkiler içinde kaybolup Allahı ıskalıyor.

Nasıl ki gerizekalı ve iraesiz bir insanın tabi tutulduğu sınav farklı ise çünkü Allah onu öyle yaratmış, Viktor da farklı bir sınava tabi tutuluyor.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

hamsilipilav said:

hamsilipilav said:

oncekendimi bir şey soracam sana lütfen cevap ver dinazorlar hakkında ne düşünüyorsun?


Bilimin yaratılış felsefesine ters düşmesine imkan yok dostum,eğer varsa vardır.beni 1 milyon sene önce olanlar da pek ilgilendirmiyor açık konuşayım,bilim enerjisini evrim teorisine bu kadar harcayacağı yerde daha faydalı şeylerle uğraşabilir mesela,inkar etmiyorum...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Nako said:

hep göt korkusundan bunlar zaten. bir de allah sevgisi filan, canınız tatlı diye yapıyorsunuz, menfaatçiler. sdf

ahahah tamamen katılıyorum. ayrıca bir insan iyi olduğu için değil de sadece bir kitapta yazdığı veya varolduğuna inandığı kişi için bir işi yapıyorsa o insanın insan sıfatını hak edip etmediği tartışmaya açıktır.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Nako said:

hep göt korkusundan bunlar zaten. bir de allah sevgisi filan, canınız tatlı diye yapıyorsunuz, menfaatçiler. sdf


hasır üstünde son nefesini veren bir peygamberin ümmeti olmaktan utanıyorum,dualarımda hep onu anıyorum,ya rabbi hasır üzerinde krallıkları reddeden,padişah olmayı insanlığına yakıştırmayan,çocukla çocuk olan o peygamberin huyuna suyuna beni benzet diye dua ediyorum,sizce canım çok mu tatlı? yada ölümden korktuğumu mu zannediyorsunuz? yada demagoji?

inancım kadar var olduğuma inanıyorum,sokak da bir yavru kedi görsem hemen gidip süt alan,eve getirip kızımla oynatan bir yapım var,tayyibin yaptığı demagojiden nefret ediyorum ama,yaratılanlara sevgi nazarıyla bakmak da bir marifet...
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Misafir
Bu konu yeni mesajlara artık kapalıdır.
×
×
  • Yeni Oluştur...