Jump to content
Forumu Destekleyenlere Katılın ×
Paticik Forumları
2000 lerden beri faal olan, çok şukela bir paylaşım platformuyuz. Hoşgeldiniz.

Kürt Sorunu


sipeyskeyk

Öne çıkan mesajlar

Cok tartisiliyor bu gunlerde forumda kurt sorunu, soyle bir toparlayalim elimizde duzgun bir baslik olsun cok dagildi.



Bazi arkadaslar anlam veremiyor neden kurtlerin saga sola molotof kokteyli attiklarina. Ben suan is yerindeyim, biri abim olmak uzere 2 kisi soyle bir soylemde bulundular; '' Bunlar kopek, hepsini gebertmek lazim. Saga sola saldirip molotof kokteyli atan, teroristlik yapan adamlari insan yerine mi koyacagiz. Demokrasi insanlar icindir, bunlar icin degil.''

Bu lafin edildigi yer Izmir, bu lafi eden adamlardan biri universite arti yuksek lisans mezunu, 6 sene amerika da yasamis bir adam.

Ben de suclandim her zamanki gibi, kendimi cok zeki saniyormusum da onlari cahi goruyormusum ama bazi insanlar iyilikten anlamiyormus o insanlara hakettikleri gibi davranmak lazimmis.

Bu ulke gun yuzu gorecek mi cok merak ediyorum. Birbirini oldurmeye merakli bu kadar insan varken, gecmiste akan kanlardan ders alinmamisken, insanlar Ataturkcu olmayi fasistlikle karistirirken... Diger yandan cahil birakilmis ezilmis, asimilasyona ugratilmaya calisilmis bir kurt halki, pkk nin oyuncagi olmus, pkk-tsk arasinda ezilirken. Politikacilar, is adamlari, ordu vs. cozumden yanaymis gibi gozukup cozumsuzlukten beslenirken...

Aslinda bazi istisnalar disinda iki halkin da bir sekilde cozum uretmek istedigini biliyorum ama bu kadar engel varken ve bu engellerin eli bu denli kuvvetliyken nasil olacak bilmiyorum.


Duymussunuzdur, ben yine de koyuyorum, Diyarbakir Cezaevi.

Nefretin tohumlarinin cok guzel atildigi, PKK nin dogdugu yer. Kenan Evren serefsizi villasinda korumayla yasarken, bir nesil bu hikayelerle buyudu dogu da. PKK gucunu bu hikayelerden aldi, onbinlerce insan belki de bu hikayeler yuzunden oldu.

2011 yilindayiz, sorumlular arastiriliyormus simdi. Takma isimler kullanmislar, bulmasi zormus.

“Schumacher”, “Mekansız Kazım”, “Faydalı”, “Azman”, “Mengele”, “Komutan”

30 kusur kisinin oldugu, yuzlerce insanin sakat kaldigi, cikanlarin da asla normal bir insan gibi yasayamadigi yer. Buyrun okuyun;

Bilmeyenler bir okusun, belki bazi seyleri anlamanizda yardimci olur.


Diyarbakir Cezaevi

Esat Oktay,

biz tutuklulara yemek vermiyordu, açlık ve susuzluktan verem hastalığına yakalanıyorduk. Dr. Orhan Özcanlı biz veremlilerin balgamlarını tahlil için toplar, matfağa götürüp yemeklere karıştırır ve o gün bol miktarda yemeği bütün koğuşlara dağıttırırdı. Bir araştırma yapılırsa 1983 Yılında Diyarbakır Cezaevi’ndeki veremli sayısı, bütün Türkiye’deki veremli sayısı kadar olduğu anlaşılacaktır ve bu da Dr. Orhan Özcanlı’nın ’başarı’sıdır.

Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran tutuklulara bok yedirirdi. Dr. Orhan Özcanlı ise; ekmeğin üzerine krem deterjan sürdürerek yedirmeyi, toz detarjanı suya katarak içirtmeyi tercih ederdi. Ve Cellat Esat`in suratına bakıp şu esprisini de yapıyordu: „Komutanım, siz ağızlarını pisliyorsunuz, ben temizliyorum. Sizinki bir anlık midelerini bulandırır, benimkinin ne yapacağını git onlara sor!“ Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran tutukluları aç bırakmaktan zevk alırdı. Dr. Orhan Özcanlı ise; susuz bırakmaya bayılırdı. Diyarbakır sıcağında, yazın ortasında vanadan suyu keserdi; beş veya altı gün tek damla su akmazdı. Tutuklular ardarda düşer bayılırdı. Koğuş gardiyanları Dr. Orhan Özcanlı`ya koşarlardı. Koğuş kapısına kadar gelen Dr. Orhan ile gardiyan arasında tiyatro başlardı. Doktor Orhan: (yerde yatan tutuklulara bakar)
- Yavrum ne oldu bunlara?
- Komutanım bilmiyorum, hastalar!
- Vah vah vah! Ayaklarından çekip koridora çıkarın yavrum.

Gardiyanlar baygın olan tutukluları tek tek ayaklarından çekerek koridorda üst üste atarlar. Tiyatro devam eder. “Yavrum bu adamlar susuz, bidonarla su getirin!” Bidonlarla taşınan sular tutukluların üzerine dökülür, koridorda beş santim derinlikte su yükselir, baygınlar yavaş yavaş ayılır, dökülen suları kana kana içer ve herkes Doktoru alkışlayınca tutuklular içeri alınırdı. Benim bir arkadaşım vardı. Adı Fevzi Yetkin`di. Fevzi`nin arka dişlerinden biri ağrıyor, bu yüzden gece gündüz inliyordu. Gardiyanlar alıp götürdüler. Dış salonda hangi dişinin ağrıdığını sormuşlar. Fevzi ağrıyan dişini göstermiş, “hayır” bu dişin ağrımıyor, sağlam bir dişini işaret ediyorlar. “Bu dişim ağrıyor diyeceksin !”diyorlar. Sürükleyip Dr. Orhan Özcanlı’nın yanına götürüyorlar. Onun gözlerinin önünde. Çenelerini yumrukluyorlar.

Dr. Özcanlı da diyor ki: „Bağırma yavrum, burası mahrumiyet bölgesi, uyuşturucu iğne yok ki“ Ve yumruk darbeleriyle Fevzi Yetkin`in çeneleri uyuşturulunca Dr. Orhan`a teslim edilir. „Hangi dişin ağrıyor yavrum?“ diyen Doktor Orhan`a Fevzi ağrıyan dişini gösterir. Dr. Orhan „Hayır yavrum o dişin değil bu dişin ağrıyor; benim kadar mı bileceksin!“ Diyor ve Fevzi`nin sağlam dişini çekerek eline verince koğuşa gönderiyor. Fevzi bu dişini koğuşta betona sürterek zar haline getirmiş, onunla uzun süre tavla oynamıştı. Bir ara aynı koğuşta karşılaştık; bu öyküyü bana anlattı ve cebinden zarı çıkardı; aynı zarla ben de tavla oynadım.. ceza alan olmadı hiçbir görevlinin ceza almadığı bu dehşet süreciyle ilgili duyduklarını 1987'de bir kez de yaşayanlardan dinlemek isteyen yazar aziz nesin'le ilgili bir anekdotu, iki yılını bu cezaevinde geçiren nuri sınır şöyle aktarıyor: "aziz nesin, 'çocuklar' dedi, 'bu cezaeviyle ilgili çok şey söylendi, ancak siz orada yaşadınız, sizden dinlemek istiyorum.' 28 olay anlattık. aziz nesin çok dalmıştı, pencereden yağan karı seyrederken bir ara dönüp baktı ve şunu söyledi: 'yahu çocuklar, kendi hayal dünyamı çok geniş biliyordum. ama kürtlerinki daha çok genişmiş.'

aziz nesin, bizim anlattıklarımıza inanmadı." işte tanıklardan birinin, "durduğumuz yerde 16 saat diz çökerek bütün sesimizle ırkçı-turancı marşlar söylüyorduk" diye özetlediği 'türkiye'nin aushwitz'inden günlük yaşam manzaraları: banyolu mu tv'li mi?

haluk yıldızhan (diyarbakır doğumlu):

gözaltından gelenleri genel olarak sinema salonuna değil de, o zaman 37 olarak adlandırılan, daha sonra 36 adını alan hücrelere götürürlerdi. burada, "banyolu mu televizyonlu koğuş mu istersin?" diye sorup, cevap ne olursa olsun her iki durumda da alt katlardaki tuvaletleri tıkanmış ve pislik içindeki lağım sularının ve insan dışkılarının yüzdüğü bir yerde süründürülür, günlerce işkence ve kaba dayakla hoş geldin safhasında yıldırdıktan, tamamen teslim aldıklarına inandıktan sonra koğuşa gönderirlerdi. yoruluncaya dek dayak

osman karavil (diyarbakır doğumlu):

koridorda sıra dayağından geçirildikten sonra hücrelere dağıtıldık. tek kişilik bu yere yedi kişi sığdırıldık. askerler göründü, 'ellerinizi uzatın' dediler. hücrenin, kapı ve penceresinden ellerimizi uzattık. yoruluncaya kadar dövüp gittiler. bu dayaklar, tahminen her yarım saatte bir tekrarlandı. sonra hücre dayağı düzenine geçildi. günde üç fasıl, sabah, öğlen, akşam...

garabet'e sünnet k.y. (diyarbakır doğumlu, 16 yaşında tutuklandı):

bana cop sokmaya çalıştılar, çok direndim, kafamı duvarlara vurdum, kendime büyük zarar vereceğimi gördüler, benden vazgeçtiler. ama arkadaşlarımdan yaklaşık 200-250 insana cop soktular. aslen ermeni olan garabet demircioğlu arkadaşımız vardı. maşallahlı sünnet elbisesi giydirerek, törenle sünnet ettirdiler, ismini de ahmet olarak değiştirdiler. koç mu kuzu mu?

nazif kaleli (şanlıurfa doğumlu): üzerinde 40 çivi olan bir sopa vardı, onunla vuruyorlardı. bir tane 'kuzu' dedikleri sopa vardı, bir de 'koç'. biz her zaman copu tercih ediyorduk. cop korkunç acıtıyordu, ödem oluşturuyordu, ama daha sonra geçiyordu. ancak sopalar kemikleri eziyordu. 'ağzına işeyeceksin'

cevdet baran (diyarbakır doğumlu): bişar akbaş adında bir arkadaş vardı. gardiyanların emrine karşı çıkıyordu, yürümüyordu, hem rahatsızdı hem de inat ediyordu. bir gün gardiyan kolumdan tuttu ve "çık" dedi. bişar'ın yanına götürdüler. onu karın içine yatırmışlardı ve bana dediler ki, "ağzına işeyeceksin." "yapmıyorum" demedim. "gelmiyor komutanım" dedim. beni dövmeye başladı. epey dövdü, karın içinde sürdürdü, tabanlarıma vurmaya başladı. ne yaptıysa "gelmiyor" dedim. sonunda beni de bişar'ın yanına yatırdı. kelime başı 150 sopa

hasan daş (mardin doğumlu): hücreler kötü, koğuşa gitsem rahat ederim, diye düşünüyordum ki, 6'ncı koğuş'a götürdüler. gardiyan geldi, 'yeni gelenler öne çıksın' dedi. elinde bir değnek, değneğin adı haydar. bana, 'kaç gün hücrede kaldın' dedi. 'bir ay' dedim. 'atatürk'ün gençliğe hitabesini ve andımızı da mı ezberleyemedin?' 'hayır, okumam-yazmam yok komutanım' dedim. haydarla bayıltıncaya kadar dövdü. 53 tane marş ezberledim. her bir kelimesi için yüz ellinin üzerinde cop yedim desem, asla mübalağa olmaz.

copu dişlettiler
mehmet ece (van doğumlu): bir gün gardiyan çağırıp dövdükten sonra ağzıma cop sokup "dişle" dedi. copu dişlediğimde hızla çekti ve önden iki dişim kırıldı. kırılan dişlerimin kökleri kaldı. bir hafta sonra yüzüm, gözüm balon gibi şişti. aynı gardiyan, "niye yüzün şiş" diye soruyordu. "ranzadan düşerken dişlerim kırıldı komutanım" diyordum.

'ranzadan düştüm'

mehmet emin kardeş (mardin doğumlu): dövüyorlar, muhakkak dövdüğü kişinin bir tarafını da kırıyorlardı. "ne oldu sana" diyorlar, "ranzadan düştüm komutanım" diyorduk. herkese avuç avuç bok yediriyorlardı, bu çok sıradandı. 23'üncü koğuş'ta y.a. adında bir arkadaşımız vardı. herkesin gözü önünde ona cop soktular. cop sokma, bok yedirme çok adettendi.

köpeğe tekmil

paşa akdoğan (diyarbakır doğumlu): tıraş kremini, kalın çizgiler şeklinde yüzümüze sürdüler, sonra upuzun ince bir ip getirerek, "tren yapacağız" dediler. herkesin kamışına ip bağladıktan sonra "koş" dediler. koşuyoruz ama en ufak bir şekilde geride kalmak herkesi gerdiriyordu ve aynı zamanda hep birlikte oturup hep birlikte kalkmak zorundaydık. bir süre o şekilde koşturup yat-kalk yaptırdılar. sonra alt hücrelere indirdiler. banyo dedikleri de lağımdı. köpeği öyle alıştırmışlardı ki, tekmil vermediğin zaman saldırırdı. üzerimizdeki elbiseleri parçalardı ve hiçbir şekilde ona karşı bir şey yapamazdık. 'kanlı karavana yedik' selahattin bulut (mardin doğumlu): kapı açılıp karavanayı içeriye getirmeden önce gardiyan bizi çok döverdi. "verdiğim yemeğin hakkını istiyorum" derdi, ta ki bir tarafımızdan karavanaya kan akana dek döverdi. o işkence döneminde günde üç öğün, kanlı karavana yerdik. diş macunu, deterjan, çöp gibi şeyleri yediriyorlardı. cezaevine türkçe bilmeyen ziyaretçi alınmazdı. türkçe bilmeyen nenem, dilsiz taklidiyle görüşe girdi. ağzından bir kelime çıkmadı. sadece hıçkırıyor, yaşlı gözlerle bana bakıyordu. ben çıkmadan da öldü.

çıplak koridor temizliği

behlül yavuz (diyarbakır doğumlu): bir gün, "sizi hamama götüreceğiz" dediler. iki ayda bir yarım kova soğuk su bize ya düşüyor ya düşmüyor. bu hamam nereden çıktı diye endişelenmeye başladık. hamama gittik, "soyunun" dediler. herkes çırılçıplak soyundu. "su dök", biraz su döküldü. "sabun sür", sabun sürüldü. "su dök", biraz su döküldü ve "giyin, çık dışarı" dediler. o ıslak ve sabunlu halimizle, atlet ve külotları giydik. büyük koridorda, "tek kol sıra halinde dizilin" dediler. o koridor, dayaklar nedeniyle hep kan ve irindi. birinci sıra kaba kirleri sildi, ikinci sıradakiler arta kalan ince tabakayı siliyorduk, üçüncü sıra da tertemiz siliyordu ve o halde bizi koğuşa geri getirdiler. o pislikle yatmak zorundaydık. her taraf kan ve irindi. aşırı bir bitlenme vardı. sekiz saat sürekli dayak yiyorduk. dayak yemediğimiz yemek aralarında ve molalarda da birisi atatürk'ün nutukları ve yaşamını okur, biz de tekrarlardık.

'ölebilirim' dedi, öldü

cemşit bilek (12 eylül döneminde diyarbakır'da siyasi dava avukatı): müvekkillerimiz mahkemede hazırolda duruyordu. konuşma hakları yoktu. sandalyede oturmuş, ellerini nizami şekilde dizlerinin üstünde tutuyorlardı. kafalar sıfır numara tıraşlı, tek tip elbise içinde, başlarını dik tutarak, tek bir noktaya bakarak, put gibi durmak zorundaydılar. ölümü de göze alarak kalkıp konuşanlar oluyordu. rahmetli necmettin büyükkaya, geldiği son duruşmada ayağa kalktı, söz istedi. "bir sonraki mahkemeye kadar yaşamayabilirim, haberiniz olsun, beni sürekli tehdit ediyorlar. sonra 'yok kalpten gitti, şundan, bundan gitti' türünden düzmece bir tutanak da tutarak beni öldürebilirler. ancak gördüğünüz gibi ben çok sıhhatliyim" dedi. ve gerçekten de bir sonraki mahkemeye gelmeden öldürüldü. Diyârbakır cezaevi olayı kaçınılmaz olarak şu sonucu ortaya çıkarıyor: 12 eylül cezaevlerinde yaşananlar hakkında birçok tanıklıklar, yığınla kitaplar, raporlar, belgeseller, türküler varken ve aslında sıcağı sıcağına -tüm baskılara rağmen- kamuoyuna iletilmişken ve bütün bunlar türkiye genelinde yaygınken diyârbakır cezaevi nam-ı diğer "cehennem" hakkında çok az bilgi kamuoyuna paylaşılmış. halbuki diğer cezaevlerinden kat be kat fazla işkence yaşanmış cehennem hakkında daha çok bilgi olmalı ve paylaşılmalı değil mi? sorunun cevabını vermeden kendi hayatıma dair iç burkan bir detay vereyim istiyorum. kendimce amatör bir biçimde, "köken"inin yurdışına kaçma plânları yapıldığı 12 eylül faşizmi hakkında yazılmış ne kadar kitap varsa topladım, özellikle amnesty international'ın (uluslararası af örgütü) döneme ait raporlarını inceledim, elimden geldiğince gazete küpürlerini karıştırdım; ama bir konuda tıkandım. konu cehennemdi. sadece "eksik halka" olmasından değildi; çocukluğuma ait bir hatıra da: tanıdığımız aklî dengesini yitirmiş bir adam vardı. sonradan kendisinin sağlığının bozulmasındaki nedenin cehennemde geçirdiği işkencelerden dolayı olduğunu bir şekilde öğrendim. evet, tanıdıklarımız arasında birçok kişinin işkenceden geçirildiğini, kötü muamelelere maruz kaldığını biliyorum, bazılarını da birincil ağızdan dinledim ama bu adam farklıydı. babam, "işkence gördü" diyordu lâkin ayrıntısını öğrenemedim. "fark ne olabilir?" diye düşünürken kaynaklarımdan birinde bir tanıklığa rastladım. ve o zamana kadar, "tanık" olmadığım bir şekilde dehşete düştüm... ben, okuduklarımdan "artık beni şaşırtacak bir şey olamaz" derken yarıda bıraktım, soluğum kesilmişti. insanlar, cehennemde insanlıktan çıkarılmıştı. ve bunlar tamamen bilinçli, sistematik ve kontrollü bir şekilde yapılmıştı. demek istediğim, üç beş subayın, birkaç savcının marifeti değildi. 12 eylül'de amaçlanan neyse o yapılmıştı; eksiği yok, fazlası vardı. ve içimiz yana yana kabul etmeliyiz ki, zekice (!) bir eylemdi bu: insanlıktan çıkarıldığı için, buradaki işkencelerin anlatılması olanaksızdı, bir otosansür vardı, bireyleri utanç duygusu kaplamıştı. aslında utanması, yerin dibine geçmesi gereken bu faşist düzendi ama öyle "başarılı" bir oyun sahneye konmuş, fiziksel baskı bir yana öyle psikolojik travmaya uğratılmıştı ki, bunlar anlatıl(a)mazdı. bir de, anlatıcı insanın muhatabı olması gerekir. dediğim gibi, şahsen ben ne örneğin bir dönem basında gündeme oturan selim dindar'ın söyleşisini ne de başka tanıklıkları okuyabildim, yapamadım, içim kaldıramadı... biliyorum, bu şekilde davranmakla büyük saygısızlık yapıyorum hatta ahlakî açıdan suç işliyorum ve bunun savunması da yoktur ama ben duyduklarıma bile katlanamadım. bir de kurbanların hâlini düşününce kahroluyorum. aziz nesin'in cehennem hakkındaki malum sözü de bu bağlamda bakılmalıdır. elbette gördüğü işkenceleri büyük bir cesaretle anlatan bireyleri öncelikle kutlamak gerekir. bu, takdire şayân bir davranıştır. Murat belge'nin dediği gibi 12 eylül sona ermedi. bu dönemle hesaplaşılmıyor, cesaret yok. unutarak, içe atarak, "delirerek!" geçirilmiş onca yıl. yüzleşilemedi. yüzleşilemediği için anayasasıyla, kanunlarıyla, kurumlarıyla, ertuğrul özköşk'üyle her gün yaşı......... -sus asc!! vatanın onca derdi var bir de doğruluğu şüpheli tanıklıklarla mı uğraşacağız!? hem kenan paşa geldi de terörü bitirdi! şükranlarını sunacağına kusuyorsun! bir kere de vatanın için iyi şeyler söyle be adam!! Şehrim benim, sende kaldı tüm düşlerim

Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Kürtlerin özerk devlet kurma isteği ilk olarak 1920de açıklanıyor. Sevr anlaşmasının maddeleri arasında da var hatta. O zaman da bugün olduğu gibi ayrılıkçı takılan aşiretler de var devlete bağlılığını belirten aşiretler de. yıl 2011 iken hâlâ bunları yaşamamızın nedeni de yıllar boyu uygulanan başarısız politikalar.

http://www.youtube.com/watch?v=rf6v6tGS0V8
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Bence bu yolun tek çözümü toplu af.

Baya sıkıntılı bir konu ama toplu af cıkmadıkca bu işin çözümü yok gibi.

Oldukca cahil bir toplumda yasadıgımız bi gercek, doguya gittikce bu oranın arttıdıgı da bi gercek. Bunun yanında oradaki insanlar yıllarca devletle karsı karsıya gelmiş, devletin de elini pek uzatmadıgı bi yer. İnsanlar aç işşiz ve devlete kızgın.

Ben bile gidip bi kahveye otursam, bi adamı daga cıkartırım gibi gelio, cebine de 3-5 kurus para sıkıstırınca. (belki abartı gibi geliyor ama cahil insanları yönlendirmek oldukca kolay ne yazık ki, bkz: %47)

İşin manevi yönü oldukca sıkıntılı, evlatlarını kaybetmiş onca insan, aile var.

Ama bu ülkenin de terörden cektigi yeter bence. Kendi kendimizi yiyip bitiyoruz, bu ülke enerjisi boş yere yanlıs yerlere harcıyor.

Ha gidin operasyon yapın, hepsini temizleyin de bi çözüm gibi görünebilir ama bunu yapmak oldukca zor, çünkü PKK artık yerel halkla içiçe geçmiş durumda. (Her kürt PKKlıdır demiyorum ama ciddi bir destek aldıgı da gercek)

Diger bi yönden bakınca ordaki cogu insan kullanılıyor, cogunun hicbir fikri yok, kendilerine söylenen seyleri benimsemişler sadece. Her ne kadar terörist de olsalar, bu insanları öldürmek de insancıl degil.

Biz bu insanları kazanmayıp topluma kazandırmadıkca bu olayın sonu gelmeyecek. Bunu artık herkesin anlayabilmesi lazım.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Napolyonn said:

ayrıca zamanında ohal varken bebek ölümlerinin bazılarına oradaki özel harekatçıların karıştığı söylentisi de var. pkk silahlı bi örgüt olduğu için desteklemiyorum ama devlet te en az pkk kadar teröre maruz bıraktı o insanları.


bebekleri de asker öldürdü dedik. var mı başka?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

şu son olayların en büyük sorumlusu akp dir.afedersiniz ama kurt sorunu kurt sorunu diye diye ortalığı dağıttılar*.tamam kurt sorunu var ama bu kadar dile getiripte tek bir adım bile atmaz isen olacağı bu.sen bunların sözcülerini(!) meclise almaz isen dağada çıkar orayı burayıda yıkar.

ayriyetten orda özerk bir devlet kurulsa aşiretler bir birine girer.belkide herşey planlanmıştır ama ben kürtlerin hiç bir zaman devlet kurabilceğini düşünmüyorum.ulan ırakta bile ayaklanmalar çıktı bir birini yiyor adamlar

edit:şimdi oldu :P
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

cumhuriyet sonrası tarih pek müfredatta yoktu, neler olup bittiğini anca akraba, cevre vs gibi taraflı kişilerden duyduk sadece. Bi teyit alsak;

Atatürk zamanında köy enstitüleri ile oradaki feodal, agalık-uşaklık işini bozmaya çalışıp, bölge çocuklarını eğitip gene bölgelerine gönderip öncü vs olmalarına çalışmıştı da rahmetliden sonra gelen partiler agaların "10k oy benden sana sistemime dokanma" çağrılarına uyup sallamıştı, de mi?

Bu işin çözümü, eger varsa, eğitimden geçiyor. Türkiye vatandaşı insanlar hala kabile hayatı yaşıyor, etnik kimlikten bağımsız olarak. Birey olup, öğrenip, bilgilenip, fikir sahibi olmak yok; bi grubun uyesi, neferi olmak var. O grup neyse onun fikirlerini(!) savunmak var. "Ben bilmez beyim bilir" var, "Agam bize bakar, bizi kollar" var, "Devlet büyüğümüz, efendimiz" var, "Hoca efendimiz, şıhımız" var, var oğlu var.

Çokta gocunmuyorum açıkcası, kullanılan aptal olduğu için kullanılıyor; kullanan etik, onur vs gibi insan icadı sınırlamalardan benden daha az etkileniği/umursadığı için kullanıyor. Sonucunda da benden daha çok onun istediği oluyor.

İçi insan dolu otobüse molotofu atan acaba "evet sesimizi duyurduk, meramımızı anlattık, konudan habersiz, (innocent bystander) insanlar artık bizi destekler, amaçladığımız kamuoyunu yarattık" diye mi düşündü?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Neden yazılanlarda hiç empati yok yukarıdaki koca spoyu şöyle bir gezdirip okumaya çalışan var mı?
O bana vurdu ben 3 katıyla cevap veriyorum mottosu her ne kadar yanlış olsada insanın doğasında vardır ve önüne geçilemez güdülerden birisidir.
Böyle bir dönemden geçen aile ve sonraki neslinin size karşı mantıklı olmasını bekleyemezsiniz.Hele ortada buluşacak hiç bir adım atmazsanız her halukarda size zarar verici olarak (haklı olarak) dönecektir.
Kürtçe konuşmanın yasak olduğu dönemde de kürt sorunu yoktu deniyordu belki o zamanlar internet yaygın olmadığı için böyle herkesin fikirlerini duyamıyordunuz fakat türk halkının en vasıfsız bireyinin bile her zaman kürt sorunu diye bir şey yok dediğini anımsayabilirsiniz rahatça.
Ayrıca böyle konular popüler medya içinde yer bulamaz bir şekilde sesini yükseltenler susturulur hepsini gördünüz kendi yaşam sürenizce hiç neden? sorusunu sordunuz mu kendinize.
Yine tekrarlıyorum en derinlere inilmeden hiç bir bok olmayacak.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

dort harfli sorunu diye bir sorun yok, onlar dort harfli degil dag turku cunki, kar kurt dan tureyip dort harfli olmus iste

adnan hocamiza sorun, o daha iyi biliyor bu evrim konularini, geri kalan tum konular icin nihal atsizin calismalarini oneriyorum

http://farm4.static.flickr.com/3012/3086241681_a8c0d8cd83.jpg
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

sipeyskeyk said:


Bazi arkadaslar anlam veremiyor neden kurtlerin saga sola molotof kokteyli attiklarina. Ben suan is yerindeyim, biri abim olmak uzere 2 kisi soyle bir soylemde bulundular; '' Bunlar kopek, hepsini gebertmek lazim. Saga sola saldirip molotof kokteyli atan, teroristlik yapan adamlari insan yerine mi koyacagiz. Demokrasi insanlar icindir, bunlar icin degil.''



ee adam haklı söylediklerinde. Molotof kokteyli atanları karşımıza alıp demokrasi mi konuşacağız? Onu anlamadım. TBMM içinde PKK'nın siyasetini yapan adamlar yasaklanınca demokrasi elden gitti mi oluyor? Teröristi kırmızı halıyla, halayla karşılamak mıdır demokrasi? "Bize yasak getirdiğiniz, şimdi dağa çıkacağız" demek midir demokrasi?
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

Sonra kurt kokenli bir kiz arkadasiniz oluyor ve asil macera bundan sonra ba$liyor..

Hayata bamba$ka bir acidan bakmaya ba$liyorsunuz..

Uluslararsi iliskiler mezunuydum.. Artik futbol oynuyorum, siyaset programlarina orkid reklami muamelesi yapiyorum falan..
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

said:
Bazi arkadaslar anlam veremiyor neden kurtlerin saga sola molotof kokteyli attiklarina. Ben suan is yerindeyim, biri abim olmak uzere 2 kisi soyle bir soylemde bulundular; '' Bunlar kopek, hepsini gebertmek lazim. Saga sola saldirip molotof kokteyli atan, teroristlik yapan adamlari insan yerine mi koyacagiz. Demokrasi insanlar icindir, bunlar icin degil.''


etki tepki abi.. villain olarak gezerse bi grup bi grup da vigilante olarak takılmak isteyecektir.
Link to comment
Sosyal ağlarda paylaş

×
×
  • Yeni Oluştur...